AKIL HASTASI RIZA NUR DOSYASI - 1

AKIL HASTASI RIZA NUR DOSYASI - 1 

GENEL BİLGİ

(Rıza Nur'un Hatıralarını Yayınlayan Yayınevinin Tutumu ve iddiaları • iddiaların ve Dr. R. Nur'un Hatıralarındaki Notların, İddiaların Değeri • Hatıralarını Yazdığı Sıradaki Ruhsal ve Zihinsel Durumu Hakkında Açıklamaları• Hayat ve Hatıratım'ın Kurgusu)

Bu seri dört bölümden oluşacaktır, içinde sunduğu iddialara cevaplar, hatıratında yazan saçmalıklar, kişilik analizi, zihinsel durumu hakkında teşhisler, dayandığı kaynaklar gibi konular yer alacaktır. Rıza Nur'u tam anlamıyla tanımak, analizini yapmak için yazıyı eksiksiz anlayarak okuyun. '[2]' tarzında rakam ve parantez içinde belirtilmiş şeyler, hatıratındaki yazıların sayfa numarasıdır. İyi okumalar.   


Dr. Rıza Nur'un 1935 yılında British Museum'a eski yazı ile yazarak verdiği hatıralarını ve öteki yazılarını, Türk kamuoyu ilk kez Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil'in 1 963'te yayınlanan bir yazısıyla öğrenmiştir. [1 Ekim 1 963, Kitap Belleten Dergisi] Tütengil iki makale daha yayınlamış, sonra bu üç yazısını "Dr. Rıza Nur Üzerine Üç Yazı, Yankılar Belgeler" adıyla 1 965 yılında küçük bir kitapta toplamıştır. [Üçler Fikir ve Kültür Kitapları Dizisi No. 1, Ankara] Dr. Rıza Nur'un 4.6. 1935 günlü bir mektupla British Museum'a, "1960 yılına kadar okuyuculara sunulmamak" şartıyla verdiği el yazmalarının sayısı dörttür:

 1. "Birinci Şiir Kitabıma Dercedilmemiş Olan Şiirlerim" 1936, İskenderiye. 119 yaprak. Bu ciltte 3 eserle 2 ek bulunuyor: Şiirler, Ziya Paşanın Zafernamesi (1935'te Roma'da yazılmış), Topal Osman, gülgülü opera (1935'te yazılmış). Ekler : Rıza Nur'un vasiyetnamesi (17 Ocak 1936'da İskenderiye'de yazılmış), Rıza Nur'un eserlerinin listesi. 

2. "Türkiye'nin Yeni Baştan İhyası ve Fırka Programı"

1929, Paris. 63 yaprak.

Bu ciltte Altındağ adıyla kurmayı tasarladığı "ilmi ve edebi bir cemiyet" hakkında bilgi ve işbirliği yapmayı düşündüğü kişilerin listesi bulunan bir de ek vardır.

 3. "Şiirlerim ve Nesir ve Makalelerimden Birkaçı" 1935, Paris. 135 yaprak.

Bu ciltte şiirleri, Cehennemde Bir Celse (l 932'de yazılmış) adlı iki perdelik manzum bir oyunu, Moskova Türk Büyükelçiliği aleyhinde yazdığı ZUhre Mabedi adlı bir manzumesi, bazı makaleleri, N; Kemal'e öykünerek yazdığı Rüya adlı yazısı bulunuyor.

