Mustafa Kemal Atatürk ve Ali Şükrü Bey'in (Trabzon Milletvekili) birbirlerinden pek hoşlanmadıkları doğrudur. Zaman vakit Meclis'te tartışma ettikleri görülmüştür. Örneğin 6 Mart 1923'te Lozan görüşmelerinin tartışıldığı Meclis toplantısında Mustafa Kemal Atatürk elleri cebinde ve asabi bir halde Ali Şükrü Bey'in üstüne yürümüş, milletvekilleri birbirine girmiş, TBMM İkinci Başkanı Ali Fuat Paşa elindeki çanı milletvekillerinin arasına fırlatıp oturuma ara vermek zorunda kalmıştır. Sakarya Savaşı'ndan sonraki tehlikeli sonuç dönemde birgün Ali Şükrü Bey, Meclis'te İngiliz İmparatorluğu'nun gücünden laf edip birtakım İngiliz dergilerini okuyunca, Meclis'in moralinin bozulduğunu bulan İhsan Bey, Ali Şükrü Bey'e müdahale etmiş, iş dövüşmeye kadar gitmiştir. Ali Şükrü Bey'in bu konuşmasını asla küçümsenilen Mustafa Kemal Atatürk de o gece Keçiören'de Kılıç Ali'nin evinde bu mevzuya değinerek, "Böyle konuşan insanoğlu harbiden dövülmeye layıktırlar," demiştir. Ali Şükrü Bey, Mustafa Kemal Atatürk'e hasım değil muhalif bir vatanseverdir. Meclis Matbuat Müdürü Feridun bey ile yapmış olduğu bir konuşmada Mustafa Kemal Atatürk ile aralarında bir düşmanlık olmadığını, birtakım ara bozucuların kendisini Mustafa Kemal Atatürk ile yüz yüze getirmek istediğini, ama Mustafa Kemal Atatürk'ün de buna fırsat vermediğini anlatım etmiştir. Şu laflar Ali Şükrü Bey'e aittir: "... Yoksa ben Paşa'yı bilirim Benim dobra dobra konuşmalarıma, hatta zaman zaman ölçüyü aşarak fazlaca şiddetli tenkitler yapışıma asla kızmaz. Bilakis kaç kez kızacağını tahmin ettiğim biçimde omzumu okşuyarak, 'Aferin, Ali Şükrü! Çok isabetli mütalaarda bulundun,' diye takdir ve iltifatlarda bulunmuştur..." Meclis'te Lozan görüşmelerinin tartışıldığı günlerde 27 Mart 1923'te ortadan kaybolan Trabzon mebus Ali Şükrü Bey'in öldürülmüş olduğu anlaşılmıştır.
Cinayetin Mustafa Kemal Atatürk'ün muhafızı Topal Osman tarafınca işlendiği kararına varılmıştır. Muhalifler, Ali Şükrü Bey'i Mustafa Kemal Atatürk'ün öldürttüğünü iddia etmişlerdir. 10 Nisan 1923'te Trabzon'da toprağa verilen Ali Şükrü Bey'in cenaze töreni, muhaliflerin Mustafa Kemal Atatürk'e saldırması için fazlaca müsait bir ortam yaratmıştır. Örneğin Ali Şükrü Bey'in cenazesine katılan Faik Ahmet Bey, cinayetin faili olarak Mustafa Kemal Atatürk'ü göstermiştir. Trabzon Milletvekili Nabizade Hamdi Bey'e kulak verelim: "Sonra cenazeyi Belediye Meydanı'na naklettik. Meydanda Trabzon İttihat ve Terakki başkaın Hacı Ahmet Barutçu'nun oğlu Faik Ahmet Barutçu çekmiş olduğu nutukta sık sık Çankaya katilleri diye bar bar bağırıyordu Bununla, Topal Osman'ın Ali Şükrü'yü öldürüşünün Çankaya'nın emrinde bulunduğunu kastediyordu. Bu hususta Mustafa Kemal Atatürk'ün düşüncelerini ve olayların arasında anbean yaşamış bir insan olarak tarih önünde tekrarlıyorum ki, Mustafa Kemal Atatürk bu olayın tam karşısında oldu ve Topal Osman'ın yaptığının acısını çekti." Çakıroğlu Hüseyin, Mustafa Kemal Atatürk'e sert karşıcılık sebebiyle Ali Şükrü Bey'in öldürülmesinin öneri edildiğini, sadece Mustafa Kemal Atatürk'ün bu teklifi fazlaca sert ve kati bir üslupla reddetiğini anlatmıştır. Mustafa Kemal Atatürk, kendi ifadesiyle, fikirlere kaba kuvvetle değil, fikirlere fikirle mukabil vermek gerektiğine inanmış biridir. Falih Rıfkı Atay'ın deyişiyle "Mustafa Kemal Atatürk, İttihat ve Terakki devrinde dahi komitacılık etmemiş, ÖLDÜRÜCÜLÜK YOLUNU HİÇBİR ZAMAN DOĞRU BULMAMIŞ, tersine 1909 Selanik Kongresi'nden sonrasında kendisi komitecilerin idam tehdidinde uğramıştı. HİÇ KİMSENİN CANINA KIYILMASINI RÜYASINDA BİLE GÖRENLERDEN DEĞİLDİ." Öyle ki, birkaç kez kendisini öldürmek isteyen Çerkez Ethem'i bile ortadan kaldırmayarak Milli Mücadele'yi kazanmanın yollarını aramıştır. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk, her şeyden ilkin, kendisine karşı Meclis içi muhalefetin mühim isimlerinden biri durumundaki Ali Şükrü Bey'i öldürtecek kadar aptal değildir.
