Mustafa Kemal Atatürk “Dini ve namusu olanlar kazanamazlar” dedi mi?
Kazım Karabekir, anılarında 10 Temmuz 1923’te Ankara Tren İstasyonunda Mustafa Kemal Atatürk’le aralarında din mevzusunda bir münakaşa çıktığını anlatıyor:
“Mustafa Kemal Paşa: Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar. Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, yoksul olmaya mahkumdurlar. Böyle kimseyle memleketi zenginleştirmek olası değildir. Bunun için ilkin din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi (CHP), bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bu tarz şeyleri acele varlıklı etmeliyiz. Bu suretle kalkınma rahat ve acele olur. Dini ve etik inkılap yapmadan ilkin hiç bir şey yapmak doğru değildir. Bunu da sadece bu prensipleri kabul edebilecek genç unsurlarla yapabiliriz.”
Kazım Karabekir, Mustafa Kemal Atatürk’ün bu laflarına mukabil olarak şu şekildeki cevap verdiğini yazıyor:
“Dinsiz ve ahlaksız millete bu dünyada yaşam hakkı olmadığını tarih gösteriyor. Paşam, bu yeni akide bizi Bolşevikliğe götürür. Siz ulus kürsüsünden haykırdınız ki, sulhtan sonrasında ulus safları içerisine çekilerek bir ferd-i ulus benzer biçimde yaşayacağım. Halbuki şimdi halkın hiç hoşuna gitmeyeceği ve benim bile derin bir yar gördüğüm bir formülü zorla kabul ettirecek bir yönetim kurmaya gidiyorsunuz. Bunu yapmayınız. Milli birliğimiz sarsılır ve bir asalak katman halkın başına geçerek kanını emer. Hiçbirimizin yaşamı uzun değildir. Bu milletin yeni sarsıntılara tahammülü yoktur. Planlı ve programlı olarak İstiklal Harbimiz’deki ruhumuzla yürüyelim. İstiklal Harbi’ni canıyla, başıyla kurtaran milletimize özgürlük ve aşk saadetini de tattıralım.”[1]
Peki Kazım Karabekir’in anılarında yer edinen bu iddianın doğruluk oranı nedir?
1- Bu iddia ancak Kazım Karabekir tarafınca ifade edilen ve başka hiç bir tanığı olmayan tek taraflı bir iddiadır.
2- Yeri ve tarihi gelmeden kafasındaki düşünceleri, planları en yakın arkadaşlarına dahi asla kimselerle paylaşmayan Mustafa Kemal Atatürk, 10 Temmuz 1923 benzer biçimde, ileride yapacağı devrimler için hemen hemen erken bir tarihte üstelik Kazım Karabekir benzer biçimde tutucu gözüken birinin yanında “Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar. Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, yoksul olmaya mahkumdurlar” demesi akla ve mantığa yatkın değildir. Mustafa Kemal Atatürk o günlerde din mevzusunda oldukca dikkatlidir.
Örneğin, Ocak 1923’te İzmit’te Kılıçzade Hakkı’nın “yeni kurulacak devletin bir dini olacak mı, yeni devlet bir din ile tedeyyin edecek mi?” sorusuna Mustafa Kemal Atatürk,hemen hemen yeri ve tarihi müsait olmadığı için şu şekildeki cevap vermiştir:
…Edilecek mi edilemeyecek mi bilemem. Bugün mevcut olan kanunlarda aksine bir şey yoktur. Millet dinsiz değildir, mütedeyyindir ve dini de İslam’dır. Yani komünistlik benzer biçimde dini reddedecek ortada bir meslek yoktur.”
