SURİYE-FİLİSTİN CEPHESİ HAKKINDA İFTİRALARA CEVAP 2

SURİYE-FİLİSTİN CEPHESİ HAKKINDA İFTİRALARA CEVAP 2

 Suriye Cephesi D K.Mısıroğlu diyor ki: "Önemle belirtilmesi gereken tarihi bir gerçek vardır ki o da, bir ihanete kurban gittiğimiz Filistin Cephesi hariç tutulursa, her tarafta başarılı savunmalarla vatanımızı koruyabilmiş olmamızdır." (Sarıklı Mücahitler, s.30) Sanırsınız ki Mısıroğlu, Filistin Cephesindeki ihanetten söz ederken, Arapları kasdediyor. Hayır. Yazarın kasdettiği M.Kemal'dir. Az sonra daha açık yazacak. Peki, nasıl ihanet etmiş M.Kemal? Mısıroğlu'nun, şimdilik üstü kapalı ifadesine göre, General Allenby ve casus Lavvrens'le gizlice ilişki kurarak. İlerde bu hususu daha açıkça belirtecek: "...Bu bölgede Türk ordusunu yenilgiye uğratabilmek için ingiliz Entelli-jansı hummalı bir faaliyete geçti. Yıldırım Ordular Cephesi denilen ve 4.,7. ve 8. Ordulardan teşekkül eden cepheyi çökertebilmek için Yahudi asıllı ingiliz Başkumandanı General Allenbi (Allenby),216 meşhur ingiliz casusu Lavrens (Lawrens) aracılığıyla emeline muvaffak oldu." (Lozan, 1.C., s.168) K.Mısıroğlu'nun bu gülünç iddialarının kaynağı, eski Şeyhülislam M.Sabri'nin genel bir iddiası ile Büyük Doğu dergisinin 25.sayısında, "Dedektif X" imzasıyla yayımlanmış olan yazılı bir hezeyandır. M.Sabri'nin iddiasını daha sonra ele alacağım. Önce Büyük Doğu'da Dedektif X-1 imzası ve Hakikat başlığıyla yayımlanan ciddi (!) yazıda yer alan iddiaları aktarıyorum: "Şeria nehrinin sağında 4.Ordu, solunda da 7. ve 8.Ordular var. (Dedektif X-l, daha orduların konumunu bile bilmiyor) Bu arada M.Kemal Paşanın, herhangi bir maddi menfaat bahis mevzuu olmaksızın, ingiliz kumandanı Allenbi ile hususi temaslarda bulunduğunu da bir gün tarih tespit edecektir. (Mısıroğlu bu palavraya bir de Lawrens'i ekliyor) Nihayet 31 Ağustos 1918... [M.Kemal'in komutanı olduğu] 7.Ordu, ne sağındaki 4.Orduya, ne de solundaki 8.Orduya ve bilhassa Ordular Grubuna hiçbir haber vermeden ve hiçbir şey sızdırmadan, birdenbire Bisan istikametinde son süratle çekilmeye başlıyor. Birdenbire, cephe üzerinde müthiş bir yarık hasıl olmuş ve 4.Ordu ile S.Ordu, birbirinden uzakta ve temassız halde kalmışlardır. İngiliz ordusu hemen bu yarıktan içeri dalarak, 8.Ordunun gerisine düşüyor ve bu orduyu kuşatıp kamilen esir alıyor. Ancak Tul-u Kerem mevkiindeki Cevat Paşa birkaç kişilik maiyeti ile zor bela kurtulabiliyor, ingiliz baskısı oradan, derhal 4.Ordu üzerine dönüyor. Vaziyeti birdenbire ve tepeden inme haber alan 4.Ordu ise, tarih boyunca misli görülmemiş bozgun seli halinde, Haleb'e doğru akmaya başlıyor. Vaziyet tek kelimeliktir: Kahhari hezimet (Tam yenilgi)! 4.Ordu artıkları, Şam'a doğru mahşeri bir ana-baba akışıyla kulaç atarken, 7.Ordu hiç216) Allenby'nın Yahudi asilliği olduğunun, Mısıroğlu'nun yakıştırması olduğunu sanıyorum. 177 bir baskı görmeden (!) Haleb'e çekilmiş ve orada karargâh kurmuştur. İşte bunun üzerine memleket tek kalemde tepetaklak olmuş ve Mondros'un imzası zorunluğu doğmuştur." Bir tek kelimesi bile doğru olmayan, miğde bulandırıcı bir laf salatası! Mısıroğlu'nun esin kaynağı, işte Dedektif X-1'in bu hezeyanları. Doğrular, ilerde de belirtilecektir. ihanet, İngiliz Entellijansı (gizli servisi), Albay Lavvrens'in aracılığı,217 yenilgi ve General Allenby'nin emeline kavuşması gibi arabesk süslemeleri çıkarın, geriye işin özü olan savaş kalır. M.Kemal-İngiliz gizli anlaşmasını (!) şimdilik bir yana bırakıp Filistin/Suriye cephesindeki savaşın doğrusunu görelim. • Savaşın özeti218 Türk ordusu savaşa savaşa, yenerek, yenilerek ve gittikçe zayıflayarak/ üç yıl içinde, Sina'dan Kudüs'ün 50 km. kuzeyine kadar çekilmek zorunda kalmıştır. Daha 1917 sonunda asker kaçaklarının sayısı 300.000'i aşmıştır. (Liman Paşanın 13.12.1917 günlü raporu, Türkiye'de Beş Yıl, $.222} Enver Paşa ise, iyice zayıflamış Suriye ve Irak cephelerini takviye edeceği yerde, doğudaki iki ordumuzu, 'Büyük Turan İmparatorluğu' hayali içinde219 İran'a, Azerbaycan'a ve Kafkasya'ya doğru yürütmektedir. 1918 Martında Yıldırım Orduları Grubu Komutanı olan Liman Paşa, Suriye Cephesindeki acı durumu anılarında özetle şöyle anlatıyor: "Yıpranan tümenlerin geriye alınması ya da değiştirilmesi, ihtiyat kuvvet bulunmadığı için mümkün değildi. Topçu cephanesi de o kadar az geliyordu ki bataryalarda hiçbir zaman gereken sayıda cephane bulunmuyordu. Türk askerleri, ölü İngiliz erlerinin ayaklarındaki çizme ya da postalları gıpta ile seyrediyorlardı. Kendi ayaklarında, yırtık çarıklar vardı hatta çok defa bu bile yoktu. Ayaklarını paçavralarla sarıp savaşıyorlardı. Subayların çoğu bile düzgün bir ayakkabıdan yoksundu. Keşif kolları, görevden her defasında, kan içinde kalmış ayaklarla dönüyorlardı. Malarya ve dizanteri, bu sıcak yaz mevsiminde pek çok kurban verilmesine sebep oldu. 217) Bu konuda, yazık ki Mısıroğlu'nun canını sıkacak bir belge sunmak zorundayım. The Sunday Times gazetesi, 30 Mayıs 1920 günü, ünlü İngiliz ajanı Albay T.E. Lavvrens'in bir açıklamasını yayımlamıştır. Bu açıklamadan bir cümle: "Türkiye'de, ne yazık ki tek müttefikimiz, Sultandır, iran'da olduğu gibi." (Jeschke, ing. Belgeleri, s.202) 218) Özet için dayanaklar: Sina-Filistin Cephesi, 4.C., 2.Kısım; F.Belen, 20.Yüzyılda Osmanlı Devleti; Liman von Sanders, Türkiyede Beş Yıl. 219) Enver Paşanın Halil (Kut) Paşaya telgrafı: "Büyük Turan imparatorluğunun Hazer kenarındaki zengin bir konak yeri olan Baku şehrinin zaptı haberini büyük bir meserretle (sevinçle) karşılarım." (Yüzbaşı Selahattin'ın Romanı, 1.C., s.414. Yzb. Sefahattin, Halil Paşanın yaveridir) 178 Yazlık elbisesi olmayan, ancak kalın yün kumaş giyen (bunlara paçavra demek daha yerindedir) ve dörtte üçünden fazlasının artık iç çamaşırı da kalmayan Türk erlerinin, doğrudan tenlerine giydikleri bu kalın kumaş altında ve 55-65 derece sıcaklıkta, ne kadar zahmet çektikleri açıktır. Birkaç aydan beri, günde ancak 1-1,5 kilo, o da varsa, arpa verilebilen hayvanlar, çok zaman susuz kalıyor, her üç orduda her gün yüzlercesi ölüyordu. Hayvanların bitkinliği o dereceye varmıştı ki bazı bataryaların birkaç yüz metre içinde mevzi değiştirmeleri için verdiğim emirler bile güçlükle yerine getirilebiliyordu. Süvarilerin atları da acınacak durumda idi. Enver Paşa, 11 Eylül tarihli telgrafında her türlü yardımın yapılacağını yine vaad etti. Ama bu vaadlerin biri olsun yerine getirilmedi. Sekiz tümen altı aydan fazla bir süredir değiştirilmeden, cephede bulunuyordu ve altı aydan beri yeni gelmiş hiçbir tümen yoktu. Tümenlerin mevcutları pek az olduğu için ilk hatlarda az piyade bulundurmak, boşlukları makineli tüfeklerle doldurmak gerekiyordu. Bir İngiliz taarruzu başlamadan, kendiliğimizden geri çekilerek Teberiye gölü ile Yermuk vadisi arasında bir mevziye girmeyi düşündüm ama Türk askerlerinin yürüyüş kaabiliyeti çok azalmış olduğu ve koşum hayvanlarının da artık çekiş kuvvetleri kalmadığı için, mevzilerde kalıp direnmenin daha güvenli olduğuna karar verdim."220 (s.283, 294, 295, 303, 306, 307, 308, 309, 312)221 Akdeniz ile Şeria nehrinin doğusundaki Maan bölgesi arasında, 95 km.lik bir cephede, durumu yukarda açıklanmış olan üç Türk ordusu bulunuyor: Akdeniz tarafında S.Ordu yer alıyor. Komutanı Cevat Çobanlı Paşa. Ortada, M.Kemal Paşanın komutasındaki 7.Ordu222 var, Şeria nehrinin batı kı220) Vehbi Vakkasoğlu, işte bu durumdaki Türk ordusuyla şöyle alay ediyor: "Düşmanın üzerine gitmekte değil, geri çekilmekte yıldırım gibi hareket etmesiyle tarihe mal olmuştu bu ordumuz." (Son Bozgun, 1.C., s.43) 221) M.Kemal daha önce de (Eylül 1917) 7. Ordu Komutanı olarak Suriye'de (Halep) bulunmuş, ordusunun Sina Cephesinde görevlendirilmesi üzerine, Yıldırım Ordular Komutanı General Fal-kenhayn'ın emrinde çalışmak istemediğini ileri sürerek 7.Ordu Komutanlığından ayrılmıştır. (KA Günlüğü, s.56-61) A.Dilipak diyor ki: "Filistin cephesinde pek önemli bir göreve getirilmediği gibi bir yararlılık da gösteremedi." (CG Yol, s.27) 7.Ordu Komutanı ama anlaşılan Dilipak, bu görevi önemli bulmuyor. Acaba nasıl bir görev tatmin ederdi Dilipak'ı? Ayrıca, M.Kemal o cephede bulunurken, herhangi bir savaş olmamıştır ki bir yararlılık gösterip gösteremediği ileri sürülebilsin? Bu muhterem, bilmediği konularda susmayı neden denemiyor acaba ? 