Atatürk'ün 5 yaşındaki fotoğrafı", Popüler olmak için söylenen yalanlar.
Ertan Özyiğit'in tv100'de yayınlanan Kayıtsız programında Oktan Keleş'in aktardığı fotoğrafın Atatürk'ün çocukluğuna ait olduğu iddiasıyla ilgili şüphelerimizi aktaralım:
Sözde 1885 tarihli fotoğrafta Atatürk'ün adı “Mustafa Hoca Mustafa Sabri Efendi. Anlatılan kişinin de olaya karıştığı iddia ediliyor. 1893 yılında gittiği askeri lisede matematik öğretmeni olan Yüzbaşı Mustafa Sabri Bey'in, Namık Kemal'in matematikteki başarısından ve zekasından esinlenerek Atatürk'e Kemal adını verdiği söylenir. üzerinde". Atatürk'ün 1893'te askeri lisede kendisine Kemal adını veren Mustafa adlı öğretmeniyle 1885'te 5 yaşındayken aynı karede olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur.
1885'te bir fotoğraf için şapkalı bir çocuk vardı. , ve fotoğraflanan şapkadaki yetişkin erkekler şüphe uyandırdı (1909'da yayınlanan "Askeri Giyinme Nizamnamesi"nde, subay ve subayların kıyafetleri değiştirildi ve tüm sınıfların resmi unvanı "kalpak", haki renkliydi) Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nda sivil giyimi tercih eder, genellikle kalpak giyer. Kalpak, Kuvayi Milliye'nin nöbeti ile "milli mücadele" taraftarlarının simgesi haline geldi (Necdet Aysal (2011). "Tanzimat'tan Kore Cumhuriyeti'ne giyim ve giyimde modernleşme hareketleri". ÇTTAD, X. / 22 (2011) /Bahar).pp.3-32). Bu dönemden sonra kalpak'ın Anadolu'ya yayıldığı anlaşılmaktadır). Fotoğraftaki kıyafetin 1880'lerde Selanik'ten çok 1920'lerden sonra Anadolu'yu yansıttığı söylenebilir.1880'lerde Selanik'te kep kullanılmadığı biliniyor. Atatürk'ün çocukluğuna aittir.
Oktan Keleş, fotoğrafın Atatürk'e ait olmadığına dair belge istese bile iddia sahibi olarak delil ibraz etmekle yükümlüdür. Rastgele siyah beyaz bir fotoğrafı Atatürk'e atayıp Atatürk'e ait olmadığına dair kanıt yükleyemedi. Davacı iddiasını ispatlamak zorundadır. Fotoğraf Atatürk'le bağlantısını kanıtlamalıdır.
Oktan Keleş, resmi tarih uydurması olarak Atatürk'ün Trablus'ta göz hastalığına yakalandığını iddia etse de, bizzat Atatürk savaşta gözünü yaraladığını iddia ediyor. Atatürk'ün arkadaşı Kerim Bey'e yazdığı 9 Mayıs 1938 (22 Mayıs 1912) tarihli mektubunda, "Sol gözüm 16/17 Ocak 1912'den başlayarak 17 Ocak savaşı gecesi ve günü hastalandı. Baskın, kanama ve kör olun. Acının seviyesi görevimi yapmamı engelledi. Hilaliahmer Hastanesi'ne (Kızılay) yatırıldım. Bir aylık tedaviden sonra tam göremememe rağmen taburcu oldum. kullanılan kelimeler. Keleş'in makalesindeki kurgunun aksine, Atatürk'ün dalaklı gözü bozuk sağ gözü değil, sol gözü - fotoğrafta görüldüğü gibi.
(Yukarıdaki çeviri hatası örneklerinden de anlaşılacağı gibi), geçmişteki sarışın çocukların fotoğrafları, güvenilir bir kaynak olmaksızın Atatürk'ün fotoğraflarından şüphe edilmemelidir. . Bu nedenle fotoğrafın hangi depodan veya sahibinden alındığı belirtilmelidir.
Paylaşılan görselde etiketle kapatılan bölüm dikkat çekiyor. Fotoğrafın kapatılan bu bölümünde 1885 yılında Selanik’te kullanımda olmayan Latin alfabesi içerikli bir yazının bulunması olası. Bu nedenle görselin orijinalinin herhangi bir bölümünün kapatılmadan yüksek çözünürlükle kaydedildiği versiyonunun, fotoğrafın hangi kaynaktan temin edildiği detayıyla birlikte paylaşılması önem arz ediyor.
