ATATÜRK MASON MU?

ATATÜRK MASON MU?


Atatürk Mason mu? Bu soruya Van Eski Milletvekili İbrahim Arvas’ın anılarında cevap arayalım:


İbrahim Arvas anlatıyor:

Atatürk’ün sevmediği iki tür: Dönmeler ve Masonlar 


Mustafa Kemal Paşa’nın sevmediği iki tür vardı. Birincisi dönmeler, ikincisi de masonlardı.


Hatıratım sona yaklaşırken, memleketimizde locaları bulunan masonlardan da biraz bahsetmek isterim… Masonların İstanbul, İzmir, Adana ve Ankara’da bir çok locaları vardır. Mustafa Kemal Paşa’nın sevmediği iki zümre vardı. Birincisi dönmeler, ikincisi de masonlardı. 

Atatürk, bir gün eski Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’u çağırdı. Kendisine masonların taksimat, teşkilat ve durumunu bildirir bir kitap verdi. “Bunu güzelce mutülaa et, bir takrirle Halk Partisi Gurup Başkanlığına ver. Gurupta bunlara şiddetli bir hücum yap ve Gurupça kapanmasına delâlet et. Senin de bu işte büyük şeref payın olacaktır” dedi.

Masonluk da kökü dışarıda bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir


Gurup günü Mahmut Esat Bozkurt, başkanlık makamına bir takrir verdi ve takririn okunmasını reisten rica etti. Kâtip takriri okudu. Gurup dinledi. Hülâsası şöyle idi. “Bizim atalarımızın mensubu bulunduğu tarikatları kapattık. Masonluk da kökü dışarda bir yahudi tarikatından başka bir şey değildir. Memleketimizde bunun ne işi vardır. Bunu da gurup kararı kapatalım.”

Meclisteki masonları bir telaştır aldı


Ve Mahmut Esat Bey söz istedi. Kürsüye gelerek, takririni gayet veciz olarak izah etti. Meclisteki masonları bir telaştır aldı. Hele sözcüleri Şükrü Kaya’yı görseydiniz, başından süt dökülmüş kediye benziyordu. Meşhur hatip Mahmut Esat Bey’e laf yetiştirebilir mi idi Şükrü Kaya? 

Kaya, “masonluğun bir hayır müessesesi olduğunu’ kürsüden söylediği zaman gurubun hemen bütün azası yüzüne haykırdılar. “Hayır eserleri nedir, birisini gösterebilir misin? Yalan söylüyorsun, in aşağı” dediler.


Mahmut Esat ise masonluk kökü dışarıda, gizli, memleket ve millet için muzır bir tarikat olduğunu, her yerde umumi reisleri yani maşrıkı azamlarının yahudi olduğunu, bir çok belgeyle ispat etti.

“Mason Iocalarını kapatalım” sesleri yükseliyordu


Şükrü Kaya, Kazım Özalp, Mazhar Germen son çareyi, Kâtibi Umumi Recep Peker’e sığınmakta buldular. Ve salonda oturan Recep Peker’in etrafını alarak, yalvarmağa başladılar. Guruptaki hava çok elektrikli idi. Heyecan son haddini bulmuş, her taraftan “kapatalım” sesleri yükseliyordu.

Arkadaşlar, bugünden itibaren bütün Iocaları kapanmıştır


O esnada Recep Peker söz istedi ve kürsüye gerilerek arkadaşlar, “çok mühim bir işin üstündeyiz, müsaade buyurun. Bu işi bir defa da devlet reisine götürelim, onun da reyini alalım. Gelecek hafta bugün tekrar huzurunuza getireceğim” dedi. Bu söz gurubun tasvibine mazhar oldu ve mesele gelecek haftaya kaldı. “Bir hafta sonra olsun; biz herhalde bütün locaları kapatırız” dediler. Ertesi hafta Recep Peker geldi ve kürsüye çıkarak şu müjdeyi verdi: “Arkadaşlar, bugünden itibaren Türkiye’de masonluk kalmamıştır ve bütün locaları kapanmıştır” dedi.

