Mustafa Suphiyi Mustafa Kemal Atatürk Öldürdü Palavrası;
Klasik Komünist üfürmesidir. Türklük karşıtı, Turancılığı bir hayal ve Faşist bir fikir olarak bulan Komünistlerin Mustafa Kemal Atatürk’ün öldürdüğünü iddia ettikleri Mustafa Suphinin Turancı bir kişiliği olduğu için bi haber olamaları çok komiktir. Hele Komünizmden, veya kendi tabirleriyle; Gominizmden zerre hoşlanmayan mutaasıp tayfanın Mustafa Kemal Atatürk’ü karalamak adına Mustafa Suphiye bu kadar kıymet vermesi fazlaca daha komiktir.
Birincisi; Daha öncede tartışmıştık, Mustafa Suphi Enternasyonalist değil, Turancıdır. Sultan Galiyev ile yakın ilişki içerisindedir. Orta Asyadaki Türk yurtlarının bağımsızlığı için çalışan Turancı Mustafa Suphiyi Mustafa Kemal Atatürk niçin öldürtsün?
Haa Mustafa Suphi Sosyalistti, Mustafa Kemal Atatürk o yüzden öldürttü diyenlere soralım; Yaşadığı devre içinde Şefik Hüsnü, Hikmet Kıvılcımlı, Sabiha-Zekeriya Sertel benzer biçimde Komünistlere asla dokunmayan Mustafa Kemal Atatürk’ün, ötekiler benzer biçimde Enternasyonalizm yerine Turancılığı benimseyen, üstelik Mart 1919’da Komünist Enternasyonal’in Birinci Kongresi’nde Ermenilerin Türk emekçisini, Türk fukarasını ve köylüsünü katlettiğini söylemekten çekinmeyen, her fırsatta Moskova’yı Taşnak ve Kürt aşiret örgütlerine karşı Ankara’yı desteklemeye ikna etmek için uğraşan, yayınladığı bildirilerde; “Emperyalistler hesabına Anadolu’yu peşinden vurmaya hazırlanan alçak Taşnakların iyi mi Anadolu’nun azimli ve imanlı ordularınca ezildiğini” anlatan, Türk birliklerinin 28 Eylül 1920’de Ermenistan’a doğru başlatmış olduğu taarruzu destekleyen, üstelikte Ermenistan’ı her vakit için Anadolu Türklüğü ile Rusya’daki Türk halkları arasındaki bir mani olarak bulan birisini mi Mustafa Kemal Atatürk öldürtmüştür? Şaka yapıyor olmalısınız. Umarım Mustafa Kemal Atatürk’ü karalayacağım diye tekrar bu zırvalıklarla karşımıza gelmezsiniz. Azmediniz, çalışınız, bir ihtimal daha yaratıcı, yutulur cinsten yalanar bulursunuz.
Mustafa Suphi ve yoldaşlarını kim katletti? Kemalist diyet mi, yoksa İttihatçılar mı? Tarihçi Murat Bardakçı ise İş Bankası Yayınları tarafınca Kasım 2015’te piyasaya sürülen ‘Enver’ isimli kitabında ilk kere gösterilen birtakım mektuplara gore, Enver Paşa, Mustafa Suphi cinayetini kendi taraftarlarının, kendisi adına işlediğini öne sürmektedir.
Mustafa Suphi ve dostlarını öldürten Trabzon’daki Kayıkçılar Kahyası Yahya Kahya’dır. Yahya Kahya o dönemde Enver’in adamı olarak bilinir. Yahya Kahya’nın, Ankara’dan fazlaca Enver’e bağlı olduğu söylenir.
Bu sıralarda İngiliz İstihbaratı servisleri Mustafa Suphi’yi yakalamak ve ortadan kaldırmak için her çareye başvuruyorlardı. Bunu başaramayan İngiliz ajanları, Türk devrimcisinin öldüğü haberini yaydılar. Suphi, 12. Ordu’nun kuşatmayı yarışından sonrasında Moskova’ya geldi ve Komintern’deki çalışmalarını sürdürdü.
1919 senesinde Moskova’da kurulan TKP, faaliyetlerini hemen sonra Bakû’da yürütme sonucu aldı. Mustafa Suphi 12 Haziran 1920 tarihinde Merkezi Büro’ya yazdığı raporda bu kararın gerekçesini şu şekildeki açıklıyordu: “Türkiye’de tezlikle şuralar hükümeti vücuda getirmek amacıyla Bakû’ya gelinmiştir.”