İstanbulʼda İngiliz genel karârgâhınındaki General Harringtonʼın, 29 Ocak 1921ʼde İngiltere Savunma Bakanlığıʼna gönderdiği raporda Mustafa Kemal için, “Çanakkale savaşında… Enver Paşaʼyla kavga etti, bir gözünü kaybetti” deniliyor.[1]
Rıza Nur ise anılarında Mustafa Kemal için şöyle diyor:
“Hal-i tabiide gözlerinde şaşılık yoksa da sarhoşluğunda ve kızdığı vakit tamamiyle şaşı olup biri bir yana, diğeri diğer yana bakar. Bu da tereddi eseridir… Frengisi Trablusgarpʼta gözüne vurmuş, iritis olmuş. Göz doktoru Şamʼlı Münir Ahmed iyi etmiş.”[2]
Mustafa Kemalʼin gözü hakkındaki bu iki iddia da doğru değil.
İngilizlerin yazdığı gibi Mustafa Kemal, Enver Paşa ile kavga etmiş, bir gözünü kaybetmiş değil.
Ya da Rıza Nurʼun yazdığı gibi Mustafa Kemal’in gözünün hastalanması frengiden (cinsel ilişkiyle bulaşan hastalık) kaynaklanmıyor.
Oktan Keleş ise, “Atatürk’ün Trablusgarp’ta sanılanın aksine gözüne hiçbir şey olmamıştır!” iddiasında bulunuyor. Keleş, diyor ki:
“Ata’nın, Trablusgarp’da Derne Muhaberesinde, gözüne kireç kaçması hatta şarapnel parçası sonucu bir gözünün rahatsızlandığı resmi tarihte ve masonik Kemalistlerin uydurmalarında yazmaktadır. Fakat bu doğru değildir!”[3]
Oktan Keleş, resmi tarihi altüst ettiğini sanıyor ama Mustafa Kemal’in Trablusgarpʼta gözünden rahatsızlanması ve yaralanması resmi tarihin veya Kemalistlerin uydurması değil.
Birazdan göreceğiniz gibi bu gerçeği Mustafa Kemal, 22 Mayıs 1912ʼde Kerim (Abdülkerim) Beyʼe yazdığı mektupta, Enver Bey, 24 Ekim 1912ʼde Harbiye Nezaretiʼne gönderdiği yazılarda, Fuat (Bulca), Eşref (Kuşçubaşı) ve İbrahim Tali (Öngeren) anılarında dile getirir.
Keleşʼin bahsi geçen belge ve bilgilerden habersiz olduğu anlaşılıyor.
“Atatürk’ün Trablusgarp’ta sanılanın aksine gözüne hiçbirşey olmamıştır! Resmi tarihin ve Kemalistlerin uydurmasıdır!” demek, tarihi gerçekleri saptırmaktır.
Keleş, yazısının devamında, “Resmi yazılı tarihin aksine, Atamız çocuklukta geçirmiş olduğu bir kaza sonucu gözünde bilinen bir araz oluşmuştur” diyor. Ama bu konuda en ufak bir belge veya kaynak sunamıyor.
Sunamadığı için, Mustafa Kemalʼin Harp akademisi yıllarına ait fotoğrafının montajlı halini yazısına koyarak iddiasını kanıtlama yoluna gidiyor.
Mustafa Kemalʼin gözünün doğuştan şehla olduğuna dair en ufak bir belge veya kaynak yok.
Keleş’in, “Atatürk’ün Trablusgarp’ta sanılanın aksine gözüne hiçbir şey olmamıştır!” iddiasına dönersek, dediğimiz gibi bu iddia doğru değil.