 4. " Hayat ve Hatıratım" 1 929, Paris. 908 yaprak. (C.O. Tütengir, a.g.e., s. 5-9) Altındağ Yayınevi, Hayat ve Hatıratım'ı, 1 96 7 /68 yıllarında 4 cilt halinde yayınladı. 4. ciltte Rıza Nur'un, Ziya Paşanın Zafernamesi adlı uzun manzumesi (Atatürk hakkında bir· hiciv), Topal Osman (Atatürk. aleyhinde bir opera livresi) ve Cehennemde Bir Celse (Atatürk aleyhinde bir oyun) adlı yazıları ile kurmayı tasarladığı Türkçü Parti'nin _ program taslağı da ek olarak yer almaktadır. Yayınevi Rıza Nur'un British Musetım'a verdiği dört yazmanın tamamını değil, yalnız Atatürk aleyhinde olanları seçip yayınlamıştır. İ.lk iki cilt, 5816 sayılı Atatürk'ü Koruma Kanununa aykırı görülerek, İstanbul 8. Sulh Ceza Mahkemesinin 1 968/36 sayılı kararıyla toplatılmıştır. O sırada yayınlanan 3. ve 4. ciltler de aynı sebeple toplatılacaktır. Altındağ Yayınevi, 1. cildin önsözünde, Rıza Nur'un Abdülhamit hakkındaki olumsuz. görüşleri dolayısıyla, okuyucularını şu sözlerle uyarmaktadır:

"Doktor Rıza Nur da nihayet insan olmak itibariyle muayyen hatalara düşebileceği gibi müşahedeleri kısmen eksik veya yanlış olabilir. [ .. ] Sultan Abdülhamid [ . . ) gibi şahıslar hakkında, Türk milliyetçilerinin geliştirdikleri tarihi tetkiklerle bağdaşmayan görüş ve düşünüşleri, bu babda misal olarak zikre değer. İlk tabip çıktığı zaman, Yemen'e tayini çıktığı halde Sultan Hamit'in özel iradesi ile hastanede bırakılmış olmasına rağmen onu, devrinin sübjektif ölçüleri dışında değerlendirmemekte olduğu görülecektir. [ . . ) Bu itibarla Rıza Nur'un şahsi düşüncelerini, [ . . ] neslinin sosyal ve siyasi görüşlerini aksettiren tarihi bir fikir malzemesi olarak mütalaa etmek yerinde olacaktır. Buradaki hatalı görüşler bile ilerde, ö devrin manevi tarihini, fikir ayrılıklarını yazıp bu hususta hissiyatın payını belirtmek isteyecek kimselere ehemmiyetli bir kaynak olacaktır." [6 vd.] 

Bu görüş, 3. cildin önsözünde daha da açıklık kazanıyor: "Mesela Sultan Abdülhamid, Sultan Vahidettin, son Halife Abdülmecit Efendi, saltanat ve hanedan-ı al-i Osman hakkında söyledikleri kısmen yetişme• şartları ve kısmen de haber kaynaklarının çürüklüğü yüzünden umumiyetle yanlıştır. " 

Rıza Nur'un Abdülhamid ve diğer hanedan _mensupları hakkındaki görüş ve düşüncelerini, sübjektiflik,nankörlük, şahsilik, hatalı olmak ve hissilikle suçlayan yayınevi, Rıza Nur'un M. Kemal Atatürk ve milli mücadele ·kadrosu hakkındaki kaba ifadelerini ve çirkin iddialarını ise şöyle sunmaktadır: 

"Rıza Nur, Mustafa Kemal'e dair, umumiyetle alışılmış olandan farklı bir görüş ortaya koymaktadır. Fakat böyle bir hatıratta asıl olan, şahsi duygu ve düşünceler değil, müşahedelerdir. Eğer hatırat sahibi, müşahedelerinde hakikata sadık kalıyorsa, mesele yoktur. Çünkü istikbalin tarihçisine malzeme olacak hususlar, işte bu müşahedelerdir. [ .. J Müşahedeleri kısmen eksik veya yanlış da olabilir; fakat okuyucular, hatıratın bütününü dikkate aldıkları zaman {. .] Rıza Nur'u samimiyet ve hakikate sadakat gayreti içinde bulacaklardır. " [s.6]

Rıza Nur'un müşahedelerinin kısmen eksik veya yanlış olabileceğin i. kabul eder görünen yayınevi, hatıraların bütününde ise Rıza Nur'un samimi ve hakikate sadık olduğunu telkin etmeye çalışıyor.

