ÇANAKKALE SAVAŞI VE ATILAN İFTİRALARA CEVAP

ÇANAKKALE SAVAŞI VE ATILAN İFTİRALARA CEVAP 

Savaşın kısa bir özeti

Bu konudaki farklı iddiaları görmeden ilkin, Çanakkale Savaşının kısa bir özetini vermek istiyorum.

27. 9. 1914 Çanakkale Boğazı tüm gemilere kapatılır.

29.10.1914 Amiral Souchon kumandasındaki Osmanlı filosu Odesa ve Sivastopol'ü bombardıman eder.

1.11.1914 Rus ordusu Doğu Beyazıt sınırını geçer, İngiliz birlikleri Basra körfezine çıkar.

3.11.1914 Îngiliz-Fransız Birleşik Filosu, Çanakkale Boğazı giriş

tahkimatını bombardıman eder.

25.11.1914 Churchill, Savaş Komitesine Çanakkale Boğazı'na saldırı edilmesini önerir.

11. 1. 1915 Amiral Carden, Deniz Bakanlığına Çanakkale'ye saldırı için hazırlanan planı sunar.

28.1. 1915 Savaş Komitesi, Çanakkale Boğazı'nın donanmayla

zorlanmasına karar verir.

19.2.-17.3.1915 Birleşik Filo, Çanakkale Boğazı girişindeki ve orta kesimdeki

tabyaları (korunaklı durağan bataryalar) tahribe çalışır. Bu vakit arasında Boğaz'ı

ve Bolayır'ı, on dördü gündüz, yirmi biri gece olmak suretiyle bombalayacaktır.

Girişteki tabyaları susturulur. Mayın arama ve tarama etkinliği kesintisiz

sürdürülür. Ruslar da İstanbul Boğazı'na çıkarma için hazırlık yaparlar. İngiliz

kara birlikleri Mondros adasında toplanmaya başlar. Birleşik Filo Komutanlığına

Amiral de Robeck, Kara Kuvvetleri Başkomutanlığına Orgeneral İan Hamilton

atanır. Her şey ümit verici görünmektedir. 18 Mart günü 94

18 Mart 1915

Boğaz'ın donanma ile zorlanmasına karar verilir. Ama Nusret mayın

gemisi, 17/18 Mart gecesi, Karanlık Liman ile Morto Limanı önüne, gizilce 30

kadar mayın bırakacak ve hasım karakol gemilerine ve mayın tarayıcılara

görünmeden geri dönecektir. (Deniz savaşı) Sabah, cenk planına nazaran üç sıra

ola-' rak dizilmiş gemiler (15 İngiliz, 4 Fransız zırhlısı, 3 kruvazör, birçok

destek cenk gemisi, torpidobot ve mayın arama-tarama gemisi) Çanakkale

Boğazı'nı zorlayıp Marmara'ya geçmek suretiyle ilerlemeye başlarlar. Yedi saat sonrasında

Birleşik Filo geri çekilir; bu sebeple Boğaz'ın mayınlardan temizlenmiş bulunduğunu

sanan 16 cenk gemisinden 3'ü, Nusret'in bıraktığı mayınlara çarparak batmış,

3'ü topçu ateşi ve mayın dolayısıyla ağır yara almış, 3 torpidobot da sulara

gömülmüş, kuvvetinin üçte birini yitirmiştir. Tarafların insan kayıpları: Türk

tarafı 97 şehit ve yaralı, İngiliz ve Fransızlar 800 ölü.31

Çanakkale'nin savunulması için S.Türk Ordusu kurulur ve Mareşal Liman von

Sanders, 5.Ordu Komutanlığına atanır.

İngiliz Savaş Komitesi, Çanakkale'nin aşılması için deniz ve kara kuvvetlerinin

beraber hareket etmelerine karar verir.

Çanakkale'ye asker çıkarmak için hazırlık. Gün doğmadan, 308 cenk ve nakliye

gemisi ve çıkarma aracıyla Boğaz'ın Asya yakasına ve Gelibolu'nun muhtelif

kesimlerine çıkarma başlar.

Birleşik Filonun fazlaca kuvvetli ateş desteği altındaki bağlaşık kara kuvvetleri ile

Türk birlikleri arasındaki kanlı cenk 25 Nisan 1915'ten 1916 yılının başına

kadar, sekiz buçuk ay sürecektir. İstanbul yolunu açamayan Müttefik kuvvetleri,

19/20 Aralık 1915'te Arıburnu, 8/9 Ocak 1916'da Seddül-bahir kesimini boşaltarak

çekilirler.

Birleşik Filo bu vakit arasında de, Goliath, Triumph ve Majestic cenk gemileri ile

birçok nakliye gemisi kaybedecektir.32

Çanakkale Cephesi, 1.Kitap, s.211; 3 Kasım 1914-18 Mart 1915 arası toplam

zayiatımız ise 21 şehit ve 4 yaralı subay, 158 şehit, 197 yaralı ve 1 yitik er.

(s.276) Özetin dayanakları: Çanakkale Cephesi, 1., 2. ve S.Kİtaplar; Mufassal

Osmanlı Tarihi, 6.C.; Hikmet Bayur, Türk inkılabı Tarihi, 3.C., 2.Kısım; İan

Hamilton, Gelibolu Günlüğü; Alan Moo-rehead, Gallipoli/ Çanakkale Geçilmez;

Tuğg. C.F. Aspinall Oglander, ingilizlerin Gelibolu Seferinin Resmi Tarihi, BTT

Dergisi, rakam 13/ Mart 1986 vd.

95

iki yanın kayıpları (25 Nisan 1915-8 Ocak 1916)

Türklcr'in genel kaybı (şehit, yaralı, hasta, tutsak vb.): 213.882.33

Müttefikler'in genel kaybı: 252.OOO.34

Artık Çanakkale Savaşı ile alakalı birtakım aydınlarımız ile Y.Küçük ve Vahi-dettinci

yazarların neler dediklerini gözden geçirebiliriz.

* 4-5-2. Çanakkale bir zafer midir?

Aktüel dergisinin 18 Mart 1992 günlü 36. sayısında, Sefa Kaplan'ın Çanakkale

Savaşını ele alan bir yazısı var; yazısının başlığı şu şekildeki: "Çanakkale Savaşı:

Zafer mi, Yas mı?"

Dergi yazarı, Çetin Altan'ın bu doğrultudaki görüşlerine yer vermiş.

Aktarıyorum:

"Bizdeki optik hatalar, Çanakkale savaşlarının bir zafer olarak gösterilmesiyle

başlar. Birinci Dünya Savaşında Alman Genelkurmayının kendi donanmasını riske

etmeden, hasım donanmasını Çanakkale'de bizim 250 bin köylüyü öldürterek

durdurması, bir ihtimal Feldmareşal Liman von Sanders için o sıralarda bir zafer idi

fakat hiç bir Alman'ın burnunun kanamadığı bu kanlı plan bizim için tam bir Alman

kazığıydı.35 [..] Her sene kutladığımız Çanakkale Zaferi, aslına bakarsak 'Çanakkale

Yası' olarak anımsandığı vakit düzelebilir oradaki optik hata. Çünkü 250 bin

şahıs öldükten sonrasında İstanbul yeniden işgal edildi.

33) Çanakkale Cephesi, S.Kİtap, s.500 ve 4 sayılı cetvel. Şehit sayısı:

57.084; yaralı sayısı: 96.847; yaralılardan 18.746'sı hastanelerde ölmüştür,

(a.g.e., s.500)

Hastanelerde ölenlerle beraber genel şehit sayısı: 57.084+18.746= 75.830.

Genel yitik (şehit, yaralı, yitik, tutsak) sayısının yüz bin kadarının öğretmen,

mülkiyeli, tıbbiyeli ve okur-yazar olduğu sanılmaktadır. (Çanakkale Cephesi,

1.Kitap, s.289, ATAŞE Y., Ankara, 1993)

Savaşa ikmal erleriyle beraber toplam 350.009 şahıs katılmış, yaralılardan 24

bini, tedaviden sonrasında yine cepheye dönmüştür. (Birinci Dünya Harbi, idari

Faaliyetler ve Lojistik, s.203)

34) Alan Moorehead, s.475; Çanakkale Cephesi, 3.Kitap, s.499.

35) Çetin Altan şu şekildeki devam ediyor: "Biz Alman Feldmareşalinin bir anlık

zaferini, başarıya ulaşmış bir yarbayın (şu demek oluyor ki M.Kemal'in) zaferiymiş benzer biçimde göstereceğiz

derken, yeniden aynı yılda Alman Genelkurmayı tarafınca planlanmış olan TürkErmeni dramlarının savunmasını üstüne almak niteliğinde kaldık. 1915'te tüm Osmanlı

ordusunun üst birimleri Almanlara teslim edilmişti ve tüm haber alma organik

olarak onlarda toplanıyordu. Dolayısıyla Ermenilere karşı açılan Osmanlı

politikasında direkt Almanların parmağı vardır. [..] Bin sene beraber, sarmaş

dolaş yaşamış insanların aniden birbirlerinin boğazına sarılması, araya

Osmanlı politikacısını tanıdığı olan yabancı bir Genelkurmay girmeden olamazdı aslına bakarsanız.

Ve Türk-Ermeni dramlarından görevli olan yabancı genelkurmay, Berlin

Genelkurmayı idi."

Türk-Ermeni mevzusu, bu çalışmanın sınırları haricinde fakat birkaç satır yazmadan da

geçemeyeceğim. Eğer Aktüel yazan, Ç.Altan'ın yazısını doğru özetleyip aktarmışsa

ve Çetin Altan da latife yapmıyorsa, iddia şu: 'Bin sene beraber, sarmaş dolaş

yaşamış olan Türkler ve Ermeniler, Berlin Genelkurmayının araya girmesi kararı,

1915 senesinde, aniden birbirlerinin boğazına sarılırlar.' -*

96

Böyle ters sonuçlu zafer nerede görülmüştür? Adına Çanakkale Zaferi dediğimiz

şey, zafer filan değildir."36

Türk-Alman anlaşmasından sonrasında, bir an ilkin muharebeye girelim diye Almanların bizi

iyi mi zorladıklarını, o tarihte Genelkurmay İstihbarat Şubesi Müdürü olan Kazım

Karabekir, iki kitabında anlatır.37 Yüzbaşı Selahattin'in, Rauf Orbay'ın,

M.Kemal'in anılarında, Hikmet Bayur'un bu vakaları yabancı belgelerle

destekleyen kitabında, Prof.Dr. Jehuda LVVallach'ın38 ve Peter Hopkirk'in39

eserlerinde, Almanların bizlere attıkları kazıklarla alakalı birçok misal yer

almaktadır. Almanların, kendi üzerlerindeki baskıyı azaltmak için bizi doğuda

Rusya'ya saldırmaya ve güneyde de ingilizlere karşı Kanal hareketine

özendirdiklerini artık her alakalı biliyor.

Ama "Alman Genelkurmayının kendi donanmasını riske etmeden, hasım

36) Allah Allah! Biz de saf saf, Ermeni problemininin 19. yüzyılda ortaya çıktığını,

İngiliz ve Rus tesiri ile geliştiğini, birçok milletlerarası evrelerden

geçtiğini, Errtlenilerin 1880'de başkaldırı hazırlıklarına koyulduklarını, bu amaçla

muhtelif dernek ve terör örgütleri kurduklarını, 20 Haziran 1890'da Erzurum'da

ilk ayaklanmayı başlattıklarını, bunu örneğin Kumkapı (1890), Yozgat (1893), 1.

Sason (1893), Bab-ı Âli (1895), Merzifon (1895), Amasya (1895), Trabzon (1895),

Diyarbakır (1895), Zeytun (1896), Van (1896), Osmanlı Bankası (1896), 2.Sason

(1897), Yıldız suikastı (1905), Adana (1909) benzer biçimde birçok kanlı ve üzücü olayın

izlediğini sanıyorduk. Meğerse hiçbiri olmamış. Binlerce araştırmacı hayal

görmüş, her şey 1915'te ve aniden başlamış.

Aktüel yazarı diyor ki: "Çetin Altan'ın söyledikleri, zamanı belgeler ışığında

meydana getirilen ve değişik bir bakış açısı içeren bir çözümleme."

Aktüel yazarı, şu zamanı belgeleri açıklasa da optik yanlışlıklarımızı

düzeltsek.

Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonrasında, Ermenilerin Ruslara casusluk yapmaları,

yer yer ayaklanma hazırlığı arasında olmaları, birtakım yerlerde ayaklanmaları

(Zeytun, Van, Muş, Bitlis, Elazığ vb), Doğu Cephesindeki ordularımızı takviye

için yola çıkarılan perakende birlikleri vurmaları, askerden kaçmaları,

askerleri kaçmaya teşvik etmeleri benzer biçimde vakalar üstüne 14 Mayıs 1915'te,

'gerekenlerin başka yere nakil ve iskan ettirilmeleri' ile alakalı 3 maddelik

kanun kabul edilmiştir.

(Kanun metni için: S.Tansel, Mondros'tan Mudanya'ya, 1.C., s.122; Konuyla alakalı

birkaç kitap: Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi; Kamuran Gürün,

Ermeni Dosyası; Kazım Karabekir, Ermeni Dosyası; Bilal Ş.Şimşir, Osmanlı

Ermenileri; Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu; Belgelerle Ermeni Sorunu, ATAŞE Y.,

Ankara, 1992)

Çetin Altan, bu görüşleri 8 Temmuz 1996 günlü Yeni Yüzyıl'da, Neşe Düzel'le

yapmış olduğu, konuşmada da yine ediyor: "Çanakkale Savaşı'nı, 250 gün arasında 250

bin şahıs öldürmeyi de müthiş bir başarıymış benzer biçimde gösterirsiniz. Çanakkale

Savaşı'nın aslına bakarsak bir yas günü olması icap eder... Niye Alman birliği, ingiliz

armadasını Akdeniz'de karşılamadı da, bizim köylülerimizi kalkan olarak kullandı

ki? Kendi armadasını riske etmedi. Bunları asla kimse kurcalamaz."

Onca doğru sözün içinde, bu yanlışların işi ne?

Nilgün Cerrahoğlu ile yapmış olduğu sohbette de aynı görüşü savunuyor: "250 günde 250

bin şahıs öldürülür mü? Bu oldu Çanakkale'de. Yas günü olması lazım... "

(Milliyet, 28 Temmuz 1996)

Birinci Cihan Harbine Neden Girdik; Birinci Cihan Harbine Nasıl Girdik? ilhan

Selçuk, Yüzbaşı Selahattin'in Romanı, 1.C., s.382 vd.; Rauf Orbay, Yakın

TarirjimjZjJ. rakam, s.20 vd.; F.R.Atay, Mustafa Kemal Atatürk'ün Bana Anlattıkları, s.16 vd.;

H.Bayur, Türk inkılap Tarihi, 3.C., 4.Ks., s.201 vd.; Prof. Dr.J.LVVallach, Bir

Askeri Yardımın Anatomisi (1835-1919), örneğin s. 136. istanbul'un Doğusunda

Bitmeyen Oyun.

97

donanmasını Çanakkale'de bizim 250 bin köylüyü öldürterek durdurması..."

cümlesinin anlamı ne? Daha yani bir anlamı var mı?

a. Çanakkale Boğazı'nın Alman Donanmasıyla savunulması laf mevzusu bile

olmamıştır, bu sebeple azca sonrasında açıklanacağı benzer biçimde, bu hem imkânsız, hem gereksizdi.40

Savaş patlamadan kısa bir müddet ilkin, Almanların Akdeniz'de, 'Akdeniz Tümeni' ismi

altında ancak iki cenk gemisi vardır: Göben ve Breslau.41 İngiltere'ye sipariş

ettiğimiz ve parasını peşin ödediğimiz iki cenk gemisini İngiliz hükümetinin

teslim etmeyeceği anlaşılınca (2.8.1914),42 Osmanlı hükümetinin isteği üstüne

Almanya, o sırada Adriyatik'te bulunan bu iki gemiye, İstanbul'a hareket

etmeleri emriniverir (3/4 Ağustos 1914). Gemiler 10 Ağustos 1914 günü Çanakkale

Boğazını geçerek Marmara'ya girer. Biri Yavuz Sultan Selim, diğeri Midilli ismini

alarak Osmanlı Donanmasına katılırlar.

Almanya'nın, kendi ülkesini korumayı bir yana bırakıp da tüm donanmasını

Osmanlıların yardımına yollamasını istemek, platonik bir yaklaşımdır. Ama

donanmasının bir bölümünü daha Çanakkale'ye yollayamaz mıydı?

Alman cenk gemilerinin bunu gerçekleştirebilmeleri için ilkin tehlikeli Manş ya

da Kuzey Denizinden, sonrasında da İngilizlerin elindeki müstahkem Cebelitarık

Boğazından geçmeleri ve Akdeniz'de, İngiliz Akdeniz Filosu ile Fransız deniz

kuvvetlerini yenmeleri gerekirdi. Bu da olası değildi. Zira İngiliz Donanması

bile tek başına Alman Donanmasından fazlaca daha güçlüydü.43 Bu yüzdendir ki

Almanlar denizaltı savaşına ehemmiyet vermişler ama sonucunda bir tek karada değil,

denizde de yenilmişlerdir.44

b. Kaldı ki Çanakkale Boğazı benzer biçimde dar bir su geçidinde bir deniz savaşı

yapılamayacağı için bir karşı-donanmaya da gerek yoktu. Deniz savaşı, İngiliz

ağırlıklı Birleşik Filo ile iki kıyıdaki toplar, o topları kullanacak olanların

direnci ve mayın hatları içinde geçecektir.

Bu işin bir yanı.

c. Öbür yanına ulaşınca, Alman Donanması desteğe koşmadı diye Çanakkale'yi

savunmayacak, yitik vermemek için derhal teslim mi olacaktık?

H.Bayur, a.g.e., s.7-38.

Amiral Dönitz'ın Hatıraları, sunuş, s.6, Hayat Tarih Mecmuası, 1966/1. 20.Yüzyıl

Tarihi, Richard Humble, 1 .C., s.345; B.Tuchman, Korkunç Takip, Hayat Tarih

Mecmuası, 1967/10.

20.Yüzyıl Tarihi, R.B.McCallum, 1.C., s.157.

Almanya Türkiye'ye ve Akdenize muhtelif zamanlarda, 13 denizaltı yollamıştır.

Bunlardan U-21, Triumphe ve Majestic'i, U-14 ise bir ingiliz denizaltısını

batırır. (Dr.i.Görgülü, Çanakkale Zaferi Üzerine Alman iddiaları, s. 126, AAM

dergisi, 28.rakam, Mart 1994; Çanakkalesi Cephesi, 3.Kitap, s.511) Liman Paşa

anılarında şu şekildeki diyor: "Denizaltılarımızın Çanakkale'de gösterdikleri faaliyet

sonucunda, ingiliz savaş gemilerinin muharebe meydanından çekildikleri yolunda

Alman gazetelerinde yer edinen haberler tamamen yanlıştır." (bizim ülkemizde Beş Yıl,

s.99)

d. Çanakkale Savaşı'ndaki yüksek kaybın nedeni, Liman von Sanders'in sakat

müdafaa anlayışıdır; ayrıntısını aşağıda göreceğiz. Bazı Türk subayları, Ordu

Komutanının bu sakat müdafaa anlayışıyla, İngiliz birliklerini Çanakkale

topraklarında tutarak, Batı Cephesindeki Alman birlikleri üstündeki baskıyı

hafifletmek istemesinden kuşkulanmalardır.45 Gerçi Liman Paşanın bu

davranışının, 'donanmanın ateş gücünden fazlaca çekinmesi' ve Türk birliklerinin

dayanıklılığına güvenememesinden' kaynaklandığı anlaşılacaktır fakat yeniden de ilk

24 saat içerisindeki tutumu fazlaca düşündürücüdür. Ç.Altan, tarihin derinliklerinde

kalmış olan bu durumu ele alsa, münakaşaya kıymet bir mevzu açmış olurdu.

Kısacası, ne Almanların donanmalarını riske etmeleri mümkündü, ne de Alman

donanmasının Çanakkale'ye gelmesi gerekiyordu.46

Çanakkale'de kurulan S.Ordu Komutanlığına Liman von Sanders'i getiren de, Alman

Genelkurmayı değil, Enver Paşadır. Sanders'in Kurmay Başkanı da, Kurmay

Kurulunun çoğunluğu da Türk'tü.47 Fakat Liman 'Paşa, Çanakkale'de Ordu Komutanı

olmadan ilkin, bir büyük birlik komutanı olarak, hiç bir harpte bulunmamıştır.

Türkiye'ye gelmeden ilkin Kassel'da bulunan 22. Süvari Tümeni'nin komutanıydı.

General von Seck diyor ki: "Almanya'da kolordu komutanlığı için müsait görülmeyen

biri, tüm Türk ordusunun yine teşkilini (kurulup düzenlenmesini) üstüne

alacaktı."48

İşin aslolan hazin, acı yanı bu.

• Düşman donanmasının Boğazı zorladığı 18 Marttaki kaybımızı daha ilkin

vermiştim: Şehit ve yaralı olarak toplam 79, o günkü ölü ve yaralı Alman kaybı

da 18'dir; toplam yitik 97.

Bütün cenk süresince, subay ve er, şehit olanlar 250 bin değil, 57.084'tür.

Hastanede ölenleri de bu sayıya eklersek, toprağa verdiklerimizin sayısı, en

fazla 75.830 ediyor.

Madem ki gerçekleri konuşacağız, şu sürüp gelen '250 bin şehit1 edebiyatını da

artık bir yana bırakalım.49 76.000 yitik azca mı?

Albay Şefik Aker, Arıburnu Savaşları ve 27.Alay, s. 18. /

Asıl tartışılacak üst sıkıntı şu: Savaştan kaçınmak olası müyaü? Savaş bu şekilde mi

yönetilmeliydi veya iyi mi yönetilmeliydi benzer biçimde sorunlar, sadece bu temel sorunun

çözümünden sonrasında anlamlı bir irdeleme mevzusu olabilir. bizim ülkemizde Beş Yıl, s.77.

Türkiye'ye tümgeneral olarak geldi (1913), rütbesi birtakım politik sebeplerle,

Alman imparatoru tarafınca, vaktinden ilkin süvari orgeneralliğine yükseltildi

(1914). bizim ülkemizde, antak kalma gereğince bir üst aşama ile çalıştı (müşir/mareşal).

1918'de İngilizlerce tutuklanarak Malta'ya sürgün edildi, 1919'da Almanya'ya

döndü ve orgeneral olarak emekli oldu. Yani feldmareşal olmadı.

1922 senesinde piyasaya sürülen anılarına Malta'da adım atmıştır. (Liman von Sanders, s.

11,19; Alan Moorehead, Çanakkale Geçilmez, s.472; Bir Yardımın Anatomisi, s.121;

bu kitabın 111-135. sayfaları Liman von Sanders'le ilgilidir ve fazlaca ilgi çekici

teferruat içermektedir) Mısıroğlu, Çanakkale Savaşı'ndaki kayıplarımız için

şu şekildeki yazıyor: " 250.000 şehit ve 150.000 hastanelerde vefat etmiş yaralı.."

(Lozan, 1.C., s.293)

Kültür Bakanlığı da, 18 Mart 1996 günü, Milliyet gazetesinde, Çanakkale Anıtı

için sanatçılara yapmış olduğu duyuruda, şehit sayısını 253.000 olarak verdi. Efsane

doğruyu bastırıyor! ->•

Küçük bir şehir nüfusu kadar!

• Ç.Altan diyor ki: "250 bin şahıs öldükten sonrasında İstanbul yeniden işgal edildi.

Böyle ters sonuçlu zafer nerede görülmüştür? Adına Çanakkale Zaferi dediğimiz

şey, zafer filan değildir." Çetin Altan yanılıyor.

Niye yanıldığını belirtmeden ilkin, ergenler için kısa bir izahat yapmak

istiyorum. Harp ve muharebe terimlerinin ikisini de cenk kelimesi ile

karşıladığımız için aralarındaki ayrım ortaya çıkmıyor. Bir savaş, vakit ve mekân

bakımından değişik, birçok farklı türdeki birçok muharebe'den oluşur. Söz gelimi Almanlar, Birinci Dünya Savaşında, Tannenberg muharebesinde Ruslara karşı,

İkinci Dünya Savaşında Dunkerque muharebesinde İngiliz ve Fransızlara karşı

zafer kazandılar fakat sonucunda iki harbi de kaybettiler. Yunanlılar da, KütahyaEskişehir muharebesini kazandılar fakat harbi kaybedip çöktüler.

Çanakkale, Birinci Dünya Harbinde kazandığımız muharebelerden biridir ve tam bir

savurima zaferidir. Tıpkı Kanije, Plevne, Verdun, Yanya, Edirne, Antep,

Stalingrad benzer biçimde.

Çanakkale muharebesinden 4 sene sonrasında, harbi kaybettiğimiz için Müttefiklerin

İstanbul'u işgal etmeleri, Çanakkale zaferini küçültmez. Galipler, 1918'de

Çanakkale ve İstanbul'u işgal ettiler fakat Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması

üstüne, İstanbul ve Boğazlar ile alakalı hiç bir tasarılarını gerçekleştire-meden

de 'geldikleri benzer biçimde gittiler'. (Ekim 1923)

Asıl ters sonuçlu olan zafer, acaba hangisi?

* 4-5-3. TRT'nin 18 Mart 1988 günü yayımladığı Çanakkale programı

TRT'nin 18 Mart 1988 günü, Çanakkale zaferi dolayısıyla yayımladığı bir program

sıkıntı olmuştu. Programın irice bir kısmı, M.Akif'in Çanakkale şiirinin

görüntülenmesinden oluşuyordu. Ancak programda M.Kemal'in adının asla geçmemesi,

büyük tepkilere ve tartışmalara yol açtı. Etkisi birkaç sene sürdü. Bu mevzu ile

alakalı birkaç yazıdan örnekler, vereceğim. Bu vesile ile birtakım çevrelerin ve

yazarların mevzuya yaklaşımını da şimdiden görmüş oluruz.

D Gayr-i Resmi Yakın Tarih Ansiklopedisi:

"Program, tarih hatası yapmadığı için talep eder istemez Mustafa Kemal Atatürk'ten bahsetmemişti.

Çünkü 18 Mart 1915 günü noktalanan muharebelerde bu şekilde bir isim yoktur. (1.C.,

s.58) Olayın zamanı gerçeklere müsait bir biçimde sahnelenmesi üstüne, hatası

reel zannedenler kazan kaldırdılar, (s.60) 18 Mart'a kadar deniz muharebeleri

cereyan etmiştir ve M.Kemal adı yoktur. Daha

[Hastanede ölenlerin sayısının doğrusunu, bir daha veriyorum: 18.746,

Çanakkale, S.Kİtap, s.500]

100

sonrasında cereyan eden kara muharebeleri sırasında ise, M.Kemal ancak o harplerde

bulunmuş bir yarbaydır, (s.61)"

D Tuncay Öztürk (programın yapımcısı):

"Program metni, M.Akif Ersoy'un Boğaz Harbi isimli şiirinden yola çıkılarak

yazılmıştır. Şiirde de hiç bir isim geçmemektedir. Biz Mustafa Kemal Atatürk'ü vermeyi

düşündük. Ancak şiirin ve metnin arasında yama benzer biçimde kalacağını gördüğümüz için

vazgeçtik."50 (GRYT Ans., 1.C., s.61)

D Mustafa Kaplan:

"Mustafa Kemal Atatürk'e yer verilmemesi programa inandırıcılığı artırmıştır. Çünkü Çanakkale

harbinin merhum Akif tarafınca ebedileştirilen tabloları, 1914 kışı ile 18

Martı içinde cereyan eden deniz hücumlarına yayınlanan direnme sırasında

gerçekleşmiştir.51 Yanlışlarla beyin yıkamanın vakti geçmiştir... O kısımda,

rütbesi kaymakam (yarbay) olan M.Kemal Beyin bir görevi yoktu." (Aktaran, GRYT

Ans., 1.C., s.63, 71)

D Yeni Nesil gazetesi:

"Aslında Çanakkale zaferi kutlanırken birinin isminden kesinlikle bahsedi-lecekse,

o da Sultan V.Mehmet Reşat'tır. Çünkü ülkeyi o yönetim etmektedir.52 Çanakkale

zaferi onun idaresi altında kazanılmıştır. Askeri bakımdan da Padişah adına

Başkumandanlığa vekâlet eden Enver Paşa birinci sırada yer alır. Zaferin

nüvesini (çekirdeğini) teşkil eden deniz savaşları yapılırken, M.Kemal harbin

bilfiil arasında değildir. [..] İstibdatla tarihe doğrultu verip yapay olarak

şekillendirmenin bir umar olmadığını, son hadise ortaya koymuştur." (Yeni Nesil,

21 Mart 1988, Tahlil isimli imzasız köşe yazısından aktaran, GRYT Ans., 1.C.,

s.65)

D Aktüel yazarı Sefa Kaplan:

"Belki hayret edeceksiniz fakat M.Kemal Paşa, 18 Marttaki harpte kendisinin pek fazla

görevi olmadığını yeniden kendisi söylüyor.53 Ruşen Eşrefe şunları söy50) Programda bir tek şiir değil, şiir dışı bölümler ve bu bölümleri

destekleyen sahneler de vardır. (Radyo ve Televizyon Yüksek Kurulu'nun 5.4A8&&

gün ve RTYK-01.88/0232 sayılı yazısına bağlı rapor.)

/

51) M.Kaplan, M.Akif'in şiirini ya okumamış, ya okumuş anlamamış, veya

doğruyu bile bile çarpıtıyor. Şiirde geçen "en kesif ordular", "tepeden yol

bularak geçmek için Marmara'ya", "ufacık bir karaya ne hayasızca tahaşşüd

(yığılma)", "Avustralya ile birlikte Kanada", "Hindu", "lağım", "tüfek" benzer biçimde

sözler, deniz savaşlarıyla mı alakalı? O şiir de, tıpkı Çanakkale Günü benzer biçimde tüm

savaşları kucaklamaktadır.

52) Sultan Reşat'ın, meşrutiyet döneminde, ülkeyi yönettiğini ileri sürmek

için bir tek tarih, hukuk ve siyasetten haberli olmamak yetmez, Sultan Reşat

ile alakalı da tam bir cehalet arasında yüzmek şarttır.

53) M.Kemal'in açıklamasına, aslolan Sefa Kaplan şaşırmış görünüyor! Belli ki bu

mevzuda pek hazırlıksız. Gül Dirican da, A.A.Pallis'in Yunanlıların Anadolu

Macerası kitabını okuyunca şaşırmış ve kitabı tanıtmak için yazdığı yazıya,

şu şekildeki bir antet atmış: "Bize Hiç de Böyle Anlatmamışlardı". (22.6.1995,

Milliyet) ->•

101

lüyor M.Kemal: 'Bu tamamiyle bir deniz harekâtıdır. Kıyı savunması Cevat Paşa

Hazretlerinin emri altında bulunuyordu.' " (36. rakam, 12-18 Mart 1992)

a Y.Küçük:

"bizim ülkemizde her senenin Mart ayının on sekizinde top atışlarıyla kutlanan zafer bu

kısa süreli deniz savaşıdır... Emperyalist donanmanın 18 Mart 1915 tarihinde

durdurulmasında Kemal'in hiç bir görevi bulunmuyor..." (T.Ü. Tezler 5, s.64, 66)

Yazarlar, M.Kemal'den laf edilmediği için programı kınayanları, bu şekilde

eleştiriyor ve M.Kemal'in o günkü deniz savaşına katılmadığını da, vurgulaya

vurgulaya belirtiyorlar.

Oysa katıldığını iddia eden asla kimse yok!54 Bunu belirtmek için zahmete girmek

bile lüzumsuz. Bir kara donanması komutanının, deniz cenginde işi ne? Bu

yazarlar, kendi ürettikleridir hayale saldırıyorlar.

Ama bir kısmının unuttuğu, bir kısmının da ağız kalabalığına getirip unutturmaya

çalıştığı, kısacası hiçbirinin üstünde durmadığı bir husus var: 18 Mart

törenlerinde bir tek 18 Mart deniz zaferi anılmaz; bu sebeple Çanakkale Zaferi bir tek

o günkü savaştan ibaret değil, geride 8,5 ay devam eden kara muharebeleri var. Asıl

kaybın verildiği muharebe de bu. 18 Mart, fazlaca, uzun yıllardan beri, deniz ve

kara savaşlarını beraber anmak üzerej 'Çanakkale Günü' olarak kabul edilmiştir.

Deniz ve kara zaferleri, o gün birarada kutlanır.55

O yüzden de 18 Mart Çanakkale Günü, M.Kemal'den laf edilmesi fazlaca] doğaldır.

Neden organik ve doğru bulunduğunu yerinde göreceğiz. Doğal ve doğruj olmayan, ondan

laf etmemek ve laf edilmemesini savunmaktır.

Böyle teferruat ve hususi konular, normal olarak okulda anlatılmaz, ders dışı

kitaplardan öğrenilir, j Bu mevzuyla alakalı, yayımlanmış ve okunmayı bekleyen pek

fazlaca kitap var!

Üçüncü Bölüm, 7. paragrafta aynı şaşırmayı, Fatih Çekirge'de de göreceğiz.

Anlaşılan bu sevgili ergenler, yazmaktan okumaya zaman bulamıyorlar.

54) M.Kemal 18 Mart ile ilgisini Ruşen Eşrefe şu şekildeki anlatır: "Benim bu

harekâtla alakam, ötürü- j sıyladır. Yalnız, 18 Mart gününün sabahı Cevat Paşa

hazretleri, Maydos'ta bulunan karargâ- j hıma geldi. Kendisine Seddülbahir kumsal

mıntıkasındaki tertibatı imlemek suretiyle birlikte Kir-te'ye gittik." (M.Kemal ile

Mülakat, s.15) Y.Küçük, M.Kemal'in verdiği bu kısa bilgiye bile gözü ı kapalı

itiraz ediyor ve diyor ki:" Söylediklerinin gerçekle hiç bir ilgisini

bulamıyorum. Cevat Pa- j şanın, Gelibolu'da, Maydos yakınındaki karargâha

giderek, bir ihtiyat tümenin yarbay aşama-1 sindeki komutanını ziyaret etmesi

imkân dahilinde görülmüyor; usule ve savaşın gereklerine' muadil düşmüyor." (T.Ü.

Tezler 5, s.71) Doğrusu, lafı Cevat Paşa'ya bırakmak olacak. Cevat Paşa özetle

diyor ki: "İlk gün M.Kemal'le beraberdik. O kara cihetine, ben deniz cihetine

bağlı' idik. Seddülbahir'e gittik... Düşman donanmasının ilerlemekte bulunduğunu

görür görmez, geriye da- i nüp Alçıtepe yolunu tuttuk. O esnada ilk hasım mermisi

başımızın üzerinden geçerek Alçıte- j pe'ye düştü. İşte, 18 Mart sabahı bu şekilde

başlamıştı." (Yakın Tarihimiz,1.C., s.77)

55) Bu anane ilk kere bu sene (1996) değişti. Ayrıca Anafartalar Günü de

kutlandı. Ama yanlış ta-| rihte.

Hayret!

102

* 4-5-4. M.Kemal'in Çanakkale Savaşı'ndaki görevi mevzusunda değişik yaklaşımlar

• En uçta, hiç bir komutanın görevi bulunduğunu kabul etmeyenler "bulunuyor. D

Bunların en kıdemlisi, işbirlikçi ve Milli Mücadele düşmanı, gazeteci Ali Kemal:

"...Çanakkale korumasının en birinci kahramanı, ne Liman Paşa, ne bilmiyorum ne

paşa idî... Ateşe bile atılmaktan korkmayan Türk askeri idi." (Aktaran Ş.Kutlu,

Ali Kemal, s.74, HTM, rakam 12/Ocak 1971)

D İ.Hami Danişment:

"Türk tarihinin en görkemli destanlarından olan Çanakkale menkıbesinin tüm şan

ve şerefi, Mehmetçik denilen eşi olmayan Türk neferine aittir. İstanbul'u kurtaran,

onun cehennemle boğuşup muzaffer çıkan imanı ile ulusal kudretidir... Çanakkale

bir tek Mehmetçiğin şaheseridir." (Osm. T. Kronolojisi, 4.C., s.429 vd.)

D K.Mısıroğlu:

"Çanakkale muharebeleri Mehmetçik için büyük bir onur olduğu şekilde, orada

kumandanlık etmiş subaylar için hiç de yüz ağartıcı değildir. Bunun uzun ve

teferruatlı nedenleri üstünde durmuyoruz. Yalnız şu kadarını açıklayalım ki,

Çanakkale sırtlarına dört yüz bin (Sayı daha da arttı!) vatan evladını gömen bir

subay ekibinin muvaffakiyetinden normal olarak bahsedilemez. Muharebede zayiatın

(kayıpların) bir numaralı etkeni, muhakkak ki fena sevk ve idaredir. Buna nazaran,

oradaki kumandanlardan herhangi birisine 'kahramanlık' yada 'kurtarıcılık'

sıfatları elbetteki izafe edilemez. Edilirse, mutlak gerçek dışı ve sahtekârlıktan

başka bir şey olmaz. Bu kumandan M.Kemal Paşa olsa bile!" (Lozan, 1.C., s.156)

a Y.Küçük:

"Gelibolu, tehraman komutanı imkânsız bîr savaşım alanıdır. Gelibolu'da sadece

inatçı kütleler savaşabiliyor; her iki tarafta da kütlelerin inatçılığı ve

kahramanlığı laf mevzusu olabiliyor... Gelibolu, topografyası gereği (!)

kahramanı olmayan bir direniştir... Kahramanlar, ancak iki yandan muharebeye

katılan bayağı askerlerdir." (T.Ü. Tezler 5, s.67, 255) Ve sözünü şu şekildeki

bağlıyor: "Gelibolu savaşını bir yarbayına/yan ı M.Kemal'in] hanesine yazmak,

tarihin tam bir falsifikasyonu (çarpıtılması) ve aklın tümden bozulması demek

oluyor, (s.83) M.Kemal, [1919 tarihli hayat hikâyesinde]56 Gelibolu'da

56) Y.Küçük'ün, bu yaşam hikâyesini, Milliyet gazetesine ayrıca piyasaya sürülen

İstiklal Savaşı Ga-zetesi'nde (1969-70) gördüğünü yazıyor. Oysa tam ve doğru

metni, Nutuk'un 3. cildinde var: 144 no.lu belge. Demek ki Y.Küçük ilk kere

1927'de eski yazıyla, 1934'te yeni yazıyla basılan, o günden bu yana da

onlarca kere basılmış olan Nutuk'u bile okuyup incelememiş. Ama M.Kemal ve Kurtuluş

Savaşı ile alakalı, ciddi bir araştırma yapmışcasına düşünce yürütüyor!1 ->•

103

vazife yaptığını belirtiyor ve hiç bir kahramanlık iddiasında bulunmuyor."57

(s.35)

Bu yazarlara kalırsa Çanakkale Savaşını, kahraman erlerimiz kendi başlarına

kazanmışlar. Onları eğitip yetiştiren, önlerine düşüp taarruza kaldıran

subayların da, tüm idare ve komuta ekibinin da hiç bir tesiri, katkısı,

yararı olmamış; tüm bunlar başarısız, biri bile kahraman değil. Anlaşılan sekiz buçuk

ay devam eden Çanakkale Savaşı, meydan kavgası benzer biçimde bir şey. Tümden sağduyuya aykırı

bu ucuz iddiaların tek nedeni var:

Aman M.Kemal'e zaferden bir hisse düşmesin!

Bu hırsla, iki bin şehit ve yaralı vermiş olan subayların ve komutanların

hakkını yemekten bile çekinmiyorlar.

• Bir kısım yazarlara nazaran ise, Çanakkale'de M.Kemal'in görevi vardır fakat mühim

değildir, sonradan abartılmış, aslolan kahramanlar unutturulmuştur:

D Gayr-i Resmi Yakın Tarih Ansiklopedisi:

"Çanakkale zaferinin reel kahramanları, Cevat ve Sefahattin Adil Paşalar

unutturuldu. (1.C., s.55) M.Kemal'in tümeni yedeğin yedeği idi. (s.85} Padişah

adına ordular Enver Paşanın emrinde savaştı. Ancak nedense zaferin ganimeti,

ondan başkasına verildi, (s.101) M.Kemal kara harplerinde geri planda görev

yaptı. (s.121) Devletin kitaplarının yanında, TRTnin de aynı hatası

tekrarlaması, Yarbay M.Kemal Beyin 'Çanakkale Kahramanı' zannedilmesine sebep

olmuştur... M.Kemal Paşa, Çanakkale'de göğsünü düşmana siper etmiş 1887 subaydan

ancak birisidir... İstiklal Harbinde bile vatanı kurtardığı söylenemez." (1.C.,

s.133; 3.C., s.115-116)

D Abdurrahman Dilipak:

"Fevzi Çakmakla (!) Liman von Sanders içinde çıkan bir anlaşmazlık yüzünden

M.Kemal, harekât subayı (!) olarak muharebeye katılır." (CG Yol, s.21. Yazar iki

malumat veriyor, ikisi de yanlış. Doğrular aşağıda.)

a Yeni Nesil:

"Kara savaşlarında M.Kemal ve onun rütbesindeki subaylara sıra gelinceye kadar,

Alman General Liman von Sanders, Esat ve Vehip Paşa benzer biçimde askeri simalar önde

gelir." (Yeni Nesil, 21 Mart 1988 günlü Tahlil isimli imzasız köşe yazısından

aktaran GRYT Ans., 1.C., s.65)

M.Kemal, laf mevzusu yaşam hikâyesini, gazeteci Velit Ebüzziya Beyin sordurulmuş olduğu 21

sorudan birinin cevabı olarak, yaveri Cevat Abbas'a dikte ettirmiştir. Bu kısa

yaşam hikâyesinde, ancak o güne kadar bulunmuş olduğu görevleri sıralamaktadır.

