ATATÜRK ARAP OĞLUNUN YAVELERİ HAKKINDA

 Atatürk Arap oğlunun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kur'an'ı Türkçeye tercüme ettireceğim derken ne demek istedi? Ben size bunu açıklayayım ilk başta sözü yazalım buraya "Arapoğlunun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kur'an'ı Türkçe'ye tercüme ettireceğim "

Mustafa Kemal ATATÜRK

(Paşaların Kavgası - Kâzım Karabekir)

Biliyorsunuz ki dini yanlış öğreten, uydurulan şeyler bulunmaktadır.! Atatürk dini yanlış öğreten kişiler olduğu için böyle demiştir din adı altındaki sahte şeyleri günyüzüne çıkartmıştır!

İslam dini şüphesiz ki kusursuz bir dindir! Ancak bazıları dini değiştirebiliyor ondan dolayıdır ki Gazi paşa bu sözü kullanmış..! Ayrıyetten Atatürk'ün bu sözü hiç söylememe ihtimalide var..

15 Ağustos 1923 Çarşamba günü Maarif Vekili (Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi (Tanrıöver), yeni eğitim-tedris yılı için Darü’l Muallim’in salonunda bir Heyeti İlmiye toplantısı düzenlemiştir. Köprülüzade Fuat ve İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) benzer biçimde Darülfünun hocalarının yanı sıra Mustafa Kemal Paşa “onur konuğu” olarak bu toplantıya katılmıştır. Kazım Karabekir Paşa da bu toplantıya davetlidir.[1]


17 Ağustos 1923 tarihindeki Vakit gazetesinin haberine bakılırsa, bahsi geçen görüşmede Kur’an’ın tercümesi mevzusu da konuşulmuştur:


“…Kuran-ı Kerim’in tefsir ve tercümesi üstünde saatlerce devam eden münakaşalar yapıldı… Hamdullah Suphi Bey, Gazi’yi, hazır bulunanları çaya çayır ettiler. Gazi Paşa:


–Bu tartışma çaydan daha tatlı! Burada oturmama müsaade ediniz, dediler ve tartışmaya devam ettiler…


Ve yeniden Kur’an’ın tefsiri bahsine döndüler. Münakaşalar (tartışmalar) yeniden kızıştı ve tam beş buçuk saat, geç vakte kadar bu samimi ve dostluk dolu mahfilin (toplantının) muhitinde (çevresinde), büyük kahramanlarımızın muhabbet (ve) samimiyeti arasında ömürlerimizin en mesut (mutlu) dakikalarının saadetiyle (mutluluğuyla) hislendik.”[2]

Kazım Karabekir’in anlattığına bakılırsa, Kur’an’ın tercümesi mevzusunun tartışıldığı bu görüşmede, Şeriye Vekili (Din İşleri Bakanı) ve Konya Milletvekili Hoca Vehbi Efendi ve lafına inanılmış olduğu birtakım kimseler, Kazım Karabekir’e şunları söylemiştir:


“Gazi, Kur’an-ı Kerim’i birtakım İslamlık aleyhtarı zübbelere çeviri ettirmek arzusundadır. Sonra da Kur’an’ın Arapça okunmasını namazda bile yasaklayarak bu tercümeyi okutacak ve zübbelerle işi alaya boğarak güya, Kur’an’ı da, İslamlığı da kaldıracaktır…”[3]


Kazım Karabekir, bu görüşmede bir ara Mustafa Kemal Atatürk’ün hiddetlenip, tüm içini ortaya dökerek şu şekildeki söylediğini aktarıyor:


“Evet, Karabekir, Arapoğlu’nun yavelerini (saçmalıklarını) Türk oğullarına öğretmek için, Kur’an’ı Türkçeye çeviri ettireceğim ve bu şekilde de okutturacağım. Ta ki budalalık edip aldanmakta devam etmesinler.”[4]


Kazım Karabekir’in anılarında yer edinen bu iddia, magazin tarihçileri ve Mustafa Kemal Atatürk düşmanlarının ağzında sakız olmuş, ısıtılıp ısıtılıp sofraya getirilmiştir.