2. cildin sonuna eklenen açıklamada ise [s. 5421 , telkin dozu daha da artırılarak, hatıralar, "yakın tarihimizin bakir gerçekleri üzerine ışık tutan müthiş ifşaat ve vesikalar" olarak takdim edilmektedir.

3. cildin önsözünde ise daha açık bir tavır alınmış. Hatıralar, "tarih için zaruri bir malzeme olarak" değerlendiriliyor. 5816 sayılı "Atatürk'ü Koruma Kanununa" dayanılarak hatıraların toplatılması kararının, "tarihi gerçeklerin ortaya çıkmasının önlenmesi" amacıyla alındığı ileri sürülüyor ve özetle şöyle deniyor :

" Bu hassasiyet kanaatimizce çok yanlıştır. ( .. ) Münevverler, yurtdışına çıktıklarında Türk iye' de ağıza dahi alınamayacak büyük iddiaları, gittikleri yerlerde kitaba geçmiş olarak görmekte ve bu bilgileri memlekete getirmektedirler. Mesela, muhtelif Avrupa memleketlerinde neşredilmiş kitaplarda, [ . . ) Türk - Yunan muharebesinin sadece bir muvazaadan ibaret bulunduğu; Yunan askerinin İzmir'e çıkarılışının İngilizlere, M. Kemal tarafından telkin ve ilham edildiği [ .. ] gibi hususları belgeli ve delilli olarak tafsilatıyla görüp okumakta, Türkiye'ye gelince yakın dostlarına anlatmaktadırlar." Bu müthiş bir iddiadır!

Böylesine çarpıcı bir tarihi gerçeğin ortaya çıkmasını kimse önleyemez, örtbas edilmesini savunamaz, ama siz mesela, "Türk - Yunan savaşının danışıklı dövüş olduğunu; Yunanların, M. Kemal'in İngilizlere yaptığı telkin sonucu İzmir'e çıktıklarını " ileri süren ciddi, hatta ciddi bile olmayan bir yabancı kitaptan söz edildiğini bugüne kadar hiç duydunuz mu?

Eğer bu hususta sahiden ciddi belge ve deliller var olsa, tek bir Türk'ün bile M. Kemal Atatürk'e saygısı ve güveni kalmaz. 

Rıza Nur'un Hatıraları'nı, "sırf mukayeseli bir tetkike imkan vermek için [ .. ] tarafsız bir hisle yayınladığını" açıklayan Altındağ Yayınevi, Cumhuriyet tarihini altüst edecek bu iddiayı ileri sürüyor ama bu kitaplardan birinin bile künyesini vermiyor. Rıza Nur'un hatıralarını ve yalnız M. Kemal aleyhindeki eklerini yayınlayan yayınevinin, bu "belgeli ve delilli kitaplar" (!) hakkında Türk kamuoyuna bilgi bir yana, bir ipucu bile vermemesinin sebebi ne olabilir ki? Yayınevi bir yandan "bir hakikat bile gizli kalmasın!" diye yüce Allah'a dua ediyor (3. cildin önsözü), öte yandan bu çok önemli kitapların künyelerini 25 yıldır bir türlü açıklamaya yanaşmıyor

3. cildin 'önsözünün sonunda şöyle bir açıklamaya da yer verilmiş: "Bu hatıratın muhtevasında 'filan muahede [andlaşma] veya tamimin [genelge], sayfalar arasında muayyen yerlere eklenmesi' hususunda müellifin koyduğu notları vermekle yetinerek, söz konusu [andlaşma ve genelgeleri] ekleyemedik. Çünkü bunların bazıları, henüz tetkike arzedilmeyen Cumhuriyet devri arşivlerindedir. [ .. ] Mutaassıp bir görüşle yakın tarihimizin gerçeklerinin ortaya çıkmasına mani olunduğu, bu suretle de bir kere daha tezahür etmektedir. "

Bu ifadeye bakınca kitabı okumamış ya da üstünkörü okumuş biri de sanır ki Rıza Nur, çok önemli ve hala gizli tutulan birçok önemli belgeye atıfta bulunuyor. Şimdi, bir ilk adım olarak, Rıza Nur'un satırları arasına sıkıştırdığı bu notları görelim. Zaten çok değil, bu nitelikte yalnız iki not var. 

