ŞAPKA GİYMEYEN HOCALAR ASILDI YALANI

“ŞAPKA GİYMEYEN HOCALAR ASILDI” YALANI


Tarihin bir bilim dalı olduğunu bilmeyen,Cumhuriyeti nerede ise bir yüzyıl geçmiş olmasına karşın içerisine sindiremeyen, bilgiden kültürden yorumdan habersiz tarih yalancıları camianın bilgisiz kesiminin desteğini  almak için birtakım klasik çarpıcı sözler üretirler. Bu yalanların en başlangıcında gelenlerinden biri ise “Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirdiği şapka devrimi yüzünden binlerce âlimin idam edildiği” yalanıdır. İddiaya göre, “Mustafa Kemal Atatürk millete zorla şapka giydirmiş, giymeyenleri ise sorgusuz sualsiz idam ettirmiş.”Sanırsınız ki, devlet sokakta kapı kapı dolaşarak şapka giymeyenleri yakalamış,başına zorla şapka takmış, giymeyeceğim diyenleri de idam etmiş. Böyle anlatınca gülünç gelen bu iddia allanıp pullanıp birazcık da duygu sömürüsü ile soslanınca tarih mevzusunda bilgisiz olan insanoğlu kandırılabiliyor. Yalanları bir kenara bırakalım ve gerçekleri yazalım. Şapka Devrimi’nde gerçekte ne oldu?Kimler, niçin asıldı? Hepsine teker teker yanıt verelim.


Şapka Devrimi hakkındaki konuşurken her şeyden ilkin bu devrimin ilk kere Cumhuriyet zamanında yapılmadığını bilmek zorundayız.İlk Şapka Devrimi 2. Mahmut zamanında 1828 senesinde çıkarılan Elbise Nizamnamesi’yle resmî antet olarak kabul edilmiştir. Fesin Osmanlıya geçişi de birazcık ilginçtir. 2. Mahmut döneminde kaptanı derya olan Koca Hüsrev Paşa Tunus’tan getirmiş olduğu fesleri gemilerdeki askerlere giydirmiştir. 1828 senesinde serasker olan Hüsrev Paşa bu kere de İzmir’de bir taburun er ve subaylarına fes giydirip İstanbul’a getirerek eski Bab-ı Seraskeri Meydanı’n da (bugünkü İstanbul Üniversitesi Meydanı)padişahın huzurunda talim yaptırmıştır.  Fesin Osmanlı ordusuna girişi bu biçimde olmuştur. Eğer o gün 2. Mahmut’un huzurundaki askerler fes yerine şapka giymiş olsaydı bugün tarih yalancıları “Mustafa Kemal Atatürk şapka devrimi yüzünden binlerce âlimi astı.” diyemeyeceklerdi.


2. Mahmut gerçekleştirdiği bu inkilap yüzünden o dönemdeki gericiler tarafınca“gâvur padişah”olarak anılmıştır. Şu gülünç duruma bakın ki fesi getiren padişaha “gâvur”diyenler ortalama 100 sene sonrasında fesi kaldıran Mustafa Kemal Atatürk’e de “gâvur” demişlerdir.Gerici her dönemde gericidir. Siz ne yapmış olursanız yapın şayet bir yenilik gerçekleştiriyorsanız gericiler için “gâvursunuz”, “kâfirsiniz”, “din düşmanısınız!”


Cumhuriyet’in ilanından sonrasında eskimiş, son kullanma zamanı geçmiş kurumlar teker teker kaldırılmıştır. Şapka Devrimi de yeni devletin insanının yaratılmasında atılmış mühim bir adımdır. Mesele ancak antet meselesi değildir. Eğer o şekildeki olsaydı bugün Şapka Devrimi din eksenli tartışılmazdı.Bu da bizlere fazlaca  net gösteriyor ki “sarık”ancak “sarık” değildir. Aynı zamanda yüzyıllar arasında saçma sapan gerekçelerle dinî anlamlar yüklenen bir başlıktır. Durum bu şekilde olunca cahilin koyu damarı,tedavi edilemez hastalığı mevzuyu içerisinden çıkılamayacak hâle getiriyor.


