MUSTAFA KEMAL ATATÜRK TÜRK DEĞİL İDDİASINA CEVAP
UYDURMALAR
Mustafa Kemal Türk Değilmiş(!);
Yahudi Dönmesiymiş-Sırpmış-Bulgarmış-Makedonmuş (!)
“Türklerin babası, bir Yahudi oğlu muydu? Kemal Mustafa Kemal Atatürk bir Yahudi mi idi?” (!)
“Mustafa Kemal’in dönme olduğu, dönmeler tarafınca iddia edilir.“ (!)
“Mustafa Kemal, Sırptır.” (!)
“Mustafa Kemal, Bulgardır.” (!)
“Mustafa Kemal, Makedondur.“ (!)
VE ŞİMDİ BU İDDİALARA CEVAP VERELİM..
GİRİŞ
Uydurmalar bunlar. Bunlar fakat; şimdi bizler hangisini temel olarak alacağız?
Dört adet iftira (onlara bakılırsa iddia) var. Önce yeni Rıza Nurlara bir şey diyelim, şu demek oluyor ki akıl verelim. Gelin aranızda anlaşın, birisine karar verin, onunla kandırabildiğiniz cahilleri, telsiz kafalıları kandırmaya çalışın. Böyle asla inandırıcı olmuyorsunuz.
İnanıyoruz ki düşünme kabiliyeti elinden alınmışlarda bile şüphe doğuruyorsunuz.
MİLLİYET KONUSU DUYGU KONUSUDUR
Milliyet meselesi bir millete mensup olma, mensubiyet duygusudur. Kişi, mensup bulunduğunu kabul etmiş olduğu millettendir! Milliyet bir his, duygu meselesidir. Önemli olan, adamın ne olduğu değil, kendisini ne hissettiğidir.
Yeryüzünde safkan bir ırk kalmamıştır. Her ırk; savaşlar, göçler, işgaller sebebiyle diğerleriyle karışmıştır. Bu nedenle; bugün dünyanın kabul etmiş olduğu yaygın anlayış, bir milleti yaratan ne ırktır, ne kan bağıdır. Milletin temel öğesi “bizler” duygusudur. Bu duyguyu ise ortak kültür, ulusal kültür yaratır. Milli kültürü yaratan da yüzyıllar boyu birarada yaşamaktır. Kuşaklar boyu, aynı koşulları paylaşmış olmaktır. Milli kültür kişilerde ilinti duygusu doğurur. Ait bulunduğunu kabul etmiş olduğu milletin geleceğini kendi geleceği olarak kabul eder. Kederde, tasada, kıvançta milletine ortak olma gereğini duyar. İşte bu duygu, şahıs değişik bir kökenden olsa dahi, ferdin kendisini “bizler”in arasında duymasını sağlar. Onun için öncelikli ve esas kimlik, ‘bizler’in haiz olduğu ortak kimliktir.
Kişi, Türk ana-babadan dünyaya gelen olabilir, ama Amerikalıdır.
Kişi, Arap babadan Alman anneden dünyaya gelen olabilir, ama Türktür.
Önemli olan adamın ne olduğu değil, kendisini ne hissettiğidir.
Milliyet mevzusundaki evrensel anlayışı açıkladıktan sonrasında; şimdi yeni Rıza Nurlara soralım: Bugüne kadar açıktan söyleme cesaretini gösteremeseniz bile, içinizden kendinize; “Ben Türküm, Türk olmakla gurur duyuyorum, Türklük benim yegâne servetim” diyebildiniz mi?
Diyemezsiniz; dediğiniz takdirde ekmeğiniz kesilir.
Neye karşın bu denilemiyor?