Mustafa Kemal Atatürk, 1923 ortamında verdiği bu yanıtın taktiksel bir cevap bulunduğunu 1927’de “Nutuk”ta şu şekildeki açıklamıştır:
“Gazeteci muhatabımın sorusuna, ‘Hükümetin dini olmaz!’ diyemedim. Aksini söyledim. ‘Vardır efendim; İslam dinidir’ dedim. Fakat hemen ‘İslam dini düşünce hürriyetine sahiptir’ cümlesiyle cevabımı açıklamaya kavuşturmak ve yorumlamak lüzumunu hissettim. Demek istedim ki, hükümet, düşünce ve vicdana riayetle (saygıyla) kayıtlı ve mükellef (yükümlü) olur…”[2]
Peki, Ocak 1923’te Kılıçzade Hakkı’ya “Hükümetin dini olmaz!” diyemeyen Mustafa Kemal Atatürk’ün 6 ay sonrasında Temmuz 1923’te Kazım Karabekir’e, “Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar. Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, yoksul olmaya mahkumdurlar” demiş olması olası müdür?
Mustafa Kemal Atatürk, yapacağı devrimlerin öncesinde, 1923’te yerli yahut yabancı asla hiç kimseye din eleştirisi yapmamıştır.
Örneğin;
Mustafa Kemal Atatürk, 29 Ekim 1923’te -doğrusu güya Kazım Karabekir’e “Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar. Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, yoksul olmaya mahkumdurlar” dedikten 3 ay sonrasında– Fransız gazeteci Pernot’a “Türk milleti daha dindar olmalıdır, doğrusu tüm sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate iyi mi inanıyorsam buna da o şekildeki inanıyorum. Şuura muhalif, ilerlemeye engel hiç bir şey ihtiva etmiyor (içermiyor)” demiştir.[3]
22 Ocak 1923’te -doğrusu güya Kazım Karabekir’e “Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar. Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, yoksul olmaya mahkumdurlar” demeden 6 ay ilkin– Bursa’da halka, “Bizim milletimizin güçlü iki fazileti var: Dili ve dini. Hiçbir kuvvet, hiç bir tesir, hiç bir tahakküm ve istibdat, milletimizin bu iki faziletini kalp ve vicdanından söküp alamamıştır ve alamaz” demiştir.[4]
3- Kazım Karabekir, güya “Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar. Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, yoksul olmaya mahkumdurlar” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ü, “Dinsiz ve ahlaksız millete bu dünyada yaşam hakkı olmadığını tarih gösteriyor” diye uyardığını iddia etmiştir.
Ancak Kazım Karabekir’in Mustafa Kemal Atatürk’e bu şekilde bir uyarıda bulunması anlamsızdır. Çünkü “gerçekçi” olan Mustafa Kemal Atatürk, milletler için dinin lüzumlu bulunduğunu ve dinsiz milletlerin devamına olanak olmadığını düşünmektedir.
Örneğin;
25 Aralık 1930: “Hiçbir dine bağlı olmayan kalp, istirahatten mahkumdur…”[5]
2 Temmuz 1932: “Din lüzumlu (lüzumlu) bir müessesedir (kurumdur). Dinsiz milletlerin devamına olanak yoktur…”[6]
Orman Çiftliği’nde Asaf İlbay’a: “Din vardır ve lazımdır. Temeli oldukca sağlam bir dinimiz var… Din, vicdani bir meseledir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine hürmet gösteririz…”[7]
4- Kazım Karabekir’in “Paşam bu yeni akide (dinsizlik ve namussuzluk) bizi Bolşevikliğe götürür” diyerek Mustafa Kemal Atatürk’ü uyardığı iddiası mantıksızdır. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, Bolşevikliğe ve Komünizme karşıdır.[8]
Örneğin;
6 Şubat 1921: “Komünizm sosyal bir meseledir. Memleketimizin hali, memleketimizin sosyal şartları, dini ve ulusal ananelerinin (geleneklerinin) kuvveti, Rusya’daki Komünizm’in bizce tatbikine (uygulanmasına) uygun olmadığı kanaatini teyit eder (doğrular) bir mahiyettedir.”[9]
