Kuruluşundan Birinci Dünya Savaşına Kadar İttihat ve Terakki Cemiyeti

 Kuruluşundan Birinci Dünya Savaşına Kadar İttihat ve Terakki Cemiyeti 

(Makalede düzenleme yaparken hata olduğu için "İ" ler Đ gibi gözükmektedir yakın zamanda elden geçirilecektir!)

Osmanlı devlet adamları, 19. yüzyılın başından itibaren, Avrupa devletlerinin

artan üstünlüğünü giderek daha iyi kavramışlar ve buna Batılılaşma siyasetiyle

karşı koymaya çalışmışlardır. Sistemin taşıyıcıları kendilerini sorgulamaya

başlamış, sistemlerinin geçerliliğinden kuşkuya düşmüşlerdi. Ortaya çıkan yeni

zihinsel duruma göre Osmanlı devletinin Batı karşısında geriye düşmesinin temel

sebebi, Batı’nın teknik üstünlüğüydü. Sorunun halledilmesinin çaresi olarak

Osmanlı devletinin, Batılı manada ıslah edilerek Batı gibi olması görülüyordu.

Đttihat ve Terakki Cemiyeti, 21 Mayıs 1889’da Đttihad-ı Osmanî Cemiyeti

adıyla, hükümet-i hazıranın adalet, eşitlik, özgürlük gibi insan haklarını ihlal eden,

bütün Osmanlıları ilerlemeden alıkoyan ve vatanı yabancı tasallutu altına düşüren

yönetimine karşı bütün yurttaşları uyarmak için gizli bir örgüt olarak kuruldu.

 Đttihat ve Terakki Cemiyeti düşüncesinin ön planında devleti kurtarmayı

amaçlayan bir siyasi eylemcilik yer alıyordu. Đmparatorluğun aman vermez bir

biçimde parçalandığını, çeşitli milliyetçi ayrılık hareketlerinin her geçen gün başarı

kazandığını ve Düyûn-u Umûmiye’nin vesayeti altındaki Babıâli’nin gitgide elinin

kolunun bağlandığını gören Jön Türkler’in başlıca kaygısı, Osmanlı Devleti’nin

özerkliğini sağlayıp coğrafi bütünlüğünü korumaktı.

Anahtar Kelimeler: Đttihat, Terakki, Cemiyet, Sultan Abdülhamid, Meşrutiyet

Đttihat ve Terakki Cemiyeti Kurulurken Osmanlı’da Siyasi Durum

Osmanlı idaresine egemen zihinsel yapının kurucu ve taşıyıcılarının

Osmanlı tarzı idarenin geçerliliğine dair özgüvenleri, Osmanlı imparatorluğu

ile Batı arasındaki ilişkilerin Osmanlı aleyhine değiştiğinin anlaşılmasıyla

aşınmaya yüz tutmuştu. Artık, sistemin taşıyıcıları kendilerini sorgulamaya

başlamış, sistemlerinin geçerliliğinden kuşkuya düşmüşlerdi. Bunun en açık

göstergesi, klasik Osmanlı sisteminin ıslah edilmesi düşüncesinin ortaya

çıkmasıydı. Ortaya çıkan yeni zihinsel duruma göre Osmanlı’nın Batı

karşısında geriye düşmesinin temel sebebi, Batı’nın teknik üstünlüğü olarak

görülmekteydi. Sorunun halledilmesinin çaresi olarak, imparatorluğun, Batılı

manada ıslah edilerek, Batı gibi olması öngörülüyordu. Bu düşünce kimi

düşünürler tarafından Osmanlı/Türk düşünce tarihinin en kritik

noktalarından biri olarak görülmektedir. Hanioğluna göre, ‘Batı ile

karşılaşma ve onun üstünlüğünün nedenlerinin araştırılması çabası,

Osmanlı düşünce tarihindeki dönüm noktasını karşımıza çıkarmaktadır.’1

Osmanlı Đmparatorluğu, eski şaaşalı günlerindeki gibi artık fetihler

yapıp topraklarını genişletemiyordu. Devlet adamları, bir taraftan batının

askeri üstünlüğünü kırmak için reformlar yapmaya çabalıyor diğer taraftan

batının üstünlüğüne en büyük dayanak olan teknolojik gelişmeleri kendi

topraklarına taşımaya çalışıyorlardı. Bununla beraber, Osmanlı, sosyal ve

siyasal yapısındaki geri kalmışlığı kendi dinamikleriyle aşamadığından

dolayı da dışa bağımlı bir hale gelmiş idi.2 19. yüzyılın başından itibaren

Osmanlı devlet adamları Avrupa devletlerinin artan üstünlüğünü giderek


1

 Mesut Yeğen, Devlet Söyleminde Kürt Sorunu, Đstanbul 2006, s.43-44.