Türk ana-babadan olunmasına karşın denilemiyor. Ve arada kalınıyor. Aidiyet duygusu eksikliği, ezikliği yaşanıyor. Ezikliği atabilmek için de, bazılarının yapmış olduğu benzer biçimde Türklüğü karalama, aşağılama yoluna gidiliyor. Bu yola girenler, birazcık da ekmeğini çoğaltmak için, “Ben Türk değil, Arap milliyetçisiyim”, “Türk kimliği yerine, ümmet kimliğini tercih ederim” diyebiliyor. Hem de aşağılamaya çalmış olduğu bu ulu milletin ekmeğini yerken, vergilerinden mebus maaşı alıp standart üzeri ömür sürerken, daha da acısı bakanlık yaparken birinci lafı söyleyebiliyor.
Kişi kendisini Türk milletinden hissetmeyebilir; fakat hem kendini Türk hissetmeyeceksin, bununla birlikte bu milletin vekilliğini yapacaksın; bu olacak şey değildir. Milletvekili, millete hizmet için vardır.
Bu mebus kime, hangi millete hizmet etmektedir?
Yeni Rıza Nurlar, kendilerini Türk hissetmiyorlar, “Ben Türküm“ diyemiyorlar. Ancak soyunu karalamaya çalışmış oldukları o ulu insan, her fırsatta haykırıyor, “Ben bir Türküm“ diye. Aidiyet duygusunu dile getiriyor. Bizlerin de her şeyden ilkin O’nun kendisini tanımlamasına saygınlık etmemiz gerekir, Yeni Rıza Nurların dediklerine değil.
Soyu, kökeni üstünde ek olarak duracağız fakat ilkin kendisini tanımlamasına bakalım.
Önemli ve esas olan da budur,
ATATÜRK’ÜN KENDİNİ TANIMLAMASI
“Benim hayatta yegâne fahrim (onurum), servetim, Türklükten başka bir şey değildir.“(1)
“Bana, insanoğlu üzerinde bir doğuş atfetmeye kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek fevkaladelik, Türk olarak dünyaya gelmemdir.”(2)
Bir İngilizin “Siz hangi soylu ailedensiniz?” sorusuna verdiği yanıt:
“Anasının ve babasının asilliğiyle iftihar eden Teodoz, İtalya yarımadasına inmek isteyen Türk Atilla’ya sulh görüşmesinden ilkin sormuş: ‘Siz hangi soylu ailedensiniz?‘ Atilla da ona yanıt vermiş: ‘Ben soylu bir milletin evladıyım!’ İşte benim cevabım da size budur!”(3)
Sanki Yeni Rıza Nurlara yanıt vermiş:
“Türk, Türk olduğundan asildir…Çoğumuz, büyükbabamızın babasını hatırlamayız. Bütün soy gururumuzu, Türk olmanın arasında buluruz.”(4)
“…Türklük, benim en derin itimat kaynağım, en engin övünç dayanağım(dır).”(5)
“Milli mevcudiyetimize hasım olanlarla arkadaş olmayalım. Böylelerine karşı… ‘Türküm ve düşmanım sana, kalsam da bir şahıs!’ diyelim.”(6)
“Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım ve şerefim vardır…” (7)
Mustafa Kemal Atatürk kendisini bu şekilde tanımlıyor.
“Ben bir Türküm” diyor ve “bundan gurur duyuyorum” diyor. Kişi, hissettiği milletten olduğuna bakılırsa bu laflar üstüne söylenecek başka bir şey yoktur. Mustafa Kemal, bir Türktür ve büyük bir Türktür, Türkün Atasıdır. Türk milletine, unutmuş olduğu ulusal kimliğini yeniden kazandıran, ümmetten Türk milletine dönmesini elde eden bir Türktür.
Yeni Rıza Nurlara bunlar da yetmeyecektir. Hiç gerek olmadığı halde, mevzuya tam sarahat getirmek için, ana ve baba soyunu da irdeleyeceğiz. Kimdir, kimlerdendir, ona bakacağız.
