ATATÜRK VE DOĞU TÜRKİSTAN

 ATATÜRK VE DOĞU TÜRKİSTAN

Doğu Türkistan, 1933 senesinde bağımsızlığını duyuru ettiğinde, ilk tanıdıkları olan ülke, Mustafa Kemal Atatürk’ün başlangıcında bulunmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti olmuştu.

Dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Aras), mevzuyla alakalı kendisine yöneltilen bir soruya,

Türkiye’nin, “kendi dilini konuşan bir diyar’da yaşanmış olan gelişmelerden sevinç duyacağının organik olduğu gibi yanıt veriyordu.

Aynı şekilde, 1933’te, Afganistan’daki Alman Büyükelçisinin ülkesine gönderilmiş olduğu bir raporda da,

“Türkiye, Doğu Türkistan hareketlerine yakınlık duymakta, Sovyet’in hoşuna gitmeyecek şeyleri el altından meydana getirmeye çalışmakta.” deniliyordu.

Türk lehçelerini, oranın meselesni bilen Memduh Şevket Esendal, Doğu Türkistan’ın sınır komşusu Afganistan’a büyükelçi olarak gönderilmişti.

Esendal göreve başladıktan sonrasında ilk icraatlarından biri olarak, Doğu Türkistan’la alakalı malumat toplamaya başlamıştır.

Oraya gidip gelenler vesilesiyle bir danışma ağı oluşturmuş ve Afganistan’a çıkan Uygurlarla da yakın bir bağlantı arasında olmuştur.

O devrin şartları altında asla zaman kaybetmeden bölgeye yardım malzemeleri gönderen Mustafa Kemal Atatürk,

Esendal’a verdiği emirle bir öbek Doğu Türkistanlı tahsil için Türkiye’ye getirilmiş, savaş okullarına yerleştirilmiştir.

Türk ordusunun muhtelif kademelerinde generallik rütbesine kadar vazife meydana getiren rahmetli Mehmet Rıza Bekin bunlara örnektir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün getirmiş olduğu çocuklardan önde gelen Emekli General Mehmet Rıza Bekin, Doğu Türkistan Vakfı’nı kurmuştur.

Mehmet Rıza Bekin kurduğu bu vakıf ile fazlaca sayıda Uygur gencinin yetişmesini sağlamıştır.

12 Kasım’da istiklal duyuru edildikten derhal sonrasında bu haberin ilk duyurulduğu ülkenin Türkiye olması,

Ve yeni devlet olan Doğu Türkistan bayrağının, rengi haricinde bütün nitelikleriyle Albayrağa benzemesi rastlantı değildir.

Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’nin kurulma sürecinde Türkiye’den giden kimi şahısların mühim işlevler üstlendiği de bilinmektedir.

Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk, Doğu Türkistan’dan haberdardı, oradaki gelişimleri takip ediyor, lüzumlu desteği vermeye çalışıyordu.

Ve Doğu Türkistan’ın geleceği için yetişmiş insana gereksinim olacağını da fazlaca iyi görmüş, bunun için lüzumlu adımları da atmıştı.

Mustafa Kemal Atatürk'ün görevlendirdiği İsmail Suphi Bey'in de ön ayak olmasıyla kuruluyor Türkistan Milli Birlik Hareketi.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye haricindeki Türklerle dil, tarih, kültür birliğini sağlamak istediğini anlatım eden Özarslan, TTK, TDK, Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi ve Türkiyat Enstitüsü’nün müesseselerinin bu doğrultuda gerçekleştiğini de dinleyicilerle paylaştı. Mustafa Kemal Atatürk döneminde Türkiye’den Türkistan’a araştırmacıların ve öğretmenlerin gönderildiğini söyleyen Özarslan yeniden aynı kuşakta Türkiye’ye ortaokul, lise ve üniversite düzeyinde öğrencilerin getirildiğini de laflarına ekledi.

Balkanlardaki Gagavuz ve Kıpçak Türkleriyle yakın temaslar kurulduğunu da anlatım eden Özarslan, 80 öğretmenin Gagavuz eline göndermiş olduğu ve ordan da 200 Türk çocuğunun Türkiye’ye öğrenime getirildiğini anlattı. 1933 senesinde Doğu Türkistan’da Türkler tarafınca kurulan devletin de Türkiye tarafınca desteklendiğini söyleyen Özarslan Türkiye’de 3 görevlinin Doğu Türkistan’a gittiğini ve kabine kurulduktan sonrasında bakanlara müsteşarlık yaptıklarını da anlattı.

https://www.youtube.com/watch?v=HANfzteWnig

"En büyük hayalim,Ankara'da basılan bir gazetenin,Türkiye’den Uygurlara kadar tüm Türkler tarafından okunup anlaşılmasıdır"


Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

https://www.youtube.com/watch?v=6Xex70cySSg

Size soruyorum Türkistan'a bu kadar yardım yapan birisi ihanet edebilir mi?https://www.uyghurcongress.org/tr/ataturk-doneminde-dogu-turkistana-destek-verildi/
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/817900
https://ogunhaber.com/yazarlar/doc-dr-omer-kul/ataturk-ve-dogu-turkistan-101234m.html 

Bugün Sovyet
Rusya, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa
ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez Tıpkı
Osmanlı İmparatorluğu gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu
gibi parçalanabilir. Bugün elinde tuttuğu milletler, avuçlarından
kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşır. O zaman Türkiye ne
yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, öz kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız Mustafa Kemal ATATÜRK                      
                     
ATATÜRK DÖNEMİNDE DOĞU TÜRKİSTAN’A DESTEK VERİLDİ
Türk Ocakları Genel Merkezi’nin her hafta düzenli olarak yaptığı Ocakbaşı Sohbetleri’nde bu hafta Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının 77. yıldönümü münasebetiyle “Atatürk ve Türk Dünyası Hakkındaki Görüşleri” konusu konuşuldu. Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Dr. Bahadır Bumin Özarslan’ın konuşmacı olarak katıldığı sohbetin açılış konuşmasını Türk Ocakları Genel Merkezi Gençlik Kolları Yönetim Kurulu Üyesi Hilal Süyümbike Maraş yaptı. Maraş, Atatürk’ün Türk Dünyası hakkındaki bir kaç sözünü dinleyicilerle paylaştıktan sonra, Dr. Bahadır Bumin Özarslan’ı konuşmasını yapması için kürsüye davet etti.