Şöyle ki:
Gönüllü olarak gittiği Trablusgarpʼta güç hava ve yaşam koşulları Mustafa Kemal’in sağlığını bozar. Bir şarapnel parçasının düştüğü kireç kuyusundan sıçrayan pıhtının gözlerine girmesi göz rahatsızlığına neden olur.[4]
Derneʼde, 16/17 Ocak 1912ʼde, Mustafa Kemal’in komutasındaki yerli kuvvetlerin İtalyanʼlara karşı baskın taarruzu sırasında, Mustafa Kemal yoğun toz bulutu içinde kalır, bir kireç parçası sol gözüne girer, gözünü zedeler, gözündeki rahatsızlık daha da artar ve görme problemi yaratır. Asit borikle yapılan tedavi bir sonuç vermez.[5]
Fuat Bulca, anılarında olayı şöyle anlatıyor:
“Biz harabeler içinde savaşa devam ederken, Mustafa Kemalʼin yanındaki az sayıdaki arkadaşlarıyla Kasrı Harûnʼun merkezini oluşturan ve geniş bir avlunun içinde kalan merkez binasına kadar ilerlediği ve buraya daldığı görüldü. İşte bu sırada gökyüzünde bir gürültü duydum. İki İtalyan uçağı alçaktan uçuyor ve bizim arkamıza saldırarak bombalarını koyuveriyorlardı. Bir panikten korkuyordum. Tam bu anda, taze bir düşman kolunun yılan gibi kıvrıla kıvrıla cebri yürüyüşüyle bize ilerlediğini gördüm. Ben ne pahasına olursa olsun, Mustafa Kemalʼe erişip zorunlu olarak geri çekilmeyi kabul ettirmek için ileri atıldım ki, sağ kanadımızdaki toz bulutu içinde bir kaynaşma olduğunu ve bizimle boğuşan düşman safları arasında boşlukların belirdiğini gördüm. Gelenler Eşref Beyʼin süvari kuvveti idi ve göz açıp kapayıncaya kadarlık süre içinde düşmanın sol kanadına çarptı. Karşımızdakilerin bir kısmı ile yeni gelenlerin bu tarafa dönmek zorunda kalmaları bize biraz nefes aldırdı. Mustafa Kemalʼin bulunduğu merkez binası harabelerine vardığımda onun yüzünü tanınmaz halde buldum. Bir elinde kılıcı vardı, diğer elinde mendili sağ gözünü kapatıyordu. Yaralandığını zannettim. Hayır, yaralı değildi, fakat harabeler arasında yıkılan bir sütundan fırlayan kireçli bir taş parçası şiddetle gözüne çarpmıştı. Sönmüş kireç olmasına rağmen bir kısmı gözüne girmişti… Mustafa Kemal’in gözündeki ağrı gittikçe şiddetleniyordu.”[6]Fuat Bulca, Mustafa Kemal’in sağ gözüne kireç parçası girdiğini yazıyor, doğrusu sol gözü olacak.
Nitekim Mustafa Kemal, 22 Mayıs 1912ʼde Ayn Mansur Karargâhıʼndan Kerim (Abdülkerim) Beyʼe yazdığı mektupta, “3/4 Kânunusani (16/17 Ocak) baskınıyla başlayan 4 Kânunusani (17 Ocak) Muharebesi gecesi ve günü zaten hastalıklı görünen sol gözüm kanlandı ve görmez oldu” demektedir.[7]
Bu göz yarasına rağmen Mustafa Kemal hastaneye gitmek istemez, çadırında yatmaya devam eder.[8]
İbrahim Tali (Öngeren), bu sırada Mustafa Kemal’i çadırında ziyaret eder, ilk defa onunla tanışır. İbrahim Tali anılarında bu tanışmayı şöyle anlatıyor:
“…bir kılavuz alarak kendisini ziyarete gittim. Yaveriyle haber gönderdim. Yaver: ‘Kumandan Bey rahatsız yataktadır, sizi öyle kabul edecek, kusura bakmamanızı rica ediyorʼ diyerek beni mahruti bir çadıra götürdü. Mustafa Kemal Bey portatif karyolasında oturuyor. Eşyası bir seyyar masa ve iki seyyar sandalye, yere serilmiş bir kurt derisinden ibaret! Kumandan Bey’in bir gözünde kan var. Sık nefes alıyor. Elini sıkarken biraz da ateşli olduğunu hissettim. Kendimi takdim ettim ve hemen ateşini ölçmeğe davrandım. O, bana:
– ‘Hoşgeldiniz, nereden geliyorsunuz, seyahat nasıl geçti?ʼ diye soruyor, ben de kendisine:
