ATATÜRK AYETE SAFSATA DEDİ İDDİASINA CEVAP

ATATÜRK AYETE SAFSATA DEDİ İDDİASINA CEVAP

2011 senesinde araştırmacı Atilla Oral’ın “Mustafa Kemal Atatürk’ün Sansürlenen Mektubu” isimli kitabı yayımlandı.[1] Atilla Oral’ın bu mühim emek vermesi yayımlanır yayımlanmaz Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarından Kadir Mısıroğlu başta olmak üzere, AKP’nin derin tarihçisi Mustafa Armağan ve Türkiye’yi soykırım yapmakla suçlayan sorosçu tarihçi Halil Berktay benzer biçimde eli birazcık kalem tutan, ağzı birazcık söz meydana getiren Mustafa Kemal Atatürk düşmanı tarihçiler, yazarlar, gazeteciler hep beraber Mustafa Kemal Atatürk’e “dinsiz” ve “din düşmanı” diye saldırmaya başlamıştır. İlginçtir! bunların içinde ateist olanlar bile vardır…


Şunu en başından söylemeliyim ki, ortada büyük bir sömürü vardır. İşlerine yarayan her şeyi sonuna kadar sömürmeye alışmış olan bu Mustafa Kemal Atatürk düşmanları, aslına bakarsak Mustafa Kemal Atatürk gerçeğinin ortaya çıkmasına büyük bir katkı sağlayacak olan “Mustafa Kemal Atatürk’ün Sansürlenen Mektubu”nu Mustafa Kemal Atatürk gerçeğini idrak etmek için kullanmak yerine, sonuna kadar sömürmeyi tercih etmişlerdir. Böylece “Mustafa Kemal Atatürk’ün Sansürlenen Mektubu”, birden* bire “Mustafa Kemal Atatürk’ün Sömürülen Mektubu”na dönüşmüştür.[2]



ATATÜRK’Ü SANSÜRLEMEK


Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleri (son cümlesi hariç) hepinizin malumudur: “Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşıran bir hal alabilir. Siz buna razı mısınız?“


Ancak bırakın bu cümle'nin yer almış olduğu mektubun tamamını, bu cümlenin sonundaki “Siz buna razı mısınız?” ifadesi bile sansürlenip kesildikten sonrasında, Mustafa Kemal Atatürk’ün bu meşhur sözü, Türk Tarih Kurumu’nun merkez binasındaki mermer levhaya kazınmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün 16-17 Ağustos 1931 tarihindeki 21 sayfalık bir mektubundan alınan bu cümle, evvela 1939’da Türk Tarih Kurumu üyesi Hasan Cemil Çambel’in Belleten dergisindeki bir makalesinde yer almıştır.[3] Ancak uzun seneler süresince Hasan Cemil Çambel veya başka biri Mustafa Kemal Atatürk’ün bu cümlesinin de arasında yer almış olduğu laf mevzusu mektubun tamamından asla laf etmemiştir. Ta ki Atilla Oral, 2011 senesinde laf mevzusu mektubun tamamını “Mustafa Kemal Atatürk’ün Sansürlenen Mektubu” isimli kitabında -sansürsüz- olarak yayımlayana kadar mektup gizli saklı kalmıştır.[4]

ATATÜRK’TEN BİLİMSEL TARİHÇİLİK DERSLERİ “CAMİİ EZHER KAÇKINI ZAKİR KADİRİ”