222) Bu seferki görev M.Kemal'e bir oldu bitti ile kabul ettirilmiştir. (Atatürk'ün Hatıraları, s.60 vd.) Liman Paşa diyor ki: "Uzun süredir hasta yatan Fevzi (Çakmak) Paşa, 1 Ağustosta uzun bir izin alarak ayrıldı. T.Ordu Komutanlığına önce vekaleten Nihat (Anılmış) Paşa, daha sonra o ay içinde asaleten M.Kemal Paşa getirildi. Çanakkale muharebelerinde tanıdığım bu değerli komutan, buraya gelince, ordunun mevcut itibariyle azlığını ve birliklerin perişan halini gördü ve aldandığını anladı. Enver ona gerçeklerden uzak rakamlar vermiş ve ordunun durumunu 179 yısı ile doğusunda ise Cemal (Mersinli) Paşanın 4. Ordusu. Tümenler, ortalama 1.300 tüfek gücünde. (Uman, s.307) Üç ordunun toplam mevcudu ise, 40.000 muharip er ve sadece 20.000 tüfek. S.Ordu emrindeki 1.100 tüfekli bir tümenden başka, ne Ordular Grubu Komutanlığının ve ne de orduların elinde yedek kuvvet bulunuyor. Bütün cephedeki uçaksavar topunun sayısı, iki! (Türkiye'de Beş Yıl, s.307, 314; Filistin-Sina Cephesi, s.616) "7.Ordu ile 8.Ordunun ön hatlarında bulunan ve kuvvetlerine oranla çok geniş bir cepheyi tutan tümenlerinin gerisinde, muharebe birliklerinden tamamen yoksun, 200 km.lik bir boşluk bulunuyordu. Burada menzil birlikleri, amele taburları, uçak alanları, otomobil kollan, depolar, tamirhaneler, hastaneler vs.vardı." (Türkiye'de Beş Yıl, s.320) ingilizler ise, Filistin ve Suriye'yi ele geçirmek için çok büyük hazırlık yapmışlardır. Cepheye kadar günde altı yüz bin galon arıtılmış su akıtan boru hattı ile demiryolu döşenir. İkmal noktaları ve birliklerde 6.000 motorlu araç, 35.000 deve, 100.000 at toplanır. Geri bölgede çalışan işçi sayısı 135.000; tüm kadro 400.000'e yükselir. Bu kadronun yalnız yiyecek gideri, günde 43.385 İngiliz altınıdır. (F.Belen, 20.Yüzyılda Osmanlı Devleti, s.331) İngiliz ordusu, 67.000 kişi, 56.000 tüfek, 11.000 kılıç, 552 top gücün-, de. Genel olarak, piyadede 3 misli, süvaride 4 misli üstünler. (Filistin-Sina Cephesi, s.615) General Allenby'nin planı, Türk cephesini, deniz kıyısından yarmaktır.'6 tümenli İngiliz piyade kolordusu, bu kesimde, 10 km.lik yerden (S.Ordu cephesinin sağında bulunan 22.Kolordunun cephesi) cepheyi yarayacak, onun gerisinde toplanacak olan 4 türnenli süvari kolordusu, açılan gediklerden Türk cephesinin gerisine sarkacaktır. Bu kesime 384 top yığılır. 2 tümenli öteki İngiliz Kolordusu ise, ortadaki 7.Ordu cephesine taarruz edecek, bu cepheyi Şeria nehrine yakın bir noktadan (20.Kolordu cephesi) yarmaya çalışacak, 4.Ordunun karşısında bulunan, bir tümen ve bir tugaydan kurulu Chaytor Grubu ise, İngiliz cephesinin sağ yanını koruyacaktı.1 (F.Belen, 20. Yüzyılda Osmanlı Devleti, s.366; Filistin-Sina Cephesi, s.615, 622, 623, kroki 54) 4.Ordunun sol açığında da, saldırıya geçmek için İngilizlerden emir bekleyen Faysal komutasındaki Arap birlikleri bulunuyor.223 , da hayli elverişli göstermişti. M.Kemal Paşa, 12 Ağustostan itibaren gelmeye başlayan 109.Alayın iki taburunu, hiç yedeği bulunmayan cephesinin gerisine çekti... Bu alayın komutanı ve alay karargâhının diğer erkanı, Doğu Kafkasya'da bir göreve atandıklarından, İstanbul'dan oraya gitmişler ve bu subayların yerine ise kimse tayin edilmemişti." (Türkiye'de 5 Yıl, s.300 vd.) Sadi Borak, birçok kaynaktan farklı olarak M.Kemal'in Nablus'a geliş tarihinin, kesinlikle 8 Eylül olduğunu ileri sürüyor. (Atatürk, s. 165) 223) Emir Hüseyin'in oğlu Faysal, Araplara şu bildiriyi yayımlar: "...Uyanınız! Elele vererek, Osmanlı saltanatını yıkma zamanı geldi!" (20.Yüzyılda Osmanlı Devleti, s.330, dipnot) 180 17 Eylülde, 8.Orduya sığınan Hindli bir çavuş, İngilizlerin deniz kıyısından taarruz edeceklerini bildirir. Cevat (Çobanlı) Paşa durumu hemen Liman Paşaya duyurur ve takviye ister. Sağ kanadı denize dayalı olan 22.Türk Kolordusunun Komutanı Albay Refet (Bele) Bey, bunun üzerine, mevzilerini geride bulunan bataklık bölgeye çekip cephesinin daraltılmasını önerir. Liman Paşa bu istek ve öneriyi kabul etmez. (F.Belen, 20. Yüzyılda Osmanlı Devleti, s.368; FılistinSina Cephesi, s.620 vd.) Cevat Paşa bunun üzerine istifa ederse de, ayrılmadan olayların içinde kalacak ve ordusunun dağıldığını görecektir. İngilizler, S.Ordu cephesinde 5 kat, yarma bölgesinde ise 14 kat üstünlük sağlamışlardır. (Filistin-Sina Cephesi, s.622) 7.Ordu cephesine taarruz, asıl taarruzdan bir gün önce, 18 Eylül Çarşamba günü başlar. 7.Ordu cephesinde, sağda Albay İsmet (İnönü) komutasındaki 3.Kolordu (2 tümenli), solda, Şeria nehrine yakın kesimde de Ali Fuat (Cebesoy) Paşa komutasındaki 20.Kolordu (2 tümenli) bulunuyor. Gün topçu ateşi ile geçer. Düşman gece, 20.Kolordunun özellikle sol kanadına yüklenir. İleri hatta bulunan 163.Alay, düşman topçusunun, gaz mermileri kullandığını bildirir. (Filistin-Sina Cephesi, s.629) 20.Kolordunun sol kanadındaki 26. Tümen, birçok kez karşı taarruza kalkarak düşmanı durdurur. Düşman cepheyi yarmayı başaramaz. (FilistinSina Cephesi, s.632, kroki 55) İngilizlerin asıl ve kesin sonuçlu taarruzu, 19 Eylül 1918 Perşembe günü, saat 03.30'da, S.Ordu cephesinde başlayacaktır. Refet Bele'nin komuta ettiği 22.Kolordu cephesinde, iki zayıf tümen tarafından tutulan birinci hat mevzileri, çok yoğun topçu ateşiyle yıkılır. İkinci hat mevzileri de yer yer çöker ve cephe yarılır, Ordular Grubunun sağ yanı, her türlü düşman hareketine açılır. (Liman von Sanders, Türkiye'de 5 Yıl, s.314, 316) 07.30'da İngiliz Süvari Kolordusu, açılan kıyı yolundan kuzeye doğru hızla ilerlemeye başlar. 8.Ordunun sağ kanat birlikleri, piyadeler, topçular, araçlar Tul-u Kerem'e (kuzey doğuya) çekilirler. (Filistin-Sina Cephesi, s.630 vd., kroki 55) Tul-u Kerem kısa zamanda mahşer yerine döner. "Yarım saatte bir değişen İngiliz uçak filolarının attıkları bombalar, yolları insan ve hayvan ölüleri ve nakil vasıtası parçalarıyla doldurur." (Liman von Sanders, Türkiye'de 5 Yıl, s.319) S.Ordu Komutanı, Ordular Grubu Komutanlığına, sol kanadını da (16. ve 19.Tümenler ile Alman Asya Kolu) geceleyin geriye çekeceğini bildirir. (Filistin-Sina Cephesi, s.631) Bunun üzerine, sağ kanadı açıkta kalacak olan ortadaki 7.Ordu Komutanı M.Kemal, 19/20 Eylül gecesi, önceden hazırlanmış olan ikinci hatta çekilmeye karar verir. (F.Belen, 20.Yüzyılda Osmanlı Devleti, s.368) "Bu kararını, komşu Ordu Komutanlıklarına ve Yıldırım Ordular Grubuna bildirir. Aynı zamanda, Ordular Grup Komutanlığından, sonraki harekât için direktif ister." (Fılıstın-Sına Cephesi, s.632) 181 Liman Paşa, saat 17.45'te, özet olarak şu direktifi verir.- "Ordu için gösterilen gerideki savunma hattıyla aynı fikirdeyim.224 Bundan sonraki harekât için düşüncemse, tutulacak olan bu hattın kesin olarak savunulmasından ibarettir." (Filistin-Sina Cephesi, s.633)225 Liman Paşa, "Eğer geride biraz ihtiyat kuvvet bulunsaydı, İngilizlerin durdurulması mümkün olabilirdi" diyor. (Türkiye'de 5 Yıl, s.319) Bu arada bir İngiliz süvari tümeni, Tul-u Kereme girer. Asıl süvari kitlesi ise kuzeye ve doğuya doğru ilerler. Asıl kitlenin, 8. ve 7.Orduların arkasından geçerek, Şeria nehri üzerindeki Bisan geçidini tutması tehlikesi belirmiştir. Oysa 8. ve 7.Ordunun, daha geniş bir çekiliş durumunda kullanabileceği tek güvenli geçit budur. Liman Paşa, oradan buradan tasarruf ettiği birlikleri, Tulu Kerem yönüne sevk eder; fakat Bisan geçidinin güvence altına alınmasını, tehlikeyi o kadar yakın görmediği için erteler. (Filistin-Sina Cephesi, s.635) Fakat 20 Eylül sabahı, deniz kıyısından ilerleyen İngiliz Süvari Kolordusunun bir kolu, 05.30'da Ordular Grup Karargâhının bulunduğu Nasıra'yi basacak, karargâh dağılacaktır. (Türkiye'de 5 Yıl, s.320) Liman Paşa, bir kısım maiyeti ile Nasıra'dan ayrılır. 