ATATÜRK PARLAK BİR ASKER DEĞİLDİ İDDİASINA CEVAP

 ATATÜRK PARLAK BİR ASKER DEĞİLDİ İDDİASINA CEVAP

M.Kemal'in parlak bir asker olmadığı D Y. Küçük: "Kemal'in tüm hayatı boyunca, harp sanatında parlaklığına işaret eden yalnız kanıtın bulunabileceğini sanmıyorum. Kemal'de hiç bir deha işareti de göremiyorum. Deha, mucizevi süratli görebilmektir. Dahi, hızlı şimşek çakması arasında yaşayan insandır. Dahi, her an çaktırdığı şimşeklerle bayağı insanların karanlıklarını yırtabilen insan oluyor. Kemal, hiç bir vakit arkadaşlarından ilkin görmüyor. M.Kemal Paşa, başkalarının açmış olduğu aydınlıktan yürüyen liderler kategorisine giriyor." (T.Ü. Tezler 5, s.70) En iyisi Y.Küçük'ü, bu iddiası ile başbaşa bırakmaktır. Ama ergenler için M.Kemal'in askerliği ile alakalı birkaç görüşü aktarmak istiyorum: D Liman von Sanders: "Albay M.Kemal Beyi, vatanın bu büyük muharebede hizmetlerine muhakkak surette muhtaç olduğu oldukça müstesna kaabiliyetli, yetkili ve yürekli bir subay olarak tanıdım. [..] Öyle ki kendisine takdirimi ve şükranımı yeniden yeniden anlatım ettim." (Liman Paşanın Enver Paşaya yazdığı 10.8.1915 günlü mektup, aktaran Sadi Borak, Öyküleriyle Mustafa Kemal Atatürk'ün Özel Mektupları, s.208) a General Aspinal C.F.Oglander (Çanakkale askeri zamanı yazan): "Bir tümen komutanının üç ayrı yerde, kendi inisiyatifi ile giriştiği hareketlerle, ancak muharebenin değil, bir harbin, hatta bir ulusun kaderini değiştirecek yücelikte bir zafer kazanılmış olduğu tarihte pek azca görülür." [History of the Great War - Military Operation, Galipoli (İngiliz resmi tarihi), 2.C., s485'ten çeviren C.Enginsoy, AAMD., s.80, sayı 19] 211) Geniş malumat için: S.R.Sonyel, M.Kemal-Enver Çatışması (1919-1922), Belleten, No.209, S.Ş81 vd. 173 D Mareşal Birdwood (Çanakkale'de Anzak Kolordusu komutanı): "Mustafa Kemal Atatürk kadar kahraman ve ulu gönüllü bir komutan tanımadım!" (Mustafa Kemal Atatürk İçin Diyorlar ki, derleyen, S.Çiller, s.27) D General Mac Arthur: "Askerlik dehasıyla insanlık idealini Mustafa Kemal Atatürk kadar nefsinde birleştirmiş bir adamı tanımıyorum." (Aktaran Ali Fuat Erden, Mustafa Kemal Atatürk, s.132)212 * 4-5-7-14. Resmi tarih, M.Kemal ve Çanakkale Orta öğretimde okutulmak üzere, Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti'nden bir kurul, Tarih III' isminde bir ders kitabı yazmıştır. İlk baskısının zamanı 1931. GRYT Ansiklopedisinin yazarları, bu kitabın 1933 baskısında da aynen yer edinen Çanakkale Savaşı kısmına yer verdikten sonrasında, bu kısmı şu şekildeki eleştiriyorlar: "Başından beri Çanakkale muharebelerinin seyrini takip edenler, gerçeklerin hiç de şu anlatılanlara benzemediğini görmüşlerdir. Devletin resmi zamanı bu şekilde olursa, talep eder istemez Yusuf Bayur benzer biçimde vazifeli zevatlarla (Ne Türkçe!), doğruyu söylemek yerine dalkavukluk etmeyi tercih edenler yüzünden, senelerdir bu hep bu şekilde zannedilmiştir. Yine devletin kitaplarının yanında, TRT'nin de aynı hatası tekrarlaması, Yarbay M.Kemal Beyin 'Çanakkale Kahramanı' zannedilmesine sebeb olmuştur. " (1.