Hizmetlerinin değerlendirilmesini ise geleceğin gerçeğe saygılı tarihçilerine

bıraktığı anlaşılıyor.

57) M.Kemal hiç bir vakit 'kahramanlık iddiasında' bulunmuş, kendini övmüş

değildir ki. Daima başkalarını yüceltmıştir. Bunun en iyi örneği, 30.8.1924'te

Dumlupınar'da yapmış olduğu konuşmadır; zaferin tüm şerefini, arkadaşlarına ve

ordunun subay ve erlerine paylaştırmıştır. Kendini, endirekt olarak bile övdüğü

yalnız hitabı yoktur!

104

a Bünyamin Ateş:

"M.Kemal'in rütbesi yarbaydı. Onun üstünde albaylar, paşalar vardı. Padişah

adına Başkumandan Vekili de Enver Paşaydı. Onun ve öteki paşaların tedbir, plan,

sevk ve idaresi, 250 bin şehidin (!) kanı ile Çanakkale destanı yazılmıştır. Bu

gerçeklere, hatta M.Kemal'in sarih ifadesine karşın koskoca destanın sevabını,

götürüp M.Kemal'e boca etmek insafa, mantığa ve akla sığar mı?" (20 Mart 1988

günlü Yeni Nesil gazetesinden aktaran GRYT. Ans.1.C.,s.62)

n Çetin Altan:

"Çanakkale eğer zaferse, bunun başarısı, anma günlerinde ismini bile anmadığımız

Çanakkale Cephesi Komutanı Alman Generali Liman von San-ders'e ilişik olmak

icap eder. Çünkü harekâtın bütün planlarını o hazırlamıştır ve zaferler de,

yenilgiler de komutanların adıyla kaydedilir tarihe. Haydi Li-man'ı geçelim,

Esat, Vehip, Cevat Paşalar var komutan olarak. Çanakkale'yi tümüyle M.Kemal'e

mal etmek olacak iş mi şu demek oluyor ki? M.Kemal'in de up uzun bir müddet, pek bu şekilde bir

iddiası yoktur aslına bakarsak. Resmi tarih yazımı, sonradan kendine nazaran

biçimlendirmiştir Çanakkale Savaşlarını." (Aktüel, SS.rakam, 12-18 Mart 1992)

D Ahmet Altan:

"M.Kemal, Çanakkale'de, yarbay rütbesi ile ve komuta kedemesinde 17. sırada (?)

bulunmasına karşın, resmi tarih onu reel kahraman göstermiştir.'^

o Yalçın Küçük:

"M.Kemal Paşanın [ÇanakkaleJ kahramanlığı da, Kurtuluş Savaşını yönetmesi ve

liderliğini perçinlemesinden sonrasında yaratılıyor... Çanakkale direnişinde

M.Kemal'in görevi, daha sonraki zamanlarda, oldukça fazla abartılıyor... Kemal Bey

daha fazlaca kuzeyde, bir ihtiyat tümeninin başlangıcında bulunuyor. Aylar devam eden Gelibolu

direnişini, Anafartalar'daki anlık bir çıkıya (?) bağlamak, sadece aptal

tarihçilerin işi olabilir." (T.Ü. Tezler 5, s.102, 248, 255)

n Mete Tuncay.- ^^

"Tamam, Çanakkale'de M.Kemal'in kısmî başarısı vardır fakat zafer M.Kemal'e ilişik

değildir. Ordu Osmanlı ordusu, ne var ki zafer Almanla58) A.Altan bu lafları, Prof.Dr.Ergün Aybars'ın da katılmış olduğu ve kendisinin

yönettiği, Dinamit isimli Tv. programında söylemiş ve katılanların düşüncelerini

sormuş. Mete Tuncay, Murat Belge ve Asaf Akat, "17. sıradaki (?) birisinin,

cephenin reel kahramanı olmayacağını" ileri sürmüşler, insanlarımızı

bilmedikleri mevzuda konuşmaya ve ahkam kesmeye zorlayan hususi ve gizli saklı bir yasa

mı var?

Ergün Aybars, Churchill'in anılarında, 'siyasal hayatını yirmi sene ileri atan ve

Savaş Bakanı Lord Kitchener'inkini yıkan kişinin, M.Kemal bulunduğunu' yazdığını ve

R.Eşref'in 1918'de, daha Dünya Savaşı bitmeden, 'Anafartalar Kahramanı M.Kemal

ile Mülakat' yaptığını söylemiş. Ama program, 12 dakikalık bu bölüm makaslanarak

yayımlanmış! (Prof.Dr.E.Aybars, Milliyet, 29 Ekim 1996,18.sayfa)

105

rm. Çünkü harpte zaferleri komutana izafe etmek bir gelenektir." (Aktüel, 36.

rakam, 12-18 Mart 1992)

Önce elma ile portakalı birbirinden ayıralım. Çanakkale'de iki ayrı muharebe

var. İlki 18 Mart deniz muharebesi, ikincisi 25 Nisanda başlamış olan ve Ocak 1916'da

sonlanmış olan kara muharebeleri. 'Çanakkale Zaferi' deyimi ikisini birden kapsıyor. Bu

ikiz zaferin ortak bir kahramanı yoktur.

En üstte bulundukları için zaferi Sultan Reşat'la Enver Paşaya yakıştıranlar da

var fakat zaferi, Sultan Reşat'ın hesabına yazmak komik olur. Enver Paşa da laf

mevzusu olması imkansız. Çünkü geçerli kurala nazaran zafer, savaşı planlayan ve birlikleri

direkt yöneten komutanına yazılın Nitekim Kut-ül amare zaferi, Başkomutan

Vekili Enver Paşaya değil, ö.Ordu Komutanı Halil Paşanın adına yazılmıştır.

• 18 Mart deniz savaşının kabul edilen kahramanları, Müstahkem Mevki Komutanı

Albay Cevat Bey (ilerde paşa, Çobanlı)59 ile savaşı saat 14.00'e kadar yöneten

Müstahkem Mevki Kurmay Başkanı Yarbay Selahattin Adil Bey,60 son mayınları döken

Nusret mayın gemisinin kaptanı Yüzbaşı Hakkı Bey ile Müstahkem Mevki Mayın

Komutanı Yüzbaşı Nazmi (Akpınar) Beydir.61 Bunlara Üsteğmen Hasan, Teğmen

Mevsuf, Seyid Onbaşı vb. kahramanları da eklernej^-haktanırlık gereğidir.

Birçokları benzer biçimde onun da rütbesi, daha ilkin bir aşama aşağı indirilmiş olduğu

için Cevat Çobanlı, 18 Mart 1915 günü paşa değil, albaydır. (F.Altay, s.83)

Cevat Bey, sabahın köründe Çanakkale kasabası civarında bulunan karargâhından,

Gelibolu kıyısına geçmiş ve saat 14.00'e doğru dönmüştür. S.Adil anılarında

şu şekildeki yazıyor: "[Savaş sona erince] herkes bu büyük günün zaferinden ötürü

kumandanımızı usule nazaran kutlama ettik." (Hayat Mücadeleleri, s.222-228) Y.Küçûk,

S.Adil'i, 40. sayfada "Çanakkale'de topçu komutanı" diye tanıtmış, 68. sayfada

"Boğaz'ı korumak için çaba sarfeden komutanlardan" bulunduğunu yazmış, nihayet gerçeği keşfedip 71.

sayfada 'Müstahkem Mevki Kurmay Başkanı" bulunduğunu açıklamış. Churchill diyor ki:

"1915 senesinde tüm Avrupa'da, milyonlarca adamın dünyasına mal olan büyük

taarruzlar yapılmıştı. Fakat bunlardan hiçbiri, Nusret'in döktüğü mayınlar kadar

harbin devamına ve düşmanın istikbaline etken olacak bir başarı

gösterememiştir." (Hayat Tarih, s.59, rakam 2, Mart 1972)

Bu başarıya Almanlar ortak olmaya kalkışmışlardır. Liman Paşa, "bizim ülkemizde mayın

uzmanı olarak çalışan Üsteğmen Gehl'in Erenköy körfezine, 18 Marttan azca ilkin

yerleştirdiği mayınların da bu zaferde görevi olsa gerektir" diye yazıyor.

(bizim ülkemizde Beş Sene, s.75)

Ama bir sonraki dipnotta lafı edilecek olan eserde, Dr.Mühlmann ise, Üsteğmen

Gehl'in, '18 Marttan azca ilkin yerleştirilmiş mayınlarla' ilgisi olmadığını,

'Boğaz ortasındaki mayın hatlarının düzenlenmesinde çalıştığını, Nusret

gemisinin bahriye mühendisi Reyder'in komutası altında bulunduğunu' yazıyor.

Dr.ismet Görgülü, Nusret gemisinin günlüğünde, süvari olarak Yüzbaşı Reyder'in

değil, Yüzbaşı Hakkı'nın adının yazılı bulunduğunu açıklıyor ve diyor ki: "Bir

bahriye mühendisinin bir gemiye komutan olması fazlaca uzak bir ihtimaldir. Ayrıca

bu isim öteki kaynaklarda asla yer almadığı benzer biçimde Almanlar tarafınca

hazırlanan,1756'dan 1939'a kadar bizim ülkemizde görev alan Alman subayları

açıklayan Duetsche Offiziere in der Türkei isminde kitapta da bu isim ve hatta

benzeri dahi yer almamaktadır." (Çanakkale Zaferi Üzerine Alman iddiaları, s.

118, AAMD, rakam 28/ Mart 1994)

Müstahkem Mevki Kurmay Başkanı Yb.S.Adil de, kaptanın Yüzbaşı Hakkı, mayınları

hazırlayıp atanların da Yüzbaşı Hafız Nazmi ve arkadaşları bulunduğunu, sadece bu

son mayınları dökme teklifinin, "sevimli, uysal bir yaşlanmış olan" Alman Amiral

Marten Paşadan geldiğini açıklamaktadır. (Hayat Mücadeleleri, ş.221) Almanların

vakayla ilgisi, bu kadar.

25 Nisan 1915 - 9 Ocak 1916 arasındaki kara muharebeleri esnasında ordu Komutanı

olan Liman Paşanın durumunu tartışmadan ilkin, derhal bir mevzuyu netleştirmek

gerekiyor.

D Mete Tuncay, "Ordu, Osmanlı ordusu; ne var ki zafer Almanların. Çünkü harpte

zaferleri komutana izafe etmek bir gelenektir" diyor ve Liman Paşa Alman diye,

Çanakkale zaferini Almanlara hediye ediyor.

Mete Tuncay benzer biçimde bir eleştirel tarihçinin bu yaklaşımına şaşkınlık ettim. Bir

zaferi, komutanın milletine mal etmek de mi anane ? Ne zamandan beri? Liman

Paşa, Suriye yenilgisi esnasında da Yıldırım Orduları Grubunun Komutanıydı;

Suriye yenilgisini de Alman yenilgisi olarak mı kabul edip değerlendireceğiz?

Yoksa zaferi, komutanın mensup olduğu millete, yenilgiyi ise orduyu gerçekleştiren

millete yazmak benzer biçimde benim cahili olduğum bir anane mi var? Ya da bu anane,

bir tek Çanakkale ve M.Kemal için mi geçerli?62

Çanakkale Türk kanı, inancı, kafası, emeği ve silahı ile kazanılmış, misal-siz

bir savaştır.63 Böyle bir zaferi Almanlara hediye etmek, tarihe haksızlık,

gerçeğe aykırılık, orada dövüşenlere ve şehit olanlara saygısızlık olmaz mı?

Almanlar bile bütününe haiz çıkmaya cesaret edememişler, kenarından kıyısından

zafere ortak olmaya çalışmışlardır.

Mete Tuncay'ın dili sürçtü herhalde.

* 4-5-5. Zafer kimin?

Kara savaşının zaferi, Almanlara değil fakat bir ihtimal şahsi olarak Liman von

Sanders'in (veya Türklerin anmış olduğu benzer biçimde Liman Paşanın) adına yazılabilirdi.

Neden 'belki1? /

Çanakkale savaşlarıyla alakalı Türk asken kitaplarında, Liman Paşanın bir komutan

olarak övülüp büyütüldüğünü asla görmedim; tam bilakis, birçok ka62) Dr.İsmet Görgülü'nün verdiği bilgiye nazaran, Alman Arşiv Kurulu 1927'de

Genel Harp Olayları dizisini yayımlar; dizinin 16. Cildi, Dr.Carl Mühlmann'ın

yazdığı 'Çanakkale Muharebesi-1915'tir. (.Görgülü, İngilizlerin Gelibolu'dan

sessiz bir şekilde çekilmeyi başarmaları üstüne, o noktaya kadar zaferi bir Türk-Alman

ortak zaferi olarak yayınlayan yazarın, şu şekildeki yazdığını aktarıyor: "itiraf etmek

icap eder ki ingilizler, Türkleri aldatmaya ve şaşırtmaya fazlaca güzel muvaffak

olmuşlardı." (Çanakkale Zaferi Üzerine Alman İddiaları, s. 105)

Almanlar kâra ortak çıkıyorlar, ziyanı Türklerin hesabına yazıyorlar. Ne hoş

ticaret!

63) Alman katkısının derecesini Liman Paşadan dinleyelim: "S.Ordu emrine,

Haziran sonuna doğru, Çanakkale muharebeleri esnasında hizmet bulan tek ve

biricik Alman donanması geldi. Bu birlik, bir istihkâm bölüğü idi. 200 mevcutlu bu

bölük, iklimin tesiri, beslenme tarzı, ağır muharebeler ve zayiat yüzünden kısa

zamanda 40'a düştü. Bunun haricinde Çanakkale'ye Almanya'dan başka qüç

gönderilmedi. {..] Çanakkale savaş sahnesinde bulunun Alman er, astsubay ve

subayların sayısı ise en fazlaca 500 kişiye çıkmıştır, ilk Alman topçu cephanesi

Çanakkale'ye cenk sona ermek üzereyken, Kasım 1915'te, ilk batarya 15 Kasım'da,

ikinci ve son batarya ise Aralık 1915'te gelecektir." (bizim ülkemizde Beş Yıl,

s.100,121)

Çanakkale Savaşına katılan Türklerin sayısı ise 350.000'dir.

107

ran yüzünden acı bir şekilde eleştiriliyor.64 Yöneltilen eleştiriler şu şekildeki

özetlenebilir:

Liman Paşa, yapmış olduğu müdafaa planının zaafını, ardarda yaptırdığı taarruzlarda

dökülen Türk kanıyla kapatmaya çalışmıştır.

Türk askerlerinin bu eleştirileri sonradan icad edilmiş değildir, cenk arasında

belirtilmiştir.65 Mesela 3.Kolordu Komutanı Esat Paşanın,66 Kurmay Başkanı

Yarbay Fahrettin'in (Altay), Yarbay S.Adil'in anılarında yer edinen vakalar ve

yargflar, M.Kemal'in Enver Paşaya yollamış olduğu Liman Paşa aleyhindeki makale,67 bunun

birçok kanıtından ancak dördüdür. Türk askerî tarihinde ve askerî araştırma

kitaplarında, birçok tenkit ve suçlama daha yer almaktadır. Sadece F.Altay'm,

S.Adil'in ve Çanakkale Savaşı'na da katılmış olan askeri tarih yazarı

E.Korgeneral Fahri Belen'in68 başlıca eleştirilerini, fazlaca özet olarak

aktarıyorum:

Müstahkem Mevki Komutanlığı, 3.Kolordu ve Tümenler, düşmanın Sed-dülbahir ve

Kabatepe'ye çıkacağını düşünmektedirler. Ama Liman Paşa yanlış bir tahminle,

düşmanın Gelibolu yarımadasının boynuna (Saros körfezinin bitimine) yada

Beşige'ye (Anadolu yakasında bir kesim) çıkacağına inanır, Anafarta çıkarmasına

(Ağustos 1915) kadar da bu yanlış görüşte İsrar eder. (S.Adil, 235, 236; F.

Altay, 86; F.Belen, 261 )69

64) Yahya Kemal benzer biçimde sivil bir yazar bile, 28 Mayıs 1921 günlü İleri

gazetesinde, Liman Paşanın yeni yayımlanmış olan anılarını fazlaca ağır bir dille

eleştirmekte ve 'ellerini Türk kanıyla yıkadığını' yazmaktadır. (Eğil Dağlar,

s.161 vd.)

Bu da gösteriyor ki Liman Paşayı eleştirmek, sonrasında ortaya çıkmış bir tasarruf

değil!

65) 9.Tümen Komutanının yeni düzene yazılı itirazı: Çanakkale Cephesi, 1.

Kitap, s.224.

66) Esat Paşanın Çanakkale Anıları, yay. haz. kayra Ilgar, Baha Matbası,

İstanbul, 1975; 307 sayfalık kitabın üçte biri, İ.llgar'ın açıklamaları ve

yorumlan ile dolu. Esat Paşanın anılarını, lüzumlu imla işaretleri konulmadığı

ve tutarlı bir sayfa düzeni yapılmadığı için bunlardan ayırdetmek fazlaca zor, fazlaca

dikkatli okumak gerekiyor. Bu anıların bir bölümü, Hayat (1959) ve Hayat Tarih

(1965/3) dergilerinde de yayımlanmıştır. Esat Paşanın 6 cilt olan anılarının

ancak 3. cildi, Çanakkale ile ilgilidir.

67) 3 Mayıs 1915 günlü bu fazlaca dikkate kıymet yazıdan birtakım parçalar: "Sanders

Paşa hazretleri bizi, bizim orduları, bizim memleketi tanımadığı ve layıkıyla

tetkikatta bulunacak kadar bir zamana malik olamadığından, sahilde ihraç

(çıkarma) noktalarını kamilen aleni bırakacak tertibat almış ve düşmanın karaya

asker ihracını teshil eylemiştir (kolaylaştırmıştır). [..) Vatanımızın

müdafaasında kalp ve vicdanları bizim kadar daraban etmeyeceğine

(çarpmayacağına) kuşku olmayan, başta von Sanders olmak suretiyle tüm Almanlar..."

((.Görgülü, Mustafa Kemal Atatürk'ün Arı-burnu Muharebeleri Raporu ve Anafartalar Muharebatına

Ait Tarihçe Adlı Eserlerinde Yer Almayan Emir ve Raporlardan Bir Demet, s.93,

AAM dergisi, Sayı 19, Kasım 1990)

68) 20. Yüzyılda Osmanlı Devleti.

69) Liman Paşa Suriye Cephesindeyken de, İngiliz taarruzunu inatla doğu

kanadından bekleyecektir. Belen özetle diyor ki: "Bu onda 'durağan düşünce' haline

gelmişti. S.Ordu Komutanı Ğevat Paşa (Çobanlı) cephenin kendi bölgesinden

yarılacağım anlamıştı. Hindli bir asker, ayın 19'unda deniz kıyısından (Batıdan)

büyük seviyede bir saldırı yapılacağını haber verdi. Ama Liman Paşa görüşünü

korudu. İngiliz ordusu batıdan (deniz kıyısından) taarruza geçer, S.Ordu yok

olur, cephe yarılır ve dağılır." (F.Belen, 20. Yüzyılda Osmanlı Devleti, s.366)

108

Bu yüzden ilk cenk günü, Saros -Bolayır etrafında bulunan iki tümeni yerinde

bırakır ve aslolan cenk yerine (güneye) göndermez. (S.Adil, 240; F.Belen, 247)

Liman Paşa, daha ilkin Türk komutanların hazırladığı 'düşmanı olası olduğu kadar

kıyıda karşılama' planını ve buna dayalı düzeni, birliklerin donanmanın ezici

ateşine dayanamayacağı70 düşüncesiyle değiştirir, 'kuvvetleri merkezde toplamak

ve nereye çıkarma yapılırsa oraya saldırı etmek' diye özetlenebilecek bir

müdafaa planı yapar.71

Bu plan gereğince, Türk komutanların kıyılara yerleştirdikleri birlikleri geriye

aldırır, kıyılardaki alaylar da birer tabura indirilir.72 Mesela yarımadanın en

güneyinde (Seddülbahir'de) ancak bir tümen (9.Tümen) bırakır. F.Belen diyor ki:

"Halbuki bu bölgede hasım, 7-8 kilometre ilerlemekle Boğaz tahkimatının

gerisine çıkabilirdi. 30 km.lik bir kıyıyı bir tümenin savunması olası

değildir." (s.244) Düşman zira her çıkmış olduğu yerde tutunacaktır. Bu görüş

farkı, düşmanı durdurmanın fazlaca pahalıya mal bulunmasına yol açar. (S.Adil 236,

237)73

Liman Paşa, çıkarmanın başladığı sabah, Gelibolu'daki karargâhından ayrılıp

Saros'a gider; güneyde kıyamet koparken, gece de orada kalıp sadece ertesi günü

döner.74 Kimseye karar yetkisi de bırakmamıştır. (F.Altay, 88) M.Kemal, bu

sebeple buyruk almadan harekete geçmek zorunda kalacaktır.

Liman Paşa, savaşın ilk günlerinde, Başkomutanlıkça yollanmakta olan takviyeleri

bekleyip cephelerden birine hazırlıklı ve müessir saldırı yapacağı yerde,

birlikleri gece taarruzlarına zorlar. (F.Belen, 248) Gelen her yeni donanması

cepheye sürerek, bu anlamsız taarruzlarla erimelerine yol açar. (S.Adil, 246)

3 Mayıs gecesi 7.Tümen ile hemen hemen yoldan gelmiş olan 15.Tümeni bir gece

taarruzuna kaldırır. Bu taarruzu Alman Albay von Sonderstern yöne70) H.Bayur, Türk inkılabı Tarihi, 3.C., 2.Kısım, s.278.

71) Türk görüşünü belirleyen belgeler, Çanakkale Cephesi isimli askerî tarihin

1. Kitabının 212-216. sayfalarında; Liman Paşanın planını açıklayan 26.5.1915

günlü yazısı ise 218-220. sayfalarında bulunuyor. M.Kemal'in rolünü küçültmekten

başka bir şey düşünmeyen GRYT Ansiklopedisi, Liman Paşanın yanlış planını

savunuyoı^rTC-, s.81,101,107) Çetin Altan da savunuyordu: "Çanakkale eğer

zaferse, bunun başarısl... Çanakkale Cephesi Komutanı Alman generali Liman von

Sanders'e ilişik olmak icap eder. Çünkü harekâtın bütün planlarını o hazırlamıştır."

(Aktüel, 36. rakam, 12-18 Mart 1992)

72) Bu konudaki Türk eleştirisi fazlaca özetlemek gerekirse şu şekildeki: Gelibolu'da, düşmanın Türk

direncini çökertebilmek amacıyla çıkarma yapabileceği kesimler fazlaca azdır ve

bellidir; bu bakımdan düşmanı eldeki kuvvetlerle kıyıda karşılamak mümkündü.

S.Adil, "Liman Paşa ne yazık ki bölgeyi bir tek bir iki motor yada otomobil

gezintisi ile pek sathi bir bakışla görmüş, hususi durumlarını görememişti "

diye yazıyor, (s.235)

73) Çanakkale Cephesi, 1. Kitap'ta bulunun 13. ve 15. krokiler, Türk

Komutanlar ile Liman Paşanın planı arasındaki büyük farkı göstermektedir.

74) Liman von Sanders, s.87, 88.

109

tir.75 İki tümenimiz toplam 16.000 kayıpla geri çekilecektir. (S.Adil, 247;

F.Belen, 250)

Liman Paşa anılarında, 18/19 Mayıs gecesi yaptırdığı ve bizlere 9.000 kayba mal

olan bir başka saldırı için de şu şekildeki diyor: "Bahis mevzusu taarruzun tarafımdan

işlenmiş bir hata bulunduğunu itiraf ederim. Bu hatayı hasım kuvvetini iyi takdir

edememekle ve elimizdeki azca topçu gücüyle ve fazlaca sınırı olan mühimmatla bu işi

başaracağımızı öncesinden hesaplayamamakla işledim." (s.98)

Liman Paşanın, birtakım sıra dışı nitelikleri ve bilhassa tahsile yönelik başarıya ulaşmış

hizmetleri olmakla beraber, savaşlar gün gün incelenir, belgeler harita

sayeinde okunursa, bir tek bir bölümünü aktardığım yanlışlarının ağır bastığı

daha aleni olarak görülebilir.

Çanakkale zaferi, Liman Paşanın, neticeleri zorlukla ve sadece bolca kan dökülerek

düzeltilebilmiş yanlış tahminlerine ve yanlış müdafaa planına karşın, her

rütbedep/Türk askerinin inanılmaz çabası ve can cömertliği ile kazanılmıştır.

Yine bir Alman olan von der Goltz Paşayı saygıyla anan Türk askerî kamuoyu, bu

yüzden olsa gerek, Liman Paşaya dairna uzak ve soğuk kalmıştır.76

Liman Paşa, hizmet ve kusurlarıyla aslına bakarsanız askerî tarihlerimizde yer alıyor,

araştırma ve incelemelerde laf mevzusu ediliyor fakat birtakım yazarlar, törenlerde de

adının geçmesini istiyor, geçmemesini eleştiriyorlar.

Milli ve kısa süreli bir tören, bir seminer veya bilimsel toplantı değil ki cenk uzun

uzun irdelensin, tartışılsın ve Liman Paşanın yanlışları ve bunların acı

sonuçlan açıklanıp eleştirilsin.

Bu bakımdan, anılmaması, anılmasından daha zarif bir harekettir.

Kaldı ki savaşla alakalı törenler, havası da, amaçları da farklı olaylardır. Bu

tür duygu ortamlarında, ulusal değerlerin vurgulanmasından daha organik ne

olabilir?77

75) Bu taarruzun büyük yitik ve başarısızlıkla neticelenmesi üstüne

Sondenstern'in yerine We-ber Paşa atanır.

76) "S.Kolordu Komutanı General Esat, çıkarmanın merkez kesimine

yapılacağını değerlendirmiş ve Çanakkale savunmasını buna nazaran planlayıp

kurmuştu. Komutanlığın yabancı ele teslimi ve bu planın tamamen tersinin

uygulanışı cidden fazlaca üzücüdür ve bizlere fazlaca pahalıya mal olmuştur. [..] Liman von

Sanders'te bir Saros fobisi vardı. Bu nedenle 5. ve /.Tümenleri o bölgeden

ayırmıyordu. Nihayet Başkomutanlık (istanbul) bunun farkına vardı ve 26 Nisan

akşamı S.Tümeni cenup bölgesine göndermesi için verdiği bir direktifle Ordu

Komutanını uyardı. Fakat geç kalınmıştı." (Stratejik ve Taktik Sonuçlar Serisi,

No.4, s.23 - 24)

77) Komutanla ordu aynı millettense, zaferi komutana izafe etmek bir

gelenektir. Ama komutan ve ordu aynı milletten değilse, ulusal tarihlerde ve

genel hatlarıyla edebiyatta bu geleneğe pek uyulmadığını gözlüyoruz. İkinci Dünya

Harbindeki muharebeler anlatılırken (roman, film, tv dizisi), her

milletin kendi komutanlarını veya birliklerini öne çıkardığına şahit

olmaktayız. Çanakkale Savaşı yazarlarından Avustralyalı Alan Moorehead, organik

olarak daha fazlaca Anzak-lan anlatır, İngiliz R.R.James de ingilizleri. Liman Paşa

da anılarında, Suriye cephesindeki savaşlardan laf ederken, Alman komutan, subay

ve birliklerine öncelik ve ağırlık vermiştir.

110

• Bazı yazarlar da, kara savaşlarına katılmış iki kardeş komutanın ismini

vererek, onların anılmamalarını eleştiriyorlar:, Esat (Bülkat) ile Vehip (Kalçi)

Paşalar. Niye bir tek ikisinin anılmasını istiyorlar acaba? Çanakkale'deki üst

komutanlar bu ikisinden ibaret değil ki. Kolordu Komutanı yetkisiyle öbek

komutanı olan Albay M.Kemal'in haricinde, on kolordu ve öbek komutanı daha var:

Albay Nikolai Bey, Albay Kannengiesser Bey, Weber Paşa, Trommer Paşa, Albay

Ahmet Fevzi Bey, Çolak Faik Paşa, Mehmet Ali Paşa, M.Fevzi Paşa (Çakmak), Albay

Cevat Bey (Çobanlı), Albay Ali Rıza Bey.

içlerinden pek azının bu adları bildiğini tahmin ediyorum. Bilenlerin de

anmamaları doğaldır. Çünkü bazısı kısa süreli ve geçici komutanlık yapmıştır,

bazısı da mühim sayılabilecek bir cenk yönetmemiştir. Zaten bir muharebeye katılan

tüm komutanların isimleri sadece detaylı askeri tarihlerde bulunabilir. Yoksa

her tarih kitabı, telefon rehberine dönerdi. Elbette bir tek mühim olanlar

vurgulanacak.

Esat ve Vehip Paşalar, Yanya savunmasındaki hizmetleriyle ün kazanmış iki

komutan.78 Fakat Vehip Paşanın Güney Grup Komutanı olarak Çanakkale'deki hizmet

süresi ancak üç aydır (9 Temmuz-9 Ekim 1915).79 Sed-dülbahir kesimindeki on bir

savaşın bir tek üçünde bulunmuş, sekizinde bulunmamıştır. Esat Paşa bile kendi

yazdığı yaşam hikâyesinde, Çanakkale zaferine katkıda bulunanlar içinde

kardeşi Vehip Paşaya yer vermiyor.80

Çanakkale'de en uzun bulunan üst komutanlar, Albay Cevat Bey, 3. Kol-ordu

Komutanı Esat Paşa81 ve Albay M.Kemal' dir.82

• Çanakkale savaşlarını ya asla bilmeyen veya bildiğini de çarpıtarak özetleyen

yazarların, "yarbay","yedeğin yedeği", "geri planda sorumlu", "harekât subayı"

diye önemsizleştirmek için çırpındıkları M.Kemal ile alakalı birkaç kısa not:

M.Kemal muharebeye yarbay olarak adım atmıştır fakat beş hafta sonrasında, l Haziran 1915'te

albay olacaktır.

30 Nisan'da gümüş ayrıcalık madalyası alır,83 bunu altın ve gümüş liyakat

madalyaları izleyecektir.84

8 Ağustos'ta Anafartalar Grup Komutanlığına getirilir. Bu rolü, Ça78) Yanya Savunması ve Esat Paşa; kitabın sonucunda Esat Paşanın kendi yazdığı

yaşam hikâyesi yar.

(.Görgülü, 10 Yıllık Harbin Kadrosu, s.79 ve 82. Yanya Savunması ve Esat Paşa,

s. 102.

Esat Paşa da savaşın başından 3 Kasım 1915'e kadar hizmet görmüş, 3 Kasımda

LOrdu Komutanlığına atandığı için Çanakkale'den ayrılmıştır. (Yanya Savunması ve

Esat Paşa, s.102; Çanakkale Cephesi, 3.K., s.473) Savaşın başından 10 Aralık

1915'e kadar. General Lütfi Doğancı, 57.Alayın Tarihçesi.

H.Bayur, Mustafa Kemal Atatürk- Hayatı ve Eseri, s.359 (Harp Tarihi Dairesince verilen bilgiye

nazaran); Sadi Borak, Mustafa Kemal Atatürk, s. 137. ->•

111

nakkale'den ayrılmış olduğu tarih olan 10 Aralığa kadar sürecektir. Anafartalar Grup

Komutanı olarak emri altında 3 kolordu (2., 16. ve 15. kolordular)85 toplanır.

Bu, ordu komutanlığı durumunda bir komutanlık demektir. Çanakkale Savaşı

süresince, Liman Paşa haricinde hiç bir komutan, bu kadar uzun vakit, bu kadar fazlaca

birliğe ve bu kadar geniş bir alana komuta etmemiştir.

'Kısmî başarısı vardır', 'görevi abartılmıştır' vb. iddiaların, gerçekle ilgisi

olmadığını, ayrıntısıyla göreceğiz.

Çanakkale, M.Kemal'siz ne anlatılabilir, ne de anlaşılabilir.

Sonuç

76.000 şehit ve üç yüz bine yakın gazi, bir bir anılamayacağına nazaran, talep eder

istemez bir seçme yapmak mecbur. M.Kemal'in en başta anılmasının, kimseye

haksızlık olmadığını göreceğiz. Esat Paşa da "Çanakkale'de kati netice sağlayan

Anafartalar kahramanı M.Kemal Paşadır" diyor.86

Onunla beraber, normal olarak 18 Mart kahramanlarını ve Yahya Çavuş'tan Esat Paşaya

kadar birçok kahramanı da anmak icap eder.

* 4-5-6. M.Kemal'in rolünün sonradan büyütüldüğü

Çanakkale'Savaşının ayrıntılarına girmeden ilkin, Yalçın Küçük'ün, birtakım sağcı

yazarlarca da paylaşılan bir iddiasına yer vermek istiyorum. Y.Küçük kati bir

dille diyor ki:

"Kemal Paşa için parlak bir askeri geçmiş yaratmak için bulunabilen ve seçilen

tek yer Gelibolu oluyor... Yaptıklarından ötürü zamanında bir kahraman

sayılmıyor. Kahramanlığının ilanı fazlaca sonraki yıllara muadil düşüyor."87 (T.Ü.

Tezler 5, s.248) V.Vakkasoğlu da diyor ki: "[1919'da] Halk ve hatta münevver

zümre (aydınlar), M.Kemal Paşayı tanımamaktadır." (Son Bozgun, 3.C., s. 197

dipnot)

Ama tanıklar ve belgeler, tam tersini söylüyorlar:

D Esat Paşa: ^

"Bugün (11 Mayıs 1915) Enver Paşa, yaverleri ve erkan-ı harbi (kurEsat Paşa anılarında bu madalyaların verilmesini 27 Mayıs 1915'te kendisinin

önerdiğini yazmaktadır. (Hayat Mecmuası, rakam 29 71959) Kaynak taraması

yapmadığı anlaşılan Y.Küçük ise şu şekildeki yazıyor: "Gelibolu'da hiç bir komutana

'kahraman' denmez; nitekim madalyalar Sultan'a ve direnişi yöneten en üst düzey

komutanlara veriliyor." (T.Ü. Tezler 5, s.255) Y.Küçük'ün bu tür dayanaksız

yorumlarına ve gerçeğe aykırı iddialarına daha fazlaca şahit olacağız.

85) İ.Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, s.93.

86) Yanya Savunması ve Esat Paşa, s. 102.

87) Y.Küçük kitabının bir başka sayfasında da şu şekildeki yazıyor: "Kemal'in

Anafartalar Kahramanlığı, ilk kere, istekli ve genç bir gazeteci-yazar olan Ruşen

Eşref tarafınca, 1918 yılı Mart ayında ortaya atılıyor. 1919 yılı yaz

ortalarına gelindiği zamanda bile, kahraman susuzluğu yaşayan ülkede, bunun

fazla tutmadığı anlaşılıyor." (s.398)

112

mayları) ile karargâhıma geldi. 19.Tümen Kumandanı M.Kemal Beyin karargâhı hâlâ

Kemalyeri'ndeydi.88 Oraya gittik. Enver Paşa, M.Kemal Beyi bağrına bastı ve bugüne

kadar göstermiş olduğu kahramanlıklardan ötürü takdirlerini bildirdi..."89

(Esat Paşanın Anıları, s.83)

a Vecihi Timuroğlu:

"M.Emin Yurdakul'un 1915 Eylülünde Tan Sesleri' diye bir şiir kitabı

yayımlanmıştır. Bu kitapta 'Ordunun Destanı' isimli uzun bir manzume yer

almaktadır. 15 Eylül 1915 tarihini taşıyan bu manzumenin ilk dörtlüğünde

M.Kemal'den laf edilir. Sanıyorum Türk şiirine M.Kemal ismi bu şiirle

girmiştir."90 (Aktaran Oktay Akbal, 28.3.1992, Milliyet gazetesi)

D Ali Fuat Türkgeldi:

"Anafarta atağı, Gazi hazretlerinin himmet-i mahsusaları ile def olundu ve

kendisi Anafartalar Kahramanı unvanını ihraz eyledi (kazandı)." (Görüp

işittiklerim, s. 118)

D Eski Sultan Abdülhamit:

"Hayatımın en karanlık günlerini bu devrede yaşadım. Gazeteler, Çanakkale'de

düşmanın durdurulduğunu, büyük zayiata uğratıldığını yazıyorlardı. Ben bir türlü

bu haberlere inanamıyordum. Fakat İngiliz ve Fransız donanmasının Çanakkale

Boğazı'nı zorladığı ve giremediği bir hakikatti. Çıkartma meydana getirmeye muvaffak olmuş

fakat ordumuzun karşısında mıhlanıp kalmıştı. Her araç ile cepheden haber almaya

çalışıyordum. Muhafız Kumandanı Asım Beyi sık sık Saraya göndererek sahih

(doğru) bilgi almak çırpmıyordum. İşte bu sırada, Rabbime şükürler olsun ki,

ummaya bile cesaret edemediğim zafer haberi ulaştı... Bu büyük zaferi, M.Kemal

Bey isminde bir miralay (albay) kazanmış.

Allah, devletime hizmeti geçenlerden razı olsun! (Sultan Abdülhamit'in Hatıra

Defteri, s. 158)

D Lütfi Simavi:91

"Bu gezide, o sırada İstanbul'da bulunan Çanakkale kahramanlarından M.Kemal Paşa

ile Miralay Naci Bey (Eldeniz) de bulunmaktaydı... M.Kemal Paşayı ilk kere

olarak, 1917 yılı Aralık ayında, Sirkeci garında, o vakitki

89) Söz mevzusu yere bu ismi 3. Kolordu Kurmay Başkanı Fahrettin Bey (Altay)

vermiştir (F.Altay, On Yıl Savaş, s.93); Esat Paşa da anılarında şu şekildeki diyor:

"Bu zamanı adın günlük direktifle yapılmasını ve haritalara kaydını emrettim." (Esat

Paşanın Hatıraları, Hayat Mecmuası, rakam 30,1959)

Esat Paşa, 1936'da, gazeteci Selahattin Güngör'le yapmış olduğu up uzun konuşmanın bir

yerinde, şu şekildeki diyor: "Hayatımın son yıllarında duyduğum en büyük zevk,

memleketi kurtaran o harikulade şahsiyetle bir vakit tabanca arkadaşlığı yapmış

bulunmamdır." (S.Güngör, Kumandanlarımızın Harp Hatıraları, s.34)

"Ey bugüne tanık olan sarp hisarlar / Ey kahraman Mehmet Çavuş siperleri / Ey

Mustafa Ke-maller'in aziz yeri / Ey toprağı kanlı dağlar, yanık yerler." Lütfi

Simavi'nin anıları ilk kere 1924'te yayımlanmıştır.

113

Veliaht Vahidettin Efendinin bununla beraber Almanya'ya gideceğimiz gün gördüm.

Trene bineceğimiz sırada, orada bulunan bir zat, Tanışmıyor musunuz?' diye

sorarak bizi birbirimize takdim etti. Çanakkale'deki övünç ve gurur verici

hizmetleriyle, hepimiz benzer biçimde ben de kendisini gıyaben tanıyordum; ama şahsen

görüşmemiştik. Hizmetlerinden ve başarılarından ötürü kendisini orada kutlama

ettim. Tanışmaktan duyduğum onur ve iftihar duygularımı bildirdim." (Osmanlı

Sarayının Son Günleri, s.356, 381)

n İsmail Hakkı Okday (Vahidettin'in damadı):

"Vahideddin Efendi bu seyahate çıkarken, kendisine refakat etmek suretiyle, o vakit

"Anafartalar Kahramanı" diye anılan M.Kemal Paşayı da yanına almıştı."

(Yanya'dan Ankara'ya, s.329)

n R. Eşref Onaydın:

"Ben, Kanije müdafii Tiryaki Hasan Paşa ile veya Plevne aslanı Gazi Osman Paşa

ile görüşmek mukadder olsaydı, bugünkü muhavereden (konuşmadan) daha çok mı

bir coşku duyacaktım? Memleketin en tehlikeli zamanlarında, can verircesine

görev başına atılan bu kahramanın elini sıktım. İçimde ona karşı derin bir

hürmet, bir İstanbul evladı ruhu ile derin bir şükran olduğu şekilde yanından

ayrıldım. 28 Mart 1918. (Anafartalar Kumandanı ^Jvl.Kemal ile Mülakat, s.48, 91,

Hamit Matbaası, istanbul, 1930; bu mülakat evvela 1918 senesinde Yeni

Mecmua'nın Çanakkale hususi sayısında yayımlanmıştır.)92

ü Rıza Tevfik:

"Aşiyan'da Tevfik Fikret'e meydana getirilen ilk anma töreni için... geldiği vakit

kendisini kapıda karşılamış ve ihtifale başlamadan evvel, orada bulunanlara ve

T.Fikret'in eşine, 'Anafartalar kahramanı ünlü Miralay M.Kemal Beyefendi' diye

takdim etmiştim." (19.8.1918, Biraz da Ben Konuşayım, s.49)

D M.Z. (M.Zekeriya Serte!):

"Osmanlı tarihinin en şerefli bir sayfasını işgal edeceğine kuşku olmayan

Çanakkale başarısı, orada çarpışan Türklük ruhunu, Türklük fedakârlığını ispat

etmiş olduğu benzer biçimde bir de M.Kemal benzer biçimde büyük bir kahramana malik olduğumuzu gösterdi.