15.30'da Taberiye'ye ulaşır. Ancak 4. Ordu Komutanı Cemal (Mersinli) Paşa ile bağlantı kurabilir. Cemal Paşa birliklerini kuzeye çekmeye hazırlandığını bildirir.226 Bu sırada İngiliz Süvari Kolordusu durmadan doğuya doğru ilerlemektedir. Bir kolu akşama doğru, Bisan kesimine ulaşır, Bisan geçidi ile kuzeyindeki köprüyü denetimi altına alır. Öbür kolu ise 8.Ordunun kuzeye çekilme yolunu (Cenin) keser. (Filistin-Sina Cephesi, s.636) 8. ve 7.Orduların belli başlı bütün çekiliş yollan kapanmıştır. (Filistin-Sina Cephesi, s. 637) S.Ordu Komutanı Cevat Paşa, düşman taarruzu şiddetle devam ettiği için elinde kalan son birlikleri, önceden haber verdiği hattın da gerisine çekmeye karar verir. Bu bilgi, 7.Ordu Komutanlığına saat 13.30'da ulaşacaktır. (Filistin-Sina Cephesi, s.641) 224) Liman Paşa diyor ki: "7.Ordu, bu zamana kadar mevzilerinde kalabilmişti. " (Türkiye'de 5 Yıl, s.316) 225) Fahri Belen'in değerlendirmesi: "19 Eylül günü, yarma haberi alındıktan sonra, geniş ölçüde bir çekilme emri vermek gerekirdi. Hicaz'daki kolordu feda edilerek, Maan'daki S.Kolorduyu kurtarmak ve bunu demiryolu ile kuzeye nakletmek uygun olurdu." (20.Yüzyılda Osmanlı Devleti, s.368) 226) 4.Ordu, çeşitli sebeplerle hemen çekilemez, iki gün kaybedilir. Bu yüzden 7. ve 8.Orduların Şe-' ria nehrini geçişlerini güven altına almaya yetişemez, üstelik Maan'daki 2.Kolordusu da bütünüyle tutsak düşer. (Filistin-Sina Cephesi, 660; F.Belen, 20.Yüzyılda Osmanlı Devleti, s.370) 182 7.Ordu o gece çekilip yerleştiği yeni mevzilerde, cephesine yönelmiş düşman taarruzuna direnmeye çalışmaktadır. M.Kemal Paşa, 8.Ordunun yeni durumuna uymak için 13.45'te, iki kolordusuna, komşu birliklerle bağlantıyı koruyarak, daha gerideki bir hatta çekilmelerini emreder, taşınamayacak malzemenin tahribini, çekilmenin güvenliği için alınacak önlemleri bildirir. Ordunun Nablus'u boşaltarak Beyt-i Hasan'a gideceği, Nablus'daki askeri ve sivil makamlara duyurulur. Akşam üzeri M.Kemal, emir subayları ve Kurmay Başkanıyla Beyt-i Hasan'a hareket eder. Karargâhın geri kalanı da saat 18.00'de yürüyüşe geçer. (Filistin-Sina Cephesi, s.641, 642) 8.Ordunun elde kalan birlikleri de dağınık bir biçimde Tul-u Kerem'den Nablus'a çekilmektedir. 21 Eylül günü öğle üzeri, Nablus çıkışında, S.Ordu karargâhı düşman süvarisinin taarruzuna uğrar; Cevat Paşa ve Refet Bey, tutsak olmaktan güçlükle kurtulurlar. (Filistin-Sina Cephesi, s.647) İngiliz uçakları, 8.Ordunun, Şeria nehrine doğru vadilerde ilerleyen düzensiz birliklerini yakalar ve üst üste sal- -dırarak ağır kayıp verdirir; devrilen araçlar yolları tıkar. (Filistin-Sina Cephesi, s.645 vd.) Bu sırada 7.Ordunun iki kolordusu savaşarak yeni hatta çekilmektedir.227 Yolların tıkanmış olması, çekilişi çok ağırlaştırır. (Filistin-Sina Cephesi, 654) Kalabalık filolar halindeki düşman uçakları, 3. ve 20.Kolordu birliklerini de sürekli hırpalamaya başlamışlardır. 4.Ordu karşısında bulunan Chaytor Müfrezesi, Şeria nehrinin doğusuna geçmek ve geçitleri tutmak için taarruzunu şiddetlendirir. Emir Faysal komutasındaki Arap birliği de demiryollarını ve haberleşme hatlarını sabote ederek İngilizlere yardım etmektedir. (Filistin-Sina Cephesi, s.649, 659)228 S.Ordu Komutanı, Kurmay Başkanı ile birkaç subay ve 20.Kolordu karargâh mensupları, 7.Ordu karargâhına gelirler. Durum birlikte değerlendirilir. Komutanlar, Bisan'ın tutulduğu anlaşıldığından, en kısa yoldan Şeria'nın doğusuna geçilmesi gerektiği düşüncesinde, görüş birliğine varırlar. Cevat Paşa, Bisan'ın güneyinde, henüz savaş yeteneğini yitirmemiş bazı birliklerinin bulunduğunu öğrenince, bunların başına gitmeye karar verir. Giderken, 3.Kolordu karargâhına uğrayıp bu kararı bildirmeyi de ihmal etmez. (Filistin-Sina Cephesi, s.657) 227) M.Kemal'in, 21 Eylül saat 01.30'da, Liman Paşa ile bağlantı sağlayamayan Enver Paşanın telgrafına verdiği cevap: "S.Ordu kalmamıştır. 7.Orduyu Vadi-i Fara kuzeyine çekmeye çalışıyorum. Ordu henüz düzenini korumaktadır. Ancak yiyecek ve cephane durumu düşünülmeye değer. 4.Ordu henüz taarruza uğramamış, sağlamdır. Bisan'ı tutturmaya çalışıyorum. Her halde kuzeyden, bu noktaya kuvvet yetiştirilmesi hayat ve memat sorunudur. Ben karargâhımla Beyt-i Hasan'dayım. Grup komutanlığı ile irtibatım yoktur." (Filistin-Sina Cephesi, s.656) 228) Emir Faysal'ın 11 Ağustos 1919 günlü mektubu: "Bütün Müslümanların gözleri ingiltere'ye dikilmiştir. Türk-Müslüman imparatorluğunun yıkılmasında asıl kuvvet olan Araplar, şimdi ödülı lerinin ne olacağını bilmek istiyorlar." (E.Ulubelen, s. 118, belge no. 278) 183 Keşifler, Bisan güneyindeki kesimden, Şeria nehrini geçmenin mümkün olmadığını göstermektedir. 4.Ordunun Şeria batısında bulunan 24.Tümeninin süvari bölüğü komutanı, kaçak toplama ve alım işleri dolayısıyla çevreyi iyi tanıdığını açıklayınca, onun bilgisinden yararlanmaya karar verilir. (Filistin-Sina Cephesi, s.657) 21/22 Eylül gece yarısı, nehir kıyısına ulaşmak için yürüyüşe geçilir. Dağlık, yolsuz ve uçurumlu bir bölgeden geçilecektir. Asker bitkin ve- açtır. Disiplini sağlamak için sert önlemler alınır. 22 Eylül gün ağarmadan nehir kıyısına ulaşılacaktır. 50-60 metre genişliğindeki nehrin geçilebilir yeri, zikzaklı bir yol izlemektedir. Geçit, soyunmuş erlerin tuttukları iplerle işaretlenir ve hayvanların ya da erlerin sırtında karşıya geçilir.229 Geçiş gün doğmadan sona erer. (Filistin-Sina Cephesi, s.667) Biraz güneyde bulunan 20.Kolordu birlikleri de .sahra toplarını tahrip ederek, zorlukla nehri geçer. 3.Kolordudan ise haber yoktur. Gerisinde harekete elverişsiz bir arazi bulunan bu kolordu, kuzeyden ve güneyden kuşatılmak üzeredir. Bugün bazı küçük birlikleri ile doğu kıyısına geçmiş olan S.Ordu Komutanı Cevat Paşa, yeniden 7.Ordu karargâhına gelir. (Filistin-Sina Cephesi, s.672) 4.Ordunun güney kanadında bulunan bazı birlikler ve perakendeler de 7.Ordu karargâhına katılmıştır. M.Kemal, doğusunda ve batısında düşman hareketlerinin çoğaldığı nehrin uzak bir noktasından (İrbit üzerinden) geçerek kuzeye çekilmeye karar verir. 3.Süvari Tümeni, nehri geçecek birlikleri korumak üzere artçı bırakılarak, 22/23 Eylül akşamı yola çıkılır. (Filistin-Sina Cephesi, s.673, kroki 57) Bu sırada 3.Kolordu, 23 Eylül günü, Şeria'ya yaklaşmaya çalışmaktadır. Cephane çok az kalmış, su ve yiyecek bitmiştir. Bazı komutanlar muharebeye son verilmesini isterler. Albay İsmet teslim olmanın askeri namusla bağdaşmayacağını söyleyerek reddeder; teslim tutanağı hazırlandığı öğrenince, "Böyle bir tutanağı getiren kişiyi öldüreceğini" söyleyerek yılgınlığı bastırır. (Filistin-Sina Cephesi, s.675)230 229) Mısıroğlu'na göre, Bulgaristan'da yayımlanan Yarın gazetesinin 20 Mayıs 1934 günlü sayısında çfkan yazısında Arif Oruç şöyle yazıyormuş: "Bizzat M.Kemal Paşa bile az daha esir olacaktı. Emir zabiti Yüzbaşı Bedri Bey, Şeria nehrinde tesadüfi bir geçit buldu. Büyük şef hayatını bu suretle kurtarabildi." (Lozan, 1.C., s.176) Bu uydurma yazının yazarı Arif Oruç, 1921'de Çerkeş Ethem olayı ile ilgili görülerek, sürgün cezasına çarptırılmış, bir süre sonra affedilmiştir. İstanbul'da yayımladığı Yarın gazetesi (1929) ile Serbest Fırka'yı destekler, Serbest Fırka kapanınca Bulgaristan'a geçer ve Yarın'ı yayınlamayı orada sürdürür. (AnaBritannica, 17/195) 230) l.inönü, anılarında, kendini yücelten bu konuya hiç değinmemek inceliğini gösteriyor. La Fon-taine'nin kurbağası gibi şişinenlerin kulakları çınlasın! 184 24 Eylül sabahı savaşarak geçitlere yanaşırlar. Düşman süvarilerinin, kolordu ile nehir arasına sokuldukları görülmektedir. Albay ismet, geçitleri tutan düşman süvarisini yarmak ve zorla nehri aşmak için harekete geçilmesini emreder.231 Geçişin korunması için gerekli düzen alınır, iki tümen geçitlere doğru ilerler. Kuzeydeki tümenin öncüsü düşmanla çatışmaya girer. Düşman topçusu da, güneydeki tümenin geçit yerini ateş altına alır. Ayrıca bir süvari birliği de bu tümene saldırır. Geçiş, top ve makineli tüfek ateşi altında ve savaşa savaşa gerçekleştirilir. Kolordu ve tümen karargâhları ile zayıflamış birlikler, doğu kıyısına çıkmayı başarırlar. Ama Bisan'dan doğu kıyısına geçmiş bir düşman süvari birliği yaklaşarak, artçı olarak bırakılmış Süvari Tümenini geri atacak ve doğu kıyısına geçebilmiş olan bu askerlerin bir bölümünü yok edecektir. Bir yerleşim merkezine ulaşmak için Aclun dağlarını aşmak üzere dinlenmeden yola çıkarlar. (Filistin-Sina Cephesi, s.676) 7.Ordunun birlikleri ile ingilizlere ve Araplara tutsak vere vere geriye çekilen, gecikmiş 4.Ordunun kalan birlikleri ve kurtulabilen geri birimler, Dera kesiminde biraraya gelirler. Çekiliş, ingiliz süvari kolordunun takibi, Arap birliklerinin ve yağmacı aşiretlerin saldırıları altında, Haleb'in düştüğü 25/26 Ekim 1918 gününe kadar sürecektir. (Filistin-Sina Cephesi, s.682) Liman Paşa, Rayak'ta kuvvet toplamaktadır. 