Mustafa Kemal Atatürk, 1930’ların başlangıcında yeni Türkiye’ye yakışır biçimde “akılcı” ve “ilmi” özellikte yeni ders kitapları hazırlatmak istemiştir. Hazırlanacak yeni ders kitaplarının yeni Türkiye’nin ulusal, laik ve uygar öğrenim sistemine müsait biçimde dönemin son olarak ilmi verileri dikkate alınarak hazırlanmasını istemiştir. Yeni Türkiye’nin müessese sürecinde bilhassa tarihe, tarih dersine büyük bir ehemmiyet veren Mustafa Kemal Atatürk, tarih kitaplarının da belgelere dayalı, yansız ve ilmi özellikte kitaplar olmasını istemiştir. Mustafa Kemal Atatürk, yeni tarih kitaplarının yazımı için Türk Tarih Tetkik Cemiyeti’ni görevlendirmiştir. Cemiyet liselerde okutulacak tarih kitaplarının yazımına başladığında “İslam Tarihi” ve “Türklerin İslam’daki Yeri” temalı kısmı de Mısır’daki meşhur El Ezher Camii ve Üniversitesi mezunu Zakir Kadiri Ugan’a hazırlatmıştır.[5] Mustafa Kemal Atatürk, Zakir Kadiri’nin hazırladığı “İslam Tarihi” ve “Türklerin İslam’daki Yeri” temalı bölümlerde Arap milliyetçiliğine ve bilimdışı değerlendirmelere yer verildiğini görüp buna itiraz etmiş ve birtakım düzeltmelerin yapılmasını istemiştir. Ancak düzeltmeler istediği biçimde yapılmayınca, Atilla Oral’ın tabiriyle, adeta “ateş püskürmüştür”. (düzenlendi)


Mustafa Kemal Atatürk, devrin Türk Tarih Kurumu Başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu’na gönderilmiş olduğu mektubunda hangi esaslara müsait bir İslam Tarihi yazılması icap ettiğini anlattıktan sonrasında şunları demiştir:


“Tevfik Beyefendi! Zakir Kadiri’nin ahmakçasına notlarını düzeltirken bu noktalara da dikkat buyurunuz. Bu münasebetle yüksek heyetinizin başkanı bulunan size hatırlatırtm ki, yeni dünya ufuklarına açacağınız yeni tarih semasında dikkatli olunuz. Sonradan, uydurma bir yaratı meydana getirerek arkasından pişman olmaktansa, hiç bir yaratı meydana getirmemek beceriksizliğini itiraf etmek daha iyidir. İlim alanında şüpheli olmak Mısır’ın Camii Ezher’i mezunlarına inanmaktan daha iyidir… Biz devamlı hakikatı arayan ve onu buldukça ve bu bulduğumuza inandıkça, ifadeye cesaret yayınlayan adamlar olmalıyız… Bu yolda yürürken Camii Ezher kaçkınlarından mı yardım dileyeceksiniz?”[6]


“Her şeyden ilkin kendinizin dikkatle ve özen ile seçeceğiniz belgelere dayanınız. Bu belgeler üstünde yapacağınız incelemede her şeyden ve herkesten ilkin kendi karar verme yetinizi ve ince ulusal süzgecinizi kullanınız. Sizi büyük hedefe sadece bu görüşlerden kıskanç olmak ulaştırabilir. Yoksa dünyanın bin bir şarlatanı ve bin bir milletin tarihşinas yaşayan sokak politikacısının ve bu tarz şeyleri yüksek ölçekte temsil eden Camii Ezher kaçkınının oyuncağı kılar.”[7]


“Bana bu kadar laf söyleten sebebi açıklayayım: Camii Ezher kaçkınını gören sizsiniz. Eseri diye, Ankara’dan ayrıldığım son gün önüme koyduğunuz örümcek Arap yazılı paçavraları okuduğunuz vakit hemen itirazımı serdetmiştim. Bunu nazarı dikkate alacağınızı vaat etmiştiniz! İncelemenizden sonrasında bana verilen yazılar o denli sersem ve bilgisiz ve Camii Ezher kaçkını bu erkeğin mahsulü bulunduğunu gördüm ki, sizi rencide edecek bir laf söylemeden bu paçavralar üstünde yine çalışmaya zorunlu oldum. Bu sözlerimi sizi utandırmak için yazmıyorum. Bu yazılarımı, bundan sonraki mesainizde dikkat ve intibah dersi olması için yazıyorum… Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtan bir hal alabilir. Siz buna razı mısınız?“[8]