Örneğin, Burhan Bozgeyik, “Mehmed Akif, M. Kemal’in liderliğini yapmış olduğu Birinci Grup’un tavırlarını tasvip etmiyordu. Onlara ve dolayısıyla M. Kemal’e muhalifti. Ancak onun M. Kemal’le kavgasının temel nedeni Kur’an’a karşı takınılan tavırdı. Kazım Karabekir Paşa, bu tavır için şu detayları verecekti” dedikten sonrasında, Kazım Karabekir’in yukarıda yer verdiğimiz anılarındaki laflarını aktarmıştır.[5]

Kadir Mısıroğlu da “Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri” isminde kitabının 2. cildinde Kazım Karabekir’in bu iddiasını 2 sayfa süresince aktararak kitabında yer vermiştir.[6]


Peki Kazım Karabekir’in anılarında yer edinen bu iddianın doğruluk oranı nedir?


1- Kazım Karabekir’in anılarındaki “Gazi, Kur’an-ı Kerim’i birtakım İslamlık aleyhtarı zübbelere çeviri ettirmek arzusundadır” iddiasını bizzat tarih çürütmüştür. Çünkü, Mustafa Kemal Atatürk, Kur’an’ı “İslamlık aleyhtarı zübbelere” değil, Mehmet Akif Ersoy’a ve Elmalılı Hamdi Yazır’a çeviri ve tefsir ettirmek istemiştir.[7]

Mustafa Kemal Atatürk’ün Kur’an tercümesinden beklediği amaç, toplumu “dinsizleştirmek” veya “dindarlaştırmak” değildir. Mustafa Kemal Atatürk’ün amacı, büyük çoğunluğu Müslüman olan Türk camiasının inanılmış olduğu kitabını okuyup anlamasını sağlamaktır. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk, “Türk, Kur’an’ın peşinden koşuyor. Fakat onun ne söylediğini anlamıyor, arasında neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım, peşinden koştuğu kitapta neler bulunduğunu Türk anlasın…” demektedir.[8]


Mustafa Kemal Atatürk haklı. Çünkü; düşünmek, sorgulamak ve hakikatı yanlıştan ayırmak için ilkin idrak etmek gerekir. Anladıktan sonrasında düşünerek/sorgulayarak dine bağlanmak veya dinden uzaklaşmak insanların kendi bileceği iştir.

2- Kazım Karabekir’in anılarındaki “Gazi… Kur’an’ın Arapça okunmasını namazda bile yasaklayarak bu tercümeyi okutacak” iddiasını da yeniden tarih çürütmüştür. Çünkü, Mustafa Kemal Atatürk namazda Arapça Kur’an okunmasını yasaklamamıştır.[9]


3- Olayla alakalı Kazım Karabekir’in yazdıklarıyla 17 Ağustos 1923 tarihindeki Vakit gazetesinin haberinde yazılanlar -Kur’an’ın tercümesi mevzusunun tartışılması, olayın zamanı ve yeri haricinde- birbirine uymamaktadır.


Kazım Karabekir’in yazdıklarına bakılırsa, kendisi Mustafa Kemal Atatürk’le yüksek tonda bir münakaşaya girmiş ve Mustafa Kemal Atatürk hiddetlenip (öfkelenip), “Evet, Karabekir, Arapoğlu’nun yavelerini (saçmalıklarını) Türk oğullarına öğretmek için, Kur’an’ı Türkçeye çeviri ettireceğim ve bu şekilde de okutturacağım. Ta ki budalalık edip aldanmakta devam etmesinler” demiştir ve Hamdullah Suphi (Tanrıöver) ve Ruşen Eşref (Ünaydın) araya girerek “paşam çaylar hazır, sofrada hepimiz sizi bekliyor” demişlerdir.[10]