28 Eylül günlü yazılı emriyle M.Kemal Paşayı Rayak'a çağırır ve Rayak Cephesi Komutanlığına atar. (F.Belen, 20.Yüzyılda Osmanlı Devleti, s.370; Filistin-Sina Cephesi, s.690; Türkiye'de 5 Yıl, s.338) Savaşın ve Şam'a kadar çekilişin, belgelere dayalı gerçek hikâyesi bu. D Mısıroğlu'nun bu savaş hakkındaki şaşırtıcı iddialarını, değişik kitaplarından derleyerek biraraya getirmeye çalıştım; doğrularıyla birlikte topluca aktarıyorum: "M.Kemal Paşanın.. Sofya'da, onun ve Almanların aleyhtarı, binnetice (sonuç olarak) ingiliz taraftarı mevkiine sürüklendiği malumdur (!). Hilafetin amansız düşmanı olan ingilizlerle bu paralelliğin, Filistin Cephesinde de devam ettiği, bilinen (!!!) bir husustur. Fakat bu safhalarda M.Kemal ile ingilizler arasında, hilafet ve buna benzer meselelerin söz konusu olduğu söylenemez. Amaç, olsa olsa, Enver'in sağladığı Alman desteğine benzer bir destek sağlayarak, devlet kademelerinde bir yere, mesela Harbiye Nazırlığına gelebilmekti. Ancak olayların gelişmesi, M.Kemal'i Anadolu'ya gönderebilmek gibi önemli bir rol sahibi kılınca, onunla Türkiye'nin gelecekteki kimliği üzerinde 231) Fahri Belen diyor ki: "iki düşman arasında kalan kolordunun, düşman süvarisini yararak, ateş altında nehri geçişi, tarihte az görülen olaylardandır. Burada genç kolordu komutanının cesareti ve azmi şahlanmış gibidir." (20.Yüzyılda Osmanlı Devleti, s.369-370) 185 anlaşmanın gereğini ortaya çıkarmıştır." (Hilafet, s. 142 vd.; ayrıca Lozan, 1.C., s. 107) (1) M.Kemal Genelkurmayın Almanlara teslim edilmesine ve savaşa girilmesine gerçekten karşıydı. Savaşın hesapsız idare edilmesine de karşı çıkmıştır. Bu konudaki yazı ve açıklamaları, birçok yerde yayımlandı.232 Vahidettin de savaşa karşıydı.233 (2) Enver'in ve savaşın karşısında olmak, neden İngiliz taraftarı olmayı gerektirsin? Mısıroğlu'nun yazılarından, İngiliz aleyhtarı olduğu anlaşılıyor; öyleyse onu da, IRA ve Sinn Fein taraftarı olarak mı kabul edeceğiz? Karşıt gücün ya-' nında yer almak, kaçınılmaz bir şart mıdır? 3) Yazarın iddialarına göre: a. M.Kemal Sofya'dayken, sırf bir mevki elde etmek için İngilizlerle ilişki kuruyor, b. Bu paralellik Filistin/Suriye Cephesinde de devam ediyor, c. M.Kemal'in Anadolu'ya gitmesi söz konusu olunca, Türkiye'nin gelecekteki kimliği ve hilafetin yarını üzerinde, İngilizler ile M.Kemal gizlice anlaşıyorlar. Kurtuluş Savaşı içindeki M.Kemal-İngiliz ilişkileri, Üçüncü ve Dördüncü Bölümlerde ele alınacak. Şimdilik, M.Kemal'in bir mevki elde etmek için İngilizlerle ilişki kurduğu iddiasına değinmek istiyorum: Yazar bu konuda hiçbir belge ve tanık göstermiyor. Elinde belge olsa, davul zurna eşliğinde açıklar, sağır sultan bile duyardı; 'malumdur' deyip geçiyor. Bu ağırlıkta bir iddia, böyle temelsiz, dayanaksız, .kanıtsız ileri sürülür mü? Vahdettincilere özgü bir yöntem bu. M.Kemal-İngiliz anlaşmasına sonra yeniden değinmek üzere Mısıroğlu'nu okumaya devam edelim: 232) "Ben, Almanların bu savaşı kazanacaklarına kesinlikle inanmıyorum." (M.Kemal'den Salih'e (Bozok) mektup, S.Borak, Öyküleriyle Atatürk'ün Özel Mektupları, s.34; Aralık 1914/ Sofya) M.Kemal'in, 20 Eylül 1917'de, Halep'ten Başkomutanlığa yolladığı raporun bazı cümleleri: "...Askeri siyasetimiz, bir savunma siyaseti ve elimizde bulunan kuvvetleri ve bir tek neferi, son âna kadar saklamak siyaseti olmalıdır. Bu siyaset, memleketimiz dışında bir tek Osmanlı neferi kalmasına tahammül etmez... Bugün içinde bulunduğumuz bataklıktan, sonuna kadar Almanlarla birlikte bulunarak kurtulmanın zaruri olduğu açıktır. Fakat Almanların, bu zaruretten ve harbin devamından yararlanarak bizi, sömürge şekline sokmak ve memleketimizin bütün kaynaklarını kendi ellerine almak siyasetine karşıyım ve yöneticilerin, bu hususta hiç olmazsa Bulgarlar kadar müstakil ve kıskanç olmalarını gerekli görürüm." (Hikmet Bayur, Hayatı ve Eseri, s.125'ten sadeleştirilerek) Gelecekte olacaklar; adeta resimleyen bu rapor, M.Kemal ile arkadaşları arasındaki teşhis, bakış ve seziş farkını da belirtiyor. 233) Vahidettin, 24 Kasım 1918'de, The Daily Mail muhabirine diyor ki: "Eğer ben tahtta olsaydım, bu esef verici hadise olmazdı." (Jeschke, ing. Belgeleri, s.3) Vahidettin, Suriye Cephesinin çökmesinden önce, Almanya'ya haber vermeden ayrı bir barış yapmayı düşünmüş ve bunun için girişimlerde bulunmuştur. (Vahidettin'in 1923 beyannamesi: Hilafet, s.186 ve 210; Jeschke, İng Belgelen, s.1) 186 D "M.Kemal Paşa, 7.Ordu Kumandanı olarak Nablus'a gitti. Onun cepheye gelmesinden sadece birkaç gün sonra İngilizler yeniden taarruza geçtiler. Kendisi diyor ki: 'Bu gece şiddetli bir muharebe ile geçti ve ordumun sol cenahı (kanadı) bozuldu ve esir düştü. Buradan düşman süvarisi geçti, Liman von Sanders'in karargâhına kadar ulaştı.. Ordumla sahralar ve nehirler geçerek, Şam'a ricate mecbur oldum. Burada çekilen zorlukların açıklaması uzun sürer.' " (Lozan, 1.C., s.174) Mısıroğlu, "M.Kemal Paşanın ayrıntılı açıklamak istemediği olayların içyüzü şudur" deyip yazısına devam ediyor; devamını sonra aktaracağım. Önce birkaç hususu açıklamak gerekiyor: (1) M.Kemal'in bu savaşla ilgili anıları, 1926'da, Hakimiyet-i Milliye ve Milliyet gazetelerinde yayımlanmış, sonra kitap olarak da çıkmıştır. Mısıroğlu, M.Kemal'in bu savaşla ilgili anı ve açıklamalarını, aslından değil de, Abdülaziz Hanci adlı Mısırlı bir yazarın, M.Kemal'in anılarına dayanarak yazdığı Arapça 'Müzekkerat-ı Kemal Paşa' adlı kitaptan çevirerek aktarıyor. (Lozan, 1.C., s. 174) Yani Türkçesi ve aslı varken, anıların Arapçasını yeniden Türkçeye çevirip kullanıyor. Ama M.Kemal'in anlattıkları ile Mısıroğlu'nun Abdülaziz Hanci'den aktardıkları arasında büyük fark var. (2) M.Kemal'in söylediklerinin aslı şu: "Gece muharebe ile geçti. Benim ordumun sağ kanadındaki ordu esir oldu ve boş kalan bu cepheden geçen düşman süvarileri, Liman von Sanders'in karargâhını bastı.. Hakikat anlaşılmıştı fakat neye yarar? Anlatılması uzun sürecek güçlükler içinde, nehirlerden geçerek, çöllerden aşarak, ordumu Şam'a kadar geti-rebildim." (Atatürk'ün Hatıraları, s.65) (3) "Ordumun sol kanadı bozuldu ve esir düştü" demiyor, "ordumun sağ kanadındaki ordu esir oldu" diyor, ikisinin arasında, yalanla gerçek arasındaki kadar büyük fark var! Bu fark, Abdülaziz Hanci'den mi kaynaklanıyor, yoksa Mısıroğlu mu böyle çevirmiş, kestirmek zor. Ama ikisinden birinin, ayıp ettiği açıktır. D Mısıroğlu devam ediyor: "Filistin Cephesi'nde üç ordumuz vardı. 4., 7. ve 8.Ordulardan kurulu olup Yıldırım Orduları adını alan bu kuvvetlerin Cephe Kumandanı, Liman von Sanders'ti. 4.Ordu kumandanı Cevat (Mersinli) Paşa, S.Ordu Kumandanı Cevat (Çobanlı) Paşa, 7.Ordu Kumandanı ise M.Kemal Paşa idi. Cephe genel karargâhı Nasıra'da bulunuyordu. 31 Ağustos 1918'de (Mısıroğlu da hiçbir savaşın başlama tarihini bilmiyor /j,234 bu cephede o kadar ani bir çöküş oldu ve bu hal, o derece süratli bir bozguna yol açtı ki kilometrelerce geride bu234) Çünkü bu savaşla ilgili hiçbir kitabı okumuş değil. Büyük Doğu dergisinde yayımlanan 'Dedektif X-1'in yazısına dayanıyor. Detektif X-1, savaşın başladığı tarihi, yanlış olarak 31 Ağustos diye yazmış, Mısıroğlu da, gerçek sanıp benimsemiş. 187 lunan Ordu Kumandanları bile canlarını güçlükle kurtarabildiler. Gerçekten, devletimizi Mondros Mütarekenamesini imzalamaya mecbur bırakan bu hezimet esnasında, S.Ordu Kumandanı Cevat (Çobanlı) Paşa, karargâhından kalpağını bile alamadan kaçıp kendini Şam'a zor. atmış ve burada 3.Kolordu Kumandanı İsmet (inönü) Paşayı tellal bağırtarak aramaya mecbur kalmıştı. (!)" "Bu hezimet, 7.Ordu Kumandanı M.Kemal Paşanın, sağ ve solundaki 4. ve 8. Ordulara haber vermeden, ani bir şekilde ricat etmesiyle ortaya çıkmıştır. (!) Bu suretle merkezi durumdaki 7.Ordunun ani ve habersiz ricati ile (!) cephede açılan boşluktan saldıran 'İngilizler, sağ ve soldaki Yedinci ('Sekizinci' demek istiyor ama zihni yine dağınık herhalde) ve Dördüncü Orduları arkadan kuşatarak (!) yetmiş beş bin esir ve üç yüz yetmiş beş adet top ele geçirmişlerdir." (Hilafet, s. 146) "Diğer kumandanlar gibi M.Kemal Paşa da sekiz kişilik maiyeti ile resmi elbiselerini bile giyemeden (!), kendisini Şam'a atmış (!), fakat burada_da dura-mamıştır. Kalan kuvvetlerin kumandasını Cemal Paşa'ya terk ederek235 trene atlayıp Rabat'a (Doğrusu Rayak'tır. Rabat Fas'ta bir şehir!) gelen M.Kemal Pa- •şa, bu olayı gazetecilere şöyle anlatmıştır: 'O gece şunu anladım ki, bütün kıtaat ve cephelerde kumandanlık kalmamıştı. Binaenaleyh