ATATÜRK, TÜRK DÜNYASINA BÜTÜNCÜL YAKLAŞMIŞTIR

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk dünyasına bütüncül yaklaştığını belirten Özarslan, “Atatürk, Türkler arasında din, mezhep ve hanedan ayrımı yapmamıştır” diyerek onun, Timur hakkında yaptığı çalışmalardan ve sarf ettiği sözlerden bahsederek örnekler verdi. Türk Dünyası denildiğinde akla genellikle Türkiye’nin doğusunun geldiğini belirten Özarslan, “Türkiye’nin doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi de Türk dünyasına dahildir” dedi.

ATATÜRK DÖNEMİNDE DOĞU TÜRKİSTAN’A DESTEK VERİLDİ

Atatürk’ün Türkiye haricindeki Türklerle dil, tarih, kültür birliğini sağlamak istediğini ifade eden Özarslan, TTK, TDK, Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi ve Türkiyat Enstitüsü’nün kuruluşlarının bu doğrultuda gerçekleştiğini de dinleyicilerle paylaştı. Atatürk döneminde Türkiye’den Türkistan’a araştırmacıların ve öğretmenlerin gönderildiğini söyleyen Özarslan yine aynı dönemde Türkiye’ye ortaokul, lise ve üniversite düzeyinde öğrencilerin getirildiğini de sözlerine ekledi.

Balkanlardaki Gagavuz ve Kıpçak Türkleriyle yakın temaslar kurulduğunu da ifade eden Özarslan, 80 öğretmenin Gagavuz eline gönderildiği ve oradan da 200 Türk çocuğunun Türkiye’ye eğitime getirildiğini anlattı. 1933 yılında Doğu Türkistan’da Türkler tarafından kurulan devletin de Türkiye tarafından desteklendiğini söyleyen Özarslan Türkiye’de 3 görevlinin Doğu Türkistan’a gittiğini ve kabine kurulduktan sonra bakanlara müsteşarlık yaptıklarını da anlattı.

Bu müsteşarların daha sonra Türk okulları açtıklarını da söyleyen Özarslan bu okullarda Türkiye’den giden öğretmenlerin görev yaptığını dinleyicilerle paylaştı. Balkan Antantı ve Sadabat Paktı’na da dikkat çeken Özarslan, bu antlaşmaların yapıldığı ülkelere bakıldığında hepsinde ciddi Türk nüfuslarının mevcut olduğunun görüleceğini de sözlerine ekledi. “Bu devletlerle iyi geçinmenin, güvenlik politikaları oluşturmanın yanı sıra kültürel bağları da kuvvetlendirmek amaçlanmıştır” diyen Özarslan, Türk Dünyası adına kayda geçmeyen faaliyetlerin kayda geçenlerden kat kat fazla olduğunu da belirtti.

Atatürk’ün dar bir Türkiyecilik ile sınırlı kalmadığını da ifade eden Özarslan, “Bu çalışmaların devlet politikası olarak yürütülmesi mümkün değildi, bu sebeple gayrı resmi olarak yürütülmüş olduğunu” söyledi.

