Mustafa Kemal Atatürk "Dünya yüzünde gördüğümüz herşey kadının eseridir" diyecek kadar
kadının camia ve uygarlık içerisindeki yerini takdir etmektedir. Kadın haklarını batılılaşmanın ve
çağdaşlaşmanın bir unsuru olarak algılamıştır. Türk hanımına her vakit güvenmiş ve Türk hanımının
toplumda hak etmiş olduğu yere gelebilmesi için öncü reformlara imza atmıştır. Hiçbir ülkede, hiç bir önder,
hanım hakları için böylesine hassas olmamış ve böylesine savaşmamıştır. Bu yazıda Mustafa Kemal
Mustafa Kemal Atatürk’ün hanım ve hanım eğitimine verdiği ehemmiyet irdelenmiştir.
“Kahraman Türk hanımı!
Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üstünde yükselmeye layıksın.”
Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk, 17 Mart 1923 Tarsus
Toplumsal yaşamın mühim bir aktörü olan hanım, tarih süresince muhtelif açılardan
münakaşa mevzusu olmuştur. Bu tartışmaların aslı aslında “hanıma verilen ehemmiyet”le
ilgilidir. Kadına verilen önemin altında yatan “temel zihniyet” kadının erkekle
olan eşitliği ve eşitsizliği felsefesine dayanmaktadır. Kadınla alakalı temel zihniyet
hanıma ilişik “perspektif”nı şekillendirmektedir. Kadına olan perspektif da kadının
kim bulunduğunu; hanıma yönelik algıyı; kadının sosyal rollerinin, haklarının iyi mi
olması icap ettiğini ve hanıma karşı sergilenen lafları, tutumları, alışkanlık kalıplarını
belirlemektedir.
Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk, hanım haklarını batılılaşmanın ve çağdaşlaşmanın bir
unsuru olarak algılamıştır. Kadın hakları için uğraş verenler Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk’ü
bir reformist olarak kabul etmek durumundadır. Çünkü hiç bir ülkede, hiç bir önder,
hanım hakları için böylesine hassas olmamış ve böylesine savaşmamıştır. Mustafa Kemal Atatürk,
bilhassa Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ne faal bir şekilde katılmış olan ve sonunda
da kurulan Ulusal Cumhuriyet’te “Türk Kadını” olarak yer edinen hanımefendilerin yerini,
kadınlığın doğası gereği “yüksek” bir mevkii olarak tanımlamıştır (Yılmaz, 2010;
Ünal, 2014).
1-Cumhuriyet öncesi Türk topluluğunda hanıma verilen ehemmiyet
Türkler göçebe hayatın gereği olarak hanım ve erkeği eşit kabul etmekteydi.
Bir kız çocuğunun dünyaya gelmesi, üzgün bir vaka olarak algılanmazdı. Çocuklar
üstünde babanın olmasıyla birlikte annenin de hakları olduğu savunulurdu. Türk
hanımı bu zamanda ata biner, kılıç kuşanır, ok atar, savaşlarda adamın yanında
yer alırdı. Evlilik kurumunda, tek eşlilik (monogami) esastı, oldukca eşliliğe (poligami)
rastlanmazdı. Ana ve baba soyu, değerce birbirine eşit tutulmuştu. Ayrıca ev bir tek
kocanın malı olmayıp, karı ve kocanın ortak malıdır. Bu nedenle evin erkeğine “ev
ağası” denildiği benzer biçimde, evin kadınına da “ev hanımı” denirdi. Çocuklar üzerindeki
velayette babanın olmasıyla birlikte annenin de hakkı vardı Orhun Kitabelerinde hakanın
karısı ile beraber Türk topluluğunun başına indirilmiş olduğu anlatılır. Türk hükümdarları yabancı
elçileri kabul ettikleri vakit eşleri de resmi olarak kabulde hazır bulunurdu. Kadın
aile arasında adam ile eşit haklara sahipti. Türkler, hanıma, çağdaşı kavimlere gore
daha hususi bir yer ayırmıştı. Ziya Gökalp eski Türk toplumlarında kadının durumunu
“Eski kavimler içinde hiç bir kavim Türkler kadar hanım cinsiyetine hak vermemiş
ve hürmet göstermemiştir” cümlesiyle özetlemiştir. Bu devirde kadının kocası Hakan
yanında devlet idaresine katılmış olduğu hatta ara sıra devleti tek başına yönettiği bile
olmuştu. Kadına Türkan yada Bilge Hatun sıfatları verilmiştir. “Devlet Başkanlığı”
icra eden ilk bayanlar da Türklerdir. Delhi Türk Devleti’nde Raziye Sultan, Kirman’da
Kutluk Türk Devleti’nde Türkan Hatun örnekler içinde gösterilebilir (Kurnaz,
1991; Atalay, 2007; Özdemir, 2009; Yılmaz, 2010; Konan, 2011; Kurt, 2011; Şen &
Saltekin, 2012; Ünal, 2014)
Osmanlı’da kadının biçimlendirilmesinin aracı olarak “din” karşımıza
çıkmaktadır. Böylelikle dini yükümlülükler ve algılayışlar, geleneksel yapı içinde
bireylere benimsetilirken; hanım ve adam kimliği, kadının adam karşısındaki
ikincilliğinin “mübarek bir yazgı” olması sebebi ile kaçınılmaz da olduğu içselleştirilerek
biçimlendiriliyordu. Bazı fermanlarla hanımefendilerin sosyal yaşamlarına kısıtlamalar
getirildiğini de görmekteyiz. Örneğin 1610 senesinde hanımefendilerin erkeklerle aynı
sandala binmeleri yasaklandı. 1603’te kaymakçı dükkânlarına girmeleri, 1787
de mesire yerlerine gitmeleri tekrar 1828 senesinde ince kumaştan ferace giymeleri
yasaklandı (Kurnaz, 1991; Yılmaz, 2010; Konan, 2011)
Osmanlı’da Tanzimat Fermanından sonrasında hanım haklarıyla alakalı ilk tartışmalar
başlamıştır. Tanzimat periyodu ile beraber, İslamiyet’in Hanefi mezhebinin algıladığı
şeriat anlayışına gore biçimlendirilen hanım, artık Batı’dan esinlenerek oluşturulan
hukuk çerçevesinde tanımlanmaya başlandı. 1846 senesinde alınan yeni bir kararla,
kız evladın da adam evlat benzer biçimde babasının arazisine haiz olabilmesi hakkı tanındı.