Mustafa Kemal Atatürk Şapka Devrimi’ni gerçekleştirmeden ilkin halkı şapkaya alıştırmak istemiş ve yurt gezisine çıkmıştır. Gezisine koyu muhafazakâr bir il olan Kastamonu’dan başlamıştır. Yıllar sonrasında niçin İzmir benzer biçimde aydın bir ilde değil de Kastamonu’ya gittiğini soranlara şu cevabı vermiştir:

“İzmir tarafı halkı beni birçok kere gördü.Eğer orada şapka giysem, bana değil, şapkama bakarlardı. Beni ilk kere görenler ise şapkamla olduğum benzer biçimde kabul ettiler.”[1]


24 Ağustos 1925’te Kastamonu’ya gelen Mustafa Kemal Atatürk halkın yoğun sevgi ve ilgisiyle karşılanmıştır. Belediye binasında yapmış olduğu konuşmada kent esnafının temsilcilerini de odaya çağırmıştır. Dinleyiciler içinde oturan bir terziye elbiselerini göstererek “Bu elbiseler her hâlde ucuzdur. Kumaşı da düz. Uluslararası kıyafetmidir?” diye sormuş, terzi “Evet, uluslararasıdır.” diye yanıt vermiştir.  Konuşmasının devamında şu yorumda bulunmuştur:


“Biz her nokta-i nazardan medenî insan olmalıyız. Acılar gördük. Bunun nedeni dünyanın vaziyetini anlamadığımız içindir. Fikrimiz, zihniyetimiz medenî olacaktır. Şunun, bunun lafına önem vermeyeceğiz. Medenî olacağız. Bununla iftihar edeceğiz. Bütün Türk ve İslâm âlemine bakınız. Zihinleri medeniyetin emrettiği şümul ve tealiye uyamadıklarından ne büyük felâketler, ne ıstıraplar içindedirler. Bizim deşim diye kadar geri kalmamız ve nihayet son felâket çamuruna batışımız bundandır. Medeniyet o şekildeki güçlü bir ateştir ki, ona bigâne olanları yakar ve mahveder.”[2]


25 Ağustosta Kastamonu’dan İnebolu’ya geçen Mustafa Kemal Atatürk burada ünlü şapka konuşmasını yapmıştır. İşte tarihe geçen o konferans:


“Ey memleketini seven ve memleketi, milleti için yaşamını fedâdan çekinmemiş bulunan değerli vatandaşlar! Hep birlikte tüm cihâna sarih anlatım edelim ki, bunca inkılâbâtınşuurlu kahramanı olan bu ulus, uygarlık güneşinin tüm hararetini almıştır.


Efendiler, Türkiye Cumhuriyeti’ni te’sis eden Türk halkı medenîdir. Tarihte medenîdir, hakikat temedenîdir. Fakat medenîyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı; fikriyle,zihniyetiyle medenî bulunduğunu isbât ve izhâr etmek mecburiyetindedir. Velhâsıl medenîyim diyen, Türkiye’nin, gerçekten medenî olan halkı başından aşağıya vaz-ıharicisiyle dahi medenî ve mütekâmil insanoğlu bulunduğunu fiilen göstermeye mecburdurlar. Bu son sözlerimi vâzıh anlatım etmeliyim ki, tüm memleket vecihân ne demek istediğimi suhûletle anlasın. Bu izâhâtımı heyet-i âlinize, heyet-iumûmiyeye bir sualle tevcih etmek istiyorum, soruyorum:

Bizim giysimiz millî midir? (hayır sadâları).


Bizim giysimiz medenî ve beynelmilel midir? (hayır, hayır sadâları).


Size iştirak ediyorum.Tabirimi ma’zûr görünüz. Altı kaval üzeri şişhâne, diye anlatım olunabilecek bir giyim, ne millîdir ve ne de beynelmileldir. O hâlde yetersiz bir ulus olur mu arkadaşlar? Böyle tavsif olunmaya razı mısınız arkadaşlar? (hayır,hayır, kat’iyyen sesleri). Çok değerli bir cevheri çamurla sıvayarak enzâr-ıâleme göstermekte ma’nâ var mıdır? Ve bu çamurun arasında cevher gizlidir, ama anlayamıyorsunuz demek câiz midir?