Bu cümlelerde oldukca açıkça görüldüğü benzer biçimde Mustafa Kemal Atatürk’ün temel kaygısı bilimselliktir. Türk Tarihi Kurumu’nu, Türk Dil Kurumu’nu, Türkiyat Enstitüsü’nü, Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ni, Türk Antropoloji Kurumu’nu kuran; Anadolu’nun dip kültürünü açığa çıkarmak için “ulusal kazılar” yaptıran; Anadolu’nun binlerce senelik tarihini sergilemek için Türkiye’nin dört bir yanında arkeoloji müzeleri açtıran; Tarih ve Dil Kurultayları, tarih sergileri düzenleten; Uluslararası Antropoloji ve Tarihöncesi Arkeoloji Kongrelerine temsilci gönderen, hatta bu kongrelere ev sahipliği meydana getiren; yeni tarih kitapları yazdıran; kısacası dönemin bütün ilmi yöntemleriyle emperyalizmin güdümündeki Batı merkezci tarihe başkaldıran Mustafa Kemal Atatürk, Türk ve dünya zamanı benzer biçimde İslam tarihinin ve Türklerin İslam tarihli yerinin de Batı merkezci yada Arap milliyetçisi bakış açısından anlatılmasını istememiştir. (düzenlendi)

[03:27]

O bu konuların da belgelere dayalı, yansız, en önemlisi de dinsel değil ilmi, dolayısıyla hakikatı ortaya çıkaracak halde yazılmasını istemiştir. Ancak, yeni Türkiye’de liselerde okutulacak yeni tarih kitapları için ‘İslam Tarihi’ ve ‘Türklerin İslam’daki Yeri’ mevzularını yazan Camii Ezher mezunu Zakir Kadiri’nin Arap milliyetçiliğine ve ilmi olmayan ‘dinsel’ bilgilere ve yorumlara yer vermesi Mustafa Kemal Atatürk’ü çileden çıkarmıştır. Mustafa Kemal Atatürk öfkelenmiştir. Bilimle uğraşanların, aklı ve bilimi göz ardı etmelerindedir öfkesi. Bu nedenle mektubunda adeta bir tarih profesörü benzer biçimde tarih biliminden laf etmiştir. Belgelere dayanmayan, realist olamayan tarih yazımını “paçavra” olarak adlandırmıştır.“[9]

Mustafa Kemal Atatürk’ün laf mevzusu mektubundaki şu ilmi çıkarımlar, bütün tarihçilerin kulağına küpe olması ihtiyaç duyulan türden temel esaslarıdır:

Uydurma bir yaratı vermektense asla yaratı vermemek beceriksizliğini anlatım etmek daha iyidir.

İlim alanına şüpheli olmak gerekir.

Gerçeği arayıp bulduktan sonrasında açıklamalıdır.

Tarih yazarken kendi seçeceğiniz belgelere dayanınız.

Belgeleri incelerken kendi kararınıza ve ulusal süzgecinize güveniniz.

Tarih yazmak tarih yapmak kadar önemlidir, yazan yapana sadık kalmalıdır.[10]

ATATÜRK’ÜN SANSÜRLENEN MEKTUBUNUN ŞİFRESİ


Mustafa Kemal Atatürk, “Camii Ezher kaçkını” söylediği Zakir Kadiri’nin “İslam Tarihi ve Türkler” mevzusunda yazdıklarına yönelik “ilmi öfkesini” Türk Tarih Kurumu Başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu’na gönderilmiş olduğu bu “zehir zemberek” mektupta şu şekildeki anlatım etmiştir:


“Son senelerde İstanbul’da piyasaya sürülen gazetelerde roman diye okuduğumuz birtakım zamanı eserler vardır ki, bunlar şüphesiz yüksek heyetinizin gözlerinden firar etmiş değillerdir. Bu roman sayfaları bence reel tarih belgelerinin yorumudur. Bu roman sayfalarında görülen şeyler ortalama şu şekildeki açıklanabilir: Arabistan Yarımadası’nın sahil çöllerinden; (ikra, bismi, Rabbi) safsatasını esas tutmuş olan Araplar, modern dünyada, özellikle Türk varlıklı modern bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır. Bu zihniyetle hareket edenler İslam’dan ilkin evrensel Türk uygarlığının tüm belgelerini imha etmekte mani görmediler. Yazacağınız İslam tarihinin de bu doğrultuda toplayabileceğiniz belgelere dayanarak açıklanmasını mühim görürüm.”



