Çerkez Ethem Hain Değil midir?
Kurtuluş Savaşı’na Mustafa Kemal Atatürk haricinde yeni bir önder arayan, “İkinci Cumhuriyetçi”, “Marksist dönmesi”, “liboş” ve “yobaz” ekibi oradan buradan elde ettikleri malumat kırıntılarıyla sözüm ona “Burjuva milliyetçisi” Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk’ün karşısına “Sosyalist-Bolşevik”, “halk adamı” Çerkez Ethem’i çıkarmak istemişler ve bu doğrultuda “resmi tarih gerçek dışı söylüyor” diyerek Çerkez Ethem’i Kurtuluş Savaşı’nın “bir numaralı kahramanı” duyuru etmişlerdir!
Çerkez Ethem’i “Kurtuluş Savaşı kahramanı” yapma modasını başlatan, 1950’lerde Cemal Kutay’dır. Birilerince Demokrat Parti’ye “tarihsel altyapı” hazırlamakla görevlendirilen Cemal Kutay, 1950-1960 döneminde İnönü karşıtlığını, “İsmet İnönü-Çerkez Ethem çekişmesi” biçiminde kamuoyuna sunmuştur. Kutay, “Kahraman Ethem’in başarılarını imrenen İsmet Paşa’nın Ethem’i ihanete zorladığını!” iddia etmiştir.
Turgut Özakman, “Çerkez Ethem vatan haini değildir” masalının bu şekilde başladığını ileri sürmüştür. Daha sonrasında İsmail Bilen, Haşan İzzettin Dinamo, Yalçın Küçük, Kadir Mısıroğlu, Cemal Şener, Emrah Cilasun vb. birçok tarihçi-yazar bu masalı daha da allayıp pullayıp en etken Cumhuriyet zamanı yalanlarından birini yaratmışlardır: Bu yalanın adı, “Çerkez Ethem hain değildir!”
Özakman, “Çerkez Ethem’in vatan haini olmadığı” iddiasının daha oldukça, Çerkez Ethem’e ilişik olduğu ileri sürülen anılara dayandırıldığını belirtmiştir. Ancak, Özakman’ın da belirttiği şeklinde ortada “birbirini tutmayan” üç değişik anı vardır.
“Ethem hain değil midir?” sorusuna yanıt vermek için gerçekleri ortaya dercetmek gerekmektedir.
İşte, ana hatlarıyla Çerkez Ethem hakikatı:
1. Babası Kafkasya göçmeni olan Çerkez Ethem, Bandırma’da doğmuştur. Kendi ifadesiyle, “Emlak ve arazi sahibi mesut ve müreffeh yaşayan bir ailenin çocuğudur;” Yani iddia edilmiş olduğu şeklinde, “gariban, halk adamı, sosyalist” falan değildir. Kendisinden büyük beş kardeşi vardır. İki kardeşi; İlyas ve Nuri daha ilkin şehit olmuşlardır. Kendisi haricinde bütün kardeşleri subaydır. 19 yaşlarında talimhanede yetişim bulan Ethem, buradan Başçavuş rütbesiyle terhis olmuştur. Balkan Savaşları esnasında Bakırköy Küçük Zabit Okulu’nu bitirmiştir. Bir zaman Süvari Subay Vekili (Astsubay) olarak vazife yaptıktan sonrasında Bandırma’daki ailesinin yanına dönmüştür. Ethem’in “askerlikle” ilişkisi bu kadardır. Yani, mesleği askerlik değildir, ancak hepimiz şeklinde askerliğini yapmıştır; askerde de “astsubaylığa” kadar yükselebilmiştir.
Daha sonrasında Teşkilat-ı Mahsusa görevlisi olarak İran ve Irak’ta bulunmuştur. Bu sırada yaralanarak yine Bandırma’ya dönmüştür. I. Dünya Savaşı’nın sonucunda 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından İzmir’in işgal edilmiş olduğu 15 Mayıs 1919’a kadar Bandırma ve civarında “çetecilik” yapmıştır.
Falih Rıfkı Atay, Çerkez Ethem’i şu şekildeki anlatmaktadır: “Ethem kuvvetlerini kendisi toplamıştır. Silahlarım kendisi bulmuştur. Bu kuvvetleri besleyecek parayı kendisi sağlamıştır. Astığı astık, kestiği kestiktir. Ethem’e kanundan, mahkemeden, meşruluktan bahis açılamaz. Bir başkaldırı bastırmıştır. Dönüşte kendi adamları Ankara çarşısında sırmalı kuşaklar satar... ”
Ethem’in donanması paralı askerlerden oluşmaktadır. Subayları, tertipli ordunun subaylarından oldukça daha çok para almaktadırlar. Erlere de bolca para verilmektedir. Gerekli para, ancak zenginlerden değil, tüm halktan terörle alınmıştır.
2. Çerkez Ethem, eşkıyalık günlerinde İzmir’de Cumaovası yakınındaki bir çiftliği basmıştır. Bu çiftliğin jandarma tarafınca korunması emrini veren İzmir Valisi Rahmi Bey’in bulunmuş olduğu treni bombalama girişiminde bulunmuştur. Daha sonrasında da 12 Şubat 1919’da Rahmi Bey’in oğlunu kaçırıp 50.000 altın karşılığında özgür bırakmıştır. Ethem anılarında bu olayı, “İşgalden ilkin Yunan tehlikesi belirdiği vakit, İzmir Valisi Rahmi Bey’den 50.000 lira almıştım!” gibi anlatım etmiştir. Yani, Kurtuluş Savaşı kahramanı duyuru edilmek istenen Ethem, “mekân basan”, “para için çocuk kaçıran” ve “fidye alan” bir çetecidir.