2

 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler; II. Meşrutiyet Dönemi 1908-1918, C.1,

Đstanbul 1998, s.6.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 681

daha iyi kavramış ve buna Batılılaşma siyasetiyle karşı koymaya

çalışmışlardı. Devlet, bunu yaparken iki temel amaç gütmüştür. Đlk olarak,

Batılı kurum ve yöntemleri alarak Osmanlı imparatorluğunun idaresini

verimli hale getirmek, ikincisi ise Avrupa çizgisinde ıslahatlar

gerçekleştirerek Avrupa devletlerini memnun etme ve böylece onların

Đmparatorluk üzerindeki sürekli baskılarını azaltma isteği.3

A-Tanzimat Dönemi

19. yüzyılda Osmanlı imparatorluğu, Batıya kuşkuyla baksa da özellikle

askeri mağlubiyetler ve ekonomik durumundan ötürü4

 artık Batıyı bilinçli

olarak izlemek, Batının üzerinde düşünmeye başlamak ve ona paralel bazı

reformlar yapmak gerektiğini anlamıştı.5

 Bunun için bazı adımlar atılıyordu.

Özellikle, Sultan III. Selim ‘Nizam-ı Cedid’6

 olarak bilinen ıslahat hareketi

başlattı, onu Sultan II. Mahmud birçok alanda reform yaparak takip etti.

1839 Tanzimat Hareketi, ıslahat çalışmalarının en öne çıkanıydı.7

 Reşit Paşa,

Tanzimat Fermanı ile Türk tarihinde ilk kez, toplumsal yasalar çerçevesinde

sultanın egemenliğine düzenleme denemesi yapıyordu.8

 Bununla beraber,

ferman tebaanın hayatı, namusu ve mülkiyet güvenliği, iltizamın ve ona dair

bütün suiistimallerin kaldırılması, silahlı kuvvetlere sürekli ve düzenli asker

alınması, suçla itham edilenlerin adil ve açık muhakemesi ve kanunların

uygulanmasında her dindeki kişilerin eşitliği gibi ilkeleri de ilan ediyordu.9

Osmanlı/Türk toplumunun Batılılaşmaya, çağdaşlaşmaya ya da

modernleşmeye kesin adım atması Tanzimat ile mümkün olabilmişti.

Tanzimat, genel itibariyle tarihçiler tarafından, insan haklarına, hukuk

devletine, özgürlük ve demokrasiye doğru atılmış önemli bir adım olarak

görülmektedir.10


Yapılan yoğun ıslahat pratiğine rağmen Osmanlı devletinin içinde

bulunduğu mali ve askeri kriz giderek derinleşiyordu. Ancak, krizin

derinleşmesine rağmen Osmanlı bürokratları ıslahat teşebbüsünden

vazgeçmedi. Tam aksine, Osmanlı bürokratlarının katlanan askeri ve mali

krize tepkisi ıslahat teşebbüsünü hızlandırmak ve yaygınlaştırmak oldu.11


3

 Erik Jan Zürcher, Milli Mücadelede Đttihatçılık, Çev. Nüzhet Salihoğlu, Đstanbul 2010,s.15.

4

 Yusuf Ziya Đnan, Jöntürk’lerden Đttihat ve Terakki Cemiyetine, Đstanbul 1978, s.13.

5

 Đlber Ortaylı, Gelenekten Geleceğe, Đstanbul 2010, s.14

6

 Yeğen, a.g.e., s.44.

7

 Đnan, a.g.e., s.13.

8

 Yuriy Asatoviç Petrosyan, Sovyet Gözüyle Jöntürkler, Çev. Mazlum Beyhan, Ayşe

Hacıhasanoğlu, Đstanbul 1974, s.43.

9

 Yeğen, a.g.e., s.44.