mecnunane bir emir verdim. Şam'a bıraktığımız kuvvetler İsmet Beyin, Rayak civarındaki kuvvetler ise Ali Fuat Paşanın emrinde ve bu kuvvetlerin hepsi şimale doğru hareket etsinler.'236 Gazetecilere (M.Kemal'in anılarını anlattığı F.R.Atay ile Mahmut Soy-dan'ı kastediyor herhalde) bir askeri emir gibi not ettirilmiş bulunan bu sözlerin manası açıktır: 'İstikamet kuzey, herkes başının çaresine baksın!'237 Filhakika bu emrin hakiki mahiyetinin, yorumladığımız gibi olduğunu M.Kemal Paşa da doğrulayarak, 'Bu hareket amelî idi. Yedinci Ordunun isminden ve bazı döküntülerinden başka bir şey kalmamıştı. Bu döküntüleri Suriye'nin kuzeyinde, Halep'te toplamak ve orada yeni bir karar vermek lazım geliyordu.' demektedir."238 235) M.Kemal Rayak'a, kendiliğinden değil, Liman Paşanın 28 Eylül günlü yazılı emrinin S.maddesi üzerine gelmiştir. (Filistin-Sina Cephesi, s.688) 236) Abdülaziz Hanci'den çevirerek aktarıyor. Aslı şöyle: "O akşam bende bir uyanma oldu: Bütün cephelerde ve bütün kuvvetler üzerinde, emir ve kumanda kalmamıştır. Adeta delice bir emir verdim. Bu emrin esaslı noktaları şunlardır: Şam'da bulunan bütün kuvvetler, benim orada bıraktığım ismet Beyin emri altında, Rayak taraflarındaki kuvvetler Ali Fuat Paşanın kumandası altında, şimale (kuzeye) hareket edeceklerdir. Emrin bir suretini, bütün kuvvetlerin kumandanı olan Liman von Sanders Paşanın malumat edinmesi için kensine yolladım." (Atatürk'ün Hatıraları, s.67-68) 237) M.KemaPin 1 Ekim günlü bu emrinin aslı ve tamamı, Filistın-Sina Cephesi, s.7Q5'te var. Emri, 'herkes başının çaresine baksın!' diye yorumlayabilmek için Mısıroğlu olmak gerek. 238) Aslı: "Amelî kararım şu idi: Ortada kalan, Yedinci Ordunun unvanı ve birçok enkaz. Bunları Halep'te, Suriye'nin şimali sonunda toplamak, ondan sonra yeni bir karar almak. Bunu bizzat ben yapacaktım. Liman von Sanders bu teklifimi kabul etti." (Atatürk'ün Hatıraları, s.68) 188 "Gerçekten altı yüz kilometrelik (?)_mesafeyi, yani ancak 25 günde (?) geçilebilecek bir yolu süratle'aşıp Halep'e gelen M.Kemal Paşa, burada kendi ifadesine göre, 'ahalinin hücumuna uğramış ve sokak muharebeleri yapmış!'239 Kendisine ateş açıldığı bir sırada, yanında (?) bulunan şoförüne işaretle yavaşlayan otomobiline atlamış, atlarken de Halep Kumandanına emir vermiş: 'Halep ve civarındaki kuvvetleri şimale çekin, orada harp edeceğizi..'240 ' "Bu emir üzerine, Yıldırım Ordular Grubu karargâhı Halep'ten Fatıma'ya (?) naklolundu ve Yıldırım Ordular Kumandanlığına, 'Umum Cenup Orduları Kumandanı' sıfatıyla (?) M.Kemal Paşa, Cephe kumandanı tayin edildi. Fakat bu unvan da onun Halep civarında yeni bir müdafaa hattı teşkil ederek düşmanı durdurmasını temin edemedi, karargâhını 200 km. daha geride bulunan Adana'ya çekti." (Lozan, 1.C., s.176 vd.; Hilafet, s.145 vd.) Mısıroğlu'na göre Suriye savaşı böyle olmuşmuş. Doğrular: (1) Baş kısımdaki uydurmaların doğrusunu daha önce belirtmiştim. (2) M.Kemal'in- emri. üzerine Halep'ten çekilen, Yıldırım Ordular Grubu karargâhı değil, 7.Ordu karargâhıdır. Çünkü Yıldırım Ordular karargâhı,, daha önce, 22 Ekimde Halep'ten ayrılarak 24 Ekim Perşembe günü Adana'ya gelmiş bulunuyordu. (Filistin-Sina Cephesi, s.720; Türkiye'de 5 Yıl, s.351) 7.Ordu karargâhı, 25/26 Ekim akşamı Halep'ten Katma'ya, 30 Ekimde ise Raco'ya alınır. (Filistin-Sina Cephesi, s.728, 730, 734) Fatıma adındaki yeri, yer adları indeksi de bulunan, 1935 baskısı, 1/ 400.000 ölçekli Andrees atlasında bile bulamadım. (3) M.Kemal, 'Umum Cenup Orduları Kumandanı' gibi bir unvanla 'cephe kumandanı' tayin edilmemiştir. 7.Ordu Komutanıyken, Sadrazam A.İzzet Paşanın emri ile 30 Ekim günü, Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığına tayin olunur241 ve 239) M.Kemal ve karargâhı, Halep'e 5 Ekim sabahı gelmiş, Halep sokak muharebesi 25 Ekimde olmuştur. (Filistin-Sina Cephesi, s.710, 724; Liman von Sanders, Türkiye'de 5 Yıl, s.352) M.Kemal'in çabalarıyla 7.Ordu, bu süre içinde yeniden düzenlenip kurulmuştur. (Filistin-Sina Cephesi, s.710 vd.) 240) Aslı: "Hücum edenler yenilip kaçtılar. Şehirde vaziyete tamamen hakim olduk. Sükûnet geldi. Akşam oldu. Sokak muharebesini idare ettiğim noktanın yakınında şoför bekliyordu, işaret ettim, bulunduğum noktaya yanaştı. Otomobile binmeden evvel Halep Kumandanına emirlerimi ve talimatımı verdim. Verdiğim talimatta esas olan şu nokta vardı: 'Bu akşam Halep ilerisindeki kuvvetleri geriye çekeceğim, yarın Halep'in şimal garbında, ingiliz ve Araplarla muharebe edeceğim, buna göre hareketinizi tanzim ediniz.' Vakalar dilediğim gibi geçti." (Atatürk'ün Hatıraları, s.70 vd.; Filıstın-Sina Cephesi, s 726 vd.; Lrman von Sanders, Türkiye'de 5 Yıl, s.352) 241) Harp Tarihi Vesikaları dergisi, 27.Sayı, belge No. 693. 189 görevi, Liman Paşadan Adana'da devr alır. (Türkiye'de 5 Yıl, s.353;242 FilistinSina Cephesi, s.730) Ayrıntılar üzerinde, yazarın gerçekleri sürekli olarak saptırıp çarpıttığını belirtmek için duruyorum. (4) 'Fakat bu unvan da onun, Halep civarında yeni bir müdafaa hattı teşkil ederek düşmanı durdurmasını temin edemedi, karargâhını 200 km. daha geride bulunan Adana'ya çekti' diyor ki bu da tamamen uydurmadır. 7.Ordu Komutanı M.Kemal Paşanın kurduğu savunma hattı, düşmanı Halep kuzeyinde durdurmuştur. Bakalım Liman Paşa, bu konuda ne yazıyor: "M.Kemal Paşa, akşama doğru şehri (Haleb'i) boşalttı. Ali Fuat Paşanın komutası altında bulunan ve Bedeviler tarafından yakından takip edilen 1. ve 11.Tümenler, şehrin batısından kuzeye çekildiler. 20.Kolordu adını alan bu tümenler, 26 Ekim sabahı, Haleb'in 8 km. kuzeyindeki Höyük Tepeleri'nde mevzilendiler. Saat 10.45'te düşmanın dört süvari alayı, zırhlı otomobiller ve piyadelerin de katıldığı bir taarruz yaptı. 1.Tümen, bir saat süren çarpışmalardan sonra bu taarruzu kırdı.. Bundan sonraki günlerde M.Kemal Paşanın 7.Ordusu, birçok taarruza uğradı ama hepsini geri püskürtmeyi başardı." (Türkiye'de 5 Yıl, s.352; daha ayrıntılı bilgi için Filistin-Sina Cephesi, s.726-730) Tamam mı? M.Kemal'in, karargâhını Adana'ya çektiği ifadesi de yanlıştır; Yıldırım Ordular Grubu karargâhı çoktan Adana'daydı; M.Kemal görevi devralmak için oraya gitmiştir. n Vehbi Vakkasoğlu, Mısıroğlu'nun yazdıklarını, her zamanki gibi hiç denetlemeden, yazım yanlışlarıyla birlikte, aynen alıp yayımlamış. (Son Bozgun, 1.C.,s.45-47) a A.Dillip'ak da, Yıldırım Ordular Grubu Komutanının Liman Paşa olduğu gerçeğini gözardı ederek, "M.Kemal'in son Filistin görevi, kendi komutasındaki üç ordunun (4,7 ve 8.ordu) kesin olarak imha ve tasfiyesi ile sonuçlanmıştır." diye yazıyor. (CG Yol, s.31; Dilipak'ın yazmaktan ve konuşmaktan, doğruları öğrenmeye vakit ayıramadığı anlaşılıyor.) • Artık M.Kemal ile İngilizler arasındaki şu gizli anlaşma masalına değinebiliriz. Eski Şeyhülislam, İngiliz işbirlikçisi ve 150'liklerden M.Sabri Efendiye göre Kurtuluş Savaşı, M.Kemal-ile İngilizler arasındaki gizli anlaşmaya dayanan 242) Liman Paşanın, 31 Ekim 1918 günü birliklere yolladığı veda yazısının ilk cümlesi: "Ordular Grubunun sevk ve idaresini, M.Kemal Paşanın birçok harpte şeref"kazanmış kudretli ellerine bırakmak zorunda olduğum şu anda, emrim altında, Osmanlı imparatorluğu'nun yararına savaşmış bütün subay, memur ve erlerin hepsine candan teşekkürlerimi sunarım." (Liman von Sanders, Türkiye'de 5 Yıl, s.353) 190 bir oyunmuş. (K.Mısıroğlu, S.Mücahitler, s,95; M.Sabri Efendi'nin yazısı ve M.Kemal-İngiliz ilişkisinin son perdesi, Üçüncü ve Dördüncü Bölümde ele alınacak.)243 K.Mısıroğlu bu senaryoyu pek sevmiş. Ama bu gizli ilişkiyi, birdenbire Kurtuluş Savaşı'yla başlatmak, inandırıcı olmayacak. Buna bir 'evveliyat' uydurmak gerek. Bu sebeple de senaryoyu, Sofya'dan başlatıyor. Peki, belge? Yok ama ne önemi var, okuyucu nasıl olsa kurcalamaz, önüne ne koysan yer. Dedetif X-l'nin masalından yararlanarak, senaryosuna bir de Suriye Cephesini ekliyor, araya da Entellijans Servis, Albay Lavvrens gibi bazı esrarlı sözcükler sokuşturuyor. Ama bu yetmeyeceği için savaşı da, olduğundan başka türlü anlatmak gerek. Belgeler, harp tarihleri, araştırmalar, anılar var ama önemli değil, nasıl olsa kimse araştırmaz; bilenler de, ya bu tür iddiaları zırva buldukları için susarlar ya da bir tartışmaya bulaşmamak için karışmazlar. Bir kurcalayan çıkarsa, onun da çaresi var: Lafazanlıkla işi boğuntuya