3. Bekir Sami Bey’in ve Rauf (Orbay) Bey’in 25 Mayıs 1919 tarihinde Teşkilat-ı Mahsusa’dan tanıdıkları Ethem ve kardeşlerine ulusal harekete katılma çağrısında bulunmaları üstüne Çerkez Ethem ulusal harekete katılmıştır. Yani Ethem durup dururken değil, davet üstüne Kuvayı Milliye arasında yer almıştır. Ethem, Poyraz Ağa ve Alaşehirli Mustafa vb. çeteler birleşmiştir. Ethem, silahlı savaşım hemen sonra rakiplerini yansız hale getirdikten sonrasında, Salihli’de açılan cephenin liderliğini ele geçirmiştir. 14. Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa tarafınca Kuvayı Seyyare (Gezici Kuvvet) olarak adlandırılan gücüyle gerek Yunan ordusuna gerekse içerdeki isyancılara karşı savaşım etmiştir. Yunan ordusu karşısında “dişe dokunur” bir başarısı yoktur fakat isyanların bastırılmasında çok başarıya ulaşmış olmuştur. Ethem, Anzavur, Yozgat, BoluDüzce-Adapazarı ayaklanmalarını (isyanlarını) bastırmış ve 1921 başlarına kadar Ankara ve Ankara Hükümeti’ni korumuştur. Kuvayı Seyyare’nin gücünün artması üstüne Kütahya’da bir karargâh oluşturmuştur.
4. Ethem, Bolşevik meyilli Yeşil Ordu Grubu’na katılmıştır. Ayrıca Komünist Halk İştirakyun Fırkası’yla da ilişki içerisine girmiştir. Yozgat isyanı öncesinde Eskişehir’deyken İstanbul’dan gelen haberlerden etkilenmiştir. Bu sırada Eskişehir’de Arif Oruç tarafınca Komünizm yanlısı Yeni Dünya gazetesini desteklemiştir. Ancak tüm bu faaliyetleri Ethem’in “Sosyalist”, “Bolşevik” veya “Komünist” olduğu anlamına gelmez. Ethem ancak o dönemin “sol rüzgarlarıyla” yelkenlerini doldurmak istemiştir. Bu kavramlar ile alakalı teorik bilgisi yok denecek kadar azdır.
Doğan Avcıoğlu’nun söylediği şeklinde, “Halka zulümle ve soygunla beslenen bu şekilde bir kuvvetin ne Bolşeviklik’le ne de Halkçılıkla bir ilgisi yoktur. Nitekim Ethem’in zulmünden yakman halk, Mustafa Kemal’in değimiyle, Ethem’in derebeyliğini kurduğu Kütahya’ya ordu birlikleri girerken, onları bir kurtarıcı olarak karşılar. Bu savaşlara katılan bir genç subay şu şekildeki yazar: ‘Az kuvvetimize karşın kent halkının o günkü heyecanını asla unutmam.Sokaklara fırlamış erkekler bizlere yalvarıyordu: ‘Aman bu eşkıyalar Yunan gavurundan daha zalimdir, aman bizi bunlardan koruyun’. Ayrıca kent halkının silahlanmış, evlerini, çoluk çocuklarını Ethem’in çetelerine karşı savunmaya azmetmiş bulunduğunu görerek içimiz huzurlu etti. Daha sabahtan itibaren şehirliler bizlere yemek getirmeye başladılar. Gelenler: ‘Ethem çetelerine demiş ki, Kütahya’yı ele geçirirseniz, tüm mallar, eşyalar sizin olacak.Aman kurtarın bizi’ diye yalvarıyorlar.”*34
Meclisteki Mustafa Kemal Atatürk muhalifleri, Ethem’in sözüm ona “Bolşevikliğinden” istifade etmek istemişlerdir. Muhalifler, “Çerkez Ethem’in kişiliğinde bir Bolşevik önder görme kuruntusuna kapılmışlardır.” Ethem’i, Mustafa Kemal Atatürk’e karşı bir koz olarak kullanmak istemişlerdir. Geçmişte ve bugün Ethemistlerin ortak noktasının “Mustafa Kemal Atatürk muhalifliği” olması rastlantı değildir yani!
Mustafa Kemal Atatürk, 8 Ocak 1920 tarihindeki Meclis gizli saklı oturumunda Çerkez Ethem’in Bolşevikliğini, “sahtekarlık” olarak değerlendirmiştir:
“Bolşevikleri kandırmak, komünist renk, tarz ve kıyafetinde görünmek, Bolşevikleri aldatmak,Bolşeviklere bu memleket arasında bir kaynama, hemen bir devri, bir ihtilal yapma olanağı bulunmuş olduğu kanısını verdirmek istediler... Öte taraftan Bolşevikler de bu erkeklerin doktrinsiz ve inançsız olduklarını anlamışlardır. Bu yüzden kendilerine ihanete daha müsait bir ortam, bir i·lişki noktası aradılar. Onun için Yunanlılarla dostluğa yöneldiler. Böyle Bolşeviklerle, Yunanlılarla ve hem de İstanbul’la ve hem de İngilizlerle, muhtelif giysiler, renkler ve zihniyetlere bürünerek türlü politikalar izlediler ve türlü politikalar düzdüler. ”
Ethem’in kuvvetleri, bilhassa Yozgat isyanı hemen sonra tertipli ordunun kurulması sürecinde askeri merkezileşmeye karşı gelmiştir.
Yeterince askerlik eğitimi almamış, kulaktan dolma bilgilerle Bolşeviklik yapmış, ulusal hareketin “merkezileşmesine” karşı çıkmış Çerkez Ethem’i Mustafa Kemal Atatürk’le karşılaştırmaya kalkmak kelimenin tam anlamıyla “komikliktir”.
5 Ethem’in Kuvayı Seyyare isimli donanması, bir askeri birlikten oldukça bir “aile teşkilatı” gibidir. Şöyle ki, Ethem Kuvayı Seyyare’yi ara sıra kardeşi emekli yüzbaşı Tevfik’e, yada tekrar emekli yüzbaşı ve Manisa Milletvekili Reşit’e bırakmaktadır. Yani, Çerkez Ethem’i, Kurtuluş Savaşı kahramanı duyuru etmek isteyenlerin söylediklerinin aksine Ethem’in donanması Kuvayı Seyyare son aşama gayri muntazam ve disiplinsiz, daha kısaca başına emir bir teşkilattır. Kısaca, Ethem ve ailesinin hususi donanması durumundadır. Düzenli, disiplinli, üstelik buyuruculuk destekli Yunan ordusuna karşı Ethem’in Kuvayı Seyyaresinin Kurtuluş Savaşı’nı kazanacağını düşünmek “safdililikten" başka bir şey değildir.