Suphi’nin savaşım arkadaşlarından İttihatçı-komünist Salih Zeki (Kuşarkov) o günlere ait şu hususi detayları verir:
“Suphi, Bakû’ya geldiği zaman orada dahi minik bir komünist grubu (Türkiye Komünist Seksiyonu) organı olan Türkçe ‘Yeni Yol Gazetesi’ ve gelecek Türkiye Kızılordusu’nun nüvesi olmak ümidi ile teşkil edilmiş Türkiyeli esirlerden ve cenk kaçaklarından mürekkep bir Türkiye kızıl bölüğü vardı. Suphi’ye gemi iskelesinde, bu bölüğün iki yüz kadar askeri istikbal etti (karşıladı). Bakû’ya döner dönmez o vakitler yerel Türk seksiyonunda bulunan Yakup ve taraftarlarının Suphi’ye karşı cephe tutmak istemelerine ve muhalefetlerine rağmen, Suphi, III. Enternasyonal’in yetkili vekili sıfatıyla hemen teşkilata başladı. Bütün işleri eline aldı, kızıl bölüğü alay haline çevirdi.” (s. 17)
İttihat ve Terakki’nin gizli saklı örgütü olan Teşkilat-ı Mahsusa için çalışan bir çete başı. Trabzon iskelesi kayıkçılar kâhyası Yahya ve adamları, Suphilerin hazır bekleyen motora binmelerini istediler. Mustafa Suphi, “Bineriz, sadece İnebolu’ya gitmek istiyoruz, oradan Ankara’ya geçeceğiz” dedi. Kâhya Yahya “Olur” diye yanıtladı. İnebolu niyetiyle yola çıkıldı, sadece bir müddet sonra rotanın tam tersine, doğuya doğru olduğu anlaşıldı, Suphi ve arkadaşları ile motorcular münakaşaya başladılar. Tam o sırada bindirildikleri tekneye Sürmene açıklarında bir başka tekne yanaştı. Yahya Kâhya’nın adamları, Suphi’nin eşi Mariya haricinde hepsini (14 kişi) öldürüp denize attılar.
ÖLÜM EMRİNİ KİM YA DA KİMLER VERDİ
Cazim Gürbüz bu soruya üç olasılıklı yanıtı şu şekildeki açıklıyor:
1-Mustafa Kemal Atatürk’ün buyruğu ve bilgisiyle yapıldı.
2-İttihatçılar yaptılar.
3-Sovyet Yönetimi kendi kontrolleri dışına çıkan, Enver Paşa ile savaşım eden ve Sultan Galiyev’le beraber hareket eden Mustafa Suphi’yi gözden çıkarmıştı. Onlar yönlendirip yaptırttılar. (s. 34- 35)
Olayın peşinde Ankara bulunduğunu korumak için çaba sarfeden sol ve İslamcı çevreler çoktur. Ancak İsmet İnönü’nün damadı gazeteci Metin Toker’in de bunu savunması son aşama ilginçtir: “…Tabii o konjonktür arasında bu şekilde bir temizleme harekâtı, Sovyetler’in göstereceği reaksiyon bakımından cüretli bir teşebbüstü fakat, demek Sovyetler’e iyi teşhis konulmuştu…” (Metin Toker- Sağda ve Solda Vuruşanlar/Milliyet, 11 Mayıs 1971)
Tek bir toplumcu asmayan, Nâzım Hikmet’in devlet tertibiile öldürülmesine mani olan Mustafa Kemal Atatürk’ü Mustafa Suphi vakasında görevli görme ısrarı:
“– Mustafa Suphi’nin boğulması işi?
– İttihatçıların marifetidir bu.
Sevim Belli araya giriyor:
– Mihri Belli, kati bilmiyoruz ki, niçin İttihatçılar diyorsun?