1. "[Moskova andlaşmasından sorıra] birçok top, mitralyöz, tüfenk, gülle, fişenk de alındı. Bunlar· da muhtelif yerlerden sevk ediliyor. Buraya Sinop'taki notlar ve [Moskova] andlaşması eklenecek, andlaşmanın ruhu ve gayesi, Nahcivan, Acara, Baku ve mektuplar eklenecek. 1921 Nisan ayı içinde süratle Baku'ya doğru iniyoruz .. " [805]

 2. "Yusuf Kemal [Tengirşenk] , Tiflis'e bir heyet-i murahhasa [delegeler] gönderiyor. Celsede Ruslar da bulunacak. Bu bizim prensibe aykırı . Bir resmi tezkere ile bana, murahhas [delege] olarak bu andlaşmanın müzakeresine iştiraki teklif etti. Kendisine şu tezkere ile cevap verdim ki pek ağır yazılmıştır: (Tezkereyi buraya) Hasılı reddettim. Yusuf Kemal'de kuyruk acım· var ama kabul etmediğim, prensibime aykırı olmasındandı." [820]

Evet, 1792 sayfa tutan hatıralarda sadece, koyu olarak basılmış bulunan yukarda ki iki not bulunmaktadır. 1. maddede geçen Moskova Andlaşması, bu dönemle ilgili her kitapta var, saklı gizli bir metin değil. Geri kalanlarsa, besbelli ki yazarın hatıralarına eklemek istediği hususları hatırlamak için kaydettiği özel yazarlık notları. Zaten Rıza Nur da, başka bir belgeye gönderme yapmıyor. 

2. maddedeki tezkere ise, murahhaslık teklifinin reddinden ibaret. Red gerekçesi de, hatırada açıkça belirtilmiş. Tezkere aynen bulunup buraya eklense, yakın tarihimizde ne değişecek acaba?

 Lütfen söyler misiniz, bu iki alelade n:otta söz konusu edilen hususların, Cumhuriyet arşivleriyle ilgisi ne? Ayrıca, yayınevinin iddiasının aksine, Rıza Nur bu iki notta herhangi bir genelgeden de söz etmiyor.

Hatıraları yayınlayan yayınevinin tutumu, yaklaşımı, gerçeğe duyduğu saygı bu!

Artık hatıralara eğilebiliriz. Bir hatıranın tarihi bir değer taşımasının, en azından, hatıra sahibinin kişiliğine ve açıkladığı belgelerin niteliğine, haber kaynaklarının sağlamlığına bağlı olduğunu, sanırım kimse reddetmez. 

Bu yazıda Rıza Nur'un kişiliği incelenecek. Rıza Nur, hatıralarını 1928 yılında Paris'te yazmaya başlamıştır. Kendisi , "1 7 Ocak 1930 Cuma günü saat 11 'i 20 geçe" bittiğini kaydediyor [s. 1548] . Fakat bir sayfa sonra da şöyle diyor: "Bundan böyle yine Hayat ve Hatıratım'a devam edeceğim." [1549] Ve 243 sayfa daha devam ediyor. Ayrıca 1 936 yılına kadar, aklına estikçe, geri dönerek hatıralarına eklemeler yapıyor. Mesela 452 ., 1551., 1570., 1574., 1766. ve 1791. sayfalarda bu tür eklemeler var. 4. ciltteki ekler ise 1929-1935 yıllarında yazılmıştır. Bütün bunları yazdığı 7-8 yıl boyunca, Rıza Nur'un ruhi, zihni ve fikri durum unu belirten ifadelerinden bazılarını, okuyucuların dikkatine sunmak istiyorum. Bu durumla ilgili daha ayrıntılı ve ilginç ifadelerine, "Seçmeler" bölümünde yer verilecektir. Rıza Nur hatıralarında, durumu hakkında şunları anlatıyor: 