6. Çerkez Ethem, evet! Kurtuluş Savaşı’nın en eleştiri döneminde birçok iç ayaklanmayı bastırmıştır. Bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk bile birçok kez Çerkez Ethem’i kutlamıştır. Ancak Ethem, bir yandan iç ayaklanmaları bastırırken öteki yandan “aşırı sert” ve “baskıcı” uygulamalarıyla halkı canından bezdirerek yeni ayaklanmalara niçin olmuş; dahası ulusal hareketin, bir “çeteci”, bir “eşkıya” hareketi olarak görülmesine yol açmıştır. İngilizler ve İngiliz tesiri altındaki İstanbul Hükümeti de bu durumu kullanarak ulusal hareket karşıtı propaganda yapmış, bu propagandalar sonucunda Kurtuluş Savaşı büyük zararlar görmüştür.
Çerkez Ethem’in halkı bezdiren, reaksiyon çeken “kanun tanımaz”, “baskıcı” uygulamalarından bazıları şunlardır:
• Bolu ve Düzce isyanlarından görevli tuttuğu Sefer Bey ve dostlarını Ankara’nın karşı çıkmasına karşın idam etmiştir. 12 kişiyi, ağabeyi Tevfik’in başkanı olduğu uyduruk Harp Divanı’nda yargılayıp asmıştır. Bu mahkeme, Yozgat mutasarrıfını da hapse atmıştır.
• Yozgat İsyanı’ndan görevli tuttuğu Anakara Valisi Yahya Galip Bey’i uyduruk Harp Divanı’nda yargılamak istemiştir. Mustafa Kemal Atatürk bu isteğe mani olmuştur.
• İzinsiz ve zorla asker toplamıştır.
• İzinsiz asker toplamasına karşı çıkan Refet Bey’i bir bahaneyle İstiklal Mahkemesi’ne şikâyet etmiştir.
• Mahalle kabadayısı şeklinde bigün aniden Batı Cephesi Karargâhı’nı basmıştır.
• Bolu Düzce isyanlarını bastırırken Bursa’dan geçen Ethem’in komutanlarından Yüzbaşı Tevfik Bey, kendisine merhaba vermediği sebebi öne sürülerek Binbaşı Eşref’i tutuklattırmıştır. Bu olayın şehirdeki askerli birlik üstünde huzursuzluk yaratmasına kızan Çerkez Ethem, huzursuz olan subayları da idam edeceğini söylemiştir. Ethem’in bu çıkışları üstüne, herhangi bir alayda veya tümende bulunan bir subay, komutanınca cezalandırılacağını anladığında gidip Ethem’in kuvvetlerine katılmıştır. Bu kaçaklardan hiçbirini Ethem’den geri almak olası olmamıştır.
• Çerkez Ethem’in adamları isyanları bastırıp döndükleri günlerde Ankara çarşısında sırmalı kuşaklar satmışlar, her uğradıkları yerlerde çarşıları talan etmişlerdir. “Ambardan devlet malı tütünleri alıp mektepli bir subayın komutasında neferleriyle Ankara’ya satılmaya göndermişler. Maliye vekili ‘devlet malıdır” der sattırmamak ister. Ethem, ‘Seni gelip asarım’ diye telgraf çeker Sonra İsmet bey’i cephede görünce, ‘Senin hatırın için, gelip de asmadım!’ demiştir.
• Çerkez Ethem, bir köyde birini öldürmüştür. Cinayete birtakım köylüleri de ortak etmiştir. Bu kişileri tehdit ederek çetesinin sadık elamanları haline getirmiştir.
• Çerkez Ethem, İsmet Paşa’yı ve Refet Bey’i tehdit etmiş, Ankara’ya gelmiş olarak Mustafa Kemal Atatürk’ü bile korkutmaya, hatta öldürmeye kalkmış ve dahası etrafında toplananlara Mustafa Kemal Atatürk’ü meclis önünde asacağını söylemiştir.
• Çerkez Ethem’in kardeşlerinden Tevfik, 21 Kasım 1920 tarihindeki bir yazıda Gördeslileri suçlayarak, köyü yakacağını ve asker kaçaklarını asacağını belirtmiştir.Tevfik’i, İsmet Paşa durdurmaya çalışmıştır.
• Orduya para ve asker elde eden Uşak Müdafaa-i Hukuk Başkanı İbrahim Tahtakılıç, Ethem’den şu şekildeki yakınmıştır: “Köylülerden topladığımız para, eşya, atları hep ona veriyoruz, sinilerle baklava gönderiyoruz, o tekrar kendisi toplamak istiyor, adamlarını göndererek, köylerden para, eşya ve asker toplamak hevesinden vazgeçmiyor, buyruğunu dinlemeyen köyleri de yaktırıyor. ”
7. Çerkez Ethem’in ve öteki birtakım Kuvayı Milliyecilerin “disiplinsiz hareketleri” artınca Bakanlar Kurulu 8 Kasım 1920’de 338 nolu kararla “halktan bağış toplanmasını” yasaklamıştır. Ayrıca, Batı cephesi birleştirilmiş Refet Bey ve İsmet Bey, Güney ve Batı cephesi komutanlıklarına atanarak bölgede tertipli ordunun kurulması çalışmalarına başlanmıştır. İşte, Çerkez Ethem’le Ankara’nın arası bu gelişmeden sonrasında açılmaya başlamıştır.
İsyana Doğru
Tevfik, 24 Kasım 1920’de Ankara’da bulunan Çerkez Ethem’e gönderilmiş olduğu telgrafta, “Batı Cephesi Komutanlığı’nın can bunaltıcı saçma emirler verdiğini” belirterek, telgrafını şu şekildeki bitirmiştir: “Bu bu şekilde devam ederse vakitsiz büyük bir gürültü çıkacağını tahmin ediyorum.” Tevfik, 27 Kasım 1920 tarihinde tekrar Ankara’daki Ethem’e çekmiş olduğu telgrafta, “Batı Cephesi Komutanı’nı bundan bu şekilde amir olarak tanımadığım'" kati olarak açıklamıştır. Ethem ve kardeşleri, Batı Cephesinin Ankara’daki merkezi hükümetin denetimine geçmesini ve bu sırada tertipli ordunun kurulmasını, kendi otoritelerine yönelik bir taarruz olarak değerlendirmişlerdir.