Tarih Çanakkale olayını kaydederken asla şüphesiz M.Kemal ve Cevat Paşaların

isimlerini de altın harflerle yazacaktır... Büyüklerini tanımak mecburiyetinde

olan gençlik, Mustafa Kemal ismini da belleklerine eklemeli ve

kurtarıcılarımızdan birinin de o bulunduğunu unutmamalı." (20 Mart 1919, Büyük

Mecmua, 3. Sayı, aktaran M.Kaplan, Devrin Yazarları, 1.C., s.84)

D Kont Sforza.-

"M.Kemal'in ünü halk içinde yaygındı." (1919, Jeschke, İngiliz Belgelen,

s.101)

Tarih ve Toplum dergisinin 16. sayısında (1985), Yeni Mecmua'nın bu hususi sayısı

ile alakalı geniş malumat var. (s.62-65)

D Amiral Cartorpe'tan Lord Curzon'a:

" Çanakkale Savaşı'nda ün yapmış bulunan M.Kemal Paşa..." (23 Haziran 1919,

B.N.Şimşır, İngiliz Belgelerinde Mustafa Kemal Atatürk, 1.C., s.XXVI)

a Amiral Webb'ten Sir R.Graham'a:

"Çanakkale Savaşı'nda bir fazlaca ün icra eden M.Kemal, Sadrazam tarafınca Samsun'a

müfettiş olarak gönderildi." (28 Haziran 1919, E.Ulubelen, s.192, belge sayısı

433)

G Albayrak gazetesi (Erzurum):

"Anafartalar'da ulusal şerefi, tarihin bugünkü nesilden beklemekte olduğu kutsal

rolü yükselten ve yücelten bu saygıdeğer komutanı, bugün de Milli Mücadele'nin

başlangıcında görmek, sevinçli bir görüntüdür." (14 Temmuz 1919, C.Dursunğlu, Milli

Mücadele'de Erzurum, s.94)

Q L'İllustration dergisi:

"Kararlı, sert fakat inanç etmiş olan M.Kemal Paşa, dünyaya baş kaldırmıştır.

Meslekten askerdir. Çanakkale'de, İngilizler karşısında kazanılmış olduğu büyük zafer,

anılmaya kıymet." (26 Şubat 1921/4069. rakam, aktaran (.Bardakçı, Taş-han'dan

Kadifekale'ye, s. 168-170) a Tevhid-i Efkâr gazetesi:

"Çanakkale'de iki kere İstanbul'u kurtarmış olan M.Kemal Paşa, bu kere da vatanı

kurtaracaktır." (31 Ağustos 1921, KS Günlüğü, 4.C., s.21)

D Arnold J.Toynbee:

" M.Kemal, Çanakkale muharebelerinde Anafartalar'da, İngiliz kuvvetlerini

durdurduğu vakit, hem bizim ülkemizde, hem Almanya'da bir kahraman olarak

tanınmıştı." (Turkey/Türkiye, s.98; kitabın orijinali 1926'da yayımlanmıştır)

Oysa Y.Küçük, mırıl mırıl ne masallar anlatıyordu: "Ortaya çıkardığım bulguların

şaşırtıcı bulunduğunu biliyorum! (T.Ü. Tezler 5, s.9) Doğru ve ilmi tarihin,

benim işaret ettiğim doğrultuda yazılacağından şüphe duymuyorum! (s.41) Benim

geliştirdiğim tezlerden birisi, Amasya yi buluncaya kadar M. Kemal'in

hiç bir planda mühim olmadığıdır, (s.353) M.Kemal, parlak subaylar için

bir model olmaktan uzak düşüyor." (s.366) Şimdi ne diyeceğini merak etmez

misiniz?

* 4-5-7. Çanakkale Savaşı'm iyi mi değerlendiriyorlar?

* 4-5-7-1 Genel değerlendirmeler

D K.Mısıroğlu:

"Çanakkale muharebeleri, bir müdafaa harbi olması bakımından Milli Mücadeleye

son aşama benzer ama elde edilmiş başarı bakımından Milli Mü-cadele'yle

karşılaştırılamayacak kadar büyük bir şerefi haizdir." (Lozan, 1.C., 8155-

156,292-293)

115

Her iki vaka da bizim için fazlaca kıymetli ve anlamlı. Birini ötekiyle

karşılaştırmak, ne iyi niyet ve mantıkla bağdaşır, ne de gaye ve imkânlar

bakımından doğru olur. Askeri ve siyasal neticeleri bakımından da tamamen iki ayrı

vaka. ilki, sonu yenilgiyle sonlanmış bir savaş arasında kazanılmış şerefli bir

muharebe, ötekisi ise kati bir zaferle sonuçlanmış şerefli bir savaş.

Yazar, sırf liderine karşı olduğundan Milli Mücadele'yi küçültmek amacıyla

Çanakkale'yi büyütüyor. Aksi benzer biçimde Çanakkale zaferinde M.Kemal'in de büyük görevi

ve oranı var. Öyleyse, ne yapmalı da bu görevi ve oranı küçültmeli? K.Mısıroğlu,

GRYT Ansiklopedisi yazarları ve Y.Küçük, bunu sağlamak umuduyla şu şekildeki bir metot

kullanmışlar:

Çanakkale savaşları ile alakalı, talep eder Türk, talep eder İngiliz, bütün askeri tarih

kitaplarından93 prensip olarak yararlanmıyorlar; birtakım gelişimleri bahsetmek için

makbuz yapmak zorunda kalırlarsa, M.Kemal'in övüldüğü kısımları büyük bir

dikkatle atlıyor veya zorlama yorumlarla gölgelemeye çalışıyorlar. Bazı kitap

ve anılardan, amaçlarına muadil düşen cümleler, parçalar, malumat kırıntıları

toplayıp kendi niyetlerine müsait bir mozaik oluşturuyorlar.94 Arada bir, birtakım

ciddi kaynaklara gönderme yaparak feyk

93) K.Mısıroğlu, Harp Tarihi Dairesini, "...tam bir Kemalist telkin altında

yetişen subaylardan kurulu" diye niteliyor. (Lozan, 1.C., s.43) Y. Küçük de,

"Savaş zamanı arşivlerini, tarih eğitimiyle hij-bir ilgileri olmayan emekli

subaylara açmak, zamanı örtmeye çalışmak demekftir.]" diyor. (T.U. Tezler 2,

s.634) Bu yüzden Türk savaş tarihlerinden yararlanmaktan kaçınıyorlar. İngiliz

savaş tarihinden de uzak duruyorlar, bu sebeple o da M.KemaPi övüyor. Ne yapsınlar?

Zorunlu olarak dedikodu tarihçiliği yapıyorlar!

Mesela Mısıroğlu esas olarak, Y.Küçük'ün bile "M.Kemal'e kinle dolu ingiliz

istihbaratçısı" diye nitelediği (T.Ü. Tezler 5, s.42) Yüzbaşı H.C.Armstrong'un

Grey Wolf (Bozkurt) isimli, tartışmalara yol açmış, arasında pek fazlaca yanlış bulunan

kitabına dayanıyor.

(Armstrong ve kitabı ile alakalı, ilerde, kısa malumat sunulacaktır. Türkiye'ye

sokulması yasaktı. 19 Mayıs 1919'a kadarki kısmı, Peyami Safa'nın çevirisiyle,

Sel yayınları içinde çıkmıştır. Bizi de kitabın bu kısım ilgilendiriyor aslına bakarsanız.

Bozkurt'un hepsi, 1996'da Arba Yay-nevi tarafınca yayımlanmıştır. Çev. Gül

Çağalı Güven)

Mısıroğlu, bir yerde de ingiliz gazeteci Ashmead-Barlette'in La Verite sur leş

Dardanel-les adıyla Fransızcaya çevrilmiş olan (Orijinali: The Uncensored

Dardanelles, Londra, 1927) eserinden bir paragraf aktarıyor. Fakat bu iki

yazarın cenk ile alakalı verdiği bilgilerin tamamını aktarmıyor, olayların

tarihlerini değiştiriyor, maksadına nazaran bir düzen yapıyor. Göreceğiz.

GRYT Ansiklopedisi yazarlarının dayanakları ise, "1915'te Çanakkale'de Türk"

isimli tek bir kitapçık. Kitap, M.Eğitim Bakanlığının 1957 senesinde, orta öğretim

öğrencilerine bedava dağıtılmak için bastırdığı 103 sayfalık bir anma

kitabıdır. Ama 'Genelkurmayın yayımladığı kitap' diye tanıtıyorlar. (1.C.,

s.101) Kitapta, Harp Tarihi Dairesince hazırlanmış 14 sayfalık rahat bir

Çanakkale Savaşı özeti var, gerisi anı, şiir ve fotoğraf. Çanakkale Savaşı ile

alakalı tüm bilgilerinin deposu işte bu 14 sayfalık rahat özet! Ayrıca Liman

von Sanders'in anıları ile General Hamilton'un güncesinin de tamamını değil,

Hayat Tarih mecmuası ile Yıllar Boyu Tarih dergisinde yayımlanmış özetlerini

okumuşlar. (1.C., s.81,139) Bu malumat düzeyi ile gerçekleri bilakis çevirmeye

yelleniyorlar, insan 6 ciltlik ansiklopedinin "gayr-i resmi" mi, yoksa "gayr-i

ciddi" mi olduğuna karar veremiyor.

'

Y.Küçük ise, R.R.James'in ve A.Moorehead'in kitaplarından yararlanıyor fakat

ikisini de dikkatle okumamış, okusa Çanakkale Savaşını kavrardı; şu şekildeki bir

tarayıp veya birine taratıp bir tek işine gelen birkaç paragrafı almış.

M.Kemal'i öven bütüh bölümlerin uzağından geçiyor.

bir bilimsellik havası yaratmaya çalışıyorlar fakat tüm bunlar dekoratif; asla bir

gönderme, esaslı bir mevzuda değil. Kaynaktaki bilgiyi de ya abartıyor veya

değiştiriyorlar.

Seçtikleri bu maksatlı ve kısır metot yüzünden Çanakkale Savaşını

öğrenememişler. Bunun için de en rahat ayrıntılarda bile yanılıyorlar; malumat

boşluklarını, yakıştırmalar veya mantık dışı yorumlarla dolduruyorlar. İşte

birtakım örnekler.

D Y.Küçük:

"[Gelibolu savaşı] tertipli birliklerin yapmış olduğu bir gerilla mücadelesidir...

Gelibolu'da cenk, askerlik sanatıyla alakalı görünmüyor; ölecek daha fazlaca kütlesi

bulunan ve şu yada bu biçimde bunu ileri sürebilen taraf, kazanmaya mahkûm

görünüyor... Gelibolu savaşının askerlik sanatı ile alakalı bir yanı bulunmuyor.

İnattır ve ölüm-beka savaşıdır." (T.Ü. Tezler 5, s.65, 68, 81)

Durumu Y.Küçük benzer biçimde kavramamış olan komutan ve kurmaylarsa, strateji, taktik,

cephe, kanat, direnek noktası, kuşatma, çevirme, saldırı, baskın, yarma,

müdafaa, tahkimat, mevzi savaşı filan benzer biçimde lüzumsuz fikir ve işlerle oyalanıp

durmuşlar. Hay şaşkınlar hay!

"Gelibolu, birbirine iki döşek kadar fazlaca yakın dereler, vadiler, sırtlar ve

tepeler topoğrafyasıdır. Hangi sırt, bayır, vadi yada tepenin, diğerinden daha

mühim yada stratejik olduğu üstünde her türlü münakaşa yapılabilir; ayırdetmek fazlaca zor görünüyor. Kaba Tepe, Çimen Tepe (Kocaçimen demek istiyor olmalı),

Savaş Tepe (?), Abdul rahman Burnu (Herhalde Abdurrahman Bayırı'nı kastediyor)

ve sayısız sırt ile vadiden hangisinin daha mühim bulunduğunu tartmak pek zor

olmalıdır." (T.Ü. Tezler 5, s.68)

İngilizler, araziyi değerlendirmeyi ve cenk planlarını buna nazaran yapmayı bir

yana bırakarak, hurraaaaa deyip stok halinde ilerlemeleri gerekirken, nedense '

Kocaçimen, Conkbayırı benzer biçimde bölgeleri ele dercetmek için didinip durmuş, bir tek

Conk-bayırı için 50.000 yitik vermişler.95 Talihsiz İngilizler, Y.Küçük'ü

okuyunca, Çanakkale'de onun benzer biçimde bir kurmayları olmadığına kimbilir ne kadar

yanacaklar!96

"Gelibolu cenginde hiç bir vakit bir cephe çizgisi, M.Kemal'in sonrasında

ünlenen sözcüğüyle bir cephe hattı bulunmuyor; cenk dereler, bayırlar, sırtlar

ve tepelerden oluşan bir yüzey, yeniden Kemal Paşanın sonrasında kullandığı bir

sözcükle, bir satıh üstünde gerçekleşiyor; Kemal'in 'hatt-ı savunma yok, sath-ı

savunma var' lafı, Kurtuluş Savaşımdan daha fazlaca Gelibo95) A.Moorehead, Çanakkale Geçilmez, s.178.

96) Çanakkale savaşları ile alakalı ingiliz savaş tarihini yazan General

Aspinall Oglander diyor ki: "Conkbayırı'nın 1915 Ağustosundaki yaşamı önemini

yada bu yüksek noktanın ingilizlerin elinde bulunmasıyla Türklerin maruz

kalacakları tehlikeyi idrak etmek için pek azca bir askeri malumat yeter." (Aktaran

C.Conk, s.78)

"Arazı, gerek stratejik, gerek taktik hareketlerde, mühim rol oynar. Açık,

kapalı, arızasız, fazlaca arızalı, kesik, sarp yamaçlı, ormanlık vb. olduğuna nazaran

harekâtı zorlaştırır veya kolaylaştırır. Bu sebeple araziden yararlanmasını

bilen komutan, kendisine organik bir destek kazanmış, kuvvetini çoğaltmış olur."

(Kur.Albay S.Kip, Askeri Kamus, s. 12)

117

lu'ya müsait düşüyor. Çerkeş Ethem'in gerillaları temizlendikten sonrasında, Kurtuluş

Savaşı, bir yüzey savaşı değil, bir cephe mücadelesidir." (T.Ü. Tezler 5, s.97)

Y.Küçük'ün bu mühim açıklamasından haberi olmayan Çerkeş Ethem de, ha bire,

'Nazilli Cephesi1, 'Salihli Cephesi1, 'cepheler1, 'Garp Cephesi1, 'Gediz

Cephesi1 deyip duruyor (Çerkeş Ethem'in Hatıraları, s.13, 27, 49, 107).

"Eğer Çunuk Bavırı'nda97 başarıya ulaşmış olmaları halinde, hasım kuvvetlerinin

Sarıbayır'ı98 da ellerine geçirecekleri ve böylece ilerleyerek Boğaz'ı

açacaklarını düşünme ve ileri sürmenin fazla inandırıcı olmayacağını sanıyorum.

Daha ilkin de belirttim, Gelibolu'da her tepe önemlidir. Aynı zamanda her tepe

önemsizdir." (T.Ü. Tezler 5, s.101)

Yarımadanın kuzeyindeki tüm savaşlar, sözünü etmiş olduğu o yerlerin etrafında

yaşanıyor ve oralardardahep M.Kemal var; bu nedenle Y.Küçük bu yerlerin,

dolayısıyla da M.Kemal'in önemsiz bulunduğunu ispat etmek için çabalıyor. Haydi, biz

bu lafları ciddiye alalım, gelgelelim İngilizleri inandırmak zor görünüyor.

Mesela Anzak Kolordusu Komutanı General Birdvvood diyor ki: "Sarıbayır Boğaz'ın

kalesi, Conkbayır ise onun anahtarıdır."99

"Gelibolu, kahraman komutanı imkânsız bir savaşım alanıdır... Gelibolu'da

hiç bir komutanın [M.Kemal'in], kahraman olma imkânı bulunmuyor (s.67) Tekrar

etmekte fayda var, kahraman komutanı imkânsız bir cenk yaşanıyor. (s.84)"

Ve tezini tekrar açıklıyor:

"Bir komutan savaşı olmayan bir harpte, bir ihtiyat tümeninin komutanının

IM.Kemal'in], tüm birlikleri aşarak savaşı kazanmak ve kahramanlık iddiasında

bulunmasını, hiç bir ciddi tarih yazıcısının ciddiye almasını, imkân dahilinde

göremiyorum." (s.85)

Son cümleyi acıklı akıbeti ile başbaşa bırakarak, birkaç malumat hatası daha

sergiliyorum:

D Savaşın başladığı gün, Anafartalar'da"bir tümenin olduğunu sanan

K.Mısıroğlu diyor ki:

"Anafartalar'daki 9.Tümenin komutanı, bir Alman zabiti olan Kannengiesser'di.100 M.Kemal'in ihtiyatta olan 19.Tümenine çıkarmayı haber verdi."

(Lozan, 1.C., s. 157, 158)

97) Y.Küçük'ûn "Çunuk Bayır" söylediği yer, bildiğimiz Conkbayırı. Mısıroğlu da

"Şunuk Bayırı" diyor. (Lozan, 1.C..S.158) Yalnız birkaç yabancı kitaptan

yararlandıkları için bölgeleri, Lorel-Hardı diksiyonuyla adlandırıyorlar.

98) Kocaçimen, Conkbayırı, Besim Tepe, Düztepe'nin yer almış olduğu rakım

kütlesine İngilizlerin verdiği ad.

99) Aktaran H.Bayur, Türk inkılabı Tarihi, 3.C., 2.Ks., s.332.

100) Mısıroğlu'nun bu yanlışının deposu, Armstrong'un kitabı. Armstrong

yanlış yazıyor, Mısıroğ-lu da bu hatası bizlere satıyor. (P.Safa, Bozkurt,

s.50,57)

118

D Buna mukabil GRYT Ansiklopedisi de şu şekildeki yazıyor: "Mısıroğlu'nun, Albay

Kannengiesser'i 9.Tümen Komutanı olarak göstermesi pek gerçeklere uymamaktadır.

Bu bölge komutanının Vehip Paşa olduğu katidir." (1.C., s.104. Ansiklopedi bu

hatası, devamlı yine ediyor.)

Doğrusu: İkisi de atıyor! Aşağıda Y.Küçük'ün de bu karavana atışa hararetle

katıldığını göreceğiz. İlk günü tüm Anafartalar kesiminde ancak bir tabur

var, o da aksi benzer biçimde M.Kemal'in 19.Tümeninin 77.Alayına bağlı 3. Tabur.101

9.Tümenin karargâhı ise, o tarihte Anafartalar'da değil, yarımadanın ta doğu

kıyısında, Maydos'da.102 Komutanı da o tarihte ne Mısıroğlu'nun iddia etmiş olduğu

benzer biçimde Kan-nengiesser, ne de bizim ansiklopedistlerin ileri sürdüğü benzer biçimde Vehip

Paşa, Albay Halil Sami Bey.103 Mısıroğlu, Kannengiesser için general diyor, o

tarihte Kannengies-ser, general de değil.104

D GRYT Ansiklopedisine nazaran, Ağustosta, Saros'dan Anafartalar kesimine

getirtilen ve Anafartalar Grup Komutanlığına atanan 16.Kolordunun Komutanı Albay

Fevzi Bey, "daha sonraki unvanıyla Mareşal Fevzi Çakmak'tır." (1.C., s.125).

Ansiklopedi, Fevzi Çakmak'ın devasa bir resmini de koyarak sayfayı süslemiş.105

Doğrusu: 16. Kolordu Komutanı Albay (Beylerbeyi!) Ahmet Fevzi Bey başka biri,

(Kavaklı) Mustafa Fevzi (Çakmak) Paşa başka. İki ayrı şahıs. Üstelik M.Fevzi

(Çakmak) Paşa, tam bu sırada, Gelibolu'nun güneyinde bulunan S.Kolorduya komuta

etmektedir.106 A.Fevzi Bey, yerine Albay M.Kemal atanınca, istanbul'a dönecek,

sonrasında da Viyana askeri ataşeliğine atama edilip cenk bitene kadar orada

kalacaktır.107 Hem Hikmet Bayur, hem Celal Erikan, Fevzi Bey ile Fevzi Paşayı

karıştırmasınlar diye okuyucularını uyarmışlar da.108

101) Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s.34.

102) Çanakkale Cephesi, 1. Kitap, s.237 vd., ek olarak 15 No.lu kroki.

103) Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s.18; Kannengiesser Haziran ortasında

9.Tümen komutanı olacaktır. (F.Belen,1. Dünya Harbinde Türk Harbi, 1.C., s.17)

104) Sonradan generalliğe terfi eden Hans Kannengiesser, Çanakkale'yle alakalı

bir anı-tarih yayımlamıştır: Gallipoli, Beteutung und Verlauf der Kâmpfe 1915,

Berlin, 1927; bu kitabında M.Kemal'den şu şekildeki laf ediyor: "M. Kemal, yaman erkek.

Her sonucu kendi başına veriyor, ne istediğini oldukça iyi biliyor." (Aktaran,

Selahattin Çiller, Mustafa Kemal Atatürk için Diyorlar ki, s.27)

105) Abdurrahman Dilipak da, A.Fevzi Beyi, Fevzi (Çakmak) Paşa sanıyor. (CG

Yol, s.21)

106) İ.Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, s.80.

107) İ.Görgülü, a.g.e., s.98; S.Adil, Hayat Mücadeleleri s.260; Ansiklopedi,

verdiği yanlış bilginin kaynağını da göstermiş: "Hayat Tarih mecmuası, Mart

1965." Oysa gösterdiği kaynakta deniliyor ki: "Anafartalar Cephesi

kumandanlığında bir ara Fevzi Paşa (Mareşal Fevzi Çakmak) da bulunmuştur." Bu

cümleden o anlamı çıkarmak da büyük bir beceri. Fevzi (Çakmak) Paşa gerçekten

Anafartalar Cephesi Komutanlığına vekalet edecektir fakat dört ay sonrasında,

M.Kemal'in bu görevden ayrılmış olduğu 10 Aralık 1915'te. (İ.Görgülü, a.g.e., s.98)

Bizimkiler araştırma özürlü oldukları için bir tek tarihleri değil, kişileri de

birbirine karıştırıyorlar.

108) H.Bayur, Hayatı ve Eseri, s.88; C.Erikan, Komutan Mustafa Kemal Atatürk, s.159.

119

n Y.Küçük'e nazaran, 25 Nisanda çıkarma başlarken, Türk kuvvetlerinin yerleşimi de,

meğerse şöyleymiş:

"Gelibolu, fazlaca parlak iki komutan olan Esat ve Vehip Paşaların komutasında iki

kolorduya ayrılmış bulunuyor. Vehip cenup bölgesine; Esat ortada, Anzakların

karşısındaki bölgeye komuta ediyor; kuzeyde, Bolayır'da Fevzi Bey var...

Bunların emrinde tümenler ve tümen komutanları var. Kemal Bey, ihtiyata ayrılmış

19.Tümenin komutanı oluyor... Bir ordu komutanını, iki kolordu komutanını, pek

fazlaca tümen komutanını" bir kenara atarak, tüm mücadeleyi ihtiyat tümeni

komutanı olarak bu muharebeye katılan Kemal Beyin adına yazabilmek için bir tek

târihin falsifikasyonu (çarpıtılması) ehil olmayabilir; bununla beraber aklı

bozmak zorunludur." (T.Ü. Tezler 5, s.66; bu iddiaları, 81. ve 85. sayfalarda da

yine ediyor.)109

Aralarında yanlış değiş tokuşu mu yapıyorlar, nedir, GRYT Ansiklopedisinde de

aynı şeyler yazılı:

"Müttefiklerin ciddi hücumuna uğrayan bölgenin kuzeyinde Esat Paşa

kumandasındaki birlikler, güneyinde de Vehip Paşa kumandasındaki birlikle

bulunuyordu... Müttefiklerin gözünü diktiği Seddülbahir bölgesi (yarımadanın en

güneyi) Vehip Paşanın kumandası altındaydı; savunmadan daha fazlaca, gözetleme

hizmeti ile vazifelendirilen bu 9.Tümen, fazlaca geniş bir cephe üstünde

bulunuyordu." (1.C., s.89, 91)110

Doğrusu:

Bu tarihte Vehip Paşa Gelibolu'da değil; Trakya'daki 2. Ordunun komuta109) Y.Küçük, Tezler 5'in 85. sayfasında, sanki tersini yazan olmuş benzer biçimde,

M.Kemal'in ordu ihtiyatın-daki bir tümenin komutanı bulunduğunu ispat etmek azmiyle

M.Larcher'in La Guerre Turçue Dans Le Guerre Mondiale isimli eserinin 212.

sayfasında bulunan detayları Fransızca olarak aktarmış. (Söz mevzusu kitap, 3

cilt olarak Yb.M.Nihat tarafınca Türkçeye çevrilmiş ve 1927'de Genelkurmayca

yayımlanmıştır.) Ama yapmış olduğu Fransızca alıntıya şu şekildeki bir göz ucuyla olsun

bakmamış; baksa, Vehip Paşanın da, A.Fevzi Beyin de adlarının geçmediğini görür,

o tarihte Gelibolu'da bulunmadıklarını anlardı.

Vehip Paşa ile alakalı malumat verirken de, 'İngilizler tarafınca tutuklanarak

Malta'ya götürüldüğünü, oradan kaçtığını' ileri sürüyor, (s.84) Bu malumat de

doğru değil. Vehip Paşa ne Malta'ya sürülmüş, ne de Malta'dan kaçmıştır.

(Malta'ya sürülenlerin genel sıralaması: B.N.Şimşir, Malta Sürgünleri, s.415-420;

ek olarak, Malta'ya sürülen subayların tam sıralaması, i.Görgülü, 10 Yıllık Harbin

Kadrosu, s. 192)

Vehip Paşa, ilk tutuklama furyası esnasında yakalanıp Bekirağa Bölüğü'ne

hapsedilmişse de oradan kaçıp İtalya'ya gitmiştir. (Yüzbaşı Selahattin'in

Romanı, 2.C., s.17; HTM, 1972/5, s.21) T.M.Göztepe, Vehip Paşanın, "Batum'da

yapmış olduğu söylenen milyonluk bir petrol yolsuzluğu suçuyla tevkif edildiğini"

ileri sürüyor. Günahı boynuna! (V. M. Gayyasında, s.91)

110) Vehip Paşayı 9.Tümen Komutanı sanan ansiklopedistler, vakaları

kavrayamayınca şu şekildeki yazıyorlar: "Ama Vehip Paşanın kumandayı ele alış zamanı

bizce tam tespit edilememiştir. (!) Asıl 9.Tümen kumandanı olan Albay H.Sami

Beyin ne vakit kumandayı bıraktığı yada devrettiği ise sarahat kazanmamamıştır.

(!)"

Ansiklopedistlere not: 10 Yıllık Harbin Kadrosu isimli kitapta (s.71,79, 90)

ehil malumat var'

120

m. Kara savaşlarının başlamasından iki buçuk ay sonrasında, 9 Temmuzda Gelibolu'ya

gelecektir.111 O tarihte A.Fevzi Bey de daha İstanbul'da.112 Saros Grubu Mayıs

sonucunda kurulacak ve Fevzi Bey bu grubun komutanlığına o vakit

getirilecektir.113 Savaş başladığı vakit Gelibolu'da, ismi geçenlerden bir tek

Esat Paşa bulunuyordu fakat onun emrinde de, o şekildeki bolca keseden attıkları benzer biçimde

'tümenler1, 'birlikler' değil, ilk gün Liman Paşa /.Tümeni Saros'a sevk etmiş olduğu

için bir tek bir tümen kalmıştı: 9. Tümen!

M.Kemal'in ihtiyat tümeni komutanı olması mevzusuna ulaşınca, aşağıda göreceğiz,

daha savaşın ilk günü, sabah saat 08.00'de, 19.Tümenin ihtiyat donanması olma

niteliği sona erecektir. Sanki tüm cenk süresince ihtiyat tümeni komutanı

kalmış benzer biçimde M.Kemal'den devamlı 'ihtiyat tümeni komutanı' diye laf etmenin

nedeni bir tek bilgisizlikle açıklanamaz, Küçük'ün üslubuyla söyleyeyim, aklı

M.Kemal ile bozmak da zorunludur.114

Savaşı işte bu malumat düzeyi ile çözümleme edip değerlendiriyorlar.

Tartışma mevzusu M.Kemal olduğundan ilk günkü savaşı, onunla alakalı hususları

öne alarak özetleyeceğim.115

* 4-5-7-2. İlk gün ve Arıburnu savaşları

25 Nisan 1915 günü hasım, Saros'a ve Asya kesiminde Beşige'ye çıkarma

yapacakmış benzer biçimde davranır, bir hasım alayı Asya yakasındaki Kumka-le civarına, 3

hasım tümeni Gelibolu yarımadasının Seddülbahir kesimine, 2 tümen (Anzak

Kolordusu) de Kabatepe-Arıburnu arasına çıkmaya başlar, 24 saatte toplam 75.000

asker çıkarılacaktır.

Arazinin özelliği:

Gelibolu yanmadasınının ortasında, yarımadanın belkemiği olarak nite111) Vehip Paşa, 9.7.1915'te 'ordu komutanı yetkisiyle Güney Grubu

Komutanlığına' getirilecektir. (Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s.222); ek olarak,

i.Görgülü, a.g.e., s.79; Liman Paşa da anılarında Vehip Paşanın cepheye geliş

tarihini belirtiyor (s.100) ve bizimkiler Ordu Komutanının anılarını bile

okumadan Çanakkale'yi analize yelteniyorlar.

112) Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s.82.

113) a.g.e., s.84.

114) M.Kemal'in ihtiyat tümeni komutanı olduğu, Y.Küçük'un şifa bulmaz bir

takıntısı. O kadar ki 18 Mart günü bile ihtiyat tümeni komutanı bulunduğunu ileri

sürüyor, (s.71) Soyadıyla ters orantılı bir yanlış. Çünkü M.Kemal'in tümeninin

ordu ihtiyatı olması, 5.Ordunun kurulup (25 Mart) Liman Paşanın Ordu

Komutanlığına atanması ve birlikleri yine düzenlemesinden sonradır.

18 Martta M.Kemal'in 19.Tümeni, Maydos-Seddülbahir-Morto limanı kıyılarının

korunma-a görevliydi ve avrıca. 9.Tümenin ?fi «Q

sıyla görevliydi ve ek olarak, 9.Tümenin 26.ve 27. Alayları da emrindeydi.

(Prof.Dr. A.Çaycı.

H.Bayur,flayatı ve Eseri, .s.72; Fahri Çeliker, Çanakkale ve Mustafa Kemal Atatürk, s.34,

AAMD, rakam 19, . ı.c nakkale ve M.Kemal, s.641 vd., AAMD, rakam 9)

115) Özet için yararlandığım kaynaklar: Esat Paşanın anıları; C.Erikan, Komutan

Mustafa Kemal Atatürk; F.Belen, 20. Yüzyılda Osmanlı Devleti; Tuğgeneral C.F. Aspinall

Oglander'in yazdığı ingiliz resmi zamanı: Gelibolu; Çanakkale Cephesi isimli

askeri tarihin 2. Kitabı; Stratejik ve Taktik Sonuçlar Serisi No. 4 (27.Alay ile

19.Tümenin 25 Nisandaki hareketleri inceleniyor); düşmanı ilk karşılayan 27.Alay

Komutanı Yarbay Şefik Aker'in anı-tutanağı (Arıburnu Savaşları ve 27.Alay).

121

lendirilen bir rakım kütlesi (ingilizler buraya Sarıbayır diyorlar) vardır.

Bu yüksekliği elinde bulunduran taraf, Ege denizi ve Boğaz'a kadar olan tüm

araziyi denetimi dibine alacağı için duruma hâkim olur.116 Kocaçimen Tepesi bu

yükseltinin en yüksek noktasıdır. Sarıbayır yükseltisi, Kuzey Arıbur-nu ile Kaba

Tepe arasına, muhtelif kollar halinde ve gittikçe alçalarak iner. Conkbayırı, Düz

Tepe, Besim Tepe, Kemalyeri, Kanlısırt, Kırmızısırt vb. benzer biçimde savaşlarda isimleri

fazlaca geçecek olan tepeler ve mevkiler, bu kolların üzerindedir. Seddülbahir

kesimi dışındaki tüm muharebeler bu sarp bölgede geçecektir.117

Düşmanın planı özeile_şöyle:

Asya yakasında Kumkale kesimi: Oradaki 2 Türk tümenini yerinde tutup Gelibolu'ya

geçirilmelerini önlemek için azca kuvvetle çıkarma yapmış olup oyalama savaşı yapmak ve

çekilmek, Beşike limanlarına ise çıkarma meydana getirecek benzer biçimde aldatıcı hareketlerde

bulunmak,

Saros Körfezi: Bolayır çevresine çıkarma meydana getirecek benzer biçimde aldatıcı hareketlerde

bulunmak,

Kabatepe-Arıburnu kesimi: Öğleye kadar Kabatepe-Conkbayırı-Ko-caçimen Tepe

çizgisini ele geçirerek, taarruzu doğuya doğru geliştirmek ve böylece

Seddülbahir'deki Türk kuvvetlerini (şu demek oluyor ki 9.Tümeni) kuzeyden kuşatmak,

Seddülbahir kesimi: ilk hamlede, kıyıdan 6 km. uzaktaki Alçı Tepeyi ele dercetmek

ve yarımadanın güneydeki en dar yeri olan Kaba Tepe-Maydos çizgisine ulaşmak.

Seddülbahir ve Arıburnu kesimlerine çıkan kuvvetlerin ortak hedefi, Çanakkale

Boğazına bakan Kilitbahir yaylasını (platosunu) işgal etmek118 ve Boğaz'a ve iki

yakadaki tabyalara hâkim olan bu alandan, Türk müdafaa sistemini çökertmek.119

S.Türk Ordusunda, toplam 6 tümen (50.000 şahıs) var; tümenlerin yerleşimi de

şu şekildeki: Anadolu yakasında, Weber Paşa komutasında 2 tümen; Rumeli yakasında 4

tümen; bu 4 tümenden biri kuzeyde, Saros kesiminde

116) General Hamilton, "Bütün tertipler... Sarı Bayır'ın doruklarına

(Kocaçimen, Conkbayırı) bağlı" diyor. (R.R.James, Gelibolu Harekâtı, s.315)

117) Arazi ve taktik noktalar ile alakalı daha çok malumat için Şefik Aker, s. 13

vd.

118) İngiliz resmi savaş tarihinden: "İstila kuvvetleri 25 Nisan'da Seddülbahir

ve Anzak (Arıburnu) etrafında karaya çıkarıldığı zaman, iki gün sonrasında İngiliz

ve Avustralyalı piyadelerin, Kilitbahir yaylasına saldırı ederek... burayı

alacakları umut ediliyordu." (A. Oglander, s.35, BTTD, Sayı 13, Mart 1986)

"Çanakkale Boğazı'nın merkez tahkimatını bu plato (Kilitbahir) korumaktadır."

(Çanakkale Cephesi, 1. Kitap, s.15)

119) "Mareşal Liman von Sanders'in planı, adeta bu planın uygulanmasını

kolaylaştırıyordu." (Stratejik ve Taktik Sonuçlar Serisi No.4, s. 12)

122

(5.Tümen, komutanı Alb.Basri Somel); Liman Paşa, 25 Nisan sabahı Gelibolu'da

bulunan 7. Tümeni de (Komutanı Alb. Remzi Alçıtepe) Saros'a sevk edince,

yarımadada bir tek 2 tümen kalır.

Biri, 3.Kolordu Komutanı Esat Paşaya bağlı olan Alb.Halil Sami Bey komutasındaki

9.Tümendir. (Ötekisi, M.Kemal'in ordu emrindeki 19.Tümeni)

Seddülbahir'de birkaç ayrı noktaya çıkan hasım birliklerini, 9.Tümenin kıyıda

bulunan cılız kuvvetleri karşılayacak ve erime pahasına akşama kadar

direnecektir.120 Tümenin ihtiyattaki 25. ve 26. Alayları yetişince, konum

dengelenmese bile inat gücü artar.

Kaba Tepe-Arıburnu. arasındaki kesiminin kıyı güvenliği de, yeniden 9.Tümenden

27.Alaya aittir. Liman Paşanın müdafaa planına nazaran bu alayın da büyük bölümü

fazlaca geride, Maydos civarında bulunuyor. 12 km.lik kıyıda ancak minik

birlikler halinde yayılmış olan yalnız tabur var. 27. Alay Komutanı (Yb.Şefik

Aker), çıkarmadan ilkin, alayını ileriye yanaştırmayı ve bölgenin en tehlikeli sonuç

kıyılarını daha güçlü tutmayı birkaç kere önermişse de, ordunun genel müdafaa

sistemi hatırlatılarak red olunmuştur. Bu tek taburun kıyı süresince yayılmış

minik birlikleri, düşmanın sayıca ezici üstünlüğü ve donanmanın korkulu ateşi

altında eriye eriye gerilemeye başlayacaklardır. (2.Kitap, s.97 vd.)

Liman Paşaya bağlı ve ordunun genel ihtiyatı olan ve M.Kemal'in komuta etmiş olduğu

19.Tümen ise, merkezde bir yerde bulunuyor (Bigalı-Maltepe); ama Ordu

Komutanının izni olmadan kullanılması olası değil. Liman Paşa, o sabah, aslolan

çıkarmanın Saros-Bolayır kesimine yapılacağını tahmin ederek, oraya gitmiş, bu

tümenin iyi mi kullanılacağı mevzusunda bir direktif da bırakmamıştır.121

120) '1915'te Çanakkale'de Türk' isimli kitapçıkta yer edinen özette, 9.Tümenin

alaylarının yerleşimi açıklandıktan sonrasında da şu şekildeki deniyor:"... 9.Tütnen, hasım

çıkarma faaliyetine nazaran ihtiyatın-daki kuvvetlerini kullanmada serbest

bulunuyordu. 9.Tümenin peşinde, Bigalı-Maltepe etrafında, ordunun ihtiyatı

olarak Yarbay M.Kemal Beyin kumandasında 19.Tümen vardı." (s.7)

GRYT Ansiklopedisinin yazarları, bu bilgiyi bakınız iyi mi yorumluyorlar:

"Genelkurmayın da açıklamış olduğu benzer biçimde hasım ordusu ile yüzyüze gelecek olan Osmanlı

ordusunun ihtiyat donanması 9.Tümen idi. Yarbay M.Kemal Beyin kumandasında bulunan

19.Tümen ise ordunun ihtiyatı, şu demek oluyor ki yedeğin yedeği idi." (1.C., s.85) Sayfanın

başına da, "M.Kemal'in tümeni yedeğin yedeğiydi" diye iri harflerle antet

atmışlar!

g.Tümen, Gelibolu'nun olası çıkarma noktalarında sorumlu bir birlik, şu demek oluyor ki ilk

hatta. İlk hatta bulunan bir birlik, ordu ihtiyatı olur mu? Askercilik oynayan

çocuklar bile olamayacağını bilir. Her savaşacak birlik, aslına bakarsanız bir kısım

kuvvetini ihtiyat olarak geride bulundurmak zorundadır; g.Tümen, Liman Paşanın

planı uyarınca, kuvvetinin gerekenden daha çoğunu geride tutmaktadır. Söz mevzusu

özet, turnenin, bu sakat seka yüzünden, kendi ihtiyatlarını sadece cenk

başladıktan sonrasında kullanabildiğini belirtmek istiyor.

GRYT Ansiklopedisi yazarları, M.Kemal'i önemsizleştirebilmek için bu rahat özeti

bile anlamamış görünmeyi göze alıyorlar...

121) Çanakkale Cephesi, 1. Kitap, s.235-239 ve 15. sayılı kroki. ->

123

Kısacası, Seddülbahir ve Arıburnu'na çıkan hasım, savaşın ilk saatlerinde,

karşısında bir tek 9.Tümene bağlı minik ve birbirinden uzak birlikler bulacaktır.

Saat 05.10: 9.Tümen Komutanı, Kolorduya ve 19.Tümen'e, Seddül-bahir'e ve

Arıburnu'na çıkarmanın başladığını bildirir; 27.Alay Komutanı, 'alayının derhal o

kitleye hareket etmesini' öneri edecek fakat 9.Tümen Komutanı kabul etmeyecektir.