Maşrıkı azam Dr. Mim Kemal ve yanında diğer masonlar, Atatürk’e gidiyor


Salonda bir kıyamettir koptu, alkışlar, bağırmalar ve “kahrolsun Yahudi uşakları” sesleri tavanları çınlatıyordu. Şükrü Kaya ile arkadaşları ortadan sırra kadem basmışlardı. Gurup dağıldıktan sonra, Doktor Mim Kemal’i öne katarak, meclisteki masonlar toplu olarak Reisicumhur’a gitmişlerdi.


Mim Kemal, Reisicumhur’a hitaben, “efendim biz zaten maiyeti devletinizdeyiz. Fakat siz maşrıkı azamımız olursanız biz pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız” demişler. Reisicumhur, “Peki bir şey soracağım bana cevap veriniz de sonra. Siz Avrupa’da hangi locaya bağlısınız ve maşrıkınızın ismi nedir?” 


“Biz, Cenova’ya tabiyiz ve reisimiz de Barca Mişon cenahlarıdır” demişler.


Mustafa Kemal: “ben sizin gibi bir çıfıt yahudiye uşak mı olacağım? Hadi defolun buradan”


Bunun üzerine küplere binen Mustafa Kemal Paşa onlara hitaben, “haydi defolun buradan, cehennem olun gidin; Yahudi uşakları, benim milletim bana kahraman sıfatını verdi. Ben sizin gibi bir çıfıt Yahudiye uşak mı olacağım? Bu gece sabaha kadar Türkiye’deki bütün localarınızı kapatmadığınız takdirde yarın teşkil edeceğim Divanı Harbi Örfiye hepinizi verir ve astırırım. Haydi defolun karşımdan” diyerek onları kovmuş. Onlar da yıldırım telgraf ve telefonlarla vaziyeti İstanbul, İzmir ve Adana’ya bildirdiler. Ve sabah olmadan hepsinin kapanma kararlarını getirip, henüz sofrasından kalkmayan Reisicumhur’a verdiler ve derin bir nefes aldılar.

İsmet İnönü, mason localarını yeniden açtırdı


Reisicumhur Mustafa Kemal Paşa, bu suretle bütün Mason localarını kapattı! İsmet Paşa’nın Reisicumhurluğu sırasında, kanunu mahsusla ‘localar kapanmadı’ diye masonların müracaatı üzerine, tekrar localar açılıp faaliyete başladılar.


Ve 1952’de ise Atatürkçü geçinen ve onunla iftihar eden Celâl Bayar da Ahmet Gürkan’ın teklif ettiği ve masonların localarını kapatmak istediği kanun teklifini reddederek, bu suretle localarını kanunla pekiştirdi.

Atatürk’ün kapattırdığı mason Iocalarını Celâl Bayar nüfuzunu imal ederek pekiştirmiştir


Tabii bu ameliyeyi meclis yaptı. Fakat bu müzakerenin devam ettiği üç celse zarfında, Celal Bayar, meclisteki reisicumhur locasına gelerek, kanunun müzakerelerini sonuna kadar takip etmiştir. Ve bu iş için nüfuzunu tamamıyla istimal etmiştir. Binaenaleyh Atatürk’ün bütün celadetiyle kapattırdığı mason Iocalarını, Celâl Bayar nüfuzunu imal ederek ve samimi arkadaşlarını teşvik ederek, Ahmet Gürkan’ın teklifini reddettirmiş ve masonların localarını pekiştirmiştir.

Bayar ve mason locaları


Bundan büyük bir mana çıkıyor. Celal Bayar, Atatürk’ün teveccühünü Millet Meclisinin kendisine tevdi ettiği reisicumhurluk payesinden üstün tuttuğunu gerek Amerika’daki seyahatinde ve gerekse Pakistan seyahâtinde bütün dünya kamuoyu karşısında beyan etmiş ve bu suretle Atatürk’e karşı büyük sadakatini izhar etmiştir. Fakat Atatürk’ün kapattığı mason localarını da idame ettirmiş ve kanunla pekiştirmiştir. Bu nasıl, bağlılık ve nasıl sadakattir? Buna benim okuyucularım hakem olsunlar.