Oysa 17 Ağustos 1923 tarihindeki Vakit gazetesinin haberine bakılırsa münakaşa da Mustafa Kemal Atatürk’ün hiddetli (öfkeli), asabi bir hali yoktur. Aksine kendisini çaya çayır eden Hamdullah Suphi (Tanrıöver)’ye, “Bu tartışma (münakaşa) çaydan daha tatlı” diye cevap verip, tartışmaya (münakaşaya) devam edecek kadar sakin bir haldedir. Yine Vakit gazetesinin haberine bakılırsa münakaşalar (tartışmalar) “samimi ve dostluk dolu”, “muhabbet ve samimiyeti arasında” geçmiş ve oradakileri de ömürlerinin “en mesut dakikalarının saadetiyle (mutluluğuyla) hislendirmiştir”.


Yani Mustafa Kemal Atatürk’ün o görüşmede Kur’an’a ve Hz. Muhammed’e saldıracak kadar öfkelendiğine ait elimizde Kazım Karabekir’in vakadan seneler sonrasında yazdığı anılar haricinde hiç bir delil yoktur. Aksine bu vakayla alakalı elimizde 17 Ağustos 1923 tarihindeki Vakit gazetesinin haberi mevcuttur ve oldukça aleni bir halde görüldüğü benzer biçimde Vakit gazetesi Kazım Karabekir’i adeta tekzip etmektedir.

Osman Selim Kocahanoğlu bu mevzuda şu yorumu yapmaktadır:


“Öfke ve hiddetin zirvesinde söylenecek bu lafları acaba Mustafa Kemal bu şekilde mi söylemiştir? Eğer söylemişse, peşinde felsefi bir kontekst yok mudur? Veya aynen bu şekilde mi söylemiştir? İlim Heyeti önünde yaşanmış olan tartışmayı kabul eden Hamdullah Suphi ile Ruşen Eşref yanlarına gelerek: ‘Paşam çaylar hazır, sofrada hepimiz sizi bekliyor’ diye tartışmayı sona erdirirler. Karabekir’in, ‘Berbat şekle dönüştü’ söylediğine bakılırsa, nezaket dışı bir ağız dalaşı yaşanmıştır. Ne Hamdullah Suphi ne Ruşen Eşref’in anılarına geçmeyen; gazetelere yansımayan, bu aforizma, Karabekir’in ağzından medresenin tekfir lügatine, işte buradan girecektir. Medrese kültürü bu zehirli cümleyi artık istediği şekle çevirebilir, istediği benzer biçimde yorumlayabilir!..”[11]


4- Kazım Karabekir’in iddialarının kendisinden başka tanığı yoktur. Oysa o günkü Kur’an’ın tercümesi tartışmasında Kazım Karabekir ve Mustafa Kemal Atatürk baş başa değillerdir; Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Köprülüzade Fuat, İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) ve Ruşen Eşref Ünaydın benzer biçimde pek oldukça isim oradadır. Ancak, şu işe bakın! Ne hikmetse onlardan hiçbiri, Kazım Karabekir’in iddia etmiş olduğu benzer biçimde, Mustafa Kemal Atatürk’ün Kur’an’la alakalı negatif laflar dediğine dair tek bir kelimecik bile birşey yazmamışlardır.

- Kazım Karabekir’in bu iddialarını bizzat kendisi çürütmüştür. “Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle ki: Bilindiği suretiyle Kazım Karabekir, Mustafa Kemal Atatürk’le alakalı bu iddialarına, olayın üzerinden seneler geçtikten sonrasında öfkeyle yazdığı kitabında yer vermiştir. Karabekir’in bir de günü gününe tuttuğu günlükleri mevcuttur.


Ancak ne ilginçtir! Kazım Karabekir’in günlüklerinde ne 15 Ağustos 1923 tarihinde ne de başka bigün yazılmış bu şekilde bir not vardır.