28 Ekim 1922: “Biz ne Bolşevikiz, ne komünist; ne biri ne öteki olamayız. Çünkü hepimiz milliyetperver ve dinimize hürmetkarız.”[10]
26 Mayıs 1935: “Türkiye’de Bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü, Türk hükümetinin ilk amacı, halka özgürlük (özgürlük) ve saadet (mutluluk) vermek, askerlerimize olduğu kadar, sivil halkımıza da iyi bakmaktır.”[11]
5- Kazım Karabekir’in yazdığına bakılırsa güya Mustafa Kemal Atatürk, “ilkin din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz” demiş. Oysa bırakın halkın namus anlayışını değiştirmeyi, Mustafa Kemal Atatürk, halkın “namusuyla” ve “içsel kuvvetiyle” övünmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk, 27 Ocak 1923‘te -doğrusu güya Kazım Karabekir’e “Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar. Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, yoksul olmaya mahkumdurlar” demeden 6 ay ilkin– İzmir Hükümet Konağı’nda yapmış olduğu konuşmada Kurtuluş Savaşı’nın “Namus Cephesi”yle kazanıldığını söylemiştir:
“…İzmir ve havalisinin (çevresinin) oldukca namuskar ve vatanperver ahalisi (halkı), hiç bir vakitte bu tacidar (hükümdar) (Vahideddin) ile ve onun heyeti ile onun temsilcisi ile birlikte olmadı, olmak istemedi ve olamazdı. Onun için hemen Redd-i İlhak namıyla (adıyla) teşkil ettiği (kurduğu) toplum vasıtasıyla (aracılığıyla) tüm ahaliyi (halkı) müdafaai vatana (vatan savunmasına) çağırdı. Bu vesile ile o cemiyetin namını (adını) hürmetle yad etmeyi (anmayı) bir vecibe (borç) sayarım. Bu teşebbüs (girişim) hasım karşısında bir namus cephesi teşkil etti (oluştu). Denilemez ki, bu cephe oldukca büyük, maddeden oldukca güçlü idi. Fakat devasa yükseklikte namusa ve içsel kuvvete sahipti. Şüphe yok, bu namus cephesi, tüm memleket için bir çayır ve teşvik cephesi idi.
unu teşkil eden (oluşturan) insanoğlu pekala biliyorlardı ki, tüm vatan ehli bu cepheye koşacaktı. Hakikaten o şekildeki oldu. Bütün ulus hakikati anladı. İşbirliği yapmış oldu ve bu cephenin takviyesine (güçlenmesine) koştu. Ancak düşmanlarımız bunu anlamışlar ve buna olanak ve fırsat vermemek için hemen o namus cephesine saldırı ve saldırı eylemişelerdi (saldırmışlardı). Efendiler! Namus cephesi hiç bir zaman yıkılmaz, yenik olmaz. Dolayısıyla o cephe de yıkılmamış, yenik edilememiştir… Bir devir yaşıyoruz ki, tüm harici (dış) düşmanlara uyarak memleketi ve milleti mahvetmeye azmetmiş olan bir idarenin mesaisine rağmen, ebedi yoksulluklar arasında memleketi düşmanın, düşmanların pis ayaklarından kurtarıyor, ulus ve memlekete izzet, şeref, namus kazandırıyor, muvaffakiyet, muzafferiyet veriyor, o da bu devirdir.”[12]
Görüldüğü benzer biçimde Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı “namus” kavramıyla açıklamıştır. Ve ona bakılırsa halkın işgallere karşı gösterdiği direnişle, doğrusu Kuvayı Milliye hareketiyle bir “Namus Cephesi” kurulmuştur.[13]
6- Kazım Karabekir’in Mustafa Kemal Atatürk’ün dediğini iddia ettiği “namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar”, “namusu olanlar kazanamazlar, yoksul olmaya mahkumdurlar” şeklindeki laflar, Mustafa Kemal Atatürk’ün üslubuna, ömür görüşüne, gerçekçiliğine ve terbiye anlayışına müsait değildir.
Bununla alakalı birkaç misal verelim.