10 Sina Akşin, Kısa Türkiye Tarihi, Đstanbul 2009, s.23.

11 Yeğen, a.g.e., s.47.

682 ORHAN ÖRS

Ancak 1839 askeri iflastan sonra Osmanlı imparatorluğu tam bağımsız bir

devlet olmaktan uzaklaşmış, yarı bağımlı bir sömürge durumuna düşmüştü.12


1853 yılında Rusya, Kudüs’te kutsal yerler sorununu bahane ederek

Osmanlıyı Avrupa devletlerinin uydusu olmaktan çıkarıp kendi uydusu

haline getirme isteğindeydi. Fransa ve Đngiltere’nin desteğini arkasına alan

Osmanlı imparatorluğu buna direnince, Kırım Savaşı patlak verdi. Kırım

Savaşı’nda, Batılı devletlerle bir olup Rusya’yı yenilgiye uğratan Osmanlı,

toplanan Paris Kongresi’nde Avrupalı devletlerden, toprak bütünlüğünün

korunması ve Avrupa devletler hukukundan yararlanma garantisi aldı.

Avrupa’dan gördüğü bu desteğe karşılık olarak hükümet, Islahat Fermanı’nı

ilan etme sözü verdi (1856). Bu ferman, Tanzimat Fermanı’nı onaylamakla

kalmıyor, aynı zamanda Müslüman olmayanları Müslümanlarla eşit kılacak

birçok somut maddeler içeriyordu. Fakat kendilerini devletin sahibi olarak

gören Müslümanlar, Müslüman olmayanlara verilen haklar nedeniyle devlete

tepki duymaktaydılar. Müslüman olmayanlardan bazıları, Batı sermayesinin

şemsiyesine girerek ticaret, serbest meslek, hatta sanayi alanlarında çalışarak

Avrupai hayat tarzlarıyla bir azınlık burjuvazisi oluşturmaya başlamışlardı.

Ferman ile birlikte de Müslümanlarla eşit duruma da geliyorlardı. Bu olup

bitenleri Müslümanlar kabul etmiyor, bu gelişmelere tepki gösteriyorlardı.13


B- Genç Osmanlılar Hareketi

Osmanlı imparatorluğu bu reformları yaparken, reformlara karşı içerden

muhalif sesler yükselmeye başlamıştı. Tanzimat’a karşı, Osmanlı devletinde

sonraki gelişmeler noktasında daha önemli ve etkili olan muhalefet,

bürokrasinin içinden doğan muhalefetti. Bu muhalefet sonunda ‘Genç

Osmanlılar’ hareketi diye tanınan harekete dönüşecekti. Bu hareketin en

önemli figürleri Đbrahim Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal ve Ali Süavi gibi

önemli devlet adamları ve aydınlardır. Đlleri gelen bu aydınlar, liberal

fikirlerden de etkilenerek, Tanzimat siyasetlerinin yüzeyselliğinin yanı sıra

otoriter karakterini de eleştirmeye başladılar.14 Bu genç aydınların temel

hedefi, Osmanlı toplumuna yeni bir aidiyet duygusu kazandırarak onları

devlete sadık hale getirmekti.15 Genç Osmanlılar, Müslüman halka, ilk defa

liberalizm ve milliyetçilik fikirlerini tanıtmışlardı. Bu fikirleri Đslamiyet’le

uzlaştırmaya, böylece Müslüman bir toplum için daha kolay benimsenir hale

getirmeye çabalıyorlardı. Bu fikirler ve bunlara dayanan somut talepler, yani


12 Akşin, a.g.e., s.31.

13 Akşin, a.g.e., s.33-34.

14 Zürcher, a.g.e., s.20-21.

15 Kemal, H. Karpat, Studies on Ottoman Social and Political History, Brill, Boston 2002,

s.53.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 683

anayasal ve parlamenter bir yönetim talepleri, daha sonra 1876’da, 1878’de,

1889’da ve 1905’te Osmanlı devletindeki istibdada karşı mücadele eden

gruplarca da benimsendi.16


Genç Türkler, sisteme karşı geliştirdikleri eleştirileri kamuoyuna

duyurmak, fikirlerini yaymak için yeni bir yol bulmuşlardı, kullanmaya

başladıkları bu yol Osmanlı imparatorluğunda görece yeniydi ve tam

anlamıyla gelişmemiş olan gazetecilikti.17 Namık Kemal’in yazdığı Hürriyet

Gazetesinin başlığında şu cümleler vardı: ‘Yeni Osmanlılar Cemiyeti

tarafından işbu gazete, haftada bir kere neşredilir. Havi olduğu mabahis,

millet ve Devlet-i Osmaniyenin selamet ve menafine müteallik hususat

olmakla memalik-i şarkiye ahalisine mecanen verilip yalnız posta ücreti

alınır.’18 Genç Osmanlıların gazeteleri ve yayınsal yapıtları, o yıllardaki

Türk toplumunun kültürlü kesiminde çok büyük bir ün kazanmıştı.19


Yeni Osmanlı hareketi, Batılı anlamda, Osmanlı tarihindeki ilk

özgürlük hareketi olarak kabul edilir. Bu harekette yer alan gazeteciaydınlar, diğer Osmanlılar gibi Osmanlı devletinin gittikçe kötüleşen