Kazım Karabekir o gün günlüğüne şunları yazmıştır:


“15 Ağustos 1923 Çarşamba


Heyet-i İlmiye’nin son müzakeresinde bulundum. Kitap bayramı teklifimi kabul ettiler. Akşam Maarif’i ziyaretine beni çağırdılar. Terbiye mütehassısı İsmail Hakkı ile Köprülü Fuat Beylerle din ve terbiye ve ahlak hususunda görüştük, mütalaatımı kabul ettiler.”[12]

Çok aleni bir halde görüldüğü suretiyle, Kazım Karabekir’in günlüklerinde, seneler sonrasında anılarında uyduracağı iddialardan tek bir kırıntı dahi yok. Günlüklerinde o gün Mustafa Kemal Atatürk’le tartıştığı veya tartışmada Mustafa Kemal Atatürk’ün hiddetlendiğine (öfkelendiğine) ait tek bir kelime dahi yok.


Oysa Kazım Karabekir’in, bütün günlük tutanlar benzer biçimde, başından geçen mühim vakaları birazcık da olsa günlüklerine kaydettiğine bakılırsa, Mustafa Kemal Atatürk’ün Kur’an’a yönelik yukarıda verdiğimiz laflarını birkaç kelimeyle de olsa niçin günlüğüne yazmamıştır? Kazım Karabekir, seneler sonrasında anılarını yazarken geçmiş vakaları bu günlüklerinden izlemiştir, iyi mi olmuş da seneler ilkin günlüğüne yazmaya gerek görmediği bir vakası seneler sonrasında noktasına, virgülüne kadar anımsayıp takır takır kitabına yazabilmiştir?[13]

Nitekim Osman Selim Kocahanoğlu da şu şekildeki demektedir:


“(Günlüklerindeki notlarında) bırakın münakaşaya dair iması bile bulunmuyor. Günlüğüne yazdığı birtakım cümlelerin üzerini sonradan çizmesini de bir yana bırakalım; en azından mühim vakaları günlüklerine birer satır olsun yazdığına, kronolojiyi buradan izlediğine bakılırsa, Mustafa Kemal’in… ‘zehirli’ cümlesini sıcağı sıcağına not etmesi gerekmez miydi? Görülür ki, kendi notları ile zerzevat yazarların İnkılap Tarihi olarak nitelediği ‘Nutuk’a Cevaplar’ içinde hiç bir rabıta yok. Günlüğüne yazdıkları on yıl sonrasında yazdığı anılarını doğrulamıyor, tersine tekzip ediyor. O şekilde vakaları çarpıtma, zehirli cümleleri uydurma, kurgulama becerisi çok fazla…”[14]


Şu reel bilinmeden Kazım Karabekir’in Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik bu iddiaları anlaşılamaz:


Kazım Karabekir, Mustafa Kemal Atatürk’le yolları ayrıldıktan; kurduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldıktan ve İzmir Suikastı sebebiyle İstiklal Mahkemesi’nde yargılandıktan sonrasında, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1927’de Kazım Karabekir’i eleştiren “Nutuk”u okumasıyla beraber öfkeyle kaleme sarılıp Mustafa Kemal Atatürk’ü halkın bakış açısından düşürmek için yazdığı “İstiklal Harbimiz”, “Nutuk’a Cevaplar” benzer biçimde kitaplarında birçok reel dışı iddiaya yer vermiştir.


Kazım Karabekir’in din/Kur’an benzer biçimde mevzularda Mustafa Kemal Atatürk’e atfederek anlattığı olayların bir çok ya abartma ya çarpıtma veya uydurmadır. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir’in bu tür reel dışı iddialarının kimilerine cevap vermiştir.


Örneğin, Kazım Karabekir’in kendisini BolşevikIikle suçlamasına Mustafa Kemal Atatürk, el yazısıyla şu notu düşmüştür:


“Sayfa 54: Bolşeviklik… Çok alçakça uydurmak istediği bir hikaye. Bana yapıştırmak istiyor.”[15]

Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle, Kazım Karabekir’in Mustafa Kemal Atatürk’le alakalı “uydurmak istediği” şeyler ve Mustafa Kemal Atatürk’e “yapıştırmak istediği” etiketler vardır. Bu etiketlerden biri de “din düşmanı” etiketidir.