getirmek ve hakaret etmek!244 Ve savaşı, tarihten sıkılmadan, gerçeklere aykırı bir biçimde anlatmaya koyuluyor. o Mısıroğlu, Büyük Doğu dergisindeki yazılı hezeyanda yer alan şu ayrıntıyı da aktarıyor: "8 Eylül 1950 tarih ve 25 numaralı Büyük Doğu dergisi, bu inanılmaz hadiseyi naklederken, o zaman hayatta bulunan Ömer Lütfi Bey adında bir zatın muhatap olduğu, İngilizlerle anlaşma teklifini şu surette nakletmiş ve bu neşriyat tekzip edilmemiş bulunırrktadır: 'Günün birinde M.Kemal Paşa, Yıldırım Orduları Levazım Reisi Merzifon-lu Miralay (Albay) Ömer Lütfi Bey (İstiklal Harbi sırasında Nafıa Vekili) ile Ordular Grubu Erkan-ı Harp Reisi (Kurmay Başkanı) Diyarbekirli Kazım Paşayı nezdine (yanına) çağırıyor ve diyor ki: 'Enver Paşanın idaresi, orduyu ve vatanı her yerde felakete sürüklüyor. Bu vaziyetten kurtulmak için tek çare, İngiliz'lerle anlaşmaktır. Başka hiçbir çıkar yol kalmamıştır!' Her iki asker de bu teklifi şiddetle reddediyor ve böyle bir hareketin korkunç bir şey olacağını söylüyorlar ve yerlerine gidiyorlar. Teklif neticesiz kalıyor. (İşbu Ömer Lütfi Bey, iman ve namusu ile tanınmış bir zattır ve elyevm (şimdi) sağdır.)' " (Lozan,1.C., s.175) 243) M.Sabri Efendinin iddiaları, Yunanistan'da çıkardığı haftalık Yarın gazetesinin 1 ve 2 Kasım 1929 günlü sayılarında yayımlanmış. (K.Mısıroğlu, Lozan, 3.C.,s.156) 244) Askeri tarih yazarı Cihat Akçakayalıoğlu, 1966 yılında, Mısıroğlu'nun Lozan adlı kitabının 1.Cildinin ilk baskısı üzerine bir eleştiri yazısı yayımlamış. Mısıroğlu, 1.cildin S.baskısının önsözünde, bu eleştiriye cevap verirken, şu nazik ve edebi sözleri kullanıyor: 'İnkılap yobazı, çirkin mugalata, züppe yazar, şu zavallı kemalıstler, mantık fukarası, mantığını sevsinler, acemi silahşor, pespaye yalanlar, tatlı su frenklen' vs.(Lozan, 1.C., s.38-52)_ 191 Şu palavranın üzerinde biraz duralım. (1) Ne zaman olmuş bu olay? Büyük Doğu yazarına göre, "günün birinde"! Yani tarihi belli değil. (2) Peki, Büyük Doğu dergisinin tarih polisi Dedektif X-1, bilgiyi kimden almış? Bu da belli değil. Ömer Lütfi Bey ya da Kazım Paşadan öğrenmiş olsa, bunu elbette altını çizerek belirtirdi. Bu hale göre iki ihtimal var: Ya bu olayı başka birinden duymuş (Bunu da açıklamıyor, çünkü böyle yalanı her babayiğit söyleyemez) ya da ve açıkçası, uydurmuş. Mısıroğlu, bu uyduruk yazının -'yalanlanmamış olmasını', doğruluğunun kanıtı olarak ileri sürüyor. Her yazı yalanlanır mı? Hele böyle bir saçmalamayı kim ciddiye alıp da yalanlar? Tarih, bu tür hezeyanlara değil, ciddi belgelere dayanılarak yazılır. (3) İddiaya göre, M.Kemal, bu iki kişiyi Nablus'a çağırmış, 'Enver'den şikâyet etmiş ve İngilizlerle anlaşmak gerektiğini' söylemiş; her iki asker de'bu teklifi şiddetle reddetmiş ve böyle bir hareketin korkunç bir şey olacağını' söylemiş ve yerlerine gitmişlermiş.' Sonra? ' Şiddetle reddettikleri bu ihanet teklifini Harbiye Nazırlığına, Genelkurmaya, Liman Paşaya, karargâh arkadaşlarına bildirmişler mi? Hayır! Hele 'iman ve namusu ile tanınmış' Ömer Lütfi Bey acaba neden susmuş? Böyle bir ihanet teklifini saklamak da ihanete ortak olmak değil midir?245 M.Kemal neden bu etkisiz iki kişiye" açılıyor? Ne kuvvetleri var, ne karar yetkileri. O geniş cephede, Ordular Grubu Komutanı, iki ordu komutanı, sekiz kolordu ve on dört tümen komutanı daha bulunuyor.246 Bütün bu komutanlara rağmen böylesi bir ihanet gerçekleştirilebilir mi? Ordusunu kimseye haber vermeden geri çekmesi yeterli idiyse, niye gereksiz yere bunlara açılmış? Ve bir Ordu Komutanı,'cepheye yayılmış iki kolordusunu (4 tümenini), tek başına karar vererek, sebepsiz ve gereksiz yere, iki yanındaki ordulara haber vermeden, ani olarak nasıl geri çekebilir ? Bu kararının gerekçesini Kolordu Komutanlarına nasıl açıklar? Böyle bir şey olamaz ya, Kolordu Komutanlarına, 'komşu birliklerden gizli olarak geri çekilmeleri' için emir verdiğini varsayalım. Sonra? Kolordu Komutanları, bu kuşku uyandırıcı, gereksiz, sebepsiz emri, tümenlere, tü245) Alb.Ömer Lütfi Bey, bu ihanet teklifinden (!) iki ay sonra, Halep'ten istanbul'a gelerek, M.Kemal'in Harbiye Nazırlığına tayin edilmesi için kulis yapacaktır. (Rauf Orbay'ın Hatıraları, Yakın Tarihimiz, 1.C., s. 179) Büyük Doğu'nun yazdığı doğru olsa M.Kemal, Ö.Lütfi Beyi eline özel şifre vererek istanbul'a yollar, Ö.Lütfü Bey M.Kemal'in Harbiye Nazırı olması için çalışır mıydı? Denize düşen yılana sarılıyor, M.Kemal'e karşı olanlar da yalana! 246) Filistin-Sina Cephesi, kuruluş 4. 192 men komutanları da alay komutanlarına yollayacak, dört tümen ve bütün bağlı birlikler, sessizce toparlanıp geri çekilecek, bu yüzden Türk ordusu bozguna uğrayacak ama bu olayın hiçbir yankısı, gümbürtüsü olmayacak, kıyamet koprnayacak, hiç kimse konuşmayacak, yazmayacak, anlatmayacak, bu tümenlerden birinin, 3.Kolorduya bağlı 1.Tümen Komutanı olan Alman Yarbay Guhr bile ağzını açmayacak!247 Böyle bir şey olabilir mi? Osmanlı ordusu toptan hain mi? (4) Oysa, bir buçuk yıl sonra da, 'iman ve namusu ile tanınmış1 Merzifonlu Ömer Lütfi (Yasan) Bey, TBMM'ne Amasya milletvekili olarak katılacak ve Bayındırlık Bakanı olacaktır. (27.12.1920 -14.11.1921)248 Kazım Paşa (İnanç) da, 1920'de Anadolu'ya geçecek, M.Savunma Bakanlığı Müsteşarı, Sakarya Savaşı sırasında Başkomutanlık Bürosu Başkanı, Büyük Taarruz'da da 6.Kolordu Komutanı olarak görev alacaktır. M.Kemal'in liderliğini ve komutanlığını kabul ettiklerine göre, bunlar da sonradan İngiliz ajanı mı oldular acaba? Ömer Lütfi (Yasan) Beyin, M.Kemal'i yücelten anıları, C.Kutay'm yayımladığı, Türkiye İstiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi'nin 19. cildinin 10.958- 10.961'inci sayfalarında yayımlanmıştır! Mısıroğlu'na duyurulur. • Mısıroğlu'nun iddialarını topluca hatırlayalım: "7.Ordu Kumandanı M.Kemal Paşanın, sağ ve solundaki 4. ve 8.Ordulara haber vermeden, ani bir şekilde ricat ettiği", "Ortadaki 7.Ordunun ani ve habersiz ricati ile cephede açılan boşluktan ingilizlerin saldırdığı", "Diğer kumandanlar gibi M.Kemal Paşanın da kaçarak, sekiz kişilik maiyeti ile resmi elbiselerini bile giyemeden, kendisini Şam'a attığı, burada da duramayıp kalan kuvvetlerin kumandasını Cemal Paşa'ya terk ederek, trene atlayıp Rayak'a geldiği." "S.Ordu Kumandanı Cevat (Çobanlı) Paşanın, kendini Şam'a zor attığı ve burada 3.Kolordu Kumandanı İsmet Paşayı tellal bağırtarak aramaya mecbur kaldığı... vs." Ne M.Kemal Paşa, yanındaki ordulara haber vermeden çekilmiş, ne İngilizler o boşluktan yararlanarak ilerlemiş, ne M.Kemal Paşa resmi elbiselerini bile giymeden kaçmış, ne de Cevat Paşa Şam'da İsmet Paşayı tellal bağırtarak ara247) 10 Yıllık Harbin Kadrosu, s. 152 248) Türk Parlamento Tarihi, s.66, 3.C., TBMM Vakfı Y., Ankara, 1995. 193 maya mecbur kalmıştır.249 Birinin biJe doğru olmadığını, olmasını gerektirecek bir durumun da bulunmadığını, savaşı izlerken gördük. Velhasıl gerçeklere aykırı, baştan sona yalan, yanlış, düzmece, bilgisizce ve maksatlı iddialar!250 a Vehbi Vakkasoğlu da şöyle yazıyor: "M.Kemal Paşa ile Enver Paşa arasındaki zıddiyet, zaman zaman şiddetlenmiş ve tehlikeli safhalar arz etmiştir. Bu tehlikeli safhalardan biri de Suriye bozgunundan hemen sonra cereyan etmiş ve neredeyse M.Kemal Paşanın idamına sebep olacak hale gelmişti. Mareşal Fevzi Çakmak hatıratında bu olayı şöyle anlatıyor."251 Ve Fevzi Çakmak'ın anısını (!) aktarıyor. Anı şöyleymiş: • "Eylülün ilk haftasında Suriye'den çok fena haberler geldi, ingilizler büyük bir taarruza geçmişler ve bir hamlede tekmil Filistin ve Suriye'yi ele geçirmişlerdi." Artık hepimiz biliyoruz ki İngiliz taarruzu, Eylülün ilk haftasında değil, 18/ 19 Eylülde başlamıştır. İngilizler de, Filistin'in çok büyük bir bölümünü, daha 1917'de ele geçirmişlerdi ve Fevzi Paşa o tarihte, o cephede bulunan 7.Ordunun komutanıydı.252 Fevzi Paşa, 'İngilizlerin tekmil Filistin'i, bir hamlede ele geçirmediklerini' bilmez mi? Bilmeyen o değil, onun adına 'hatırat' uyduran kişiler! Fevzi Çakmak'ı (!) dinlemeye devam edelim: "General Liman von Sanders, Alman Kurmayı ve M.Kemal Paşalar (?) da geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Ben bu acı haberi öğrendiğim anda Enver Paşa, bir top güllesi gibi bulunduğum odaya girdi. Beni görünce, 'M.Kemal Paşa ordusunu bırakıp kaçmış. Hemen kurşuna dizilmesi için emir vereceğim!'253 dedi. Odada daha bazı arkadaşlar da vardı. Hemen cesaretimi topladım, 'Paşam, gelen haberlere göre M.Kemal Paşa, Alman generali ile birlikte 249) ismet Beyin komutanı olduğu 3.Kolordu, Şam'a girmeden, şehrin güneyinden geçmiştir. (İ.