MUSTAFA KEMAL’İN ANNESİ TÜRKTÜR
Zübeyde Hanım’ın soyu Yörüktür. Fatih Sultan Mehmet döneminde Karamanoğlu Beyliğinin yıkılmasından sonrasında (1466), Balkanlar’da fethedilen yerlerin “Türkleştirilmesi için göç ettirilen ailelerdendir. Konya bölgesinden geldikleri için bunlar, “Konyarlar” adı ile resmi kayıtlara geçmiş ve bu şekilde anılmıştır.(8)
Aile, Vodina sancağının Sarıgöl kasabasına yerleştirilir. Zübeyde Hanım’ın babası Sofuzade Seyfullah Ağa, Selanik civarlarındaki Lankaza’ya göçer ve bir çiftlik sahibi olur. Ve Zübeyde Hanım 1857’de burada doğar. Annesi, babasının üçüncü eşi Ayşe Hanım’dır.(9)
Zübeyde Hanım’ın soyunu bir de anlatılanlardan görelim.
Mustafa Kemal’in kız kardeşi Makbule Hanım (1885-1956):
“Annemden sık sık şunları dinlemişimdir. Bizim esas soyumuz Yörüktür. Buralara Konya-Karaman çevrelerinden gelmişiz” diyor ve atalarından bazılarının sonradan yeniden Konya’ya geri döndüğünü de şu şekildeki açıklıyor: “Dedem Feyzullah Efendi’nin büyük amcası Konya’ya gitmiş, Mevlevi dergâhına girmiş, orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak.”(10)
Makbule Hanım Yörüklük için şunları söylüyor:
“…Annem her vakit Yörük olmakla iftihar ederdi. Bir gün Mustafa Kemal Atatürk’e ‘Yörük nedir?’ diye sordum. Ağabeyim de bana ‘Yürüyen Türkler’ dedi.”(11)
Yörük ile Türkmen eş anlamlıdır. Mustafa Kemal Atatürk, soyunu açıklarken bunu da vurgular:
“…Benim atalarım Anadolu’dan Rumeli’ye gelmiş Yörük Türkmenlerdendir.”(12)
Zübeyde Hanım’ın babasını, kocası Ali Rıza Efendi’yi ve Ali Rıza’nın babası Kızıl Hafız Ahmet Efendi’yi de tanıdığı olan Selanik doğumlu Aydın mebus Hasan Tahsin San (1865-1951)(13) şu detayları verir:
“Mustafa Kemal Atatürk’ün validesi, Zübeyde Hanım, Sofuzade ailesinden Fethullah Ağa’nın kızıdır. Selanik’te doğmuştur. Bu aile bundan 130 yıl evvel (1800’lü yılların başı oluyor) Sarıgöl’den Selanik’e gelmişlerdir. Vodina sancağının batısında Sarıgöl kasabasında on altı köyden ibaret olan bu bucak ailesi, Makedonya ve Teselya’nın fethinden sonrasında Konya civarı ahalisinden Osmanlı hükümetinin sevk ve iskan ettirdiği Türkmenlerdendir. Son zamanlara kadar beş yüzyıl müddet arasında yaşam tarzlarını, kılık-giysilerini değiştirmemişlerdi.”(14)
Bir yabancı yazar da Mustafa Kemal Atatürk’ün anası ile alakalı edinmiş olduğu detayları şu şekildeki aktarıyor:
“Mustafa’nın babası Ali Rıza Efendi, annesi da Zübeyde Hanım’dı. Zübeyde Hanım… sarışındı; düzgün, beyaz bir teni, derin fakat berrak, aleni mavi gözleri vardı. Ailesi Selanik’in batısında Arnavutluk’a doğru, sert ve çıplak dağların geniş, donuk sulara gömüldüğü göller bölgesinden geliyordu. Burası, Türklerin Makedonya’yı ve Teselya’yı almalarından sonrasında Anadolu’nun göbeğinden gelen köylülerin yerleştikleri yerdi. Bu yüzden Zübeyde Hanım, damarlarında ilk göçebe Türk kabilelerinin torunları olan ve hâlâ Toros dağlarında serbest yaşamlarını sürdüren sarı saçlı Yörüklerin kanını taşıdığını düşünmekten hoşlanırdı. Mustafa da annesine çekmişti; saçları onun benzer biçimde sarı, gözleri onun benzer biçimde maviydi.”(15)
Zübeyde Hanım’ın kendi ifadesi; oğlunun, kızının, kendisini tanıyanların ve de mevzu üstünde çalışanların ortak ifadesi; Zübeyde Hanım’ın Yörük-Türkmen olduğudur.