Çerkez Ethem’in “başına buyrukluğu” isyanları bastırma sürecinde de büyük sorunlara yol açmıştır. Ethem’in Yozgat isyanını bastırmaya ikna edilmesi pek de rahat olmamıştır. Bu durumun ortaya çıkmasında Ethem’in İstanbul’dan almış olduğu birtakım gazete haberlerine kanarak, gelişimleri yanlış değerlendirmesi etken olmuştur. Ona bakılırsa Yozgat isyanının bastırılması o kadar da mühim değildi! Nitekim anılarında, “Uygun iç ve dış duruma karşın Ankara Genelkurmay Başkanlığı ve Büyük Millet Meclisi Hükümeti bir Yozgat derdine düşmüş, sızlanıp duruyordu.” demiştir. Ankara’nın Yozgat isyanına verdiği önemi ciddiye almayan Ethem, Ankara’ya gelmiş olarak Mustafa Kemal Atatürk, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile görüşmüştür. Görüşme esnasında Ethem, Yozgat’taki olayların fazla mühim olmadığını, Ankara’nın telaşını anlayamadığını, önceliğin Yunan kuvvetleri olması icap ettiğini belirtmiştir. Ethem ek olarak, alaycı ve aşağılayıcı bir tavırla, Ankara’nın hiç bir iş yapmadığı ileri sürmüştür. Görüşme hemen sonra Mustafa Kemal Atatürk, Ethem’i, mecburi Yozgat isyanını bastırmaya ikna edebilmiştir.
Ethem ve kardeşleri, Ankara’ya açıkça meydan okumaya başlamışlardır. Örneğin, Batı Cephesi’nin, tüm birliklerden tabanca ve mühimmat çizelgesi istemiştir, tüm birlikler bu emre uydukları şekilde Kuvayı Seyyare bu emre yanıt bile vermemiştir. Yeniden emredilmesi üstüne Ethem, 10 Aralık 1920’de, “Silah ve mühimmat denkleştirilmesinin icap ettiğini sanmıyorum... ” diye yanıt verip, malumat göndermemiştir.
Bu arada Ethem’in kardeşlerinden Reşit, Mustafa Kemal Atatürk’le görüşerek cephe komutanlığının kendisine verilmesini istemiştir.
15 Aralık 1920’de İstiklal Mahkemesi, Ethem’in Kuvayı Seyyare komutanlarından Kaplan Naci’yi “Müdafaa-i Hukuk adına toplamış olduğu paraları yerinde sarf etmemek, halkın mallarını zorla almak ve silahlı olarak firara sebebiyet” suçlarından tutuklamak istemiş, fakat Ethem, Kaplan Naci’yi İstiklal Mahkemesi’ne teslim etmemiştir.
Çerkez Ethem ve kardeşleri, tertipli ordunun kurulmasına karşı her çareye başvurmuşlardır. Bu amaçla Ethem, Demirci Mehmet Efe’yle ve Yörük Ali Efe’yle anlaşmıştır. 12 Aralıkta Yörük Ali Efe’ye gönderilmiş olduğu şifreli telgrafta, “Ankara hükümeti birkaç tutku sahibi ferdin cihazı olmaktan kurtulamamakta, günden güne tadı ve şahsi ihtiras ve çıkarlar çoğalmaktadır. Memleketin bu gidişle kurtarılması olanaksızdır... Harcadığımız emeklerin boşa gitmemesi için birbirimize sarılmalıyız.” demiştir. Ethem ek olarak Sarı Efelere ve Gökbayrak Taburu komutanlarına mektuplar yazıp adamlarını göndererek onları da cephe komutanlarının emirlerine karşı gelmeye çağırmıştır.
Ethem ve kardeşleri Ankara’da milletvekillerini bile tehdit etmişlerdir. Örneğin, 22 Aralık 1920’de Ankara’da Vilayet Konağı’nda Mustafa Kemal Atatürk ile birtakım milletvekillerinin Ethem mevzusunda bitirdikleri görüşmede Reşit Bey şu şekildeki demiştir:
“Hâlâ tertipli ordular yapmak şeklinde boş hülyalar ardında misiniz? Hâlâ bu kurmay beylerle mi gavuru kovacağınızı zannediyorsunuz? Bu Anadolu hareketine iştirak ettiğimize hata etmişiz! Bu yüzden bizim yüz binlerce liralık çiftliklerimiz, servet ve samanımız, hasım tarafında kaldı. Benim ne zorum vardı da geleyim, buralarda sonucunda bu hale getirilecek işler için uğraşıp durayım. Zaten vatan ne kelimedir ki? Vatan namına bana Iran da birdir, Turan da. Ben nerede olsa pekala oturabilir ve yaşayabilirim. Daha aleni söyleyeyim. Ben Venizelos’la da pekala diz mısra oturabilir adamım.”
Cumhuriyet zamanı yalancılarınca, “Düzenli ordu olmasa da Ethem ve kardeşleri Kurtuluş Savaşı’nı kazanırdı!” denilerek Mustafa Kemal Atatürk’e ve Ankara hareketine “alternatif” olarak yayınlanan Ethem hareketinin iç yüzü Reşit Bey’in bu laflarıyla olanca açıklığıyla gözler önüne serilmektedir. Reşit Bey’in sözlerinden:
- Meclise inanmadığı,
- Milli harekete katılmaktan pişman olduğu,
- Yunan işgaline üzülmesinin nedeninin “vatanseverlik” değil, işgal altında kalan, “mal”, “mülk” ve “servetleri” olduğu,
- Vatan terimini önemsemediği, anlaşılmaktadır.
Nitekim, “Ben Venizelos’la da pekala diz mısra oturabilir
adamım. ” diyen Reşit Bey, hakikaten de bir müddet sonra söylediğini yapmış, Yunan saflarına geçmiştir.