Mustafa Kemal Atatürk, 1905’te Şam’da kurmaylık stajını yaparken o bölgedeki birtakım askerlerin ve komutanların halkı soyduğuna, rüşvet aldığına şahit olmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk, bu vakası 1937’de içsel kızı ve emek harcama arkadaşı Afet İnan’a anlatmıştır. Afet İnan’dan aktarıyorum:
“…Müfit (Özdeş), Mustafa Kemal’in yanına geliyor ve şunları söylüyor: …Çok para kazanılmış, benim hisseme fazlaca altın isabet etmiş. Dün akşam bu altınları bana getirdiler, vermek istediler. Ben tereddüt ettim. Bu tereddüdün sebebini soranlara: “Çünkü bu, bizim alışmadığımız şeydir; dostum Mustafa Kemal bunu destekliyor mu?” diye sorduğum vakit bana: “Mustafa Kemal’e senin aldığının birkaç misli verilecektir” dediler; ben de “Müsaade buyurunuz, bir defa kendisinden sorayım” yanıtını verdim.
Müfit’in bu laflarını dinleyen Mustafa Kemal, arkadaşının bir hataya düşmüş olmasından ürkerek: “Sakın paraları almış olmayasın” diyor ve Müfit’in hemen “Hayır” diye yanıt vermesi üstüne ona şu lafları söylüyor: “Müfit, sen bugünün adamı mı olmak istiyorsun yoksa yarının adamı mı?” Müfit, aslına bakarsan öneri edilen parayı kabul etmemiş olmanın verdiği bir gururla ve pek samimi bir anlatım ile: “Elbette yarının adamı olmak isterim” diyor. Mustafa Kemal kendisini takdir ediyor, “Elbette alamazsın; ben de almadım ve alamam” hükmünü veriyor.
Bir gece Mustafa Kemal’in ordugahtaki çadırı sarılıyor. Kendisi ölümle tehdit ediliyor, hesap ve kitaplara engel olmak istediği için. Mustafa Kemal bunlara şu lafları söylüyor:
“Arkadaşlar, ben gerçi mekteplerde Riyaziye (Matematik) okuyup öğrendim. Fakat bu sizin hesaplarınızdan bir şey anlamam… Efendiler, ben namuslu bir adamım. Benimle dost olanların da namuslu olmaları gerektir. Sizin bana bahsettiğiniz hesaplara benim aklım ermiyorsa ve bunu Şam’a gönderip incelemeyi öneri ediyorsam, buna bir şey demeye hakkınız olmamalıdır. Yarın Müfit’i Şam’a göndereceğim.”[14]
1905’te Mustafa Kemal Atatürk, “Ben namuslu bir adamım. Benimle dost olanların da namuslu olmaları gerekir” diyerek rüşvet almayı reddettiğinde daha 24 yaşlarında bir gençtir.
Peki bu düşüncede olan Mustafa Kemal Atatürk’ün “namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar”, “namusu olanlar kazanamazlar, yoksul olmaya mahkumdurlar” demesi olası müdür?
Mustafa Kemal Atatürk, 1930’da yazdığı “Medeni Bilgiler” isminde kitabında “Ahlak” hakkındaki şu şekildeki demiştir:
“Türklerin aşağı yukarı hep ahlakları birbirine benzer. Bu yüksek terbiye, hiç bir milletin ahlakına benzemez. Ahlakın, ulus teşkilinde yeri oldukca büyüktür… Ahlakın ulusal, içtimai (sosyal) bulunduğunu söylemek maşeri (toplum) vicdanın bir ifadesidir demek, hem de ahlakın kutsal sıfatını da tanımaktır. Ahlak mukaddestir; çünkü, aynı kıymette eşi yoktur ve başka hiç bir nevi (tür) kıymette ölçülemez. Ahlak mukaddestir; çünkü, en büyük etik şeniyet sahibi bir faile recidir. O fail, sadece ve sadece cemiyettir. Ondan başka bir fail yoktur…”[15]
Görüldüğü benzer biçimde Mustafa Kemal Atatürk, 1930’da yazdığı “Medeni Bilgiler” isminde kitabında Türklerin ahlakının yüksek bulunduğunu, bu yüksek ahlakın hiç bir milletin ahlakına benzemediğini, Ahlakın kutsal bulunduğunu, aynı kıymette eşi olmadığını ve başka hiç bir nevi (tür) kıymette ölçülemeyeceğini belirtiyor.