http://turkocaklari.org.tr/faaliyetdetay/143/ocakbasi-nda-ataturk-un-turk-dunyasi-na-bakisi-konusuldu.html
https://www.uyghurcongress.org/tr/ataturk-doneminde-dogu-turkistana-destek-verildi/
World Uyghur Congress | Dünya Uygur Kurultayı
ATATÜRK DÖNEMİNDE DOĞU TÜRKİSTAN’A DESTEK VERİLDİ | World Uyghur Co...
Bugün Türkiye ile Türk Dünyası içerisinde yer alan topluluklar arasındaki tarihî, kültürel
ve hissi bağlar fazlasıyla kuvvetlidir. Değişen dünya dengeleri, Türkiye’nin farklı coğrafyalarda
yer alan Türk topluluklarıyla ilgilenmesini zorunlu kılmaktadır. Atatürk’ün kişiliği ve onun
Türkiye’yi çağdaş bir devlet haline getirme yönünde ortaya koyduğu çalışmalarının her evresi,
bugünün Türk toplulukları için iyi bir örnek teşkil edebilir. Bu çalışmada, Atatürk’ün Türk
dünyası hakkındaki düşüncelerine yer verilerek; bugünün Türk toplulukları için Atatürkçü
Düşünce Sistemi, bir çağdaşlaşma modeli olarak öne sürülebilir mi? sorusuna cevap aranılması
düşünülmüştür.
Dünya da insanlık tarihine göz attığımızda milletler, büyük ve dahî adamlar yetiştirmişlerdir. Bu büyük adamlardan kimi liderlik, kimi teşkilâtçılık, kimi askerî bir
deha, kimi de devlet adamı olma özelliği ile ortaya çıkmışlardır. Bütün bu özellikleri
kendinde toplayan büyük adam sayısı ise dünyada o kadar fazla değildir. Mustafa Kemal Atatürk belki de bütün bu özellikleri şahsında toplayan, Türk milletinin yetiştirdiği ender şahsiyetlerden biridir. Atatürk’ün liderliği, teşkilâtçılığı, devlet adamı olma vasfı, askerî dehası, düşünceleri ve fikirleri üzerine birçok eserler verilmesine rağmen,
O’nun Türk Dünyası hakkındaki düşüncelerinin ihmal edildiği görülmektedir.
Atatürk’ün Türk Dünyası’na olan ilgisi ve bu konudaki düşünceleri, şüphesiz,
O’nun Türklük ve Türk milliyetçiliği duygularıyla yakından alâkalıdır. Bilindiği üzere
siyasî manada milliyetçilik fikri, Fransız İhtilâli ile birlikte ortaya çıkmış; önce Avrupa daha sonra ise bütün dünya uluslarını etkisi altına almıştır. Bu genel çerçevenin
dışında düşünemeyeceğimiz Osmanlı Devleti’nde de milliyetçilik fikri, önce yabancı propagandası ve siyasî amaçlarla devletin Hıristiyan unsurları arasında yayılmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti’nde Türk milliyetçiliğinin doğuşu, Osmanlı tebaası
azınlıklarına göre daha sonraki devirlerde olmuştur. Şüphesiz bunun sebebi, Türklerin
Osmanlı Devleti’nin gerçek sahibi olmalarından dolayı, devletin dağılışını önlemek
maksadıyla Batıdan gelen milliyetçilik hareketlerine kayıtsız kalmalarıdır.1
 Diğer yandan milliyet şuuru en eski çağlardan itibaren Türk toplumunda mevcut olmakla birlikte, bu şuur Osmanlı döneminde, İslâm dininin tesiri altında özelliğini yitirmiştir.
2
Osmanlı Devleti’nde son yüzyıllarda görülen modernleşme çabaları, milliyetçilik
şuurunun Türk toplumunda da uyanmasına neden olmuştur. Fransız İhtilâli ve sonrasında yayılmaya başlayan eşitlik, hürriyet, vatan ve millet gibi yeni kavramların
Osmanlı toplumunda yaygınlık kazanması ve sonrasında Hıristiyan tebaanın bağımsızlıklarını kazanarak Osmanlı Devleti’nden ayrılmaları, Türk milliyetçiliğinin doğmasına zemin hazırlamıştır. Diğer yandan Batılı tarihçi ve şarkiyatçıların Çin, İslâm
ve Türk kaynakları üzerinde yapmış oldukları çalışmalar ve neticede, Türk dili ve
tarihinin zenginliğinin anlaşılmasından sonra, Türk aydınlarındaki Türkçülük ve milliyetçilik duyguları daha da kuvvetlenmiştir.3
 Batıdaki Türkoloji çalışmalarından etkilenen Ahmet Vefik Paşa, Süleyman Paşa ve Ali Suavi gibi ilmî Türkçülerin yanı sıra
Namık Kemal, Şemseddin Sami, Veled Çelebi, Mehmet Emin Yurdakul, Ahmet Hikmet, Hüseyinzâde Ali, Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçura, Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin gibi Türk aydınları Türkçülük akımının yaygınlaşmasında etkili olmuşlardır.
1 Bu dönemde Türkler, devletin yıkılışını hızlandıracağı endişesiyle “Türkiye”, “Türk milleti” gibi sözleri kullanmaktan ve kendi ulusal benliklerini açıkça savunmaktan çekinmekte idiler. Bkz. Ömer Seyfettin, Türklük Ülküsü, İstanbul 1977, s. 42. Atatürk Türk milliyetçiliğinin
doğuşundaki gecikmeyi ise şu sözlerle açıklar: “Biz milliyet fikirlerini tatbikte çok gecikmiş
ve çok ilgisizlik göstermiş bir milletiz. Bunun zararlarını fazla faaliyetle telâfiye çalışmalıyız.
Çünkü tarih, hâdiseler ve müşahedeler, insanlar ve milletler arasında, hep milliyetin olduğunu
göstermiştir. Özellikle bizim milletimiz, milliyetini ihmal edişinin çok acı cezalarını çekmiştir.
Osmanlı İmparatorluğundaki çok çeşitli toplumlar hep millî inançlara sarılarak, milliyetçilik idealinin kuvvetiyle kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı ve onlara
yabancı millet olduğumuzu, sopa ile içlerinden kovulunca anladık. Kuvvetimizin zayıfladığı
anda bizi hor ve hâkir gördüler. Anladık ki, kabahâtimiz kendimizi unutmuş olduğumuzmuş”
(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1981, s. 137–146).
2 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara 1984, s. 330.
3 Ayrıntılı bilgi için bkz. Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı imparatorluğu ve Modern
Türkiye, İstanbul 1983, s. 316–317.
Türk milliyetçiliğinin sistemleştirilmesinde, 20 Ocak 1911’de kurulan Türk