Bu eseri yazmaya başladığım vakit, öyle yorgun idim ki iki satır okumaya ve yazmaya bile halim yoktu. Gözlerime de zaaf gelmişti, dermansız düşmüştüm. Hem de gurbette bin dert içinde ve her şeyden usanmış, bıkmış, hatta yaşamak bile istemez raddelere gelmiştim [511. Şimdi istinadgahsız, ümitsiz, dehşetli bir emelden mahrum, bedbinlik içinde, yeisten, kederden yana biten bir mahlukum. [73]

Evliliğin beni öldürüp çiğnenmiş bir paçavra gibi pörsütüp bitiren kara dertleri içinde [3l2] . Tefekkürattan bir hale.geliyorum ki, dimağım tutuşmuş, yanıyor gibi, öleceğim. Çünkü tenebbuhat-ı dimağiye müthiş. Miğdem her gün bozuk. Karnım gazdan dolu gibi . Biteviye aşağıdan gaz çıkıyor. [ .. ] Tırnaklarım cadı tırnağı gibi .uzuyor, içi de simsiyah kir. Her gün keseyim diyorum, fakat bir türlü vakit bulamıyor, yarın diyorum. Bu suretle bir iki ay kalıp Çinli tırnağı gibi oluyor. Sakalım da öyle. Papaz gibiyim. Evde banyo var. Fakat lüzumu kadar banyo da alamıyorum. Çünkü vakit alıyor. Hasılı pis bir adam oldum. Halime ben de iğreniyorum [14151. Takriben iki ayda bir, okuduğumu anlamaz hale geliyorum. Sersem gibi oluyorum [1416]

Halimizi bilen biri, bir_ gün bana 'Şaşıyorum, bu bela içinde sen nasıl oluyor da kitap yazabiliyorsun?' demişti [14181. Altı aydır hatıratımla uğraşıyorum. O da bitiyor. Ancak buna angaryaya çalışır gibi nefsimi cebrederek zorla çalışıyorum [1467]. Başım da sersemlemiş, vücudum halsiz [1474]

Beni bir nokta tutuyordu. O da [karımın] namuslu olması idi. Üç-beş aydır namusunda da zayıflık görüyorum. Lafları bir fahişe sözleri oldu. Bir müddettir, bir Fransız şoför ile ami (dost) imiş, bu adam bunu bedava otomobilinde gezdiriyormuş, bu da onu bedava traş ettiriyormuş. Haber alınca çıldırır gibi oldum. [ .. ) Dedim, şu karıyı mı öldüreyim, şoförü mü öldüreyim? [ .. ) Ayrılıp boşanmaya karar verdik. Bana 'Senin de dostum olurum.' demesin mi? [1554/1555] [Karım] bir kaç ay evvel de, 'Randevu evlerinin çok kazandığını Madam ... söylüyor. Onunla beraber bir kerhane açalım,' demişti . Ben de gırtlağını sıkmıştım [1555]

Karımı lstanbul'a yollayınca, berber dükkanı başıma kaldı . Gitmesem her şeyi çalarlar. Sekizde dükkanı açıyorum. Günde beş-altı defa yerleri süpürüp saçları kaldırıyorum. Sekiz buçuğa kadar dükkanda uğraşmak ve hizmetçilik. Bu yaşta bu da başıma geldi. Berber olduk [1 590] . Bu kadın beni akılca, sıhhatçe, namusca, paraca, her şeyce bitirdi [1590] . Vücudumu yıktı, beynimi yıktı, namusumu yıktı, cebimi yıktı, ömrümü yıktı [1599] . Hanım İstanbul'dan döndü. Dükkandan kurtuldum. Yine beni arada dükkana yolluyor. Bu kadarın zararı yok [1600] . Meğerse çenemin altında iki taraflı bir yara olmuş imiş. Çalışma esnasında hissetmemişim [1658] . Hiç olmazsa uyku uyumak için Nice'e gitmeye karar verdim. Kafamı dinlendirmeye pek muhtacım [1689]. Yorgunum, çok yorgunum [1690]