(F.Altay, s.88, Ş.Aker, s.32) Bu arada M.Kemal, bulgu için tümen süvari bölüğünü

^Çonkbayırı kesimine yollar ve birliklerine alarm verir (Belen, s.245; Çanakkale

Cephesi, 2. Kitap, s. 107) ve Esat Paşa ile telefonla konuşur; Saros'tan ve

Anadolu yakasından malumat gelmediğini, bütün çıkarma yerlerinin daha belli

olmadığını öğrenir. (Erikan, s.129)

Saat 05.30: 9 .Tümen komutanı Albay H.Sami Bey, 19.Tümen Komutanlığına şu mesajı

verir: "Düşman, Arıburnu'ndan Kabatepe sırtlarını sarmaktadır. Yakınlığınız

dolayısıyla, Maltepe'deki kuvvetinizden bir taburu, Ka-batepe'nin kuzeyindeki

Arıburnu'na karşı olan sırtlara ivedilikle gönderip sonucunu bildirmenizi rica

ederim." (Bayur, s.76, Erikan s.130)

Saat 05.45: 9.Tümen Komutanı, gecikmeli olarak, iki taburlu 27.Alayı Arıburnu'na

doğru yola çıkarır. (Ş.Aker, s.33; Çanakkale Cephesi 2. Kitap, s. 101; F.Altay,

s.88)

Saat 06.30: 9.Tümenin yardım isteyen mesajı 19.Tümene ulaşır. (Erikan, s.129)

Genel konum hemen hemen aydınlanmadığı için 19.Tümenin orduca nerede kullanılacağı

daha belli değildir.122 M.Kemal diyor ki: "... düşmanın Kabatepe civarında

mühim kuvvetle karaya çıkmaya teşebbüsü, demek ki vuku buluyorEsat Paşanın Kurmay Başkanı Fahrettin (Altay) özetle diyor ki:' M.Kemal savaşın

başlamasından ilkin, birliğinin, tehlikeli görmüş olduğu Anburnu kesimine

kaydırılmasını islemiş, Liman Paşa kabul etmemişti; hiç değilse Kocaçimen Tepeye

yaklaştırılmasını önerdi, Liman Paşa bu öneriyi de reddetti.1 (Belleten, XX/80,

s.605)

122) Fahrettin (Altay) diyor ki: "M.Kemal de Arıburnu'na hareketine müsaade

istiyor. Bu tümen ordunun emrinde olduğu için, oradan soruluyor. Ordu buyruk

vermekte gecikiyor." (s.88) Liman Pasa bu sırada Bolayır'dadır. Esat Paşa da

diyor ki: "Durumu bildirmek, lüzumlu emirleri almak suretiyle kendisini (Liman

Paşayı) aramaya gittim... Kendisinden yapılacak hareket ile alakalı hiç bir direktif

alamadım." (Esat Paşanın anıları, s.38) F.Altay, 'Ordu emrinin sadece dört saat

sonrasında geldiğini" kaydetmektedir. (On Yıl Savaş, s.95)

C.Erikan, M.Kemal'in verdiği bu riskli sonucu, birçok açıdan değerlendirdikten

sonrasında diyor ki:

"M.Kemal'in hareketi ne diye nitelendirilebilir? İsterseniz görmüş olduğu bir

tehlikeyi ortadan kaldırmak ve devam eden durumdan kurtulmak için üstün bir

inisiyatifle hareket, dilerseniz ayaklanma, dilerseniz keyfe nazaran hareket

deyiniz. Bu hareketinin sorumluluğuna göğüs gerecekti." (Komutan Mustafa Kemal Atatürk, s.

131)

Liman Paşa, ilerde göreceğiz, emrini savsaklayan 16.Kolordu Komutanı A.Fevzi

Beyi, hemen görevden alacak ve cephe gerisine postalayacaktır. Eğer olayların

gelişimi, bu istisna kararın doğru ve lüzumlu bulunduğunu kanıtlamasaydı,

herhalde M.Kemal de aynı akıbete uğrardı.

124

du. Bu işin içerisinden bir taburla çıkmak olası olmayacağını, herhalde evvelce

tahmin ettiğim benzer biçimde tüm tümenimle düşmana yönelmenin kaçınılmaz bulunduğunu

takdir ediyordum." (M.Kemal ile Mülakat, s.19) Ve ordunun iznini beklemeden,

'bir alay ve bir dağ bataryası ile' başından beri tehlikeli bulduğu 'Arıburnu

kesimine yetişmeye karar verir, diğeri iki alayına da harekete hazır' olmalarını

emreder'. (M.Kemal'in ATAŞE Arşivinde bulunan Arıburnu Muharebeleri Raporu'ndan

aktaran C.Erikan, s.130; M.Kemal'in yazılı emri, s.132)

 Saat 07.00: Anzak (Avustralya-Yeni Zelanda) birlikleri, kıyının 100 metre

yakınına kadar sokulmuş birtakım cenk gemilerinin ateş desteği altında, kuzeyde

Conkbayırı doğrultusunda ilerlemiş, güneydoğuda Kanlısırt ve Ke-malyeri'ne

yaklaşmışlardır.

Saat 07.50: M.Kemal Gelibolu'daki 3.Kolordu Komutanı Esat Paşaya özetle şu

tutanağı yollar: "Düşmanın Kocadere batısındaki sırtları (Conkbayırı kesimi) işgal

etmesine meydan vermemek için, 57.Alay ve bir dağ bataryasını şimdilik o tarafa

hareket ettiriyorum. Düşmanın qüç ve durumunu idrak etmek, ona nazaran lüzumlu

tedbirleri almak suretiyle, Tümen Kurmay Başkanını karargâhta bırakarak bizzat oraya

gidiyorum. Tümen büyük kısmının kullanılmasını gerektirecek bir konum olunca,

tümenin başına geleceğimi arz ederim." (Stratejik ve Taktik Sonuçlar Serisi,

No.4, s.19)

Saat 08.10: M.Kemal, 57.Alay (Komutanı Bnb.H.Avni) ve Dağ Topçu Taburuyla

beraber Kocaçimen'e doğru yola çıkar. (C.Erikan, Komutan Mustafa Kemal Atatürk, s. 133)

Böylece ihtiyatta bekleyen bir tümen olma niteliği biter.

Saat 08.25: 9.Tümen Komutanından 27.Alay Komutanına buyruk: "19.Tümen şimdi 57.

Alayını, Kocaçimen istikametine hareket ettirdi. 19.Tümen Komutanı da alayla

birlikte gidiyor. İrtibat tesisi ile (rabıta kurarak) tevhid-i hareket ediniz

(beraber hareket ediniz)." (Ş.Akers.47)

Saat 09.00: Anzaklar, Conkbayırı'na ulaşmış, (Erikan, s.135) Kanlısırt'ta

bulunan batarya da, 3 topunu düşmana kaptırarak geri çekilmiştir. (Stratejik ve

Taktik Sonuçlar Serisi, No.4, s. 16)

Saat 10.00: M.Kemal 57. Alayı, düşmanın şimal (sol) kanadına taarruza

kaldırır,123 9.Tümenin 27.Alayına da, batıya doğru taarruzunu sürdürmesi

haberini yollar. (C.Erikan, Komutan Mustafa Kemal Atatürk, s.134) Bu sırada Anzakların karaya

çıkan kuvveti 12.000 kişiye ulaşmıştır. (C.Erikan, Komutan Mustafa Kemal Atatürk, s.135)

123) Arazinin yapısı gereğince, Conkbayırı kesimine fazlaca ehemmiyet veren M.Kemal, bu

taarruzdan ilkin 57.Alayın subaylarına şu şekildeki diyecektir: "Ben size saldırı etmeyi

emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek vakit arasında

yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir (geçebilir)." (M.Kemal ile

Mülakat, s.30) Conkbayırı'na ehemmiyet vermekte ne kadar haklı olduğu, hem olayların

gelişiminden, aynı zamanda savaştan sonraki resmi ve hususi yayınlardan anlaşılıyor.

125

Saat 10.24: M.Kemal karargâhta bıraktığı Kurmay Başkanı Bnb.İzzettin Çalışlar'a,

tümenin kalan iki alayının da Kocadere'ye yaklaştırıl-ması emrini verir ve

kararını yeni bir raporla da Kolorduya bildirir. (C.Erikan, Komutan Mustafa Kemal Atatürk, s.

134; raporun tam metni için R.Eşref, s.28; teferruat için Çanakkale Cephesi,

2.Kitap, s. 109 vd.)

O gün meydana getirilen kanlı savaşlar sonucunda, tüm Anzak birlikleri, kuzeyden

19.Tümenin, doğudan 27.Alayın taarruzları karşısında, aldıkları tüm bölgeleri

Türklere bırakaraKkryıdaki sırtlara kadar geri çekileceklerdir. Hızla ele

geçirileceği umulan Kaba Tepe- Conkbayırı- Kocaçimen çizgisi fazlaca uzakta

kalmıştır.

Özet için esas aldığım kitaplar, İngiliz Harp Tarihi de dahil, Arıburnu

savaşının ilk gününü şu şekildeki değerlendiriyorlar:

'M.Kemal, düşmana saldırı etmek için Ordu Komutanının iznini bekle-şeydi,

hasım, daha ilk saatlerde bölgeye hâkim olan Conkbayırı ve Koca-çimen'i ele

geçirerek Boğaz yolunu açmış ve Seddülbahiri'i korumak için çaba sarfeden 9.Tümeni kuzeyden

kuşatmış olacaktı. M.Kemal, hızla hareket edip Anzak birliklerini sert bir

taarruzla geri sürerek, bir ihtimal de savaşı sona erdirecek olan bu fazlaca tehlikeli

gelişimin önüne geçmiştir.'

Buna mukabil düşmanın feyk çıkarma gösterilerine kapılan Liman Paşa, 5. ve

7.Tümenleri Saros civarında, Asya Grubu Komutanı Weber Paşa da 11.Tümeni Beşiğe

civarında boş yere tutarak, Gelibolu'daki 2 tümenimizi, Birleşik Filonun

yüzlerce ağır ve uzun menzilli topu tarafınca desteklenen hasım kuvveti

karşısında bir tek bırakırlar.124

Ateş, araç-gereç ve rakam übtünlüğüne karşı denge, sadece kanla sağlanacak125 ve

cenk sonuna kadar da bu şekilde korunabilecektir.

124) "25 Nisan günü, iki Alman subayının eli altında bulunan kanat kuvvetleri,

tamamen hareketsizliğe mahkûm edilerek, düşmanın karaya çıkmasına ve tutunmasına

fırsat verilmiştir." (Stratejik ve Taktik Sonuçlar Serisi, No.4, s.24)

125) Hamilton'un, denizden bombardımana ilişik birtakım notları: "25 Nisan,

Arıburnu kesimi: Ûueen Elizabeth tüm kuvvetiyle hasım üstüne çullandı. Her top

alev saçıyor, kükrüyor ve gökteki yıldızları titreten bir şiddetle patlıyordu.

Kulaklarımız mumla tıkalı, gözlerimiz soluk kesici sarı infilaklardan yarı

yarıya kör şekilde. 15 inçlik ağır toplar, yüksek patlayıcı madde doldurulmuş

mermileriyle, hasım topraklarını hallaç pamuğu benzer biçimde atıyor... 26 Nisan,

Arıburnu kesimi: Türklerin dehşetli karşı taarruzları başladı... Bu kere

organize bir gayretle merkeze yükleniyor... Prince of Vales kruvazörü, hemen

Türklerin üstüne çevirilmiş olduğu toplarıyla ateşe başlıyor.

/ Arkasından Oueen Triumph, Majestic, Baccante, London zırhlıları toplarıyla

ölüm saçmaya başlıyorlar. Mermiler, mevzilenmiş birliklerimizin üstünden

geçerek, tepenin yüksek yamaçlarını cehenneme çeviriyor. Taş, toprak, kemik, et

yığınları birbirine karışıyor... işte, hasım çimenlik bir arazi parçasından

geçmek istiyor. Oueen Lizzie zırhlısı hemen yakalıyor, tetiklere basılıyor.

Düşman hedefi yok artık..." (Gelibolu Günlüğü, s.102,106 vd.)

Çanakkale Savaşında Türkler, 8,5 ay, işte bu cehennem ateşi altında dövüştüler.

126

 Sabah gittiği Saros'tan öğle üstü dönen Esat Paşa, Arıburnu'nda savaşan

kuvvetlerin komutasını M.Kemal'e verir (F.Belen, 20.Yüzyılda Osmanlı Devleti,

s.247); 27. Alay da 19.Tümene bağlanır. 19.Tümen, 26-27 Nisan günleri gelen iki

yeni alayla da (33. ve 64. Alaylar) takviye edilir. Böylece M.Kemal'in komutası

altında, 6 alay, bir başka anlatım ile 2 tümen toplanmış olacaktır.126

Görüldüğü benzer biçimde sabah saat 08.00'den itibaren M.Kemal'in tümeni, artık

ihtiyattaki bir birlik değil, muharip (muharebe eden) bir birliktir; muharebenin

sonuna kadar da o şekildeki kalacak, hep ilk hatta bulunacaktır.

Şimdi de Başkomutan General Hamilton'un, 25 Nisan'da günlüğüne yazdıklarından

birtakım cümleleri beraber okuyalım:

"Sabah, Kaba Tepe açıklarındayız... Askerler Sarıbayır'a ulaşmaya

çalışıyorlar... Dalgalar halinde aşama kaydediyor ve kaybolan izler peşinde yeni

dalgalar beliriyor... Türklerin bir sürpriz yapmış olup bu manzarayı bozmayacaklarını

ümid ederim... Avustralyalılar Türk ordusunu Maltepe'den (Sarıbayır'ın doğusu)

tamamen silkip atarlarsa, Gelibolu yarımadası kazanılmış olacak... Savaş

gemileri Türk siperleri üstüne mermi yağdırıyor... Zafere yetişme yolundayız..."

(Gelibolu Günlüğü, s.92-103)

Umutlu Başkomutan, birliklerinin feci durumunu gece yarısı, Anzak Kolordusu

Komutanı General Birdwood'un tutanağından öğrenecektir:

"Tümen ve tugay komutanlarım, askerlerinin... dağılabileceklerinden endişe

duyduklarını arz ettiler. Ateş hattından durmadan yaralı gelmekte ve çetin

arazide birlikler toparlanamamaktadır... Birlikler yarın sabah da ateşe maruz

kalırlarsa, yerlerine ileri sürebileceğim yeni kuvvetler olmadığından, konum bir

fiyasko ile sonuçlanabilir. Maruzatımın ne aşama ciddi bulunduğunun farkındayım:

Eğer burayı boşaltacaksak, bu boşaltma bir an ilkin yapılmalıdır!" (A.Moorehead,

Çanakkale Geçilmez, s. 195-198)127

İlgili amiral, boşatmanın sadece üç günde yapılabileceğini söyleyince Hamilton,

General Birdwood'a, sonu şu şekildeki sonlanmış olan umutsuz bir bildiri yollar: "...Emniyete

kavuşuncaya kadar ancak siper kazdırınız, siper kazdırınız, siper kazdırınız!"

(Hamilton, Gelibolu Günlüğü, s.105, 106)

Arıburnu kesiminde ilk cenk günü, tesiri bu kadar şiddetli olan Türk

başarısıyla sona ermiştir. Kıyıdaki daracık bir alana sürülüp sıkıştırılan

hasım, bilhassa İngiliz donanmasının kesintisiz ve yoğun ateşi yüzünden yazık

ki denize dökülemez, başarı kati bir zafere dönüştürutemez.

Şimdi bu gün için bizimkilerin ne benzer biçimde iddialarda bulunduklarını izleyelim.

126) 10 Yıllık Harbin Kadrosu, s.85.

127) General Hamilton, ilk gün birliklerinin üçte birini kaybettiklerini

yazıyor. (Gelibolu Günlüğü, s.115)

127

* 4-5-7-3. M.Kemal, kendiliğinden değil, direktifle hareket etmiş

Savaşın önemi ve kararı yanında, bu üçüncü aşama bir mevzu fakat Mı-sıroğlu ve

ansiklopedistler, o günkü kararı bir yana bırakıp M.Kemal'in direktifle hareket

ettiğini ispat etmek için çırpınıp duruyorlar. Neşelenmeniz •için aktarıyorum:

a K.Mısıroğlu diyor ki:

"Anafartalar'daki (!) tümenin kumandanı, M.Kemal'in ihtiyatta olan 19.Tümenine

bu çıkarmayı haber verdi ve bir taburla sol kanadını (!) takviye etmesini

istedi. Bu buyruk üstüne M.Kemal, tümeninin 57.Alayından iki yüz kişiyi (!), saat

beş buçukta (!), Şunuk Bayırı128 istikametine sevk ederek, ilerlemekte olan

düşmana karşı süngü atağı yaptırdı." (Lozan, 1.C., s.158)129

Her satırında bir yanlış var fakat düzeltmeye üşeniyorum artık. Yanlışları, (!)

işareti ile vurgulayıp geçmeyi tercih ettim. Birkaç sayfa geri dönenler, savaşın

özetinde doğruları bulabilir. Mısıroğlu'nun yazdıklarını haritaya uygularsanız,

ortaya müthiş bir karikatür çıktığını da görürsünüz. İnsan bir savaşı çözümleme

etmeye yeltenmeden ilkin, rahat bir krokiye olsun göz atmaz mı? Anafarta-lar'da

bu sırada ne bir Türk tümeni var, ne yalnız hasım askeri! Düşman Arı-burnu ile

Süddülbahir'e çıkıyor. Anafartalar nire, Arıburnu, Seddülbahir ve Gonk-bayırı

nire?

a GRYT Ansiklopedisi ise, 9.Tümen Komutanının, "bir tabur yollaması için

M.Kemal'den ricada bulunmasını", şu şekildeki yorumluyor:

"Demek ki vaziyetin ehemmiyetini bulan Güney Cephesi Kumandanı ('.ı, ordunun

umumi yedeği olan 19.Tümene de bir rapor göndererek çabuk bir taburluk yardım

istemiş... Burada anlaşılamayan bir nokta bir ihtimal şu olabilir: Acaba 5.Ordunun

yedeği olan 19.Tümen, ancak Ordu Kumandanı Mareşal Liman von Sanders'in mi

direktifiyle hareket edecekti (!), yoksa doğrudan bağlı bulunmuş olduğu (!) 3.Kor. K. Esat

Paşa'dan mı buyruk alacaktı (!) veyahut da başı sıkışan yakın birliklerin imdat

istemesine de kulak verecek miydi? Bu husus iyice aydınlatılmadığı için (!),

talep eder istemez, seneler sonrasında Mustafa Kemal Atatürk soyadını alan Türkiye Cumhuriyetinin tek

adamına yaranmak isteyen çevreler, hadiseyi çarpıtma yoluna gittiler... Albay

Kannengiesser veya Albay H.Sami veya Vehip Paşa... Bu adlardan hangisi o gün

9.Tümenin başlangıcında bulunursa bulunsun, üçünün de M.Kemal'den rütbece üstün olduğu

açıktır ve dolayısıyla da çabuk bir taburla Conkbayırı'na yardım etmesini buyruk

buyurmaları normaldir! " (1.C., s.103, 104)

128) izninizle tercümanlık yapayım, hazret 'Conkbayırı' demek istiyor.

129) Bu yanlışların deposu da Armstrong'un kitabı (P.Safa, Bozkurt, s.51).

128

Bu lafları tahsilli olmayan biri söylese, gülüp geçilir. Oysa ansiklopedinin

üç yazarı da yüksek tahsil görmüş, üstelik biri de öğretmen!

[O sırada Güney Cephesi Komutanlığı diye bir makam yok. 19.Tümen de 'direkt

olarak' Esat Paşaya değil, Liman Paşaya bağlıdır. Ansiklopedistlere not:

Aydınlanmak ve 9.Tümen komutanının kim olduğunu kesin olarak öğrenmek

istiyorsanız, bir zahmet ciddi kaynakları okuyun!]

Bu yakıştırma ve yanlışlarla oyalanmamak için M.Kemal'in, bir taburunu yola

çıkarmak için buyruk aldığını kabul edelim. Ama 57.Alayı ve bataryayı kimin

direktifiyle yola çıkarıp muharebeye soktu, tümeninin diğeri alaylarının cenk hattına

yaklaştırılması emrini kim verdi? Bunları da dürüstçe ve realist olarak

açıklamak gerekmez mi? Gerekir fakat bu şekilde bir izahat. M.Kemal lehine netice

vereceği için susmayı tercih edip doğruyu örtüyorlar, hele Liman Paşa ile Esat

Paşanın bugün için söylediklerinden asla laf açmıyorlar.

Neden mi?

Çünkü Liman Paşa şu şekildeki diyor:

"ilk askeri başarısını Trablusgarp'te130 yayınlayan M.Kemal, mesuliyet ve

görevden zevk duyan bir komutan özelliğine sahipti. Daha 25 Nisan sabahı,

19.Tümen ile ve hiç bir yerden buyruk almadan, kendiliğinden savaşa girerek,

düşmanı sahile kadar püskürtmüş ve bundan sonrasında da üç ay vakit ile kırılmaz bir

azimle sürekli hasım saldırılarına karşı koymuştu. Ona tam anlamıyla

güvenilebilirdi." (bizim ülkemizde Beş Yıl, s.109)131

Esat Paşayı da dinleyelim:

"[Saros'tan döndüğüm zaman]132 M.Kemal Beyi, tümeninin 57.Alayını ve 9.Tümene

bağlı olup Arıburnu-Kaba Tepe hattı peşinde bulunan 27. Alayı, kimseden izin

almadan Arıburnu'na doğru göndermiş, tümeninin 72. ve 77.Alaylarını [ilerletip]

Maltepe ile Kocadere içinde ihtiyatta tutmuş durumda buldum." (s.38)133

Her türlü atmasyona son veren bu açıklamalardan sonrasında, bu mevzuyu kati olarak

kapatabiliriz değil mi?

130) Bu zeminin ismi, Liman Paşanın anılarının Almancasında 'Syrenaica1,

Frasızcasında ise 'Cyre-naigue' diye geçiyor (Türkçesi Bingazi'dir). Y.Küçük,

'Cyrenaîque'ı, 'Suriye' diye çevirmiş ve bir tek cümlenin anlamını değil, zamanı

de tepetaklak etmiş. (T.Ü. Tezler 5, s.77, dipnot) M.Kemal'le alakalı bu pasajın

da ancak ilk cümlesini vermiş, M.Kemal övüldüğü için gerisini kesmiş.

131) Bu anlayışa nazaran, anılarını 1919'da yazan Liman Paşa, 'ilerde Mustafa Kemal Atatürk

soyadını alacak olan Türkiye Cumhuriyetinin tek adamına yaranmak için hadiseyi

çarpıtan' ilk şahıs oluyor!

132) Kolordu karargâhı, ayrıca, Gelibolu'dan Maltepe'ye alınmış'tır. Esat

Paşa Saros'tan Maltepe'ye öğle üstü döner.

133) Y.Küçük diyor ki: "Esat Paşanın, fazlaca kısa bölümleri yayımlanmış anılarından

birtakım aktarmalar yapmak istiyorum; bunlar, yazılan tarihe ciddi kuşkular

getirecek boyutlara ulaşıyor." Bu açıklamadan sonrasında, Esat Paşanın cümlesini

aktarıyor: "M.Kemal Beyi, tümenin 57.Alayını, 9.Tümene bağlı olup ArıburnuKaba Tepe hattı peşinde bulunan 27.Alayı, kimseden izin almadan Arıburnu'na

doğru göndermiş.............buldum." Y.Küçük şu şekildeki devam ediyor: "Yazılmayan

(şu demek oluyor ki nokta nokta geçilen) kısımlar bana ilişik değil; Esat Paşanın anılarından

kısa bölümleri yayımlayana ilişik bulunuyor." (s.86) —>

129

* 4-5-7-4. M.Kemal ordunun bütün yedeklerini kullanarak savaşı tehlikeye atmış

D Y.Küçük diyor ki: "Bu monografi de (A.Moorehead'in Çanakkale Geçilmez isimli

kitabı), daha ilkin geliştirdiğim düşünceleri destekliyor; sınırı olan bir Anzak

kuvvetlerine karşı M.Kemal'in hemen hemen tüm 5.Ordunun ihtiyatlarını, izin

almadan kullandığı ve tüm hareketi tehlikeye attığı, açıklıkla yazılıyor."

(s.95) ,

Anzak kuvvetlerinin sınırı olan olduğu, Y.Küçük'ün yakıştırması. O sırada sahile 8

tabur çıkmış bulunuyordu ve yeni birlikler de çıktıkça muharebeye katılıyorlardı.

Türkler ise beş taburdu.134 Ayrıca A.Moorehead'in yazdığı ile Y.Küçük'ün yapmış olduğu

özet içinde da ciddi ayrım var. Moorehead diyor ki:

"Bir tümen komutanı olarak M.Kemal'in, Liman'm elindeki bu yedek tümeni

kullanmaya yetkisi yoktu. Eğer İttifak güçleri, bir başka yerde, bir başka

çıkarma planlamış olsalardı, konum umutsuz olurdu."135

Yani M.Kemal'in, 'tüm hareketi tehlikeye attığını1 değil, daha konum tam

aydmlanmamışken verdiği kararın önemini ve riskini belirtiyor. C.Erikan'm bu

konudaki değerlendirmesini daha ilkin aktarmıştım. Y.Küçük, Moorehead'in bu

saptamasını, yeni bir yaklaşım sanarak heyecana kapılmış.

Kaldı ki Moorehead de durumu abartıyor. Çünkü M.Kemal, ilk aşamada ancak bir

alayını ileri sürmüş, kalan iki alayını ise yeni bir duruma veya ordu emrine

nazaran kullanmak suretiyle harekete hazır şekilde tutmakla yetinmiştir.136

Y.Küçük, A.Moorehead'in, bu iki cümlesinin dayanağı olan cümlelerini de atlamış.

Okuyunca niçin atladığını anlayacaksınız. Moorehead diyor ki:

(1) Esat Paşanın anılarının hiç bir yeri, 'yazılan tarihe ciddi kuşkular

getirecek' özellikte değildir. Y.Küçük, savaşın bütününü bilmediği için anı

parçalarını, savaşın akışı içerisine yerleştirmeyi başaramıyor, bu nedenle de

eksantrik yorumlarda buluyor. Hepsinin Toriçelli borusu kadar boş bulunduğunu

göreceğiz.

(2) Aktardığı cümlede bulunan...........biçimindeki boşluğa dikkati çekerek,

'anıların aslına bakarsak, M.Kemal aleyhinde bir anlatım varmış da yayına hazırlayan o

kısmı atlamış' benzer biçimde bir şüphe uyandırmaya çalışıyor. Oysa anıların t975'te

yapılma tek baskısı var ve benim elimdeki nüshada bu şekilde nokta nokta bir boşluk

yok. Nitekim cümlenin tamamını nokta noktasız olarak yukarda okudunuz. Öyleyse

Y.Küçük niye bu şekilde yazıyor? Ben çözemedim. Belki siz çözebilirsiniz.

(3) Esat Paşanın tam anılarının bir nüshasının Harp Akademileri kütüphanesinde;

bir nüshasının ise ATAŞE Arşivinde olduğu belirtiliyor. (10 Yıllık Harbin

Kadrosu, s.322; Yanya Savunması ve Esat Paşa, s. 105) İsteyenin

inceleyebileceğini sanıyorum. Verilen bilgilerden, Çanakkale Savaşı'nın,

anıların ancak bir bölümünü (S.cilt) oluşturduğu da anlaşılıyor. Geri kalan

bölümlerin, diğeri savaşlar ve öğrenim hizmetleriyle alakalı bulunduğunu, Esat Paşanın

kendisi yazıyor. (Yanya Savunması ve Esat Paşa, "Kendi Kalemiyle Hayat

Hikâyesi", s. 103)

134) ingiliz savaş evveliyatına dayanarak, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s. 111;

hasım mevcudu ertesi günü de 15.000 kişiye çıkacaktır, 2. Kitap, s.119.

135) Y.Küçük'ün A.Moorhead'den aktardığı (s.95) up uzun bölümün doğru çevirisi

için, Çanakkale Geçilmez, s. 179.

136) Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s.107-108. 130

"...M.Kemal'in komutan olarak o hayrete kıymet mesleği, o andan itibaren

adım atmıştır.. İttifak devletleri adına harekâtın en fena rastlantılarından biri,

bu deha sahibi minik rütbeli Türk komutanının tam o anda, o noktada (Conkbayırı)

bulunmasıydı. Çünkü aksi takdirde Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar, pekâlâ o

sabah Conkbayırı'nı ele geçirebilirler ve savaşın kaderi orada, o anda belli

olurdu." (s.178)

Bir bütünden bir tek işine gelen iki cümleyi al, onu da yanlış aktar, sonrasında da o

iki yanlış aktarılmış cümleye dayanarak yorum yap, yargıda bulun!

Ne derler buna?

* 4-5-7-5. Arıburnu Savaşlarında M.Kemal'in başarısız olduğu137 ve askeri

savurganca kullandığı

D K.Mısıroğlu, hiç bir belge ve delil göstermeden diyor ki: "M.Kemal, tümeninin

57.Alayından iki yüz kişiyi, saat beş buçukta, Şu-nuk Bayırı (şu demek oluyor ki Conkbayırı)

istikametine sevk ederek, ilerlemekte olan düşmana karşı süngü atağı yaptırdı.

Fakat hiç bir sonuç alamadı. 57. Alayın mütebaki (kalan) kısmını süngü hücumuna

kaldıran ve bunun da erimesinden sonrasında emrindeki iki Arap alayı138 ile aynı

taarruzları tekrarlayan M.Kemal yeniden hiç bir sonuç elde edemedi." (Lozan, 1.C.,

s.158)139

137) GRYT Ansiklopedisi diyor ki: "Takviyeli bağlaşık birliklerinin

Seddülbahir'de çakılıp kaldıklarına kimse itiraz etmiyor. Ama sorun Arıburnu'na

meydana getirilen Anzak çıkarmasına ulaşınca is çatallaşı-yor ve kaynakların verdiği

bilgiler, birbirini pek tutmuyor. Bu karışıklığı çözebilmek için farklı

kaynakların verdikleri detayları, biraraya getirerek, doğru sentezi meydana getirmeye

çalışacağız. Bu cepheleri özetleyen tezat, 19.Tümenin başlangıcında Yarbay M.Kemal Beyin

bulunmasından ileri geliyor. Daha sonrasında Türkiye Cumhuriyetinin senelerce

Reisicumhurluğunu icra eden M.Kemal Beyin o günkü durumunu, olduğu için değişik

imlemek isteyenler ile doğruyu olduğu benzer biçimde aktarmaya çalışan kaynakların (!)

anlatma metodları farklı görülüyor." (1.C., s.100)

Kimler gerçekleri saptırıp değişik göstermeye çalışıyor, kimler gerçeği yazıyor,

hele ansiklopedi iyi mi doğru bireşim yapıyor, hep beraber ve ibretle göreceğiz.

138) Savaştan ilkin M.Kemal, lümenindeki iki Türk alayıyla değiştirilen bu yeni

alayların (72.ve 77.Alaylar) yerine, ilk alaylarının geri verilmesini istemiş

fakat kabul edilmemiştir. (Altay, On Yıl Savaş, 82) Fahrettin Aitay diyor ki:

"[Arıburnu'nda savaş devam ederken] 72.Arap Alayının çadırlı ordugâhında,

alaydan kaçan birçok Arap erinin çadırlarda saklandıklarını ve nargile içmekte

olduklarını gördük. Bunları biriktirerek cepheye gönderdik." (s.95)

27.Alay Komutanı Ş.Aker de 77.Arap Alayı erlerininin, iyi mi kaçıp fundalıklara

gizlendiklerini, Türk askerlerine arkadan ateş ettiklerini, cenk hattına

sessiz bir şekilde yaklaşmaları gerekirken saldırı çığlıkları atarak düşmanı uyardıklarını

uzun uzun açıklıyor (s.69-71) ve diyor ki: "Biz o güne kadar bu alayın erlerini

Türk sanıyorduk ve bu sebepten ötürü [M.Kemal Beyin solumuza sevk ettiği] bu

alayın yapacağı bir taarruzla, aslına bakarsanız sarsılmış ve gerilere atılmış olan

Anzakları deniz kanarına dökmek ümidini bizlere vermişti. Arıburnu mıntıkasında

daha yedi aydan fazla bir müddetle kan dökülmesine bir ihtimal yegâne sebep, bu alay

erlerinin Arap olması oldu." (s.71)

139) M.Kemal'ın, Arap alaylarını, iyi mi, ne vakit ve nerelerde muharebeye

soktuğunu, görmüştük. Mı-sıroğlu'nun bu yanlışlarının deposu yeniden Armstrong'un

kitabı. (P.Safa, Bozkurt, s.51)

131

Ayrıntıların tümü yanlış, netice da doğru değil. Sadece bir sual sorup geçeceğim:

Conkbayın'na kadar ilerlemiş olan Anzaklar, Conkbayırı'ndan ta kıyıya kadar

niçin çekildiler acaba, izinleri o kadardı da akşam olunca kendiliklerinden mi

deniz kıyısına geri döndüler?

D Mısıroğlu, işirfbu yanını aydınlatmaktan dikkatle kaçınarak, şu askerî

eleştiride bulunuyor:

"Burada dikkat edilecek husus şudur ki M.Kemal elindeki kuvvetleri kolayca

yutulabilecek minik minik lokmalar haline getirmek üzere hasım üstüne sevk

etmektedir. Normal bir asker mantığı ile bu hareket tarzını izah etmeye imkân

yoktur, ilk hücumda sonuç alınamayınca, ikincide daha büyük kuvvetler şevki

gerekmez miydi?" (Lozan, 1.C., s.158)

M.Kemal, elindeki kuvveti, minik lokmalar halinde düşmanın üstüne sevk

etmemiştir. Armstrong bile bu şekilde bir iddiada bulunmuyor. Kahraman K.Mısıroğlu,

Allahtan da, kuldan da korkmadan, uyduruyor! Sonra da, bu uyduruk bilgilere

dayanarak, 'düzgüsel asker mantığı' adına değerlendirme yapıyor.

Zırvalamak mecbur olmadığı şekilde, Mısıroğlu niye bu şekilde yapıyor, anlamıyorum.

D Ansiklopedi yazarları, ilkin, '1915'te Çanakkale'de Türk' isimli kitaptaki

özetten şu paragrafı aktarıyorlar:

"... [M.Kemal] bir taraftan da buyruk subayı ile gönderilmiş olduğu direktifle, bu sarp arazide

yürüyüş derinliği uzamış olan 57.Alayın kolbaşındaki taburunu Conkbayın'na

yetiştirdi. Buraya kadar pervasızca yaklaşmış olan hasım, ilkin olduğu yerde

durduruldu. Sonra da bu taburun ardından batarya ile yetişen tekmil 57.Alayın

Conkbayırı'ndan ve 27.Alayın soldan, Kemalyeri üstünden bitirdikleri süngü atağı

ile Anzaklar yüz geri ettirildi ve kumsal yakınlarına kadar sürülüp atıldılar. Bu

muharebelerde 19.Tümenin 57. ve 9.Tümenin 27. Alayları vaktinde harekât sahasına

yetişmeleri ve düşmana kahramanca saldırışları ile öne çıktılar ve altın, gümüş

ayrıcalık madalyaları ile taltif edildiler."

Bizim ansiklopedistler, bu alıntının derhal ardından, "Aynı hadisenin yorumunu

icra eden Kadir Mısıroğlu ise Lozan isminde eserinde şu şekildeki diyor" diye yazarak,

Vahidettincilerin askeri otoritesinin yukarda aktardığım eleştirisine yer

veriyorlar. Sonra da özetle şu şekildeki diyorlar:

"Anzak tugaylarının Conkbayırı'nda durdurulduğu doğrudur. Bu durduruşta en mühim

hisse, 9.Tümene bağlı 27.Alay ile M.Kemal Beyin 19. Tümenine bağlı 57.Alayındır.

[Sonunda M.Kemal'in bir hizmetini olsun kabul etmişler diye hemen umuda

kapılmayın! İşte, devamı geliyor] Fakat burada Mısıroğlu'nu doğrulayan bir nokta

var. Bahsi geçen kahramanlığı yayınlayan ve M.Kemal Beye bağlı bulunan 57.Alay,

kumandanları başta olmak suretiyle, o gün kamilen (bütünüyle) şehit olmuşlardır...

Zaten ordunun ihtiyatı olan 19.Tümenin elindeki tek sağlam alay, bu kamilen

şehit olan 57.Alay idi. Artık bu sonuç-132

nin, düşmanın üstün kuvvetinden mi, yoksa Mısıroğlu'nun iddia etmiş olduğu benzer biçimde

kumanda hatasından mı kaynaklandığı, hemen hemen net bir biçimde ortaya

konamamıştır... (!) Müttefik kuvvetlerin ikinci aşama ehemmiyet taşıyan (!) Anzak

birliklerini, bir alayı şehit etme pahasına durdurmanın, pek de o denli mübalağa

edilecek bir kahramanlık olmadığı görülebilir. Ki o cephede bir de 9.Tümene

bağlı 27.Alay çarpışmıştır, şu demek oluyor ki tüm mesuliyet (onur demeye dilleri

varmıyor!) 19.Tümende değildir." (1.C., s.106) Hangi hatası düzeltmeli?

(1) Acaba Anzaklar, niçin ikinci aşama ehemmiyet taşıyorlar? O gün Arıbur-nu'na

çıkanlar bütünüyle Anzaklardır ve Çanakkale savaşları süresince da, en iyi onlar

savaşmıştır.

(2) 25 Nisandaki muharebe de, Anzakları ancak Conkbaym'nda durdurmaktan ibaret

değildir. Anzaklar, kıyı başına kadar sürülmemişler miydi? Bundan asla laf yok.

İş M.Kemal'in başarısına dayanınca, bizimkiler dut yemiş bülbüle dönüyor veya

ilerde göreceğiz, yalana başvuruyorlar. Hiç eğer olmazsa o günkü sonucun katılımı

için şehit olanlara hürmet gösterseler.

(3) Komutanıyla beraber tüm 57.Alayın o gün şehit olduğu iddiası da doğru

değil. Bu iddianın iki deposu var. İlki R.Eşrefin "M.Kemal ile Mülakat" isimli

eserindeki bir cümle; M.Kemal o mülakatta diyor ki: "...57.Alay, ünlü bir

alaydır bu, bu sebeple tüm bunlar şehit olmuştur..." (s.20) İkincisi ise H.Bayur'un şu

notu: "Mustafa Kemal Atatürk, fazlaca üstün kuvvetlere hücum eden ve cenk gemilerinin ateşini de

yiyerek derhal kamilen (nerede ise bütünüyle) yok olan 57.Tümenin şehit komutanı

Hüseyin Avni Beyi her zaman sevgi ile anardı." (Türk İnkılabı Tarihi, 3.C., 2.Ks.,

s.295)

Ama M.Kemal ve H.Bayur, Alay Komutanının o gün şehit bulunduğunu söylemedikleri

benzer biçimde, alayın o gün 'kamilen şehit bulunduğunu' da söylemiyorlar. Savaş süresince

oluşmuş bir durumu belirtiyorlar. Çünkü 57.Alayın Komutanı H.Avni Bey, 12

Mayısta yarbaylığa terfi edecek, üç ay sonrasında, 13 Ağustos Cuma günü şehit

olacaktır.140 25 Nisan günü hiç bir tabur komutanı da şehit olmamıştır.141 Öteki

tüm alaylar benzer biçimde normal olarak 57.Alay da 25 Nisanda ağır yitik vermiştir fakat

'kamilen yok' olmadığı afaki anlaşılır ki 57.Alay, 6 Mayısa kadar tek takviye

almadan142 tüm taarruzlara katılacaktır.143

140) İ.Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, s.89.

141) 10 Yıllık Kadrosu, 83, 85, 86, 87, 88. sayfalardaki komutanlar

çizelgeleri. Alay sancağına madalya takılması töreni, tam bir sene sonrasında, 25

Nisan 1916'da yapılacaktır. (57.Piyade Alayı Tarihçesi, s.32)

142) Çanakkale Cephesi, 2.Kitap, s.168. l

143) A.Moorehead de aynı dikkatsizlikle, "57. Alayin derhal bütünüyle yok

olduğurjuTsonra da, kaynak göstermeden, 'M.Kemal kuvvetlerinin ö günkü kaybının

2.000 şahıs bulunduğunu' yazıyor. (s.180, 201). O gün savaşan bir tek 57.Alay

olmadığı benzer biçimde, 57.Alayın Tarihçe'sine nazaran alay muharebeye 49 subay ve 3.638 erle

girmiştir, (s.19) Kayıp 2.000 şahıs ise, 57. Alayın 'derhal bütünüyle yok olduğu"

iddiası da havada kalıyor. Buna mukabil Esat Paşa, 19.Tümenin 25-27 Nisan

günlerine ilişik kaybının "bine yakın yaralı bulunduğunu" söylüyorsa da (s.62),

onun verdiği

133

(4) 27. Alaya ulaşınca, komutanı Şefik Aker'in ifadesiyle, "26 Nisan günü, saat

11.30'dan itibaren, (M.Kemal'in) buyruk ve kumandasına girmiş, bu andan itibaren

19.Tümenin bir alayı olarak çalışmıştır." (Ş.Aker, s.60 ve dipnot)

İşte bu şekilde.144

D Y.Küçük aynı görüşü genişleterek paylaşıyor:

"Gelibolu'nun cenk tarihini yazan yabancı araştırıcılar, Kemal'in israf

derecesinde asker kullandığında birleşiyorlar" diyor (T.Ü. Tezler 5, s.95) ve

Ro-bert Rhodes James'in Gallipoli (Gelibolu) isimli kitabından almış olduğu bir cümleyi

ileri sürüyor. Cümleyi yeniden yanlış çevirmiş; orijinaldeki 'the beginning of May'

(Mayıs ayı başı), Y.Küçük'ün çevirisiyle "Mayıs ayı sonu" olmuş (T.Ü. Tezler 5,

s.69): "Eğer Kemal'e kalsaydı, Mayıs ayı sonuna kadar (yani: Mayıs ayı başına

kadar) Anzak bölgesinde hayatta kalan yalnız Türk askeri olmazdı."