-C., s.132, 133) Şimdi bu ilk resmi tarihin, Çanakkale Savaşı ile alakalı bölümünü aktarıyorum: "...anlaşmazlık Devletleri Gelibolu yarımadasına kuvvetler çıkardıkları vakit, M.Kemal kendi inisiyatifiyle hemen Arıburnu mıntıkasına yetişerek saldırı ve düşmanı sahilde tuttu. Yarımadanın boşaltılmasına kadar düşmanın ilerlemek için yapmış olduğu müteaddit taarruzlar, şiddetli hücumlar hep sonuçsuz kaldı, hasım kuvvetleri yapışıp kaldıkları Arıburnu'nun yalçın yamaçlarından ileri bir adım bile atamadılar. Türk cephesini yandan, Anafartalar'dan çevirmek için çıkan yüz bin kişilik (Lord) Kiçner ordusu da karşısında M.Kemal'i buldu. Miralay (Albay) 212) "9 Ağustosta M.Kemal, Anafartalar'a gelen kuvvetleri, yeni karaya çıkan düşmana karşı düzenleme ettikten sonrasında, 10 Ağustosta Conk Bayırı'na gelmiş, oradaki kuvvetleri de düzenlemiş ve bir taarruz yaparak, hasım kuvvetlerini geri atmaya muvaffak olmuştu, işte M.Kemal'in saati de bu muharebede parçalanmıştı, ingilizlerin büyük ümitlerle gelen kolorduları, artık oldukları yerde mıhlanıp kalmış, zafer tüm bunlar ile bizim olmuştu. M.Kemal 10 Ağustosta sadece istanbul'un değil, tüm bir memleketin işgalini önlemişti. Artık ümitleri kalmayan ingilizler, iki ay sonrasında Gelibolu yarımadasını boşaltıp çekilip gitmeye zorunlu kalıyorlardı. [..] Albay M.Kemal, 16.Kolordu K. olarak Edirne'ye gönderilmiş, Edime halkı onu oldukça büyük gösterilerle karşılamıştı. Yeni yıldızın ışığı büyümeye başlamış, her tarafta Anafartalar kahramanına saygı, özgürlük kahramanlarınkini geçer benzer biçimde olmuştu." (O vakit S.Kolordu Kur.Başk. F.Altay, On Yıl Savaş, s.110,114) 174 M.Kemal Bey, Ağustos günleri, Suvla limanı istikametinde, Conkbayırı'nda ve Kocatepe'de (Kocaçimen Tepesi'nde) yapmış olduğu şanlı taarruzlarla Kiçner ordusunu da yenik etti ve ordumuzun vaziyetini bir defa daha tehlikeden kurtardı. Conkbayırı muharebesi esnasında bir mermi parçası ta kalbinin üstüne gelmiş iken, cebindeki saatin parçalanmasile yaşamı kurtulmuştu; Türk'ün taiii onu muhafaza etmişti. Türk Ordusunun Gelibolu Yarımadasında, dünyanın en düzgün ve harika ordularına karşı gösterdiği kahramanca direnme ve onları rica-te (geri çekilmeye) zorunlu ederek kazanılmış olduğu büyük zafer, Türk neferinin ve Türk milletinin fıtri (doğuştan gelen) fedakârlığını ve yüksek hasletlerini en iyi anlayan ve ondan istifade etmesini bilen M.Kemal'in eşi olmayan dehası yardımıyla olmuştur. M.Kemal Çanakkale savunması ile İmparatorluğun başkentini istiladan kurtardı." (1931 baskısı, s.150; 1933 baskısı, s.307-308)213 Ağırlıklı olarak İngiliz kaynaklarına dayanarak yaptığım özetten ne farkı var bu anlatımın? İngiliz resmi zamanı, M.Kemal'i, bizim bu ilk resmi tarihimizden daha çok övüyor ve yüceltiyor. İngiliz ve Avustralyalı yazarların ve tanıkların değerlendirmeleri bile, resmi tarihimizden oldukça daha alev ateş ve coşkun değil miydi? Ee? • Mısıroğlu'na göre, hatırlayacaksınız, Arıburnu, üstünde durulmayacak kadar rahat bir çatışmaydı. Anafartalar ile Conkbayırı muharebelerini de o şekildeki değerlendiriyor. Kaybedilen bölgeleri de, Vehip Paşanın yollamış olduğu iki alay geri alıvermiş, ayrıca İngiliz birliği da yanlışlıkla kendi askerinin üstüne 6 mermi atmış, bunun üstüne İngiliz ordusu, Conkbayırı'ndan ve Anafartalar'dan çekilerek kıyıya dönmüş.214 Böyle diyor fakat şimal kesiminde, M.Kemal'in komuta etmiş olduğu bu üç muharebeden başka, büyük, mühim ve savaşın kaderini değiştiren ve etkileyen hiç bir muharebe yok! Bu muharebeler, bayağı, önemsiz muharebelerse, demek ki Çanakkale Destanı benzer biçimde sözler da palavra! F.R.Atay diyor ki: "Mareşal Petain, İkinci Dünya Harbi'nde, Almanlarla ortaklaşa iş etmiş olduğu için Fransız yurtseverleri tarafınca mahkûm edilerek bir zindan köşesinde ölmüştür. Fakat Mareşal Petain'in Birinci Dünya Harbi'nde Fransız ordusuna 213) Aynı metin, birazcık daha kısa olarak, 'Tarih IV, s.22'de de var. (Maarif Vekaleti Y., Ankara, 1931) 214) İ.Hami Danişmend de şu şekildeki yazıyor: "[ingilizlerin] Bu