ATATÜRK İNGİLİZ VALİSİ OLMAK İSTEDİ İDDİASINA CEVAP
İngiliz Gazeteci W. Price - Mustafa Kemal Atatürk Görüşmesi
Mustafa Kemal Atatürk 14 Kasım 1918’de İngiliz Daily Mail gazetesi yazarı Ward Price ile İstanbul Pera Palas’ta görüşmüştür. Lord Kinross, “Mustafa Kemal Atatürk” isimli kitabında bu görüşmeyi şu şekildeki anlatmaktadır: “Mustafa Kemal… Pera Palas otelinin müdürüyle haber göndererek gazeteciyi kahve içmeye çağırdı. Ward Price de Genelkurmayın haber alma servisindeki albaya danıştıktan sonrasında çağrıyı kabul etti. Mustafa Kemal onu üniformasıyla değil de, sırtında jaketatay ve başlangıcında fesle karşıladı. Ward Price, Mustafa Kemal’i yakışıklı ve adam tipli buldu. Elini kolunu oynatmadan, sakin ve ölçülü bir sesle konuşuyordu.” İddiaya gore Mustafa Kemal Atatürk bu toplantıda Price’e, “Bu bu şekilde olmaz vatanı baştan başa değişiklik yapmak lazım, yenileştirmek lazım” demiştir.
Ward Price’ı Daily Mail Gazetesine Verdiği Demeç (1918)
Ward Price, 1918 senesinde Daily Mail gazetesine verdiği demeçte İstanbul’da Mustafa Kemal Atatürk’le görüştüğünü anlatmış, sadece Mustafa Kemal Atatürk’ün o toplantıda kendisine İngiliz valisi olmak isteğini dediğinden falan laf etmemiştir.
Price’nin Cumhuriyet Gazetesi’ne Verdiği Demeç (1939)
Price, 1939 senesinde İstanbul’a gelmiş ve Cumhuriyet gazetesine bir beyanat vermiştir. Price demecinde, 1918’de Mustafa Kemal Atatürk’le yapmış olduğu görüşmeyi kastederek, “O zamanlar yani bu sözlere pek dikkat etmemiştim. Mesleğimin her vakit hatırlayacağım büyük hatası, bu örneksiz dehayı o vakit keşfedememiş olmamdır” demiştir. Hepsi bu! Price tekrar 1918’deki o toplantıda Mustafa Kemal Atatürk’ün kendisine İngiliz valisi olmak istediğini dediğinden laf etmemiştir.
Price’nın “Ekstra-special Correspondant” Adlı Kitabındaki İddiası (1957)
Ancak aynı Price, bu demeçten (1939’daki) tam 18 sene sonrasında 1957 senesinde “Ekstra-special Correspondant” yani “Çok Özel Gazeteci” isimli bir kitap yazmış ve kitabında Mustafa Kemal Atatürk’’ün 1918’deki toplantıda kendisine, “Eğer İngilizler Anadolu için mesuliyet kabul edecek olurlarsa, İngiltere yönetiminde bulunan tecrübeli Türk valileriyle çalışmak gereğini duyacaklardır. Böyle bir yetki çerçevesinde hizmetlerimi sunabileceğim müsait bir zeminin mevcut olup olmayacağını bilmek isterim” söylediğini iddia etmiştir.
Price, bu müzakere esnasında Albay Refet Bele’nin de orada bulunduğunu belirtmiştir. Price, ek olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün bu şekilde bir göreve hevesli bulunduğunu, kendisinin bu öneriyi İngiliz askeri istihbaratından Albay Hoywood’a bildirdiğini, sadece İngilizlerin bu öneriye o sırada fazla ehemmiyet vermediğini ileri sürmüştür.