Karım yine hastaneden çıktı, eve geldi. Çıktığından beri bizim uyku yine gitti. Beynim çok yorgun [1736) . Bizim ağalar (M. Kemal ve ismet vb) İstanbul'a gelmişler. Yalova'da ve oradaki çiftliklerde zevk ve sefa ediyorlar. Şahane tebdil havalar yapıyorlar. Ben burada iki odaya tıkılmışım, ölüyorum. Of! [1 777] Naime elimi, Nesrin eteğimi öptüler. Biraz ewel karıma orospu diyen, beni pezevenk yapan bu alçak hizmetçiler, şimdi böyle yaptılar. Dünyada en korktuğum bu sözlerdi. Başıma geldi. Herkese rezil oldum. Karımı ve hizmetçileri [sonunda İstanbul'a] yolladım [1586] . Karımdan şu mektubu aldım: 'Ben burada kendime bir hayat arkadaşı buldum. [ .. ] Bunu başkasından duyarak üzülmene imkan bırakmıyorum.' Namussuz, vicdansız karı!

Sonunda bana boynuz da taktı [1 785] . Galiba bu işte [M. Kemal'in] ve İsmet'in de parmağı var [1786] . Boynuz takmak gücüme, anma gitti . Bu tesir her gün daha ziyade arttı. İçimi, beynimi burdu durdu. Hazmı bozdu. Uykumu aldı. Beni müthiş keder ve hiddet kapladı. 16 kilo kaybetmişim [1791J .. " M. Kemal Atatürk'e karşı olanların dört elle sarıldıkları, ciddi bir kaynak olarak ileri sürdükleri bu hatıraları, Rıza Nur işte bu durumdayken yazmış. ,.Bu kısa alıntılar ile hatıraların değerini ve amacını anlamak için yeterli ama hiçbir kuşkuya yer bırakmamak için devam edelim. 4 cilt halinde yayınlanan kitap, toplam 2005 sayfa. Bölümleri şöyle: 

Sayfa 1 - 50 Yayınevinin önsözü.

Sayfa 51 - 53 Başlangıç.

Sayfa 54 - 138 Yetişmesi.

Sayfa 139 - 244 Hekimlik Hayatı.

Sayfa 244 - 483 Meşrutiyet. [288. sayfada 1. cilt bitiyor]

Sayfa 483 - 541 Mütareke. [2. cildin sonu]

Sayfa 555 - 958  Milli Kıyam'ın İç Yüzü.

Sayfa 959 - 1160  Lozan [1. dönem]

Sayfa 1161 - 1191 İnkita (ara) Devri.

Sayfa 1192 - 1250 Lozan Konferansının İkinci Devri .

Sayfa 1251 - 1260 Lozan'dan sonra. [3. cildin sonu]

Sayfa 1269 - 1398 Cumhuriyet Devri.

Sayfa 1398 - 1792  [Paris'te] (Hatıraların sonu).