1847, 1849 ve 1853 yıllarında çıkarılan emirlerle cariyelik kaldırıldı. 1869 Tabiyet-i
Osmaniye Kanunnamesiyle İslam dünyasında ilk kere din hükümlerinden bağımsız
uyrukluk düzenlemesi gerçekleştirildi. Bu dönemde aydınlar çıkarılan birtakım gazete
ve dergilerde kadının durumunun iyileştirilmesi ile alakalı yazılar yazmıştır. Özellikle
Ziya Gökalp bu devre hanım haklarının ileri savunucularından olup, hanıma siyasal
haklar tanınmasını en oldukca dile getirenlerden biridir. Yine de Mecelle’nin hazırlanışı
sürecinde, hanım haklarının “Fransız Yurttaşlar Yasası”na gore mi, yoksa “İslam
Şeriatı”na gore mi biçimlendirileceği mevzusu çatışma yarattı. Kadının sosyal
yapıdaki konumu açısından da pek bir değişim yaşanmadı (Kurnaz, 1991; Tekin,
2010; Yılmaz, 2010; Konan, 2011)
Osmanlı’da Meşrutiyet döneminde Müslüman bayanlar daha özgürce hareket
etmiştir. Osmanlı hukuku arasında “aile hukuku” nda meydana getirilen düzenlemeler “batı
hukuku” çerçevesinde yapıldı. Kadın haklarını en oldukca İttihat ve Terakki yönetimi
savunmuş ve hanımefendilerin sosyal hayatta yer almaları için emek harcamalar yapmıştır.
Bu dönemde Türk hanımı politikaya alaka duymaya başladı. Fakat bu alaka hemen hemen siyasi
haklara yetişme düzeyinde değildi. Bu dönemdeki hanım hareketinin amacı hanımefendilerin
sosyal ve ekonomik hayatın arasında yer almasını sağlamaya yönelikti. Kadınlar
bu zamanda dernek ve cemiyetler kurarak örgütlenmeye başladılar. Meşrutiyet
hanımı basınla da ilgilenmeye ve siyasal haklarını istek etmeye başladı. Kadınların
sayısı 40’a ulaşan mecmua ve gazete çıkarmışlardır. Kadınlar da erkekler benzer biçimde basında
seslerini duyurmaya ve gazeteler dergilerle haklarını aramaya başladı. Bunlar
içinde en oldukca tanınanlardan kabul edilen Terakki gazetesinde Batıdaki hanımefendilerin
haklarından ve siyasal hak istek etmelerinden laf edilerek Osmanlı kadınlarının da
artık bu talepte bulunmaları isteniyordu (Kurnaz, 1991; Tekin, 2010; Konan, 2011;
Ünal, 2014; Aydın, 2015).
2-Cumhuriyet öncesi Türk topluluğunda hanım eğitimine verilen ehemmiyet
Eski Türk toplumlarında öğrenim kurumsallaşmamış ve ustalaşmış bir zemine
oturtulmamış, öğrenim daha oldukca aile ve camia tarafınca yerine getirilen bir etkinlik
olarak kalmıştır. Türkler göçebe hayatı sürerken hanım, evlatlarının eğitiminden
birinci aşama sorumluydu. Oğlanı yetiştirmek babanın, kızı yetiştirmek de annenin
göreviydi (Atalay, 2007; Akyüz, 2012; Kondakçı & Gökmenoğlu, 2015).
Osmanlı’da hanım, sadece Sıbyan mekteplerine gidebiliyorlardı. Kız ve adam
evlatlarının beraber okumuş olduğu Sıbyan okullarından başka, kız ve erkekler için ayrı
ayrı Sıbyan okulları kurulmuştur. Burada, erkekler benzer biçimde kızlar ancak dinsel öğrenim
görebilmekteydiler. Bazı hafız, bilinçli bayanlar mahallelerde adam-kız komplike olarak,
küçüklere ve hanımlara, ara sıra ancak kız çocuklarına ve hanımlara Kur’an okumayı
ve birtakım dini detayları öğretilerdi. “Hoca”, “Hoca Hanım”, “Molla”, “Muallime” denen
bu bayanlar esas olarak evlerinde, ara sıra cami köşelerinde tedris yaparlar ve
karşılığında derslerine gelenlerden bir ücret alırlardı. Onların bu tedris faaliyeti
sıbyan mekteplerindeki adam hocaların öğretiminden asla değişik değildi. Tek farkı,
adam hocanın hem de çoğu zaman cami imamı yada müezzini olması idi. Sıbyan
okullarını bitiren kız evlatlarının yükseköğretimin görüldüğü medreselerde öğrenim
görmek imkânları ise bulunmamaktaydı. Sadece yönetici ve ulema zümresinden
kişilerin kızları ailelerinin yardımı ile hususi ders alabiliyordu (Kurnaz, 1991; Akyüz,
2004; Taşdemirci, 2010; Yılmaz, 2010; Kurt, 2011; Akyüz, 2012)
Osmanlı’da Tanzimat döneminde kızların da öğrenim görmüş olduğu Sıbyan
mekteplerinin tekrar düzenlenmesi için ilk teşebbüs Abdülmecid tarafınca
yapıldı. 1845 tarihindeki Hatt-ı Hümayun Sıbyan mektepleriyle ilgilidir. Öğretim süresi 4
sene olarak belirleniyor, kifayetsiz kişilere hocalık yaptırılmaması kararlaştırıldı. Fakat
genelge parasızlık ve hocasızlık yüzünden tam olarak uygulanamamıştır.
1859’da İstanbul’da oluşturulan ve ilk kız Rüşdiyesi olan Cevri kalfa mektebinde
“hanımlara mahsus sanayi” de okutulması kararlaştırıldı. Bu nedenle kızların
teknik öğretimiyle alakalı olarak da bu okulu ilk teşebbüs saymak gerekir. Tanzimat
Fermanı’nın arkasından 1842’de Askeri Tıbbiye’ye bağlı Ebelik Okulu açıldı. 1843
senesinde ilk kere kızlar Tıbbiye’de Ebelik dersleri görmeye ve bu alanda öğrenim
almaya başladı. Bu tatbik için, hanımlara has tanımlanmış olan geleneksel bir
mesleki konumun, o mesleği icra edeceklerin eğitilerek o mesleği sürdürmelerini
sağlaması denilebilir. 1869’da ise okulları Şeyhülislam’a bağlı olan ve Devlete bağlı
olan okullar olarak ikiye ayıran “Maarif-i Umumiye Nizamnamesi” çıkarıldı ve
buna gore ortaöğretimde tekrar kız evlatları yer almamaktaydı. 1869’da çıkarılan
Nizamnameye gore adam küçüklere 6-11 yaşında öğrenim görmeleri mecbur
tutulurken; kızlar için mecbur öğrenim, 6-10 yaşları idi. İlk Öğretmen Okulu 1848’de
açıldı ve yalnızca erkeklere öğrenim vermekteydi. 1869’da Kız Sanat Okulu (İnas
Sanayi Mektebi), Kız Öğretmen Okulu (Darülmuallimat) ise 1870 senesinde açıldı.