Y.Küçük, cümleyi çevirirken Mayıs ayı sonuna kadar genişlettiği süreyi,

95.sayfada, iyice genişletip 'yaz ortasına kadar' yayıyor: "...Yabancı

araştırmacılar (!), Kemal'e bırakılması halinde, yaz ortasına kadar canlı bir

Türk askerinin bile kalmayacağını açıkça yazabiliyorlar." (T.Ü. Tezler 5,

s.95)145

'Yabancı araştırmacılar1 diyor fakat bu şekilde yazan ikinci bir araştırmacı bulamadım!

• Bu yakıştırmalara kısa bir ara verip, şu Mr. James'in kitabı üstünde birazcık

duralım.

rakam da, o kıyamet günleri arasında yapılma kabataslak bir tahminden öteye

geçmiyor, bu sebeple savaşın sertliğini yansıtmıyor. 1918 senesinde Suriye Cephesinde

tutsak düşen 57.Alayın 'savaş ceridesi' (birliğin resmi güncesi) bulunamadığı için

alayın tarihçesinde kayıplarla alakalı aleni ve tutarlı malumat yok. Kısacası bu

mevzuda ne söylenip yazılsa vurgunculuk olur.

Yanlış hatası doğurur. Ünlü Lord Kinross da aynı hatası sürdürüyor. (Mustafa Kemal Atatürk,

s. 130) 144) 17 Mayıs'ta, Kuzey Grup Komutanlığı kurulur ve bu kesimdeki tüm

birlikler Esat Paşaya bağlanır. Böylece M.Kemal'in Arıburnu Kuvvetleri

komutanlığı biter; artık ancak 19Tümen Komutanıdır. GRYT Ansiklopedisi bu

vakadan şu şekildeki laf ediyor: "Bu hadiseyi nakleden Y.H.Bayur, Seddülbahir

bölgesinden mesul (görevli) Güney Cephesi Kumandanının Ve-hip Paşa bulunduğunu,

Esat Paşanın da sırf Vehip Paşanın ağabeyisi olduğundan 17 Mayıstan itibaren

Arıburnu Grubu Kumandanlığını üstlendiğini yazıyor ki gerçeklere dayanmayan bir

iddiadır." (1.C., s. 110)

Bir de Y.H.Bayur'un ne yazdığına bakalım: "17 Mayısa kadar orada (Arıburnu'nda)

komuta M.Kemal Beyde idi. Bu günden sonrasında o yeniden 19.Tümen Komutanı kalır ve

Arıburnu Grubunun komutası, S.Kolordu Komutanı Esat Paşaya geçer. O Vehip

Paşanın ağabeyisidir." (3.C., 2.Ks., s.336'daki dipnot)

(1) Görüldüğü benzer biçimde, H.Bayur, Vehip Paşanın, bu değişikliğin olduğu tarihte (17

Mayısta) Güney Cephesi Komutanı bulunduğunu' yazmıyor. Yazamazdı da. Çünkü Vehip

Paşa daha Gelibolu'ya gelmemişti.

(2) 'Esat Paşanın sırf Vehip Paşanın kardeşi olduğundan 17 Mayıstan itibaren

Arıburnu Komutanlığını üstlendiğini' de yazmıyor. Sadece, yen geldiği için Vehip

Paşanın ağabeyisi bulunduğunu belirtiyor.

Peki bu yakıştırmalar, uydurmalar ne? Cevap: Alaturka alternatif tarihçilik!

145) 'Açıkça yazabiliyorlar' ne demek ? Engel mi var a efendim' Uydur uydur yaz!

134

Mr.James, zamanında açıklanmış veya sonradan incelemeye açılmış tüm İngiliz

belgelerini incelemiş, muharebeye katılan askerlerin bir kısmının mektuplarını ve

anı defterlerini derlemiş ve İngilizler açısından Çanakkale Savaşı'nı detaylı

bir şekilde yazmış. Müttefikler ile alakalı verdiği bilgiler doğru olsa gerek.

İngilizlerin arasında bulundukları koşulları ve bitirdikleri yanlışları öğrenmek

isteyenler için varlıklı malzemeyle dolu, mühim bir kaynak.146

Buna mukabil Türk tarafını, amacı haricinde olduğundan, sadece gerektikçe

konu alıyor. Bu yüzden hiç bir Türkle ve Türk kuruluşu ile ilişki kurmamış

(s.KIII); ancak 1962'de Çanakkale'yi dolaştığı sırada kendisine kolaylık yayınlayan

Türk askerî makamlarına teşekkür ediyor. Bazı Türk kaynaklarından yararlandığı

anlaşılıyor fakat hiçbirinin künyesini vermiyor, "bir Türk tarihçisi" veya "Türk

resmi zamanı" deyip geçiyor. Kim, hangisi, belli değil. Türkiye ve Türkler ile

alakalı bilgiler için daha fazlaca, Yzb. Armstrong'un mahut kitabına, İstanbul'daki

Amerika Elçisi Morgenthau, Liman von Sanders ve birtakım Alman subaylarının (Prigge,

Kannengiesser ve Mühlman'ın) anılarına dayanıyor. Bir iki yerde de M.Kemal'in

Arıburnu ve Anafartalar'la alakalı rapor ve tarihçesinden fazlaca kısa alıntılar

yapmış. (Çevirici, M.Kemal'den alıntıların pek doğru olarak çevrilmemiş bulunduğunu

belirtmektedir, s.ıx ve 57. dipnot) Dört yerde de, 57.Alayın 1.Tabur Komutanı

bulunduğunu açıklamış olduğu Zeki adındaki bir binbaşının 'notlarından' parçalar veriyor,

(s.268, 375, 377, 378) Çanakkale ile alakalı tüm yayınları gözden geçirdim,147

aralarında Binbaşı Zeki isminde bir not yazarına rastlamadım. Her neyse,

Mr.James, işte bu kaynaklardan elde etmiş olduğu bilgilerin bazısını aynen aktarmış,

bazısını ise oryantalist bir bakışla148 kendine nazaran işleyip süslemiş.149

Türk taarruzlarını, genellikle "koordinasyonsuz, kaba, dağınık" vb. benzer biçimde

eleştirici, küçümseyici sözlerin eşliğinde yansıtıyor. Hangi belgelere,

kaynaklara, uzmanlara dayanarak bu şekilde yazdığını açıklamaya da gerek duymuyor.

Türk askerini de, bu savaşın Türkler açısından taşımış olduğu anlamı da kavradığını

146) Alan Moorehead'in ingilizlerle alakalı birçok malumat ve değerlendirme

yanlışını da düzeltmiş, eksiklerini tamamlamış: 31,33,48,70,72,123,125,

138,143,162 ve 175 No.lu dipnotlar. Bir/de, zahmet edip Moorehead'in,

Armstrong'un ve R.R.James'in, Türk cephesi hakkındalo-yanlışlıklan-nı düzeltse!

Şahane tembelliğimiz yüzünden, hatalar ve' yalanlar, kök salıyor.

147) 10 Yıllık Harbin Kadrosu ile Çanakkale Cephesi isimli kitapların sonucunda,

yayımlanmış Türkçe eserlerin tam sıralaması bulunuyor.

148) Batılıların doğuya ve doğululara -üstten- bakışı ile alakalı yeni bir

emek harcama için: Prof.Dr.Oya Batum Menteşe, LDurrell'in Kıbrıs'ın Acı Limonları,

Türk Dili dergisi, rakam 525 (Eylül 1995); ek olarak Thierry Hentch, Hayali Doğu.

149) Şişirme, süsleme hastalığına, Alan Moorehead'te de rastlıyoruz. Roman olsa

sıkıntı yok fakat tarih yazdıkları iddiasındalar.

135

söylemek fazlaca zor. Türk kayıplarına yol açmış olduğu için Liman Paşayı eleştiren bir

Türk askerî tarih yazarını "nankörlükle" suçluyor (s. 109) ve hiç bir dayanak

göstermeden şu şekildeki bir sahne yazıyor: "Türkler teslim olmaya pek istekliydiler ve

zahmetle zirveye tırmanan iki bölük Yeni Zelandalıyı, tezahürat ve alkışla

karşıladılar!" (s.379)150

Y.Küçük'ün her satırına gözü kapalı inanılmış olduğu kitap, Türkler bakımından işte

bu şekilde bir şey.151

Gelelim sadede.

Düşman sayıca ve ateşçe fazlaca üstün, Liman Paşanın müdafaa planı yanlış. Bu

üstünlük ve zaafın, Arıbunu cephesinde de, Seddülbahir cephesinde / de,

sadece kan fedakârlığı ile dengelenip kapatılabildiğini, Türk komutanlarına ve

askerî tarihçilere dayanarak daha ilkin belirtmiştim.

Müttefikler de fazlaca azimli ve kararlı, onlar da ne pahasına olursa olsun netice

almak istiyorlar; bu amaçla da dar bir alana yüz binlerce asker yığıyorlar.

Churchill diyor ki: "Çanakkale'de 500 metre bir ilerleyiş, sonuca -aynı zamanda iyi mi

bir sonuca!- atılmış bir adımdır."152 Seddülbahir'deki birliklerin Komutanı

General Hunter Weston da, "Girişilen sefer başarıya ulaşmış olursa, mükâfatı fazlaca büyük

olacaktır... Bu uğurda hiç bir yitik büyük sayılmaz!" diye yazıyor.153

İki tarafın toplam genel kaybı, bu nedenle 400.000'i aşar. Savaş süresince ne

bir tek 57.Alay eridi, ne 76.000 er ve subay M.Kemal'in emri altında

şehit oldu. Sertlik Çanakkale Savaşının genel özelliğidir; bunu bir tek M.Kemal'e

has bir tasarruf benzer biçimde imlemek, Çanakkale Savaşını asla anlamamış olmak demektir.

• Bu arada K.Mısıroğlu'nun, İngiliz yazarı H.C.Armstrong'dan yapmış olduğu bir

alıntıya da değinmek istiyorum. İddia, ileri bir tarihteki vakaya ilişkinse de,

mevzu yeniden asker israfı ile alakalı. Armstrong'un iddiası şu:

"...Yeni teşkil edilen 18.Alay, mevcudu bir fazlaca azalmış bulunan 19.Tümen

emrine verildi. M.Kemal bu taze kuvvetle 28 Haziran'da yeni bir saldırı planladı

ise de Cephe Kumandanını ikna edip lüzumlu müsaadeyi alamadı. Tam bu sırada, 26

Haziranda Enver Paşa, Başkomutan Vekili sıfatıyla cepheyi teftişe geldi.

M.Kemal'in düşündüğü taarruzu öğrenince bunu saçma bularak engelledi, 'lüzumsuz

taarruzlarla emrindeki askerleri israf ettiğini' söyledi. M.Kemal, Enver Paşanın

hakaret dolu tenkitlerine içerleyerek çekilme

150) Kitabın askeri açıdan kısa bir eleştirisi: F.Belen, Türklerin Başarısı,

20. Yüzyıl Tarihi, lıC., s.369-371.

151) Liman Paşa Başkomutanlığa yazdığı bir raporda (9.6.1915) diyor ki:

"ingilizlerin her yazdığına inanmak gerekseydi, şimdiye kadar ilerledikleri (!)

mesafe ile Gelibolu yarımadasının tümünü eline geçirmiş olmaları gerekirdi."

(Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s.93)

152) H.Bayur, Türk inkılabı Tarihi, 3.C., Ks.2, s.328.

153) a.g.e., s.283.

136

etti. Liman von Sanders'in Enver Paşa nezdindeki ısrarlı teşebbüsleri sonucunda bu

çekilme durdurulduğu benzer biçimde istenen saldırı izni de verildi. Ne yazık ki bu

taarruzdan da netice alınamayarak taze kuvvetlerden oluşan 18.Alay da bütünüyle

mahvoldu." (Grey Wolf, s.74'ten aktaran Mısıroğlu, Lozan, 1.C., s.159; Bozkurt'un son çevirisinde, s.47-48)

K.Mısıroğlu'nun derhal benimseyip aktardığı, GRYT Ansiklopedisinin de baştacı

etmiş olduğu bu iddiaları154 değerlendirmeden ilkin, Alan Moorehead'in, bu dayanaksız

iddia ile alakalı süslemelerini de görelim:

"Enver Paşa, Haziran ayında istanbul'dan gelmiş olarak cenk bölgesine yapmış olduğu

periodik ziyaretlerden birinde, M.Kemal'in Anzak cephesine düzenlemiş olduğu bir

saldırıyı iptal edince, kıyametler koptu. Enver Paşa Kemal'in askerleri boş yere

kırdığını söylüyordu. M.Kemal derhal istifasını verdi. Liman ikisinin arasını

güçlükle buldu. Ama taarruz tam bir felaketle sonuçlanınca, suçlamalar yine

başladı. M.Kemal, Enver Paşanın karışmasıyla planının bozulduğunu anlatım

ediyordu. Enver Paşa ise birliklere bir talimatname göndererek, böylesine beceriksiz

kumanda altında bile kahramanca çarpışmış oldukları için takdirlerini

bildiriyordu." (Çanakkale Geçilmez, s.328-329)155

Doğrular:

(1) 19.Tümen'in taarruzu, 29/30 Haziran gecesi yapılmıştır.

(2) Enver Paşa, 26 Haziranda değil, 29 Haziranda Gelibolu'ya gelmiştir.156

Beraberinde Hüseyin Cahit (Yalçın) ve şehzade Ömer Faruk Efendi vardır.157 O gün

öğleden sonrasında, Ordu Komutanlığı ve Kuzey Grubu Komutanlığı karargâhları ile birtakım

birlikleri, ayrıca M.Kemal'in karargâhını da ziyaret ederler. (2. Kitap, s.

172; H.C.Yalçın, s.223) H.Cahit Yalçın anılarında, "M.Kemal'in kıyafeti, ayran

ikram etmiş olduğu, tümen bandosunun Carmen operetinden bir parça çaldığı" benzer biçimde

ayrıntılara kadar her şeyi konu alıyor fakat 'hakaretamiz tenkitlerden1, 'M.Kemal'in

istifasından', 'kıyametler koptuğundan' tek kelime bile etmiyor, (s.224 vd.)158

Liman Paşanın, Esat Paşanın anılarında da bu şekilde bir olayın izi yok.

154) K.Mısıroğlu'nun Armstrong'tan yapmış olduğu bu alıntıyı, GRYT Ansiklopedisi de

aynen aktarmış fakat devamlı- Mısıroğlu'dan yararlanıyor görünmemek için kaynak

olarak, Dagobert von Mi-kusch'un kitabının Fransızca çevirisinin 104. sayfasını

göstermiş. (1.C., s.119) Kitabın Fran-sızcasını Milli Kütüphane'de buldum,

fotokopisi önümde duruyor: 104. sayfada Çanakkale Savaşı ile alakalı tek bir hece

bile yok, 1908 vakaları ve M.Şevket Paşa vakası anlatılıyor. Göz boyama değil de

ne bu? ilerde, K.Mısıroğlu'nun da yeniden bu her derde ilaç 104. sayfaya, bambaşka

bir mevzuda gönderme yaptığını göreceğiz.

155) Armstrong'un verdiği bu aslı astarı olmayan bilgiyi, asla araştırmadan Lord Kinross da

kullanmış fakat hiç değilse A.Moorhead benzer biçimde şişirip süslememiş. (a.g.e., s.136)

156) Enver Paşanın Gelibolu'ya geldiği tarihler: 11 Mayıs, 29 Haziran, 28

Temmuz, 23 Ağustos, 24 Eylül (Çanakkale Cephesi, 2.Kitâp, s.180; S.Kİtap, s.176,

263; 460, 468)

157) Esat Paşanın anıları, Hayat mecmuası, rakam 35, 1959; H/Ç.Yalçın'ın

Siyasal Anıları, s.224 vd.

158) M.Kemal ile Enver Paşa içinde nedeni ve içinde ne olduğu meçhul bir münakaşa

olmuştur fakat o bir buçuk ay daha ilkin, 11 Mayıstadır. Ayrıntı için: Esat Paşanın

anıları, s.83'teki dipnot ve F.AItay, s.94.

137

(3) Düşman Arıburnu'nda yer yer ateş baskınlarına girişmektedir. 57. Alayın 1.

Tabur Komutanlığından alınan habere nazaran bu tabur cephesine taarruza kalkar.

M.Kemal de karşı taarruza karar verir; aslına bakarsanız daha ilkin, hasım cephesinin 'can

alıcı bir noktası olan' Yükseksırt'a saldırı için Grup Komutanı Esat Paşanın

onayını almış, hatta Esat Paşa bu saldırı için 18. Alayı ve bir havan

bataryasını tümen emrine vermiştir. (Rapor, s.167,168) Alaylarına saldırı

hazırlığı yaptırır ve durumu, 29 Haziran saat 22.20'de Grup Komutanlığına

bildirir. (Rapor, s. 162) Grup Komutanlığından negatif bir buyruk gelmeyince, saat

24.00'te taarruzu başlatır. Yani Cephe (Grup) Komutanı Esat Paşanın taarruza

izin vermediği iddiası doğru değildir.

 (4) Kuzey Grubu karargâhında bulunan Enver Paşa, öbek gözetleme yerinden taarruzu izler.159 (Esat Paşanın 14.7.1915 günlü ve 1675 sayılı yazısı,

Arı-burnu Muharebeleri Raporu, s. 165) Yani Enver Paşanın taarruzu engellediği

de, bunun üstüne M.Kemal'in çekilme etmiş olduğu de doğru değildir.

(5) Taarruz gün ağarırken, biter. Bütün çabalara karşın, Yükseksırt geri

alınamamıştır. Tümenin kaybı, M.Kemal'e nazaran '800 kişiden fazladır' (s.164);

Enver Paşa yuvarlak bir ifadeyle 'ortalama bin kişi1 diyor. (Enver Paşanın

3.7.1915 günlü yazısı, Arıburnu Muharebeleri Raporu, s. 165) Yani 18.Alaym

'tamamen mahvolduğu' iddiası da gerçeğe aykırıdır.

(6) 30 Haziranda Arıburnu'ndan Seddülbahir'e geçen Enver Paşa, bu sefer 3.

Zığındere muharebesini izler. (2.Kitap, s. 172) Güney Grubunun yapmış olduğu karşı

taarruzun başarıya ulaşmış olmaması üstüne, ilkin Güney Grubu Sağ Kanat Komutanı Faik

Paşayı, sonrasında da Grup Komutanı Weber Paşayı görevden alır. (2.Kitap, s. 183,

211)

Buna mukabil, Ordu Komutanlığına yollamış olduğu 3 Temmuz günlü kapalı telgraf

emrinin bir maddesinde, M.Kemal'in taarruzunu eleştirmekle yetinecektir.160

Demek ki M.Kemal'in taarruzu ile Güney Grubunun yapmış olduğu taarruzu, aynı kefeye

koymamış.

Enver, Liman ve Esat Paşaların yazılarında, A.Moorehead'in sözünü etmiş olduğu talimatname

içinde ne olduğu ile uzak-yakın ilgisi olan tek kelime, hatta bir ima bile

bulunmamaktadır. Sözün özü, Enver Paşanın "birliklere M.Kemal'i suçlayan bir

talimatname gönderilmiş olduğu" iddiası da doğru değildir.

159) Sekiz gün devam eden 3. Zığındere muharebesindeki Türk kaybı y. 16.000

kişidir. (Çanakkale Cephesi, 2.Kitap, s.207)

160) Eleştirisi şu şekildeki: 'Hazırlanmadan ve bir maksada dayanmadan yapılma bir

saldırı...'

Liman Paşa, bu emri Esat Paşaya iletir; o da saldırı hazırlığından ve son

taarruzdan asla haberi yokmuş benzer biçimde bir hava arasında, emrin bu bölümünü, 'kişiye

hususi olarak' M.Kemal'e yollar.

M.Kemal, emri ve buna dayanarak Liman ve Esat Paşaların yolladıkları yazıları,

tutanağının 165 ve 166. sayfalarına almış ve ikisinin de, bu taarruzdan

habersizmiş benzer biçimde davranmalarını açıkça eleştirmiş, Başkomutan Enver Paşanın

eleştirisini de cevaplamıştır.

138

Sonuç

Armstrong, Enver ile M.Kemal'in çekişmelerini ve bu son vakası şu şekildeki bir duymuş

fakat ciddi bir araştırma yapmamış, kulaktan dolma bilgiyi, düşsel ayrıntılarla

iyice şişirip aktarmış, A.Moorehead de bu yalancı pastanın üzerine feyk tüy

dikmiş!

Yabancı kaynaklardaki her bilginin doğru bulunduğunu sanmak, Tanzimat döneminden

kalma sakat bir alışkanlıktır. Yeri gelmişken, Armstrong ve Gray Wolf isimli

kitabı ile alakalı kısa bir malumat taktim etmek istiyorum.

• Haron Courtenay Armstrong, Kut-ul- Ammare'de Türklere tutsak düşmüş, mütareke

yıllarında, istihbaratçı olarak İstanbul'da bulunmuş bir İngiliz yüzbaşısıdır.

Yine istihbaratçı olan ve birçok pis işler çeviren Yüzbaşı Bennet benzer biçimde, o da

gerisinde fena bir ün bırakarak memleketine döner. İlk kitabı, mütareke

gözlemlerini ve anılarını anlattığı Turkey in Travail'dır. (John Lane, London,

1925) 1933'te de, ikinci ve bizimle alakalı son kitabını yayımlar: "Gray Wolf:

Mustafa Kemal."

Sadi Borak, kitapla alakalı birtakım tepkileri derlemiştir. (Armstrong'tan Bozkurt

M.Kemal ve İftiralara Cevap) Fransız devlet adamı E.Herriot'nun, Yunan

gazetecisi Spanuidi'nin konferans ve yazılarınrn yanında, o tarihteki birtakım yabancı

gazetelerde çıkan yazılardan da alıntılar yapmış: "Bu kitap, tarihçiler için

kaynak olacak özellikte değildir." (Sunday Times); "Bu kitap reel bir hikâyeyi

değil, merak uyandıran bir beyazperde filminin senaristliğini andırıyor." (The

Observer)

Necmettin Sadak, -Sadi Borak'ın yazdığına nazaran, M.Kemal'in verdiği bilgilere

dayanarak- kitaptaki belli başlı yanlışlara işaret eder ve doğruları açıklar. (7

Aralık 1932, Akşam; Borak'ta, bu cevabın hepsi var: s.23- 55)

N.Sadak, Çanakkale ile alakalı pek azca yanlışını cevaplamaya kıymet bulmuş veya

cenk ayrıntılarına yer vermek istememiş. Oysa Armstrong'un Çanakkale Savaşı

ile alakalı verdiği bilgiler içinde, birçok doğrunun yanında, pek o kadar da yanlış

var.

Peyami Safa, çevirisinin 1. cildine yazdığı önsözde şu şekildeki diyor: "[Armstrong'un]

sokak rivayetlerine kıymet vermeyi tercih etmesi, kitabı için rahat etki ve

satış başarılarından başka bir şey aramadığını gösterir. Bu eserde, Mustafa Kemal Atatürk'ün

karakterine, özel yaşam ve davranışlarına ilişik çok doğru hükümler, başarıya ulaşmış

tahlil ve tasvirler yok değildir. Bir bakıma kitabı değerlendiren, ama hakikat

aleyhine tehlikeli bir yaratı haline getiren de budur. Tehlikeli, bu sebeple bir

hakikat lokomotifinin peşine takılan bir sürü gerçek dışı ve karacılık vagonu da, hakikat

istikametinde yol almakta, aynı derecede doğru görünmek şansını kazanmaktadır."

(s.6)161

Kısacası, tamamını doğru sanıp ciddiye alanı, yanlışlara sürekleyen, tuzaklarla

dolu bir kitap. Genel gerçekleri, doğru yansıtıyor, arka plana kendi senaryola161) Peyami Safa şu şekildeki devam ediyor: "iki ciltte tamamlanacak olan olan bu

çevirinin sonucunda, Armstrong'un delilsiz iddialarını ve yanıldığı birçok noktayı

göstermeye çalışacağım. Cevaplarımıza sıra gelinceye kadar, okuyucudan bu kitabı

şüpheli bir dikkatle okumasını rica ederim. Sağduyuları güçlü olanlar, birçok

gerçek dışı ve mübalağaları sezeceklerdir." Yayınevi kapandığından, çevirinin ikinci

cildi ve cevaplar yayımlanamadı.

139

rını yerleştiriyor. Yani bir istihbaratçı olarak iyi bilmiş olduğu gri propaganda

tekniğini kullanıyor: Yalanı, gerçekle besliyor!

İlginç kitabının kapağına da, M.Kemal ve Çanakkale Savaşı ile alakalı şu ilgi çekici

cümleyi koymuş: "1915'te, Gelibolu'da, İngiliz İmparatorluğu'nu ezen erkek!"162

K.Misıroğlu'nun alaka ve bilgisine sunulur.

* 4-5-7-6. M.Kemal'in düşmanı denize dökemcdiği

D Y.Küçük diyor ki:

"S.Adil anılarında şunları bildiriyor:

'l9.Tümen Kumandanlığından 25/26 Nisan gecesi Müstahkem Mevkie gelen bir

telgrafta, düşmanın tamamen kıyıya atılmış olduğu ve bir tek Arıburnu'nda kalan cılız

bir bölümün de 26 Nisan sabahı şafakla denize döküleceği haber veriliyordu.

Bunda başarı elde edilmemekle birlikte, birliklerimiz Conkbayırı-Kanlısırt

hattında sağlam bir yere yerleşmiş oldular.' S.Adil böylece Kemal Beyin

gerçekleşmemiş bir zafer için öncesinden telgraf çektiğini yazmış oluyor." (T.Ü.

Tezler 5, s.89)

Esat Paşa da bir emrinde aynı şeyi yazıyor: "Kuzey Grubu... yarın (19.5.1915)

öğleden ilkin saat 03.30'da, baskın üzere düşmana şiddetle saldırı ve işgal

etmiş olduğu mevzileri ele geçirerek düşmanı denize dökecektir." (Arıburnu

Muharebeleri Raporu, s. 138)

Esat Paşa da, 'gerçekleşmemiş bir zafer için öncesinden telgraf çekmiş1 mi oluyor?

163

Tabii ki hayır! Çünkü her saldırı emrinde, birliklere bir hedef verilir de ondan

bu şekilde yazıyorlar. Taarruz, hedefine ulaşır veya ulaşamaz, o başka bir şey.

Y.Küçük, M.Kemal'in [yine Esat Paşanın anılarında yer alan] 'düşmanın denize

döküldüğünü' bildiren bir tutanağına daha değindikten sonrasında şu şekildeki yazıyor:

"Kemal'in bu son aşama abartılı raporlarıyla alakalı olarak Esat anılarında,

'19. ve 9.Tümenler bugün düşmanı denize dökmeyi başaramamışlarsa da ilerlemesini

önlemişlerdir1 diye yazıyor; böylece Kemal Paşanın en yakın komutanı, fazlaca

tekrarlanan ve kendisini kahraman icra eden bir iddiasını doğrulamıyor." (T.Ü.

Tezler 5, s.90)

162) Kitabın yeni ve tam çevirisi Bozkurt adıyla çıktı, Çev. Gül Çağalı Güven,

Arba Y., İstanbul, 1996. Çeviren, kitaptaki birtakım yanlışları düzeltmeye çalışmış.

Ama, kendi açısından haklı olarak, savaşlarla alakalı yanlışları, olduğu benzer biçimde

bırakmış. Bu tür tartışmalı kitapların, tam bir edition critique olarak

basılmasının lüzumlu olduğuna inanıyorum. Çünkü matbu ve hele yabancı imzalı

yalanlar, bizde pek saygınlık görüyor ve kuşkuya düşülmeksizin bütünüyle

benimseniyor.

Kuva-yı Medya dergisinin 33. sayısında (25 Kasım 1996), Armstrong ve kitabı

ile alakalı ilgi çekici açıklamalar var.

163) Uman Paşanın aynı nitelikteki emirleri için, 2.Kitap, s.149,175,181 vb. 140

Doğrular:

(1) Yalnız Arıburnu'nda değil, Seddülbahir'de de. düşmanı denize dökme, yazık

ki olası olamamıştır. Dökebilseydik, aslına bakarsanız cenk sona ererdi.164

M.Kemal düşmanı denize döktüğü için değil, Arıburnu, Anafartalar ve Conkbayırı

savaşlarının galibi olduğundan kahraman diye anılmaktadır. Hiçbir ciddi tarih

kitabında M.Kemal'in düşmanı toptan denize döktüğüne ilişik bir anlatım görmedim.

Y.Küçük nerede okumuş acaba?

(2) M.Kemal'in, 'düşmanın denize döküldüğü' ile alakalı daha başka raporları da

var. Besbelli ki ilk hatta savaşan komutanlar, kıyı şeridine sığınan Anzakla-rın

paniğini, hatta bazılarının sandallara bindiklerini görüp durumu bu şekilde

bildiriyorlar. M.Kemal de ilk hattan gelen bu rapor ve mesajlar ile esirlerin

verdikleri detayları ve kendi gözlemlerini 'denize' veya 'sahile dökülme' diye

üst komutanlığa ve diğeri birliklerine duyurmuş. (A.Muharebesi Raporu, s.56)

(3) Zaten bir ordunun, moloz yığını benzer biçimde denize süpürüldüğü veya topuyla

tüfeğiyle denize çekilerek toptan boğulduğu tarihte görülmemiştir; arkası denize

yaslanan bir birlik, ya gemilere binip kaçar veya teslim olur. Bilebildiğim

kadarıyla 'denize dökme', askerî edebiyatta, denize kadar gerileyen bir düşmanın

gemilere binip kaçtığını veya bu durumun eşiğinde olduğunu bahsetmek için

kullanılan bir deyim. A.Moorehead'in ve R.R.James'in kitaplarında, Anzak

Kolordusunun içerisine düşmüş olduğu durumu yansıtan sayfaları okuyanlar, vakası ateş

perdesi ardından izleyen ileri hat komutanlarının, bu tür değerlendirmelerini

haksız bulmazlar.

Çünkü Anzak birlikleri kaçmaya hazırlanıyorlardı. Ama yetkiliJerin, boşaltmanın

güçlüğünü belirtmeleri üstüne, çaresiz, sığındıkları bölgelere yapışıp

kalmışlardır. (Hamilton, Gelibolu Günlüğü, s. 104 vd.; Moorehead, Çanakkale

Geçilmez, s.195; R.R.James, Gelibolu Harekâtı, s.158,178; R.R.James'e nazaran,

İngilizler 9 Mayısta bile hâlâ Arıburnu kesimini boşaltmayı görüşmekteydiler,

s.254)165

* 4-5-7-7. Meğer M. Kemal izinsiz ricat etmiş (geri çekilmiş)

D Y.Küçük diyor ki:

"Esat Paşanın özet olarak piyasaya sürülen anılarından, hasım Arıburnu'na yakın bir

kumsaldan karaya çıkmış olduğu sırada, Kemal'in, birlikleri ile beraber geriye

geldiği, mevzilerini terk etmiş olduğu, kendisinin [Esat Paşanın] 'ölmek var, dönmek

yok' direktifiyle geriye gönderilmiş olduğu anlaşılıyor. (T.Ü. Tezler 5, $.73) Öyle

anlaşılıyor ki Kemal asla kimseden buyruk almadan bir ricat hareketine gi164} Harp tarihleri bunun birçok sebebini sıralıyor. Birini açıklayacağım:

Anzakları sakınan cenk gemilerinin, bir çok büyük çaplı olan 255 topuna mukabil,

19.Tümen emrinde ancak kısa menzilli ve minik çaplı 36 top vardı. (Çanakkale

Cephesi, 2. Kitap, s.143-144) .X

165) "Çanakkale'de, Anzaklarla büyük amaçları içinde, bir tek bir engel

vardrflM.Kemal! Sarışın yüzü ve gerilmiş bakışlarında korkutucu bir karar bulunan

bu erkek, yorgun Türkleri dar Conkbayırı tepesinde dayandırıyor ve sırf kendi

benliğinin etkisiyle bağlaşık kuvvetlerini bir bozgunla karşı karşıya

bulunduruyordu." {J.Benois Mechin, Kurt ve Pars, M.Kemal, s.39)

141

rişiyor. (s.86) Bütün bunlar doğru mu? Mustafa Kemal Gelibolu'da ricat etti mi?

Araştırılması gerekiyor; düzgüsel bir durumda mühim bulunmayabilir. Ancak tarihin

bu kadar abartıldığı bir zamanda araştırılmasının gereğine mutlaka

inanıyorum. Ancak ayrıntısıyla araştırılmasının benim işim olmadığını belirtmek

durumundayım, (s.87) Bulduğum kaynak ve anılarda Kemal'in izinsiz olarak

düşmanın üstüne gitmesi yerine, izinsiz olarak düşmanı bırakıp geri dönmesi laf

mevzusu/ediliyor. Bu kadar da değil; Kolordu Komutanının sert çıkışıyla düşmanınlizerine gittiği anlaşılıyor." (s.89)

Y.Küçük, 'bulduğum kaynak ve anılarda1 diyor fakat bu iddiasına dayanak olarak,

bir tek Esat Paşanın şu paragrafını gösterebiliyor:

"...Bu sırada M.Kemal Bey yanıma geldi. Tümenini, hasım birliği tarafınca

meydana getirilen ve birçok kayıplara sebebiyet veren ateş yağmurundan kurtarmak için Eğer

Tcpe'ye geri almak düşüncesinde bulunduğunu söyledi. 'Beyefendi, askerimiz eğitimi

hemen hemen eksik olduğu için, tarihte birçok örnekleri görüldüğü suretiyle bu çekilişi

çöküş sayarak dilediğiniz yerde durmayarak kaçmaya kalkışacaktır. Bunun içindir

ki tümeniniz yerinde kalarak, gerekirse düşmana saldıracaktır, ölmek var, dönmek

yok!' dedim." (Esat Paşanın anıları, s.39)166

Y.Küçük'ün ricat (geri istifa) diye allayıp pullayarak anlattıklarının tek

deposu işte bu dört cümle! Kurmay Başkanı Fahrettin Altay anılarında, bu olayın

aşağıda detaylı olarak açıklanacak olan sebebini ve aslını anlatmış (s.90) fakat

Y.Küçük, M.Kemal aleyhinde bir vaka yakaladığını sanmanın esrikliği arasında,

derhal saldırıya geçiyor:

"Fahrettin (Altay) anılarında, Kemal'in ricat ettiğini yazamıyor... Savaşta

komutana sormadan, cepheyi ve mevzii bırakıp geri gelmeye 'ricat' ismi veriliyor.

Orgeneral Fahrettin Altay, seneler sonrasında ve Kemal Paşa öldükten sonrasında yayımladığı

anılarında bile Kemal'den korkusundan kurtulamıyor." (T.Ü. Tezler 5, s.88)

Y.Küçük, tıpkı Vahidettinci arkadaşları benzer biçimde savaşın hiç bir ayrıntısını

bilmediği için boşa kılıç sallıyor. Esat Paşanın verdiği bu kısa bilginin önünü

ardını araştırsa, hiç değilse olayın hangi gün geçtiğini saptasa, koşulları ve

savaşın akışını incelese, bir krokiye bakarak Eğer Tepe'nin nerede bulunduğunu

öğrense, baltayı taşa vurmazdı!167

166) Esat Paşanın bundan sonrasında gelen cümlesini vermiyor. O cümle şu şekildeki:

"Kendileri cepheye dönüp bölgeyi kahramanca savunup, düşmanı bir adım dahi

ilerletmedi."

167) Y.Küçük'ün ricatın (çekilmenin) anlamını da bilmediği, firar (kaçma) ile

karıştırdığı anlaşılıyor. Ricatın tanımı şu şekildeki: "Muharebe eden bir ordunun yada

kıtaatın (birliklerin), isteyerek yada mecburen, düşmandan uzaklaşmak için

yapmış olduğu harekettir Çözülme (sıyrılma) ile başlayarak, artçıların yürüyüş koluna

geçmeleri ile -şu demek oluyor ki geri yürüyüşe geçmekle- nıhayetlenen muharebe safhasıdır."

(Askeri Kamus, s.46)

Burada ne ricat laf mevzusu, normal olarak ne de firar!

142

Ama bu zahmete sadece gerçeğe hürmet duyanlar katlanır. Y.Küçük'ün amacı doğruyu

ortaya çıkarmak değil, ya küllemek, ya saptırmak.

Esat Paşanın yazdıklarını şimdilik doğru kabul edelim, 'şimdilik' diyorum, bu sebeple

azca sonrasında, belleğinin Esat Paşaya oyun oynadığını göreceğiz.

Ne olmuş şu demek oluyor ki? Bir Tümen Komutanı, Kolordu Komutanıyla görüşmek için geriye

gelmiş. Bu ricat mıdır? Esat Paşa da savaşın ilk günü, karargâhından ayrılıp

Bolayır'a gitmişti; bu hesapça o da mı ricat etmiş oluyor?

Peki, neydi o gürültülü iddialar?

Hani M.Kemal, birlikleri ile beraber geriye gelmişti?

Hani mevzilerini terk etmişti?

Hani asla kimseden buyruk almadan bir ricat hareketine girişmişti?

Oysa ne yapmış? Tek başına ve kendi karargâhına gelmiş, Esat Paşa ile

karşılaşmış. Esat Paşa ne diyor: "Tümenini ateş yağmurundan kurtarmak için Eğer

Tepe'ye geri almak düşüncesinde bulunduğunu söyledi". Tümenini, Eğer Tepeye geri mi

almış ? Hayır! Esat Paşaya nazaran "geri almayı düşünüyormuş". (Dernek ki fikir

suçu işlemiş!) Paşa müsait görmeyince de, yeniden Esat Paşanın ifadesiyle, "cepheye

geri dönüp bölgeyi kahramanca savunup düşmanı bir adım dahi ilerletmemiş."

(Esat Paşanın anıları, s.39)

Esat Paşanın anlattığına nazaran konum bu. Ama reel, bu şekilde de değil.

Doğrular:

(1) Olay, savaşın ilk günü olan 25 Nisanda, öğle üstü, savaşın en tehlikeli sonuç

ânında ve tüm şiddetiyle devam etmiş olduğu sırada geçmiştir.168

(2) g.Tümenden gelen bir süvari subayı, o sırada Conkbayırı'nda bulunan

M.Kemal'e, Kolordu Komutanlığına gönderilmiş bir raporuri özetini sözlü olarak

aktarır, sadece cenk heyecanı ile Kaba Tepe yerine, 'Kum Tepe'ye çıkarma

yapıldığı' söyler.169

Kum Tepe, Arıburnu kesiminin güneyinde, Kaba Tepe ile Seddülbahir içinde

bulunan tehlikeli sonuç bir yer. Kum Tepe kıyısına çıkan hasım, Seddülbahir'deki

birlikleri kuşatabilir; ek olarak 27.Alayın da gerisine düşer. Elde, bu düşmanı

durduracak başka bir qüç de yok. Bunun üstüne M.Kemal, düşmana saldırı

etmekte olan 57. ve 27.Alaylara şu emri verir: "...Taarruzlar devam edecektir.

Düşmanın Kum Tepe ve Seddülbahir bölgelerinde de karaya çıkmış olduğu haber alındı.

Ben, 19Tümenin büyük kısmını (şu demek oluyor ki kalan iki alayı) Kayal Tepe'ye (Kum Tepe

karşısında bir tepe) yanaştıracağım ve bizzat oraya gideceğim. Kum TepeSarıburun arasındaki tekmil cüz ü tam (birlik) kumandarıJafı benimle Eğer

Tepe'de (Kayal

168) Y.Küçük, olayın zamanını kestirebilse, bir ihtimal daha ölçülü yazardı; bunu

beceremediği için de, neresinden tutarsa fili ona nazaran tanım eden kör benzer biçimde, bir

malumat parçasına yapışıp kalem oynatıyor.

169) Stratejik ve Taktik Sonuçlar Serisi, No.4, s.21; Çanakkale Cephesi,

2.Kitap, s.112.

143

Tepe'nin iki kilometre kuzeybatısında bir başka tepe) rabıta

sağlayacaklardır." (2.Kitap, s.112 ve 28. kroki; Arıburnu Raporu, s.26)

Bekleyen iki alayını harekete dercetmek için hızla Maltepe kesimine hareket eder.

(3) Saat 12.30'da, sabahleyin ileri yanaştırılmasını emrettiği 77.Alayını görür

ve onu hemen Kum Tepe/yönüne yola çıkarır. (2.Kitap, s.112,113) Oradan da

72.Alayının bulunmuş olduğu Maltepe'ye gelir. (Saat 13.00) Bu sırada, Saros'tan

Maltepe'deki yeni karargâhına gelmiş olan Esat Paşa da, durumu görmek için ileri

çıkmıştır.

