Mustafa Kemal Atatürk gazi değil mi? Mustafa Kemal Atatürk'e kim gazi ünvanını verdi?
Büyük Millet Meclisi tarafınca Mustafa Kemal Atatürk’e gazilik unvanı ve mareşallik rütbesinin verilmesi, Sakarya Meydan Muharebesi hemen sonra gerçekleşmiştir. Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk, cepheye gitmeden ilkin attan düşerek yaralanmışsa da bu onu 12 Ağustos’ta cephede olmaktan alıkoyamamıştır. 13 Ağustos 1921’de yürüyüşe geçen Yunan Ordusu ilk kez 17-18 Ağustos’ta Türk Ordusu ile karşılaşmıştır. Ancak taktik gereği Türk kuvvetleri oyalama muharebeleri yapmış, ilerlemeyi geciktirmiştir. Bu konum Yunanlılar Sakarya kıyısına gelene kadar devam etmiştir. Yunan Ordusu, Türk kuvvetlerinin sol kanadını kuşatarak bu kısmını yok etmek ve Ankara’ya ulaşmak amacıyla 23 Ağustos’ta 100 km’lik cephede savaşı tüm sertliği ile başlatmıştır. “Hatt-ı savunma yoktur, sath-ı savunma vardır. O satıh tüm vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için minik büyük her birlik bulunmuş olduğu mevziden atılabilir. Fakat minik büyük her birlik, ilk durabildiği noktada yine düşmana cephe kurup harbe devam eder. Yanınızdaki birliğin çekilmeye zorunlu bulunduğunu bulan birlikler ona doğal olarak olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmaya ve karşı koymaya mecburdur.”İşte o zamana kadar malum bütün askerî stratejileri alt üst eden bu taktik yardımıyla; silah, personel ve top sayısı açısından üstün olan hasım yıpratılmış, şaşkına çevrilmiş ve yapılması planlanan manevralarda kararsızlığa sevk edilmesi sağlanmıştır. Muharebenin her safhasında uygulanan bu taktiğin en güzel örneği Çal Dağı’nda yaşanmıştır.
Harita üstünde tehlikeli sonuç bir arazi kesimi olarak görülen Çal Dağı’nın kaybedilmesi, askerî stratejiler açısından muharebenin kaybedilmesi anlamına gelebilirdi. Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Bir asker her yerde muharebe eder. Tepenin üstünde, tepenin altında, derenin arasında de muharebe eder.” ifadelerinden de anlaşılacağı suretiyle, o an için Çal Dağı’nın hasım eline geçmesinin muharebenin tümünü etkilemesine izin verilmemiştir.
6 Eylül günü cephe gelişmelerini ve birtakım belirtileri değerlendiren Mustafa Kemal Atatürk, hasım taarruzunun zirve noktasına ulaştığını görerek, karşı taarruzu başlatmış ve düşmanı 13 Eylül’de Sakarya Nehri batısına atmıştır. Aynı gün hasım ordusunun yenik edilmiş olduğu bir telgrafla Meclis’e bildirilmiş, “En son Yunanlıyı yok etmek için genel seferberlik ilânı” temalı ayrı bir telgraf da bütün bakanlıklar ile ast birliklere bildiri edilmiştir. Savaş ve muharebe demek; bir tek iki ordunun değil, iki milletin tüm varlıklarıyla, tüm maddi ve içsel kuvvetleriyle, birbirleriyle yüz yüze gelmesi ve birbirleriyle vuruşması demektir. Bu nedenle, Türk Milleti cephede bulunan ordu kadar duygu, fikir ve hareket bakımından da savaşla ilgilenmeliydi. Yalnız hasım karşısında bulunanlar değil köyünde, evinde, tarlasında bulunan hepimiz milletin her ferdi silahla vuruşan savaşçı şeklinde kendini sorumlu sayarak tüm varlığını bir tek mücadeleye vermeliydi.
Bütün maddi ve içsel varlığını vatan savunmasına vermekte ağır davranan ve titizlik göstermeyen milletler savaşı harbiden göze almış ve başarabileceklerine inanmış sayılmazlar.