durumundan üzüntü duymaktaydılar. Fakat bu aydınlar gelişen olaylara

tepkilerini gazetelerinde ifade edince iktidarın şimşeklerini üzerlerine

çekmeye başladılar.20

 6 Mart 1876’da hükümet resmi bir bildirge yayınladı. Bildirgede şunlar

yer almaktaydı: ‘Yerel basının bir bölümü, Doğu gazeteciliğine yaraşır bir

biçimde hareket etmek zorunda olduklarını unutarak ülkenin genel

çıkarlarına karşı, tüm aşırı parti ve fikir akımlarının aracı oldular. Bu

gazeteciler, sık sık imparatorluğun temel yapılarına saldırıyorlar;

yaşadıklarını ülkenin savunmasını üzerlerine alacak yerde, kendi

vatanlarının düşmanı durumuna geliyorlar, yıkıcı fikirlerin savunucusu

oluyorlar ve bu fikirleri yaymaya çalışıyorlar.’21


Đbrahim Şinasi, Ziya Paşa, Mithat Paşa, Ali Suavi ve Namık Kemal’den

oluşan Osmanlı aydılar grubu, Genç Osmanlılar olarak tanımlanmış ve

modern entelijensiyanın öncüsü olarak kabul görmüşlerdir. Bu aydınlar, yeni

oluşmakta olan merkezi kurumlara Đslami siyasal gelenek açısından kapsamlı

bir teorik meşruiyet ve ideoloji sağlamak için çaba gösteren ilk


16 Zürcher, a.g.e., s.25.

17 Zürcher, a.g.e., s.22.

18Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa 1860-1908, Cilt.1,

Đstanbul 2009, s.31-32.

19 Petrosyan, a.g.e., s. 82.

20 Sina Akşin, Türkiye Tarihi 3. cilt Osmanlı devleti 1600-1908, Đstanbul 2008, s.143

21 Petrosyan, a.g.e., s.70.

684 ORHAN ÖRS

Müslümanlardı. Genç Osmanlılar, 1876 meşrutiyet döneminin önünü açmak

ve modernleşme öncesi siyasi kültürün bazı temel faktörlerini hayata

geçirmek yönünde hayati bir rol oynadılar. Namık Kemal’in Hürriyet

Kasidesi ve Vatan Yahut Silistre adlı eserleri büyük ölçüde yeni siyasal

kültürün temellerini hazırladı.22 Bununla birlikte, Sultan Abdülaziz’in son

dönemiyle Sultan Abdülhamid’in ilk devirlerinde, Đstanbul’da büyük bir fikir

hareketi yaşanmaya başlamıştı. Đstanbul’da hem bir akademi (Encümen-i

Daniş) teşekkülü başlamış hem de bir üniversite (Darülfünun) kurulmuştu.

Aynı zamanda, askeri mekteplerde de yeni bir ruh ve heyecan yükselmeye

başlamaktaydı.23


Namık Kemal, vatan kavramını, özellikle, yeni neslin yetişmesinde

önemli bir etkiye sahip olan ‘Vatan Yahut Silistre’ adlı oyununda geliştirdi.

Osmanlı vatanseverliğini yücelten ‘vatan’ kavramı, modernist aydınların

ideolojik nirengi noktası haline gelen istibdat karşıtı popülist milliyetçiliği

başlattı.24 XIX. yüzyılın 50-60 yılarının toplum adamı Đbrahim Şinasi,

eserlerinde, toplumsal yasamanın önemine vurgu yapıyordu. Tasvir-i

Efkâr’ın ilk sayısında Şinasi, ülkenin sorunları hakkında halkında

düşüncesini söyleme hakkından bahsediyor ve şöyle yazıyordu: ‘Halk ancak,

gazete aracılığıyla kendini ilgilendiren konularda düşüncelerini belirtebilir.