Cevheri gösterebilmek için çamuru atmak elzemdir; tabiîdir… Arkadaşlar, Turan kıyafetini araştırıp ihyâ eylemeye mahal yoktur. Medenî ve beynelmilel giyim bizim için fazlaca cevherli,milletimiz için lâyık bir kıyafettir. Onu iktisâ edeceğiz. Ayakta iskarpin yada fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kıravat, yakalık, caket ve bittabi bunların mütemmimi olmak suretiyle başta siperi şemsli serpuş, bunu aleni söylemek istiyorum. Bu serpuşun ismine şapka denir. Redingot benzer biçimde, bonjur, smokin benzer biçimde,işte şapkanız!


Buna câiz değil, diyenler vardır. Onlara diyeyim ki, fazlaca gafilsiniz ve fazlaca cahilsiniz ve onlara sormak istiyorum:


Yunan serpuşu olan fesi giymek câiz olur da şapkayı giymek niçin olmaz ve tekrar onlara, tüm millete hatırlatmak istiyorum ki, Bizans papazlarının ve Yahudi hahamlarının kisve-imahsûsası olan cübbeyi ne vakit, ne için ve iyi mi giydiler?”[3]


Mustafa Kemal Atatürk millete zorla şapka giydirdi diyenler bu konferans için ne diyecek? Tarihte hangi diktatör milletine şapka giydirmek için bu şekilde bir izahat yapmıştır? Birazdan şapka isyanlarını açıklayınca meselenin ancak şapka olmadığını daha net anlayacağız  fakat ilkin şapka devriminin yurt içerisindeki yankılarından birkaç misal verelim:


Konya’da lise öğrencileri fes giymemeye yemin etmiş, feslerini fırlatarak protesto etmişlerdir.


Bursa’da düzenlenen mitingde binlerce fes yırtılmıştır.


İstanbul’da hamallar feslerini denize fırlatmışlardır.


Konya’da şapkanın tükenmesi üstüne eskiden Mevlevi takkesi üretenler fötr, melon, panama şapka üretmeye başlamıştır.


Bilecik’te valinin önderliğinde insanoğlu feslerini atarak şapkalarını giymişlerdir.


Edirne’de memurların tüm bunlar ve halkın büyük bir bölümü şapka giyinmeye başlamıştır.  Her günfarklı kılıkta gezdiği için halkın“Şeyh Türlü” adını taktığı kişi  bile  sarığını bırakarak melon şapkayla dolaşmaya başlamıştır.[4]


Görüldüğü benzer biçimde Şapka Devrimi 25 Kasım’da yasalaşmadan iki ay ilkin bile halk şapka giyinmeye başlamıştır. Bu da “Mustafa Kemal Atatürk millete zorla şapka giydirdi.”iddiasını kökünden çürütmektedir. Eğer Şapka Devrimi anlatıldığı benzer biçimde halk tarafınca şiddetle reddedilmiş olsaydı bunu devletin zorla giydirmesi olası olamazdı. 13 milyonluk bir ülkede hiç bir güç halka istemediği bir şeyi zorla dayatamaz.  Üstelik o günün koşullarını göz önünde bulundurulursa savaştan yeni çıkılmış bir ortamda fazlaca büyük çapta isyanlar çıksaydı devletin bu tarz şeyleri bastırması olası olmazdı. (S. Meydan'dan alıntılar bulunmaktadır.)



[1] Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul, 1984, s. 434.


[2] Atatürk’ünSöylev ve Demeçleri C: II., AtatürkAraştırma Merkezi Yayını, Ank., 1997, s. 216.


[3] Atatürk’ünSöylev ve Demeçleri, C: II,  s. 220 – 221.


[4] İkdam, 20 Eylül 1925. Cumhuriyet, 17, 19, 27 Eylül 1925, 21 Kasım 1925.

1.Şapka kanunu memurlar ve mebuslar içindi. Şapka takmamanın cezası idam değil, hafif para veya hapisti. 2.Şapka takmadığı veya şapka karşıtı olduğu için tek bir kişi bile idam edilmedi.Hafif ceza veya beraat verildi. 3. İstiklal Mahkemesi yargılamalarında şapka takmadığı için asılan tek bir kişi yok. Vatan hainleri, isyancılar, katiller vb idam edilmiş, şapka nedeniyle yargılananların çoğu beraat etmiş, bir kısmına hafif para cezası bir kısmına da hafif hapis verilmiş, idam yok. 4. İskilipli Atıf ise şapka karşıtı kitap yazmaktan değil Milli Mücadeledeki ihanet bildirileei nedeniyle vatana ihanetten asıldı.