Kaynak:Tarihi Hakikatler, İbrahim Arvas, sf:121



Mustafa Kemal Hayatında Hiçbir Suret ve Vesile ile Farmason Olmamıştı!
Bu sözler bize değil, bizzat Atatürk’ün yazılmasını istediği bir tekzibe ait. Yüzbaşı Armstrong’un yazdığı Bozkurt kitabına, Akşam Gazetesi 8-14 Aralık 1932 tarihleri arasında reddiye yazmıştı. 11 Aralık 1932 tarihli gazetede ise işte başlığımızdaki kelimeler dökülmüştü; “Mustafa Kemal hayatında hiçbir suret ve vesile ile farmason olmamıştır.” diyerek haykıyordu Necmettin Sadık.

Bakınız;
Gazinin gençlik ve tahsil hayatı hakkında, müellifin garazkârane yalanları.
Mustafa Kemal hiç bir zaman farmason olmamıştı!
Armstrongun kitabında, Gazinin hususi hayatına ait diğer malumat daha yalandır. Çünkü sırf iftira, isnattan mürekkeptir. Sırasiyle bazılarını tetkik edelim: Mesela, Gazinin anası, babası, ilk tahsili, oturduğu yer gibi en müşahhas ve maddi meseleler hakkında bile doğruyu yazamayan bu müellif, Mustafa Kemal’in 14 yaşında iken ahlakiyatına dair saçma sapan iddialar ortaya atıyor ve o yaşta kafes arkasında, mahallenin kızlarına sataştığını, fena kadınlar peşinde koştuğunu yazıyor. 14 yaşındaki bir çocuğun, çocukluklarını bu derece mübalağa ile mevzu diye almakta ve anlatmakta mana nedir? Diğer bir yerde (sahife 25), Gazinin, her Arnavut ve Makedonyalı gibi otoriteye, istibdada karşı geldiğini söylüyor. Muharrir, görülüyor ki, Arnavutluk ve Makedonya neresidir bilmiyor, yahut bu iki yeri birbirine karıştırıyor. Diğer taraftan, yine bilmiyor veya kasten bilmek istemiyor ki, Mustafa Kemal, ana ve baba cetleri halis Türk olan, kanı karışmamış öz Türk evladıdır. Sahife sırasiyle kitabı karıştırmakta devam edelim, neler görüyoruz: Sahife 26: Gazi, tatilde Selânik’e geliyor. Validesini Rodoslu zengin bir tacirle evlenmiş buluyor. Üvey babasını tanımak istemiyor. Anasiyle kavga ediyor. Halbuki, Mustafa Kemal, daha Selanik askeri rüştiyesinde iken, Zübeyde, Moralı Ragıp Bey isminde biriyle evlenmişti. Bu zat, gerçi «Moralı Lort Abbas» diye, serveti ve asaleti ile meşhur bir adamın oğlu idi.
Fakat Moradan Selaniğe gelinciye kadar yapmıya mecbur oldukları bir çok muhaceretlerden (göç) sonra bütün servetinden mahrum bulunuyordu. Zübeyde, onunla zengin bir adam olduğu için değil, asil bir aileden olduğu için evlenmişti ve mütekabil servet vaziyetleri muharririn söylediklerinin tamamen makûsu (tersi) idi. Aynı sahifede, muharririn vukufsuzluğuna bir misal daha: Gazinin Manastır idadisini muvaffakiyetle bitirdikten sonra İstanbulda Erkanıharbiye mektebi (Harbiye), için sureti mahsusada (özel şekilde, torpille) seçildiğini ve oraya mülâzimi sâni (teğmene yakın eski bir rütbe) olarak gönderildiğini yazıyor. Halbuki Gazi, Selanik rüştiyesinden sonra idadi tahsili için Manastıra gitmiş, orada üç senelik tahsili bitirdikten sonra İstanbuldaki Harbiye mektebine geçmiştir. Burada üç sene tahsilden sonra mülazim olmuştur. Ondan sonra, Harp akademisi (Erkanıharbiye mektebi) ne girmiş, orada üç sene tahsil etmiş, Erkanıharp yüzbaşısı olarak çıkmıştır.