Peki, bu lafları söyleyen Mustafa Kemal Atatürk’ün “namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar”, “namusu olanlar kazanamazlar, yoksul olmaya mahkumdurlar” gibi laflar söylemesi olası müdür?
Ayrıca “Türklerin aşağı yukarı hep ahlakları birbirine benzer. Bu yüksek terbiye, hiç bir milletin ahlakına benzemez” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün “namus anlayışını değiştirmeliyiz” gibi laflar söylemesi olası müdür?
7- 10 Temmuz 1923’te Kazım Karabekir ve Mustafa Kemal Atatürk din mevzusunda bir münakaşaya girmiş olabilir. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, o günlerde “din dilinin Türkçeleştirilmesi” mevzusuna kafa yormaktadır. Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir’e “din dilinin Türkçeleştirilmesi” fikrinden laf etmiş ve bir ihtimal de dini eleştirmiş olabilir.
Ancak Kazım Karabekir, maalesef hep yapmış olduğu benzer biçimde, Mustafa Kemal Atatürk’ün din dilinin Türkçeleştirilmesi, hurafelerle savaşım edilmesi ve birtakım din eleştirilerini vb. Mustafa Kemal Atatürk’ün halkı “dinsizleştirme, namussuzlaştırma” projesi olarak bizlere aktarmıştır. Kazım Karabekir, olayların üstünden seneler geçtikten sonrasında, Mustafa Kemal Atatürk’ten öc almak ve onu halkın bakış açısından düşürmek için yazdığı anılarında vakaları karıştırmış, çarpıtmış ve hatta açıkça vaka uydurmuştur.[16]
8- Kazım Karabekir’in en büyük çelişkisi de şudur: Anılarında bir yerde “Mustafa Kemal Atatürk’ün milleti dinsiz ve namussuz yapmak istediğini”[17] başka bir yerde ise “Mustafa Kemal Atatürk’ün milleti Hıristiyan yapmak istediğini” yazmıştır.[18]
Oysa Mustafa Kemal Atatürk, milleti dinsiz yapmak bekliyorsa, Hıristiyan yapmak isteyemez. Hıristiyan yapmak bekliyorsa dinsiz yapmak isteyemez. Çünkü Hıristiyanlık da bir dindir.
Görüldüğü benzer biçimde Kazım Karabekir, din üstünden Mustafa Kemal Atatürk’e hücum eden her Mustafa Kemal Atatürk düşmanı benzer biçimde akıl ve mantık gözetmeden Mustafa Kemal Atatürk’ü Müslüman halkın bakış açısından düşürmek için her yolu denemeye çalışmıştır. Bundan ötürü anılarında bu tür çelişkiler ve mantıksızlıklar mevcuttur.
Çünkü Kazım Karabekir, Mustafa Kemal Atatürk’ü İslam düşmanı göstermeye çalışmış ve bu amaca odaklanmıştır. Sonuç olarak “dinsizlik” isteyen Mustafa Kemal Atatürk de “Hıristiyanlık” isteyen Mustafa Kemal Atatürk de “İslam düşmanı” Mustafa Kemal Atatürk imgesine hizmet edecektir.
Şu reel bilinmeden Kazım Karabekir’in Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik bu iddiaları anlaşılamaz:
Kazım Karabekir, Mustafa Kemal Atatürk’le yolları ayrıldıktan; kurduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldıktan ve İzmir Suikastı sebebiyle İstiklal Mahkemesi’nde yargılandıktan sonrasında, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1927’de Kazım Karabekir’i eleştiren “Nutuk”u okumasıyla beraber öfkeyle kaleme sarılıp Mustafa Kemal Atatürk’ü halkın bakış açısından düşürmek için yazdığı “İstiklal Harbimiz”, “Nutuk’a Cevaplar” benzer biçimde kitaplarında birçok reel dışı iddiaya yer vermiştir.