Akıl Oyunları
Price’ın, “Mustafa Kemal İngiliz valisi olmak istiyordu!” iddiasını “doğru” kabul etmeden ilkin sorgulayalım. Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı GÖREVLİ tarihçiler ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün lehine durumları sorgulamaya alışıktırlar, onlar Mustafa Kemal Atatürk aleyhine durumları “peşinen doğru” kabul etmeye alışıktırlar! Bu nedenle bu mevzuyu sorgulamaya gerek duymazlar. Adı üzerinde GÖREBLİ olunca bu şekilde oluyor tabi! Her neyse! 1918 öncesinin ve sonrasının koşullarını ve Mustafa Kemal’in çalışmalarını dikkate alarak inceleyelim iddiayı:
1.Görüşmenin Zamanı: (14 Kasım 1918): Mustafa Kemal Atatürk, daha bigün ilkin 13 Kasım’da (İstanbul’un fiilen işgal edilmiş olduğu gün) İstanbul’a gelmiş ve ayağının tozuyla Pera Palas Oteli’ne yerleşmiştir. Pera Palas Oteli’ne yerleşmesinin temel amacı, işgalci İngiliz ve Fransız subaylarının ve gazetecilerinin de daha oldukça Pera Palas’ı tercih etmeleridir. Mustafa Kemal Atatürk üniformalarını çıkarıp sivil kıyafetlerini giyerek gizli saklı, aleni İngiliz ve Fransız yetkililerin amaçlarını, planlarını öğrenmek istemektedir. Bir askeri ve strateji dehası olan Mustafa Kemal Atatürk, her vakit ilk önce düşmanını tanımayı prensip edinmiştir. Daha bigün ilkin İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Atatürk’ün, daha ne olup bittiğini tam olarak anlamadan apar topar İngiliz gazetecisine, “Ben Anadolu’da İngiliz valisi olmak istiyorum!” demesi pek de olası değildir. Mustafa Kemal Atatürk Anadolu’ya geçmeden ilkin İstanbul’da Osmanlı Hükümeti çevrelerinde siyasal yollara başvurmayı düşünmektedir. İşgal İstanbul’da aralarında padişahın da olduğu yetkililerle, devlet adamlarıyla ve tabanca dostlarıyla görüşmeler yapmayı düşünmektedir. Nitekim 14 Kasım1918-16 Mayıs 1919 arasındaki altı ay süresince İstanbul’da kalan Mustafa Kemal Atatürk, tüm bu kişilerle oldukça sayıda gizli saklı, aleni müzakere yapmış, Kurtuluş Savaşı’nın tüm alt yapısını İstanbul’da hazırlamıştır.
(Bkz. Sinan Meydan, Parola Nuh-Mustafa Kemal Atatürk’ün Gizli Kurtuluş Planları, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2008.) Kısaca demem o ki, Mustafa Kemal Atatürk, İstanbul’a geleli daha bigün olmuştur ve daha İstanbul’daki siyasal havayı yeterince koklamamış, lüzumlu görüşmeleri yapmamıştır. Durup dururken bir İngiliz gazeteciye “Beni Anadolu’ya valiniz olarak atayın!” demesi oldukça anlamsızdır.
2.Price’nin Çelişkileri: İddia güvenilmezdir; zira Ward Price, 1918 senesinde Daily Mail gazetesine ve 1939’da Cumhuriyet gazetesine verdiği demeçlerde “Mustafa Kemal’in İngiliz valisi olmak istediğinden” laf etmezken, 1957 senesinde yayınlanan “Çok Özel Gazeteci” isimli kitabında “Mustafa Kemal’in İngiliz valisi olmak istediğini” iddia etmiştir. Eğer iddiası doğruysa niçin 1918'de ve 1939'da bu iddiayı dile getirmemiştir?
3.Refet Paşa İddiası: Price, Mustafa Kemal Atatürk’le yapmış olduğu müzakere esnasında Refet Paşa’nın da orada bulunduğunu ileri sürmüştür, sadece 14 Kasım’da hemen hemen Mustafa Kemal Atatürk, Refet Paşa ile görüşmemiştir. Price başka birini Refet Paşa ile karıştırmış da olabilir tabi!
tabi!