İnönü'nün Hatıraları, 1.C., s.134) 250) Büyük Doğu'da ya da Bulgaristan'da yayınlanan bir gazetede çıkmış dayanaksız iki yazı ya da Mısır'da yayınlanmış bir kitabın yanlış çevirisi yerine, Filistin-Suriye Savaşı hakkında yayınlanmış o kadar askeri tarih, kitap ve anı var, onlardan yararlanabilirdi. Ama ciddi kaynaklara bağlanmak hazretin işine gelmiyor. Gerçeğe allerjisi var. Ve bunca yoksunluğa ve güçsüzlüğe rağmen, sonuna kadar silahının namusunu korumuş olan bir orduya da sürekli haksızlık ediyor. 251) Söz konusu yayının, F.Çakmak'ın anıları olmadığını hemen belirteyim. Vakkasoğlu'nun dayandığı sahte 'hatıratın içyüzü aşağıda açıklanacak. Bu sözde anılardaki gerçeklere aykırı iddialar bulunduğuna ilk önce, harp tarihi yazarı C.Akçakayalıoğlu dikkati çekmiştir. (Mareşal Fevzi Çakmak'ın Anıları ve Atatürk, s.81-92, Belleten, 157/1976) 252) 9 Ekim 1917-1 Ağustos 1918, Nusret Baycan, Mareşal Fevzi Çakmak, s.180, AAMD, sayı 16/ Kasım 1989. 253) Bundan sonra M.Kemal'i öven dokuz satır var ama V.Vakkasoğlu onları sessizce atlamış. 194 çekilmek zorunda kalmış. Eğer kendisini kurşuna dizdirmeye kararlı iseniz, aynı suçu işleyen bütün Alman general ve subaylarını da kurşuna dizdirmeniz gerekebilir. Adalet bunu icap ettirir.' dedim. Bu sözler, üzerinde büyük bir tesir yaptı. Biraz düşündükten sonra bir şey demeden odadan çıktı. Ve gider ayak böyle delice bir son emir vermekten vaz geçti." (Mareşal Çakmak'ın Hatıraları, 2.bölüm, Hürriyet gazetesi, 11 Nisan 1975'ten aktarılarak, Son Bozgun, 1.C., s.49) Fevzi Çakmak'ın sözde anılarında, Enver Paşanın bu kararının gerekçesini (!) belirten iki cümle daha var ki Vakkasoğlu onları vermiyor: "Enver Paşa memleketin batmak ve kendisinin gitmek üzere olduğunu biliyordu. Giderayak, kaderini bağlamış bulunduğu Almanları memnun etmek üzere, hiç olmazsa bir Türk paşasını harcamaya karar vermiş bulunuyordu." (aynı yer, 1.sütun) Doğrular: (1) Liman Paşanın Kurmay Başkanı, Alman değil,'Kazım (İnanç) Paşadır. Kurmay Kurulunda da Türkler çoğunluktadır. (2) Cephenin varıldığı ve orduların çekildiği haberi İstanbul'a ulaştığı sırada, Fevzi (Çakmak) Paşa, Filistin'de yakalandığı amipli dizanteri hastalığından dolayı, Beykoz'daki evinde yatıyordu.254 (S.Külçe, s.88) Bir görevi ve Harbiye Nezaretinde bir odası yoktu ki 'odasına dalan Enver Paşa' ile böyle bir konuşma yapmış olabilsin? ' (3) Olaylar, ilk günlerde kesintili de olsa, sürekli istanbul'a bildirilmekteydi. (Türkiye'de 5 Yıl, s.328; Filistin-Sina Cephesi, s.656) Enver Paşanın gerçekleri bilmediği, düşünülemez. (4) Enver Paşa birçok açıdan eleştirilebilir, suçlanabilir ama 'Almanları memnun etmek üzere hiç olmazsa bir Türk paşasını harcamaya karar verdiğini' iddia etmek, pek kaba ve haksız bir yakıştırmadır. Kıcacası, bütünüyle ham, cahilce ve uydurma bir anı. Peki bu anıları imal eden kim ya da kimler? Anlatan Fevzi Çakmak'ın yeğeni Adnan Çakmak, yazan da Murat Sert-oğlu! D Adnan Çakmak, 1959'daki utanç verici Uşak olayları sırasında, Uşak Emniyet Müdürüydü. İşte bu zat, Fevzi Çakmak'ın ölümünden tam 25 yıl sonra, diyor ki: "Rahmetli amcam her zaman bin bir olay içinde geçmiş askerlik ve politika hayatı hakkında hatıralarını anlatırdı. Ben de bunları not ederdim. Murat 254) ilk defa, 24 Aralık 1918'de, hastalığının devam etmesine rağmen, Genelkurmay Başkanlığı görevini kabul edecektir. 195 Sertoğlu'na verdiğim notlar bunlardır... Gençlik, bu büyük adamı hakkıyla tanıyamamaktadır... İşte bütün bunları düşündüğüm içindir ki rahmetli amcam Mareşal Fevzi Çakmak'ın bana anlattıklarını, onun ağzından dinlediğim gibi nakletmekle, büyük ölüye ve tarihe karşı son ödevimi tamamlamış bulunduğuma inanıyorum." (Hürriyet, 1. ve 11.sayfa, 10 Nisan 1975) Oysa bu tefrikada yer alan anıların büyük çoğunluğu, Süleyman Külçe'nin, 'Mareşal Fevzi Çakmak-Askeri ve Hususi Hayatı' adlı kitabından devşirilmiştir.255 S.Külçe, bu kitabı yazarken, bazı gazete, dergi ve kitaplarda yayımlanmış kısa anılar ile bilgilerden de yararlanmıştır ama derlediği yazılardaki bilgi yanlışlarını olduğu gibi bırakmış, kendi de gerçeğe aykırı bazı eklemeler yapmıştır. Adnan Çakmak, S.Külçe'nin yalan-yanlış yazdıklarını, Fevzi Çakmak'tan dinlemiş ve not etmiş gibi, yanlışları ve abartılarıyla birlikte aktarıyor. Aktarmakla yetinmiyor, bunların arasına, yukardaki örnekte olduğu gibi, gerçeklere ve sağduyuya aykırı türlü uyduruk polisiye sahneler de ekliyor. (M.Sertoğlu bunları nasıl yutmuş, o da ayrı sorun!) Bu uydurma anılar ve anılardaki bu cins yalanlar, F.Çakmak'ı yüceltmemiş, yazık ki yalancı duruma düşürmüş ve küçültmüştür. Bunu, sözde anıların Kurtuluş Savaşı ile ilgili bölümlerini incelerken, daha somut olarak göreceğiz.256 * 4-7 arekeye doğru a K.Mısıroğlu diyor ki: "Kemal Paşa, Adana'nın Bahçe kasabasından Padişaha çektiği bir telgrafla, 'A.İzzet Paşanın Sadrazamlığa, kendisinin ise Harbiye Nazırlığına getirilmesi, İsmet ve Fevzi Paşalarla Fethi Bey (Okyar) gibi daha bazı kimselerin de dahil olacağı yeni bir kabinenin kurulması' ricasında bulundu." (Lozan,1.C., s.179) "Bu telgraf, 'Bahçe Telgrafı' diye meşhurdur." (Hilafet, s.211) "Saray, yapılan teklifi aynen benimseyerek o kabineyi teşkil eylemiştir." (Hilafet, s.211) Doğrusu: Talat Paşa Sadrazamlıktan 8 Ekimde istifa edince, Vahidettin, hükümeti kurma görevini Tevfik Paşaya verir. Tevfik Paşa, hükümeti kurmayı başaramadığını 255) Adnan Çakmak'ın yararlandığı sayfalar: 12-17, 26-28, 32-33, 36-38, 66, 69, 78-86, 96-99, 121, 141-142, 148-152, 179, 191, 214, 220, 236. 256) Birinci el anılan bile ihtiyatla okumak ve denetleyerek dikkate almak gerekiyor. Yıllardır bu anılar arasında dolaşıp duran bin olarak şunu söyleyebilirim: Gerçekleri değiştirmeden yazan ya da anlatanların sayısı pek az. Hele böyle ikinci el anıları, her an tetikte durarak okumak şart. Çünkü bir de ikinci kişinin bakış açısı, niyeti ve bilgi eksikliği devreye giriyor. 196 10/11 Ekim gecesi Padişaha bildirir,257 O gece Padişah Talat, Tevfik ve A.İzzet Paşalarla görüşür ve görevi, Talat Paşanın önerisini uygun bularak, bu kez A.İzzet Paşaya önerir.258 A.İzzet Paşa kabinesi 14 Ekim 1918'de kurulur. (İ.H.Daniş-mend, Osm. T. Kronolojisi, 4.C., s.449) M.Kemal ise bu tarihlerde Halep'tedir ve 25 Ekim akşamına kadar da orada kalacaktır. (Filistin-Sina Cephesi, s.728) (1) Telgraf da, Adana'nm Bahçe kasabasından değil, Halep'ten çekilmiştir. 'Bahçe Telgrafı' diye meşhur olduğu, Mısıroğlu ürünüdür. Telgraf, Başyaver Naci Bey aracılığıyla Padişaha iletilmek üzere Dr.Rasim Ferit (Talay) Beye yollanmıştır.259 M.Kemal bu telgrafında, 'Sadaretin A.İzzet Paşaya verilmesini, Fethi (Okyar), Tahsin (Üzer), Rauf (Orbay), İsmail Canpulat, Azmi Beyler ile Şeyhülislam Hayri Efendi ve kendisinin katılacağı bir hükümet kurulmasını zorunlu gördüğünü, bu kimselerden kurulacak bir hükümetin duruma egemen olabileceği kanısında olduğunu' yazmaktadır.260 (2) M.Kemal, İsmet Bey ve Fevzi Paşanın hükümete alınmasını yazmış değildir. (3) Hükümet, aynen M.Kemal'in teklif ettiği gibi de kurulmuş değildir. (Hükümet listesi, T.M.Göztepe, V.M.Gayyası, s.29'da var!) (4) Bu telgrafla kendisine açıkça Harbiye Nazırlığı verilmesini de istememiş, sadece hükümette yer almak istediğini belirtmiştir. M.Kemal, Harbiye Nazırlığına, A.İzzet Paşaya çektiği ayrı bir telgrafla talip olacaktır, (islam Ansiklopedisi, 1.C., s.728; İ.İnönü, Hatıralar, 1.C., s.168)261 D Vehbi Vakkasoğlu da, gerçeği başka türlü çarpıtıyor: "M.Kemal Paşa, Halep'ten Padişaha bir telgraf çeker. Bu telgrafında Talat Paşanın başkanlığındaki kabinenin düşürülerek, yerine iş görebilir bir kabine teklif eder. Paşanın teklif ettiği kabinede, İzzet Paşa Sadrazam, kendisi Harbiye Nazırı olacak, ayrıca İsmet (İnönü), Fevzi Paşa (Çakmak) ve Fethi (Okyar) da bulunacaktı. [..] Gerçekten, bu telgraftan sonra Talat Paşa hükümeti istifa etti ve A.İzzet Paşa başkanlığında yeni hükümet kuruldu.' Fethi Beyle Fevzi Paşa bu hükümete girmişti." (Son Bozgun, 1.C., s.73) 257) M.Kemal, Tevfik Paşanın hükümeti kurmakta zorluklarla karşılaştığını, Dr.Rasim Ferit'in (Talay) yolladığı şifreli telgraftan öğrenir. (H.Bayur, Hayatı ve Eseri, s.164) 258) A.Reşit (Rey) Beyin anılarına dayanarak, Sina Aksin, istanbul Hükümetleri, s.19; ayrıca, M.K.