Ocakları’nın rolü büyük olmuştur.4
 Dönemin önemli fikir adamlarını bünyesinde toplayan Türk Ocakları, Ziya Gökalp’in de katılımıyla büyük bir güç kazanmıştır. Gökalp, Türkçülük hareketinin de aynı zamanda sistemleştiricisi oldu. Bilim ve teknolojinin Batı medeniyetinden, dini inançların İslâmiyet’ten ve kültürel unsurların Türk
geleneklerinden alınmasını savunan Gökalp, bütün düşüncelerini “Türk milletindenim, İslâm ümmetindenim ve Batı medeniyetindenim” sözleri ile özetledi.5
 Mustafa
Kemal ve Türkiye Cumhuriyetini kuran kadrolar, Türk milliyetçiliğinin bu gelişim
sürecinde, bu fikir atmosferi içinde yetişmişlerdir. Türk milliyetçiliğinin geçirdiği bu
önemli süreç, aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’ne de fikri açıdan temel teşkil etmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, daha Ulusal Kurtuluş Savaşı öncesinde, Türklük duygusunu kendisine rehber edinmiş ve başlattığı mücadeleyi, Türk milliyetçiliği temeli
üzerine oturtmuştur.6
 Nitekim Millî Mücadele’nin esasını oluşturan “Kuva-yı Millîye
Ruhu”, Türklük duygusundan doğmuştur.
Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde şahlanan Türk milliyetçiliği, beraberinde millî devlet anlayışını getirmiştir. Atatürk,
son dönem Türkçülük hareketlerinin kendisine vermiş olduğu deneyimden yararlanarak, ümmet anlayışına dayalı imparatorluk sisteminden, Türk milletine dayanan
Türkiye Cumhuriyeti devletini kurma fikrine ulaşmış ve bunda da başarılı olmuştur.
Atatürk Türk milliyetçiliğini ilkelerinin temeli yapmış; yeni Türk devletinin siyasî,
sosyal ve eğitime dair bütün kurumlarını da Türk milliyetçiliği esasına uygun olarak
yapılandırmıştır.7
Türk olmakla gurur duyan Atatürk, aynı zamanda Türk milliyetçiliğine gönülden
inanmıştır. O’nun Türk milliyetçiliği hususunda ne kadar samimi ve köklü duygulara
sahip olduğunu bilmekteyiz.8
 Atatürk’ün milliyetçilik anlayışının kendisine has özelikleri vardır. Bu özellikleri şu şekilde sıralayabiliriz:9
a) Millî birlik ve bütünlüğe önem verir
b) Irkçılığı reddeder
c) Çağdaşlaşmayı amaçlar, medeniyetçidir
d) Laiklik ilkesiyle bağlantılıdır
e) Sınıf kavgasını reddeder; millî dayanışma ve sosyal adaletten yanadır
f) Vatan kavramıyla bağlantılıdır ve gerçekçidir
g) Demokrasiye yöneliktir ve millet egemenliği ilkesi ile bağlantılıdır
h) Saldırgan değil, barışçıdır
i) Milliyetçiliği reddeden akımlara karşıdır
Atatürk Türk milliyetçiliğini, gerçek bir anavatan kavramı ile bütünleştirmiştir. Bu
anavatan, Misâk-ı Millî’de ifadesini bulan ve Türk çoğunluğun yaşadığı topraklardır.
Bununla birlikte Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye dışında yaşamakta olan Türk toplulukları ve onların meseleleriyle de yakından ilgilenmiştir.
Atatürk ve Türk Dünyası
Bilindiği gibi Türkiye’nin dış siyasetine dair temel prensipler, Mustafa Kemal
Atatürk’ün, 24 Nisan 1920 tarihli meclis oturumundaki konuşması ile şekillenmiştir
denilebilir. Bu konuşmasında Atatürk: “ Osmanlı Devleti’nin izlediği siyasetin millî
olmadığı gibi belirsiz ve istikrarsız” olduğunu belirttikten başka, Türkiye’nin takip
etmesi gereken siyasetin ise: “açık ve uygulanabilir”, aynı zamanda “ulusal ve millî”
olması gerektiğini de ifade etmiştir.10 Dış politika esaslarımıza “ulusal ve millî” bir
karakter veren Atatürk’ün, bununla birlikte bütün Pan-İslâmist ve Pan-Türkist kaygıları11 bir kenara bırakarak, gerek cumhuriyetin ilânından önce gerekse sonraki dönemSöylev ve Demeçleri (Tamim ve Telgrafları), C. V, Ankara 1972, s. 114); “Türk’ün saygınlığı, onuru ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun
daha iyidir” (Atatürkçülük, Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, I. Kitap, İstanbul 1988, s.
49); “Türklük esastır. Bu mevcudiyeti tarih içinde araştırmak, birbirini izleyen bir tarih zinciri
içinde tespit edilecek Türk medeniyeti ile övünmek yerinde olur. Fakat bu övünmeye lâyık olmak
için bugün çalışmak lâzımdır” (Kocatürk, a.g.e, s. 168).
9 Ayrıntılı bilgi için bkz. Turhan Feyzioğlu, Atatürk ve Milliyetçilik, Ankara 1996, s. 44–97.
10 Atatürk, 1930 yılında Kırklareli Türk Ocağı’ndaki konuşmasında, Türkiye’nin takip etmekte
olduğu millî siyaseti şu sözlerle ifade etmiştir: “Bizim devlet hayatımızda bilindiği gibi Osmanlı
siyaseti, gayri mütecanis unsurlardan ve maddelerden meydana gelmişti. Bunlardan bir harita yapmak mümkün olmadığı için Osmanlı siyaseti yerine yeni bir siyaset çıktı. O siyaset, millî siyaset,
Türkçülük siyasetidir.”. Bkz. Afet İnan, M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, İstanbul 1971, s. 43.
11 Atatürk’ün Pan-İslâmizm ve Pan-Turanizm hakkındaki düşüncelerini şu sözlerle açıklamıştır: “Büyük hayaller peşinde koşan, yapamayacağımız şeyleri yapar gibi görünen sahtekâr
insanlardan değiliz. Efendiler, büyük ve hayalî şeyleri yapmadan yapmış gibi görünmek yüzünden bütün dünyanın düşmanlığını, garazını, kinini bu memleketin ve milletin üzerine topladık.
Biz Panislâmizm yapmadık. Belki ‘yapıyoruz, yapacağız’ dedik. Düşmanlar da ‘yaptırmamak
için bir an önce öldürelim’ dediler. Panturanizm yapmadık. ‘Yaparız, yapıyoruz’ dedik,
yapalerde, Türkiye dışında yer alan Türk Dünyası ile de yakından ilgilendiğini görmekteyiz.