Karşılaşırlar.

Bu noktada bir an durup, M.Kemal'in, o sabah saat 07.50'de Esat Paşaya yollamış

olduğu tutanağı hatırlayalım. Raporunun sonucunda diyordu ki: "Tümen büyük kısmının

kullanılmasını gerektirecek bir konum olunca, tümenin başına geleceğimi arz

ederim."

Tümenin büyük kısmının kullanılmasını gerektirecek tehlikeli bir haber almış ve

tümeninin başına gelmiş: Birliklerini geri çekmek için değil, tam bilakis,

muharebeye sürmek için!

Zaten Conkbayırı'nın batı ve cenup eteklerinde düşmanla boğuşmakta olan 57. ve

27.Alayları, savaşın dişlerinden koparıp da Eğer Tepe'ye çekmek olası değildir.

Çünkü Eğer Tepe, bu birliklerin derhal peşinde, yakınında bulunan bir mevki

değil, Conkbayırı'nın 10 km. güneydoğusunda, Kum Tepe'nin karşısında, şu demek oluyor ki cenk

hattının fazlaca dışındaki, o andaki durumla tamamen ilgisiz, uzak bir yer.

Tümeninin diğeri iki alayı ise Maltepe etrafında, cenk dışı bir kesimde,

bekleme halinde.

Kitabın sonundaki rahat krokimize bakan, Esat Paşanın anılarında verilen

bilgilerin yanlışlığını ve tutarsızlığını kolayca anlar.

M.Kemal, Esat Paşaya, almış olduğu bilgiye dayanarak Kum Tepe'ye çıkarma yapıldığını,

77.Alayını oraya sevk ettiğini, şimdi de 72.Alayı alıp o kitleye gitmek

istediğini söyler.170

Kolorduya gelen raporla M.Kemal'in almış olduğu malumat karşılaştırılır, Kum Tepe'ye

çıkarma olmadığı, süvari subayının tepe adlarını karıştırdığı anlaşılır.171

Ordudan hâlâ hiç bir direktif almamış olan iki dertli komutan durumu

değerlendirirler. Bunun üstüne M.Kemal, 77.Alaya, Kum Tepe'ye değil, 27.Alayın

sol kanadına yanaşması için buyruk yollar, 72.Alayını da Conkbayırı'na, 57.Alayın

sağ kanadına yollar. Kendi de Conkbayırı'na döner.

170) Çanakkale Cephesi, 2.Kitap, s. 113; F.Altay, s.90; Stratejik ve Taktik

Sonuçlar Serisi No.4, s.21; M.Kemal ile Mülakat, s.32; Arıburnu Raporu, s.25 vd.

171) Y.Küçük, anılarında bu yanlışlığı özetleyen F.Altay'la aklınca şu şekildeki alay

ediyor: "Kemal'in ricat etmiş olduğu, sadece bunun sorumlusunun, yanlış rapor yazan bir

subay olduğu böylece kanıtlanmış oluyor!" (T.Ü. Tezler 5, s.88) Bunu yazarken,

aslolan kendi bilgisizliğini kanıtladığının bilincinde bile değil.

9.Tümen Komutanının yollamış olduğu raporun özü, Arıburnu Raporu, s.26'da var! 144

Y.Küçük'ün anlattığı ricat (!) öyküsünün özü astarı bu.172

(4) Peki, Esat Paşa vakası niye bu şekilde anlatmamış?

Esat Paşa anılarını 1946'da Avni Bari isminde birine söyleyip yazdırmış.173 Esat

Paşanın anılarını gözden geçirenler, birçok ayrıntıyı atladığını, mühim

vakaları bile sadece kalınca çizgilerle aktardığını, savaşın genelini

yansıtmadığını görebilir. Anlaşılan Avni Bari, Esat Paşanın söylediklerini

çalakalem kaydetmiş, Esat Paşa da sonradan bir düzeltme, derleyip toparlama

yapmamış. Bu yüzden anılar, dağınık, gelişigüzel, boşluklarla ve Türkçe

yanlışlarıyla dolu. O kadar ki Esat Paşanın verdiği birtakım fazlaca isabetli kararlar

bile doğru dürüst açıklanmış değil.174

Esat Paşanın aklında, M.Kemal'in rabıta noktası olarak seçtiği Eğer Tepe ismi

kalmış herhalde. Gerisi, belleğinin oyunu. Çünkü anılarının bu parçası, saat

saat belgelenmiş vakalara ve o andaki cenk durumuna ve birliklerin konumuna

tümden aykırı.

• Yıllarca sonrasında yazılan veya ifade edilen cenk anılarının çoğunda bu tür birçok

tafsilat hatası bulunmaktadır. Bazı örneklerini ilerde göreceğiz. Bu yüzden

askeri tarihlerde, anılara pek azca yer verilmekte, rapor, buyruk, savaş ceridesi,

tutanak, kuvve cetveli vs.benzer biçimde günü, saati, yeri ve yetkililerin adlarının

kayıtlı olduğu, somut ve geçerli belgeler esas alınmaktadır. Bu sayede, 80 sene

ilkin bir bataryanın, hangi gün, kaç mermi sarf ettiğini, detaylı olarak

öğrenebiliyoruz. Yazık ki böylesine tertipli ve detaylı bir kayıt sistemi,

ordudan başka hiç bir kurumumuzda yok.

• Acaba hasım bugün için ne diyor, bir de ona bakalım.

İngiliz Resmi Harp zamanı: "25 Nisanda M.Kemal, Arıburnu çevresindeki durumu

hemen kavramış olmakla, çıkarılan ilk Anzak Kolor-dusu'nun, hedefine

erişmemesini ve yenilgisini sağlamıştı. Bu, İngiliz kuvvetlerinin kıyıda

saplanıp kalmaları sonucunu doğurmuştur."175

Churchill de anılarında, bugünkü başarısından ötürü M.Kemal'i "kaderin adamı"

diye niteleyecektir.176

Kısacası hasım, 'yenildik' diyor ve başarısından ötürü M.Kemal'i övüyor;

bizimkilerse, 'hayır, estağfurullah, ne münasebet, hiç yenilmediniz! O gün

Arıburnu'nda bulunan kuvvetlerin başındaki M.Kemal, başarıya ulaşmış değildi' diye

çığlık ediyorlar.

Böyle mükemmel bir komedi sahnesi, Moliere'de bile yok!

172) Olay ile alakalı geniş tafsilat için: Arıburnu Raporu, s.25^27.

173) Yanya Savunması ve Esat Paşa, "Kendi Kaleminden Özgeçmişi", s.103.

174) Y.Küçük de belirtiyor: "Anıların her ayrıntısına güvenmemek gerekiyor."

(s.55) -175) Gelibolu Seferinin Resmi Tarihi, BTTD, s.50, Sayı 32/ Ekim 1987.

176) Churchill'in anılarından [The VVorld Crisıs, 2.C., s.255] aktaran H.Bayur,

Türk inkılabı Tarihi, 3.C., 2.kısım, s.295.

145

* 4-5-7-8. Anafartalar ve Conkbayırı savaşları

Bizimkilerin bu konudaki görüşlerini aktarmadan ilkin, bu savaşların da fazlaca kısa

bir Özetini vermek istiyorum.177 Yapacakları analizlerin tadına varmak için bu

özeti okumanızı öneri ederim.

Savaş Bakanı Mareşal Kitchener'in yeni birlikler vermeyi kabul etmesi üstüne

General Hamilton, Ağustosta genel bir taarruza geçmeyi kararlaştırır. Anzak

Kolordusu 25.000 kişiyle takviye edilecek, ek olarak Arıburnu'nun daha kuzeyinde,

Anafartalarırı karşısında bulunan Suvla koyuna da gizlice yeni bir kolordu daha

çıkarılacaktır.178 Asker sayısı 125.000 kişiye yükselir. (Moore-head, s.318)

Ortak hedef, -Y.Küçük kızacak fakat- yeniden Conkbayırı ve Kocaçi-men Tepesidir

(Sarıbayır bloku)! Çünkü bu savaşı kazanmak için bu yüksek blokun ele

geçirilmesi şarttır.

Bunun için Anzak Kolordusundan ayrılacak birlikler ile Suvla'ya çıkarılan iki

tümenli kolordu ilerleyip birleşerek bu bloku ele geçirecek, böylece Arıburnu'ndaki Türk cephesi, sağ kanadının açığından ve kuzeyinden kuşatılmış

olacaktır. Aynı gün Güney kesiminde de (Seddülbahir'de) şimal kesimine qüç

kaydırılmasını önlemek amacıyla caka taarruzları yapılacaktır.

Bütün yaz bu saldırı için hazırlık yapılır. Filoya, birçok gemiden başka, iki de

tayyare gemisi eklenir. Bundan sonrasında her hava hücumuna 12 tayyare birden katılacaktır.

Cephane üretimi bütünüyle Çanakkale'ye ayrılır.

Savaş 6 Ağustos günü başlayacaktır. Her kesim için. taarruz saatleri, Türk

Komutanlığını şaşırtmak amacıyla, değişik şekilde ayarlanmıştır.

Arıburnu'ndaki Anzak birliklerinin bir kısmı, o kesimdeki Türk cephesine

saldırı ederek bu tarz şeyleri geri sürmeye çalışacak, diğer kısmı ise (aslolan saldırı

birlikleri, ilk aşamada 20.000 şahıs) iki kol halinde, Türk cephesinin sağ

açığından geçip, geniş bir kavis çizerek Conkbayırı-Kocaçimen'e doğru

ilerleyecektir.

Bu sırada Arıburnu kesimindeki Türk cephe hattında bir tek iki tümen var: Sağda

M.Kemal'in 19.Tümeni (Cephesi: Sazlı Dere'den Kırmızısırt'a kadar), solda

16.Tümen (Cephesi: Kırmızısırt'tan Kaba Tepe'ye kadar). 5. Tümen geride,

ihtiyatta; 9.Tümen ise Arıburnu ile Seddülbahir içinde, kıyı korumasında.

177) Özet için öncelikli olarak A.Moorehead'in Çanakkale Geçilmez, R.R.James'in

Gelibolu Harekâtı isimli kitapları ile İngiliz Resmi Harp Tarihini esas aldım;

Türk cephesi ile alakalı birtakım teferruat için de Çanakkale Cephesi 3. Kitap ile

Cemil Conk'un Conkbayırı Savaşları isimli eserinden yararlandım (Harp Tarihi D.

y.)

178) Bazı kaynaklarda bir tek bu kolordudan, bazılarında ise tüm ingiliz

birliklerinden, Savunma Bakanı Mareşal Kitchener'e izafetle ' Kitchener Ordusu'

diye laf edilmektedir.

146

Savaş 6 Ağustos günü, fazlaca yoğun bombardımanlardan sonrasında başlar.179

Bir Anzak donanması 17.30'da, 16.Tümen cephesine saldırı eder ve Kırmı-zısırt'ın

güneyinde bulunan Kanlısırt'ı (İngilizler buraya Tek Çam Tepesi diyorlar) bir

hamlede ele geçirir.180 Bu tehlikeli sonuç zeminin elden çıkması üstüne, Kuzey Grubu

Komutanı Esat Paşa, derhal ihtiyatmdaki 5.Tümeni, 16.Tümenin arkasına yanaştırır,

sol kanat açığındaki 9.Tümene de cepheye yaklaşması emrini verir. 16.Tümen

ardarda saldırı ederse de Kanlısırt'ı geri alamaz. 16.Tümen kesiminde cephenin

yarılması tehlikesi baş gösterir. Bunun üstüne Ordu Komutanlığı da Güney

Grubunun ihtiyatmdaki 4.Tümeni (Komutanı Yarbay Cemil Conk) kuzeye kaydırır.

Bir başka Anzak donanması de, aynı akşam, M.Kemal'in 19.Tümenine ardarda saldırı

eder, tüm taarruzları kırılır. Bunun üstüne Esat Paşa 16.Tümene şu emri

yollar: "19.Tümene ardarda saldırı eden hasım, Tanrının sayeinde

püskürtülmüştür. Sizden de, her neye mal olursa olsun, hemen [kaybedilen]

siperlerin geri katılımı haberini mutlaka beklerim." (S.Kitap, s.338.

16.Tümen, Kanlısırt'ı geri alamaz fakat Anzak birliğinin daha çok ilerlemesini

engelleyecektir.)

Anzak saldırı kolları da, saat 22.00'de, Sazlıdere vadisi ile Azmak Dere

arasındaki 5 km. genişliğindeki sarp bir arazi şeridinden, kuzeye doğru

ilerlemeye başlarlar. (S.Kitap, kroki 38,39) Burası, M.Kemal'in, 'muhtemel bir

hasım taarruzuna karşı güçlü tutulması' için Esat Paşayı uyardığı, Esat

Paşanın da, "Merak etme Beyefendi, [buradan] gelemezler!" söylediği yerdir.181

Aynı saatte iki tümen de Suvla'ya çıkmaya adım atmıştır.

ingiliz resmi savaş zamanı, çıkarma filosunu şu şekildeki konu alıyor:

" Filonun ilk kademesi, on bin askeri cenk alanına götürüyordu, istif halindeki

bu birlikleri on torpido muhribi taşıyordu. Her muhrip, bordasında büyük bir

mavnayı ve gerisinde bir karakol gemisini yedekte çekmekteydi. Bu on torpidoyu,

Kuzey Denizine has balıkçı tekneleri, büyük sallar izliyordu. Bunların arkasına

da kurtarma sandalları ve salapuryalar dizilmişti. Son kısmı ise

transatlantiklerden Manş Denizi otomobil vapurlarına, taraftan çarklı va179) Güneydeki (Seddülbahir) saldırı 6 Ağustosta, saat 16.00 başlayacak, 9

Ağustosta yavaşlayıp 13 Ağustosta kesilecektir.

180) ingilizler, Türk siperlerinin önünde sonlanmış 500 metre uzunlukta bir

tünel kazar ve top ateşi biter ermez, tünelin ağzındaki kum torbalarını

kaldırarak baskın halinde hücuma geçerler. Türk siperlerini örten kalaslar da,

ağır bombardıman yüzünden çökmüş, içinde olanların bir çok enkaz altında kalarak

hayatlarını yitirmiştir. Esat Paşa anılarında diyor ki: "Kanlısırt'ı sakınan

47.Alayın LTaburunun büyük bölümü, S.Taburunun derhal derhal tüm bunlar şehit düşmüştü.

2.Taburdan da sadece elli yaralı ercik kalmıştı." (s.253)

181) M.Kemal, Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe, s.5 ve devamında, bu vakası

ayrıntıları ve belgeleri ile açıklıyor. Olayın önemini zerre kadar kavramadığı

anlaşılan GRYT Ansiklopedisi, bu tartışmaları, 'kumandanlık çekişmesi' başlığı

altında veriyor; M.Kemal'in sonucunda haklı çıktığını da görmezden geliyor. (1

.C., s.115 vd.)

147

purlara kadar derhal derhal dünyada mevcut her çeşit büyük, minik deniz izliyordu.

Filonun içinde ise kruvazörler, hastane gemileri, buharlı yatlar, kablo ve

balon gemileri, Times nehrine has römorkörler ve yelkenliler vardı." (BTTD,

Sayı 27, s.52, Mayıs 1987)

Liman Paşa anılarında diyor ki: "Sekiz buçuk ay devam eden Çanakkale seferinin

ortalarına rastlayan Anafartalar çıkarması, bu muharebelerin askeri ve politik

bakımdan doruk noktasını teşkil ediyordu." (s.113)

Ve Anzak saldırı kolları ile Suvla'ya çıkan kolordunun karşısında, o ke-'

simder/görevli olan Yarbay Willmer Müfrezesinin minik ve yayılmış birliklerinden

başka birlik yoktur.182

7 Ağustos: Arıburnu Cephesinde kalan Anzak donanması, sabah, 19.Tümenin sol

kanadına üç kez daha saldırı ederse de yeniden başarıya ulaşmış olması imkansız.183

Anzak sağ saldırı kolu ise, Türk ileri karakollarını atarak Conkbayırı

yakınındaki Şahin Tepe'yi ele geçirir. Conkbayırı-Kocaçimen Tepesi hattında o

sırada hiç bir qüç yoktur. M.Kemal, kendi kesiminin haricinde olmakla beraber,

ihtiyatındaki bir taburu Kocaçimen'e, iki bölüğünü de tümen bataryalarını

korumak suretiyle Conkbayırı'na yollar; düşmanın saldırı doğrultusunu kapayan ilk

kuvvetler bunlar olacaktır. (R.R.James, Gelibolu Harekâtı, s.389. ingiliz Harp

Tarihi, BTTD, 24.rakam, s.39, Şubat 1987. S.Kitap, s.349)

Durumu izleyen Esat Paşa, sabaha karşı, 9. Tümeni Conkbayırı'na hareket ettirir.

9. Tümen Komutanı Albay Kannengiesser, saat 07.00'de Conkbayırı'na ulaşacaktır.

Daha birlikleri gelmemiştir. Keşif yaparken, Şahin Tepe'ye yerleşen düşmanın

makineli tüfek ateşiyle yaralanır; komutayı Kurmay Başkanı Binbaşı Hulusi Bey

üstlenir. Tümenin iki alayı vardır, ikisi de açılarak cenk düzeni alır.

Düşmanın sağ saldırı kolu (Yeni Zelandahlar+Gurkhalar) hücuma kalkar, 9.Tümen bu

ilk saldırı dalgasını durdurur.

Saat 13.30'da, Conkbayırı-Kocaçimen'deki kuvvetlerin komutanlığına, 4. Tümen

Komutanı Yarbay Cemil Conk getirilecektir. Conkbayırı kesimindeki Türk cephesi,

yüzü batıya dönük olarak soldan sağa şu düzeni almıştır: Solda M.Kemal'in

yollamış olduğu bölükler, ortada 9.Tümen, sağda Willmer müfrezesinden birkaç minik

birlik. (Çanakkale Cephesi, S.Kitap, s.354)

182) Dört piyade taburu, bir süvari bölüğü, bir istihkam bölüğü, üç batarya,

toplam 3.000 şahıs. (Çanakkale Cephesi, 3,Kitap, s.384)

183) "Sabah 05.40'ta hasım, 19.Tümen cephesini gece yarısından itibaren

şiddetli topçu ateşi dibine alarak, 18. ve 27.Alayın cephelerinde bir lağım

patlatarak, 31 No.lu siperimize hücum etmiş ise de kayıplar verdirilerek üç

bölgeden de geri atılmıştı." (Esat Paşanın anıları, s.259)

148

Daha sarp yoldan ilerleyen Anzak ikinci saldırı kolu (sol kol) ise, fazlaca

yorulmuş, adım adım gerileyen minik Türk birliklerinin ateşinden de fazlaca yitik

vermiştir; Kocaçimen'e taarruzu ertesi güne erteler ve takviye talep eder. Hemen bir

tugay yola çıkarılır.

Suvla'ya çıkmış birlikler de Anafartalar ovasını çevreleyen tepelere doğru

ilerlemektedir. Ama minik Türk birliklerinin direnmeleri ve Kolordu Komutanı

General Stopfort'un ağırdan alması yüzünden, bu ilerleyiş fazlaca yavaş

gelişmektedir.

Gece, 9.Tümenin bir alayı, Şahin Tepe'ye saldırı ederse de netice alamaz.

Durum kritikleşmektedir.

Liman Paşa, Saros Grubunu (iki tümen) Anafartalar kesimine yola çıkarır ve Saros

Grubu Komutanı Albay A.Fevzi Beyi, Anafartalar Grup Komutanlığına getirir.

Ayrıca, Yarbay Cemil Conk'un ve Yarbay Willmer'in birliklerini de, Esat Paşanın

emrinden alarak, A.Fevzi Beyin komutası dibine verir.

Saros Grubunu gerçekleştiren 7. ve 12. Tümenlerin rolü, geldikleri anda, Anafarta

ovasına yayılan ve ovayı çevreleyen tepelere yürüyen düşmana saldırı ederek

durdurmak, bu birliklerin Anzak saldırı kollarıyla birleşmesini önlemektir.

Önlenememesi halinde, Türk cephesi batıdan ve kuzeyden kuşatılmış olacak ve iş

bitecektir.

8 Ağustos: Gün, Conkbayırı etrafında, fazlaca kanlı saldırı ve karşı taarruzlarla

geçer. Bazı yerlerde, tarafların içinde, 25-30 metre bir mesafe vardır.

(Çanakkale Cephesi, 3.Kitap, s.359)

Liman, tesadüf eseri karargâhında bulunan, demiryolu işleriyle alakalı Yarbay

Pötrich'i 9.Tümen Komutanlığına atar; Yarbay Pötrich gelir fakat türlü komuta

sorunları çıkarır, ateş altında kalın da bir yere saklanır. Conkbayı-n'ndaki

bunalımı öğrenen Esat Paşa, Güney Grup Komutanı Vehip Paşadan yardım talep eder, o da

iki alaylı Ali Rıza Bey komutasındaki 8.Tümeni yollar. (23. ve 24.Alaylar) Esat

Paşa 24.Alayı, artık Conjsbayırı kesimi kendisine ilişik olmadığı şekilde, oraya

yürüyen düşmana saldırı etmekle görevlendirir. (Esat Paşanın anıları, s.270)184

24.Alay o gece Conkbayırı'na ulaşıp muharebeye girer fakat cephesindeki düşmanı geri

sürmeyi başaramaz. (Çanakkale Cephesi, 3.Kitap, s.366)

184) Esat Paşa anılarında diyor ki: "Gerçi Conkbayırı, Anafartalar Grubuna bağlı

ise de, yetkim dışı bir harekette bulunmam, Gelibolu yarımdasının ve dolayısıyla

Çanakkale Boğazı'nm en mühim, kilidi sayılabilecek bir yer olması dolayısıyla,

bu sorumluluğu üzerime alıyordum." (s.270)

149

Bu tehlikeli sonuç durumda, Conkbayırı'nda ciddi bir komuta kargaşalığı yaşanmaktadır.

Yeni kurulan Anafartalar Grubu Komutanı A.Fevzi Bey ise, Anafartalar ovasında

ilerleyen düşmana, askerin yol yorgunu bulunduğunu vb. ileri sürerek saldırı etmeyi

ardarda ertelemektedir.185 Liman Paşa, Albay Fevzi Beyi Anafartalar Grup

Komutanlığından alır, yerine, saat 21.45'te, 'kolordu komutanı yetkisiyle'

19.Tümen Komutanı Albay M.Kemal'i getirir.

Liman Paşa anılarında şu şekildeki diyor: "O akşam, Anafartalar civarında toplanan

tüm birliklerin komutasını, Arıburnu cephesinin şimal (sol) kanadında bulunan

19.Tümen Komutanı Albay M.Kemal Beye verdim. M.Kemal, mesuliyet ve görevden

zevk duyan bir komutan özelliğine sahipti.. Ona tam anlamıyla güvenilebilirdi."

(s. 109)

M.Kemal, 19.Tümen Komutanlığını 27.Alay Komutanı Yarbay Şefik Aker'e bırakır,

gecikrniş taarruzu başlatmak için gece yarısına doğru, dağ yollarından

Anafartalar kesimine hareket eder. 01.30'da Anafartalar Grubunun karargâhına

gelir. A.Fevzi Bey çadırında uyumaktadır, kalkmaz. Birliklerin durumu ile alakalı,

Grup Kurmay Başkanı da aleni ve detaylı malumat veremez. M.Kemal sadece tüm

kurmay subayları. toplayıp bir bir malumat alarak, genel durumu ve eski komutanın

verdiği emirlerin ana çizgilerini öğrenebilecektir. Artık birliklere yeni bir

cenk düzeni vermeye zaman yoktur. Gün doğmadan taarruza geçilmesi

gerekmektedir.

O âna kadar dikkatsizlik edilmiş olduğu anlaşılan yiyecek, iletişim ve sıhhat hizmetlerini

de düzenler ve yazılı saldırı emrini, saat 04.00'te haber subayları ile

tümenlere yollar.

9 Ağustos [1. Anafartalar Muharebesi]:

Liman Paşa anılarına şu şekildeki devam ediyor:

"Nitekim 9 Ağustos sabahı erkenden, evvelce üç kere emredildiği şekilde

yapılamayan saldırı yapılmış oldu ve hasım, muhtelif yerlerden sahile doğru sürüldü."

(s. 109)

M.Kemal akşama kadar taarruzu yönetir.186

185) Fevzi Beyin, bu vaka ile alakalı Enver Paşaya verdiği raporun hepsi, Cemil

Conk'un kitabında var. (s.83 vd.) Raporunda, Ordu Komutanı Liman Paşanın, 8

Ağustosta, ilerleyen düşmana üç kere saldırı etmesi için buyruk verdiğini fakat

muhtelif gerekçelerle üçünü de dinlemediğini aleni-ile alakalı raporunda kullandığı,

"muvaffakiyet beklenemez", "muvaffakı-:ok tehlikeli", "bilinmeyen arazi". "he7imc>ti

ça yazıyor. Bu emirler ile alakalı raporunda Kullandığı, "muvaffakiyet beklenemez",

"muvaffakiyet umut etmiyorum", "fazlaca tehlikeli", "bilinmeyen arazi", "hezimeti mucip

olur", "tehlikeli görüyorum" benzer biçimde deyimler, Fevzi Beyin bu sert savaşların

aramış olduğu özellikte bir komutan olmadığını gösteriyor. İstanbul'a dönünce, Enver

Paşa tarafınca ilkin emekli edilir; sonrasında emeklilik işlemi geri alınacak fakat bir

cepheye değil, Viyana ataşemiliterliğine gönderilecektir. (C.Conk, s.88) 186)

M.Kemal'in bu muharebe süresince verdiği muhtelif emirler, Anafartalar Muharebatına

ilişik Tarih-çe'de (s.36- 44), ek olarak AAMD'nin 19. sayısında ve Çanakkale Cephesi,

S.Kİtapta bulunmaktadır.

150

Anafartalar'a ilerleyen İngiliz Kolordusu ile Conkbayırı-Kocaçimen kesimine

saldırı eden Anzak saldırı kollarının birleşmesi engellenir.

İngiliz resmi savaş tarihinde deniliyor ki: "Bir Türk komutanı, Çanakkale

savaşlarının kaderine hakim olmuştu." (BTTD, rakam 26, s.57)

Alan Moorehead Anafartalar taarruzunu şu şekildeki konu alıyor:

"Bu korkulu bir hücumdu ve İngiliz birliklerini yok etti. Birkaç dakika arasında

tüm subaylar öldürüldü. Tabur ve tugay karargâhları, silindirle ezilmiş benzer biçimde

oldular. Askerler darmadağınık bir şekilde her tarafa kaçışıyorlardı. Makineli

tüfeklerin yoğun ateşinden fundalıklar tutuşmuştu. Buralara gizlenmiş askerler,

kıçlarından alevler, dumanlar saçarak tavşanlar benzer biçimde ortaya çıkıyorlardı. Güneş

doğarken Triad'm güvertesinden durumu seyretmekte olan General riamilton, acı

bir manzaraya şahit oluyordu. Askerleri, Suvla ovasına doğru, binlerce kişilik

yığınlar halinde, karmakarışık kaçışıyorlardı. Saat 06.00'da, çarpışmanın

başlamasından bir buçuk saat sonrasında, konum tam bir bozgun halini almıştı. Sadece

tepeler kaybedilmekle kalmamış, askerlerden bir bölümü tam bir kaçış halinde tuz

gölüne, hatta denize kadar çekilmişlerdi." (Çanakkale Geçilmez, s.389)

General Hamilton da o günü şu şekildeki konu alıyor:

"Yüreğim, yarımadadaki mücadelelerin ortasında katılaşmıştı, ama bu manzaranın

fecaati karşısında adeta paralandı. Beni ayakta tutan Sarıbayır'ın görünüşüydü.

Gözlerimi Sarıbayır'dan (Conkbayırı-Kocaçimen kesimi) ayıra-mıyordum."

(R.RJames, Gelibolu Harekâtı, s.417)

Şimdi ikimiz de General Hamilton'la beraber gözlerimizi, düğümün çözüleceği

Conkbayırı -Kocaçimen kesimine çevirelim.

Bugün Esat Paşanın isteği üstüne Vehip Paşa en son iki alay daha (28. ve

41.Alaylar) yollamıştır. Ama 28.AIay sadece gece yarısından sonrasında Conkbayırı'na

ulaşır. 41.Alayın ise ne vakit ulaşabileceği belli değildir.

Bu sırada Anzak birlikleri, Conkbayırı-Besim Tepe-Kocaçimen hattının muhtelif

kesimlerine, dalga dalga saldırı etmektedirler. Wellington Taburu, bir ara

Conkbayırı Tepesi'nin zirvesini ele geçirir fakat ağır zayiatla geri sürülür.

(R.R. James, Gelibolu Harekâtı, s.401) BifİDaşı Allanson'un emrindeki tabur ise

kanlı bir boğuşmadan sonrasında, Besim Tepe'nin (İngilizler Q Tepesi diyor) cenup

zirvesini ele geçirir. Binbaşı Allanson, bu yükseklikten Çanakkale Boğazı'nı,

Alçı Tepe'nin arkasındaki yolları bulan ilk ve son İngiliz olur. Yaralı bulunmasına

karşın, o heyecanla Boğaz doğrultusunda ilerlemeye karar verir; daha 100 metre

ilerlemeden, müfrezenin ortasında altı adet mermi patlar. Binbaşı Allanson bu

vakası raporunda şu şekildeki konu alıyor: "Koyda bir parlama gördüm ve kendi donanmamız,

tam ortamıza 6 adet 12 inçlik ekran mermisi indirdi. Müthiş bir karışıklık

oldu. Esef edilecek bir faciaydı bu." (R.R.James, Gelibolu Harekâtı, s.408)

151

Anzakların verdiği 12.000 yitik içinde187 100-200 içinde olduğu anlaşılan bu

minik kaybın askeri açıdan hiç bir önemi yoktur fakat Binbaşı Allan-son'un, bu

mermileri donanmanın attığında ısrarcı olması üstüne, vaka münakaşa mevzusu

olacaktır.

Donanma, Allanson'un iddiasını reddeder.

n R.R.James de diyor ki:

"Allanson, mermilerin bahriye mermisi olduklarında ve ardından geldiğinde

İsrar etti. Allanson'un kendi ifadesinden, mermiler atılmış olduğu zaman arka yamaçta

bulunmuş olduğu ve oradan İngiliz gemilerini görmesine imkân olmadığı açıkça

bellidir... Ancak, bu felaketin, muharebenin seyrini değiştirdiğini iddia etmek,

durumu yanlış yorumlamak olur; bir Amerikan askeri yazarının söylediği benzer biçimde, 'saldırı

başladıktan 56 saat sonrasında atılan birkaç mermi, o ünlü tepenin akıbetini atama

edemezdi.' " (Gelibolu Harekâtı, s.409, ek olarak 157. ve 158. dipnotlar)1 ^

Bu rahat mevzu üstünde bu kadar durmamı bağışlayınız. Sebebi ilerde anlaşılacak.

 M.Kemal, o gece ve ertesi gün için lüzumlu emirleri verdikten sonrasında, 17.30'da

yola çıkar, maceralı bir yolculuktan ve akşamdan sonrasında Conkbayı-n'ndaki

8.Tümenin karargâhına gelir.

10 Ağustos (Conkbayırı Muharebesi):

M.Kemal, 8.Tümenin, biri fazlaca zayiat vermiş olan iki alayı ile bir süngü atağı

yaptırarak Conkbayırı'nı düşmandan temizlemeye karar vermiştir. ConkbayırıKocaçimen cephesi karşısındaki hasım, iki tümenden fazladır. (S.Kİtap, s.372)

8.Tümenin Kurmay Başkanı itiraz ederse de, M.Kemal kararından dönmez. Derin bir

sessizlik arasında, Conkbayırı zirvesinin arka tarafında, taarruza hazırlanılır.

Taarruzdan ilkin topçu ateşi açılmayacak, birinci ve ikinci saldırı kademeleri

sık avcı hattı, üçüncü saldırı kademesi ise yanaşık seviye halinde saldırı

edecektir. Taarruz, gün doğmadan, M.Kemal'in işareti ve 23. ve 24.Alayların

unutulmaz süngü atağı ile başlar. Öteki tümenler de bu hücumla beraber, kendi

kesimleri karşısındaki hasım birliklerine taarruza kalkarlar.

Conkbayırı ve çevresi, düşmandan tümüyle silinip süpürülür.

Gece yarısından sonrasında güneyden gelmiş olarak 8.Tümenin, dolayısıyla M.Kemal'in emri

dibine giren 28.Alaya da Şahin Tepe'yi, ele aktarma rolü verilir fakat yorgun

alay sadece en yüksek sırtı ele geçirebilecektir. (Alayın komutanı Alman Binbaşı

Hunker'dır, savaşı uzaktan izlediği için M.Kemal'den azar işite187) General Hamilton'un cenk tutanağından aktaran C.Conk, s.71.

188) Conkbayırı- Besim Tepe- Kocaçimen Tepesi kesimi karşısında bulunan

takviyeli iki Anzak tümeninin, 7-10 Ağustos arasındaki kaybı 12.000 kişidir.

100-200 kaybın, bu kanlı savaşın kararı bakımından bir ehemmiyet taşımadığı açıktır.

152

çektir.) Şahin Tepe'den atılamayan düşmanın ve donanmanın yoğun ateşi yüzünden,

saatlerdir durmadan savaşan coşkun birlikleri de dinlendirmek amacıyla saldırı

durdurulur.

İngiliz kuşatması bütünüyle suya düşmüştür.

M.Kernal yine Anafartalar'daki öbek karargâhına döner.

• Bundan sonraki vakaları anlatmadan ilkin, İngiliz ve Avustralyalı yazarların ve

General Hamilton'un, bu atağı iyi mi değerlendirdiklerini görelini:

"Türk taarruzu dehşet verici bir manzaraydı. Şaşkınlıktan serseme dönen

İngilizler, ufuk hattının üstünden boşanan, ateş etmeden süngüleriyle

ilerleyen, karanlık, yoğun Türk kitlelerini gördüler. Conkbayırı ve zirvedeki

siperler derhal çiğnendi ve İngilizlerin askerlerinden hiçbiri -1.000'den

fazlaydılar- kurtulamadı... Türkler, fırtına benzer biçimde hızlıca aşağıya gidiyorlar ve

o denli kısa bir vakit görünüyorlardı ki sağ kalan coşkun fanatikler, yaylaya

büyük sayılar halinde vardılar. General Baldwin'in adamları, ümitsizliğin

verdiği cesaretle, bu tarz şeyleri karşılamak suretiyle ayağa kalktılar... Saat 10.00'da,

güneş iyice yükseldiği zaman, Baldwin ve subaylarının derhal tüm bunlar ölmüş

bulunuyor ve kalanlar, küçücük yaylada binden fazla ölü yada ölmekte olan subay

ve er bırakarak, derelere iltica etmek suretiyle geri çekiliyorlardı. Kaçanlardan bir çok

nehir yataklarında kaybolduklarından, kendilerinden tekrar haber alınamadı."

(R.R.James, Gelibolu Harekâtı, s.421)

"Şafaktan birkaç dakika ilkin M.Kemal... hasım siperleri önünde ayağa kalktı,

bir mermi saatini parçaladı fakat o kırbacını kaldırarak İngiliz hatlarına doğru

ilerledi. Dört saat sonrasında, Sarıbayır sırtlarında tek bir İttifak Devleti askeri

kalmamıştı. Bu taarruz Suvla'dakinden daha şiddetli, daha dolgun, fazlaca daha

çılgınca olmuştu.. 10 Ağustos öğle vakti, Suvla ve Anzak cephelerinde, hiç bir

mühim tepe İngilizlerin elinde bulunmuyordu." (A.Moorehead, Çanakkale Geçilmez,

s.391)

"Son 24 saat içinde Türkler, büyük bir komutana haiz olmanın, düzenin,

askerliğin, kahramanlığın, mücadelenin tüm örneklerini vermişlerdi... Anzaklar

bu harpte 12.000 şahıs yitik vermişlerdir... Türkler cephenin tüm hakim

noktalarına yerleşmişlerdi. Bu muharebeler sonucunda İngilizler, öncesinden haiz

bulundukları üstünlüklerini yitirdiler." (A.Oglander, İngiliz resmi zamanı,

BTTD, s.56, rakam 287 Haziran 1987)189 t

"Türk ordusu kahramanca savaşmakta ve harika surette sevk ve yönetim

edilmektedir." (General Hamilton'un Mareşal Kitchener'e 17.8.1915'te çektiği

telgraf, ingiliz resmi zamanı, BTTD, s.59, rakam 28/ Haziran 1987)

189) Buna mukabil Mısıroğlu şu şekildeki yazıyor: "Sadece bir Albay sıfatıyla minik

bir bayırı tutmuş bulunan M.Kemal.." (Lozan, 1.C., s.293)

Ne kadar ilmi ve dürüst bir değerlendirme, değil mi?

153

Anafartalar kesiminde de, sabahleyin başlamış olan ingiliz taarruzu, tüm kesimlerde

kırılır.

İngilizler, yine takviye alarak, Anafartalar doğrultusunda tekrar saldırı

etmek için hazırlığa girişirler.

15 Ağustos: Bugün başlamış olan ve inatla ertesi günü de sürdürülen İngiliz taarruzu

yeniden Anafarta ovasında ve ovadaki tepelerde kırılacak ve bu başarısızlık üstüne

İngilizler üst komutanları değiştireceklerdir. Bir kere daha şanslarını denemek

için yine hazırlığa başlarlar.190

21 Ağustos [2. Anafartalar Muharebesi]:

İngilizler ihtiyat tümenlerini de karaya çıkartarak, bir kez daha ve en son

taarruza geçerler. Katılan asker sayısı bakımından bu, Çanakkale Savaşı'nın en

büyük muharebesidir. (A.Moorehead, Çanakkale Geçilmez, s.394; R.R. James,

Gelibolu Harekâtı, s.432) Savaş tüm gece ve ertesi gün de sürer.

M.Kemal'in yönettiği Anafartalar Grubu, bu büyük ve son taarruzu kırmakla

kalmayacak, tüm hasım birliklerini çıkış hatlarına kadar geriye sürecektir.

Liman Paşa, Alman Genel Karargâhına şu bilgiyi verir:

"İngilizlerin büyük kuvvetlerle giriştiği Anafarta çıkarması, tam bir yenilgiye

uğramıştır. İngilizler, Arıburnu'nda olduğu benzer biçimde, Anafartalar kesiminde ve Suvla

körfezinde de, sadece donanmalarının himayesinde muhufaza edebildikleri şerit

halindeki kumsal kesiminde ve, tahkimat yapmak üzere tutunabilmiş-lerdir.

İngiliz ordugâhları tamamen deniz kenarında bulunmaktadır ve bu dar kitleye hakim

tepler kamilen Türk ordusunun elindedir." (s. 118)

Bu cenk, İngilizler için sonun başlangıcı olur.

6 Ağustos'tan beri verdikleri yitik 45.000 kişidir. (Moorehead, Çanakkale

Geçilmez, s.396; R.RJames, Gelibolu Harekâtı, 452)

15 Ekim günü Başkomutan General Hamilton da görevden alınır.

Artık Gelibolu'dan istifa tarihi gelmiştir.

Aralık sonucunda Suvla ve Anzak'tan, Ocak başlangıcında da Süddülbahir'den çekilmeyi

başarırlar. •

Müttefiklerin Çanakkale'deki tek başarısı, bu çekilişi kayıpsız gerçekleştirmiş

olmalarıdır.

Çanakkale Savaşı ile alakalı ingiliz resmi zamanı, şu genel değerlendirme ile

bitmektedir:

"Çanakkale'de geleceği elinde tutan komutan, üstün şahıs, M.Kemal'di. Çanakkale

muharebelerinde göstermiş olduğu oldukça yüksek sevk ve yönetim, fedakârlık ve

feragat, her türlü övgünün üzerindedir ve bu hususta ne söylense azdır.

190) M.Kemal'in emri altında yedi tümen, bir süvari alayı toplanmıştır. Bu

sırada Esat Paşanın grubunda iki tümen, Vehip Paşanın grubunda dört tümen, Asya

Grubunda iki tümen var.

154

Başlangıçta M.Kemal Paşa, Gelibolu yarımadasında, bir piyade tümeninin başlangıcında,

harbin sevk ve idaresi yönünden fazlaca dikkati çeken, aleni bir deha örneği

vermiştir; 25 Nisanda, Arıburnu çevresindeki durumu hemen kavramış olmakla,

Anzak Kolordusunun karaya çıkarıldığı ilk günde, hedefine erişmemesini ve

mağlubiyetini sağlamıştı. Bu mühim bir sebep olarak, İngiliz kuvvetlerinin

kıyıda saplanıp kalmaları sonucunu doğurmuştur.

İngilizlerin hakim noktaları elde edemeyerek dar kıyıda sıkışıp kalmaları ve 9

Ağustosta [Suvla-Anafartalar kesimindeki] İngiliz kolordusunun batkı ve

hezimetinin de başlıca nedeni yeniden Gazi M.Kemal'den başkası değildi.

Anafartalar Grubu Komutanlığı kendisine verilince, hemen yapmış olduğu sert ve

şiddetli bir hareketle, İngiliz kolordusunun karaya çıktıktan sonraki gecikmiş

hareketini hem durdurmuş, aynı zamanda bu yeni İngiliz kolordusunu hezimete

uğratmıştı.