– Trabzon’da o vakit İttihatçılar egemendir. Aralarındaki niza, ta Kafkasya’da başlamıştı. İttihatçılar, başta Enver Paşa, Bolşeviklere yanaşmaya uğraşmışlardır. Mustafa Suphi buna mani olmuştur. Gün geliyor, İttihatçılar Mustafa Kemal’e de suikast düzenliyorlar. Sonra da tasfiye ediliyorlar.” (Yeni Akit gazetesiyle söyleşi)
“Katliamdaki İttihatçı bağları bizlere gore de aleni seçik belli iken, Mihri Belli benzer biçimde Türk solunun en mühim isimlerinden biri bile bu kanıda iken, birileri hâlâ Mustafa Kemal Atatürk’ü suçlamaya yeltenmektedirler” diyor, Cazim Gürbüz.
Mete Tunçay, Birikim Dergisinde 1980 senesinde yazdığı bir makalenin bir bölümünde şu şekildeki der:
“M. Suphiler Ankara’ya temelli kalmaya geliyorlardı fakat darbe oluşturmaya değil, Mustafa Kemal Paşa’yla ortaklaşa iş etmeye. Sosyalist bulunmasına sosyalisttiler fakat Rusçu değillerdi, Türk Milliyetçisiydiler. Gelip bazıları Meclis’e girselerdi, aralarından iyi icra vekilleri çıkardı; Türkiye Cumhuriyeti’nin tekrar bağımsız fakat daha toplumsal içerikli bir büyüme çizgisi olurdu. Mustafa Kemal Paşa’nın da bunu istediğini sanıyorum. Fakat son anda darbecilik-fesatçılık suçlamalarıyla kulağını doldurmuş olmalılar ki, geriye gönderilmelerini söylemiştir. Eğer günün birinde, M. Suphilerin öldürülmesini onun emrettiği kanıtlanırsa, fazlaca şaşacağım!” (Birikim Dergisi, Mart 1980, S. 61) (s. 75)
Andrew Mango ise “Mustafa Kemal Atatürk Modern Türkiye’nin Kurucusu” kitabında şu şekildeki diyor:
“Türk komünistlerinin öldürülmesini, bir çok Enver Paşa’nın Teşkilat-ı Mahsusa’sında çalışmış olan sağ kanat İttihatçılar gerçekleştirmişti. Daha sonrasında Mustafa Kemal, Enver’in yeniden Trabzon kanalıyla Türkiye’ye dönme isteğini reddetti. Ve bu adamlar da ortadan silindi. 3 Temmuz 1922’de Yahya, Trabzon kışlası önünde vuruldu. Tıpkı Topal Osman’ın Giresun’da terör estirmesi benzer biçimde, Yahya’nın da silahlı adamlarıyla adeta bir ‘Liman Hükümeti’ kurmuş olmasından bıkan askeri yetkililer tarafınca öldürtüldüğü kuşkusuzdur. Yahya susturulunca, Mustafa Suphi ve dostlarını ortadan kaldırmak için Ankara’dan buyruk alıp almadığını öğrenmek imkansız olmuştur. Açıktır ki, Mustafa Kemal, iyi mi Çerkez Ethem ve kardeşlerinin komuta noktasından ayrılmasını istediyse, bu erkeklerin da Türkiye’den uzaklaştırılmasını istiyordu. Mustafa Kemal’in sicili, muhaliflerini kan dökmeden yansız hale getirmek için elinden geleni yaptığını gösteriyor, fakat şayet karşısındakiler boyun eğmezse, onun ne istediğini tahmin ederek yerine getirmek için her vakit harekete geçmeye hazır olanlar vardı. (s. 71)
ARALOV’UN YAZMADIKLARI
1921 Kasım’ında Türkiye’ye büyükelçi olarak gelip 2 sene kalan S.İ. Aralov, anılarında hem kendi periyodunu konu alıyor, aynı zamanda Türk Sovyet ilişkileri bağlamında 1920 ve 1921’deki olayları, sürtüşmeleri, görüşmeleri, anlaşmaları… derhal her şeyi konu alıyor fakat Mustafa Suphi ve yoldaşları için tek satır yok, adlarını bile anmıyor. “Manidar değil mi?” diye soruyor, Cazim Gürbüz. (s. 96)
Suphi ve yoldaşlarının Türkiye’ye gelişlerine yönelik tenkit bağlamında Dr. Hikmet Kıvılcımlı şu şekildeki der:
“Mustafa Suphi ve yoldaşları, Marx’ın Paris komünarları için söylediği benzer biçimde ‘göklere sıçrayan kahramanlık’ timsalidirler. Tıpkı yine Paris komünarlarını kasıp kavuran sınırsız ‘saf çocukluk’ niteliklerine kurban olup gittiler. Paris Komünü’nde 1. Enternasyonal’in en alev ateş yandaşları büyük tesir göstermişlerdi.