Kaynaklar:


[1] Osman Selim Kocahanoğlu, Mustafa Kemal Atatürk – Karabekir Kavgası, Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası, (gözden geçirilmiş) 3. baskı, Temel Yayınları, İstanbul, 2018, sayfa 380.


[2] Vakit, 17 Ağustos 1923, sayfa 1.


Aktaran; Mustafa Kemal Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 16, 1. baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, sayfa 86.


[3] Kazım Karabekir, Nutuk’a Cevaplar, Cilt 12, (Hazırlayan: Faruk Özerengin), Emre Yayınları, İstanbul, 1997, sayfa 3823.


[4] Kazım Karabekir, Nutuk’a Cevaplar, Cilt 12, (Hazırlayan: Faruk Özerengin), Emre Yayınları, İstanbul, 1997, sayfa 3824.


[5] Burhan Bozgeyik, Mustafa Kemal’e Karşı Çıkanlar, İstanbul, 1996, sayfa 236.


[6] Kadir Mısıroğlu, Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri, Cilt 2, 3. baskı, Sebil Yayınevi, sayfa 120, 121.


[7] Örneğin, Mustafa Kemal Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu bu mevzuda şu detayları vermektedir:

“Mustafa Kemal Atatürk, Türkçe Kur’an çalışmalarını ben hemen hemen köşke gelmeden, 1926’da başlatmış, bu işin başına da Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ı getirmiş fakat yapılacak tefsirlerle bizzat kendi de ilgilenirmiş. Nitekim benim dönemimde de bu emekler hızlıca devam etti, sonucunda yedi ana maddeyle bu işi sonuçlandırdı. Tabi şimdi detaylı olarak bu ana maddeler pek hafızamda değil. Ana hatlarıyla hatırladığım kadarıyla, ayetlerin iniş nedenleri belirtilecek, kelimelerin dil açıklamaları olacak, ayetlerin bahsetmek istediği din, hukuk, toplumsal ve etik mevzular ile alakalı bilgiler verilecek, bunlarla alakalı eski zamanı vakalar uzun uzun anlatılacak. Eserin bitiminde kendi katkısıyla, Kur’an’ın gerçeğini ve Kur’an’la alakalı özellikleri açıklayan güzel bir önsöz hazırlandı ve yayımlandı.”


Mustafa Kemal Ulusu, Mustafa Kemal Atatürk’ün Yanı Başında, Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları, (gözden geçirilmiş) 3. baskı, İstek Yayınları, İstanbul, 2018, sayfa 114.


Başka bir örnek:

Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde yer edinen 22.4.1933 tarihindeki bir belge de “…Elmalılı Hamdi efendiye yazdırılarak 8 ay önceden tap edilmek (basılmak) suretiyle Devlet matbaasına tevdi edilmiş (verilmiş) olan Kur’an’ı Kerim tefsir ve tercümesinden” bahsedilmektedir.


Bakınız; T.C. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Fon kodu: 30.10.0.0, Yer no: 26.150.19


[8] Mustafa Kemal Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 25, 1. baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2009, sayfa 298.


Başka örnekler:


“Tanrı’ya kendi dilinizle yakarın, ona kendi dilinizle sığının, söylediklerini kendi dilinizle okuyup anlayın.” (İsmet Bozdağ, İşte Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiyesi, (cep boy), İstanbul, 2009, sayfa 83.)


“Kuran-ı Kerim Türkçe yazılıp okunmalı ki, halkımız Allahın emirlerini anlayabilsin ve ona bakılırsa de hareket edebilsin.” (Mustafa Kemal Ulusu, Mustafa Kemal Atatürk’ün Yanı Başında, Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları, (gözden geçirilmiş) 3. baskı, İstek Yayınları, İstanbul, 2018, sayfa 121.)


“Kur’an’ı şimdi ilk kez Türkçe’ye bastırıyorum, ek olarak Muhammed’in yaşamını da çeviri ettiriyorum. Halk her yerde aşağı yukarı aynısının bulunduğunu, din ricalinin tek meselesinin karnını tatmin etmek bulunduğunu görmelidir.” (Mustafa Kemal Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 23, 1. baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2008, sayfa 269.)