Görsel


İskipli Atıf'ın gerekçeli idam kararı (3 Şubat 1926). Kararda İskipli Atıf'ın iki suçtan yargılanıp idam edilidği görülüyor. 1. Halka başkaldırtması ve irticaya teşvik, 2. Milli Mücadele'deki ihanet bildirileri

İskilipli Atıf'ın Teali İslam CemiyetiMilli Mücadele'nin başlarında, 19 Şubat 1919'da, İstanbul'da Mustafa Sabri'nin başkan, İskilipli Atıf'ın ikinci başkan olduğu “Müderrisler Cemiyeti” kuruluyor. Bu cemiyet, 24 Aralık 1919'da “Teali İslam Cemiyeti” ismini alıyor. İskilipli Atıf, bu cemiyetin başına geçiyor. Kaynak: İskilipli Atıf niçin asıldı, İskilipli Atıf kimdir? Teali İslam Cemiyeti'nin ihanet bildirileri Mustafa Sabri'nin başkan, İskilipli Atıf'ın ikinci başkan olduğu Müderrisler Cemiyeti (Teali İslam Cemiyeti'nin öncüsü) 26 Eylül 1919'da Milli Mücadele karşıtı bir tebliğ yayımlıyor. Bu bildiride, Kuvayı Milliyecilere “şerefsiz eşkıya”, “deli”, “cani”, “kudurmuş haydutlar” ve “aldanmışlar” diye hakaret ediliyor.İskilipli Atıf'ın başkanlığındaki “Teali İslam Cemiyeti” ise Ağustos 1920'de Milli Mücadele karşıtı oldukca ağır bir tebliğ yayımlıyor. Tam metni elimizde olan bu ihanet bildirisinin birtakım bölümleri aynen şöyle:Milli Mücadele karşıtı Teali İslam Cemiyeti Başkanı İskilipli Atıf. Kaynak: İskilipli Atıf niçin asıldı, İskilipli Atıf kimdir? İskilipli Atıf‘ın yargılanması ve idamı25 Kasım 1925'te 671 sayılı Şapka Kanunu kabul edildi. Şapka Kanunu ondan sonra Erzurum, Sivas, Kayseri, Maraş, Giresun ve Rize'de şapka karşıtı birtakım isyanlar patlak verdi. Bu illere daha oldukca dışarıdan gelen birtakım kışkırtıcılar, “şapka geldi, din elden gitti” propagandasıyla halkı Cumhuriyete karşı başkaldırı ettirmek istediler. Olaylar bastırıldı. İsyanların elebaşları İstiklal Mahkemeleri'nde yargılanıp cezalandırıldı.

Kaynak: İskilipli Atıf niçin asıldı, İskilipli Atıf kimdir?

KAYNAKÇA: 1- Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları-1926, haz. Ahmet Nedim, İstanbul, 1993. 2- Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri, Ankara, 2009. 3- Fethi Tevetoğlu, Milli Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar, 2. bas, Ankara, 1991. 4- Mustafa Baydar, “Şapka Konusunda Atıf Hoca-Süleyman Nazif Çatışması”, Türk Dili, S. 230. 5- N. Fazıl Kısakürek, Son Devrin Din Mazlumları, 30. bas, İstanbul, 2012. 6- Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, “İç Savaş ve Sevr'de Ölüm”, C.III, İstanbul, 2010. 7- Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, “Mutlakiyete Dönüş, (1918-1919)”, C.1, 2. bas, İstanbul, 1992. 8- Sinan Meydan, R. Tayyip Erdoğan'ın Tarih Tezlerine El-Cevap, 11. bas, İstanbul, 2019. 9- Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, II. Kitap, 2. bas, Ankara, 1998. 10- Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler, C.2, İstanbul, 1986. 11- Zekai Güner-Orhan Kabataş, Milli Mücadele Dönemi Beyannameleri ve Basını, Ankara, 1990. 12- Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, C.1, II Ankara, 1993, 1994. Kaynak: İskilipli Atıf neden asıldı, İskilipli Atıf kimdir?
(1992 yılında milletvekili Hasan Mezarcı TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'ndan İskilipli Atıf'ın mahkeme kayıtlarını istedi.)