Kız
Öğretmen Okulu ile amaç, kendi cinsiyetinden olanlara öğretmenlik yapabilecek
olan hanım öğretmenlerin yetiştirilmeleriydi. Bu adımlar, devrin yönetimi
tarafınca bayanlar için iki mesleğin müsait görüldüğünü ortaya koyuyordu: ebelik
(hemşirelik) ve öğretmenlik (Kurnaz, 1991; Kaymaz, 2010; Taşdemirci, 2010; Tekin,
2010; Yılmaz, 2010; Kurt, 2011; Akyüz, 2012; Kamer, 2015)
Osmanlı’da Meşrutiyet döneminde kızların eğitimi mevzusunda tartışmalar hız
kazanır. Aydınlar tarafınca sıkça dile getirilen bir münakaşa mevzusu hanımefendilerin
eğitilmesinin gerekliliğidir. Kadınların bir anne olarak evlatların yetiştirilmesindeki
mühim rolleri dolayısıyla iyi bir öğrenimden geçmeleri gerektiği aydınların birleştiği
ortak noktadır. Diğer bir münakaşa mevzusu ise karma eğitimdir. Karma öğrenim
Meşrutiyet periyodu sonlarında her düzeydeki tedris kuruluşlarında okuyan
ve okumak isteyen kızların çoğalması, erkekler ve kızlar için ayrı ayrı okullar
açılmasındaki muhtelif güçlükler ve ekonomik imkânsızlıklar benzer biçimde nedenlerle
gündeme gelmiş ve kritik edilmeye başlanmıştır. Bunda devrin eğitimcilerinin
ve aydınlarının görevi büyük olmuştur. İngiliz Sir Firey’in kızına kız okullarıyla alakalı
bir rapor hazırlattırılır. Rapora gore tüm kız okullarının bina ve araç-gereçleri
yetersizdir, öğretmenler de öğrenim metotları yönünden ehil değildir. Meşrutiyet
döneminde öğrenim mevzusunda gelişmeler olmuş, kızlar için birçok yeni okul
açılmıştır. İlk kız idadisi 1911’de İstanbul’da açılmıştır. Bu okul 1913’de İstanbul
İnas (kız) Sultanisi ismini almıştır. Türk hanımı ilk kere yükseköğretim imkânına
kavuşmuştur. Bu sayede Türk hanımının hem kültür seviyesi yükselmiş aynı zamanda yeni
emek harcama alanlarına kavuşmuştur (Kurnaz, 1991: Tekin, 2010; Kurt, 2011; Akyüz,
2012; Kamer, 2015).
B-YÖNTEM
Bu çalışmada “Mustafa Kemal Atatürk’ün hanıma ve hanım eğitimine verdiği ehemmiyet” irdelenmiştir.
Çalışma alanyazından elde edilmiş verilerin analizi ve tekrar düzenlenmesi
yoluyla gerçekleştirilmiştir. Çalışmada alanyazından elde edilmiş veriler,
araştırmacı tarafınca belirlenen “Mustafa Kemal Atatürk’ün hanıma verdiği ehemmiyet” ve “Mustafa Kemal Atatürk’ün
hanım eğitimine verdiği ehemmiyet” alt başlıkları kullanılarak düzenlenmiştir. Veriler,
alanyazından ve web kaynaklarından elde edilmiştir. Öncelikle elde edilmiş
veriler çalışmanın alt başlıklarına gore ayrılmış ve çözümleme edilmiştir. Daha
sonrasında ayrılan ve çözümleme edilen veriler, çalışmanın alt başlıklarına gore tekrar
düzenlenmiştir.
C-ATATÜRK’ÜN KADINA VERDİĞİ ÖNEM
“Dünyada hiç bir milletin hanımı, ben Anadolu hanımından daha çok çalıştım, milletimi
kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu hanımı benzer biçimde emek verdim diyemez.. Belki
erkeklerimiz memleketi salgın edenlere karşı süngüleriyle düşmanın süngülerine
göğüslerini germekle hasım karşısında hazır bulundular. Fakat erkeklerimizin teşkil
etmiş olduğu ordunun yaşam kaynaklarını hanımlarımız işletmiştir... Çift süren, tarlayı eken,
ormandan odunu, keresteyi getiren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, tüm bunlarla
birlikte sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak
demeyip cephenin savaş malzemesini taşıyan hep onlar, hep o ulu, o fedakâr, o ilahi
Anadolu bayanları olmuştur. Bundan dolayı hepimiz, bu büyük ruhlu ve büyük duygulu
hanımlarımızı şükran ve minnetle sonsuza kadar aziz ve mübarek bilelim”
Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk, 30 Mart 1923 Konya
Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk, Türk hanımına her vakit güvenmiştir. Türk hanımının
toplumda hak etmiş olduğu yere gelebilmesi için öncü reformlara imza atmıştır. Türk
hanımının haklarını elde etmeleri sürecinde aslolan mühim dönüm noktası Kurtuluş
Savaşı’dır. Çünkü savaşın kazanılmasında kadının görevi yadsınamayacak seviyede
büyüktür. Türk hanımı, emperyalizme karşı verilen istiklal mücadelesinde
erkekle yan yana, omuz omuza savaşmıştır. Savaş kazanılıp yabancı işgal güçleri
ülkeden çıkarıldıktan ve “Misak-ı Millî” ile belirlenen milli sınırlar içinde tam
bağımsız ve hâkim bir millet devlet yaratıldıktan sonrasında, Mustafa Kemal Atatürk’ün ikinci hedefi
topluluğu modern “medeniyet düzeyinin üstüne” taşımaktı. Mustafa Kemal Atatürk, birçok alanda
atıl kalmış olan hanımefendilerin, bundan bu şekilde topluluğun her alanında ve bilhassa
erkekle beraber yürümesi, emek vermesi ve ilerlemesi gerektiği düşüncesinden hareket
etmekteydi. Yeni kurulmuş bir devlet olarak benimsenen devlet ve camia algısıyla
özdeş ve “Cumhuriyet Kadını” olarak nitelenen hanım imajının oluşturulmasını
sağlamıştır. “Cumhuriyet Kadını”nı, topluluğun temel benimseyişlerinin farkında
olan, ona gore bilgilenmiş ve hanım-adam eşitliği açısından adam ile aynı öğrenim
sürecine dâhil olmuş bir fert olarak ele almıştır. “Cumhuriyet Kadını” imajının
kökleşmesi için devrimler yapmıştır. Din işlerinin devlet işlerinden ayrılması, laik
bir devletin kurulması ve medenî kanunun kabulü hanım haklarında yenilikler
meydana getirmiştir. Cumhuriyetin ilk evresinde hanımlara toplumsal ve siyasal hakların
tanınmasında o dönem gore süratli sayılabilecek atılımlar gerçekleştirilmiştir (Kurnaz,
1991; Kaymaz, 2010; Yılmaz, 2010; Şahin & Şahin 2013; Ünal, 2014).