İnal, Son Sadrazamlar, 4.C., s.1715-1716. 259) H.Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, 3.C., 4.Kısım, s.710; Hayatı ve Eseri, s.164 vd. 260) Telgrafın tam metni için: H.Bayur, Hayatı ve Eseri, s.164. Tevfik Paşa, 'Cavit Bey, Hayri Efendi ve Rahmi Beylerin kabineye alınmasını Talat Paşanın istediğini' açıklamaktadır. (M.K.İnal, Son Sadrazamlar, 4.C., s.1715) 261) M.Kemal neden Harbiye Nazırı olmak istediğini, Hikmet Bayur'a şöyle açıklamış: "Padişah ve hükümeti alıp Anadolu'ya çekilmek, mütareke ve barış görüşmelerini oradan idare etmek". (H.Bayur, Hayatı ve Eseri, s.166) İ.İnönü de şöyle diyor: "Atatürk'e hakim olan fikre göre, hedefini, vaziyetini iyi bilen bir hükümet, memleketin kuvvetini müsait şartlarda değerlendirerek çok iş yapabilirdi."(Hatıralar, 1.C., s.167) 197 M.Kemal'in Talat Paşa hükümetinin düşürülmesini teklif ettiğini, Talat Paşa hükümetinin de bu teklif üzerine istifa ettiğini yazmak, Osmanlı Devletinin can çekişme dönemini hiç bilmemek demektir. Ne biçim Osmanlıcı bunlar? Osmanlı Devletinin son günlerini bile bilmiyorlar!262 Öteki yanlışları aşağıdaki paragrafta açıklanacak. n Mısıroğlu devam ediyor: "Sebep olduğu (!) müthiş hezimete rağmen M.Kemal Paşanın, Sultan Va-hideddin üzerindeki tesir ve nüfuzunun devam etmekte olduğunu gösteren bir hadise olarak, bu telgraf üzerine A.İzzet Paşanın sadarete getirildiğini, Fethi ve Rauf Bey ile Fevzi Paşanın kabineye dahil edildiklerini ve İsmet Paşanın ise Harbiye Nezareti Müsteşarlığına tayin edildiğini görüyoruz." (Hilafet, s. 149) (1) M.Kemal bile, "Bu yeni kabinenin benim telgrafımla alakadar (ilgili) olup olmadığı hakkında bir şey diyemem" diyor. (Atatürk'ün Hatıraları, s.73) Rauf Orbay'm anılarından, hükümete girecek kimselerin, M.Kemal'in telgrafından daha • önce kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. (Y.Tarihimiz, 1.C., s.51 vd.)263 A.İzzet Paşanın anılarında da Mısıroğlu'nun iddiasını doğrulayacak hiçbir işaret bulunmuyor. (İ.M.K. İnal, Son Sadrazamlar, s.1982-1985) (2) Mısıroğlu, Vakkasoğlu ve GRYT Asiklopedisi (2.C, s.232), Fevzi (Çakmak) Paşanın A.İzzet Paşanın hükümetinde yer aldığını yazıyorlar ki bu da yanlıştır. A.İzzet Paşa, Harbiye Nazırlığını elinde tutmuştur.264 (3) Albay İsmet Bey ise, doğrudan A.İzzet Paşa tarafından Müsteşarlığa getirilmiştir. (K.Karabekir, İstiklal Harbimiz, s.8; İ.İnönü, Hatıralar, 1.C., s.163) İsmet Bey, A.İzzet Paşanın, Yemen'deyken kurmayı (1910), 2.Ordu Komutanıyken de (1916) Kurmay Başkanıdır. İkisi de eski silah arkadaşı, birbirlerini gayet iyi tanıyorlar. M.Kemal, İsmet Beyin Harbiye Müsteşarlığına atanmasını isteyecektir ama o tarihten bir yıl sonra, 3 Ekim 1919'da ve Ali Rıza Paşa hükümeti zamanında. (A.F.Cebesoy, M.M.Hatıraları, s.234) (4) Mısıroğlu, kabinenin M.Kemal'in telgrafına uyularak kurulduğu konusunda neden bu kadar kesin konuşuyor ve Vahdettin'! M.Kemal'in talimatıyla hareket eder bir robot durumuna düşürüyor, bir bildiği mi var? Yoo. Niyeti, mütareke anlaşmasının sorumluluğunu da M.Kemal'in üzerine yıkmak. 262) Vakkasoğlu ile GRYT Ansiklopedisi, M.Kemal'in Padişahtan, 'kendisini sadrazam yapmasını istediğim" yazıyorlar. (Son Bozgun,1.C., s.84; GRYT Ans.LC., s.169) Bu iddianın kaynağı, Va-hidettin'in yaverlerinden Ali Nuri Okdayl'dır. Ondan başka bu iddiada bulunan olmadığını sanıyorum, A.N.Okday, 1968 yılında, N.F.Kısakürek'e şöyle demiş: "Birçoklarının sandığı gibi Harbiye Nazırı olmak değil, Sadrazam olmak gayesini güdüyordu." (Vahidüddin, s.154) A.Nuri Okday'ın tanıklığının ne derece sağlıksız olduğunu, Üçüncü Bölümde göreceğiz. 263) Cavit Bey ile iki ittihatçının kabineye alınmasını Talat Paşa şart koşmuş, Padişah da bunu kabul etmiştir. (Rauf Orbay, Yakın Tarihimiz, 1.C., s.80 vd.; Sina Aksin, istanbul Hükümetleri, s.19.; Osm. T.Kronolojisi, 4.C., s.448) 264) İzzet Paşa, Harbiye Nezareti ile Başkumandanlık Erkan-ı Harbiye Riyasetini de elinde tutmuştur. (14 Ekim 1918, İ.H.Danişmend, Osm.T. Kronolojisi, 4.c., s.449) 198 Bu amaçla da diyor ki: D "Mondros Mütarekenamesini imzalayan kabine, M.Kemal'in tavsiyesi üzerine kurulan bu kabinedir! Aziz vatanımızın sonradan uğradığı işgaller de bu mütarekenarrienin 7. maddesine dayanılarak gerçekleştirilmiştir." (Lozan, 1.C., s.178) Yani işgallerden de M.Kemal sorumluymuş! D Mısıroğlu bir başka yerde de şöyle yazıyor: "Osmanlı devleti, Yıldırım Orduları cephesindeki bu bozgunun doğurduğu yılgınlıkla Mondros Mütarekenamesini imzaya mecbur kaldı." (Hilafet, s.148) Şu M.Kemal'in sınırsız kudretine bakınız! Önce, cephenin yıkılmasını sağlıyor, sonra da, bu yüzden mütareke anlaşmasını imzalamak zorunda kalacak olan hükümeti, bir telg'rafıyla kurduruveriyor! Hiç kimse de gık demiyor. Bazı dalkavukları bile M.Kemal'e bu kadar olağanüstülük yüklemeyi beceremediler. Ama bu kadar kudretli Paşa, nedense Harbiye Nazırı olmayı başaramıyor. Suriye Cephesinin çökmesi, mütareke istenmesinin sebeplerinden biridir ama tek sebebi değildir; belki en önemli sebep bile değildir.265 İngiliz Generali Tavvnshend, anılarında şöyle yazıyor: "Türkler, Allenby'ye daha dört-beş ay, belki de bundan daha fazla karşı koyabilirlerdi."266 Haklı. Çünkü ezilmemiş-olan 2.Ordu ile az-çok toparlanmış 7.Ordu, anayurdun eşiğinde, Antakya-Halep kuzeyi arasında kurulan savunma çizgisini (aşağı yukarı bugünkü sınırımızı) tutmuş, arkasını Anadolu'ya dayamıştır. Bu tarihte, silah altındaki Osmanlı Ordusunun mevcudu da, cephe gerisi teşkilleriyle birlikte 400.000'i aşıyor. (Mondros, s.61) Ama İstanbul'da panik erken başlamıştır.267 265) Askeri tarihçi F.Belen diyor ki: "En yakın tehlike, Batı Trakya'dan ilerleyen General Milne komutasındaki ingiliz ordusu idi." (20.Yüzyılda Osmanlı Devleti, s.377) istanbul'a yürüyecek birlik ve komutanının kim olacağı konusundaki İngiliz ve Fransız çekişmeleri hakkında: H.Bayur, Türk inkılabı Tarihi, 3.C., 4.kısım, s.728 vd. 266) Sir Charles V.F. Tavvnshend, Ma Campagne de Mesopatamie (1915-1916), s.250'den aktaran H.Bayur, Hayatı ve Eserleri, s.159. 267) M.Şükrü Bleda, s.115vd. A.İzzet Paşa kabinesinin 18 Ekim günlü toplantısına, Genelkurmay temsilcisi olarak Kurmay Binbaşı Ali Nuri Bey (Okday, Tevfik Paşanın oğlu) katılır ve cephelerdeki durumu açıklar. Hayatında hiç savaş görmemiş, ömrü yaverlikte geçmiş olan bu subay (Tarih ve Toplum, 6.Sayı, s.22'de biografisi var) öyle bir tablo çizer ki kabine üyeleri, 'harbi durdurmaktan başka çare kalmadığına' karar verirler. (R.Orbay, Y.Tarihimiz, s.116, 144 vd.) A.İzzet Paşa da yalnız Genelkurmay 2. Başkanı Alman Generali von Seckt'e danışmıştır. (Y.Tarihimiz, 1.C., s. 145) Ordulardan ne bilgi istenir, ne de görüş alınır. (TİH, Mondros, s:63) 199 Çünkü Avusturya hükümeti 14 Eylülde barış girişiminde bulunmuş, Bulgaristan 19 Eylülde mütareke istemiş, Kuzey Yunanistan'da bulunan General Milne kuvvetleri de, İstanbul üzerine yürümek üzere Meriç sınırına yaklaşmıştır.268 Asıl tehlike buydu. * 4-8 nci Bölümün SOnu Buraya kadarki iddia ve açıklamalardan anlaşıldığı gibi özellikle Vahidet-tinci yazarlar ve Y.Küçük, yakın tarihimizin belli başlı olaylarını ya hiç bilmiyor ya da pek az biliyorlar. Ama mahcup olmaktan hiç korkmadan, cayır cayır yazıyor, konuşuyor, tartışıyor ve hüküm veriyorlar. Masum, maksatsız, bir hesaba dayanmayan yanlışlıklar hoş görülebilir, hatta gerçeklerin açığa çıkmasına yardımcı oldukları için yararlı bile sayılabilirler. Ama biri biterken öbürü başlayan saptırmalara, çarpıtmalara, eklemelere, uydurmalara, kısacası masallara ne demeli? Bugüne kadar herhalde bu kadar çok yalanı birarada görmemişsinizdir. Daha da sunturluları, Üçüncü ve Dördüncü Bölümde! 268) H.Bayur'un Türk inkılabı Tarihi adlı eserinin 3.C , 4. Kısım, 673- 696. sayfalarında, bu gelişimler, dış kaynaklı belgelerden yararlanılarak, ayrıntılı bir biçimde anlatılmaktadır. 200

 TURGUT ÖZAKMAN VAHİDETTİN MUSTAFA KEMAL VE MİLLİ MÜCADELEDE YALANLAR YANLIŞLAR YUTTURMACALAR KİTABINDAN ALINTILAR BULUNMAKTADIR!














MUHALİF KARABEKİR'İN DÜŞÜNCELERİ




1. YAZI https://mustafakemaltarih.blogspot.com/2022/01/ataturk-filistinden-kacti-iddiasina.html

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

Top Post Ad

Below Post Ad

Sponsor