Yani Zübeyde Hanım Türktür.
MUSTAFA KEMAL’İN BABASI TÜRKTÜR
Mustafa Kemal’in baba soyu, Aydın/Söke’den gelmiş olarak Manastır vilayetine yerleştirilen, “Kocacık Yörükleri (Koca Hamza Yörükleri)”ndendir. Ali Rıza Efendi, Manastır’ın Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık’ta dünyaya gelmiştir (1839). Aile sonradan Selanik’e göçmüştür. Babası ilköğretim öğretmeni Kızıl Hafız Ahmet Efendi’dir. Amcası, Kızıl Hafız Mehmet Efendi’dir.
Taşıdıkları “Kızıl” lakabı ve yerleştikleri yere “Kocacık” denmesi; Ali Rıza Efendi’nin soyunun, Anadolu’nun da Türkleşmesinde katkısı olan “Kızıl-Oğuz” yahut “Kocacık Yörükleri-Türkmenleri”nden geldiğini göstermektedir.(16)
Anne soyunda olduğu benzer biçimde baba soyunda da en sağlam bilgiler ilkin Mustafa Kemal Atatürk’ün, annesinin, kardeşinin anlattıkları; sonrasında çevrelerinin aktardıklarıdır.
Makbule Hanım:
“Babam Ali Rıza Efendi, Selaniklidir. Kendileri Yörük sülalesindendir.”(17)
Mustafa Kemal Atatürk:
”…Benim atalarım Anadolu’dan Rumeli’ye gelmiş Yörük Türkmenlerdendir.”(18)
Mustafa Kemal’in Selanik’te mahalle ve okul arkadaşı, Kütahya milletvekillerinden Mehmet Somer (1882-1950)(19):
“Mustafa Kemal Atatürk’ün ataları ile alakalı benim bildiğim şunlar: Mustafa Kemal Atatürk’ün ataları Anadolu’dan gelmiş olarak Manastır vilayetinin Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık kasabasına yerleşmişlerdir. Bunları ben Selanik’in ihtiyarlarından duymuştum. Kocacıklıların tüm bunlar öz Türkçe konuşurlar. İri yapılı adamlardır. Bunların tüm bunlar Yörük’tür… Bunların giysileri Anadolu Türklerine benzer. Yaşayışları, hatta lehçeleri de aynıdır.” (20)
10 Kasım 1993’te Milliyet gazetesi “Ata’nın Soy Kütüğü” isminde bir makale yayımlar. Gazeteci Altan Araslı, Kocacık köyüne giderek bir inceleme yapar ve köylülerle konuşur. Kocacıklı Numan Kartal’ın aktardıkları:
“Ali Rıza Efendi, Manastır vilayetinin Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık’ta dünyaya gelir. Kocacık’ın nüfusu tamamen Türktür. Hepsi de Yörük Türkmenleri. Anadolu’dan geldiler. Bizler, Müslüman Oğuzların Türkmen boyundanız.”
Mustafa Kemal Atatürk Soy ağacı
Kocacık köyü ile ilgili ikinci bir yazı, 5 Eylül 1999’da Star gazetesinde yayımlanır.
Yazının başlığı “Ata’nın Köyü”dür.