‘Ne vakitten beri rahatsızsınız? Neden geride, Mısırʼdan gelmiş olan Kızılay hastanesinde istirahat etmiyorsunuz?ʼ gibi sualler soruyorum. İşte aziz Milli Şefʼin ‘Bütün ömrünü hizmetine vakfettiğiʼ tabiri ile başladığı hitabesinde tavsif olunan Atatürkʼü böyle bir vaziyette tanıdım. Onu, daha sonraları da, hastalık günleri dahil, bütün ömrünü milletinin hizmetine vakfeder olarak gördüm. Mustafa Kemal Bey’i ancak orada bulunan arkadaşların ısrarı ve Enver Beyʼin müdahalesiyle hastaneye götürebildim. Dört beş sene evvel Haseki hastanesi başhekimi iken vefat eden kıymetli göz hekimi Münir’in ihtimamı ve hastane hekimlerinin himmeti ile on beş-yirmi gün zarfında Mustafa Kemal Bey iyileşerek Derne kumandanlığını ele aldı.”[9]
Mustafa Kemal, 18 Ocak 1912ʼde Derneʼde Hilal-i Ahmer (Kızılay) Hastanesine yatar. Doktor Yüzbaşı Hüseyin Hüsnü Bey, 19 Ocak 1912 tarihli günlüğünde, Mustafa Kemal’in göz rahatsızlığı nedeni ile hastaneye yattığını yazıyor. Başta doktor Münir Bey olmak üzere hastane hekimleri Mustafa Kemal’le yakından ilgilenirler. Mustafa Kemal, bir ay kadar Hilal-i Ahmer (Kızılay) Hastanesinde tedavi görür. Tamamen iyileşmeden hastaneden çıkar.[10]
Bu sırada diğer doktorlar, Mustafa Kemal’e ülkeye geri dönmesini uygun görür. Fakat Dr. Münir, gözündeki sorunun geçici olduğunu, esasen kumandan vaziyetinde bulunan kimselere şiddetle ihtiyaç duyulduğu bir sırada ayrılmasının uygun olmayacağını belirterek gitmesine karşı çıkar.[11]
Doktor Yüzbaşı Hüseyin Hüsnü Bey, 19 Ocak 1912 tarihli günlüğüne şöyle yazıyor:
“Operatör Ahmed Hilmi ve doktor Hafız efendiler, gündüz saat beşde Muhtelyeʼye müteveccihen hareket etti… Ziya Bey, Enver Beyʼin yanında bulunan Şark Ordusu Kumandanı Mustafa Kemal Bey’in gözlerine bakmak üzere karargaha gitti. Hastahanede İbrahim Bey’le birlikte kaldık. Akşam Şark Ordusu Kumandanı Mustafa Kemal Bey hastahaneye yatmak ve istirahat etmek üzere Münir Bey ile birlikte hastahaneye geldiler.”[12]
Eşref (Kuşçubaşı) Bey, anılarında Mustafa Kemalʼin göz tedavisiyle ilgili şu bilgileri veriyor:
“Mustafa Kemal’in gözleri Kasr-ı Harun savaşında, harabenin kireçle örülü duvarlarından çıkan kesif toz bulutu içinde uzun zaman kalmanın ve sağ göze zannederim bir kireç parçasının girmesiyle zedelenmiş ve hastalanmıştı. Son günlerde İskenderiye’den Mısırlı Prens Umer Tosun Paşaʼnın lütfettiği ilaç sandığından çıkan asid borikle tedavimiz, hiç de beklediğimiz iyileşmeyi getirmemişti. Kendisi çadırımda misafirdi. Ağrı başladığı zaman ne oturabiliyor, ne yatabiliyordu. Ben de çok üzgündüm. Nihayet güçbela getirebildiğim bir göz uzmanı Suriyeli doktor Münir Beyʼin bizim tek doktorumuz Hakkı Beyʼle birlikte yaptıkları muayeni sonunda, Mustafa Kemal Bey’in yetkili bir göz uzmanı tarafından acele muayene ve tedavisi kararlaştı. Tanıdığım Avusturyalı Profesör Dr. W. Foxʼu söylediğim zaman ikisi de kabul ettiler.
Mustafa Kemal önce karşı çıktı:
– ‘Eşref Bey… Bu hayati devirde sizleri yalnız bırakıp nasıl giderim? Zaten kaç kişiyiz? Gün geçtikçe vaziyetimiz düzeliyor, kuvvetleniyoruz. Benim yerime gelecek arkadaş, bu neticeye varabilmek için zaman kaybedecektir. Acaba bu doktorların arızayı Dr. Foxʼa bir rapor halinde bildirerek Oʼnun önerilerine göre ve vereceği ilaçlarla tedavi olanağı yok mudur?ʼ
– ‘Doktorlar başka çare göremiyorlar.ʼ
– ‘Bilmiyorum Eşref Bey kardeşim, dönünce sizleri ve bu toprakları bulabilecek miyim?ʼ
– ‘İnşallah. Görüyorsun ki durumumuz gün geçtikçe düzeliyor… Gider sağlığına kavuşur, yine dönersin. Daha yapacak nice nice hizmetlerimiz var.ʼ
Mustafa Kemalʼe Mısır hududuna kadar kendi atımı verdim. Maddi yardımı Mısırʼdan sağladık. Yaveri Fehmi Bey’in katılmasını da Enver Bey uygun gördü. Daha sonra kendisinden dinledim. Profesör Fox büyük ilgi göstermiş. Diğer göze sirayeti önledikten sonra müdahalesini yapmış.”[13]
Fuat Bulca gibi Eşref (Kuşçubaşı) Beyʼde, Mustafa Kemal’in sağ gözünün yaralandığını yazıyor. Oysa, üstte kanıtıyla ortaya koyduğumuz gibi, Mustafa Kemalʼin sağ değil, sol gözü yaralanır.