4.Bir Hafta Kadar Önce Mustafa Kemal Atatürk İngilizlere Direnmekten Söz Ediyordu: Mustafa Kemal Atatürk, Price ile İstanbul’da görüşmesinden oldukça değil daha yedi gün kadar ilkin (3-8 Kasım 1918’de) Adana’dan Sadrazam ve Harbiye Bakanı Ahmet İzzet Paşa’ya gönderilmiş olduğu telgraflarda açıkça "İngiliz karşıtlığını" ortaya koymuş, emrindeki orduya “İngilizlere ateşle mukabil vermeyi emrettiğini” belirtmiştir:
İşte Price’nin iddiasını yerle bir eden, Mustafa Kemal Atatürk’ün İngilizlere karşı direnişe kesin bulunduğunu yayınlayan o telgraflarından birtakım bölümler:
“…İngilizlerin her söylediğine boyun eğilecek olursa onların ihtiraslarının önüne geçmeye imkân kalmayacaktır.”
“…İskenderun’a her ne sebep ve bahane ile asker çıkarmaya girişecek İngilizlere ateşle mani olunmasını 7. Ordu’ya emrettim.”
“…İngilizlerin elde edeceği kararı onlara kendi yardımımızla bahşetmek, tarihte Osmanlılık için ve bilhassa bugünkü hükümetimiz için kara bir sayfadır.”
“… İngilizlerin iğfalkar hareketlerini, İngilizlerden ziyade haklı görenlerle ortaklık oluşturmaya yaradılışım uygun değildir.”
Bir hafta ilkin “İngilizlere ateşle mukabil vermekten” laf eden Mustafa Kemal Atatürk’ün yedi gün sonrasında “İngiliz valisi olmaktan laf etmesi” ne kadar inandırıcıdır? Price, şayet o günlerde Mustafa Kemal Atatürk’ün daha birkaç gün ilkin Adana’dan Harbiye Bakanlığı’na gönderilmiş olduğu “İngiliz karşıtı” bu telgrafları bilseydi, bu komik dedikoduyu şüphesiz ki kitabına koymazdı, koyamazdı.
5. İlk Silahlı Direniş İskenderun Saldırısını Mustafa Kemal Atatürk Gerçekleştirmiştir: Mondros gereği İskenderun Körfezi ve çevresindeki mayınlar 1918 Kasım ayı başından itibaren İngiliz-Fransız mayın tarama gemilerince temizlenmeye başlanmıştır. Ancak İtilaf devletlerinin aslolan niyetinin bölgeyi işgal etmek olduğu birkaç gün arasında ortaya çıkmıştır. İtilaf devletlerinin oldukça stratejik bir konumdaki İskenderun’u işgal etmek istedikleri anlaşılmıştır. İtilaf devletleri 4 Kasım 1918’den itibaren İskenderun’u işgal etmekten laf etmeye başlamışlardır. Ancak Mustafa Kemal Atatürk, emrindeki 7. Ordu, 3. Kolordu ve 41. Tümen Komutanlığı’na 5. Kasım 1918’de çekmiş olduğu telgrafta İskenderun Körfezi’nden çıkarma oluşturmaya kalkışacak İngiliz kuvvetlerine ateşle mukabil verilmesini istemiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu emri üstüne 41. Tümen topçu birlikleri İskenderun Körfezi’ne bakan sırtlarda, körfeze girecek hasım donanma ve çıkarma araçlarına ateş edecek şekilde mevzilenmişlerdir. Ayrıca 3. Kolordu topçusuyla da güçlendirilmişlerdir. Mustafa Kemal Atatürk, 6 Kasım 1918’de Başkomutanlık Erkan-ı Haribiye Başkanlığı’na çekmiş olduğu telgrafta çıkarma teşebbüsü karşısında, ateşle mukabil vereceğini hem İngiliz kumandanlığına bununla birlikte Sadrazam ve Başkumandan Erkan-ı Harbiye Reisi Ahmet İzzet Paşa’ya bildirmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu kesin tutumu karşısında İngilizler Osmanlı hükümetini sıkıştırmaya başlamışlardır. Bazı kaynaklara gore, mesela 7. Ordu Harekat Şubesi’nde vazife icra eden subaylara gore İngiliz ve Fransız donanma ve çıkarma birlikleri körfeze girdiklerinde