Sayfa 1793 - 1822 Ek 1, Ziya paaşanın İkinci Zafernamesi

Sayfa 1823 - 1880 Ek 2, Topal Osman, gülgülü opera livresi

Sayfa 1881 - 1957  Ek 3, Türkiye'nin, Yeni Baştan İhyası ve Fırka Programı

Sayfa 1958 - 2003 Ek 4, Cehennemde Bir Celse, opera livresi. (4. cildin sonu9

Hatıralarda, bu bölümlemeye rağmen, birçok konu içiçe, karmakarışık, gelişigüzel, sıçramalı bir biçimde yani yazarın o günkü ruh haline göre yazılmıştır. Kitabı dikkatle okuyunca anlaşılıyor ki, Rıza Nur, M.K. Atatürk'ün Nutuk'unu Paris'te [1928'de] okumaya başladıktan sonra, hatıralarını yazmaya karar vermiş, gittikçe artan bir kin, kıskançlık ve gazapla da yazmaya başlamıştır. [M. Kemal Atatürk tarafından 15-20 Eylül 1 927'de, CHP il. Kurultayında okunan Nutuk, ilk olarak 1927'de eski yazıyla basılmıştır.] 

İsterseniz önce Nutuk'un Rıza Nur'la ilgili satırlarına bir göz atalım da Rıza Nur'un . öfkesinin sebeplerinden birini bulmaya çalışalım. Nutuk'un 328. sayfasında Rıza Nur'dan şöyle bahsedilmektedir: "Maliye Vekili Abdülhalik Bey [Renda] , izahatına başlamadan evvel, Rıza Nur Beyden, zabıttaki sözlerinden bazılarının izahını istedi. Rıza Nur Bey, Yanyalıların Türklüğünü meşkuk (şüpheli, kuşkulu) gösterecek tarzda ifadelerde bulunmuştu. Abdülhalik Bey, Rıza Nur Beyin zehabını şu suretle tashih etti:

'Doktor Bey, altı yüz sene evvel Arnavutluğun bir kısmından olan Yanya'ya giden ecdadımızın, oradaki bıraktıkları ensali (nesilleri) başka bir töhmetle itham ediyor. Hem kim? Maalesef öyle bir muhterem arkadaşım ki, altı seneden beri mutaassıp bir milliyetçi olmuştur. Daha evvel değildi . Kendileri daha iyi bilirler. Ben, o Yanyalı dedikleri adam, Türklük için silahla mücadele ederken, kendileri bilakis [Arnavutları] isyana teşvik etmiştir.'

Filhakika Rıza Nur Beyin siyasi hayatında, birçok mücadelelere iştirak ettiği malum idi. Bu iştirakleri, milliyetperver olarak, Büyük Millet Meclisi devrinde, ona hizmet ve faaliyet sahaları gösterilmesine mani telakki edilmemişti. Fakat Türklerin Rumeli'nden çıkarılması gibi her Türk'ün kalbinde ebedi ve elim bir hicran yaşatan büyük felaket hadisesinde, müfrit milliyetperver Rıza Nur Beyin Arnavut asileri ile beraber, Türklük aleyhinde faaliyette bulunduğunu bilmiyorduk. Buna ıttıla (haberi olma, bilgisi bulunma) hasıl olunca, Büyük Millet Meclisi'ni hakiki bir hayret ve dehşet istila etti. [Nutuk, Devlet Matbaası, İstanbul, 1934] 

F. Rıfkı Atay, 22 Mart 1964 tarihli Dünya gazetesinde Bir Hasta başlıklı yazısında görgü tanığı olarak bu sahneyi anlatmaktadır: "Rahmetli Abdülhalik Renda pek vatansever bir Türktü. Bütün ömrü Osmanlı devrinin tehlikeli idare hizmetlerinde geçmişti. Bir Rumeli Türkü olduğu için Rıza Nur Meclis'te onun Arnavut olduğunu iddia etmeye kalktı. Hiçbir zaman hiç kimse ile sertçe bir tartışma bile yaptığını görmediğim 'sessiz yiğitlerden' Mustafa Abdülhalik'in öfkeden köpürerek kürsüye nasıl fırladığı hala gözümün önüne gelir. Atatürk de locasında idi. M. Abdülhalik, Rıza Nur'a dönerek, 'Ben devletin kaymakamı olarak sırtımda tüfek, Arnavutluk dağlarında isyan edenleri takip ederken, sen Hürriyet ve itilafcı Rıza Nur, Arnavutları devlete karşı isyan etmeye teşvik edenlerle beraberdin! Onlarla yan yana çalışıyordun!' diye bağırıyordu. Rıza Nur'un dili tutuldu idi. Sonra kaybolup [Paris'e] gitti." [C.O. Tütengil, a.g.e., s. 23 vd.] 