4 Ayrıntılı bilgi için bkz. Yusuf Sarınay, Türk Milliyetçiliğinin Tarihi Gelişimi ve Türk
Ocakları (1912–1931), İstanbul 1994, s. 36–37.
5 Ayrıntılı bilgi için bkz. Ziya Gökalp, Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak, İstanbul 1976, s. 1–13.
6 İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, Londra’ya göndermiş olduğu 23
Haziran 1919 tarihli telgrafında bu durumu şu şekilde ifade eder: “Çanakkale Savaşları’nda
büyük ün kazanmış olan Mustafa Kemal Paşa bir ay kadar önce ordu müfettişi olarak Samsun’a
varışından bu yana kendisini milliyetçi duygunun merkezi haline getirmiş görünmektedir”
(Bilâl Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk, Ankara 1973, s. 26).
7 Mustafa Kemal Atatürk, Türk milliyetçiliğinin devletin kuruluşu ve şekillendirilmesindeki
temel dayanak olma özelliğini şu ifadelerle anlatır: “Yeni Türkiye Devleti cihana hâkim o kâdir
fikrin Türkiye’de tecellisidir, tahakkukudur” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, s. 142–143).
8 Atatürk Nutuklarında Türk milliyetçiliğine dair görüşlerini açık bir surette ifade etmiştir.
Bunlardan bir kısmını şu şekilde sıralayabiliriz: “Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir” (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara
1984, s. 168); “Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz” (Atatürk’ün
Nitekim Mustafa Kemal Atatürk TBMM’nde yapmış olduğu bir konuşmasında:
“Efendiler, bu dünyayı beşeriyette asgarî yüz milyonu mütecaviz nüfustan mürekkep
bir Türk milleti azimesi vardır ve bu milletin saha-i arzdaki vüs’ati nisbetinde saha-i
tarihte de bir derinliği vardır…En bariz ve en kat’î ve en maddî delâil-i tarihiyeye istinaden beyan edebiliriz ki Türkler onbeş asır evvel Asya’nın göbeğinde muazzam devletler teşkil etmiş ve insanlığın her türlü kabiliyetine tecelligâh olmuş bir
unsurdur…”12 sözleri ile Türkiye dışında yer alan Türk Dünyası’nın varlığına işaret
ederken; yine başka bir konuşmasında ise: “Türkiye dışında kalmış olan Türklerin
kültür meseleleriyle yakından ilgilenilmelidir” ifadesi ile Türk Dünyasına ve Türk
Dünyasına ait meselelere kayıtsız kalınmaması gerektiğini önemle vurgulamıştır.
Atatürk bu çerçevede Türk Dünyasının “dil ve kültürel yönden birliği” konusunda önemli çalışmalara imza atarken, Batı Trakya Türklerinin meseleleriyle yakından
ilgilenmiş; Kuzey Irak ve Azerbaycan Türkleri ile Buhara ve Hive Türk Hanlıklarının
ve Doğu Türkistan’ın bağımsızlıklarını kazanmaları yönündeki düşüncelerini açıkça
dile getirmiştir. Atatürk’ün Türk Dünyasına olan ilgisini birkaç örnek ile daha net bir
biçimde göstermekte fayda vardır. Atatürk daha 11 Ekim 1920’de mecliste alınan bir
karar ile Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Tevfik Rüştü, İsmail Suphi, Ali Fuat
ve Besim Atalay Beylerden oluşan bir heyeti Sovyet Rusya egemenliğinde bulunan
Türkler hakkında incelemelerde bulunmak üzere Moskova’ya göndermiştir. Nitekim
heyette yer alan İsmail Suphi Bey, 1921 yılı Temmuzunda Buhara’ya ulaşmış ve Eylül
ayında döndüğünde Sovyet egemenliğindeki Türkler hakkındaki tafsilatlı raporunu
Atatürk’e sunmuştur.13 Atatürk’ün 1 Kasım 1928’de büyük Harf İnkılâbı’nı gerçekleştirirken ve yine Türk Dil ve Türk Tarih Kurumları’nı kurdururken Türk Dünyası
ile dilde ve kültürde birlikteliği sağlamak ve ortak bir mazi meydana getirmek
düşüncesiyle hareket etmiş olduğunu bugün daha iyi anlayabilmekteyiz.14 Nitekim
Atatürk bir konuşmasında konuyla ilgili olarak şunları söylemiştir: “Türkiye dışında
kalmış olan Türklerin ilk önce kültür meseleleriyle ilgilenilmelidir. Nitekim biz Türklük davasını böyle müspet bir ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk
dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal
ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz”.
15
cağız’ dedik ve yine öldürelim dediler!...Bizle böyle yapmadığımız ve yapamadığımız kavramlar
üzerinde koşarak düşmanlarımızın sayısını ve üzerimizdeki Baskları arttırmaktan ise, tabîi sınıra, meşru sınıra dönelim…” (Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, İstanbul 1981, s. 194–196).
12 Mehmet Saray, Türkiye ve Yakın Komşuları, Ankara 2006, s. 399.
13 Saray, a.g.e, s. 393.
14 Atatürk’ün bu konudaki düşünceleri şu şekildedir: “Bana bir konuşulan Türkçe yapacaksınız
ki; dünyanın neresinde olursa olsun bütün Türkler temelde bu dili anlayabilecekler. Bugün Türk
anavatanı, Rus işgali altındadır. Komünizm her yolu denemekte olan bir asimilasyon veya fenasit
tatbikatı içindedir. Bir gün yıkılacaklardır. Fakat o günü bekleyemeyiz. Çünkü ardlarında kalanlar
dillerini kökten kaybetmişler ve biz onlara hep birlikte anlayabileceğimiz bir dili veremezsek boşluk
doldurulamaz. Sizden bunu istiyorum” (Cemal Kutay, Atatürk Olmasaydı, İstanbul 1998, s. 124).
15 Kocatürk, a.g.e, s. 186.
Atatürk’ün bir önsezisi ve aynı zamanda talimatı olarak ta tarihe geçen Sovyet Rusya egemenliğinde bulunan Türkler ile ilgili yapmış olduğu konuşmayı da burada zikretmekte fayda
vardır. Atatürk bu konuşmasını cumhuriyetin 10. yılı kutlamaları vesilesiyle 29 Ekim
1933 gecesi halk ile iç içe olduğu bir esnada, 24–25 yaşlarında ve mesleği doktorluk