41. Tümen uyarma ateşi yapmıştır. Bazı kaynaklara gore, mesela, bigün sonrasında, 7 Kasım 1918’de Mustafa Kemal Atatürk tarafınca Ahmet İzzet Paşa’ya cevabi telgrafta İngilizler bir çıkarmaya yeltenmediklerinden ateş edilmesine gerek kalmamıştır. Ancak belgeler dikkatle incelendiğinde 6 Kasım 1918’de İskenderun Körfezi’ne girmeye çalışan İngiliz-Fransız çıkarma birliklerine Türk topçusu tarafınca ateşle mukabil verildiği
anlaşılmaktadır. Süleyman Hatipoğlu’nun, “Filistin Cephesinden Adana’ya Mustafa Kemal Paşa” isimli kitabında da belirttiği benzer biçimde, “7. Ordu Karargahı’nın hareket şubesinde o vakit genç bir subay (yüzbaşı) olarak vazife yapmış olan Muzaffer Ergüder’in Samet Kuşçu’ya anlattıklarına ve not ettirdiklerine gore uyarma niteliğindeki topçu ateşi yapılmıştır. 6 Kasım 1918 günü İskenderun Körfezi’ndeki bu ateş ve direniş cevabında hasım birliği körfezden uzaklaştırılmıştır. Mustafa Kemal Paşa, şahsi dostlukları bulunan, hürmet ve sevgi duyduğu Ahmet İzzet Paşa’yı daha çok kırmamak, gücendirmemek için ve amaca da vardığı için cevabi telgrafında ‘Ateş edilmesine hacet kalmamış ve buna gore birlik komutanlarına tekrar buyruk verilmiştir’ diye bildirerek mevzuyu kapatmak istemişti.” Enver Behnan Şapolyo, bu vakası “ilk kurşun sesi” olarak adlandırmıştır. Samet Kuşçu’nun anlattıklarına bakılacak olursa Kurtuluş Savaşı’nın ilk silahlı direnişi Mustafa Kemal Atatürk’ün emri üstüne meydana gelen 6 Kasım 1918’deki İskenderun Körfezi saldırısıdır. “Kurtuluş Savaşımızın benzeri olmayan mimarı, benzeri olmayan komutan Mustafa Kemal Paşa’nın emri ile gerçekleşen bu mübarek direniş ilk olandır. O tarihte esasen anayurdun hiç bir köşesine hemen hemen hasım ayağı değmemiş ve işgal başlamamıştır. Milli direniş ve karşı koyma fikir ve kararı, hiç bir bölgede meydana gelmiş değildir. Milli inat ve karşı koyma, herkesten ve her yerden ilkin Mustafa Kemal Paşa’nın kafasında, yüreğinde ve ruhunda kıvılcım alıp alevlenmiştir.”
Daha sonrasında da 19 Aralık 1918’de Dörtyol Karakese köyünde İtilaf devletlerine karşı ilk silahlı halk direniş gerçekleşmiştir.
14 Kasım 1918’de İstanbul’da “Mustafa Kemal Atatürk’ün İngiliz valisi olmak istediğini” ileri sürenlerin, Mustafa Kemal Atatürk’ün Yıldırım Orduları Komutanı olarak 1-10 Kasım içinde Adana, Kilis ve İskenderun hattında yapmış olduğu İLK DİRENİŞ HAZIRLIKLARINDAN (Adana Mülakatı, Adana’da Şakir Paşa’daki Kırmızı Konakta yapmış olduğu direniş toplantıları ve Ahmet İzzet Paşa’ya gönderilmiş olduğu direniş telgrafları vs) haberi yoktur belli ki! Kısaca demem o ki, 14 Kasım’da “Mustafa Kemal Atatürk bana İngiliz valisi olmak istediğini söyledi” diyen Price, Mustafa Kemal Atatürk’ün oldukça değil ancak 8 gün ilkin İskenderun’daki İngiliz birliğine taarruz emri verdiğinden habersizdir! (Ayrıntılar için bkz. Sinan Meydan, Parola Nuh-Mustafa Kemal Atatürk’ün Gizli Kurtuluş Planları, Sinan Meydan, Akl-ı Kemal-Mustafa Kemal Atatürk’ün Akıllı Projeleri, 1. Cilt).