Bu düşünceden hareket eden Mustafa Kemal Atatürk, 14 Eylül’de Yunan kuvvetini kırmak maksadıyla hazırlandığını belirttiği ve “…Hiç kimsenin hakkına hücum etmek istemediğimiz şeklinde, ötekiler tarafınca da yaşam ve istiklâl hakkımıza riayet olunmasından başka bir davamız yoktur. Ulusal sınırlarımız arasında yabancı karışmasından kurtulmuş olarak her modern millet şeklinde hür yaşamaktan başka amacı olmayan Türk Ulusu’nun hukukî hakkı sonuçta insanlık ve medeniyet tarafınca teslim olunacaktır. Ancak silahlarımızı amacımızı, tüm tüm sağlandıktan sonrasında bırakacağız…”
hususlarını anlatım etmiş olduğu beyannamede, istiklal yönündeki kararlılığını bir kere daha vurgulamıştır. Sakarya zaferi, Fransızlarla Ankara Antlaşması, Sovyet Rusya ile Kars Antlaşması’nın imzalanması şeklinde dış politikada Türkiye lehine mühim sonuçlar doğurmuştur. 19 Eylül 1921 tarihinde Meclis’te gerçekleşen görüşmelerde Mustafa Kemal Atatürk, Sakarya Meydan Muharebesi’nin cereyanı ve Türk milletinin istiklal yolundaki kararlılığı ile alakalı açıklama vermiş, konuşmasının sonunda, Meclis’e, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’ya, Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya, Milli Savunma Bakanı Refet Paşa’ya, bütün subay ve erlere teşekkürlerini sunmuştur. Sakarya zaferinin arkasından Karesi mebus Vehbi Bey tarafınca verilen “Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün beyanatının özü ile birlikte Fransızca tercümesinin hemen bastırılarak tüm dünyaya ilân edilmesine” dair takrir oybirliğiyle kabul edilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’e, “Gazilik unvanı ve mareşallik rütbesinin verilmesine” ilişik olarak;
Genelkurmay Başkanı ve Kozan mebus Fevzi Paşa ile Garp Cephesi Komutanı ve Edirne mebus İsmet Paşa tarafınca müştereken, Saruhan mebus İbrahim Süreyya Bey tarafınca 62 milletvekilini temsilen, Erzurum mebus Durak Bey, Aydın mebus Tahsin Bey, Siirt Milletvekili Halil Hulki Efendi tarafınca da münferiden olmak suretiyle toplam beş takrir verilmiştir. Müzakeresine geçilen, “Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Gazilik unvanı ita ve Rütbe-i Müşiri tevcihine dair kanun Birinci Madde: Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Gazilik unvanı ita (verilmesi) ve aşama-i müşiri (mareşallik rütbesi) tevcih olunmuştur. İkinci Madde: İşbu kanun zamanı neşrinden itibaren mer’iyül-icradır (yürürlüktedir). Üçüncü Madde: İşbu kanun icrasına Büyük Millet Meclisi memurdur.” şeklindeki kanun teklifi, oybirliği ile kabul edilerek 19 Eylül 1921 zamanı itibarıyla 153 numaralı kanun olarak yürürlüğe girmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Meclis’in iradesiyle qüç kabul eden Ordu yardımıyla bu başarının gerçekleştiğini, Meclis tarafınca kendisine meydana getirilen taltifin aslolan muhatabının Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordusu bulunduğunu belirterek, Ordu ve kendi namına, Meclis’e teşekkür etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk ayrıca, “Sakarya Meydan Muharebesi sonuna kadar askerî bir rütbesinin olmadığını, Osmanlı Devleti’nin rütbesinin, tekrar o devlet tarafınca geri alındığının bilindiğini” anlatım etmiştir. Kendisine Gazi unvanı ve Mareşallik rütbesinin verilmesi üzerine, ordu ile alakalı duyduğu takdir, hayret, minnet ve şükranı, ordunun her ferdi ile ülkenin her tarafınca duyulacak kadar yüksek sesle anlatmaya lüzum bulan Mustafa Kemal Atatürk, 20 Eylül 1921’de orduya verdiği beyannamede, Sakarya’da gösterdikleri kahramanlıklardan dolayı komutanlara, subaylara ve erlere ayrı ayrı teşekkür etmiş ve “…Dünyanın hiç bir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rastlanmamıştır. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük oranı senindir…” sözleriyle, Türk askerinin yenik edilmesi olası olmayan niteliğini ortaya koymuştur.
Mustafa Kemal Atatürk ayrıca; “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kendisi ile alakalı yeni bir aşama ve unvan ile beliren iltifat ve teveccühün direkt doğruya orduya dayandığını; milletin verdiği bu aşama ile yükselen ordunun en şerefli, en yüce bir harp ile elit olan tekrar Türk ordusu bulunduğunu; ordunun kahramanlıklarıyla gösterdiği nihayetsiz fedakârlıklar pahasına kazanılan bu büyük zaferin ulus tarafınca takdirini yayınlayan bu aşama ve unvanı sadece orduya bağlayarak tüm askerlik hayatının en büyük iftihar deposu olarak taşıyacağını,” anlatım etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük askerî dehasının bir kere daha ispatı olan Sakarya zaferi neticesinde, kendisine tevcih edilen gazilik unvanı ve mareşallik rütbesini, zaferde oranı olan her fert, komutanlık ve kurumla kısacası Türk milleti ile paylaşan Mustafa Kemal Atatürk zafer sarhoşluğuna kapılmamış; muharebenin kazanmış olduğu derhal ilk gün ve hemen sonra almış olduğu tedbirler ve yayımladığı tebliğler ile sulh yanlısı bulunduğunu belirtmekle beraber istiklal yolunda ödün verilemeyecek şartlarını bıkıp usanmadan dünyaya ilân etmiştir. Meclis tarafınca Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsına verilmiş olan bu unvan ve aşama, Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin ulaştığı moral, itimat ile güç seviyesini göstermesi açısından önemlidir. Ayrıca, hemen sonra gelecek olan ezici üstünlüğün cevabında elde edilecek kati zaferin bir habercisidir.
Atatürk şarapnel parçasıyla yaralanmıştır! Saat sayesinde kurtulmuştur bu dahi yeterlidir.!