Okunduğu suretiyle Atatürk, "Arabistan yarımadasının sahil çöllerinden; (Ikre, Bismi, Rabbi) safsatasını esas tutmuş olan Araplar, çağdaş dünyada, özellikle Türk varlıklı çağdaş bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır. Bu zihniyetle hareket edenler İslam'dan ilkin evrensel Türk uygarlığının tüm belgelerini imha etmekte mani görmediler.

Yazacağınız İslam tarihinin de bu doğrultuda toplayabileceğiniz belgelere dayanarak açıklanmasını mühim görürüm." diye yazmış.

Bu yazıdan "Atatürk, Kuran'a -safsata- demiş" çıkarımını yapıyorsanız "safsata" yapmış oluyorsunuz. Size kucak kucak kitap okumanızı öneririm.


Anlayamayanların olacağını varsayarak yavaş yavaş, adet adet söylemeye başlayacağım ve konuya "Atatürk'ün Kuran'a -safsata- dediğini" varsayarak kişinin "safsata" kelimesinin ne idrak etme geldiğini bilmediğini düşünerek mantık hatasını ortaya çıkaracağım. ( "Safsata" kelimesinin ne idrak etme geldiğini bilmiyorsun tamam da, okuduğunu da anlamıyorsun arkadaş!)


"Atatürk'ün Kuran'a -safsata- demiş" bulunduğunu düşünerek açıklamaya başlıyorum;

"... (Ikre, Bismi, Rabbi) safsatasını esas tutmuş olan Araplar..." bu cümleden Arapların sonradan Müslüman bulunduğunu veya Kuran'ı sonradan esas tutmuş bulunduğunu anlıyoruz.


"...Arapların... bu ilkel ve -cahiliyet devrinin- simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır..." cümlesinde geçen "cahiliyet dönemi" terimi, İslam öncesi devirleri bahsetmek için kullanılır. Yine cümlede geçen "ilke" kelimesinin "Ikre, Bismi, Rabbi"(Kuran) bulunduğunu anlıyoruz. Sorun şurada, "cahiliyet dönemi" İslam öncesi dönemi bahsetmek için kullanılıyorsa, iyi mi oluyorda Kuran cahiliyet dönemi simgesi olabiliyor. "Safsata" kelimesinin anlamını bilmeyen bir şahıs bile Atatürk'ün bu şekilde bir hata yapmayacağını anımsar ve burada bir mantık hatasının bulunduğunun anlar.


Ben ne anladım onu anlatayım size; ilk başta "Safsata" kelimesi ne idrak etme geliyor ona bir bakalım.

Safsata kelimesinin Osmanlı Türkçesinde ki karşılığı "Kıyas-ı Batıl"dır. Yani "görünüşte doğru, hakikatte yanlış"...

Safsata kelimesinin Türkiye Türkçesindeki anlamı "bir düşünceyi anlamaya çalışırken meydana getirilen yanlış çıkarsamadır"... Yani kısaca "yanlış idrak etme"dır.


Şimdi cümleyi "safsata" kelimesinin yerine anlamını koyarak ve cümleyi ona gore düzenleyerek yazalım:

"Yaradan Rabbinin Adıyla Oku" ayetini "yanlış anlayan" Araplar, çağdaş dünyada, özellikle Türk varlıklı çağdaş bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır...". Umarım şimdi anlaşılmıştır.


Yani Atatürk, Arapların "Ikre, Bismi, Rabbi" ayetini yanlış anladıklarını ve müslüman olmayan halkların belgelerini(bilhassa Türklerin) veya İslam öncesi uygarlıkların(Mısır vb) belgelerini imha etmekten çekinmedilerini yazmıştır ve bu anlayışın "cahiliyet dönemi"ne ilişkin bir seka bulunduğunu vurgulamıştır.


Ama bu makale bir biçimde döndürülüp çevrilip Atatürk'ün karşısına dikilmiştir ve yıkılmaya muhtaçtır.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

Top Post Ad

Below Post Ad

Sponsor