Kazım Karabekir’in din/Kur’an benzer biçimde mevzularda Mustafa Kemal Atatürk’e atfederek anlattığı olayların bir çok ya abartma ya çarpıtma yahut uydurmadır. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir’in bu tür reel dışı iddialarının kimilerine cevap vermiştir.
Örneğin, Kazım Karabekir’in kendisini BolşevikIikle suçlamasına Mustafa Kemal Atatürk, el yazısıyla şu notu düşmüştür:
“Sayfa 54: Bolşeviklik… Çok alçakça uydurmak istediği bir hikaye. Bana yapıştırmak istiyor.”[19]
Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle, Kazım Karabekir’in Mustafa Kemal Atatürk’le alakalı “uydurmak istediği” şeyler ve Mustafa Kemal Atatürk’e “yapıştırmak istediği” etiketler vardır. Bu etiketlerden biri de “din düşmanı” etiketidir.
Kaynaklar:
[1] Kazım Karabekir, Nutuk’a Cevaplar, Cilt 12, (Hazırlayan: Faruk Özerengin), Emre Yayınları, İstanbul, 1997, sayfa 3808.
[2] Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, 1. baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015, sayfa 547, 548.
Ayrıca bakınız; Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 20, Nutuk II, 1. baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2007, sayfa 235, 236.
[3] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 16, 1. baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, sayfa 150.
Ayrıca bakınız; Atatürk’ün Kaleminden 1, Din ve Laiklik Üzerine, (Derleyen: Doğu Perinçek), (genişletilmiş) 6. baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2018, sayfa 103.
Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, 5. baskı, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2017, sayfa 391.
Yrd. Doç. Dr. Ali Güler, Atatürk ve İslam, Halk Kitabevi, İstanbul, 2016, sayfa 88.
Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Atatürk, Din ve Din Adamları, 9. baskı, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2007, sayfa 87.
Dr. Yaşar Çolak, “Atatürk ve Din”, Din, Bilim, Uygarlık ve Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007, sayfa 79.
Ömer Karakaya, “Atatürk’ün Din İle İlgili Sözleri”, Din, Bilim, Uygarlık ve Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007, sayfa 140, 144.
[4] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 14, 2. baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2007, sayfa 361.
Ayrıca bakınız; Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, 5. baskı, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2017, sayfa 392.
Atatürk’ün Kaleminden 1, Din ve Laiklik Üzerine, (Derleyen: Doğu Perinçek), (genişletilmiş) 6. baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2018, sayfa 77.
Siirt Mebusu Mahmut, “Gazi ve İnkılâp”, Milliyet, 2 Şubat 1930, sayfa 1.
Yrd. Doç. Dr. Ali Güler, Atatürk ve İslam, Halk Kitabevi, İstanbul, 2016, sayfa 89.
Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Atatürk, Din ve Din Adamları, 9. baskı, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2007, sayfa 221.
Enver Ziya Karal, Atatürk’ten Düşünceler, 6. baskı, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1991, sayfa 136.
Dr. Yaşar Çolak, “Atatürk ve Din”, Din, Bilim, Uygarlık ve Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007, sayfa 80, 81.
[5] Mustafa Kemal Ulusu, Atatürk’ün Yanı Başında, Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları, (gözden geçirilmiş) 3. baskı, İstek Yayınları, İstanbul, 2018 s. 113
Ayrıca bakınız; Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Kasapoğlu, Atatürk’ün Kur’an Kültürü, 13. baskı, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2008, sayfa 390.