Ethem bir ara öylesine ileri gitmiştir ki, Mustafa Kemal Atatürk’ü meclis önünde sallandırmaktan laf etmiş; Mustafa Kemal Atatürk’e ve Meclis’e “akıl” ve “buyruk” vermeye yeltenmiştir. Örneğin, Mustafa Kemal Atatürk, İstanbul Hükümeti’nin ulusal hareketi etkisizleştirmek için gönderilmiş olduğu öğüt heyetlerinden birini alıkoyarak Ankara’ya getirmişti. Ethem, 29 Aralık 1920’de çekmiş olduğu telgrafta bu heyetin hemen özgür bırakılması icap ettiğini belirterek meclise yönelik oldukça ağır ifadeler kullanmıştır:
“Ankara’da toplanan meclisin ne halde toplandığını doğal herkes biliyoruz. İlk bitirdikleri da bu yoksul milletin sırtından kendilerine üç bin liradan fazla tahsisat ayırmaları olmuştur ki, içlerinde yüz lirayı bulan pek azdır. Onlar şimdi kucak kucak dalkavuklukla meşguldürler. Gelen yüksek kurulun derhal İstanbul’a iadesi önemle arz olunur.*56
Birinci Meclise, “Dualarla oluşturulan mübarek meclis...” diyen Ethemciler, acaba Ethem’in o meclisteki milletvekillerine “dalkavuklar” diye hakaret ettiğini biliyorlar mı?
Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’ta anlatım etmiş olduğu şeklinde Ethem ve kardeşleri, tertipli ordunun komutanlarını burun kıvırarak onların emirlerini dinlememişlerdir:
“Baylar, Ethem ve kardeşleri cephede bulunan komutanları beğenmiyorlar ve onların buyruklarına uymuyorlar, bakanlıkları ve hükümeti tanımıyorlar, sadece lafda benim buyruklarıma uyuyorlar ve meclise de kendi isteklerine bakılırsa iş yaptıracaklarını umuyorlar. Bana ve meclise karşı saygılı görünerek büyük bir gayret ile hazırlıklarını bitirmeye çalışıyorlardı. ”
8. Anlaşmazlıklar artınca Mustafa Kemal Atatürk, Çerkez Ethem, Reşit ve İsmet Paşa’yı bir araya getirerek anlaşmazlıkları halletmek istemiştir. Bu amaçla Ethem ve Reşit’le beraber Eskişehir’e gitmiştir. Ancak 4 Aralık’ta Eskişehir’den gizlice ayrılan Ethem, Kütahya’ya gitmiş ve bu toplantıya katılmamıştır. Mustafa Kemal Atatürk, Çerkez Ethem’in nerede bulunduğunu sorunca kardeşi Reşit Bey, “Kuvvetlerinin başına geçti” yanıtını vermiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Çerkez Ethem’in daha önceki hizmetlerini düşünerek onu derhal gözden çıkarmamak, telkinlerle “yola getirmek” istemiştir. Bu amaçla 24 Aralık 1920’de 5 benlik bir mebus heyeti (Celal Bey, Kılıç Ali, Eyüp Sabri, Vehbi Bey ve Reşit Bey) Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle Kütahya’ya gönderilerek Ethem ve kardeşleriyle görüşmüştür. Ethem ve kardeşleri, birçok istekleri yanı sıra, Albay Refet Bey’in Güney Cephesi, Albay Fahrettin Bey’in de 12. Kolordu Komutanlığı’ndan alınmalarını istemişlerdir. Ethem’in dik başlılığını devam ettirdiği bu görüşmeden de bir netice alınamamıştır.
Ethem sorunu, 29/30 Aralık 1920 tarihlerinde Meclis gizli saklı oturumunda görüşülmüştür. Oturumda, Kütahya’dan dönen kurul üyeleri dinlenmiştir. Meclis, Ethem ve kardeşlerine -isyanları bastırmadaki katkılarını dikkate alarak- Kuvayı Seyyare’nin başından ayrılıp bir kenara çekilmeyi önermeye karar vermiştir. Çerkez Ethem’in bu öneriyi kabul etmemesi halinde etkisizleştirilmesi kabul edilmiştir.
Kendisine meydana getirilen teklifi reddeden Ethem, Ankara’nın kendisini etkisizleştirmek istediğini düşünerek, 30 Aralık 1920’de Kütahya’dan ayrılıp birliklerini Gediz’de toplamış ve tertipli birliklerle çatışmaya hazırlanmıştır. Ethem, başkaldırı kararını aslen oldukça daha ilkin vermiştir. Nitekim bu doğrultuda çalışmalara oldukça evvelinde başlamıştır.
30 Aralıkta İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanlığı’nın talimatıyla Ethem’e görevden alındığını bildirmiştir. Ayrıca, oldukça kibar bir üslupla yazdığı mektupta direnmekten vazgeçip kenara çekilmesini istemiştir.
Ethem, ilkin İsmet Paşa’ya -oldukça kaba bir üslupla- kuvvetlerinin başından ayrılmayacağını bildirmiş, ondan sonra da İstanbul Hükümeti’yle ilişki kurarak (2 Ocak 1921) TBMM’nin saldırısı karşısında olduğunu, sadece emrindeki kuvvetlerin hazır bulunduğunu, Yunanlılarla da i·lişki kurduğunu ve hükümetin emirlerini beklediğini belirtmiştir. Ethem ve kardeşleri ek olarak Mustafa Kemal Atatürk tarafınca alıkonularak Ankara’ya götürülen İzzet Paşa kuruyla da i·lişki kurmuş, Reşit Bey ise İngilizlerle uzlaşmayı önermiştir. İşte “büyük kahraman” Çerkez Ethem’in reel yüzü: İstanbul Hükümeti’yle, Yunanlılarla, hatta İngilizlerle ilişki kurarak ulusal hareketi yok etmek için buyruk bekleyen bir kahraman!
Aslında bir ara Ethem’in TBMM’de çok fazla taraftarı vardı. Gediz Yenilgisi’nden sonrasında Ali Fuat Paşa Moskova Büyükelçiliği’ne gönderilirken Ethem’in de onunla beraber gönderilmesi gündeme vardığında mecliste Hacı Şükür Bey şeklinde birtakım Ethemci milletvekilleri bu durumdan hastalık duyarak, açıkça Mustafa Kemal Atatürk’ü, Ethem’i Moskova’ya göndermemesi mevzusunda uyarmışlardır. Bazı Ethemci milletvekilleri de tertipli orduya gereksinim olmadığı, Ethem’in Kuvayı Seyyaresi’nin Yunan ordularını yeneceğini söylemişlerdir.