Ayrıca Kılıç Ali'nin söylediği şeklinde, "Meclis'te muhalefeti o denli ileri götürmüş olan, o şekildeki ele avuca sığmayan milletvekilleri vardı ki, Ali Şükrü Bey onların yanında bin kere zemzemle yıkanmış gibiydi. Onun için öldürülmesinde (Mustafa Kemal Atatürk açısından) siyasal bir kasıt laf mevzusu olamazdı" Dahası bu şekilde bir iş için vakit müsait değildi. Cinayetin işlendiği günlerde Lozan görüşmeleri yarım kalmış, Türk heyeti yurda dönmüştür. Meclis'te şiddetli Lozan tartışmaları yapılmaktadır. Bu tartışmalarda muhalefetin kuvvetli sesi Ali Şükrü Bey sıkça Mustafa Kemal Atatürk'le tartışmaktadır. Yeniden cenk tehlikesi belirmiştir. Ordu bitap ve perişandır. Mustafa Kemal Atatürk'ün aklı fikri Lozan'da, kalıcı barışın sağlanmasında, tam bağımsızlığın gerçekleştirilmesindedir. Olmazsa, her şeyi göze alıp İngilizlerle savaşacaktır. Bunun için halkı, orduyu ve Meclis'i hazırlaması gerekmektedir.
işte o günlerde Mustafa Kemal Atatürk şeklinde çağını aşmış bir strateji dehasının İkinci Grup'un alev ateş milletvekillerinden biri durumundaki Ali Şükrü Bey'i öldürtmesi; üstelik bu işi Muhafız Komutanı Topal Osman'a yaptırması akıl kârı değildir. Mustafa Kemal Atatürk, iç ve dış muhalefetin kabardığı o tehlikeli sonuç günlerde bu şekilde bir cinayetin kendi üstüne yıkılacağını, bundan dolayı Meclis'teki muhaliflerce ağır halde suçlanacağını, sonuçta ülkenin geleceğinin tehlikeye düşeceğini düşünemeyecek kadar strateji bilmeyen biri de değildir. Böyle bir cinayetin Lozan imzalanmadan, cumhuriyet duyuru edilmeden, devrimler yapılmadan ilkin muhaliflere Mustafa Kemal Atatürk'ü devirme yada en azından Mustafa Kemal Atatürk'ün itibarını sarsma imkanı v ereceği fazlaca açıktır. Nitekim katliam, karşıcılık tarafınca derhal Mustafa Kemal Atatürk'ün üstüne yıkılmak istemiştir. Soruşturma Mustafa Kemal Atatürk'e uzanmış, İstniaf Mahkemesi Savcısı Ankaralı İbrahim Bey ile Ankara Polis Müdürü Çerkez Neşet Bey köşke giderek Mustafa Kemal Atatürk'ün ifadesini almışlardır. Kılıç Ali'nin ifadesiyle "Ancak ısrarla meydana getirilen soruşturmaya karşın probleminin dedikodudan başka bir şey olmadığı" anlaşılmıştır. Yargılamalar nihayetinde katliam aydınlanmış, Topal Osman'ın kabahat ortağ Mustafa Kaptan'da 5 sene kalebentliğe mahkum edilmiştir. İşin ilgi çekici yanı, bu katliam soruşturması, muhalif gruba yakın Rauf Bey tarafınca yapılmıştır. Tahkikatı yürüten Ankara Polis Müdürü Neşet Bey'de muhalif eğilimlidir.