Bunun için de gazete, her kültürlü ulus için gereklidir’.25

XIX. yüzyıl milliyetçilik akımlarının ortaya çıktığı dönemdir. Ancak,

bu ideoloji Balkan halkları arasında gelişip Osmanlı devletinin kaderi

üzerinde belirleyici bir faktör olurken, Türkler ve Türk aydınları arsında ilk

zamanlarda hemen belirmedi. Çünkü Osmanlı imparatorluğu bir ırklar ve

halklar topluluğuydu; milli bir kuruluş değildi. Dolayısıyla, Genç Osmanlılar

mücadelesi de ırk veya millet esası üzerinde bir mücadele değildi. Onların

mücadelesi sadece, devlet şekli üzerinde yoğunlaşıyordu. Yani devletin şekli

ve devamıydı onları asıl ilgilendiren. Başka bir deyişle meşrutiyetçilikti

onların temel amacı.26


Genç Türklerin arkadan gelecek olan taraftarları gibi öncüleri de

Batılılaşma siyasetini, ölmekte olan imparatorluğun tasfiyesinden ziyade,

onu yeniden canlandırmanın bir vasıtası olarak gördüler. Batıyı ayağa

kaldırmış olan kurumlardaki reformların Türkiye’ye uygulanması halinde


22 Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, Đstanbul 2010, s.42-47.

23 Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Đstanbul 1990, s.6-7.

24 Karpat, a.g.e., Đstanbul 2010, s.91

25 Petrosyan, a.g.e., s.45-51.

26 Aydemir, a.g.e., s.31-32.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 685

ülkenin kuvvetleneceğini ve böylece güçlenen Osmanlı devletinin Batı’nın

saldırılarına karşı koyabileceğini, düşünüyorlardı.27


Abdülaziz dönemindeki Genç Türklerin siyasi çalışmaları, büyük

ölçüde, gazete çıkarmak ve Đmparatorluk dâhilinde geniş imtiyaz sahibi olan

yabancı posta şirketleri aracılığıyla yayınlarını okuyucularına ulaştırmaktan

ibaretti. Bu dönemde Osmanlı imparatorluğu pek çok meseleyle uğraşmak

zorunda kaldı. Tarım ürünlerinde yaşanmakta olan kıtlıktan dolayı Sırp ve

Bulgar milliyetçileri isyan ettiler. Đşte tam bu sıralarda Sultanın hazineyi

iflasın eşiğine getirmiş olan aşırı harcamaları dolayısıyla hükümet, iflas

ettiğini ilan etmek zorunda kaldı.28


C. Meşrutiyet’in Đlanı

1876 yılı 29 Mayıs’ı 30 Mayıs’a bağlayan gece Sultan Abdülaziz

tahttan indirildi ve yerine V. Murat yeni sultan olarak geçirildi.29 Ancak yeni

padişah devamlı bir gözetim altında tutulmuş, sıkıntılarını içkiyle dağıtmaya

teşvik edilmiş, hasta birisiydi. Bu sebeplerden dolayı saltanatı uzun sürmedi

ve Ağustos 1876’da geldiği gibi bir darbeyle yerini Sultan II. Abdülhamid’e

bırakmak zorunda kaldı.30 Mithat Paşa, ilk iş olarak şehzadeyle görüştü ve

tahta çıktıktan az sonra meşrutiyeti ilan edeceğine dair söz aldı.31


Sultan Abdülhamid 1876 yılında Genç Osmanlıların desteğiyle tahta

çıktı. Tahta çıkmadan önce genç şehzadenin Genç Osmanlılarla bağlantıları

vardı.32 Yeni Sultan, cülusunda, bir anayasa yapılıp yürürlüğe konulacağına,

bir parlamento ve sorumlu bakanlıklar kurulacağına dair söz verdi. Bu

değişikliklerin yapılması için çalışmalar başlatıldı ve söz verildiği gibi

parlamento açıldı.33 26 Eylül 1876’da yapılan büyük bir toplantının ardından

resmi bir belge hazırlandı ve sultana verildi. Belgede meşrutiyet rejiminin

kurulmasının gerekliliğinden bahsediliyordu. Sultan Abdülhamid, 7 Ekim’de

bir irade yayınladı. Bu iradede meşrutiyetin ilanının, parlamentonun

kurulmasının ve yeni yasaların hazırlanmasının gerekliliği üzerinde

duruluyordu. Ayrıca belgede bir komisyon kurulması ile ilgili gereklilikten

bahsediliyordu. Anayasa tasarısını hazırlayacak olan komisyon, sultanın

buyruğuyla derhal kuruldu. Komisyon, 28 kişiden oluşuyordu. Mithat


27 Ernest Edmondson Ramsour, Genç Türkler ve Đttihat Terakki 1908 Đhtilalı’nın Hazırlık

Dönemi, Çev. Hacasan Yüncü, Đstanbul 2009, s.15-21.