3/4 Mart 1912ʼde gerçekleşen savaş sonrasında Mustafa Kemal’in göz rahatsızlığı tekrarlar ve 15 gün kadar yataktan kalkamaz. Doktorlar, Mısırʼa gitmesini tavsiye eder ama Mustafa Kemal buna razı olmaz.[14]
Mustafa Kemal, 22 Mayıs 1912ʼde Ayn Mansur Karargâhıʼndan Kerim (Abdülkerim) Beyʼe yazdığı mektupta, başından geçenleri ve göz rahatsızlığını anlatır:
“Aziz Kardeşim Kerim Bey,
Ayrıldığımız gün olan 2 Teşrinievvel 1327ʼden (15 Ekim 1911) bugüne kadar geçen 7-8 ay zarfında size ancak bir iki ve pek kısa mektup göndermiştim. Bunların ulaşıp ulaşmadığını bilmiyorum. Sonra Parisʼte olduğunuzu, Tunus yoluyla geçmek isteyip de başarılı olamayarak sizin yardımınızla bize gelen bazı arkadaşlardan öğrendim.
Ben İstanbulʼdan Naci, Hakkı ve Yakup Cemilʼlerle çıktım. Naciʼnin bütün hayallerine rağmen komite adına hiç kimse tarafından hiçbir yardım görülemedi. Paraları bitti. Genel Merkezʼden 300 lira istediler. Birinci cevapta, ‘Para yok, Enverʼle görüşünʼ dendi. Naciʼnin üstelemesine Nazımʼın azarı ve teessüfüyle karşılık verildi. Benim senedimle Naci Ömer Fevziʼden 200 İngiliz lirası aldı. Hareket edildi.
Ben yolda hastalandım, İskenderiyeʼye döndüm. On beş gün kadar hastanede yattım. Bu sırada bizim Nuri, Fuat da geldiler. Tekrar bunlarla yola çıkıldı… Bu fedakâr ve vefakâr arkadaşlarla biraz zorlukla ve bir defa tevkif olunarak, yerimize diğerlerini bırakmak suretiyle Mısır hududunu geçtik. Tobrukʼta birkaç gün kalarak başarılı bir netice veren 9 Kânunuevvel 1327 (22 Aralık 1911) Muharebesiʼni yaptıktan sonra Derneʼye geldik.
Derne Kuvvetleri, Derne Vadisiʼyle iki kısma ayrılmış bir haldedir. Enver zaten batıdaki kuvvetle bulunuyor. Nuriʼyi de onun Kurmay Başkanı yaptık, ben de Fuatʼı alıp Doğu Kolu Kumandanı sıfatıyla Doğu Kuvvetiʼne katıldım. Yollarda oldukça yorulmuş, ıslanmış, üşümüş, sefalet çekmiştik. Derneʼde de henüz başlangıç halinde bulunulduğu için sefaleti gidermek mümkün olamamıştı. 3/4 Kânunusani (16/17 Ocak) Baskınıʼyla başlayan 4 Kânunusani (17 Ocak) Muharebesi gecesi ve günü zaten hastalıklı görünen sol gözüm kanlandı ve görmez oldu. Istırabın derecesi vazife yapmama mani oldu. Hilâliahmer Hastanesiʼne yattım. Bir ay tedaviden sonra tam olarak göremediğim halde hastaneden çıktım.
Vaziyet biraz büyüdüğü için Enver Umum Kumandan, ben de Derne Kuvvetleri Kumandanı oldum. Bu sırada idi ki, 19 Şubat (3 Mart 1912) günü umumi bir muharebe oldu. Bugün de fevkalade yorgunluk ve açlık ve muharebe geceye kaldığından soğuğa maruz kaldık ve bunun neticesi olarak gözümün rahatsızlığı ertesi gün nüksetti.
On beş gün kadar yataktan kalkamadım, gözlerimi açamadım. Nihayet ıstırap geçti, tekrar işe başladık. Fakat sol gözüm daha az görür oldu. Doktorlar Mısırʼa gitmemi tavsiye ettiler. Ben razı olamadım. Nihayet bugüne kadar görme derecesinde bir fark görülemeyerek o derecenin yerleştiğine hükmedilmiştir. Gerçi uzman doktor zamanla açılacaktır diyor, fakat ben inanmıyorum.
Bu harbin bitmesinden sonra askeri hayata veda ederek istirahat köşesine çekilebilmek ihtiyacı bilmem nasıl sağlanacak?
Sizin mebusluğunuz hakkında olup biten her şeyi bana Selanikʼten yazdılar. Nihayet Salâhʼın hakkınızda yazdığı siyasi makaleyi de okudum. Zaman her şeyi halleder.