İskilipli Atıf Hoca, ancak cumhuriyete değil, 1908 devrimine de karşıdır. Mahmut Şevket Paşanın katli sebebiyle suçlanarak Sinop’a sürülmüştür. Sonra, Kuvvayı Milliye karşıtıdır. Teali İslam Cemiyeti’nin kurucusu ve yöneticisidir. Teali İslam Cemiyeti Milli Mücadele’ye ve Mustafa Kemal’e kati olarak karşıdır. İslamcılığı, Batı ile sentezleyen bakış açılarına göre, İngilizler ve Yunanlılar iyidir. Çünkü onların galibiyetlerinin peşinde Kuvvayı Milliye şeklinde “bilgisizce bir cesaret” değil medeniyet zekâsı vardır. En mühim gereksinimleri ise İslamiyetle o “dehayı” birleştirmektir, hatta bu bir ödevdir.” MUSTAFA KEMAL’E EŞKİYA DEDİ Bugün onun mağduriyet makamına oturtulmaya çalışılmasının nedenini daha iyi anlatabilmek için İskilipli Atıf Efendinin Teali İslam Cemiyeti Başkanı (Reisi Evvel) olarak yayınladığı bildiriden birkaç satır aktaralım: “Mustafa Kemal ve Kuvvayı Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden kaçıyor. Zavallı saf ve gafil halktan topladıkları askerlere ‘siz burada onlarla savaşın, ikimiz de arkalarını çevirelim’ diyerek sıvışıyorlar. Yazık ki halkımız Talât, Enver, Cemal, Mustafa Kemal şeklinde beş on eşkıyanın vücudunu ortadan kaldırmak için ihtiyaç duyulan fedakarlığı yapmıyor. İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Şimdi usulca oturup yenilginin sonuçlarına katlanmak yerine Yunanlılarla savaşa tutuşuyorlar. Bu eşkıyaları ve asileri en yakın zamanda bertaraf etmek hepimize farzdır. Harp yıllarında sizleri cephe cephe sürükleyen ve din kardeşlerinizin suçsuz yere ölmelerine sebep olanlar içinde Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami şeklinde zalimler de vardı. Siz bu zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Elinize aldığınız bu fetva Allah’ın emridir, Padişah fermanıdır. Sizler bu katil can alıcıları daha çok yaşatmamakla yükümlü ve görevlisiniz. Bunların vücudlarını külliyen ortadan kaldırmak Müslümanlık için farz olmuştur.” ATATÜRK İZİN VERDİ İskilipli Atıf Hocanın bu beyannamesinden çokça örnekler verilebilir fakat sabrınızı zorlamamak için bu Kısa özetle yetiniyorum. Bu cemiyetin Konya şubesi bu tavrına karşın 1920 TBMM seçimlerine katılmak istediğinde Mustafa Kemal Atatürk bunda bir mahzur görmüyordu. Ama onlar bu tavırlarını sürdürmeye devam ettiler. Sadece yüzde 2 buçuk oranında okuma yazma bilen bir halk arasında bu hocaların lafları büyük kitleleri kışkırtabilecek güce sahipti. Cumhuriyeti kuran kadronun sorumluluğu ancak savaşı kazanmakla bitmiyordu, Osmanlı’dan kalan borçlar ödenecek, yıkılmış memleket kalkındırılacak, en önemlisi de halk aydınlatılacaktı. Bu koşullarda, örneğin “yeni harfleri kullananlar cehennemde yanacak” yada “şapka giymek küfürdür, dinsizliktir” diyen bir yobazın halka verdiği zarar Yunan topçusundan daha fazladır. ASKER KAÇAKLARI YARGILANDI Nitekim İstiklal Mahkemelerinin müessese amacı, asker kaçaklarını ve Türk Ordusu’na karşı Yunanlılarla beraber hareket edenleri yargılamaktı. O mahkemelerde yargılananların yüzde 99’u asker kaçaklarıdır. Çünkü İskilipli gibilerin yayınladıkları bu tip fetvalar yüzünden askerden kaçanların sayısı devamlı artıyordu. (Adnan Menderes bile Milli Mücadeleye oldukca geç katılmıştır, şundan dolayı aksi biçimde İstiklal Mahkemelerinde yargılanacaktı. Adnan Menderes’in mirasına sahiplenen AKP’nin, bugün çıkardığı Bedelli Askerlik yasasından asker kaçaklarını da faydalandırması manidardır. ) “İstiklal Mahkemelerinde İskilipli şeklinde yüzlerce binlerce erkek yargılandı” yalanını uyduranların Atıf Efendi şeklinde birkaç misal daha verebilmesi olası değildir. İskilipli’nin yargılanma nedenini ancak yazdıklarıyla sınırlamak zamanı çarpıtmaktır. İskilipli Atıf inkilap karşıtlığından yargılanmıştır. Üstelik şapka yerine savundukları fes de ne İslamla ne de Osmanlılıkla alakalıdır, Yunan kültürüne aittir. Onu da 2. Mahmut getirmiştir ve ne gariptir ki, o da “bu antet şeriata aykırıdır” direnişiyle karşılaşmıştır. Yani yeniye karşı direnişin sığınağı her zaman din olmuştur. Bugünün koşullarında ve bilgisizce bir yaklaşımla, “Efendim, İskilipli’nin yazdığı ‘Frenk muhalifliği ve Şapka’ başlıklı mini kitap nihayet bir kitaptır, insan kitap yüzünden yargılanır mı” diyenler vardır. Onlara, bırakın yünde 2 buçuk okuma oranını, bugün bu nispet yüzde yüz’e yaklaşmışken bile yazdığı kitaplar yüzünden hapsedilen yazarlar ve “kitabın bomba kadar tehlikeli olabileceğini” düşünen bir Başbakanımız bulunduğunu hatırlatalım! Bir ilginç paradokstur ki, İskilipli’yi yere göğe sığdıramayanlar aynı hükümetin yada partinin yandaşlarıdır. NECİP FAZIL VE MENEMEN Din bezirganlarının birkaç lafla halkı galeyana getirip ortalığı kan gölüne çevirmelerine verilebilecek en belli başlı örneklerden biri Menemen faciasıdır. Yazımızı, Başbakan’ın oldukca sevilmiş olduğu Necip Fazıl’ın Menemen vakasından sonrasında yazdığı bir yazıdan minik bir alıntıyla bitirelim: “İrtica, yatağımızın başucundaki bir bardak suya karıştırılan zehirdir. Kubilay’ın katili Derviş Mehmet’in Menemen kapılarına sokuluşu şeklinde, uykumuzu bekler ve ayaklarının ucuna basa basa gelir…(…) Onu tarife hacet yok. Onu tanırız. Yürüyüşünden, duruşundan, bakışından, kaçışından tanırız. O aslına bakarsan kendisini gizlemiyor. Dün başına sarık takıyordu. Bugün giydiği, kanun nazarında şapka, hüsnü nazarında yine sarıktır. Bugünün sarıklısı dünkünden daha oldukca yezittir..” (1 Aralık 2011, Aydınlık) Bugün Cumhuriyet, muhtelif bahanelerle tartışılıyorsa bunun tek sebebi vardır: Bizler uyuduk ve yeterince haiz çıkamadık.