Gelibolu yarımdasında başarısı, bir tek bu da değildir.

Anafartalar'da İngiliz kolordusunun ileri hareketini durdurup hezimete

uğrattıktan 24 saat sonrasında, bir başka cephede, Türk ordusuna parlak bir zafer

daha sağlamıştır. Bizzat yapmış olduğu bulgu sonucunda, Conkbayırı'nda, İngilizlere

parlak bir karşı saldırı yapmıştır. İşte bu taarruzda kazanılan zafer sonucunda

Türkler, Çanakkale boğazına hakim olan Sarıbayır sırtına yerleşmişler ve kati

olarak orada tutunmuşlardır. Bir daha İngilizler bu hakim yeri ele geçire-memiş

ve Türklerle savaşamamıştır.

Bu suretle Çanakkale savaşlarının kaderinde, tek atama edici görevi oynamış,

Çanakkale'nin kaderini atama etmiştir... Kısacası, Gelibolu muharebeleri,

bütünüyle, M.Kemal'in üstün deha ve zekâsıyla müessir olduğu bir zamanı anlatır."

(BTTD, s.50, rakam 32/Ekim 1987)

Yenilen hasım bile M.Kemal'in Çanakkale Savaşı'ndaki rolünü işte bu şekilde

değerlendiriyor.191

Bir de bizimkileri dinleyelim.

* 4-5-7-9. Bizimkiler ne diyorlar?

a. Albay A.Fevzi Beyin yerine, Albay M.Kemal'in atanması vakası

D K.Mısıroğlu diyor ki:

"İngilizlerin çıkarma yapmış olduğu mıntıkaya yetişmek suretiyle kolordusuyla hareket

emrini alan Fevzi Bey, gideceği yere ortalama 60 km. mesafede bulunuyordu. Bu

mesafeyi bir kolordunun tüm ağırlıklarıyla hızlıca aşıp cepheye ulaşması ve

ilerlemiş hasım kuvvetleri karşısında, bu yolu katetmenin verdiği yorgunluk

üzerindeyken, taarruza geçmesi yada müdafaada bulunması, im191) Gallipoli isimli meşhur filmi çeken ve Müttefiklerin yenilgisini özetleyen Peter

Weir da sakın Kemalist olmasın?

155

kansız denecek bir şeydi... Emrindeki askerlerin yaşamı üstüne bir kumara

girişmeyi vicdanı hiç caiz görmeyen Fevzi Bey, askerin kesinlikle ve minimum bir

gece istirahat ederek, sıcak bir çorba içip birkaç saat uyku uyumadıkça, saldırı

etmesinin kaabil olmadığını ve sadece bu şekilde bir istirahatten sonrasında şafakla

taarruza geçebileceğini kesin bir lisanla anlatım etmesi üstüne olağanüstü canı

sıkılan Liman von Sanders, onu bulunmuş olduğu mevkiden alıp yerine bir başka kumandan

atama etme hevesine (!) kapıldı." (Lozan, 1.C., s.162,163)

Doğrular: ^

(1) 16.Kolorduyu gerçekleştiren 7. ve 12.Tümenler, dinlenmeleri için bir buçuk ay

ilkin Güney Cephesinden çekilip bu kitleye gönderilmiştir. (Çanakkale Cephesi,

S.Kitap, s.404) Yürünecek mesafe de 60 km. değil, alayların bulundukları yere

nazaran, 25-40 km. arasındadır. (S.Kitap, s.405)

(2) 7.Tümene, iki alayını yola çıkarması emri, 7 Ağustos saat 01.40'da verilmiş

ve alaylar, 7 Ağustos sabahı, saat 05.45 ve 08.00'de yola çıkarılmıştır. Ordu

emrine nazaran alaylar yanlarına, süratli yürüyebilmek için, tüm ağırlıklarını

değil, 'minik ağırlık1 denilen muharebe ağırlıklarını almışlardır. (Çanakkale

Cephesi, S.Kitap, s.397) 12.Tümenin yola çıkarılması emri de, 7 Ağustos günü,

saat 07.00'de verilir, bu alaylar da öğle üstü yola çıkarılır. (Çanakkale

Cephesi, S.Kitap, s.398)

(3) 7 Ağustos saat 22.00'de, 12.Tümenin 36.Alayı dışındaki tüm birlikler,

Anafartalar kesimine gelir, sıcak çorbalarını içer ve 'birkaç saat uyurlar'.

(Fevzi Beyin tutanağından aktaran, C.Conk, s.86) Yani yoldan gelir gelmez,

taarruza geçmez, dinlenirler. Üstelik yol yorgunluğu ile saldırı etmek, birçok

örneği olan organik bir olaydır. [Mesela Sakarya Savaşında birçok tümen, uzun

mesafeler aştıktan sonra, dinlenmeden savaşa girmiştir.] Cephedeki diğeri

askerler de iki gündür uykusuzdu ve durup dinlenmeden savaşmaktaydılar Ayrıca,

bu tümenlerin 8 Ağustos sabahı yapması ihtiyaç duyulan saldırı da, A.Fevzi Beyin isteği

üstüne ertelenecektir. (S.Kitap, s.402)

(4) Saros Grubunun birlikleri, 8 Ağustos günü saat 10.30'da, lüzumlu düzeni

alırlar. Bu arada 36.Alay da sağ kanat gerisine yanaşır. (Çanakkale Cephesi, 3.

Kitap, s.404)

(5) Suvla kesimindeki İngiliz hareketinin gittikçe gelişmesi üstüne, Liman

Paşa, 8 Ağustos öğle üstü, 12.Tümenin Mestan Tepe'de bulunan düşmana taarruza

geçmesini emreder. Albay A.Fevzi Bey raporunda diyor ki: "12.Tümen Komutanı

S.Adil Beyin, 'Ben askerim, verilen emri icra ederim' demesine karşın, ben bu

taarruzu da bugün yapmayı doğru bulmadım." (A.Fevzi Beyin raporudan aktaran,

C.Conk, s.86) | j i

(6) Liman Paşa, saat 15.00'te de, bir buyruk subayı ile 'akşam saldırı edilmesi'

için yazılı buyruk yollar. Vahidettincilerin övdüğü A Fevzi Bey bu emri de yeri156

ne getirmez. Raporunda bu tavrının gerekçesini şu şekildeki açıklıyor: "...gece

karanlığında, bilinmeyen bir arazide, uzun bir yürüyüşle saldırı etmek, herhalde

hezimeti mucip bir hareket idi. Esasen bugün saldırı etmemeye karar vermiş ve

ona nazaran tertibat almış olduğumdan, Liman Paşanın bu emrinin de bir etkisi

olmadı." (Feyzi Beyin tutanağından aktaran, C.Conk, s.87)

Akşam saat 22.00'de Ordu Kurmay Başkanı, telefonla Fevzi Beyi arar ve der ki:

"Liman Paşanın yanındayım. Kendileri soruyorlar, 'Ben bugün Fevzi Beye, düşmana

saldırı için buyruk göndermiştim. Niçin saldırı etmedi?1"

A.Fevzi Bey raporunda, şu cevabı verdiğini açıklıyor: "...hücumun yarın şafak

zamanına tehir edilmesini (ertelenmesini) rica ettim. Kabul etmediler, 'Ne

olursa olsun, benim emrim icra olunacaktır!' buyurdular. Bendeniz ise

emirlerinin icrasında korku gördüğümden, icra etmedim (yapmadım). Taarruzu

yarın şafak zamanına (9 Ağustos sabahına) bıraktım ve ona nazaran gerektirme eden emri

verdim." (A.Fevzi Beyin tutanağından aktaran, C.Conk, s.88)

Ordu Komutanının bir türlü harekete geçiremediği A.Fevzi Bey, birazcık sonrasında gelen

şu direktifle görevden alınır ve İstanbul'a postalanır:

"Anafartalar Grubu Kumandanlığına atama edilen M.Kemal Beyin muvasa-latıyla

(gelmesiyle) birlikte, buyruk ve kumandayı mumaileyhe (ismi geçene) tevdi ile

İstanbul'a hareketiniz rica olunur. 5 nci Ordu Kumandanı Liman von Sanders"

(Fevzi Beyin tutanağından aktaran, C.Conk, s.88)

Olayı, Fevzi Beyin kendi raporunu esas alarak aktardım.

Liman Paşanın yerinde olsaydınız, siz ne yapardınız?

K.Mısıroğlu'nu dinlemeye devam edelim:

"işte bu sırada Liman von Sanders'in yanında bulunan ve M.Kemal'in İttihatçı

arkadaşlarından olan Kazım (inanç) Bey, Fevzi Beyin yerine M.Kemal'i atama

etmesi öneri ve telkininde bulundu. Bunun üstüne kendisine telefon edilen

M.Kemal, bu kere bir kolorduya hükmetmek fırsatı çıkınca, meydana getirilen teklifi asla

duraksamadan kabul etti. Önemli olanı şu ki M.Kemal için bir kolordu

kumandanlığının, o güne kadarki askeri yaşamı bakımından birazcık ağır bir yük

bulunduğunu ve bu şekilde bir yükün altından kalkabilmesinin olası olup olmadığını

soran Kazım Beye, 'Ne münasebet. Az bile gelir! Derhal kabul ediyorum. Paşaya

söyle, tayinimi emretsin!' demiştir. Bu suretle Fevzi Bey yerinden alınarak 19.

Tümen Kumandanı M.Kemal Bey, onun emrindeki kolorduya atama edildi." (Lozan,

1.C., s.163) Hepsi yanlış!

Doğrular:

(1) Kurmay Başkanı F.Altay anılarında, 'işlerin fena gitmekte bulunduğunu görerek,

Conkbayırı kesimine, kudretli bir komutanın atanması gerektiğini, onun için de

M.Kemal Beyin kolordu komutanı olarak bu bölgeye verilmesini Esat Paşaya

söylediğini' yazıyor. (On Yıl Savaş, s. 109) Esat Paşa da vakası şu şekildeki konu alıyor:

157

"Conkbayırı'na komuta etmek suretiyle, buradaki durumu bilen 19.Tümen Komutanı

M.Kemal Beyin görevlendirilmesi lüzumunu Ordu Komutanına bildirmek suretiyle Kufmay

Başkanım Fahrettin aracılığı ile Ordu Kurmay Başkanına telefon ettirdim." (On

Yıl Savaş, s.272) F.Altay, Esat Paşa ve kendi adına, bu teklifi Kazım Beye

telefonla duyurur fakat Kazım Bey Liman Paşanın kabul edeceğini sanmadığını

söyler. (On Yıl Savaş, s. 109) F.Altay saat 20.00'de Kazım Beyi yine arar,

telefon hatları karışmıştır, M.Kemal ile Kazım Beyin konuşmalarına kulak

misafiri olur; bu vakası anılarında şu şekildeki aktarıyor:

"M.Kemal diyordu ki: 'Bütün kuvvetler bir elden yönetim olunursa, başarı elde

edilebilir. Anafartalar'a gelen kuvvetleri de benim emrime verirseniz, o vakit

kabul ederim.'

Bu sırada telefon hitabı kesildi, gülerek Esat Paşaya döndüm, 'Bizim

teklifimiz olan kolordu komutanlığını fazlaca gördüler, şimdi ordu komutanı meydana getirmeye

zorunlu olacaklar.' [dedim.]

Nitekim 21,45'te (teklifimizden 8 saat sonrasında) M.Kemal'in Anafartalar Grup

Komutanlığına atama edilmiş olduğu emri geldi." (On Yıl Savaş, s. 110) (2) M.Kemal'in

bu konudaki kısa açıklaması da şu şekildeki: "Ordu Kurmay Başkanı, Liman von Sanders

Paşa Hazretleri adına beni telefon başına çağırdı. Komutanın durumu iyi mi

gördüğümü ve düşüncemi sorduğunu bildirdi. Kendisine Conkbayırı'nın durumunun

kritikliğini ve durumun düzeltilmesi için daha bir an kaldığını ve bu ânın da

kaybedilmesi halinde felaketin pek olası bulunduğunu bildirdim. Durum

genelleşmiş, Anafartalar'a çıkmış ve çıkmakta olan büyük hasım kuvvetlerini

dikkate ve ona nazaran genel önlemler alarak, sevk ve idareyi birleştirmek ve

sağlamak gerekiyordu. Bu sebeple, Kurmay Başkanının, 'Çare kalmadı mı?' sorusuna

verdiğim cevapta, 'Bütün mevcut kuvvetlerin komutam dibine verilmesinden başka

umar kalmadığını' söyledim. 'Çok gelmez mi?' dedi, 'Az gelir!' dedim."

(Anafartalar Muharebatma Ait Tarihçe, s.26)192

(3) Bu mevzuda kaynakların hiçbirinde, Kazım (İnanç) Beyin, 'İttihatçılık

gayretiyle M.KemaPin atanmasını öneri ve telkin ettiğini' yayınlayan bir anlatım

yer almıyor. Tersine, tüm bunlar, Kazım Beyin, bu konudaki teklifleri tereddütle

karşıladığını gösteriyor. Zaten tereddüt etmese, "Çok gelmez mi?" diyerek kendi

teklifiyle çelişkiye düşer miydi?

(4) Ayrıca Mısıroğlu, M.Kemal'in Kazım Beye, "Derhal kabul ediyorum. Paşaya

söyle, tayinimi emretsin!" söylediğini yazıyor ve dayanak olarak da, F.R. Atay'ın

Çankaya isimli kitabının 1969 baskısının 91. ve 92. sayfalarını gösteriyor. Söz

mevzusu sayfalarda bu şekilde bir konferans yok!

Hazret yeniden karşılıksız çek yazmış!

192) M.Kemal, anılarında, bu vakası, birazcık daha detaylı anlatmaktadır.

(F.R.Atay, Mustafa Kemal Atatürk'ün Hatıraları, s.8) F.Altay, Liman Paşanın, bu belirleme için

Enver Paşanın iznini aldığını tahmin ediyor. (F.Altay'ın Hayat Mecmuasında

(1958) piyasaya sürülen anılarından aktaran f.llgar, Esat Paşanın anıları, s.178)

158

Mısıroğlu devam ediyor:

D "Bu suretle Fevzi Bey yerinden alınarak 19.Tümen Kumandanı M.Kemal Bey, onun

emrindeki kolorduya atama edildi." (Lozan, 1.C..S.164)

M.Kemal, 16.Kolordu Komutanlığına değil, Anafartalar Grup Komutanlığına atama

edildi. İkisi içinde ayrım var, bu sebeple Anafartalar Grubunda, 16. Kolordudan

başka, ilk aşamada şu birlikler de bulunmaktadır: 4.Tümen, S.Tümen, S.Tümen,

9.Tümen, Yb.VVilImer Müfrezesi ve bir süvari tugayı!

a "Fakat tuhafı şu ki 19.Tümen bir fazlaca geride bulunduğundan, M. Kemal'in

saldırı edilmesi istenilen noktaya kadar gelinceye kadar geçen vakit, Fevzi

Beyin istediği mühletten bile fazla oldu. Yani bu noktada, taarruzu fiilen

gerçekleştirebilmek için M.Kemal'in tayininin mantıki hiç bir ciheti yoktu. Çünkü

cepheye hemen ulaşabilecek bir mesafede bulunmadığı için fiilen olası olmayan

bir taahhütte bulunmuş oluyordu." (Lozan, 1.C., s.164)

Yine yanlış. 8 Ağustos akşamı saldırı etmesi emredilen A.Fevzi Beyin, taarruzu 9

Ağustos sabahına bıraktığını azca ilkin görmüştük. M.Kemal, A.Fevzi Beyin

karargâhına 8/9 Ağustos gecesi, 01.30'da gelmiş ve M.Kemal, talip olduğu rolü,

tam zamanında yerine getirerek, yeniden 9 Ağustos sabahı birlikleri taarruza

geçirmiştir. (Çanakkale Cephesi, 3.Kitap, s.406.) Gecikme laf mevzusu değildir.

D GRYT Ansiklopedisi, Mısıroğlu'nun bu yanlışını da kopyalamış: "Albay M.Kemal

Bey de aslına bakarsanız sadece 9 Ağustos sabahında yeni donanmasına ulaşabilmişti. Yani Fevzi

Beyin istediği mühlet, talep eder istemez geçmiş oluyordu." (1.C., s. 127)

İsteseler, parmak hesabıyla bile gerçeği bulurlardı. Ama niyetleri bu değil.

D "Ertesi gün cereyan eden hücumlarda (1.Anafartalar Savaşı) elde edilmiş başarı,

M.Kemal'e mal edilmek istenmişse de, bu tarihen ve fiilen doğru değildir. Çünkü

burada dövüşen, M.Kemal'in talim ve tensiki altındaki 19.Tümen değil, Fevzi

Beyin fazlaca iyi donatıp talim ettirmiş olduğu 16.Kolordu193 ve Vehip Paşanın bu

noktaya yığdığı ihtiyat kuvvetleridir." (K.Mısıroğlu, Lozan, 1.C., s.164)

s Doğrular:

(1) Bu çarpık mantığa nazaran, bir savaşı başlatan, yöneten ve başarıya ulaştıran

komutanın, 'tarihen ve fiilen' bir önemi yok; aslolan mühim olanlar, birlikleri

talim ettirenler ile buyruk veya arzu üstüne, o cepheye birlik yollayan komu193) 'Bu tümenlerin mevcutları kısmen tamamlanabilmişti. Taburlar, yoldaki

döküntülerden ötürü, yaklaşık olarak 300-800 kişiyle gelebilmişlerdi. Yine bu

birlikler, uzun zamandır siperlerde bulunduklarından, yürüyüş kabiliyetlerini büyük

seviyede kaybetmiş ve idmansızlaşmışlardı.' (Çanakkale Cephesi, S.Kİtap, s.404)

Mısıroğlu'nun "Fevzi Beyin fazlaca iyi teçhiz ve talim ettirmiş bulunduğunu" yazdığı

birliklerin reel durumu bu şekilde.

159

tanlar. Bu takdirde, Fatih'e, Yavuz'a, Kanuni'ye de hiç bir zafer mal edilemez;

bu sebeple hiçbiri, bir donanması talim ettirmiş değildir.

(2) "Vehip Paşanın bu noktaya (şu demek oluyor ki Anafartalar'a) yığdığı kuvvetler" ifadesi de

bütünüyle gerçeğe aykırıdır. Çünkü Vehip Paşanın yollamış olduğu toplam 6 alaydan194

biri bile Anafartalar Savaşı'na katılmamıştır. (Çanakkale Cephesi, S.Kitap,

s.409 vd., kroki 50.)

b. Anafartalar ve Conkbayırı savaşlarının özü ne imiş?

D K.Mısıroğlu:

"...Bununla birlikte yeniden de her iki taraf da fazlaca büyük kayıplara uğramışlardır,

işte tam bu esnadadır ki ingiliz birliği, kendi kuvvetlerini topa tutmuş ve

onların ricatlerine (geri çekilmelerine) sebep olmuştur. İşte bugüne kadar

anlatıla anlatıla bitirilemeyen Anafartalar Kahramanlığı'nın iç yüzü özetlemek gerekirse

bundan ibarettir." (Lozan, 1.C., s. 164)

Anafartalar ve Conkbayırı savaşları, vakit ve yer bakımından, iki ayrı cenk.

'İngiliz donanmasının kendi kuvvetlerini topa tutması1 (?) diye anılan vaka da

Anafartalar'da değil, bilinmiş olduğu benzer biçimde Conkbayırı kesiminde olmuştur, Anafartalar

kesimi ve muharebesiyle hiç bir ilgisi yok!

Kaldı ki 6 mermi vakası da 9 Ağustos'ta geçer; M.Kemal'in yönettiği Conkbayırı

taarruzu ise 10 Ağustos'ta yapılacaktır!

İnsanın içerisinden, "Edep yahu!" diye haykırmak geliyor!

Ve K.Mısıroğlu, Arıburnu, 1. ve 2. Anafartalar ve Conkbayırı muharebelerini,

birbirlerinden ayırmadan, sanki tüm bunlar bir yerde ve bununla beraber yapılma tek bir

muharebeymiş benzer biçimde şu şekildeki özetliyor:

"Temmuzda (!) İngilizler, taze qüç getirerek 9. ve 19. Tümenlerin cephesinde

yine taarruza geçtiler (!). Taarruz muvaffakiyetle neticelendi (!) ve Alman

generali (!) Kannengiesser yaralandı. Şiddetli topçu ateşiyle Türk kıtaları

çekiliyor (!), Çanakkale'ye hakim tüm tepeler boşalıyordu (!). Birdenbire

topçu ateşi kesildi. İngiliz kıtaları (!) süngü nizamında ilerliyorlardı.

Sarıbayır'ı (!) işgal ettiler. Birkaç adım daha atabilseler (!), Boğaz sahiline

inmiş bulunacaklardı. Bu arada, tarihte nadir rastlanan bir hata ile İngilizler,

donanmalarından kendi bataryalarına ateş açtılar. Birçokları yaralandı ve

kalanlar da mütereddit bir surette kaçmaya başladılar.195 İşte o vakit Türkler,

eski mevzilerini yine işgal edebildiler (!)." (Lozan, 1.C., s. 159 vd.)

194) 2 alaylı 4.Tümen (ordu emri ile), 2 alaylı S.Tümen ile 28. ve 41.Alaylar

(Esat Paşanın isteği üstüne).

195) Mısıroğlu, cümlenin ortasında, 'mütereddit' kelimesinden derhal sonrasında, dip

not işareti vererek, Dagobert von Mikusch'un La Resurrection d'un Peuple adıyla

Fransızcaya çevrilen kitabının 104. sayfasına gönderme yapıyor. (Lozan, 1.C.,

s.119) Söz mevzusu sayfada Çanakkale Savaşı ile alakalı herhangi bir malumat yok.

Hatırlayacaksınız, GRYT Ansiklopedisi de, bir başka mevzu için

160

6 Ağustostan 21 Ağustosa kadar devam eden bu fazlaca kanlı ve kapsamlı muharebeleri, '9.

ve 19.Tümenlerin cephesine yapılma bir saldırı ve donanmanın yanlış ateşi

kararı, Türklerin eski mevzilerini yine işgal etmesi1 diye özetlemek için

Çanakkale Savaşı ile alakalı açılmış hususi ve yoğun bir cehalet kursundan geçmiş

olmak icap eder.196

Yanlışları işaretledim fakat özeti atlamış olanlar için birkaç kısa izahat

yapmak istiyorum.

(1) İngiliz taarruzu, Temmuz'da değil, 6 Ağustosta başlar.

(2) 6 Ağustos'ta 9.Tümen, bilinmiş olduğu benzer biçimde birinci hatta değil, şimal ile cenup

kesimleri içinde, cenk alanı dışındadır; onun cephesine bir saldırı

olmamıştır.

(3) "Şiddetli topçu ateşiyle Türk kıtaları çekiliyor, Çanakkale'ye hakim tüm

tepeler boşalıyordu" ifadesi de anıtsal bir yanlış. Bu taarruzun geliştiği ve

yöneldiği kesimlerde, o şekildeki kıtalar filan değil, ancak Yarbay VVilImer

müfrezesinin birtakım minik birliklerinin olduğunu görmüştük. Ayrıca,

Çanakkale'ye hakim tepelerde aslına bakarsanız asla kimse yoktu ki boşaltıldığından laf

edilebilsin. (3.Kitap, savaşın evrelerini yayınlayan 38-43. krokiler; Mısıroğlu

önünde, bir karayolları haritası bile bulun-dursaydı, doğruyu azca fazlaca kavrar,

bu tarz şeyleri yazmaktan kaçınırdı.)

(4) Mısıroğlu, "Birdenbire topçu ateşi kesildi. İngiliz kıtaları süngü

nizamında ilerliyorlardı..." diyor. Yani sportmen hasım, o uzun ve engebeli

yolu, taarruza kalktığı gün, fer hızıyla aşıp Sarıbayır'a ulaşmış:

"...Sarıbayır'ı işgal ettiler."

Anlaşılan hazret, Sarıbayır'ı, adına bakarak, bir tepenin bayırı sanıyor. Oysa

Sarıbayır, tepeler, vadiler, sırtlar, boyunlar, uçurumlar, geçitler, nehir

yataklarından oluşan 100 km. kare kalınlığında koskoca bir kütle; işgal edilse,

cenk biterdi. Mısıroğlu'nun İngiliz kıtaları diye şişirerek anlattığı qüç

de, Binbaşı Allan-son'un taburu. Allanson'un ele geçirdiği yer de, hoşgörünüze

sığınarak yine ediyorum, ne Corikbayırı'dır, ne de koca Sarıbayır! Kocaçimen

ile Conkbayırı içinde bulunan, iki zirveli Besim Tepe'nin cenup zirvesi.

(R.R.James, Gelibolu Harekâtı, s.400; A.Moorehead, Çanakkale Geçilmez, s.376;

C.Gonk, s.30)

(5) Mısıroğlu'na kalırsa, tepeleri boşaltan Türk kıtalarından hiçbiri, bir

yerde durup da savunmaya geçmeyi göze alamamış. O sıra Gelibolu'da 15 Türk

tümeni var fakat anlaşılan, o gün tatildelermiş ki kıllarını bile

kıpırdatmamışlar. Böylece bir İngiliz taburu, o koca Sarıbayır'ı hızla ve

kolayca işgal edivermiş. Ee, sonrasında ne olmuş?

yeniden bu sayfaya gönderme yapmıştı, ikisi de, var olmayan bir hesabı mukabil

göstererek, çek

yazıyorlar!

Dagobert von Mikusch'un kitabının Türkçesi, Gazi Mustafa Kemal adıyla

yayımlanmıştır.

(104. sayfanın karşılığı, çeviride 118 ve 119. sayfalardır) 196) Kisbsiz ta o

kadar cehl olmaz

Cehlin ol mertebesi sehl olmaz

/

161

"... Birkaç adım daha alabilseler, Boğaz sahiline inmiş bulunacaklardı..."197

Eyvah, Çanakkale destanı, nerede ise sona ermek suretiyle. Fakat...

"...Bu arada, tarihte nadir rastlanan bir hata ile İngilizler, donanmalarından

kendi bataryalarına ateş açtılar.198 Birçokları yaralandı ve kalanlar da

mütereddit bir surette kaçmaya başladılar."

Hayret! Donanma bataryalara ateş açmışsa, ilerdeki piyadelere ne, yürüyüp sahile

inseler ya, Türkleri bitirmek üzereler, niçin birkaç uzun İngiliz adımı daha

atmıyorlar? Atamıyorlar, bu sebeple bataryaların üzerine düşen altı mermi, iyi mi

oluyorsa, üç-beş kilometre ilerde yürüyen kırılgan piyadeleri de yaralıyor,

kalanlar da mütereddit (tereddütlü) bir surette geri kaçıyorlar. Allah Allah! Bu

tereddütün nedeni ne ola ki? Belki şu iki ihtimal içinde tereddüt

geçirmişlerdir: Yol aleni, bu halde sahile inip Boğaz kıyısında pak hava mı

almalı, yoksa çay saati geldi, geriye kaçıp maviş Ege denizine karşı misk benzer biçimde

Seylan çayı mı içmeli? Anlaşılan bu kısa tereddüt ânından sonrasında karara varıyor

ve bu sefer bilatereddüt (tereddüt etmeden) çay saatine yetişmek için geriye

kaçıyorlar.

"Türkler de geri gelip eski mevzilerini işgal ediyorlar."

İşte Vahidettincilerin askeri otoritesi Mısıroğlu'na nazaran, o meşhur Conkbayırı

muharebesinin özü buymuş.

G Mısıroğlu, bir de şahit gösteriyor: Yüzbaşı Armstrong! Bu yazar, 'vakası şu şekildeki

izah ediyormuş':

"ingiliz kıtaları (!) Koca Çemen Boğol noktasını (?) süngü atağı ile zaptettiler ve Türkleri sırtın diğer tarafına attılar. Fakat müthiş bir hata

neticesi, İngiliz Donanması, ateşini bizzat kendisine (!) tevcih etti. Büyük

zayiata sebebiyet vererek199 onları geri çekilmeye zorunlu etti."

Metnin özü bu şekilde değil. Doğrusunu göreceğiz. Zaten kâğıttan bir ordu mu ki bu,

6 mermi yiyince çözülüp kaçsın? Cepheye yayılmış ve hedefe yaklaşmış dört

tugay,200 s,ırf 6 mermi yüzünden geri çekilir mi?

Bakalım Armstrong, bu sahneyi bu şekilde mi anlatmış? Yoksa Mısıroğlu, Armstrong'un

yazdıklarını değiştirerek mi aktarıyor? Armstrong'un ne yazdığını görelim:

"[9 Ağustos günü]201 Conkbayırı ve Kocaçimen için muharebeler, bir aşağı bir

yukarı devam ederken, kâh bir taraf, kâh diğeri taraf, birbirine üstünlük

197) En yakın Boğaz sahili 7 km. uzakta.

198) 25 Nisan günü öğleden sonrasında, 27.Türk Alayı da kendi topçusunun ateşi

altında kalmıştır. (2.Kitap, s.115) Gerçek askerler bu benzer biçimde aksilikleri, savaşın

sayısız cilvelerinden biri sayıp sorun yapmıyorlar.

199) Kayıp sayısı, R.R.James'e nazaran '100'den fazla' (s.409), Allanson'a nazaran

'150' (Allanson'un tutanağından aktaran C.Conk, s.61), ingiliz Resmi Tarihi'ne

nazaran ise '200'den fazladır' (BTTD, 25. rakam, s.50). Armstrong'un ve

Mısıroğiu'nun büyüttükleri yitik bu kadar.

200) ingiliz resmi zamanı, BTTD, s.59, Sayı 26/ Nisan 1987.

201) Bilindiği benzer biçimde 9 Ağustosta M.Kemal, Anafartalar kesiminde, 1 .Anafartalar

Savaşı'nı yönetiyordu.

162

gösteriyordu. Türkler, İngilizleri Kocaçimen'den birazcık aşağıya sürmeye muvaffak

olmuştu. Öte yanda, Hintli (Gurkha) ve İngiliz askerlerinden müteşekkil bir kol,

süngü takarak boyuna saldırı etmiş, burada bulunan Türkleri önlerine katarak

kovalamaya başlamıştı. Fakat İngiliz donanmasının büyük topları, yanlışlıkla

bunların üstüne ateş açmış, kendi adamlarına ağır (!) zayiat verdirerek, geri

çekilmeye zorunlu etmişti. Bir başka köşede, Yeni Zelandalılar, Conkbayırı

sırtlarında, birazcık daha yukarı (?) çekilmişti. Buradan Türk hatlarını yan

ateşine alıyorlardı. Türklerin yapmış olduğu karşı saldırı muvaffak olamamış, bu tarz şeyleri

geri atamamıştı..

..M.Kemal'e telefon ettiler.. M.Kemal telefonda, 'Merak etmeyin!' diye bağırdı,

sesi oldukça soğukkanlı, cesaret verici idi, 'Ben, Anafarta önünde işleri düzene

sokana kadar, yirmi dört saat dayanın. Hemen geleceğim, işler yoluna girecek,

göreceksiniz.'

Akşam sekizde, M.Kemal Conkbayırı'na dönmüştü.. O gece hazırlık yaptı..

Siperleri tıka basa askerle doldurdu. Birbirlerine yakın olmak, cesaretlerini

artırmıştı. Kendisi de aralarında dolaşıyor, konuşarak, gülüşerek, onlara

cesaret veriyordu..

[10 Ağustos] sabaha karşı M.Kemal ön siperlere geldi. İngilizler onu açıkta

görür görmez ateş ettiler. Kurşunlardan biri göğsüne geldi ama saatinin üzerinden

sekerek, ona dokunmadı.. Elini kaldırıp ileri doğru atıldı. Bütün Türk piyadesi

de, korkulu naralar atarak, ardından geliyordu. Pırıl pırıl yanan süngü

dalgasına dayanmak imkânı yoktu. İki İngiliz taburunu ezip geçtiler.. Şafak

sökerken Türkler, sahildeydiler. Conkbayırını temizlemişler, vaziyeti

kurtarmışlardı." (Armstrong, Bozkurt, Peyami Safa çevirisi, s.59-61. Gül Çağalı

Güven'in yeni çevirisi, s.52-54)

Armstrong dahi, savaşları da, cenk mekânlarını da, altı mermi vakasının geçtiği

gün ile M.Kemal'in yönettiği Conkbayırı süngü hücumunun günlerini de,

birbirinden ayırıyor, Türk zaferini de altı mermi yiyen bir hasım kolunun geri

çekilmesine bağlamıyor.202

 Mısıroğlu'nun çarpıtması bu kadarla kalmıyor. Dahası var.

D Mısıroğlu, İngiliz gazetecisi Ashmet -Barlett'in, kitabında şu şekildeki yazdığını da

iddia ediyor:

"Sarıbayır'ın ingilizler tarafınca tahliyesine (boşaltılmasına) İngiliz

donanmasının ateşi sebep oldu, bu husus İngiliz Genelkurmayı raporlarında

zikredilmiştir." (Lozan, 1.C., s.161)

Mısıroğlu, bu cümleyi, Ashmet-Barlett'in kitabının 212. sayfasından aldığını

söylüyor fakat inanmak fazlaca zor; bu sebeple kendisi, ilgisiz sayfalara, var olmayan

bilgilere dekoratif göndermeler yapmaktan, aslolan metinleri işine geldiği benzer biçimde

değişti202) Armstrong sonrasında şu şekildeki devam ediyor: "...Türklere zaferi kazandıran ve

yarımada ile İstanbul'u kurtaran, eldeki bu bir avuç asker ile M.Kemal'in

mucizevi kişiliği olmuştur." (Gül Çağalı Güven'in çev. s.54)

163

rip aktarmaktan sabıkalı. Nitekim, ismi geçen gazeteci, sıcağı sıcağına, 13 Eylül

1915 günlü Times gazetesinde piyasaya sürülen yazısında, Sarıbayır'ın boşaltılmasının

sebebinin, 10 Ağustos günkü mucizevi Türk atağı bulunduğunu yazıyor. Ne altı

mermiden laf ediyor, ne Türk başarısını 9 Ağustos'taki altı mermi olayına

bağlayacak kadar gülünç oluyor. Ashmet-Barlett'in yazısını özet olarak

aktarıyorum:

"Bu muharebe, devler memleketinde bir devler muharebesi idi. 10 Ağustos sabahı

Türkler, fecirle birlikte son aşama şiddetli bir saldırışla süngü atağı

yaptılar. Hayatlarını hiçe sayan ve ölümle alay edercesine meydana getirilen bu saldırı

karşısında birliklerimiz sırtın eteklerine doğru çekilmek zorunda kaldılar... Bu

bölgenin kıymet ve önemini takdir eden Türkler, bugün kuşkusuz pek büyük cesaret

ve yiğitlikle savaştılar. Conkbayırı'nı bizlere kaptırmamaya çalıştılar ve

başardılar." (3. Kitap, s.609)203

İkinci şahit da, Conkbayırı hücumunu 'devler savaşı' diye niteleyip övüyor. Buna

mukabil Mısıroğlu, bigün ilkin geçen bayağı bir vakası, İngiliz yenilgisinin

nedeni olarak imlemek, Anafartalar ve Conkbayırı'nda elde edilmiş başarıları

küçültmek için çabalayıp duruyor.

(6). Üstelik Allanson'un taburu da, mevzilerini boşaltıp geri kaçmamış, '100

metre kadar açıldıktan sonra1 yeniden Besim Tepe'nin cenup zirvesine geri dönmüş ve

geceye kadar beklemiş, gece de yerini yeni bir birliğe bırakmıştır. (Allanson'un

tutanağı, R.R.James, Gelibolu Harekâtı, 409; General Hamilton'un tutanağı, aktaran

C.Gonk, s.55; A.Moorehead, Çanakkale Geçilmez, s.381, 390) Söz mevzusu tabur,

mevziini bırakıp geri çekilmiş bile olsaydı, bunun Türkler açısından fazla bir

önemi olmazdı; bu sebeple Conkbayırı etrafında, bildiğimiz benzer biçimde 4 İngiliz tugayı (20

tabur) daha bulunuyordu.204

Ertesi günü, Conkbayırı'ndan, işte bu dört tugay (20 tabur) sökülüp atılacaktır!

(7) O tarihte Conkbaym-Kocaçimen Bölgesi Komutanlığını yürüten 4. Tümen Komutanı

Yarbay Cemil Conk'un (ilerde paşa) kısa anıları, 1947 senesinde, M.KemaPin

ölümünden 9 sene sonrasında, Canlı Tarihler'in VI. cildinde yayımlanmıştır. C.Conk,

anılarında, bu tartışmalı bombalama mevzusuna, özetlemek gerekirse değinmiştir. Ama 1959'da

piyasaya sürülen Conkbayırı Savaşları isimli kitabında, bu mevzuyu daha detaylı olarak

ele alır. Bu kitabında, laf mevzusu mermilerin Türk bataryalarının mermileri

203) Ashmead-Barlett, General Hamilton'a şu öneride bulunur: "Türk askerlerine,

erkek başına 10 şiling bahşiş verileceği söylenir ve kendilerine dokunulmayıp

affedilecekleri duyuru edilirse, her asker silahı ve teçhizatı ile gelip teslim

olur, ateş hattında dövüşecek kimse kalmaz." (General Hamilton, s. 190,

26.6.1915)

Türk askerinin namusuna 10 şiling kıymet biçen Asmead-Barlett bile gerçeğin

hakkını veriyor da bizim alternatif tarih yazıcıları, doğruyu bilakis çevirmek

için her yolu deniyorlar.

204) Yalnız Conkbaym'nın yakın etrafında 5.500 şahıs vardır. (R.R.James,

Gelibolu Harekâtı, s.418)

164

bulunduğunu yazıyor; bu gerçeğin, General Hamilton'un tutanağının yanı sıra, İngiliz

resmi tarihinin 112. sayfasında da, açıkça belirtildiğini ekliyor, (s.55, 60)

Mısıroğlu, bu şekilde yazdığı için Cemil Conk'a da sataşıyor:

D "M.Kemal'i yapay bir surette medih gayretlerine karşın, bu muharebeyi kendine

mal etmek isteyen Cemil Conk Paşa, hatıratında, İngilizlerin kendi askerlerini

yanlışlıkla topa tutmaları meselesi ile alakalı şunları söylemektedir:

'Bu savaşa dair rapor veren ingiliz kumandanlarından biri (Bnb. Al-lanson)

ise, kendi topçu ateşlerinin etkisi altında kaldıklarından ötürü çekildiklerini

iddia etmiştir, ingiliz kumandanının lafı, askerlikte mazeret teşkil etmez.

Çünkü harpte her asker kendi topçu ateşinin etkisi altında kalabilir. Bundan

kurtulmanın biricik çaresi ise, mevkiini bırakıp geri çekilmek değil, bilakis

ilerlemektir.'

Halbuki laf mevzusu olan, bu hareketin, hasım ricatine (çekilişine) bir mazeret

teşkil edip etmeyeceği hususu değil, fiilen bu şekilde bir vakanın (şu demek oluyor ki düşmanın

çekilmesinin) olup olmadığı noktasıdır. Binaenaleyh Conkbayırı savunmasını

kendine mal ederek, soyadını Conker (!) alan bir kimse bile, ingiliz

donanmasının bu şekilde bir hataya düşmüş olduğu hususundaki iddiayı reddetmemek ve sadece

bunun bir mazeret teşkil etmeyeceğini beyan eylemek üzere, doğruyu teslim

etmiş olmaktadır. Bu itibarla, düşmanın kendi hatasından doğan bulunan bir

hezimetin, Cemil Paşa ile M.Kemal Paşa içinde, istenildiği kadar onur taksimi

kavgası yapıla dursun, aslına bakarsak hiçbiri için de, bunda bir hak ve onur oranı

olmadığını, kaynakları karşılaştırmalı bir surette inceleyenler, teslimde

tereddüt etmezler." (Lozan, 1.C., s.161)

Doğrular:

(1) Başlangıçta Conk diye yazdığı soyadını, yedi satır sonrasında, Conker yapmış. Bu

dağınık zihin ve bu sallapati tutumla, tarih yazılır mı?

(2) Mısıroğlu, Cemil Conk'un Conkbayırı Savaşları isimli kitabını, ya okumamış

fakat okumuş benzer biçimde yorumlayarak okuyucuyu aldatıyor, veya okumuş fakat doğruyu göz

nazaran nazaran saptırıyor. Çünkü Cemil Conk Paşa anılarında da, bu detaylı

kitabında da, ne Conkbayırı savaşlarını kendine mal etmeye çalışmıştır, ne de

M.Kemal Paşa ile onur taksimi kavgası yapmıştır. Tam bilakis, M.Kemal gelmeden

ilkin, 10 Ağustosa kadar, kendi komutanlığı altında yapılma olan Conkbayırı

savaşlarının şerefini bile dostlarının adına yazıyor; aktarıyorum:

"Yerli ve yabancı eserlerde, (komutanı olduğum] 4.Tümenin Conkbayı-rı'na

ulaşması ile tehlikenin önlenmiş olduğu kanaati, fazlaca mühim bir yanlıştır.