1920’nin sonlarında Ethem’in gücü Meclis’te bir fazlaca artmıştır. Öyle ki, 4 Eylül 1920’de İçişleri Bakanlığı şeklinde mühim bir göreve, Mustafa Kemal Atatürk’ün talibi Refet Bey’i yenen Ethem’in talibi Yeşil Ordu kurucusu Tokat Milletvekili Nazım, 89’a karşı 98 oyla seçilmiştir.
Cumhuriyet zamanı yalancıları, Çerkez Ethem’in “ihanete zorlandığını” iddia etmişlerdir. Fakat, Özakman’ın da belirttiği şeklinde, “Son ana kadar, Ethem’i ve kardeşlerini kazanmak için ne kadar sabırlı ve anlayışlı davranıldığını sadece belgeler değil, Ethem’in anıları bile kanıtlıyor (Çerkez Ethem’in Hatırları, s. 132-135) Olsa olsa Ankara’nın fazla sabırlı davranılmış olduğu eleştirilebilir.Belgeler ortadayken, Ethem’in tahrik edildiğini, ihanete zorlandığını serdetmek masalcılıktan başka bir şey değildir.” Gerçekten de Ethem’i ikna çabaları son ana kadar devam etmiştir: Ankara’dan Kütahya’ya “öğüt heyetinin” gitmesi 24 Aralık, Ethem’e yönelik taarruz kararının katılımı ise 29/30 Aralık 1921’dir. Yani arada beş günlük bir müddet vardır. Ethem bu zaman arasında Ankara’ya yakınlaşmak yerine, İstanbul hükümetine ve Yunan ordusuna yakınlaşmıştır.
Ethem’in Yunanlılara Sığınması ve Milli Kuvvetlere Saldırması
2 Ocak 1921’de Çerkez Ethem Yunanlılarla görüşmelere
başlamıştır. Bu amaçla Ethem, hem de yaveri olan Yüzbaşı Sami Bey’i, Yunanlılarla görüşmek için görevlendirmiştir. Uşak’taki Yunan kuvvetleri komutanlığına gönderilen Sami Bey Yunanlılarla görüşüp anlaşmıştır. Tevfik Bey de Yunan karargâhına doğru bir telgraf hattı çektirmiştir.
2 Ocakta Bursa’daki Yunan kuvvetleri de İnönü bölgesine doğru hareket etmiştir.
3 Ocak 1921’de Batı ve Güney Cephesi birlikleri, Çerkez Ethem kuvvetleri üstüne yürümüştür. Düzenli birliklerin saldırısı üstüne Ethem, 5 Ocak’ta 400-500 benlik bir kuvvetle Gediz’in
20 km kuzeyinde yer edinen Kelbabut’a, kardeşleri de Simav’a çekilmişlerdir.
6 Ocak’ta ise Yunan kuvvetlerinin hepsi her yönden İnönü’ye saldırmışlardır. Bunun üstüne İsmet Paşa, Batı Cephesi birliklerinden oluşturduğu alaylarla Yunan birliklerini karşılamaya gitmiştir. Milli kuvvetlerin bir bölümü Yunanlılarla çarpışmaya giderken bir bölümü da Ethem’le savaşım edecekti.
Bu sırada Ethem, Yunan ordusunun dört günlük ateşkesini değerlendirerek, Yunanlılara karşı kullanımı ihtiyaç duyulan topları tertipli orduya karşı kullanmaya başlamıştır. Bu saldırıyı Ethem anılarında, “İsmet Bey’e ( tertipli orduya) bir darbe indirmenin tarihi gelmişti. Vakit geçirmeden.... Gediz’e girmiş bulunan tümenler üstüne taarruza geçtik...” biçiminde itiraf etmiştir.
7 Ocakta, Gediz’deki ulusal kuvvetlere topçu ateşine süregelen Kuvayı Seyyare, tertipli birlikleri bir fazlaca zor durumda bırakmıştır.
Ethem’in Kuvayı Seyyaresi’nin tertipli orduyla savaşmasına rağmen, Cumhuriyet zamanı yalancıları “Ethem’in tertipli orduyla asla savaşmadığını/” iddia etmişlerdir.
Oysa ki bizzat Çerkez Ethem anılarında açıkça ve detaylarıyla, tertipli orduyla savaştığını itiraf etmiştir. Şimdi Ethem’e kulak verelim:
“Yunan cephesinde gerçekten sükunet başladı... İsmet Bey’e bir darbe indirmenin tarihi gelmişti. Büyük kuvvetimizle ve Yunan cephesinden aldığımız iki kudretli topumuzun himayesinde Gediz’e girmiş fırkalar (tümenler) üstüne taarruza başladık. İki buçuk saat devam eden çetin bir boğuşma sonucunda İsmet Bey kuvvetleri çöküş gösterdi... Kıtalarımız geceyi Gediz’de ve şimalinde geçirdikten sonrasında sabahleyin erkenden Kütahya istikametine doğru takibe koyuldu. Ben de karargâhımla beraber Kütahya’ya doğru ilerliyordum. Acaba bu darbe yetecek miydi? Ertesi günü öğleden sonrasında Alayunt ve Kütahya civarında yeni savunma hatları ile karşılaşmış ve taarruza başlamıştık. Kuvvetlerimiz bu savunma hattını akşama kadar haylice sarsmaya muvaffak olmuş görünüyordu. Gece bastırınca iki taraf da sükunete çekildi... Ertesi günü mücadelenin daha şiddetli olacağına kaniydim. Nitekim o şekildeki oldu. Sabahleyin erken muharebe yine başladı ve gittikçe şiddetlendi. İşte bu şekilde bir sırada idi ki, öğleden sonrasında sağ ve geri taraflarımızdan Refet Bey’in süvari kuvvetleri yaklaşmış, bu tarz şeyleri bekleyen müfrezelerimizle çarpışma başlamıştı. Bizim için meydana getirecek şey... tüm büyük kuvvetlerimizle Refet kuvvetlerine karşılık taarruza geçmekti. Refet Bey kuvvetlerine karşı taarruza geçtik ve püskürttük....” Çerkez Ethem’in Kuvayı Seyyaresi ile tertipli birlikler arasındaki bu kanlı çatışmalar 24 Şubata kadar devam etmiştir.