GörselGörselGörsel


Görsel



İşte ilk kez yayınalan o sözlerin tam metni:

1- Atıf Hoca’nın kable’l-idam söylediği ifadatı:

Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa hazretlerinin merhametlerine dehalet ederim ve bizi aflarını rica ediyorum. Hiç olmazsa cezamızın yüz bir seneye iblağını rica ediyorum. Başka bir diyeceğim yoktur. Bendeniz Türk oğlu Türk’üm. Benim gibi bir şahsiyet yirmi otuz senede yetişebilir. İmha bir fazilet değildir. Dağ başındaki şaki de yapabilir, şaki de imha olabilir.
Demek ki bu fazilet değildir. Fazilet ihya ve ıslahtır. İmha etmemeli, bizim bilmediğimiz kusurlarımız varsa o cihetten ıslaha sevk etmeli ve aklen söylenilen sözleri idrak [edecek] kabiliyetteyim. Bilhassa Gazi Paşa ve İsmet Paşa hazretleri memlekette müdrik insanların çoğalmasını görüyorum ve kendilerinin o kabiliyette olduklarını müdrikim. Bu is’afımız sem’-i devletlerine vasıl olursa çırağen? bizi imhadan vazgeçerek ıslah tarikini emredeceği ümidindeyim. Onun için kararımızın “101” seneye tahvilini emir buyursunlar.
AYKIRI.COM.TR

Görsel

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

Top Post Ad

Below Post Ad

Sponsor