1-Kadının eşit vatandaş sayılması
Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk “Dünya yüzünde gördüğümüz herşey kadının eseridir”
diyecek kadar kadının camia ve uygarlık içerisindeki yerini takdir etmektedir.
Medeni Kanunla yapmış olduğu değişimler, Türk ailesini sağlam temellere oturtmak ve
aile arasında kadının statüsünü iyileştirmeyi amaçladığının bariz bir göstergesidir.
Medeni Kanun, Mahmut Esad Bozkurt 17 Şubat 1926’da meclise sunuldu, oy
donanması ile kabul edildi ve 4 Ekim 1926’da da yürürlüğe girdi. Türk Medeni Kanunuyla
hanım eşit vatandaş sayılmıştır. Türk hanımı pek oldukca Avrupa ülkesinde hanımefendilerin haiz
olmadığı haklara kavuşmuştur. Bu kanun ile ailedeki ilişkiler ağı fazlaca mühim
değişikliğe uğradı. Öncelikle oldukca eşli evliliğe son verildi. Bununla beraber hanım
ve adam için evlilikte yaş sınırı konuldu. Miras mevzusunda kız küçüklere adam
çocuklarla aynı haklar verildi ve birbirlerine eşit kabul edildi. Mahkeme önünde
hanım ve adamın eşit şahitliği kabul edilmiştir. Kadınlara istediği işte emek harcama
hakkı tanınmıştır. Buna rağmen evlilik kurumunda geleneksel olarak benimsenen
seka sürdürüldü ve adam, aile reisi olarak tanımlandı. Kadına boşanma hakkının
verilmesi de öteki bir yenilikti (Kurnaz, 1991; İçli, 1998; Dayı, 2000; Yılmaz, 2010;
Ünal, 2014; Sertel, 2015).
2-Kadına seçme-seçilme hakkının verilmesi
Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk, Türk hanımının hukuki ve siyasi anlamda mahalli ve
merkezi yönetimler için seçme ve seçilme hakkını elde etmesini, bilgili olarak
bu hakkını kullanmasını oldukca önemsemiştir. Belediye kanununda hanımlara seçme
ve seçilme haklarının verilmesiyle alakalı gelişmede Afet İnan’ın büyük katkısı
olmuştur. Kadınlara da seçme seçilme hakkının verilmesini korumak için çaba sarfeden Afet İnan’ın
başından geçen bir vaka bu mücadeleye ivme kazandırmıştır. 1929- 1930 eğitimöğretim senesinde Yurttaşlık dersi veren Afet Hanım seçimleri kavratabilmek amacıyla
sınıfta misal bir belediye tarzı düzenlemiştir. Seçimi bir kız talebe kazanınca
adam öğrencilerden birinin hanımefendilerin seçme ve seçilme hakkına haiz olmadığı
nedeni öne sürülerek sonuca itiraz etmesi üstüne Afet Hanım bu vakası Mustafa Kemal Atatürk’e anlatmıştır.
Afet İnan’ın mevzuyu Mustafa Kemal Atatürk’e anlatması ve hanım hakları ile alakalı taleplerini
iletmesinden sonrasında Mustafa Kemal Atatürk mevzuyu hukukçulara inceletmiştir. Ardından hanımefendilerin
belediye seçimlerine alınması meselesi meclis gündemine gelmiştir. Belediye
Kanununun mecliste görüşmeleri sırasında İçişleri Bakanı Şükrü Kaya tarafınca
“Belediyelerimizin Anayasası demek olan bu ana kanun büyük inkılabımızın bir
eseri olduğu ve Hükûmetin her işte olduğu benzer biçimde bu layihayı da Türk bağımsızlık ve
inkılabının büyük lideri Gaziden almış olduğu esin ve onun çizdiği talimatla hazırlanmış
olduğu” da altı çizilerek açıklanmış, Türk hanımının bu kanunla belediye islerinde
görevlendirildiği ve yakın senelerde TBMM de de yer alacağı eklenmiştir. 1580
sayılı ve 3 Nisan 1930 tarihindeki Belediye Kanunla hanımefendilerin belediye seçimlerine
katılabilmesi TBMM tarafınca onaylanınca hanımlara siyasi alanda ilk defa
temsil hakkı tanınmış oldu. 28 Ekim 1933’te hanımlara siyasi alanda ikinci
haklar verilerek Köy Kanununun 20. ve 25. maddelerinde meydana getirilen değişikliklerle
hanımlara köyde muhtar ve yaşlanmış kuruluna seçme ve seçilme hakkı verildi. Aydın/
Çine Karpuzlu kasabasının merkezi Dereköy’den ilk hanım muhtarımız Gül Hanım
muhtar seçildi. 4 Aralık 1934’te 1924 Anayasasının 10 ve 11. Maddelerinde meydana getirilen
değişimler ile hanımlara mebus seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Kanun
müzakereleri esnasında Mustafa Kemal Atatürk’ün “Siyasal ve sosyal hakların hanım tarafınca
kullanılmasının insanlığın saadeti ve prestiji açısından lüzumlu olduğuna eminim”
şeklindeki lafları hanım hakları mevzusundaki düşüncelerini yansıtmaktadır. Bu
haklar 5 Aralık 1934 tarihinde kanunlaşmıştır (2589 Sayılı Kanun). Bu kanuna
gore 22 yaşını bitiren her yurttaş mebus seçimlerine oy kullanabilecek, 30
yaşını bitiren her yurttaş ise mebus seçilebilecektir. Türk kadınlarının ilk oy
kullanımı 1935 senesinde olmuştur. 1934’te hanımlara mebus seçilebilme hakkı
tanınması Türk hanımını modern ve ileri ülkelerin seviyesine çıkarmıştır. Türkiye’de
hanımlara mebus seçilebilme hakkı tanınması dünya genelinde yankılanmış ve
birçok millet hanımı bundan misal alma çabasına koyulmuştur. Avrupa ülkelerinde
dahi bayanlar Türk hanımından sonrasında seçme ve seçilme hakkını elde etmişlerdir.
Fransa da bayanlar 1944 senesinde, Yunanistan’da 1952, İsviçre’de 1974 senesinde seçme
ve seçilme hakkına kavuşmuşlardı (Kurnaz, 1991; Konan, 2011; Çolak, 2012; Ünal,
2014; Sertel, 2015).