28 Ramsour, a.g.e., s.117-21.

29 Petrosyan, a.g.e., s.84.

30 Ramsour, a.g.e., s.17-21.

31 Petrosyan, a.g.e., s.85.

32 Roderic H. Davison, Reform in the Ottoman Empire 1856-1876, New York 1973, s.317.

33 Zürcher, a.g.e., s.27.

686 ORHAN ÖRS

Paşa’nın isteği üzerine, Şurâ-yı Devlet üyesi olan Namık Kemal ve Ziya

Paşa da komisyona dahil edildiler. Mithat Paşa, komisyon başkanı oldu.

Yapılan çalışmalar sonucunda Meşrutiyet 23 Aralık 1876’da ilan edildi. Đlan

edilen bu anayasa Türkiye tarihinin en önemli politik belgelerinden biriydi.34

1. Parlamento’nun Dağıtılması

Parlamentodaki mebuslar, çok geçmeden halkın temsilcileri oldukları

gerekçesiyle yürütme üzerinde denetim kurmak istediler. Eğer, bu istekler

yerine getirilseydi, yürütmenin padişahtan alınmasını bir ölçüde

sağlanabilirdi. Böyle bir durumda, bürokrasinin ve devletin halkın

ihtiyaçlarıyla uyumlu olarak akılcı ve işlevsel şekilde gelişmesine imkân

verilebilirdi.35 Ne var ki, Parlamento (iki meclisli) ancak 13 Şubat 1878’e

kadar toplantılarını sürdürebildi. Bu tarihte, padişah Osmanlı devletinin

içinde olduğu savaşın yarattığı olağanüstü durumu bahane ederek

parlamentoyu dağıttı ve anayasayı süresiz askıya aldığını duyurdu. Bu

tarihten sonra padişah, ülkeyi tam bir baskı rejimiyle yönetti.36


Đlk Osmanlı parlamentosu 28 Haziran 1877’de sona erdi. Đkincisi ise

yeni seçimlerden sonra 13 Aralık’ta toplandı. Nisan 1877’de başlayan ve 31

Ocak 1878’de bir barış antlaşmasıyla sona eren Osmanlı-Rus Savaşı sultanın

işini kolaylaştırdı.

Mebuslar, 13 Şubat 1878’de, aleyhlerinde özel suçlamalar bulunan üç

nazırın kendilerini savunmak üzere meclis önüne çıkmalarını isteyecek kadar

baskı yaptılar. Abdülhamid, ertesi gün meclisi dağıttı ve milletvekillerine

seçim bölgelerine gitmelerini emretti. Parlamento yaklaşık beş ay içinde

toplam iki toplantı yapabilmişti. 1878’de dağıtılan parlamento tam otuz bir

yıl boyunca bir daha toplanamadı.37 Erik Jan Zürcher o dönemi şöyle

değerlendirmektedir:

“Abdülhamid, Batı Yöntemlerini alırken, Tanzimat siyasetçilerinden

bile daha büyük bir kararlılıkla Batılı fikirlerin ülkeye girmesini önlemek

istemiştir. Özelikle siyasal fikirler ve fikir tartışmaları mümkün bütün

yöntemler kullanılarak bastırılmıştır. Sansür, polis ve (liberal muhalefetin

kendini göstermeye devam ettiğine ilişkin ilk belirtilerden sonra padişahın

gittikçe daha çok güvendiği) geniş bir hafiye ağı Abdülhamid döneminin en

fazla öne çıkan özellikleriydi.”38



34 Petrosyan, a.g.e., s. 86-98.

35 Karpat, a.g.e., s.52.

36 Bernard Lewis, The Emergancy of Modern Turkey, New York 2002, s.185-188.

37 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara 2007, s.168.