Görüldüğü şeklinde Ethem, anılarında açıkça “tertipli ordularla savaştığını” anlatmıştır. Yani Ethem, onu aklamaya çalışan Cumhuriyet zamanı yalancılarından oldukça daha onurludur: Ethem en azından onu aklamaya çalışanlar şeklinde “gerçek dışı” söylememiştir; açıkça, “Evet tertipli ordularla savaştım!” demiştir.
Düzenli orduyla savaşan Ethem’in kuvveti, 2326 kişidir. Ethem’e katılan 159. Alayla beraber toplam 4650 benlik bir güce sahiptir. Ayrıca 2 otomatik tüfek, 6 ağır makineli tüfek ve 4 topu vardır. I. İnönü Savaşı esnasında tertipli orduya kurşun sıkan bu “eşkıyalar” ondan sonra da Büyük Taarruz’u izleyen Türk ilerleyişi esnasında 3 Eylül 1922’de Eşme’de ve Salihli’de, Yunanlıların yanında yer alarak tertipli orduyla savaşmışlardır. Bu durumu suistimal eden Yunanlılar da Ege köylerinin yıkılıp yakılmasını Çerkezlerin üstüne yıkmaya çalışmışlardır.
8 Ocakta Mustafa Kemal Atatürk, Mecliste, Yunanlılarla aynı anda ulusal kuvvetlere hücum eden Ethem ve kardeşleri Tevfik ve Reşat’ın “hain” olduklarını duyuru etmiştir.
Ethem ve kuvvetleri aynı gün Emet’i yakalamış ve ulusal kuvvetlerin Yunan taarruzunda olmalarından yararlanarak 11 Ocaka kadar mühim başarılar elde etmiştir. Refet Bey’in yetersizliğine rağmen 13 Ocak 1921’de İzzettin Paşa komutasındaki birlikler Kuvayı Seyyare’yi yenmiştir.
17 Ocak 1921’de TBMM’nin yayınladığı bildiride, “Ethem’in kuvvetlerinin ‘anarşist’ olduğu ve hiç bir ulusun tarihinde bu aşama bir hainliğin bulunmadığı” belirtilmiştir.
Çerkez Ethem, yanına kardeşi Tevfik ile Yzb Halil’i alarak Akhisar’a gitmiş ve Yunanlılara iltica etmek için onlarla bir protokol imzalamıştır (7 Ocak 1920). “Buna bakılırsa Ethem birlikleriyle Yunan kesimine geçecek ve silahlarını teslim edecekti. Teslim olanların yemekleri Yunanlılarca sağlanacak, subaylara maaşları ödenecekti. Teslim işlemi bittikten sonrasında isteyenler ailelerinin yanma dönebileceklerdi; kalan Çerkezlerin hususi giysilerini giyip kamalarını taşımalarına izin verilecekti.”
22 Ocak 1921 tarihinde Çerkez Ethem’in ağabeyleri Yunan kuvvetlerine sığınmıştır. Yunan tarafına geçen 700-1000 benlik kuvvetin bir bölümü Yunan ordusuna katılarak tertipli orduyla savaşmıştır.
Ethem ve kuvvetlerinin Yunanlılara sığındığını Yunan subayları ve Yunan kaynakları bile doğrulamaktadır.
Önce bir müddet Yunanlılara sığınmayarak Manyas’a gelen Ethem de ondan sonra Yunanlılara sığınmıştır. “Çerkez Ethem bir müddet Sındırgı bölgesinde dolaştıktan sonrasında 26 Ocak 1921’de Yunanlılara sığınmıştır. İzmir’e götürüldükten sonrasında tedavi amacıyla Atina’ya gönderilmişti. ”
Çerkez Ethem, eninde sonucunda Yunanlılara sığınmış bulunmasına rağmen, Cumhuriyet zamanı yalancıları, Ethem’i “parlatmak” için, “Ethem Yunanlılara sığınmadı, ‘sığınma etti’, ‘geçiş hakkı’, geçici iskân (oturma) hakkı istedir şeklinde söz salatalarıyla hakikatı gizlemeye çalışmışlardır.
Oysa ki bizzat Çerkez Ethem anılarında açıkça Yunanlılardan iltica talebinde olduğunu ve Yunanlılarla sığındığını itiraf etmiştir. İşte Ethem’in anılarındaki o satırlar:
“Yunanlılardan mütareke isteğinde bulundum.”
“Yunanlı komutanlar bizlere mühimmat göndereceklerine laf verdiler.”
“Bize bildiri edilen sığınma şartlarını, bana başvuranlara, protokolün şartlarını yine ediyor ve Yunanlılara sığınma edecek olanlara, orayı işaret ediyordum.”
“Yunanlılara teslim olmuştuk.”
Ayrıca Ethem Yunanlılara sığındıktan sonrasında subayları da Yunanlılara sığınmaya teşvik eden açıklamalar yapmış, bildiriler yayımlamıştır. İşte Ethem’in o bildirilerinden birkaçı:
“Ey Türk ordusu subayları! Yunanlılar, ellerine düşen ve kendilerine teslim olan Türk esirlerine oldukça iyi bakıyorlar. Vatan için niyetleri pak olmadığı aşikar olan Ankara Hükümeti’nin şer cihazı olmamak, vatan vazifesidir.”