Nuriʼyi Büyük Sinusi Şeyhi Esseyid Ahmet Şerifʼin karşılanması için Cabuʼya gönderdik (12-15 günlük mesafe). Oraya ulaştı. Şeyhʼin gelmesini bekliyor.
Derne Kuvvetleriʼni adeta büyük bir tümen halinde tertip ve teşkil ettik. 2-3 günlük mesafelerde müfrezelerimiz de var. Bingaziʼdeki kuvvet daha büyük; düşman her noktada mutlak müdafaada, istihkâmını artırmakla meşgul.
Biz de pusu, baskın… Tacizlerle mütevekkil. Düşmanın Adalar Deniziʼndeki harekâtı bize hiçbir tesir yapmıyor.
Bu mektubun salimen size ulaşacağından emin olduğum için bu kadarla yetiniyor ve mektubunuzu, hatta telgrafınızı bekliyorum. Hürmetle gözlerinizden öperim kardeşim.”[15]
Mustafa Kemal, 24 Ekim 1912ʼde Derneʼden ayrılır ve 10 Kasım 1912ʼde Mısırʼa varır. Oradan pasaport ve 200 altın alıp Viyanaʼya gider. Göz hekimi Prof. William Foxʼa tedavi olur. Doktor Fox on beş dakika süren cerrahi bir müdahalede bulunur.[16]
Mutasarrıf ve Bingazi Genel Komutanı Enver Bey, Derne Ayn Mansur Karargâhıʼndan Harbiye Nezaretiʼne gönderdiği 24 Ekim 1912 tarihli yazıda, “Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal, 18 Aralık 1911 tarihinde kendi arzusuyla orduya katılmış, önce Derne Şark Kolu Komutanlığını daha sonra Derne Komutanlığını olağanüstü surette idare ettiği gibi, gözlerinin artan rahatsızlığına rağmen son zamana kadar çok iyi hizmette bulunmuştur. Bu kez malum sebepler dolayısıyla sulh akdedilmiş olduğundan sulh şartlarının tatbiki müddetince burada atıl kalmamak üzere hareket ettirildiği arz olunur” demektedir.[17]
Aynı tarihlere ait başka bir belgede ise Mustafa Kemal için, “Genel durumu takdire değerdir. İyi bir kurmay subaydır. Bir ara sol gözünün şiddetli ıstırabına rağmen Derne Komutanlığını olağanüstü idare etmiştir. Asgari süreyi tamamlamış ise terfi etmelidir” denilmektedir.[18]
Aziz Nesin, anılarında ailesinin Mustafa Kemal’in gözü hakkında konuştukları yalan-yanlış dedikodulardan bahsediyor:
“Evlerimizde Mustafa Kemalʼin aleyhinde konuşuluyordu: ‘Mustafa Kemalʼin aslı, asıl soyu yahudiydi. Yahudi dönmesiydi. Bir gözü de kördü, resimlerine baksanıza gözünün birinin cam olduğu belli işte… Mustafa Kemal Müslümanlığı ortadan kaldıracaktır.ʼ (…)
‘Artık fes giyilmiyecek, şapka giyilecek. Fes giymek yasak!ʼ diye bir sözler duymaktayız. Babam kızıyor, küplere biniyor. Mustafa Kemal’in ne körlüğü kalıyor, ne dönmeliği… Babam ‘Mustafa Kemal!ʼ adını ağzına almıyor, ondan söz ederken ‘körʼ diyor yalnız…
‘Gözünün biri takmadır, cam gözdür…ʼ
Mustafa Kemalʼin okul duvarlarındaki resimlerine bakıyorum, dikkatle bakıyorum: Gözünün birini bakışı gerçekten başka, şaşımsı… Yoksa tek gözü gerçekten cam mı? ‘Olsunʼ diyorum içimden, ‘Daha iyi ya… Tek gözüyle bunca iş başarmış…ʼ
‘Selaniklidir, yahudi dönmesi…ʼ
İşte bu hiç hoşuma gitmiyor nedense… ‘Ne olurmuş öyle olursaʼ diyemiyorum. Mustafa Kemalʼi küçültmek isteyenler, uydurdukları ‘körʼ, ‘takma gözlüʼ, ‘cam gözlüʼ yalanına yılarca sarılmışlardır. Bu uydurmalar, Mustafa Kemal düşmanlarınca çok yaygındı.”[19]
Mustafa Kemalʼin gözü kör, takma veya cam değildir. Yahudi dönmesi de değildir. Aziz Nesinʼin dediği gibi, bunlar Mustafa Kemalʼi küçültmek isteyenlerce uydurulmuştur.