olan Zeki isimli bir gencin “ideal olarak bize ne bıraktınız?” sorusu üzerine yapmıştır. Genç doktoru sormuş olduğu soru üzerine kalabalıktan genel müdür odasına çeken
Atatürk, duvarda asılı olan haritayı göstererek şu açıklamayı yapmıştır:16
“Düşün bir kere Osmanlı İmparatorluğu ne oldu? AvusturyaMacaristan İmparatorluğu ne oldu? Dünyayı ürküten Almanya’dan
bugün ne kaldı? Demek ki hiç bir şey sürgit değildir. Bugün Sovyet
Rusya, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa
ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez Tıpkı
Osmanlı İmparatorluğu gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu
gibi parçalanabilir. Bugün elinde tuttuğu milletler, avuçlarından
kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşır. O zaman Türkiye ne
yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı
bir, öz kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız”.
Atatürk “Milletler buna nasıl hazırlanır?” sorusuna ise yine konuşması
içerisinde şu satırlarla cevap verir: “Manevî köprülerini sağlam tutarak!
Dil bir köprüdür; İnanç bir köprüdür; Tarih, bir köprüdür. Bugün biz
bu kitlelerden dil bakımından, gelenek, görenek, tarih bakımından
uzak düşmüşüz. Bizim bulunduğumuz yer mi doğru, onlarınki mi?
Bunun hesabını yapmakta fayda yoktur. Onların bize yaklaşmasını
bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekir. Tarih bağı kurmamız
lazım; folklor bağı kurmamız lazım… Bunları kim yapacak? Elbette biz.
Nasıl yapacağız? İşte görüyorsunuz dil encümenleri, tarih encümenleri
kuruluyor. Dilimizi onların diline yaklaştırmaya böylece birbirimizi
daha kolay anlar hale gelmeye çalışıyoruz. Ortak bir mazi yaratmak
peşindeyiz. Bunlar açıktan yapılmaz, adı konularak yapılmaz, bunlar
devletlerin ve milletlerin düşünceleridir”.
Atatürk yapmış olduğu bu çalışmalar karşısında kendisini eleştirenlere ise şu cevabı vermiştir: “İşitiyorum, benim dil ile tarih ile uğraştığımı gören bazı kısa düşünceli
vatandaşlar, Paşa’nın işi yok, dille, tarihle uğraşmaya başladı diyorlarmış… Benim
işim başımdan aşkın…Ben bugün ileri bir Türkiye kurmaya ne kadar çalışıyorsam,
yarının Türkiyesinin temellerini atmaya da o kadar dikkat ediyorum”. Atatürk başka
bir konuşmasında ise “bu yaptıklarımız hiçbir millete düşmanlık değildir. Barıştan
yanayız, barıştan yana kalacağız…Ama durmadan değişen dünyada yarının muhtemel dengeleri için hazır olacağız”17 demek suretiyle eleştirilere de cevap vermiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Türk Dünyası içerisinde yer alan, fakat bununla birlikte esaret altında bulunan Türklerin bağımsızlıklarını kazanmaları yönündeki sami16 Bu olay İhsan Sabri Çağlayangil’den dinlenmiş, Sebati Ataman, Kılıç Ali, Tevfik Rüştü
Aras ve Hikmet Bayur tarafından doğrulanmıştır. Bkz. İsmet Bozdağ, Atatürk’ün Sofrası, İstanbul 1970, s. 26–27.
17 Bozdağ, a.g.e, s. 11–26.
mi duygularını da zaman zaman ifade etmiştir. Bir konuşmasında bu konuda şöyle
demektedir: “Türk milleti kurtuluş savaşından beri, hatta bu savaşa atılırken bile
mahkûm milletlerin hürriyet ve bağımsızlık çabaları ile yakından ilgilenmeyi, o davalara yardım etmeyi benimsemiştir. Böyle olunca kendi soydaşlarının hürriyet ve
bağımsızlıklarına kayıtsız davranması elbette uygun görülemez.”18 Yine 1933’de
Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını kazanması üzerine Sovyet Büyük Elçisi Suriç’in
Pan-İslâmist ve Pan-Türkist suçlamalarda bulunması üzerine, dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Aras) Bey resmî ağızdan Türkiye’nin Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını kazanması ile ilgili görüşünü yazılı olarak şu şekilde izah etmiştir: “Siyasî
istiklâllerini kaybetmiş milletlerin bunu geri almak uğrundaki mücadelelerini suitelâkki etmek prensiplerimizden çok uzaktır. Son seneler zarfında orta ve uzak şarkta
milliyetperverlik cereyanlarının kuvvetlenmesi tesiriyle Şarkî Türkistan’da tezahür
eden bu hareketleri de, bilhassa aynı ırktan olan bir cemaate taalluk etmesi itibariyle
memnuniyet ve takdirle karşılarız”.
19
Atatürk’ün Türk Dünyasına yönelik bu ilgisine karşılık, Türk Dünyası içerisinde yer alan Türk topluluklarının da Atatürk’e ve onun kurduğu yeni Türk devletine karşı büyük bir sevgi ve alâka duyduklarını görmekteyiz. Daha Ulusal Kurtuluş
Savaşı devam ederken gelen iki kişilik Buhara Elçilik Heyeti, Türkistan Türklerinin
selamlarını getirdikten başka, Atatürk’e bazı hediyeler takdim etmişlerdir. Bu hediyeler arasında özellikle dört tanesi dikkat çekmektedir. Bunlardan biri Timur’a ait bir
Kur’an-ı Kerim, üç tanesi de Buharalı kılıç ustalarının yapmış oldukları pala şeklindeki kılıçlardı. Atatürk 17 Ocak 1921 tarihinde konu ile ilgili olarak TBMM kürsünden
şunları söylemiştir: “Muhterem arkadaşlar! Türkistanlı kardeşlerimiz Sakarya Zaferi
münasebetiyle bize üç kılıç ve birde Kur’an-ı Kerim göndermişler. Türk milleti adına
kendilerine teşekkür ederim. Bu mukaddes kitabı Türk milletine emanet ediyorum.
Bu üç kılıçtan birini ben aldım, ikincisini İsmet Paşa’ya verdim. Üçüncüsünü de İzmir fatihine saklıyorum. Bu kılıç İzmir’e ilk giren kumandanın beline takılacaktır”.
20
Nitekim üçüncü kılıç daha sonra İzmir’e ilk giren süvari zabiti Şeref Beye verilecektir. Sayı olarak herhangi bir bilgiye rastlanılmamakla birlikte, Türkistan Türklerinin