D-ATATÜRK’ÜN KADIN EĞİTİMİNE VERDİĞİ ÖNEM
“(...) Bir toplumsal topluluk, bir ulus adam ve hanım denilen iki tür insandan oluşur. Kabil
midir ki bir kitlenin bir parçasını geliştirelim, ötekini hoşgörme edelim de kitlenin
bütünü ilerletilebilmiş olsun? Mümkün müdür ki bir topluluğun yarısı topraklara zincirlerle
bağlı kaldıkça öteki bölümü semalara yükselebilsin? Şüphe yok, terakki adımları, dediğim
benzer biçimde iki cins tarafınca birlikte, dostça atılmalı ve gelişmeyendik alanında beraber
kati bir tavır almak gereklidir. Böyle olursa inkilap başarı göstermiş olur”
Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk, 30 Ağustos 1925 Kastamonu
Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk, siyasi ve toplumsal yaşamda bilimin ve akIın önderliğine
razı gelen bir önder olarak eğitimin önemini vurgularken, topluluğun tüm fertlerinin
hanımı, erkeği, çocuğu, köylüsü ve işçisiyle eğitilmesi icap ettiğini anlatım ediyordu.
Yeniliklerinde ilk adımı, her işin başı olan öğrenim alanında attı. Milli Mücadele’nin
yoğun olduğu günlerde, 15-21 Temmuz 1921 tarihlerinde Ankara’da toplanan
Maarif Kongresi’ne, 250 kadar adam ve hanım öğretmen katılmıştı. Böylece ancak
vatan savunmasında değil, öğrenim alanında da hanım ve erkeği beraber görmek
istediği mesajını veriyordu. Ayrıca öğrenim sisteminde yapılacak hizmetlerde hanım
ve adam öğretmenler beraber vazife yapacakları mesajından hareketle gelecekte
eğitimde kız-adam ayrımı yapılmadan eşit öğrenim-tedris hakkı tanınacağının ilk
işaretini de veriyordu. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde, hanım eğitimine ehemmiyet
vermiş, bu alanda büyük gelişmeler elde etmiş ve adam-kız komplike (karma) öğrenim
gerçekleştirmiştir. Karma eğitimle bilhassa topluluğun her alanında mevcud hanım
lehine cinsiyetçi soyutlamayı ortadan kaldırmayı hedeflemiştir (Dayı, 2000; Okur,
2005; Erdem, 2011; Akyüz, 2012).
1-Öğretimin her kademesinde kız-adam beraber öğrenim görülmesi
Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk, hanımlarına lüzumlu eğitimi veremeyen bir topluluğun
ilerleyemeyeceği düşüncesindeydi. Bu yüzden “Bir topluluğun yarısı topraklara
zincirlerle bağlı kaldıkça, öteki kısmının göklere yükselmesinin imkânsız” olduğu
gerçeğini her vesileyle hatırlatmıştır. Türk hanımının eğitimde eşit haklara ve fırsat
eşitliğine haiz olması mevzusunda oldukca çalışmıştır. Türk adam ve kadının birlikteliğini
sağlamak için okullarda yan yana, omuz omuza öğrenim görmelerine olanak
elde etmiş ve bunu uygulamıştır. Karma eğitimle; tedris, kız-adam birlikteliğinde
daha sıhhatli oluşabilmekte; hanımefendilerin erkeklerle beraber eğitilmeleri hanım-adam
eşitliğini yaşama geçirmekte, kaç-göçü ortadan kaldırmakta, dengeli kişilikler
oluşmakta, sosyal kaynaşma ve bütünleşme artmakta ve demokrasinin yolunu
açmakta; eğitimin ve sonuçta öteki toplumsal hizmetlerin maliyeti azalmaktadır. 3 Mart
1924 günü Mecliste düşünülen Tevhid-i Tedrisat Kanunu kısaca, her kademedeki
öğrenim-öğretimin tek elden yürütüleceğini, bunun da Maarif Vekâleti vasıtasıyla
devlet eliyle yapılacağını belirtiyordu. Milli Eğitim Bakanlarından Hasan Ali Yücel
Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu şu şekildeki yorumluyordu: “Kanun Türkiye’de ‘tek tip okul’
sistemini kurmuş oluyordu. Maarif mektepleri, açmış olduğu ve açacağı okullarda veyahut
hususi teşebbüslerle oluşturulan tedris kuruluşlarında din, ırk, mezhep farkı tanımadan
tüm vatandaşların evlatları için aynı hakları göz önünde tutarak, onların arzu
ettikleri tüm tedris derecelerinde malumat elde etmelerine ve yetişmelerine
imkân veriyordu.
” Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla öğrenim-öğretimde birlik sağlandı ve
karma tahsile geçildi. Erkek ve kız evlatlarının fark yapılmaksızın tüm öğrenim
kademelerindeki öğrenim ve öğretimden yararlanması sağlandı. Okullarda kız-adam
ayrımı sonlandırıldığı benzer biçimde dinsel tedris de yasaklandı. 20 Nisan 1924’de yürürlüğe
giren Anayasası’nın 87. maddesi ile de ilkokul kız-adam her insana mecbur hale
getirilerek kız evlatlarının okutulması Anayasal mecburiyet haline getirilmiştir.
Kızların öğrenim alanındaki yükselişi bu anlamda laik bir terbiye eğitimi alabilmeleri
ile sağlanmaya çalışıldı. Kadınların öğrenim yöntemiyle meslek edinip camia yaşamına
alınması Cumhuriyet döneminde meydana gelen en mühim dönüşümlerden
biridir (Dayı, 2000; Sarpkaya, 2002; Kayadibi, 2003; Çınar, 2005; Çiftçioğlu, 2007;
Özkan, 2008; Taşdemirci, 2010; Yılmaz, 2010; Akyüz, 2011; Erdem, 2011; Akyüz,
2012; Ünal, 2014).
2-Kız Enstitülerinin açılması
Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk, ülkenin kısa müddette her bakımdan kalkınması için
yetişmiş insan sayısının arttırılmasını istemiş, bunun da sadece millî kültüre, laik
ve ilmi yöntemlere dayalı öğrenim ve tedris meydana getirecek kurumların açılmasıyla
olası olacağına inanmıştır. Erkeklere yönelik meslek eğitiminin önderi ve
merkezi olmak suretiyle Başkent Ankara’da İş Üniversitesi kurulmasını öneren
Ömer Buyse, aynı işleri hanımefendilerin meslek eğitiminde meydana getirecek olan bir okulun
açılmasını öneri etmiştir. Adının ‘İsmet İnönü Kız Enstitüsü’ olmasını öneri eden
Buyse, bu okulun amacının genç kızlarla hanımefendilerin sanatta, ticarette ve uygar
yaşamın icaplarından dünyaya gelen içtimai meselelerde kendilerine lüzumlu detayları
vermek bulunduğunu açıklamıştır. Bu doğrultuda 1928’den itibaren oluşturulan yeni okullar
içinde en dikkate kıymet olanları Cumhuriyet’in uygar ülkü hanım tipini
yetiştirecek olan Kız Enstitüleri’dir. Kız Enstitülerine eşantiyon teşkil eden okul, 1928
senesinde Ankara’da oluşturulan İsmet Paşa Kız Enstitüsüdür. Kız Enstitülerinin bir amacı
kızları ülkü bir ev hanımı yapmak, öteki ise hayatlarını kazanabilecek kabiliyette
yetiştirmektir. Diğer bir amacı da, kadının ömür tarzıyla beraber dış görünüşünü
de modernleştirmektir. Cumhuriyet döneminde kurulan Kız Enstitüleri hanıma
bakışın geleneksel yönlerini taşımakta ve uygar araçlar vasıtasıyla iyi-güzel
yaşamaya yönelik detayları hanımlara vermekteydiler. “Kadına Özgü” olarak aldıkları
eğitimle meslek edinerek “Modern ve Bilgili Ev Hanımı” olarak yetiştiriliyorlardı.