Mustafa Kemalʼin düşmanlarınca uydurulan yalanlara dair bir anısını da Falih Rıfkı Atay, şu sözlerle anlatıyor:
“Cumhuriyetʼin ilk zamanlarında memlekette Atatürk düşmanlığını yaymak için bilhassa hususî hayatını ele alanlar pek çoktu. Bunlardan biri Kocaeli köylerinden birinde, Atatürk’ün koynuna her gece bir bâkir kız verildiğini söyler. Ak sakallı bir ihtiyar der ki:
– ‘Haydi be canım, ölünceye kadar her gece bir kız verseler, Yunan askerlerinin bir gecede yaptığını yapmaya ömrü yetmez.ʼ
Sıcağı sıcağına zafer günlerinde böyle idi…”[20]
Erol Mütercimlerʼin de dediği gibi, “Mustafa Kemalʼin Trablusgarp muharebelerinde gözünden yaralanması, daha sonraki yıllarda laik cumhuriyet ve Kemalizm karşıtlarınca, ahlak dışı değerlendirmelerle yazılıp anlatılmıştır. Zaten dinci kesim olarak adlandırılan bir kısım köktendinci, daha doğrusu yobaz yazarlar, gazeteciler babasına ve annesine bile dil uzatmışlardır.”[21]
KAYNAKLAR:
[1] Bilâl N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk, Cilt 3, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1979, sayfa XXXV. (Raporun aslı, sayfa 97ʼde.)
[2] Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, 4. Cilt, Altındağ Yayınevi, İstanbul, 1967, sayfa 1516, 1518.
[3] Oktan Keleş, “Mason Kemalistlerin ve Sözcülerinin Yalanları-1”, www.onaltiyildiz.com, 24 Temmuz 2022.
[4] Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk / Kendine Özgü Bir Yaşam ve Kişilik, Bilgi Yayınevi, 3. baskı, Ankara, 2017, sayfa 115.
[5] Dr. Eren Akçiçek, Atatürk’ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü, Doktora Tezi, T.C. İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, İstanbul, 2000, sayfa 127.
Ayrıca bakınız; Hikmet Özdemir, Savaşta ve Barışta Kemal Atatürk, Doğan Kitap, 1. baskı, İstanbul, 2019, sayfa 63.
Prof. Dr. Yücel Özkaya – Prof. Dr. Mehmet Saray – Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu – Doç. Dr. Cezmi Eraslan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Hayatı, (Hazırlayan: Hüseyin Tosun), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2003, sayfa 60.
Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi / Gazi Mustafa Kemal, Alfa Yayınları, 8. baskı, İstanbul, 2010, sayfa 207, 208.
Metin Özata, Atatürk ve Hekimler, Demkar Yayınevi, 1. baskı, İstanbul, 2015, sayfa 74, 75.
Dr. Hale Şıvgın, Trablusgarp Savaşı ve 1911-1912 Türk-İtalyan İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1989, sayfa 84.
Hale Şıvgın, “Mustafa Kemal’in İlk Savaşı”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt 4, Yıl 1987, Sayı 10, sayfa 190.
[6] Orhan Koloğlu, Trablusgarp Savaşı (1911-12) ve Türk Subayları, Basın Yayın Genel Müdürlüğü, Ankara, 1979, sayfa 73.
[7] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 1, Kaynak Yayınları, 3. baskı, İstanbul, 2003, sayfa 139.
Ayrıca bakınız; 1911-1912 Osmanlı-İtalyan Harbi ve Kolağası Mustafa Kemal, (Hazırlayan: Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1985, sayfa 135.
Dr. Eren Akçiçek, Atatürk’ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü, Doktora Tezi, T.C. İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, İstanbul, 2000, sayfa 129.
Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi / Gazi Mustafa Kemal, Alfa Yayınları, 8. baskı, İstanbul, 2010, sayfa 207.
Metin Özata, Atatürk ve Hekimler, Demkar Yayınevi, 1. baskı, İstanbul, 2015, sayfa 81.
[8] Metin Özata, Atatürk ve Hekimler, Demkar Yayınevi, 1. baskı, İstanbul, 2015, sayfa 75.
[9] “Bingaziʼden Anadoluʼya Kadar / İbrahim Tali Öngörenʼin Hatıraları”, Ulus, 10 Sonteşrin (Kasım) 1939, sayfa 10.
Ayrıca bakınız; “Bingaziʼden Anadolu’ya ve Ölümüne Kadar”, Yakınlarından Hatıralar, Sel Yayınları, İstanbul, 1955, sayfa 110, 111.
Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, Rafet Zaimler Yayınevi, 3. baskı, İstanbul, 1958, sayfa 109.
[10] Dr. Eren Akçiçek, Atatürk’ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü, Doktora Tezi, T.C. İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, İstanbul, 2000, sayfa 128.