Müellif, Gazinin, Fethi (Okyar) Beyle bir tatil esnasında Manastır idadisinden Selâniğe geldiği vakit tanıştığını söylüyor. Halbuki bütün mekteplerde, Fethi Bey, Mustafa Kemal’den bir sene evvel idi. Aralarında mektep hayatında arkadaşlık yoktu. Bu, çok seneler sonra, her ikisi kolağası (kıdemli yüzbaşı) iken Selânikte vuku bulmuştur. Müellif, garazkarlığı ne dereceye götürmüştür ki, Gazi İstanbulda Harbiyeye girdiği vakit «büyük İstanbul şehrinin napâk (pis) muhitine daldığını» gecelerini kahve ve lokantalarda geçirdiğini, gezip dolaştığını yazıyor… Yalan!.. Çünkü, Mustafa Kemal İstanbul’da üç sene Harbiye ve üç sene de Erkanıharbiye mektebinde askeri ve leyli (gececi, yatılı) talebe hayatı geçirdi. Muharririn dediği gibi bir hayat yaşamaya leyli askerî mektebinin şeraiti müsaade edemezdi. Mustafa Kemal, bu devirde, tatil günleri alelusul (öylesine) gidilen birkaç masum ve nezih mesire yerinden başka bir yer tanımıyordu. Yine Gazinin mektep hayatından bahseden müellif, Harbiyede «Vatan» cemiyeti teşkilatı olduğundan bahsediyor. Herkes bilir ki Erkanıharbiye mektebinde filhakika (hakikaten) inkilâpçı küçük bir teşekkül vardı. Fakat, Vatan cemiyeti bu değildi. «Vatan» cemiyetini, Mustafa Kemal, Şama nefyolununca (sürgün) orada, bugün Çorum mebusu Dr. Mustafa ve Kırşehir mebusu Müfit Beylerle kurmuştu. Bu misalleri sadece müellifin, hadiselerin ne derece cahili olduğunu göstermek ve güya tarihî olmak iddiasında bir kitaba nasıl üstün körü ve ekseriya kasten yalan vakalar soktuğunu anlatmak için alıyoruz. Devam edelim:
Sahife(Sayfa) 36: Gaziyi Şama nefyediyorlar. Gizlice Selâniğe geliyor. Sonra ikinci defa, meşrutiyetten biraz evvel, tekrar Selâniğe geliyor. Üçüncü ordu Erkânıharbiyesine memur… Validesinin ikinci kocası ölmüş, epey bir de servet bırakmış… Hakikat büsbütün başka:
Mustafa Kemali’in üvey babası o tarihte değil, Balkan harbinden çok sene sonra ölmüştür. Zübeyde, Balkan harbinden sonra oğluna mülaki olmak (kavuşmak) üzere İstanbul’a geldiği vakit ikinci kocasını Selanik’te bırakmıştı. Bu zat orada, Zübeyde’nin evinde oturup onun orada bıraktığı servete bakmak üzere kalmıştır. Armstrong anlatıyor:
Gazi, Selanik’e üçüncü ordu erkanıharbiyesine memur olarak döndüğü vakit, eski mektep arkadaşlarına rasgeliyor, orada «Vatan» cemiyetinin şubesini teşkile çalışıyor, muvaffak olamıyor. Ona, «İttihat ve Terakki» tesis edildiğini haber vermişler… Halbuki, Mustafa Kemal ilk firar suretiyle Selanik’e geldiği vakit orada bir «Vatan» şubesi tesis etmiştir. İkinci gelişinde buna lüzum kalmamıştı. Artık bu tarihte «Vatan» cemiyeti «Terakki ve İttihat» adını almış idi ki bu, sonra, «İttihat ve Terakki» şekline girdi. Diğer sahifelerde, müellif Gazinin zabit arkadaşlarının, bu meyanda Fethi Bey’in mason olduklarını, ve Gazinin de «Vedata» locasına girdiğini yazıyor. Bu sahifelerdeki sözler, baştan aşağı saçmadır. Mustafa Kemal, hayatında hiçbir suret ve vesile ile bir mason locasına girmemiştir ve farmason olmamıştır. Muharririn bir loca ismi dahi uydurarak irtikâp ettiği yalan çok (açık) sarihtir. 







Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

Top Post Ad

Below Post Ad

Sponsor