Yunanlılar İnönü’ye saldırdıklarında Yunan uçakları Çerkez Ethem imzalı bildiriler atarak Türk birliklerini negatif etkilemek istemişlerdir. Bu bildirilerde, “Ey askerler kötülüğe alet olmayın... Ey subay dostlar buyruk kulu olmaktan vazgeçin... Aksi şekilde geliyorum!..” biçiminde öneriler ve tehditler vardır. Ethem’in yayınladığı bu bildirilerden biri, II. İnönü Savaşı başladığı gün Yunan uçakları tarafınca Anadolu üstüne atılmıştır. İşte o bildiride yazanlar:
“Kardeşlerim! Yunanlıları pek iyi tanırım! Dinimizi, namusumuzu, hürriyetimizi, malımızı savunma ediyorlar... Onlar Türk milletine karşı değil, Mustafa Kemal Paşa ile yandaşlarına karşı savaş ediyorlar! Yunan ordusu, şehirlerimizi ve köylerimizi işgal etmiş olduğu vakit korkmayınız! Zira bugün işgal edilmiş yerlerde yargı devam eden seviye emniyet ve özgürlükten siz de yararlanacaksınız! Eğer Ankara’nın pençesinden , vatanınızı ve şahsi özgürlüğünüzü kurtarmak istiyorsanız, bu nasihatimi dinleyiniz!”in
Falih Rıfkı Atay da Ethem’in “başkaldırı ederek” tertipli orduyla savaştığını ve Yunanlılara sığındığını belirtmiştir:
“Çetin bir çarpışmadan sonrasında Ethem kuvvetleri bozguna uğratılmış ve kendisi de Yunanlılara sığınmıştır. Ethem’den orduyu gocunduran son vesika kendisi tarafınca İstanbul’a çekilen bir telgraftır. Ethem, ‘Kongre’ ismini verdiği Büyük Millet Meclisi’ni dağıtacağını bildiriyordu. Bursa taraflarından bir sınır istasyonundan çekilmek istenen telgraf işgören tarafınca İstanbul’a değil, İsmet Bey’e gönderilmiştir. Daha ilkin Refet Bey, Demirci Efe’nin köyünü basmış, kaçan efe bir süre sonra sığınmıştır. Ethem’in Yunanlılara teslim olduğu zamanki çırpıntıları içinde bir ahbabının şu lafı hatırlanmaya değer: ‘'Canım, Napolyon bile fitne fesat arasında kaldı. Başka deva bulamadı. Karşısındaki düşmanlara teslim olup esirlik ve sürgün yaşamı arasında öldü.”
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, Çerkez Ethem isyanı ve isyanın bastırılması ile alakalı şu değerlendirmeyi yapmıştır:
“... Askerliği çapulculuk sanan, devlet kurup yönetmeyi, şunun bunun suçsuz çocuklarım kurtulmalık dilenmek için dağlara kaldırma haydutluğu sanan; şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla tüm bir Türk yurdunu tedirgin eden ve Türk ulusunun Büyük Meclisi’ni kendileriyle uğraştıran utanmaz, kendini bilmez, saygısız ve herhangi bir düşmanın boğaz tokluğuna çalıştığını, uşaklığını meydana getirecek kertede alçak ve aşağılık yaratılışlı olan bu kardeşleri ellerinde tüm kuvvetler ve kendilerini destekleyen düşmanlarla beraber tepeleyip yola getirerek, inkilap tarihimizde faal bir misal imlemek mecbur görüldü.”
9. Özetlemek gerekirse: Önce tertipli orduya karşı çıkan, sonrasında emrindeki kuvvetlerle tertipli orduya katılmayı reddeden, ondan sonra da tertipli ordu birliklerinin başına geçmek isteyen
Ethem’in tüm bu istekleri geri çevrilince, Ethem, tertipli birliklerle çatışmaya girmiş ve yenilmiştir. Önce, kardeşlerinin Yunan güçleriyle yaptığı “sığınma” protokolüne uymamış, sadece tertipli ordudan kaçarak sığındığı Manyas’ta karar değiştirerek Şubat 1921’de Yunan ordusuna sığınmıştır. Yani, Cumhuriyet zamanı yalancılarının iddialarının aksine Ethem, Kurtuluş Savaşı’nda Mehmetçiğe kurşun sıkan Yunana sığınmış ve Yunanla beraber Mehmetçiğe kurşun sıkmıştır ki, bu durumu “hainlik” haricinde başka bir halde adlandırmak olanaksızdır.
İşte gerçekler bu kadar açıkken, “Prof” unvanlı Yalçın Küçük, “gerçeğin ırzına geçercesine” utanıp sıkılmadan, “Çerkez Etbem’in Yunanlılarla birlik bulunduğunu söylemek zorunda kaldılar, uzun zaman inanıldı. Halbuki hiç bir dayanağı yoktu. Dün de, bugün de Çerkez Ethem’in Yunanlılarla birlik olduğuna dair en minik bir iz bile yok.” diyebilmiştir.
Başka bir “tescilli” Cumhuriyet zamanı yalancısı, Kadir Mısıroğlu ise, “Ethem’in vatanseverliği şununla da sabittir ki, sırf canını kurtarmak için geçtiği, Yunan cephesine adamlarım götürmemiş ve o cephede de etkinlik göstermeyerek Ürdün’e gidip yerleşmiştir. ” diyebilmiştir.
Kuvayı Seyyare’nin tavsiyesinin peşinden yargılamalara geçilmiştir. Ethem’in yanından ayrılıp hükümete teslim olanlar ile alakalı herhangi bir yargılama yapılmamıştır. Ankara 1 No’lu İstiklal Mahkemesi’nde meydana getirilen yargılamada Ethem ve kardeşleri gıyaben “idama” mahkûm edilmiştir. (9 Mayıs 1921).
İyi de niye tüm bu yalanlar? Belgeler bu kadar açıkken niye birileri ısrarla zamanı tersyüz etmeye çalışmaktadır? Neden ısrarla hainlere “kahraman”, kahramanlara “hain” yaftası yapıştırılmak istenmektedir? Neden?
Cumhuriyet zamanı yalancılarının ısrarla “Yoktur! Olmamıştır! Önemli değildir!” dedikleri İnönü Savaşlarını incelemeden ilkin, niçin Çerkez Ethem Olayını incelemek gerektiği sanırım şimdi daha iyi anlaşılmıştır: Çünkü, yukarıda da anlatıldığı şeklinde,
I. İnönü Savaşı’nın başladığı gün, 7 Ocak 1921’de, tertipli ordular iki ateş içinde kalmıştır; bir yanda Yunan orduları, diğer yanda ise Ethem’in kuvvetleri... “Ethem kuvvetleri, Birinci İnönü Savaşı süresince, 11 Ocak’tan 13 Ocak 1921 gece yarısına kadar geçen vakit arasında oldukça tehlikeli hallerin meydana gelmesine sebep oldular.”897 İşte I. İnönü Savaşı bu nedenle “oldukça zor” ve “oldukça mühim” bir savaştır... Ethem’in “hıyaneti” yüzünden bu harp pekala kaybedilebilir ve Kurtuluş Savaşı büyük bir hüsrana dönüşebilirdi!
EKSTRADAN BİR KİTAPTAN ALINTI YAPALIM