6.Mustafa Kemal Atatürk 21 Mayıs’ta İngilizlerin Teklifini Reddetmişti: Price’nin bu iddiasını cerh eden en somut olaylardan biri Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında yaşanmıştır. 21 Mayıs’ta Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’da emniyet durumunu görüşmek suretiyle İngiliz Güvenlik Yüzbaşısı L. H. Hurst ve iki meslektaşıyla buluşmuştur. İngiliz subaylar Mustafa Kemal Atatürk’e açıkça, Osmanlı hükümetinin ülkeyi yönetemediğini bundan dolayı en azından birkaç sene için yabancıların korumasına ve müdahalesine gereksinim bulunduğunu söylemişlerdi ve Türkiye’nin İngiliz mandası dibine girmesini öneri etmişlerdir. Mustafa Kemal Atatürk, “sorunların çözüleceğini” söyleyerek bu teklifi kati bir tavırla reddetmiştir. Soruyorum; Mustafa Kemal Atatürk harbiden İngiliz valisi olmak isteseydi, İngilizlerin Samsun’da kendisine icra ettikleri bu teklifi geri çevirir miydi?
7.Tarihçilerin Görüşleri: Yerli ve yabancı tarihçiler Price’nin bu iddiasının doğruyu yansıtmadığı düşüncesindedirler. Prof. Sina Akşin, “Bu vakası ciddiye almak oldukça zordur. Vatana ciddi hizmetlerde bulunmaya hazırlandığı ve minimum Harbiye Nezaret’i ne göz diktiği bir sırada Mustafa Kemal’in bu şekilde süfli bir teklifi, araya otel müdürünü ve bir gazeteciyi koyarak yapması, inanılacak şeylerden değildir. Böyle bir görüşmenin yapıldığı mutlaka kanıtlansa bile, önerinin ciddi olarak yapılmadığına hükmetmek gerekir” derken, Doğan Avcıoğlu ve Sadi Borak da Mustafa Kemal Atatürk’ün İngiliz karşıtlığına dikkat çekerek, bu iddianın inandırıcı olmadığını belirtmişlerdir.Yabancı tarihçilerden Prof. Andrew Mango, Price’nın iddiasını, “Yorum farkları ve unutkanlık olabileceği noktası göz ardı edilmemelidir” diyerek sorgularken, Lord Kinross, bu görüşmenin nedenini, Mustafa Kemal Atatürk’ün endirekt yoldan İngilizlerin ağzını arama isteğine bağlamıştır. Grace Ellison’ın 1928’de yayınlanan “Turkey Tuday” isimli eserinde, Sir Alexander T. Waugh’ın 1930 senesinde yayınlanan “Turkey Yesterday, Today and Tomorrow” isimli kitabında ve Prof. Bernard Lewis’in 1961’de yayınlanan “The Emergence of Modern Turkey” isimli çalışmasında gazeteci Ward Price’nın iddiasına yer vermemeleri, bu iddiayı ciddiye almadıklarını göstermektedir. Ciddi tarihçiler, gazeteci Ward Price’nın “iddiasını” doğrulamazken ve dikkate almazken ülkemizdeki “Vahdettinperest İkinci Cumhuriyetçi liboşlar” ve “Mustafa Kemal Atatürk paranoyasına ele geçirilmiş yobazlar”, Price’nın iddiasına dört elle sarılmışlardır. Bu iddiayı en son gazeteci yazar Taha Akyol, “Ama Hangi Mustafa Kemal Atatürk” isimli kitabında ve Mustafa Armağan, “Kim Hain Kim Kahraman” isimli bir yazısında gündeme getirerek, sözüm ona, “Mustafa Kemal’in de İngilizci bulunduğunu” kanıtlamaya çalışmışlardır! Şimdi bu çevrelere, onları hayal kırıklığına uğratacak bir doğruyu hatırlatalım:
8.İngiliz gazeteci Price’nin Sadram Tevfik Paşa ve Ali Rıza Bey ile görüşmesi: İngiliz gazeteci Ward Price, İstanbul’da ancak Mustafa Kemal Atatürk’le görüşmemiş, bununla birlikte Osmanlı hükümeti temsilcileriyle ve dahası –sıkı durun– Padişah Vahdettin’le de görüşmüştür. Price, 11 Kasım 1918’de Sadrazam Tevfik Paşaile görüşmüş, Tevfik Paşa, Price’e, “Amacımız İngiltere ile eski dostluğu canlandırmaktır” demiştir. Price, 17 Kasım 1918’de de Ayan Meclisi Başkanı Ali Rıza Bey’le görüşmüş, Ali Rıza Bey de kendisine, “İngiltere ile samimi bir ittifakı istek ederiz” demiştir.
9.İngiliz gazeteci Price’nin Padişah Vahdettin’le görüşmesi: Price, 24 Kasım 1918’de Padişah Vahdettin’le görüşmüş, Vahdettin, İngiliz gazeteciye, “İngiliz milletine güçlü sevgi ve hayranlık duygularımı babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım. Ermenilerin öldürülmeleri…. Kalbimi yaralamıştır. Adalet oldukça geçmeden yerini bulacaktır… Şimdi bu sebepten memleketim ile Büyük Britanya içinde öteden beri mevcut dostane münasebetleri yenileyip kuvvetlendirmek için elimden geleni yapacağım…Diyebilirim ki Türk milleti İngiltere’ye karşı aynı duygularla, bununla birlikte umumiyetle oldukça daha kuvvetle duygulanmaktadır.” demiştir. Vahdettin’in Ward Price’e yapmış olduğu bu açıklamalar, 6 Aralık 1918’de Daily Mail gazetesindeyayımlanmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’le yapmış olduğu görüşmeden tam 40 sene sonrasında yazdığı anılarında “Mustafa Kemal İngiliz valisi olmak istemişti!” diyen Ward Price’ı oldukça seven “Vahdettinperestler”, aynı Price’ın Vahdettin’in “İngiliz severliğini” olanca açıklığıyla ortaya koyduğunu biliyorlar mıdır acaba? Yoksa biliyorlar da saklıyorlar mıdır, nedir?...
Diyelim ki İddia Doğru!