[6] Bu anıyı aktaran Kılıç Ali, Atatürk’ün bu sözleri Birinci Tarih Kongresi’nden sonra Marmara Köşkü’nde söylediğini belirtiyor. Fakat Kılıç Ali, kongrenin tarihinde 2 yıllık bir yanlışlığa düşüyor; 2 Temmuz 1932’de yapılan kongrenin 1930’da toplandığını yazıyor. Bu yanlışlık tarafımızca düzeltilmiştir.
Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, Sel Yayınları, İstanbul, 1955, sayfa 114.
Ayrıca bakınız; Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, (Derleyen: Hulusi Turgut), 9. baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2007, sayfa 564, 565.
Ahmet Gürtaş, Atatürk ve Din Eğitimi, 4. baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1982, sayfa 9, 34, 54.
Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, 5. baskı, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2017, sayfa 387.
Yrd. Doç. Dr. Ali Güler, Atatürk ve İslam, Halk Kitabevi, İstanbul, 2016, sayfa 87.
Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Atatürk, Din ve Din Adamları, 9. baskı, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2007, sayfa 119, 222.
Dr. Yaşar Çolak, “Atatürk ve Din”, Din, Bilim, Uygarlık ve Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007, sayfa 79.
Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, “Atatürk’ün İnanç Dünyası ve Din Anlayışı”, Din, Bilim, Uygarlık ve Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007, sayfa 84, 87.
[7] Yakınlarından Hatıralar, Sel Yayınları, İstanbul, 1955, sayfa 102, 103.
Ayrıca bakınız; Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, 5. baskı, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2017, sayfa 387.
Ahmet Gürtaş, Atatürk ve Din Eğitimi, 4. baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1982, sayfa 34.
Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Atatürk, Din ve Din Adamları, 9. baskı, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2007, sayfa 26, 222.
Yrd. Doç. Dr. Ali Güler, Atatürk ve İslam, Halk Kitabevi, İstanbul, 2016, sayfa 87, 88.
4.
[8] Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı sırasında Komünizm’i öven bazı sözler söylemesi, Komünist taraftarı gibi gözükmesi, Komünist sloganlar kullanması, O’nun komünist olduğunu göstermez. Atatürk; o sözleri, Ruslardan yardım almak için, o günlerin koşulları gereği söylemiştir.
Asım Aslan, Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük, Şafak Matbaacılık Bas. Yay. San. Tic. Ltd. Şti., Ankara, 1994, sayfa 14.
[9] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 11, 2. baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, sayfa 37.
Ayrıca bakınız; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 3. Cilt, 4. baskı, Türk İnkılâp Tarihi Entitüsü Yayınları, Ankara, 1989, sayfa 26.
Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, 5. baskı, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2017, sayfa 380.
Enver Ziya Karal, Atatürk’ten Düşünceler, 6. baskı, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1991, sayfa 175.
4. Asım Aslan, Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük, Şafak Matbaacılık Bas. Yay. San. Tic. Ltd. Şti., Ankara, 1994, sayfa 14.
[10] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 14, 2. baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2007, sayfa 55.
Ayrıca bakınız; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 3. Cilt, 4. baskı, Türk İnkılâp Tarihi Entitüsü Yayınları, Ankara, 1989, sayfa 70.
Atatürk’ün Kaleminden 1, Din ve Laiklik Üzerine, (Derleyen: Doğu Perinçek), (genişletilmiş) 6. baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2018, sayfa 63.
Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, 5. baskı, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2017, sayfa 381.
Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Atatürk, Din ve Din Adamları, 9. baskı, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2007, sayfa 18.
Enver Ziya Karal, Atatürk’ten Düşünceler, 6. baskı, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1991, sayfa 43.
Asım Aslan, Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük, Şafak Matbaacılık Bas. Yay. San. Tic. Ltd. Şti., Ankara, 1994, sayfa 14
[11] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 27, 1. baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2010, sayfa 259.
Ayrıca bakınız; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 3. Cilt, 4. baskı, Türk İnkılâp Tarihi Entitüsü Yayınları, Ankara, 1989, sayfa 137.