Türk istiklâl Harbine katıldığını ve şehit düşen Türkistanlılar için bir anıt mezarın
yapıldığını da bilinmekteyiz. Kitabesinde “Türkistan kurtuluş mücadelesinden sonra
Balkan, I. Dünya Savaşı ve Türk İstiklâl Harbi’ne katılan Türkistanlı kahramanlar,
bugün Kemalizm güneşinden nur alan Anadolu’da yatmaktadırlar” ifadelerinin yer
aldığı bu anıt mezar Tarsus’ta bulunmaktadır.21 Türkistan Türkleri, aynı zamanda Türk
İstiklâl Harbini kendi ulusal kurtuluşları için örnek olarak ta almışlardır. Nitekim Yaş
Türkistan dergisinin 1933 tarihli 45. sayısında bu konuda şu satırlar yer almaktadır:
“Bugün Türkiye’nin gitmekte olduğu yolu öğrenmek, özellikle millî kurtuluş mücade18 Kocatürk, a.g.e, s. 186.
19 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 30.10.0.0/258.735.5
20 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, s. 33–34; E. B. Şapolyo, “Atatürk ve Üç Kılıç”, Türk
Kültürü, sa. 35, Kasım 1965, s. 86.
21 Dr. Salihcan, “Şehitlerimize Abide ve Matem Merasimi”, Yaş Türkistan (Dergi), Aralık
1933, sa. 49, s. 25.
lesini yürütmekte olan biz Türkistanlılar için hayatî bir ihtiyaçtır. Şunu da belirtmek
gerekir ki Türk millî tarihinin bir bölümünü teşkil eden Türkiye’nin son millî istiklâl
mücadelesi, yalnız Rus esaretinde kalan Türkler için değil, belki diğer Asya ve Avrupa
milletleri içinde en faydalı ve ibretli ilham kaynağıdır”.
22 Atatürk’ün ortaya koymuş
olduğu büyük inkılâp hareketleri de her zaman için Türk Dünyasının hayranlığını mucip olmuştur. Konuyla ilgili Yaş Türkistan dergisinin 1938 tarihli 108. sayısında şöyle
denilmektedir: “Son onbeş yıl içersinde Atatürk tarafından gerçekleştirilen reformlar
sayesinde Türkiye’de olan değişimleri dünyada belki hiç bir devlet görmemiş ve yaşamamıştır. Atatürk’ün ortaya koymuş olduğu bu reformlar, Türkiye Devleti’nin sadece
dış görünüşünü değil, hatta Türk halkının düşünüş tarzını da değiştirdi”.23
Atatürk’ün ölümü bütün dünyada olduğu gibi Türk Dünyasında da büyük bir yankı yapmıştır. Özbek Türkleri adına Yaş Türkistan dergisine gönderilen bir telgrafta:
“Türk ırkı bugün en büyük oğullarından birini kaybetmiştir. Mustafa Kemal gibi dahi
bir askerbaşı, büyük bir reformatör ve devlet erinin 57 yaşında dünyaya göz yumuşunu akıllarımız kabul etmiyor”24 denilirken; Paris’te Azerbaycan Millî Heyeti Reisi
olarak bulunan Doktor Mir Yakup Bey ise Başvekil Celal Bayar ile TBMM Reisi Abdülhaluk Renda Beye, Azerbaycan Türklerinin hislerine tercüman olmak üzere göndermiş olduğu taziye telgrafında şu satırlara yer vermiştir: “Büyük dâhimizin vefatı
dolayısıyla kalpleri parçalanan bütün Azeri Türkleri namına tarihi zafer ve asaletle
dolu ulu kardeş millete taziyelerimizi sunarız. Kaybı yalnız Türkiye’ye değil bütün
Azeri Türklerine elim gözyaşları döktüren ulu şefin zaferlerle dolu hatıraları kalplerimizde ebediyen yaşayacaktır. Bugün Rus hâkimiyeti altında inleyen Azerbaycan, bu
en büyük mateme bütün varlığı ile iştirak etmektedir”.25
Görüldüğü üzere Atatürk’ün Türk Dünyası’nın meselelerine olan ilgisi karşısında,
Türk Dünyası içerisinde yer alan Türk toplulukları da Atatürk’e büyük bir sevgi beslemişler ve reformlarını ilgi göstermişlerdir. Bu ilgi ve yakınlığın kuvvetlendirilmesi,
bugün için daha da zarurî hale gelmiş görünmektedir.
Bugün Türk Dünyası için Atatürk’ün düşünce ve fikirleri bir çağdaşlaşma modeli olarak önerilebilir mi? Bu sorunun cevabını vermek bugün için zordur. Ülkelerin
kurtuluş mücadelelerinin verildiği tarihteki dünyanın politik yapısı, dünyaya egemen
olan güçlerin durumu, siyasî akımlar ve yayılma yöntemleri dikkate alınması gereken
unsurlardır. Bununla birlikte Atatürk ve Atatürkçülüğün evrensel etkileri incelenirken
görülecektir ki, her ülke, kendi şart ve ihtiyaçları yönünde Atatürkçülüğü değerlendirmeye ve bu görüş ve uygulamalardan yararlanmaya çalışmıştır. Bir kısım Güney Amerika düşünürleri, Atatürk’ün ulus devlet kuruculuğundan milletleşmek, devletleşmek,
millî devlet olabilmek için yararlanmayı düşünmüşlerdir. Onların gözünde Atatürk,
millî devletler kurucusudur. Bazı Güney Afrika düşünürleri ise, kendi kültürlerinin
22 Yaş Türkistan, “Türkistan Türk Gençler Birliği”, Yaş Türkistan, Ağustos 1933, sa. 45, s. 7.
23 Yaş Türkistan, “Atatürk’ün Ölümü”, Yaş Türkistan, Kasım 1938, sa. 108, s. 4.
24 Yaş Türkistan, Atatürk’ün Ölümü…, s. 4.
25 “Atatürk’ün Ölümü Münasebetiyle Taziyeler”, Yaş Türkistan, Aralık 1938, sa. 109, s. 40.
bütünü ile yok olmasından endişelenmekte, Atatürk’teki batılılaşmayı kabullenmeyip
yalnız modernleşme ilkesini savunmaktadırlar.26 Atatürkçülük II. Dünya Savaşından
sonra dünya toplumları tarafından daha fazla ilgi görmüş ve Atatürk bir dünya değeri
haline gelmiştir. Sovyet Rusya’nın dağılmasından sonra bağımsızlıklarını ilân ederek
çağdaş değerler arayışına giren Türk Cumhuriyetlerinin dikkatlerini çeken ilk model ülke Türkiye olmuştur. Bu seçimin yapılmasında, bizimle benzer değerlere, ortak
kültür unsurlarına sahip olmalarının, çağdaşlaşma girişimlerine daha önce başlamış
olmamızın etkili olduğu görülmektedir. Türkiye diğer evrensel inkılâp hareketlerini ve sanayi inkılâbını yaşamamış olduğu halde, bu atılımları gerçekleştirmiş olan