Price’ın, “Mustafa Kemal İngiliz valisi olmak istiyordu!” iddiasını “doğru” kabul edecek olursak da şu şekildeki yorumlayabiliriz: İşgal İstanbul’unda direniş planları icra eden Mustafa Kemal Atatürk, tüm yurtseverlerin İngilizler tarafınca tutuklanıp Malta’ya sürgün edilmiş olduğu bir ortamda her şeyden ilkin İngilizlerin hedefi olmaktan kurtulmakzorundaydı. Bir strateji ve taktik dehası olan Mustafa Kemal Atatürk, İngiliz baskısından kurtulmak için, “strateji gereği” o süreçte İngilizlere karşı değilmiş benzer biçimde görünmek amacıyla Price’e bu şekilde bir teklif sunmuş olabilir. Nitekim o günlerde çıkarmaya başladığı Minber isimli gazetede İngilizleri kızdıracak yayınlardan kaçınmıştır, hatta "İngilizleri uyutucu" bir gösterim çizgisi izlemiştir. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşı’nın başlarında da strateji gereği işbirlikçi padişah Vahdettin’i kuşkulandırmamak için bir süre “Vahdettin’e yakınmış izlenmi” vermiştir. Yine buna benzer biçimde içerdeki dışarıdaki Müslüman unsurların Kurtuluş Savaşı’nı desteklemesini sağlamak için bir süre "HİLAFETİ kurtarmak" için bu mücadeleyi verdiklerini söylemiştir. Başka ve oldukça daha kuvvetli bir ihtimal da şudur: İlerleyen günlerde milli direnişi örgütlemek için bir biçimde İstanbul’dan Anadolu’ya geçmeye çalışan Mustafa Kemal Atatürk, “İngiliz valisi” olarak kolayca Anadolu’ya geçmeyi düşünmüş olabilir. İstanbul’dan Anadolu’ya geçmek için “İngiliz vizesine” gereken bir ortamda parlak zeka ve taktikçi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu şekilde bir plan kurmuş olması muhtemeldir. Sadi Borak’ın söylediği benzer biçimde, “Bir görevle Anadolu’ya geçerek orada milli direnişi körüklemek sonucunda ve azminde olan taktisyen Mustafa Kemal’in bu yola da başvurmasını naturel karşılamak gerekir.” Prof. Andrew Mango da aynı kanıdadır: “…Mustafa Kemal… Belki de İngilizlerin desteği ile askeri bir idareci olarak Anadolu’ya dönerek Ermenilere ve Yunanlılara toprak verilmesini önlemek için emek harcamayı düşünmüştür. Türklerin bir çok için de en acele korku buydu.”
Diyelim ki Price Doğru Söylüyor Ne Değişir: İngiliz İşbirlikçisi Vahdettin ve Damat Ferit Aklanır mı?
Diyelim ki hakikaten de Mustafa Kemal Atatürk, 14 Kasım 1918’de Pera Palas’ta İngiliz gazeteci Price, “Anadolu’da İngiliz valisi olmak istediğini” söyledi? Ne değişmiş olur? Çünkü sonraki vakit diliminde Mustafa Kemal Atatürk İngiliz valisi falan değil İngilizlerin kabusu olmuştur. Doğan Avcıoğlu’nun söylediği benzer biçimde, “Kurtuluş Savaşı aslına bakarsak bir Türk İngiliz Savaşıdır” Mustafa Kemal Atatürk, W. Price'ye "İngiliz valisi olmak istediğini" söylemiş olsa ne değişmiş olur? Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda İngiliz destekli Yunan ordusunu yendiği doğruyu mi değişmiş olur? Yoksa İngiliz işbirlikçisi Damat Ferit ve Padişah Vahdettin’in İngilizlerle beraber Kurtuluş Savaşı’nı bitirmek, Mustafa Kemal Atatürk’ü ve milliyetçileri yok etmek istedikleri, bunun için fetvalar yayınlatıp, bu fetvaları İngiliz uçaklarıyla Anadolu semalarına attırdıkları, Hilafet Ordusu isminde bir ihanet ordusu kurup bu orduyu İngiliz silahlarıyla teçhizatlandırıp Mustafa Kemal Atatürk’ün ve milliyetçilerin üstüne gönderdikleri, Mustafa Sagir isimli İngiliz casusunun Mustafa Kemal Atatürk’ü öldürmek için Ankara’ya kadar