Sonuçta, yaygın kanaatin aksine Ali Şükrü Bey'i Mustafa Kemal Atatürk öldürtmemiştir. Bu bir "alternatif tarih" dedikodusudur. İngiliz haber alma raporlarında bile Ali Şükrü Bey cinayeti sebebiyle Mustafa Kemal Atatürk'ün suçlanamayacağı yazılıdır. İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold'un Lord Gurzon'a gönderediği 3 Nisan 1923 tarihindeki raporda bu mevzuda şu bilgilere yer verilmiştir: "Ankara'da son vakalar. Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey, 27 Mart'ta kayboldu. 1 Nisan'da ölü bedeni bulundu. Ertesi gün katil olduğu anlaşılan Laz çete başı Osman Ağa jandarma tarafınca vuruldu. Bu vakada Mustafa Kemal yada Ankara'nın herhangi bir devlet adamı suçlanamaz. Bu aslen Lazlar içinde bir kan davası olayıdır. Muhalefet ayağı kalktı. Mustafa Kemal ve tarftarları, durumu kendi lehlerine çevirme düşüncesiyle iki ay arasında genel seçimlere gitmeye karar verdiler." Bu arada şu kadarını da belirteyim ki, Ali Şükrü Bey cinayetini "Lazlar arası bir kan davası" olarak açıklayan İngilizler Padişah Vahdettin'i ve Meclis içerisindeki birtakım muhalifleri -ki aralarında Mustafa Kemal Atatürk'ün yola beraber çıkmış olduğu birtakım tabanca dostlar da vardır- kullanarak Mustafa Kemal Atatürk'e meclis içi bir sivil darbe yapmak istemişler; bunun için her türlü komploya başvurmuşlardır. Ali Şükrü Bey cinyaeti de bu tür komplolardan biridir. Topal Osman'ı iyice doldurup Ali Şükrü Bey'in üstüne sürenler yada Ali Şükrü Bey'i öldürüp cinayeti Topal Osman'ın üstüne yıkanlar, her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlamıştır: Ali Şükrü Bey'in Meclis'teki alev ateş muhalefeti, ara sıra Mustafa Kemal Atatürk'e tabanca çekmeye kadar varan kontrolsüz tavırları ve Mustafa Kemal Atatürk'ün "bu şekilde konuşan insanların dövülmeye layık olduğu" yönündeki lafları Topal Osman'ın Ali Şükrü Bey'e karşı öfkesini iyice kabartmıştır. Topal Osman'a cinayetten birkaç gün ilkin de Ali Şükrü Bey'in Mustafa Kemal Atatürk'ü öldürtmek istediği söylenmiştir. Buna kötü biçimde hiddetlenen Topal Osman, "Ali Şükrü Bey bu düşüncede ise, bunlar günün birinde Gazi'ye ne olursa olsun bir fenalık yapabilirler. Buna meydan vermeyeyim ben onları tepeleyeyim," diyerek harekete geçmiştir. Bu arada ilgi çekici bir yalana daha değinelim!
Ali Şükrü Bey'i Topal Osman'ın öldürdüğüne kanaat getirildikten sonrasında hakkında soruşturma kararını duyan Topal Osman, güya bu sefer de Mustafa Kemal Atatürk'ü öldürmek amacıyla Çankaya Köşkü'nü basmış (!) Mustafa Kemal Atatürk'ü bulamayınca öfkelenerek içeride ne bulduysa kırıp dökmüştür! Ancak Çakıroğlu Hüseyin, Haliloğlu Rasim, Kılıç Ali, Salih Bozok şeklinde olayın tanıklarının anlattıkları, Topal Osman'ın Mustafa Kemal Atatürk'ü öldürmek amacıyla değil -Mustafa Kemal Atatürk'ün öldürüleceğini duyup- korumak amacıyla adamlarını Çankaya Köşkü'ne gönderdiğini; kendisinin ise Çankaya sırtlarında çatışmada vurulduğunu göstermektedir. "Osman Ağa'nın Mustafa Kemal Paşa'yı öldürmek maksadıyla Çankaya Köşkü'nü basmış olduğu bilgisi hiç bir ciddi kanıta daynmadığı şeklinde, bu vakadan yola çıkılarak meydana getirilen ve Mustafa Kemal Paşa'yı işin içerisine çekmeye çalışan yorumlar da ikna edici olmaktan uzaktır." Buna karşın İpek Çalışlar "Latife Hanım" isminde romanında Topal Osman'ın Çankaya Köşkü'nü bastığını; Mustafa Kemal Atatürk'Ün çarşaf giyip köşkü terk ederek kurtulduğunu yazmıştır. Çalışlar gerçekdışı ve komik iddiasını Latife Hanım'ın kız kardeşi Vecihe Hanım'ın anılarına dayandırmıştır. Oysaki Mustafa Kemal Atatürk, bırakın Muhafız Alayı Komutanı Topal Osman'dan kaçmayı, kendisini öldürmek için istasyondaki evini basan Çerkez Ethem'den bile kaçmamıştır.