ve çağdaş uygarlığı temsil eden batının değerlerini yaşama geçirme yolunda büyük
mesafeler almış bulunmaktadır. Atılımları yaparken inanç sisteminden vazgeçmemiş,
inanç konusunu insan vicdanında yüceltmiş, diğer temel kültür öğelerinden de önemli
ödünler vermemiş olması Türkiye’yi, Türk Cumhuriyetleri gözünde çekici kılmaktadır. Atatürkçü Düşünce Sistemi milliyetçiliği çağdaşlaştıran açıklaması, inançları
kişi vicdanına bırakan laik yapısı ve diğer ilkeleri ile Türk Cumhuriyetleri ve Türk
toplulukları için en güvenli düşünce ve eylem aracı ya da programı olabilir. Günümüzün yükselen değerleri yönünde bir çağdaşlaşmayı yüzyılımızın başında benimsemiş
olan Türk çağdaşlaşması, bütün özellikleri ile Türk Dünyasının yeni bağımsız üyeleri
dâhil Türk topluluklarının çağdaşlaşma amaç, özlem ve uygulamalarına örnek olma
değerine sahip bulunmaktadır.
2. Sonuç
Bugün kaynaklardan gördüğümüz ve anladığımız kadarıyla Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye dışında yer alan Türk toplulukları için: “ulu bir Türk komutanı” ve
“büyük bir devlet eri” dir. “Dirayetli bir teşkilâtçı” ve yine “büyük bir yolbaşçı” dır.
“Büyük bir reformisttir” ve onun bütün reformları, Türkiye Tarihi’nin akışını değiştirmiştir. “Sevgi doludur” ve kendi halkını büyük bir sevgiyle sevmiştir. “Kurtarıcıdır”;
Mondros Mütarekesi ve Sevr Muahedesinden sonra Türkiye’nin düştüğü aşağılık durumdan Türkiye’yi ve Türkleri kurtaran Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. “O büyük
bir mefkûrecidir”; kendi uhdesine aldığı vatanı kurtarmak, onu müstakil devlet olarak
yeniden diriltmek vazifesini ve Türkiye’yi modern bir devlet konumuna getirmeyi
başarmıştır.
Bugün Türkiye ile Türk Dünyası içerisinde yer alan topluluklar arasında ki temaslar, devletler ve topluluklar düzeyinde siyasî, ekonomik, askerî ve sosyo-kültürel
alanlarda devam etmektedir. Tarihî kökleri, Asya’nın derinliklerinde yer alan bugünün Anadolu Türklüğü ile Türkistan Türkleri arasındaki tarihî, kültürel ve hissi bağlar
fazlasıyla kuvvetlidir. Bu durum Kafkaslar, Ortadoğu ve Balkanlarda yer alan Türk
toplulukları içinde geçerli bulunmaktadır. Bugün değişen dünya dengeleri ve bahse
konu bölgelerde gelişmekte olan olaylar, Türkiye’nin farklı coğrafyalarda yer alan
Türk topluluklarıyla ilgilenmesini zorunlu kılmaktadır.
Milletlerin ortaya çıkmaları, bir devlet olarak siyasî yapılanmalarını tamamlamaları, gerektiğinde bunu sağlamaya yönelik ulusal mücadelelere girişmeleri; çağa
uygun siyasî, askerî, ekonomik, eğitim ve kültürel kurumlarını oluşturmaları, tarihî
olduğu kadar büyük ve zor işlerdir. Türk milleti, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Batılı
emperyalist devletlere karşı girişmiş olduğu bağımsızlık mücadelesi ve sonrasında
büyük önder Atatürk’ün öncülüğünde gerçekleştirmiş olduğu büyük inkılâp hareketleri ile bugünün Türk topluluklarına her zaman için yol gösterebilecek ve onlara katkı
sağlayabilecek deneyime sahip bulunmaktadır. Çok yönlü bir lider olarak Atatürk’ün
kişiliği ve onun Türkiye’yi çağdaş bir devlet haline getirme yönünde ortaya koyduğu
çalışmalarının her evresi, bugünün Türk toplulukları için iyi bir örnek teşkil edebilir. Şüphesiz bunun gerçekleşmesi devletler ve topluluklar düzeyindeki siyasî, askerî,
ekonomik, sosyo-kültürel ilişkiler ile ilmî faaliyetlerin yoğunlaşmasına bağlıdır.
3. Kaynaklar
1- Atatürk, M. K., Nutuk, İstanbul 1981.
2- Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1981.
3- Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri (Tamim ve Telgrafları), C. V, Ankara 1972.
4- “Atatürk’ün Ölümü Münasebetiyle Taziyeler”, Yaş Türkistan, Aralık 1938, sa. 109.
5- Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 30.10.0.0/258.735.5.
6- Feyzioğlu, T., Atatürk ve Milliyetçilik, Ankara 1996.
7- Gökalp, Z., Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak, İstanbul 1976.
8- İlhan, S., Evrimleşen Türk Dünyası, Ankara 1998.
9- İnan, A. İ., M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, İstanbul 1971.
10- Kocatürk, U., Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara 1984.
11- Kutay, C., Atatürk Olmasaydı, İstanbul 1998.
12- Lewis, B., Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara 1984.
13- Salihcan, Dr., “Şehitlerimize Abide ve Matem Merasimi”, Yaş Türkistan (Dergi), Aralık
1933, sa. 49.
14- Saray, M., Türkiye ve Yakın Komşuları, Ankara 2006.
15- Sarınay, Y., Türk Milliyetçiliğinin Tarihi Gelişimi ve Türk Ocakları (1912–1931), İstanbul
1994.
16- Shaw, S. J.-Ezel Kural Shaw, Osmanlı imparatorluğu ve Modern Türkiye, İstanbul 1983.
17- Şimşir, B., İngiliz Belgelerinde Atatürk, Ankara 1973.
18- Şapolyo, E. B., “Atatürk ve Üç Kılıç”, Türk Kültürü, sa. 35, Kasım 1965.
19- Yaş Türkistan, “Türkistan Türk Gençler Birliği”, Yaş Türkistan, Ağustos 1933, sa. 45.
20- Yaş Türkistan, “Atatürk’ün Ölümü”, Yaş Türkistan, Kasım 1938, sa. 108.
https://www.uyghurcongress.org/tr/ataturk-doneminde-dogu-turkistana-destek-verildi/
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/817900
https://ogunhaber.com/yazarlar/doc-dr-omer-kul/ataturk-ve-dogu-turkistan-101234m.html


Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

Top Post Ad

Below Post Ad

Sponsor