Değişerek gelişen Kız Enstitülerinde eğitimde Batılı metotlar benimsenmiş, yurt
dışından getirilen uzmanlardan yararlanılmış ve öğrenim için yurt dışına öğretmen
ile talebe gönderilmiştir.
Kızlara iş alanı açmak ve el becerileri kazandırmak amacıyla oluşturulan bu kurumlar,
zaman içinde Türk el sanatlarını ve işlemelerini modernize ederek Türk modasının ve
kültürünün yurt arasında ve yurt haricinde tanıtımı işini üstlenmiştir. Bu tanıtımda
düzenlenen defileler mühim rol oynamıştır. Buradan kız öğretmen olarak yetişen
öğrenciler,
öğretmen olarak görevlendirildikleri köylerde öğrencilere verdikleri
öğrenim vasıtasıyla köy hanımlarına da uygar ev hanımlığını öğretmekteydiler. Bu
eğitimin başında, tekrar hanıma özgü olarak görülen; dikiş makinesi ile dikiş dikimi
gelmekteydi. Böylece geleneksel olarak biçimlenmiş “Toplumsal Cinsiyet Ayrımı”,
kadının topluma kazandırılması hedefine karşın temel bir öğrenim politikası olarak
uygulandı. Bir yandan mevcut teknolojik ve ilmi gelişimleri yakından takip
eden, öteki yandan da düne ilişik olan birikimi bugüne uyarlayan Kız Enstitülerinin,
kaybolmakta olan Türk el sanatlarını ve kültürel değerlerini yarınlara aktarmadaki
yeri reddedilemez. Katı bir disiplin içinde yetiştirilen genç kızların, kendine
güvenen, kendi haline yetebilen kişiler olabilmeleri ve daha da önemlisi bir nevi
hanımefendilik özelliklerini kazanmalarını hedefleyen Kız Enstitüleri, bu yönüyle
Türk öğrenim ve kültür tarihinde mühim bir yere haiz olmuştur (Okur, 2005; Yılmaz,
2010; Arığ, 2014).
E-SONUÇ
Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk’le birlikte hanım hakları kazanılmış ve hür ve eşit ömür
seçimi benimsenmiştir. Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk devletçi ve eşitlikçi bir feminist
hareket gerçekleştirmişti. 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulur ve kabul
edilen kanunlarda Osmanlı’dan beri gelen hanım hareketi yerini devlet feminizmine
bırakır. Cumhuriyet diyetinde de hanımlarla alakalı yenilikler idare tarafınca
belirlendiğinden ve tanımlandığından “devlet feminizmi” diye adlandırılan bir
süreç devam etmiştir. Kadınlara, erkeklerle beraber öğrenim görmede, meslek
sahibi olmada ve çalışmada eşitlik getirildi. Bu eşitlikçi hareket devletin çıkardığı
kanunlarla garanti dibine alındı (Özdemir, 2009; Yılmaz, 2010; Güler, 2011)
Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk’e gore kadının öğrenim hakkının eşitlikçi bir anlayışla
öğretimin her kademesinde gerçekleştirilmesi eğer olmazsa olmazlardandır. Çünkü
öğrenim hakkını topluluğun öteki üyeleriyle eşit ve müessir kullanan fert topluluğun
gelişiminde de faal rol oynar. Cumhuriyet diyetinde “kadının eğitimi”, ona tepeden
verilecek bir “ayrıcalık” olmak yerine, ona iktidar tarafınca tanınması mecbur
olan bir hak olarak ortaya çıkmıştır. Bu seka da temellerini, eğitimsiz bırakılan
hanımefendilerin; topluluğun yarısının eğitimsiz bırakılması demek olduğu düşüncesinden
almaktaydı. Bu düşünce, hanımefendilerin camia içerisindeki “öncülüğü” ile pekiştirilmek
istenmiştir. Kadınların eğitimine verilen ehemmiyet, kadının sosyal hayatta hak etmiş olduğu
yeri alması ve demokrasinin reel anlamda toplumda uygulanabilmesi açısından
fazlaca büyük ehemmiyet taşımaktadır (Yılmaz, 2010; Erdem, 2011; Özaydınlık, 2014).
Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk hanımı sosyal yaşamın eşit bir paydaşı olarak gören,
Türk hanımının sosyal hayatta hakettiği yeri alması için toplumsal, kültürel, hukuk
ve öğrenim alanlarda devrimler icra eden bir liderdir. Yaptığı devrimlerle “Cumhuriyet
Kadını” olarak nitelenen hanım imajının oluşturulmasını ve kökleşmesini
sağlamıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk hanımı ve eğitimi için söylediklerine ve yaptıklarına
baktığımızda, ne kadar realist ve ileri görüşlü olduğu bir defa daha oldukca net olarak
ortaya çıkmaktadır. (Bir bölümü alıntıdır)
F-KAYNAKLAR
Akyüz, Y. (2004) Osmanlı’da “hanım öğretmenli ev sıbyan mektepleri” (Amerikan
ve Fransız öğrenim tarihinden benzer örnekler), Osmanlı Tarihi Araştırma ve
Uygulama Merkezi Dergisi, 15, 1-12.
Akyüz, Y. (2011) Osmanlı döneminden Cumhuriyete geçilirken öğrenim-tedris
alanında yaşanmış olan dönüşümler, Pegem Eğitim ve Öğretim Dergisi, 1 (2), 9-22.
Akyüz, Y. (2012) Türk öğrenim tarihi (M. Ö. 1.000- M. S. 2012), Gözden Geçirilmiş
22. Baskı, PEGEMA Yayıncılık, Ankara.
Arığ, A. S. (2014) Türkiye’de kız enstitüleri: Gelenekten geleceğe, Hacettepe
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 20, 193-215.
Atalay, A. (2007) Türkiye’de Osmanlı döneminde ve uluslaşma sürecinde hanım ve
spor, Spor Yönetimi ve Bilgi Teknolojileri Dergisi, 2 (2), 24-29.