Birincisi: Topal Osman'ın Mustafa Kemal Atatürk'ü öldürmek için köşkü basmak şeklinde bir çılgınlık yapmasına asla gerek yoktur. Eğer Mustafa Kemal Atatürk'ü öldürmek istemiş olsa, köşkteki adamlarından birine bunu yaptırması olası olabilir.. İkincisi: Salih Bozok ve Teoman Alpaslan'ın büyükbabası şeklinde tanıkların anlatımına gore çatışmanın olduğu gün Latife Hanımlar köşkte değildir.
Ümit Doğan'ın "Mustafa Kemal'in Muhafızı Topal Osman, Ali Şükrü Bey Cinayeti'nin Gizli Kalmış Gerçekleri" isminde kitabındaki şu değerlendirme, Ali Şükrü Bey cinayetini aydınlatan bir değerlendirmedir: "Ali Şükrü Bey'i ortadan kaldıranlar. Mustafa Kemal Paşa'yı devirerek yerine geçmeyi düşünmüş olmalıdırlar. Çünkü vakalar sononuda hem Osman Ağa'yı bununla beraber iktidar yolunda Mustafa Kemal Paşa'dan sonrasında kendilerine en kuvvetli rakip olarak gördükleri Ali Şükrü Bey'i ortadan kaldırmışlar, ek olarak cinayeti de Osma Ağa'ya yıkarak şüpheleri Mustafa Kemal Paşa'nın üstüne çekip onun siyasal otoritesini sarsmak istemişlerdir. Nitekim, Mustafa Kemal Paşa, İstniaf Mahkemesi Savcısı İbrahim Bey ve Polis Müdürü Neşet Bey'e katliam ile alakalı anlatım vermiş, Trabzon basınının ve İkinci Grup milletvekillerinin katliam suçlamalarına maruz kalmış, hatta birtakım mebuslar onun hakkındaki tevkif müzakeresi çıkarmaya bile girişim etmişlerdir. Bu gelişmeler cevabında Mustafa Kemal Paşa çok zor günler geçirmiştir. Bu bağlamda Ali Şükrü Bey cinayeti ve hemen sonra yaşanananları 'hemen hemen Cumhuriyet kurulmadan Mustafa Kemal Paşa'yı koltuğundan indirmek için yapılma bir darbe girişimi' olarak değerlendirebiliriz. Ali Şükrü Bey cinayetiyle Mustafa Kemal Atatürk'e kurulan pusu sonuçsuz kalmış; Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet'in müessese aşamasında muhaliflerin bu büyük tuzağına düşmemeyi başarmıştır. Bunun üstüne Atatürksüz bir Türkiye düşleyenler ondan kurtulmak için direkt bedenini ortadan kaldırmaya karar vermişlerdir. Bu amaçla üç senelik bir hazırlıktan sonrasında 14 Haziran 1926'da İzmir Suikastı'nı gerçekleştirmek istemişlerdir. Ancak suikastçıları bir motorla Sakız Adası'na götürmüş olan Giritli Şevki'nin suç duyurusu mektubuyla bu hain plan da sonuçsuz kalmıştır. İşin ilgi çekici yanı, tıpkı üç sene önceki Ali Şükrü Bey cinayeti şeklinde bu iş de aslen yeniden Meclis içi muhalif gruplara uzanmaktadır. 1923'teki Ali Şükrü Bey cinayetinde devrin duyarlı koşulları sebebiyle cinayetin peşindeki gizli saklı eli ve kendisine yönelik darbe planını açığa çıkartacak bir girişimde bulunamayan Mustafa Kemal Atatürk, 1926'daki İzmir Suikast'nda Türk Bağımsızlık ve Aydınlanma Savaşı'nın devrimci lideri olarak olayın üstüne gidip pis planı açığa çıkartmıştır. Sonuçta aralarında Kazım Karabekir şeklinde birtakım tabanca dostlarının da olduğu fazlaca sayıda şahıs yargılanmış, 19 şahıs idama, birtakım kişiler de hapis ve sürgün cezalarına çarptırılmıştır.
1923'te Ali Şükrü Bey cinayetiyle ve 1926'da İzmir Suikastı'yla yansız hale getirilmek istenen Mustafa Kemal Atatürk, İzmir Suikastı'ndan sonrasında kendisini yansız hale getirmek isteyenleri yansız hale getirmiştir. Anlayacağınız Mustafa Kemal Atatürk bu ülkeyi kurarken ancak işgalcilerle savaşım etmemiştir.