Öyle sanıyorum ki hatıralarını yazarken Rıza Nur'u iki amaç güdülemiş. Kendini yüceltmek; başkalarını, özellikle M. Kemal Atatürk ile milli mücadele kadrosunu ve Lozan Kurulunu küçültmek, aşağılamak, karalamak. Böylece sahte bir tarih yaratmaya yeltenmiş. Hatıralarının, başlıca tanıkların hayatta olmayacağını tahmin ettiği bir tarihe . [" 1960 yılına kadar" s.8] kadar açıklanmaması için de önlem almış. (Sadece bu önlem bile yazarın niyet ve amacının, tarihe hizmet olmadığını göstermektedir.) Özel hayatında bunalıma düştükçe veya İstanbul'dan gelen gazetelerde M. K. Atatürk ve çevresindekiler hakkındaki haberleri ve övücü yazıları gördükçe, karalama şiddetini de arttırdıkça arttırmış.

Hatıralarını yazmayı önceden planlamış olmadığı, ani bir kararla bu işe kalkıştığı, Paris'e giderken, birinci dönem sonunda Türk delegasyonuna verilen -ve güya İsmet Paşanın kabul edilmesini istediği [1151]- projeyi ve eklerini Sinop'ta bırakmasından anlaşılıyor [1076]. Yoksa bu malzemeyi, gerçekleri yansıttığı havasın) vermek ve İsmet Paşayı suçlamak için göz aldatıcı bir aksesuar gibi kullanmak fırsatını kaçırmazdı. Hatıralarda, yakın tarihimizle ilgili bölümler ve Rıza Nur'un bu bölümlerle ilgili açıklamaları şöyle: 1920-1923 dönemi için [555-1277. sayfalar] şöyle diyor: "Ankara'ya geldikten sonra ise [olayların] tamamiyle içindeyim. Mevkilerim her şeyi bilmeye müsait. Çok şeyde bizzat dahlim var."[540]

 1923-1927 dönemi için de [1277-1398. sayfalar] şöyle yazıyor:

"Cumhuriyetin ilanı gününe kadar ben işlerde doğrudan doğruya medhaldar idim. B undan sonra sade mebus olarak işleri yakından görüyorum . Birtakım 'işlerin içyüzünü bilmiyorum. Fakat çok şeyler mebuslar arasında kulaktan kulağa dolaşıyor. Ben ekseriya İstanbul'dayım. Arada Ankara'ya gidiyorum, birkaç gün kalıp haberler alıp dönüyorum. Cumhuriyet'in ilanından mebusluğumun sonuna kadar üç-dört yıl zarfında Ankara'da, ceman yekun üç-beş ay ya oturmuşumdur, ya oturmamışımdır: Meclis'teki müzakerelere karıştığım, alakadar olduğum yoktu." [1277]

1927-1936 (Paris/Mısır) dönemi hakkında [1398- 1792.] sayfalar! söyledikleri ise şunlar: "Artık mebus değilim. Gurbetteyim. Bundan böyle yazacağım şeyler, gazetelerde gördüğüm ve Paris'e gelen bazı kulağı delik kimselerden işittiğim malumattır. " [1339]

Şimdi 1920- 1923 dönemi hakkında, yayınevinin "yakın tarihimizin bakir gerçekleri üzerine ışık tutan müthiş vesikalar" diye nitelediği vesikaları [belgeleri] ve Rıza Nur'un bilgi kaynaklarını inceleyelim. 

AKIL HASTASI RIZA NUR DOSYASI - 2'den devam edecek.





Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

Top Post Ad

Below Post Ad

Sponsor