Aydın, H. (2015) Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Türkiye’de hanım, Curr Res Soc Sci.,
1(3), 84-96.
Çınar. İ. (2005), Laiklik, laik öğrenim ve siyaset, İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Dergisi, 6 (9), 55-75.
Çiftçioğlu, İ. (2007) Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk eğitimi ile alakalı görüş ve uygulamaları,
Akademik Bakış, 13, 1-26.
Çolak, H. (2012) Türk topluluğunda demokrasi ve mahalli yönetimlerin tarihsel
gelişimi bağlamında 1580 sayılı belediye kanunu yasama müzakereleri, Ankara
Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Mustafa Kemal Atatürk Yolu Dergisi, 49, 33-55
Dayı, S.E. (2000) Mustafa Kemal Atatürk’e gore Cumhuriyet öncesi ve daha sonra Türk hanımı,
Mustafa Kemal Atatürk Üniversitesi Mustafa Kemal Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Müdürlüğü
Mustafa Kemal Atatürk Dergisi, III (1), 115-133.
Erdem, A. R. (2011) Mustafa Kemal Atatürk’ün öğrenim liderliğinin başarısı: Türk Eğitim Devrimi,
Belgi Dergisi, 1 (2), 163-181.
Güler, M. (2011) Mustafa Kemal Atatürk’ün hanım devrimi ve 80 sene sonrası, 38. ICANAS (Uluslararası
Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi), 10-15.09.2007 Ankara / Türkiye,
Bildiriler Kitabı, 305-316.
İçli, T. G. (1998) Cumhuriyet döneminde kadının toplumsal konumu, H.Ü. Edebiyat
Fakültesi Dergisi Cumhuriyetin 75.Yılı Özel Sayısı, 93-103.
Kamer, S. T. (2015) II. Meşrutiyet periyodu karma tahsile ilişik fikirler ve
tartışmalar, Kastamonu Eğitim Dergisi, 23 (2), 401-412.
Kayadibi, F. (2003) Kadın eğitiminin önemi ve kalkınmadaki görevi, İstanbul
Üniversitesi Sosyoloji Konferansları Dergisi, 28, 19-31.
Kaymaz, İ. Ş. (2010) Çağdaş uygarlığın mihenk taşı: Türkiye’de kadının sosyal
konumu, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Mustafa Kemal Atatürk Yolu Dergisi,
46, 333-366.
Konan, B. (2011) Türk hanımının siyasal hakları kazanma süreci, AUHFD, 60 (1), 157-
174
Kondakçı, Y. & Gökmenoğlu, T. (2015) Mustafa Kemal Atatürk’ün nutuk ve demeçlerinde öğrenim,
İlköğretim Online, 14 (3), 1029-1043.
Kurnaz, Ş. (1991) Cumhuriyet öncesinde Türk hanımı, T. C. Başbakanlık Aile
Araştırma Kurulu Başkanlığı Yayınları, No: 4, Ankara.
Kurt, S. K. (2011) Osmanlı Devleti’nde hanım eğitimi: Haremden mektebe, Yitik
Hazine Yayınları, No: 1; İstanbul.
Okur, M. (2005) Milli savaşım ve cumhuriyetin ilk yıllarında ulusal ve uygar
bir öğrenim sistemi oluşturma çabaları, Mustafa Kemal Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, 5 (1), 199-217.
Özaydınlık, K. (2014) Toplumsal cinsiyet temelinde Türkiye’de hanım ve öğrenim,
Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 14 (33), 93-112.
Özdemir, G. (2009) Türk hanımının sosyal konumunun inkişaf süreci, Namık
Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Metinleri, 3, 7-18.
Özkan, S. (2008), Türk öğrenim tarihi, 2. Baskı Nobel Yayıncılık, Nobel gösterim no:
1293, Eğitim Bilimleri No: 309, Ankara.
Sarpkaya, R. (2002) Mustafa Kemal Atatürk’ün öğrenim politikasının kaynakları ve temel ilkeleri,
Eğitim ve Bilim, 27 (126), 3-9.
Sertel, S. (2015) TBMM’de bir Cumhuriyet aydını: Dr. Fatma Memik, Edebiyat
Fakültesi Dergisi, 32 (1), 193-214.
Şahin, C. & Şahin, M. (2013) Düşünceden eyleme: Türk devriminin düşünce
boyutunun uygulamaya yansıması süreci, Çağdaş Türkiye Tarihi
Araştırmaları Dergisi, XIII (27), 137-166.
Şen, M. E. & Saltekin, F. (2012) Osmanlı topluluğunda hanımefendilerin mahkeme
önündeki hukuk mücadelesi: 235 no’lu seydişehir şer’iyye sicil defterine gore,
Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and
History of Turkish or Turkic, 7 (4), 2793-2807
Taşdemirci, E. (2010) Türk öğrenim tarihi, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ankara.
Tekin, S. (2010) Osmanlı’da hanım ve hanım hapishaneleri, Ankara Üniversitesi Dil
ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Araştırmaları Dergisi, 29 (47), 83-102.
Ünal, S. (2014) Türk hanımının seçme ve seçilme hakkını kazanması ve basın,
Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic, 9 (7), 525-559.
Yılmaz, A. (2010) Osmanlı’dan Cumhuriyet’e: Kadın kimliğinin biçimlendirilmesi,
ÇTTAD, IX (20-21), 191-212.
Mustafa Kemal Atatürk ve Türk hanımına verdiği ehemmiyet
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk, hayatının her döneminde Türk hanımına büyük ehemmiyet vermiştir. Kadına seçme ve seçilme hakkının yasal olarak tanındığı tarihin yıldönümünde, geçmişimizden gelen, hanım – adam ayrıcalığının da yok edilmesi adına bu kararın önemini Mustafa Kemal Atatürk’ün hanıma verdiği kıymeti davranışları kadar laflarıyla de görmek olası…
“Türk hanımı, daha büyük nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir”
Bilindiği benzer biçimde Türk hanımı İstiklâl Savaşı esnasında gerek cephede, gerekse cephe peşinde bütün gücü ile hizmet vermiştir. Cephede erkekle omuz omuza düşmana karşı savaşırken cephe peşinde de muhtelif faaliyetleri ile harbe yardımcı vermiştir. Bu faaliyetlere katılan kahraman hanımlarımız hem de öğretmenlik benzer biçimde birtakım meslek dallarında da kendilerini kanıtlamışlardır.