Conkbaym'nın en çetin ve kanlı boğuşmalarını, 9.Tümenin 25. ve 64.Alayları

yapmıştır. 25.Alay Komutanı Yb.Nail şehit olmuş, 64.Alay Komutanı Yb.Servet Bey

(General Yurdatapan), her zaman büyük çaba ve kahramanlıkla karşılık taarruzlar

yaptırarak, hasım hamlelerini durdurmuştur... Her şeyin hakkını vermek icap eder.

Bu kesimde 4.Tümenden bir tek

165

11.Alaydan iki tabur bulunmuştur. Tekrar ediyorum, Conkbayırı ilk iki gün, kendi

hasım ile kavrulmuş, oranın kahramanca korumasını, bir tek 9.Tümenin iki alayının

yiğit ye özverili er ve subayları yapmış, bunda benim tümenimin hiç bir etkisi

olmamış, bir tek talih, kumandanını orada bulundurmuştur. Orada canlarını veren

kahraman şehitlerin ruhları önünde hürmet ile eğilirim ve sağ kalan özverili

gazilerin namlarını överek anarım." (s.24)

Bir şu cümlelerdeki inceliğe, alçakgönüllüğe ve haktanırlığa bakınız, bir de

Mısıroğlu'nun kaba üslubuna ve dayanaksız suçlamalarına! Bu satırları yazan

insanı, "Bu muharebeyi kendine mal etmek isteyen, Conkbayırı korumasını nefsine

hasreden, onur taksimi kavgası icra eden" biri olarak sergilemekten çekinmiyor.

Vicdansızlık bu değilse, nedir?

(3) Mısıroğlu'nun iddiasına nazaran, 'hasım, işte bu B Ağustos'taki yanlış

bombalanma yüzünden, şu demek oluyor ki kendi hatasından ötürü 'ricat etmiş, hezimete

uğramış.' Mısıfoğlu inatla, İngiliz ve Anzak kolordularının Anafartalar ve

Conkbayırı savaşlarında uğradıkları yenilgileri, altı mermiye ve bir taburun

geri çekilmesine, bağlamak için çırpına çırpma helak oluyor.

Yalnız Conkbayırı'nın temizlenmesi, yedi bin beş yüz Türk'ün kanı ve canı

pahasına gerçekleştirilmiştir. Bu şehit ve gazileri rahmet ve saygıyla

anacağına, M.Kemal'in bir başarısını daha perdeleyebilmek uğruna, onları da

gözünü kırpmadan harcıyor.

(4) Mısıroğlu sonucunda diyor ki: "Aslında hiçbiri için bunda (şu demek oluyor ki bu zaferde)

bir hak ve onur oranı olmadığını, kaynakları karşılaştırmalı surette

inceleyenler, teslimde tereddüt etmezler."

Sevsinler bu şekilde karşılaştırmalı incelemeyi!

Hazretin yararlandığı iki kaynak var: Armstrong ile İngiliz gazetecisi Ash-metBarlett'in kitaplarından alınmış, kısa iki paragraf! Hepsi bu. Hangi günlere

ilişik bilgiler olduklarını açıklamıyor, üstelik yanlış günlere oturtarak

okuyucularını aldatmaya çalışıyor, devamlarını da vermiyor.

Bu iki paragrafın karşısında ise tüm Türk ve İngiliz resmi yayınları, hususi

araştırmalar, incelemeler, anılar ve gerçeğin ta kendisi duruyor. Sormanın

sırasıdır:

Hani "iddialarını, tarih açısından kıymet taşıyan, doğruluğu araştırılıp kontrol

edilmiş, başka belgelerle karşılaştırılmış, kanıtlanmış ciddi ve reel

belgelere, onlar kadar sağlam anılara, güvenli tanıklara dayayacaklar, doğruyu

tek bir belgeye bağlamayacaklar, vakaları his ve arzularına nazaran

yorumlamayacaklar, en minik ayrıntısına kadar hakkaniyet ve haktanırlık ölçüleriyle

değerlendireceklerdi?"

Yalandan vergi alınsa, tüm bunlar batkı ederdi.

n Mısıroğlu, bu yutturmacalarına, Vehip Paşanın verdiği bir bilgiyi de ekliyor.

Vehip Paşa, bu bilgiyi Mısır'dayken Osmanlı hanedanından Mahmut Şevket Efendiye,

M.Şevket Efendi de senelerce sonrasında, Fransa'da iken Mısıroğ-lu'na aktarmış. Vehip

Paşa demişmiş ki: 166

"...Anafartalar'daki müşkil vaziyeti anlayarak, Seddülbahir'deki ihtiyatın bir

kısmını, kendi sorumluluğum altında Anafartalar cephesine göndereceğimi Esat

Paşaya söyledim. 28. ve 48.Alaylardan (Doğrusu: 41 .Alay) mürekkep bir tümeni

(bu şekilde bir tümen yok; yollamış olduğu iki alay, Conkbayırı'nda savaşan S.Tümenin emri

dibine girmiştir)205 ve bir topçu bataryasını Seddülbahir'den alarak Anafartalar

cephesine (Doğrusu: Conkbayırı'na) gönderdim. Bu alaylar karşılık taarruza

geçtiler (!). M.Kemal tümeninin düşmana terk etmiş olduğu bölgeleri (!) yeni baştan geri

aldılar (!)" (Lozan 1.C., s.160)

Eğer M.Şevket Efendi'nin aklında doğru kalmış ve doğru aktarmış, Mı-sıroğlu da

doğru not etmiş ise Vehip Paşa, açıkça gerçek dışı söylüyor ve yanlış malumat veriyor.

Doğrular:

(1) M.Kemal'in tümeni, cenk hali bu, cephesindeki bir kısım araziyi elden

çıkarmış da olabilirdi fakat çıkarmamıştır. Terk edilmemiş yerlerin geri katılımı

da normal olarak laf mevzusu olmaz. Bunu idrak etmek için S.Kitap'ta bulunan ve cenk

durumunu günü gününe yansıtan krokilere bir göz atmak yeter. Esat Paşanın

16.Tümene yollamış olduğu emri de hatırlatırım.

(2) Düşman, Arıburnu'ndaki cephemizin sağ yanında bulunan

19.Tümeni geri sürebilse, Conkbayırı'ndaki kuvvetlerini takviye etmek için

yollamış olduğu birlikler, o denli uzak, sarp ve çetin araziden geçmek, geniş bir

kavis çizmek zorunda kalmazlardı.

(3) M.Kemal'in 19.Tümeni, cenk sonuna kadar Arıburnu cephesinde kalmış, Vehip

Paşanın yollamış olduğu iki alay ise Conkbayırı'na gelmişlerdir. Arıbur-nu'nda bulunan

19.Tümen, birtakım bölgeleri sahiden düşmana terk etmiş bile olsaydı, Conkbayırı'nda

savaşan Vehip Paşanın alayları, o bölgeleri iyi mi geri alacaklardı ki?

Bir daha yine edeceğim: Arıburnu nire, Conkbayırı nire, Anafartalar nire ?

Bir ortaokul atlasına bakmak bile akıllarına gelmiyor. Kısacası, bu yalanın da

eni boyuna muadil düşmemiş.

D GRYT Ansiklopedisi de, bu çarpıtmalara kendince katkıda bulunuyor: "M.Kemal

Bey Anafartalar Grup Kumandahı atama edilince, Esat Paşa da Arıburnu Grup

Kumandanı idi (Doğrusu: Kuzey Grubu K.) ve Conkbayırı da paşanın mıntıkasında

idi. (Doğrusu: Değildi!) Nitekim M.Kemal Bey 9 Ağustosta kendi grubundaki

16.Kolordunun başına geçerek Anafartalar bölgesindeki ingiliz kolordusunun

karşısına çıkarken, 10 Ağustos günü Esat Paşanın kuvvetleri de Conkbayırı'nı

geri almışlardı." (1.C., s.129) Bunlar uydurma ve saptırma yarışına çıkmışlar.

205) On Yıllık Harbin Kadrosu, s.89.

167

Doğrular:

(1) Conkbayırı-Kocaçimen bölgesi ile burada bulunan tüm birlikler, 7 Ağustos

günü, saat 22.10'da, ordu emri ile Kuzey Grubundan alınıp Anafartalar Grubuna

bağlanmıştır. (Esat Paşanın anıları, s.265; ek olarak S.Kitap, s.371, 397) Esat

Paşa da anılarında bu durumu açıklıyor: "Benim emrimde bir tek 19. ve 16.Tümenler

kalmıştı." (s.227)

(2) 10 Ağustos günü meydana getirilen Conkbayırı taarruzu ile ne Esat Paşanın, ne emrinde

kalan iki tümenin bir ilgisi vardır. Taarruz, Anafartalar Grubu Komutanı Albay

M.Kemal'in sonucu, düzeni ve yönetimi altında yapılmıştır. (R.R.James, Gelibolu

Harekâtı, 421; A.Moorehead, Çanakkale Geçilmez, 391; ingiliz resmi zamanı, BTTD,

s.59, rakam 28/Haziran 1987; Çanakkale Cephesi, S.Kitap, s.372 vd., ek olarak 42. ve

43. krokiler)

D GRYT Ansiklopedisi, H.Bayur'un Türk İnkılabı Tarihi isimli eserinden şu

alıntıyı yapıyor:

"...İngilizlerin, 6 Ağustosta başlamış olan yeni taarruzları da istenileni

vermemişti. Böylelikle, yeni İngiliz hükümetinin Çanakkale'de kati netice elde

etmek amacıyla gönderilmiş olduğu kuvvetler, her yerde, pek ustalıkla stratejik baskın

yaptıktan ve iki gün süresince Gelibolu yarımadasının anahtarı olan Conkbayı-n'nı

elde tuttuktan sonrasında oradan atılmış ve Suvla-Anafartalar bölgesinde dar bir

kıyıda sıkışıp kalmışlardı." (Lozan, 1.C., s.131)

Gayri Ciddi Ansiklopedi, bu alıntıyı şu şekildeki değerlendiriyor: "Mustafa Kemal Atatürk'ün Genel

Sekreterliğini de icra eden Bayur da itiraf ediyor ki bağlaşık kuvvetleri, ancak

Anafartalar Grup Kumandanı olan Albay M.Kemal Beyin cephesi olan SuvlaAnafartalar kıyılarında tutunabilmişlerdir." (1.C., s. 131)

Ee, "İngilizler, ancak "M.Kemal'in cephesi olan Suvla-Anafartalar kıyılarında

tutunabilmişler" de, Arıburnu ve Seddülbahir cephesi Komutanları Esat ve Vehip

Paşalar, cephelerindeki İngilizleri denize mi dökmüşler? Söz mevzusu bile değil!

Hepsi yerli yerinde duruyor. Zaten durmuyor olsalardı, tüm birliklerimiz

toplanıp, 'ancak M.Kemal'in cephesinde' kalan İngilizleri de denize

süpürüvermezler miydi?

Bu yazarlar, gerçek dışı bağımlısı olmuşlar!

a Y.Küçük ise Suvla'ya çıkartma icra eden İngiliz kolordusunun, 'Çunuk Bayı-n'nda

[Conkbayırı'nda yani] durdurulduğunu yazıyor, şu demek oluyor ki o da Mısıroğlu benzer biçimde l.

Anafartalar muharebesini bütünüyle yok sayıyor. 2.Anafartalar muharebesinden de

haberi yok galiba. (T.Ü.Tezler 5, s. 101) Sonra da ciddi ciddi şu şekildeki diyor:

"Çunuk Bayır'da başarıya ulaşmış olmaları halinde hasım kuvvetlerinin, Sarı Ba-yır'ı da

ellerine geçirecekleri ve böylece ilerleyerek Çanakkale Boğazı'nın en dar

geçidini kontrolleri dibine alarak Boğaz'ı açacaklarını düşünme ve ileri

sürmenin, fazla inandırıcı olmayacağını sanıyorum; daha ilkin de belirttim,

Gelibolu'da her tepe önemlidir. Aynı zamanda her tepe önemsizdir." (s.101) 168

Bir açıklamasında da, "M.Kemal'in Anafartalar'daki görevi de ehemmiyetsiz."

demiş.206 Bir başka açıklaması da şu şekildeki:

"M.Kemal için Anafartalar'daki görevi ehemmiyetsiz diyorum. Neden Ana-fartalar

Kahramanı diyoruz? M.Kemal bu savaştan sonrasında, bir anlamda açığa alınıyor, terfi

ettirilmiyor." (Erkekçe dergisi, Ekim 1986)

Zırvalamak yasak değil. Y.Küçük, bu özgürlüğün iyice tadını çıkarıyor.

* 4-5-7-10. M.Kemal'in saatinin parçalanması

Y.Küçük de diyor ki:

a "Esat Paşa, anılarında, M.Kemal'in Kurmay Başkanı Yüzbaşı Izzettin'in

(Çalışlar), 1919 başlangıcında, Harp Tarihi dergisindeki yazısından bir paragraf

aktarmayı lüzumlu görüyor ve ben de buraya alıyorum:

'Bir aralık topçu tabur komutanı Binbaşı Nafiz ve batarya komutanı Teğmen Fethi

ile batarya gözetleme yerinde -ki burası aleni bir toprak çukuruydu- dururken,

önümüzde patlayan bir vapur mermisinin dip tablası benimle Teğmen Fethi'nin

omuzları arasından geçerek önümüze düştü.'

Böylece bir şarapnel parçası Türkiye evveliyatına girmiş oluyor."

Y. Küçük buraya bir dipnot işareti koyarak, sayfanın altında şu açıklamayı

yapıyor:

n 'Kemal Paşa, sonrasında, 1918'de, Gelibolu'yu R.Eşrefe anlatırken, denizden

oluşturulan top ateşinden laf ediyor ve tam bu sırada yaveri Yüzbaşı Cevat, söze

karışarak, 'bu şarapnel misketlerinden bir tanesi de paşanın göğsünü okşamıştır'

diyor. Bir cep saatinin paşanın hayatını kurtarması, işte bu şarapnel nedeniyle

oluyor.'"

Y. Küçük sonrasında şu şekildeki devam ediyor:

D "Daha sonrasında bu şekilde haysiyetli bir şarapnelin, Yüzbaşı İzzettin'in anılan içinde

kalmasına bazılarının gönlü elvermiyor." (T.Ü.Tezler 5, s.90)207

Yani M.Kemal'in göğsüne çarpan şarapnel vakasının sonrasında uydurulduğunu

söylemek istiyor. Oysa kendi de belirtmiş, İzzettin'in yazısı 1919'da

yayımlanmış, M.Kemal ve Cevat [Abbas] ise, bu vakası R.Eşrefe, bu yazıdan bir sene

ilkin, 1918 Martında anlatmışlar.

M.Kemal sendromuna ele geçirilmiş olanların şu hallerine bakınız! Yılların sırasını

bile dikkate almıyorlar.

206) 3.12.1986 günlü Yeni Nesil gazetesinden aktaran, GRYT Ans.,1.C., s.121.

207) Meraklısı için not: Cemil Conk'un kitabının 68. sayfasında, 64.Alay

Komutanı Servet (Yurdata-pan), saatin parçalanmasını; 69. sayfasında,

Anafartalar Müfrezesi Kurmay Başkanı Haydar Mehmet (Alganer) da Liman Paşa ile

M.Kemal'in saatlerini iyi mi değiştirdiklerini anlatıyorlar. Her ikisi de,

anlattıkları olayların adabı muaşeret tanıklarıdır.

169

* 4-5-7-11 Çanakkale'nin boşaltılması esnasında M.Kemal neredeymis?

D K.Mısıroğlu.-

"...Çanakkale'deki hasım kuvvetleri, önceleri ancak doksan bin şahıs olduğu

şekilde, sonraları dört yüz bin kişiye kadar çıkmıştı... Muazzam hasım

kuvvetlerinin, boğazdaki hasım gemilerine taşınıp yüklenmesini ayrım edemeyen

bir kumanda heyetinin, kahramanlıkla yada en azından kumandanlıkla ne ilgisi

olabilir?" (Lozan, 1.C., s. 165)

Mısıroğlu, M.Kemal'in bu boşaltma esnasında Gelibolu'da olmadığını belirtmiyor.

Oysa Albay M.Kemal, rahatsızlığı nedeniyle 10 Aralık 1915'te Gelibolu'dan

ayrılmış, yerine Güney Grubundan 5.Kolordu Komutanı Fevzi (Çakmak)

getirilmiştir.208

İngilizlerin o tarihte 'dört yüz bin şahıs kadar olduğu1 da doğru değildir,

aklına geleni yazmayı sürdürüyor hazret; Arıburnu ve Suvla kesiminde 83.048,

Sed-dülbahir'de 35.286 İngiliz bulunuyordu.209

n GRYT Ansiklopedisi soruyor:

"Peki, düşmanın bu oldukça mahir (ustaca) çekilişi esnasında, Anafartalar

Kahramanı [M.Kemal] nerede idi?" İstanbul'daydı.

Ama ansiklopedi, o sırada Çanakkale'de yedeksubay talibi olarak bulunan yazar

Mahmut Yesari'nin bir yazısına dayanarak, M.Kemal'in boşaltma esnasında

Çanakkale'de olduğunu ileri sürüyor. M.Yesari diyormuş ki:

'İngilizler çekildikten sonrasında, kalan ganimetlerden payına düşeni M.Kemal,

gereksinim duyan erkana, zabitlere, minik zabitlere bağışlamışmış...' (1.C., s.138)

M.Yesari bu şekilde yazdığına nazaran, akan sular durur. M.Kemal ve Fevzi Paşanın sicil

dosyalarının210 ve askeri belgelerin filan, ne önemi var? Meğerse M.Kemal

oradaymış!

Mübarek olsun!

208) 10 Yıllık Harbin Kadrosu, s.93. Askeri Yönüyle Mustafa Kemal Atatürk, s.44; Çanakkale

Cephesi, S.Kitap, s.493; F.Belen, 20.Yüzyılda Osmanlı Devleti, s.268; Celal

Erikan, Komutan Mustafa Kemal Atatürk, s.181; Prof.Dr. U.Kocatürk, KA Günlüğü, s.46. Boşaltma

sırasındaki komutanlar: Ordu Komutanı Liman Paşa, Anafartalar Grubu Komutanı

M.Fevzi (Çakmak) Paşa, Kuzey Grubu Komutanı Alb.Ali Rıza, Güney Bölgesi Komutanı

Hilmi Paşa. (Çekilişlerini örtmek için İngilizlerin almış olduğu başarıya ulaşmış önlemler

için, Çanakkale Cephesi, S.Kİtap, s.486 vd.)

209) ingiliz resmi evveliyatına dayanarak, Çanakkale Cephesi, S.Kİtap, s.482, 498.

210) Süleyman Külçe, Fevzi Çakmak, s.71.

170

* 4-5-7-12. Enver Paşa - M.Kemal çekişmesi

a GRYT Ansiklopedisi, ilkin, H.Bayur'dan şu alıntıyı yapıyor:

"İkinci kere olarak İngilizlerin, yarımadanın ortasındaki dar yerinden Marmara

kıyılarına ulaşmak ümitleri kırılmış ve her iki defasında da bu işi aynı erkek,

M.Kemal önlemiştir. O bununla beraber İstanbul'u da ikinci kere kurtarmış' ve

Rusya'nın Boğazlar kanalıyla yardım görmesi ihtimalini ortadan kaldırmıştır.

Almanya'da ve tüm savaşan devletlerde, başarı kazanan komutanların isimleri ve

başarıları duyuru edilmiş olduğu şekilde, İstanbul'da sıkıdüzen, M.Kemal'in adının anılmasına

izin vermemiştir.]" (Türkiye İnkılabı Tarihi, 3.C., 2.Kısım, s.357)

Sonra da şu yorumda bulunuyorlar:

"Çanakkale Zaferini, olduğu benzer biçimde, ilkin yarbay, sonrasında da albay olan M.Kemal Beye

verme gayretkeşliğinin bir ürünü olan şu satırlara, muharebe safhalarını

başından buraya kadar takip ettikten sonrasında, anlam vermek olası olmuyor. Evet,

Enver Paşa ile M.Kemal Bey içinde bir çekişmenin olduğu biliniyor fakat bu

çekişmenin, terfi etmeyi hak etmiş bir subaya, basında sıkıdüzen uygulama ettirmek

gibi belirmesi birazcık ilginç kaçıyor. O günün basınında, M.Kemal'in adının

geçmemesi, kendisinin muharebeler arasında fazla rolünün olmamasından ve bir de

ondan daha kıdemli bir sürü kumandanın bulunmasıdır... Çanakkale muharebelerinde

M.Kemal Beyi "zafer kazanmış" benzer biçimde göstermeye kalkmak, şu demek oluyor ki bir yarbaydan

bahsetmek, ne kadar gerçekçi bir alışkanlık olabilir ki?

M.Kemal Bey, 18 Mart 1915'te asla yoktur; Arıburnu muharebelerinde, ihtiyat

tümeni kumandanı, bir senelik bir yarbaydır ve emrindeki iki alay (!) bütünüyle

şehit olmuştur. Anafartalar Grup Kumandanlığı ise, Ordu Kumandanını kızdıran ve

bu nedenle azlolan Albay Fevzi Çakmak Beyin (!) askeri ve planı ile yürümüştür.

Gerçekler bu şekilde olunca, talep eder istemez, o günkü istanbul basınında, kendisinden

bahsedilmemiştir. Çanakkale Zaferini, M.Kemal Paşa Türkiye'nin tek adamı

olduktan sonrasında ona bağlayanlar, bu bahsedilmeyişin kabahatini Enver Paşanın

çekemezliğine yüklüyorlar." (1.C., s.132, 140. Bir makale ki yanlışsız, yalansız

tek satırı yok!)

n Y.Küçük:

"Türk tarih yazıcılığında, her vakit kullanılan bir 'şeytan' var; tarihçi,

Kemal'in parlak başarılarını saydıktan sonrasında, bunu somut terfi yada

ödüllendirmelerle kanıtlayamayınca, sorumluluğu hep Enver'in kıskançlığına

bağlıyor." (T.Ü. Tezler 5, s.103)

Birkaç şahit dinleyelim, bakalım onlar ne diyor: D Refik Halit Karay:

"Harbin son senesinde, Ziya Gökalp'in Yeni Mecrrîuası, Çanakkale özel nüshası

çıkardığı vakit, Ruşen Eşrefin o nüshadaki mülakat şekilli yazılarını

171

dikkatle okumuş[tum.]... O nüshada Çanakkale zaferi başarısı, daha ziyade

M.Kemal Paşanın eseri olarak kabul ediliyordu; buna Enver kızmış, Mer^ kere-i

Umumi ile dergi sahibi, merkez azasından dostum, rahmetli Küçük Talat Beyi

telaşa düşürmüştü. Son saatte mecmuanın içerisine, Alman kumandanının büyük kıtada

resmi konulmuş, bir şeyler yapılarak, son günlerini yaşayan Başkumandan

Vekilinin öfkesi yatıştınlmıştı." (Bir Ömür Boyunca, s.189vd.)

a F.Rıfkı Atay (Akşam gazetesi yazarı):

"Enver Paşanın adamları, Çanakkale zaferi üstüne 'Harp Mecmua-sı'na M.Kemal'in

bir resmi konulmasını bile kıskanmışlar, dergi baskıda iken M.Kemal'in

klişesini Liman von Sanders'in klişesi ile değiştirmişlerdi." (Çankaya, s.305)

a Abidin Daver (Tasvir-i Efkâr gazetesi yazarı):

"Bu muharebeler esnasında, Boğaz'ı ve İstanbul'u birkaç kere kurtarmış olan o

kahraman kumandanın resmini basmak için ne güçlükler çektiğimizi şimdi tessürle

hatırlıyorum. Merhum Enver Paşa ile arası fazlaca aleni bulunmuş olduğu için askeri sıkıdüzen,

M.Kemal'in resimlerini neşrettirmek istemezdi." (Aktaran da, şaşacaksınız fakat

GRYT Ans.,1.C., s.140)

a Ali Fuat Cebesoy:

"Enver, M.Kemal'i kendine rakip olarak görür ve onu kıskanırdı."

(Sınıf Arkadaşım Mustafa Kemal Atatürk, s. 171)

D Sultan Abdülhamit:

"...M.Kemal Paşa, kendisine (oğlu Abit Efendiye) iki ceylan yavrusu hediye

etmiş. Bundan memnun oldum. Devletimin yüzünü ağartmış bir paşanın, Abit

Efendiye yakınlık göstermesi, bir şahsiyeti bulunduğunu anlatıyordu. Oğluma münasip

bir mukabelede bulunmasını hatırlattım. Biraz vakti halim olsa, 'bir altın saat'

diyecektim fakat hem dedikodusundan çekindim, hem çok geçim sıkıntısı arasında

olduğum için bir şey söylemedim. 'Bir daha arkadaşına (Salih Bozok'a) gelecek

olursa, haber ver, ben de göreyim' demekle yetindim. Gerçekten bir kere daha

gelmiş, bana haber verdiler. Sırtında bir pelerin vardı ve arkadaşına veda

ediyordu. Uzaktan yüzünü iyice seçemedim fakat bayağı askerlere benzemiyordu;

tehlikeli bir sükûneti vardı. Enver Paşanın kendisinden neden çekindiğini o

vakit anladım. Bunu Talat Paşa tutuyormuş. Bunlar minik şeyler! Çanakkale'de,

İngiltere, Fransa benzer biçimde iki büyük devletin ordusunu, donanmasını durdurdu,

yüzgeri ettirdi ya» bana lazım olan odur. Muvaffakiyeti için yakarış ettim." (Sultan

Abdülhamid'in Hatıra Defteri, s.159)

D Lütfi Simavi Bey (Başmabeynci):

"Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa, M.Kemal Paşayı her zaman kendisine

rakip görür ve onu çekemezdi." (Osmanlı Sarayının Son Günleri, s.381)

172

G M.Şükrü Bleda (ittihat ve Terakki Partisi Genel Sekreteri): "...Düşmanı olduğu

yere mıhlayan M.Kemal'in bu başarısına karşın, niçin hâlâ terfi ettirilmeyişi,

herkes benzer biçimde Dr.Nazım'ın da dikkatini çekmişti. Bir gün Merkez-i Umumi'de, Talat

Paşanın da bulunmuş olduğu toplantıda, Dr.Nazım heyecanlı bir anlatım ile, 'Paşa,

M.Kemal'in terfi meselesi niçin bu kadar uzadı?' diye sordu. Talat Paşa bu şekilde

bir sual ile karşılaşacağını biliyor olacak, hemen şu cevabı verdi: 'Bu Enver'e

ilişik bir iştir.'... Çanakkale savaşları sona erip Anafartalar Kahramanı M.Kemal

istanbul'a döndüğü günlerde idi. Talat (Paşa) ile aramızda, M.Kemal'in lafı

geçti. İkimiz de kendisini Selanik'ten tanırdık. Meziyetlerini takdir eder ve

severdik. Oysa Enver, M. Kemal'in şahsında kendisi için bir rakip mi görürdü,

bilinmez, ona karşı her zaman soğuk ve çekinser davranırdı." (İmparatorluğun Çöküşü,

s. 101 ve 102) Bu kadar şahit yeter, değil mi? Hiçbiri de resmi tarihçi

değil.211

* 4-5-7-13. M.Kemal'in parlak bir asker olmadığı

D Y. Küçük:

"Kemal'in tüm hayatı süresince, cenk sanatında parlaklığına işaret eden yalnız

kanıtın bulunabileceğini sanmıyorum. Kemal'de hiç bir deha işareti de

göremiyorum. Deha, mucizevi süratli görebilmektir. Dahi, hızlı şimşek çakması

arasında yaşayan insandır. Dahi, her an çaktırdığı şimşeklerle bayağı insanların

karanlıklarını yırtabilen insan oluyor. Kemal, hiç bir vakit arkadaşlarından ilkin

görmüyor. M.Kemal Paşa, başkalarının açmış olduğu aydınlıktan yürüyen liderler

kategorisine giriyor." (T.Ü. Tezler 5, s.70)

En iyisi Y.Küçük'ü, bu iddiası ile başbaşa bırakmaktır. Ama ergenler için

M.Kemal'in askerliği ile alakalı birkaç görüşü aktarmak istiyorum:

D Liman von Sanders:

"Albay M.Kemal Beyi, vatanın bu büyük harpte hizmetlerine muhakkak surette

muhtaç olduğu fazlaca müstesna kaabiliyetli, yetkili ve yürekli bir subay olarak

tanıdım. [..] Öyle ki kendisine takdirimi ve şükranımı yine yine anlatım

ettim." (Liman Paşanın Enver Paşaya yazdığı 10.8.1915 günlü mektup, aktaran Sadi

Borak, Öyküleriyle Mustafa Kemal Atatürk'ün Özel Mektupları, s.208)

a General Aspinal C.F.Oglander (Çanakkale askeri zamanı yazan):

"Bir tümen komutanının üç ayrı yerde, kendi inisiyatifi ile giriştiği

hareketlerle, ancak muharebenin değil, bir harbin, hatta bir ulusun kaderini

değiştirecek yücelikte bir zafer kazanılmış olduğu tarihte pek azca görülür." [History of

the Great War - Military Operation, Galipoli (İngiliz resmi tarihi), 2.C., s485'ten çeviren C.Enginsoy, AAMD., s.80, sayı 19]

211) Geniş malumat için: S.R.Sonyel, M.Kemal-Enver Çatışması (1919-1922),

Belleten, No.209, S.Ş81 vd.

173

D Mareşal Birdwood (Çanakkale'de Anzak Kolordusu komutanı):

"Mustafa Kemal Atatürk kadar kahraman ve ulu gönüllü bir komutan tanımadım!" (Mustafa Kemal Atatürk İçin

Diyorlar ki, derleyen, S.Çiller, s.27)

D General Mac Arthur:

"Askerlik dehasıyla insanlık idealini Mustafa Kemal Atatürk kadar nefsinde birleştirmiş bir

adamı tanımıyorum." (Aktaran Ali Fuat Erden, Mustafa Kemal Atatürk, s.132)212

* 4-5-7-14. Resmi tarih, M.Kemal ve Çanakkale

Orta öğretimde okutulmak suretiyle, Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti'nden bir kurul,

Tarih III' isimli bir ders kitabı yazmıştır. İlk baskısının zamanı 1931. GRYT

Ansiklopedisinin yazarları, bu kitabın 1933 baskısında da aynen yer edinen

Çanakkale Savaşı kısmına yer verdikten sonrasında, bu kısmı şu şekildeki eleştiriyorlar:

"Başından beri Çanakkale muharebelerinin seyrini takip edenler, gerçeklerin asla

de şu anlatılanlara benzemediğini görmüşlerdir. Devletin resmi zamanı bu şekilde

olursa, talep eder istemez Yusuf Bayur benzer biçimde vazifeli zevatlarla (Ne Türkçe!), doğruyu

söylemek yerine dalkavukluk etmeyi tercih edenler yüzünden, senelerdir bu hep

bu şekilde zannedilmiştir. Yine devletin kitaplarının yanında, TRT'nin de aynı

hatası tekrarlaması, Yarbay M.Kemal Beyin 'Çanakkale Kahramanı' zannedilmesine

sebeb olmuştur. " (1.-C., s.132, 133)

Şimdi bu ilk resmi tarihin, Çanakkale Savaşı ile alakalı bölümünü aktarıyorum:

"...anlaşmazlık Devletleri Gelibolu yarımadasına kuvvetler çıkardıkları vakit,

M.Kemal kendi inisiyatifiyle hemen Arıburnu mıntıkasına yetişerek saldırı ve

düşmanı sahilde tuttu.

Yarımadanın boşaltılmasına kadar düşmanın ilerlemek için yapmış olduğu müteaddit

taarruzlar, şiddetli hücumlar hep sonuçsuz kaldı, hasım kuvvetleri yapışıp

kaldıkları Arıburnu'nun yalçın yamaçlarından ileri bir adım bile atamadılar.

Türk cephesini taraftan, Anafartalar'dan çevirmek için çıkan yüz bin kişilik

(Lord) Kiçner ordusu da karşısında M.Kemal'i buldu. Miralay (Albay)

212) "9 Ağustosta M.Kemal, Anafartalar'a gelen kuvvetleri, yeni karaya çıkan

düşmana karşı düzen ettikten sonrasında, 10 Ağustosta Conk Bayırı'na gelmiş, oradaki

kuvvetleri de düzenlemiş ve bir taarruz yaparak, hasım kuvvetlerini geri atmaya

muvaffak olmuştu, işte M.Kemal'in saati de bu harpte parçalanmıştı,

ingilizlerin büyük ümitlerle gelen kolorduları, artık oldukları yerde mıhlanıp

kalmış, zafer hepsi ile bizim olmuştu. M.Kemal 10 Ağustosta bir tek istanbul'un

değil, tüm bir memleketin işgalini önlemişti. Artık ümitleri kalmayan

ingilizler, iki ay sonrasında Gelibolu yarımadasını boşaltıp çekilip gitmeye zorunlu

kalıyorlardı. [..] Albay M.Kemal, 16.Kolordu K. olarak Edirne'ye gönderilmiş,

Edime halkı onu fazlaca büyük gösterilerle karşılamıştı. Yeni yıldızın ışığı

büyümeye başlamış, her tarafta Anafartalar kahramanına hürmet, özgürlük kahramanlarınkini geçer benzer biçimde olmuştu." (O vakit S.Kolordu Kur.Başk. F.Altay, On Yıl

Savaş, s.110,114)

174

M.Kemal Bey, Ağustos günleri, Suvla limanı istikametinde, Conkbayırı'nda ve

Kocatepe'de (Kocaçimen Tepesi'nde) yapmış olduğu şanlı taarruzlarla Kiçner ordusunu da

yenik etti ve ordumuzun vaziyetini bir kez daha tehlikeden kurtardı.

Conkbayırı muharebesi esnasında bir mermi parçası ta kalbinin üstüne gelmiş

iken, cebindeki saatin parçalanmasile yaşamı kurtulmuştu; Türk'ün taiii onu

muhafaza etmişti.

Türk Ordusunun Gelibolu Yarımadasında, dünyanın en düzgün ve harika

ordularına karşı gösterdiği kahramanca direnme ve onları rica-te (geri

çekilmeye) zorunlu ederek kazanılmış olduğu büyük zafer, Türk neferinin ve Türk

milletinin fıtri (doğuştan gelen) fedakârlığını ve yüksek hasletlerini en iyi

anlayan ve ondan istifade etmesini bilen M.Kemal'in eşi olmayan dehası sayesinde

olmuştur. M.Kemal Çanakkale savunması ile İmparatorluğun başkentini istiladan

kurtardı." (1931 baskısı, s.150; 1933 baskısı, s.307-308)213

Ağırlıklı olarak İngiliz kaynaklarına dayanarak yaptığım özetten ne farkı var bu

anlatımın? İngiliz resmi zamanı, M.Kemal'i, bizim bu ilk resmi tarihimizden daha

fazla övüyor ve yüceltiyor. İngiliz ve Avustralyalı yazarların ve tanıkların

değerlendirmeleri bile, resmi tarihimizden fazlaca daha yakıcı ve coşkun değil

miydi?

Ee?

• Mısıroğlu'na nazaran, hatırlayacaksınız, Arıburnu, üstünde durulmayacak kadar

rahat bir çatışmaydı. Anafartalar ile Conkbayırı muharebelerini de o şekildeki

değerlendiriyor. Kaybedilen bölgeleri de, Vehip Paşanın yollamış olduğu iki alay geri

alıvermiş, ayrıca İngiliz birliği da yanlışlıkla kendi askerinin üstüne 6

mermi atmış, bunun üstüne İngiliz ordusu, Conkbayırı'ndan ve Anafartalar'dan

çekilerek kıyıya dönmüş.214

Böyle diyor fakat şimal kesiminde, M.Kemal'in komuta etmiş olduğu bu üç muharebeden

başka, büyük, mühim ve savaşın kaderini değiştiren ve etkileyen hiç bir muharebe

yok! Bu muharebeler, bayağı, önemsiz muharebelerse, demek ki Çanakkale Destanı

benzer biçimde sözler da palavra!

 F.R.Atay diyor ki:

"Mareşal Petain, İkinci Dünya Harbi'nde, Almanlarla ortaklık etmiş olduğu için

Fransız yurtseverleri tarafınca mahkûm edilerek bir zindan köşesinde ölmüştür.

Fakat Mareşal Petain'in Birinci Dünya Harbi'nde Fransız ordusuna

213) Aynı metin, birazcık daha kısa olarak, 'Tarih IV, s.22'de de var. (Maarif

Vekaleti Y., Ankara, 1931)

214) İ.Hami Danişmend de şu şekildeki yazıyor: "[ingilizlerin] Bu muharebelerde,

askerinin üstüne, kendi top mermileri düşmüş olduğu için sahile kadar çekilmek

mecburiyetinde kaldığından bahsedilir." (Osm.T.Kronolojisi, 4.C..S.425)

işte size, iki ayrı yerde ve iki ayrı zamanda muharebe eden iki ingiliz

kolordusunun birden, "üstlerine kendi top mermileri düşmüş olduğu için sahile

çekildiklerini" kayda kıymet belki olarak bulan bir masalcı tarih yazarı

daha!

175

kazandırdığı onur, bir ulusal onur olarak kalmıştır. Hatta o onur Petain'in

adından ayrılmamıştır. Hiçbir Fransız politikacısı, Petain'in ne kadar fena bir

Fransız olduğuna kendi milletini inandırmak için Fransız tarihinin bir şerefine,

hakaret ve karacılık etmeyi düşünmemiştir." (Çankaya, s.167)

Bizimkiler ise, cumhuriyetçi ve laik olduğu veya komünist olmadığı için

M.Kemal'in önemini azaltabilmek umudu ile Türk tarihinin kaç şerefini birden

hoyratça çiğnemekten çekinmiyorlar!

• Y.Küçük ne demişti:

"Üç yurttaşlık bilgisinin doğru olmadığını kanıtlayabilmiş durumdayım." (T.Ü.

Tezler 5, s.255)

İlk mevzu Hürriyet ve Vatan Partisi, ikinci mevzu Hareket Ordusu idi. Bu iki

konudaki iddialarının doğru olmadığını görmüştük. Üçüncüsü ise Çanakkale

konusundaydı. Bu konudaki iddialarının da gerçeğe aykırı bulunduğunu görmüşlük.

Son olarak, gülmece sanatını parlatan iki iddiasını daha aktarayım: "Resmi zamanı

altüst ettiğimi kabul ediyorum. Tarihin tahrifatını (değiştirilmesini) ortadan

kaldırarak, doğru tarih yazımı ve geçerli bir tarih felsefesine başlangıç

yapabildiğimi düşünüyorum." (T.Ü. Tezler 5, s. 15, 98)

Bu bir film senaristliği olsaydı, senarist bu cümleden sonrasında, şu şekildeki yazardı:

"Efekt: Kahkaha sesleri yükselir!"

• Çanakkale konusunu, Vahidettinci yazar Vehbi Vakkasoğlu'nun bir iddiası ile

bitirmek istiyorum:

"Sultan Vahideddin, ordunun kendi şahsını korumakla görevlendirdiği taburu,

Çanakkale Boğazı'nın zorlandığı tehlikeli zamanlarda, Ayasofya çevresinde sipere

sokmuş ve şu emri vermişti: 'Camiye çan takmak yada müze yapmak isteyenlere ateş

ediniz!' " (Bu Vatanı Terk Edenler, s.51)215

Nasıl?

İki cümlede yedi yanlış!

215) Meraklısı için not: Böyle bir söylenti çıktığını ve halkın telaşa

kapıldığını F.R.Atay yazmıştır fakat anlattığı vaka 1919'da geçmiştir. (Çankaya,

s.136) Vakkasoğlu, bu olayın 1919'da geçtiğini de biliyor. Çünkü bir başka

kitabında F.R.Atay'ın bu yazısından alıntılar yapmış. (Son Bozgun, 1.C., s.185)

Yani doğruyu bilmiş olduğu şekilde, Vahidettin'e Çanakkale Savaşı'ndan da bir hisse

çıkarabilmek için vakası, fütursuzca 1915'e aktarmış. Açıkçası, uydurmuş.

Çanakkale Savaşı olduğu esnasında Vahidettin, ancak 2.Veliaht idi. 2.Veliaht'm

şahsını korumak için bir taburun görevlendirilmesi, usulden değildir. Ayrıca,

meşruti bir Sultan bile, şahsını korumakla sorumlu bir taburu, istediği benzer biçimde ve

dilediği yerde kullanamaz. Böyle istisna vakalar, sadece ve bir ihtimal Hoko Moko

kabilesi benzer biçimde ilkel bir toplulukta olur. Üstelik 1915'te, ne kimse Ayasofya'ya

çan takmaya cesaret edebilirdi, ne de Ayasofya'nın müze yapılması laf konusuydu.

Neresinden bakılsa, komik bir masal!

Ayasofya 1935'te müze yapılmıştır. Vakkasoğlu, bu sonucu eleştirebilir,

hakkıdır. Bunu açıkça yazmak dururken, tarihle oynuyor, olmamış ve de olması imkansız bir

vaka uyduruyor, Vahidet-tin'i de, kendini de komik duruma düşürüyor, kısacası

tarihin gözünün içerisine baka baka masal söylüyor.

(Vahdettin, M. Kemal Ve Milli Mücadele kitabındanalıntılar bulunmaktadır!)

(Önceki sitede bulunan bir kaç makalede ilave edilmiştir!)



Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

Top Post Ad

Below Post Ad

Sponsor