gittiği doğruyu mi, İngiliz casusu Noel’in Kürtleri Mustafa Kemal Atatürk’e karşı kışkırtmak için yapmış olduğu emekler mı, yoksa İngiliz gizli saklı servisi MI6’nınAtatürk’ü yok etmek için yapmış olduğu emekler mı, işgalci İngilizlerin Anadolu’daki direnişçilere KEMALİST deyip, bu yurtsever KEMALİSTLERİ halkın gözleri önünde kurşuna dizdiği doğruyu mi, yoksa İngilizler İstanbul’u işgal edince İstanbul’daki milletvekillerini ve yurtseverleri Malta’ya sürgün edince Mustafa Kemal Atatürk’ün de Anadolu’daki işgalci İngiliz subaylarını tutsak almış olduğu doğruyu mi değişmiş olur? Ne değişmiş olur? (Alıntılanan bölümler olmuştur)
İngilizlerin kartpostal haline getirdikleri bu kartın arkasında, İngilizce, "İzmit'te bir Kemalist Türk'ün idamı" yazıldır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, Yarbay Özdemir Bey’e Musul’u Misak-ı Milliye kazandırması için verdiği emirler, Özdemir Bey’in milisleriyle 31 Ağustos’ta Irak civarında İngiliz ordusuna karşı kazanılmış olduğu DERBENT ZAFERİ doğruyu mi değişmiş olur? Ne değişmiş olur? Kurtuluş Savaşı esnasında İngilizlerle ortaklık arasında her türlü ihaneti icra eden Padişah Vahdettin’in harp sonucunda Mustafa Kemal Atatürk zafer kazanınca İngilizlerle yapmış olduğu HİLAFET ANLAŞMASI gereği (Vahdettin Halifeliği İngilizlere satmıştır. Bunun karşılığında İngiliz korumasında İngiliz tesirinde bir HALİFE olmayı kabul ederek İngilizlere sığınmıştır. Kaçarken hazineyi soymamansın sebebi de budur. Nasıl olsa İngilizlerin kendisine krallar benzer biçimde bakacaklarını düşünmüştür. Ama bu oyunu Mustafa Kemal Atatürk bozmuştur. Mustafa Kemal Atatürk, Vahdettin'in "Hilafet hırkasını" alıp Abdülmecit Efendi’ye giydirince çırılçıplak kalan Vahdettin’i İngilizler yarı yolda bırakmış, o da yurt haricinde sefalet arasında ölmüştür: İhanetin sonu işte!) yurt dışına kaçtığı doğruyu mi değişmiş olur? İngilizlerin Şeyh Sait İsyanı’ndaki kışkırtıcılıkları doğruyu mi değişmiş olur? Ne değişmiş olur ey GÖREVLİ TARİHÇİ ne?
Aslında bu tür "saçma-salak" iddiaların, bir kez daha Mustafa Kemal Atatürk'ün büyüklüğünü gözler önüne sermemize fırsat verdiği için faydalı olduğu bile söylenebilir! Düşünsenize, bugün Mustafa Kemal Atatürk karşıtlarının feyk kahramanları Vahdettin'le alakalı bizim arşivlerimizde ve İngiliz arşivlerinde yüzbinlerce İHANET BELGESİ varken, Vahdettin, Kurtuluş Savaşı süresince İngilizlere ciltler dolduracak laf ve vaatte bulunmuş, hatta ülkesini 15 yıllığına İngiltere'ye kayıtsız koşulsuz teslim edip Kurtuluş Savaşı'nın arkasından İngilizlere sığınıp yurt dışına kaçmışken, Mustafa Kemal Atatürk, bir İngiliz gazeteciye "şunu demiş, bunu demiş" diye bin dereden su getirerek Mustafa Kemal Atatürk'ü suçlamaya çalışıyor lafda tarihçiler..
İngiltere Büyükelçisi Moore'dan Kadir Mısıroğlu'nun 'Mustafa Kemal Atatürk' iddiasına yanıt: Sahte tarih!
İngilizler, Mustafa Kemal’den Rahatsız!
İngilizler, Samsun’a gittikten sonra Kemal Paşa’nın faaliyetlerden rahatsız olunca İstanbul’a geri çağırdı! Koskoca Osmanlı Devleti’nin can acıtıcı durumu işte tam da bu idi.
İngilizler Cumhuriyeti desteklemez! (Belgesiyle)
Derin tahrifçi gruba göre İngilizler Cumhuriyet sistemini dayatmış bu yüzden kabul edilmiş(!) Oysa İngiltere Osmanlı’nın meşrutiyet sistemine geçmesinden, kurulacak parlementodan ötürü bile büyük tedirginlik yaşamıştı.