Mustafa Kemal Atatürk Türk hanımının tüm bu fedakârlık ve hizmetlerini takdir etmiş ve Cumhuriyetin ilânından itibaren Cumhuriyet öncesi plânladığı ve farklı verilerle anlatım etmiş olduğu benzer biçimde kadının toplumsal, ekonomik ve siyasi konumunu iyileştirici uygulamalarına başlamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, 1916’da Doğu Cephesi kumandanıyken çevresindeki kişilerle söyleşi esnasında hanımla alakalı sorunları tartışıyor, hanımefendilerin iyi yetiştirilmesinin topluma sağlayacağı yararları, emek harcama yaşamında hanıma da yer verilmesi benzer biçimde hususları vurguluyordu. 1918’de Karlsbad’da tuttuğu notlardan anlaşıldığı benzer biçimde toplumsal yaşamdaki inkılâpları gerçekleştirmeyi daha o tarihlerde düşünmüştür.
Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in ilânından dokuz ay ilkin hanım hukukunda inkılâp ihtiyacı mevzusundaki düşüncelerini şu lafları ile açıklamıştır:
“Bir camia cinsinden bir tek birinin yeni gerekleri edinmesiyle yetinirse o camia yarıdan fazla kuvvetsizlik arasında kalır.”
“Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin nedeni hanımlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktadır.”
“Bizim toplumsal toplumumuzun başarısızlığının nedeni, hanımlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek etkinlik demektir. Bundan ötürü bir toplumsal topluluğun, bir organı faaliyette bulunurken, öteki bir organı işlemezse, o toplumsal camia felçlidir.”
Türk topluluğunun gelişip yükselmesinde aile yapısının önemine razı gelen Mustafa Kemal Atatürk, şu şekildeki sesleniyor:
“Bu ulus esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti o şekildeki analara haizdir ki her bir dönemin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk hanımı daha büyük nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir.”
1925 senesinde İnebolu gezisinde Mustafa Kemal Atatürk, örtünen hanımlarla alakalı şunları söylüyor:
“Onlar yüzlerini cihana göstersinler ve gözleri ile cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak hiç bir şey yoktur. Önemli olarak şunu uyarma edeyim ki, bu halin muhafazasında direnme ve taassup, hepimizi minimum kurbanlık koyun olmak istidadından kurtaramaz…”
Keriman Halis: İlk dünya güzelimiz
31 Temmuz 1932′ de Türkiye güzeli Keriman Halis’ in, Belçika’ da meydana getirilen yarışmada dünya güzeli seçilmesi üstüne Mustafa Kemal Atatürk O’na “Ece” ünvanını verir ve Türk hanımına şu şekildeki sesleniyor:
“Şunu ilave edeyim ki! Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı bulunduğunu tarihten bildiğim için, Türk kızlarından birisinin dünya güzeli seçilmiş olmasını oldukca doğal buldum. Fakat Türk gençlerine bu münasebetle şunu hatırlatmayı da gerekli görürüm: Övünç duyduğumuz doğal güzelliğinizi fenni tarzda muhafaza etmesini biliniz ve bu yolda uyanık olunuz ve bu gelişmelerin aralıksız gerçekleşmesini dikkatsizlik etmeyiniz. Bununla birlikte, aslolan uğraşmaya zorunlu olduğumuz şey, analarınızın ve atalarınızın oldukları benzer biçimde, yüksek kültürde ve yüksek faziletle dünya birinciliğini elde tutmaktır.”
Mustafa Kemal Atatürk, 18 Nisan 1935′ de kendisinin himayesinde İstanbul’ da toplanan ve aralarında meşhur nükleer fizikçi Madam Eve Curie’nin de bulunduğu, dünyanın dört bir yanından gelen hanımefendilerin katılmış olduğu “Milletlerarası İlk Kadın Kongresi” delegelerine şu şekildeki sesleniyor:
“Türk hanımının dünya kadınlığına elini vererek, dünyanın sulh ve itimatı için çalışacağına güvenli olabilirsiniz.”
“Türk hanımını sathi görmek Türk hanımını görememektir”
Ulu önder, Türk kadınlarının hiç bir alanda erkeklerden ve Avrupalı bayanlardan geri kalmayacakları yolundaki inancını da şu laflarıyla belirtiyor:
“Kadınlarımız için aslolan savaşım alanı, aslolan zafer kazanılması ihtiyaç duyulan alan tarz ve kılıkta başarıdan oldukca, ışıkla, malumat ve kültürle, reel faziletle süslenip, donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek oldukca yönden onların üzerine çıkacak biçimde ışıkla, malumat ve kültürle donanacaklarından hiç kuşku etmeyen ve buna ne olursa olsun güvenli olanlardanım.”
Türk topluluğunun gelişip yükselmesinde aile yapısının önemine razı gelen Mustafa Kemal Atatürk, inancını şu şekildeki anlatım ediyor:
“Bu ulus esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti o şekildeki analara haizdir ki her bir dönemin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk hanımı daha büyük nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir.”
Türk hanımı, yüzyıllardır özlemini çekmiş olduğu haklarına haiz olmada; en azimli, inançlı ve kuvvetli desteği Mustafa Kemal Atatürk’ten almış ve modern ülke kadınlarının önüne geçmiştir.
Örneğin; İtalya’ da bayanlar sadece 1948 senesinde seçimlere girebilmişler. Japon bayanları ise seçim haklarını sadece 1950 senesinde alabilmiştir. Medeni Kanun’ları aldığımız İsviçre’de ise bayanlar haklarını 1971 yılına kadar alamamışlardı.
Türk hanımına 1935 senesinde seçme ve seçilme hakkı tanınmıştı
Çağdaşlaşmada misal aldığımız İsveç ve Danimarka benzer biçimde ülkelerde de konum değişik değil iken Türk hanımına 1935 senesinde seçme ve seçilme hakkı tanınmıştı. Bu vesile ile bakın Mustafa Kemal Atatürk iyi mi sesleniyor:
“Bu karar, Türk hanımına toplumsal ve siyasal hayatta tüm milletlerin üzerinde yer vermiştir. Çarşaf arasında, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk hanımını artık tarihlerde aramak lazım gelecektir. Türk hanımı, evimizdeki uygar mevkiini salahiyetle işgal etmiş, iş yaşamının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir.
Siyasi hayatla, Belediye seçimleriyle edinim kazanan Türk hanımı bu sefer de mebus seçme ve seçilme üzere haklarının en büyüğünü sağlamış bulunuyor. Medeni memleketlerin birçoğunda, hanımdan esirgenen bu hak, bugün Türk hanımının elindedir ve onu salahiyet ve liyakatle kullanacaktır.”
Mustafa Kemal Atatürk hayatta iken meydana getirilen son seçim olan, 1935 yılı seçimlerinde ilk defa seçilme hakkını da kullanan Türk hanımı, TBMM’ne on sekiz hanım mebus ile girmiştir.
Bu on sekiz Türk kadının ulu meclisin çalışmalarına ne seviyede katkıda bulundukları ve kararlarında ne denli müessir oldukları meclis tutanakları ile sabittir.