38 Zürcher, a.g.e., s.30.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 687

2.Đlk Darbe

Sultan II. Abdülhamid, imparatorluğun Rusya ile yapılmakta olan

savaşı bahane göstererek Şubat 1878’de parlamentoyu süresiz tatil ederken,

hizaya getirilemeyen muhalifleri de şiddetle bastırma yoluna gitti.39 O günün

tabiriyle ‘Đstibdada’ karşı ilk direniş eylemi, 1878’de anayasanın askıya

alınmasından kısa bir süre sonra ortaya çıktı. Bu eyleme ünlü Genç

Osmanlılardan biri olan Ali Suavi önderlik ediyordu. Öteki Genç Osmanlılar

gibi o da Đstanbul’a dönmüş ve yeni padişah onu, Đstanbul’un önemli

okullarından olan Galatasaray Sultanisi’nin müdürlüğü gibi saygın bir

makama atamıştı.40


Fakat Anayasa askıya alınınca, 20 Mayıs 1878’de Ali Suavi, Filibe’den

gelen mültecilerin çoğunluğunu oluşturduğu bir grupla beraber V. Murat’ı

yeniden tahta geçirmek için şehzadenin oturduğu Çırağan Sarayına doğru

harekete geçti. Ancak, harekete önderlik eden Ali Suavi baskın esnasındaki

arbedede öldürüldü. Osmanlı tarihindeki ilk sivil darbe böylece sona erdi.41

Tarihe ‘Çırağan Olayı’ olarak geçen bu olay, 20 Mayıs’ta acı bir şekilde son

buldu.42

Ali Süavi’nin bu girişiminden sonra, örgütlü siyasal muhalefetin

yeniden ortaya çıkabilmesi için bir on yılın geçmesi gerekti. Fakat anayasal

özgürlük, vatanseverlik ve meşruti yönetim fikirleri Đstanbul’daki büyük

meslek okullarında okuyan yeni kuşaklara aktarıldı. Bu okullardan Mülkiye,

Harbiye, Bahriye ve Tıbbiye-yi Askeriye, Abdülhamid döneminde

genişletilmişti.

Bu dönemde, 19. yüzyılın sona ermesinden önce, tam on sekiz yeni

meslek okulu daha açılmıştı. On yıllık aradan sonra yeniden örgütlenen ilk

muhalefet grubu 1889’da, bu okullardan biri olan Gülhane’de dört Tıbbiyeyi Askeriye öğrencisinin Đttihad-ı Osmanî Cemiyetini kurmasıyla ortaya