muharebelerde, askerinin üstüne, kendi top mermileri düşmüş olduğu için sahile kadar çekilmek mecburiyetinde kaldığından bahsedilir." (Osm.T.Kronolojisi, 4.C..S.425) işte size, iki ayrı yerde ve iki ayrı zamanda muharebe eden iki ingiliz kolordusunun birden, "üstlerine kendi top mermileri düşmüş olduğu için sahile çekildiklerini" kayda kıymet belki olarak bulan bir masalcı tarih yazarı daha! 175 kazandırdığı onur, bir ulusal onur olarak kalmıştır. Hatta o onur Petain'in adından ayrılmamıştır. Hiçbir Fransız politikacısı, Petain'in ne kadar fena bir Fransız olduğuna kendi milletini inandırmak için Fransız tarihinin bir şerefine, hakaret ve kara çalma etmeyi düşünmemiştir." (Çankaya, s.167) Bizimkiler ise, cumhuriyetçi ve laik olduğu yahut komünist olmadığı için M.Kemal'in önemini azaltabilmek umudu ile Türk tarihinin kaç şerefini birden hoyratça çiğnemekten çekinmiyorlar! • Y.Küçük ne demişti: "Üç yurttaşlık bilgisinin doğru olmadığını kanıtlayabilmiş durumdayım." (T.Ü. Tezler 5, s.255) İlk mevzu Hürriyet ve Vatan Partisi, ikinci mevzu Hareket Ordusu idi. Bu iki konudaki iddialarının doğru olmadığını görmüştük. Üçüncüsü ise Çanakkale konusundaydı. Bu konudaki iddialarının da gerçeğe aykırı bulunduğunu görmüşlük. Son olarak, gülmece sanatını parlatan iki iddiasını daha aktarayım: "Resmi zamanı altüst ettiğimi kabul ediyorum. Tarihin tahrifatını (değiştirilmesini) ortadan kaldırarak, doğru tarih yazımı ve geçerli bir tarih felsefesine başlangıç yapabildiğimi düşünüyorum." (T.Ü. Tezler 5, s. 15, 98) Bu bir film senaristliği olsaydı, senarist bu cümleden sonrasında, şu şekildeki yazardı: "Efekt: Kahkaha sesleri yükselir!" • Çanakkale konusunu, Vahidettinci yazar Vehbi Vakkasoğlu'nun bir iddiası ile bitirmek istiyorum: "Sultan Vahideddin, ordunun kendi şahsını korumakla görevlendirdiği taburu, Çanakkale Boğazı'nın zorlandığı tehlikeli zamanlarda, Ayasofya çevresinde sipere sokmuş ve şu emri vermişti: 'Camiye çan takmak yada müze yapmak isteyenlere ateş ediniz!' " (Bu Vatanı Terk Edenler, s.51)215 Nasıl? İki cümlede yedi yanlış! 215) Meraklısı için not: Böyle bir söylenti çıktığını ve halkın telaşa kapıldığını F.R.Atay yazmıştır fakat anlattığı vaka 1919'da geçmiştir. (Çankaya, s.136) Vakkasoğlu, bu olayın 1919'da geçtiğini de biliyor. Çünkü bir başka kitabında F.R.Atay'ın bu yazısından alıntılar yapmış. (Son Bozgun, 1.C., s.185) Yani doğruyu bilmiş olduğu halde, Vahidettin'e Çanakkale Savaşı'ndan da bir hisse çıkarabilmek için olayı, fütursuzca 1915'e aktarmış. Açıkçası, uydurmuş. Çanakkale Savaşı olduğu esnasında Vahidettin, ancak 2.Veliaht idi. 2.Veliaht'm şahsını korumak için bir taburun görevlendirilmesi, usulden değildir. Ayrıca, meşruti bir Sultan bile, şahsını korumakla sorumlu bir taburu, istediği benzer biçimde ve dilediği yerde kullanamaz. Böyle istisna olaylar, sadece ve bir ihtimal Hoko Moko kabilesi benzer biçimde ilkel bir toplulukta olur. Üstelik 1915'te, ne kimse Ayasofya'ya çan takmaya cesaret edebilirdi, ne de Ayasofya'nın müze yapılması laf konusuydu. Neresinden bakılsa, komik bir masal! Ayasofya 1935'te müze yapılmıştır. Vakkasoğlu, bu sonucu eleştirebilir, hakkıdır. Bunu açıkça yazmak dururken, tarihle oynuyor, olmamış ve de olması imkansız bir vaka uyduruyor, Vahidettin'i de, kendini de komik duruma düşürüyor, kısacası tarihin gözünün içerisine baka baka masal söylüyor.

(Vahdettin, M. Kemal Ve Milli Mücadele - Turgut Özakman dan alıntılar bulunmaktadır!)



Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

Top Post Ad

Below Post Ad

Sponsor