“Fakat bu yandaşlar azınlıktaydılar. Çoğunluk hep ütopist (Blankici, Proudhoncu) minik-burjuva sosyalistlerindeydi. Mustafa Suphi ve yoldaşları da en büyük hızlarını, 1. Enternasyonal’in tüm devrimci geleneklerini yaşatan 3. Enternasyonal’den alıyorlardı. Ne yazık ki hareketlerine başat olan taktik ve strateji ilkelerinde hem öznel, aynı zamanda nesnel koşullar ehil derecede değildi. Leninist yöntemi ve taktiği uygulamadılar. Leninizm üslubundan yalnız ‘uçkun devrimcilik’ (devrimci kanatlanış) aldılar, ‘yapkın devrimciliği’ (Amerikanvari işçiliği) unuttular.
“Onbeşlerde yeteri kadar devrimci hazırlık yoktu. Onbeşler arasında inkilap yaratmaya giriştikleri çevreyi devrimci mücadeleyle işlemiş değillerdi. Bu yüzden düşünceleri ne kadar enternasyonalci ve devrimci olursa olsun, bitirdikleri nesnel olarak ve fatalman Blankici yahut Bakuninci bir hareket gibi kaldı. Yani anarşik hareketten ileriye geçemedi. Ve Türkiye’de Paris Komünü’nün bir minyatürü oldu.
“Onbeşler hareketine niçin anarşik diyorum ve Bakunin’le Mustafa Suphi içinde bir benzerlik görüyorum? Akıllardadır (…)
“Mustafa Suphi bir anarşist miydi? Bu noktada hemen hemen elimizde ehil belge yok. İleride bu nokta da işlenirse açıklaşır. Fakat her hareketi dediğiyle değil, ettiğiyle ölçmek kaçınılmazsa, Mustafa Suphi hareketini ütopik sosyalizmden ve Bakuninizm’den ayırdetmek çok güçleşir. Doğrusu, Rusya’da Bolşevik devrimin tarihçesini, kısaca salt siyasi Bolşevik devrimin akışını izlerken tam Mustafa Suphi hareketi benzer biçimde değil, ama ona şu şekildeki bu şekilde benzer öyküler işitmiş olanlarımız çoktur. Fakat o zamanki siyasi Bolşevik devriminin bu kısmi ve nadir görülen özelliklerini Onbeşler hareketine benzetmek, Bolşevizm’in karacahili olmak ve ilaç bulmaz bir körlükle batağa saplanmak demektir. Bolşevikler de, birtakım yerlerde karşı-devrimi kızıl kuvvetlerle ezdikten sonrasında siyasi devrimi başardılar. (s. 98)
Kitapta Mustafa Suphi ve yoldaşllarının ölüm emrini kim yahut kimler verdi? Mustafa Kemal Atatürk’ün buyruğu ve bilgisiyle mi yapıldı, yoksa İttihat ve Terakki tarafınca mı? Enver Paşla’nın Suphi ile zoru neydi? Sovyet Raporu: cinayetin organizatörü olarak kimi işaret ediyordu? Nâzım Hikmet’ten Mustafa Suphi ve yoldaşlarına şiirler, Sultan Galiyev’in Mustafa Suphi yazısı, Cumhuriyet’in ilk ‘Faili Meçhul’ hanım cinayeti Mustafa Suphi’nin Maria’sı, Selim İleri’nin Mustafa Suphi öyküsü ve sırıtan yanlışlar, Mustafa Suphi’nin hanım yoldaşlarından Naciye Hanım, Bakû’daki Mustafa Suphi Sokağı’nın ismi niçin değiştirildi?, Mustafa Suphi’nin öldürülmeden iki gün ilkin piyasaya sürülen son yazısı, TBMM Gizli Oturumunda Mustafa Suphi’ye ait kuyruklu yalanlar, Mustafa Suphi’nin Bakû’daki Yeni Dünyası’nda piyasaya sürülen Sevr karşıtı şiiri, Türkiye Türkçülüğü ve Ülkücülüğünün Mustafa Suphi’ye bakışı, Che Guevara mı daha büyüktür, Mustafa Suphi mi? benzer biçimde birbirinden entresan yazılar yer alıyor.