Ayrıca bakınız; Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi / Gazi Mustafa Kemal, Alfa Yayınları, 8. baskı, İstanbul, 2010, sayfa 208, 209.
Metin Özata, Atatürk ve Hekimler, Demkar Yayınevi, 1. baskı, İstanbul, 2015, sayfa 75.
[11] Metin Özata, Atatürk ve Hekimler, Demkar Yayınevi, 1. baskı, İstanbul, 2015, sayfa 75.
Ayrıca bakınız; Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi / Gazi Mustafa Kemal, Alfa Yayınları, 8. baskı, İstanbul, 2010, sayfa 209.
[12] Necdet Sakaoğlu, “Hüseyin Hüsnü Paşaʼnın Güncesinde Enver ve Mustafa Kemal’in Trablus Günleri”, Popüler Tarih, Ağustos 2000, Sayı 3, sayfa 47.
[13] Orhan Koloğlu, Trablusgarp Savaşı (1911-12) ve Türk Subayları, Basın Yayın Genel Müdürlüğü, Ankara, 1979, sayfa 73, 74.
[14] Metin Özata, Atatürk ve Hekimler, Demkar Yayınevi, 1. baskı, İstanbul, 2015, sayfa 76.
Ayrıca bakınız; Prof. Dr. Yücel Özkaya – Prof. Dr. Mehmet Saray – Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu – Doç. Dr. Cezmi Eraslan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Hayatı, (Hazırlayan: Hüseyin Tosun), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2003, sayfa 60.
Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi / Gazi Mustafa Kemal, Alfa Yayınları, 8. baskı, İstanbul, 2010, sayfa 210.
Dr. Eren Akçiçek, Atatürk’ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü, Doktora Tezi, T.C. İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, İstanbul, 2000, sayfa 128.
Dr. Hale Şıvgın, Trablusgarp Savaşı ve 1911-1912 Türk-İtalyan İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1989, sayfa 84.
Hale Şıvgın, “Mustafa Kemal’in İlk Savaşı”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt 4, Yıl 1987, Sayı 10, sayfa 190.
[15] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 1, Kaynak Yayınları, 3. baskı, İstanbul, 2003, sayfa 139, 140.
Ayrıca bakınız; 1911-1912 Osmanlı-İtalyan Harbi ve Kolağası Mustafa Kemal, (Hazırlayan: Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1985, sayfa 134-136.
Dr. Eren Akçiçek, Atatürk’ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü, Doktora Tezi, T.C. İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, İstanbul, 2000, sayfa 129, 130.
Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi / Gazi Mustafa Kemal, Alfa Yayınları, 8. baskı, İstanbul, 2010, sayfa 206, 207.
Metin Özata, Atatürk ve Hekimler, Demkar Yayınevi, 1. baskı, İstanbul, 2015, sayfa 81.
[16] Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi / Gazi Mustafa Kemal, Alfa Yayınları, 8. baskı, İstanbul, 2010, sayfa 210.
Ayrıca bakınız; Metin Özata, Atatürk ve Hekimler, Demkar Yayınevi, 1. baskı, İstanbul, 2015, sayfa 87.
Dr. Eren Akçiçek, Atatürk’ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü, Doktora Tezi, T.C. İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, İstanbul, 2000, sayfa 131.
[17] Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Haziran 2010, Yıl 59, Sayı 125, sayfa 257, 258. (Belgenin aslı, sayfa 259ʼda.)
Ayrıca bakınız; Hikmet Özdemir, Savaşta ve Barışta Kemal Atatürk, Doğan Kitap, 1. baskı, İstanbul, 2019, sayfa 68.
Dr. Hale Şıvgın, Trablusgarp Savaşı ve 1911-1912 Türk-İtalyan İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1989, sayfa 150, 151.
Hale Şıvgın, “Mustafa Kemal’in İlk Savaşı”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt 4, Yıl 1987, Sayı 10, sayfa 194.
[18] Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Haziran 2010, Yıl 59, Sayı 125, sayfa 260, 261. (Belgenin aslı, sayfa 262ʼde.)
[19] Aziz Nesin, Böyle Gelmiş Böyle Gitmez, Düşün Yayınevi, İstanbul, 1966, sayfa 131, 257, 258.
[20] Falih Rıfkı Atay, Çankaya / Atatürk’ün Doğumundan Ölümüne Kadar, Doğan Kardeş Matbaacılık Sanayii A. Ş. Basımevi, İstanbul, 1969, sayfa 13, 14.
[21] Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi / Gazi Mustafa Kemal, Alfa Yayınları, 8. baskı, İstanbul, 2010, sayfa 208.