Atatürk’ün baba soyu, büyük amcası Kızıl Hafız Mehmet Efendi tarafından devam etmiş ve günümüze ulaşmıştır. Bunun oğlu Salih ve eşi Müberra’dan devam eden ailenin, torunlarla yedinci kuşağa ulaştığı biliniyor. Belgelerden; Atatürk’ün Müberra Hanım’a “Yenge” diye hitap ettiği, çocuklarından Necati Erbatur’un nişanı 29 Eylül 1927’de Dolmabahçe Sarayında kendisinin yaptığı, diğer amca çocuğu Vüsat Erbatur’un kızı Nesrin Söğütlügil’in nikâhını Park Otelde kıydırdığı ve nikâha kendisinin de katıldığı anlaşılmaktadır.
Bu konuda belge ve fotoğraflarla geniş bilgi ve ailenin soy ağacı için Burhan Göksel’in “Atatürk’ün Soy Kütüğü Üzerine Bir Çalışma” isimli kitapçığına bakılabilir. Bütün bu bilgiler, Mustafa Kemal’in babası Ali Rıza Efendi’nin Yörük-Türkmen olduğunu gösteriyor.
Yani Ali Rıza Efendi de Türktür.
Sonuç:
Anne Zübeyde Hanım, Türk. + Baba Ali Rıza Efendi, Türk.
Oğul Mustafa Kemal, Türktür.
Kaynakça:
1) “Yakınlarından Hatıralar“, s.95, derleme, Sel Yayınları, İstanbul. 1955.
2) Egeli, Münir Hayri; “Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar“ s.15, İstanbul, 1959.
3) Ünaydın, Ruşen Eşref; “Atatürk Tarih ve Dil Kurumları (Hatıralar)” s.54, TDK Yayını, Ankara, 1954.
4) Egeli, Münir Hayri, s.69.
5) Faik Reşit Unat’ın “Ne Mutlu Türk’üm Diyene“ Türk Dili Dergisi. Sayı 146, 1963 makalesinden aktaran Utkan Kocatürk, “Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri” s.171-173, Ankara, 1984.
6) “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri“, c.2 s.143. Derleyen: Nimet Unan, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayını, Ankara, 1959.
7) Arıkoğlu, Damar; “Hatıralarım”, s.304, İstanbul, 1961
8) Güler, Ali; “Atatürk Soyu, Ailesi ve Öğrenim Hayatı’; s.40-46, Ankara, 1999; Göksel, Burhan; “Atatürk’ün Soykütüğü Üzerine Bir Çalışma”, s.7, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1994.
9) Güler, Ali; s.46.
10) Şapolyo, Enver Behnan; “Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi’, s.22, 23, İstanbul, 1958; Aktaran Ali Güler, s.45.
11) E.B.Şapolyo, a.g.e.’den aktaran Ali Güler, a.g.e. s.27, 28.
12) E.B.Şapolyo. a.g.e.’dan aktaran Ali Güler. a.g.e. s.28.
13) “Türk Parlamento Tarihi, 1919-1923“. c.3, s.132-133. TBMM Vakfı Yayını, Ankara, 1995.
14) E.B. Şapolyo, a.g.e.’den aktaran Ali Güler, a.g.e. s.45.
15) Lord Kinross; “Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu”, s.25. Sander Yayınları, İstanbul, 1978.
16) Güler, Ali; s.17.
17) EB. Şapolyo. a.g.e.’den aktaran Ali Güler. a.g.e. s.28.
18) EB. Şapolyo, a.g.e.’den aktaran Ali Güler. a.g.e. s.28.
19) “Türk Parlamento Tarihi, 1931-1935“. c.2. s.402. Ankara, 1996.
20) E.B. Şapolyo, a.g.e. s.21’den aktaran Ali Güler, a.g.e. s.28.
Atatürk’ün Özel Yaşamı, İsmet Görgülü, Bilgi Yayınevi