[9] Camilerde Türkçe Kur’an ve mevlit uygulaması sırasında, namaz dualarının Arapça okunmasının yasaklanması benzer biçimde bir vaziyet laf mevzusu olmadığı benzer biçimde Mustafa Kemal Atatürk, hafızlara/din adamlarına verdiği talimatlarda, duaların ilkin Arapça asıllarının okunmasını ve namazın bu halde kılınmasını, ama sonrasında ayet ve surelerin Türkçe karşılıklarını açıklanmasını istemiştir.


Hafız Yaşar Okur, Mustafa Kemal Atatürk’le On Beş Yıl Dini Hatıralar, Sabah Yayınları, 1962, sayfa 14, 15, 16.

Bu mevzuda aşırıya kaçan hafız ve din adamları hükümet tarafınca cezalandırılmıştır. Örneğin, Göztepe Camii imamı Cemalettin Efendi, 19 Mart 1926’da o senenin Ramazan ayının ilk Cuma gününde, hutbeyi bütün ayet ve dualarıyla Türkçe okumuş, devamında Cuma namazını bütün sure, dua, tesbih ve tekbirleriyle Türkçe kıldırmış, selamı bile Türkçe vermiştir. Bunun üstüne Diyanet İşleri Başkanlığı tarafınca bir müddet görevinden alınmıştır.


Mehmet Nuri Yılmaz, “Türkçe İbadet Üzerine Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz’ın Basın Açıklaması”, Diyanet Aylık Dergi, Ocak 1998, Sayı 85, sayfa 5.


Ayrıca bakınız; Abdullah Manaz, Mustafa Kemal Atatürk Reformları ve İslam, Akademi Kitabevi, İzmir, 1995, sayfa 214.

Mustafa Kemal Atatürk döneminde yaşamış olan din adamları, Mustafa Kemal Atatürk’ün Kur’an’ın özgün Arapça metninin okunmasını yasaklamadığını belirtmişlerdir. Örneğin, Hacı Nimet Camii Hatibi Ercüment Demirer bu mevzuda şunları söylüyor:


“Eğer Mustafa Kemal Atatürk, Kur’an’ın aslının okunmasını yasaklamış ve ancak Türkçe olarak okunmasını uygulamış olsaydı, ikimiz de bir Müslüman olarak bunu Kur’an’a bir müdahale olarak kabul eder, eleştiri ederdik…”


Ercüment Demirer, Din, Toplum ve Mustafa Kemal Atatürk, 2. baskı, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 1999, sayfa 8.

[10] Kazım Karabekir, Nutuk’a Cevaplar, Cilt 12, (Hazırlayan: Faruk Özerengin), Emre Yayınları, İstanbul, 1997, sayfa 3824.


[11] Osman Selim Kocahanoğlu, Mustafa Kemal Atatürk – Karabekir Kavgası, Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası, (gözden geçirilmiş) 3. baskı, Temel Yayınları, İstanbul, 2018, sayfa 383.


[12] Kazım Karabekir, Günlükler (1906-1948), 2. Cilt, (Çeviriyazı: Budak Kayabek), (Hazırlayan: Yücel Demirel), 3. baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2020, sayfa 871.


[13] Sinan Meydan, Panzehir, “Gerçeğe Çağrı”, 8. baskı, İnkılap Yayınları, İstanbul, 2018, sayfa 102-106.


[14] Osman Selim Kocahanoğlu, Mustafa Kemal Atatürk – Karabekir Kavgası, Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası, (gözden geçirilmiş) 3. baskı, Temel Yayınları, İstanbul, 2018, sayfa 384.


[15] Uğur Mumcu, Kazım Karabekir Anlatıyor, 31. baskı, Umag Vakfı Yayınları, Ankara, 2019, sayfa 191.



Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

Top Post Ad

Below Post Ad

Sponsor