çıktı.43 Yeni nesil, Harbiye ve Mülkiye gibi okullarda eğitim alıyor, liberal

ve anayasal fikirlerden etkilenip Osmanlı yurtseverliğinin öncüleri olan

Genç Osmanlıların kitaplarını okuyorlardı.44 Ancak, yine de 1889 yılına

kadar Ali Suavi ve Skalyeri-Aziz Bey komitesinin faaliyetlerini saymazsak

Abdülhamid Mutlakıyetine karşı örgütlü bir çalışma uzun süre ortaya

çıkamadı.45



39 William Hale, Türkiye’de Ordu ve Siyaset 1789’dan Günümüze, Đstanbul 1996, s.36.

40 Zürcher, a.g.e., s.30-31.

41 Karpat, a.g.e., s.84.

42 Petrosyan, a.g.e., s.105.

43 Zürcher, a.g.e., s.30-35.

44 Erik Jan Zürcher, Turkey Modern History, London 2004, s.86.

45 Akşin, Osmanlı Devleti 1600-1908, Türkiye Tarihi, cilt 3, Đstanbul 2008, s.171.

688 ORHAN ÖRS

1876-1877 yıllarında zaferin mutluluğundan yenilginin acısına geçen,

tarihte belli bir iz bırakan meşrutiyet hareketi, Türkiye’de parlamenter

monarşi rejimine giden yolda ilk önemli işaretti.46


Bazı kusurlarına rağmen Genç Osmanlılar, içinde yaşadıkları toplumu

etkilediler. Kısa vadeli başarıları, içinde bulundukları dönemde bir

anayasanın ilan edilmiş olmasıdır. Uzun vadeli etkileri ise onların

propagandacı olan yönleriydi. Genç Osmanlıların ortaya çıkışlarından önce

sultana karşı gelişen ciddi bir muhalefet yoktu. 1889 ve 1908 yılları arasında

muhalefeti ortaya çıkaracak olan, Genç Osmanlıların 19 yüzyılın ikinci

yarısındaki çabalarıydı.47

Genç Osmanlılar, Sultan Abdülaziz dönemi boyunca batılı fikirleri

Osmanlı topraklarına yerleştirmeye çabaladılar. Bu çabaları sayesinde Türk

liberal çevreleri gittikçe genişlemişti. Ayrıca Genç Osmanlılar ve onları

destekleyenler, Avrupalı devletler tarafından parçalanmaya zorlanacak olan

Đmparatorluğun kurtarılması için tahtta bulunan Sultan Abdülaziz’in

iktidardan derhal indirilmesi gerekliliğine inanıyorlardı. Koyu bir meşrutiyet

taraftarı olan bu gençler, dâhili reformların acilen yapılması ve meşruti

idarenin kurulmasını mevcut şartlar içerisinde Đmparatorluğu ayakta tutacak

en önemli reformlar olarak görüyorlardı.

Đttihat Ve Terakki Cemiyeti

A. Cemiyetin Kuruluşu

Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluş amacını Çağlar Keyder

‘Türkiye de Devlet ve Sınıflar’ adlı kitabında değerlendirirken şunları

önplana çıkarmaktadır:

“Jön Türk düşüncesinin ön planında iktisadi bir program değil,

‘Devleti kurtarmayı’ amaçlayan bir siyasi eylemcilik yer alıyordu.

Đmparatorluğun yavaş yavaş ve aman vermez bir biçimde parçalandığını,

çeşitli milliyetçi ayrılık hareketlerinin her geçen gün başarı kazandığını ve

Düyunu Umumiye’nin vesayeti altındaki Babıâli’nin gitgide elinin kolunun

bağlandığını gören Jön Türkler’in başlıca kaygısı, Osmanlı devletinin

özerkliğini ve coğrafi bütünlüğünü yeniden kurtarmaktı. Böylece ‘devleti

kurtarmak’, geleneksel düzeni, bürokrasinin ayrıcalıklı konumunu

değiştirmeden korumanın sembolik formülü oldu.”48



46 Petrosyan, a.g.e., s.107.

47 Şerif Mardin, Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu, Đstanbul 1996, s.448-449.

48 Çağlar Keyder, Türkiye de Devlet ve Sınıflar, Đstanbul 2007, s.73.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 689

Cemiyetin 1890’da hazırladığı nizamnamede ise kuruluş amacı şu

şekilde açıklanmaktadır: “Hükümet-i hâzıranın adalet, müsavat, hürriyet gibi

hukuk-i beşeriyeyi ihlal eden ve bütün Osmanlıları terakkiden men’ ile

vatanı ecnebi yedd-i tasallut itizabına düşüren usul-i idaresini Đslam ve

Hıristiyan vatandaşlarımızı ikaz maksadıyla kadın ve erkek bilcümle

Osmanlılardan mürekkep, Osmanlı Đttihat ve Terakki Cemiyeti teşekkül

etmiştir. (Osmanlı Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Nizamnamesi, 1890)49

Osmanlı tarihinin en can alıcı ve en önemli dönemi kuşkusuz 1908-

1918 Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin dönemidir. Osmanlı devletinin dağılışı,

Orta Doğu’da yeni devletlerin ortaya çıkması, Makedonya üzerindeki

didişmeler, Türk ve Arap milliyetçiliğinin ortaya çıkışı, 1911 Libya’da antiemperyalist direniş ve bölgedeki diğer önemli sosyal ve siyasal

gelişmelerinin hepsi Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin siyasal olarak etkin

olduğu bu dönemde meydana gelmiştir.50

 Đttihat ve Terakki Cemiyeti, 21 Mayıs 1889’da Đttihad-ı Osmanî

Cemiyeti adıyla ve Sultan Abdülhamid’i tahttan indirmek gayesiyle gizli bir

örgüt olarak kuruldu.51 Daha sonra Đttihat ve Terakki adını alacak olan

Cemiyet, asrın başlarında kurulmuş olan Đtalyan Karbonarisi (mason tedhiş

örgütü) örnek alınmak suretiyle oluşturuldu.52

 Gizli olarak kurulan Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ilk kurucuları,

Askeri Tıp Okulu öğrencilerinden Ohri’li Arnavut Đbrahim Ethem (Temo),

Kafkasyalı Çerkez Mehmet Reşit Bey, Arapkirli ve Diyarbakırlı iki Kürt

olan Abdullah Cevdet ve Đshak Sükuti’dir. Bazı Kaynaklar, beşinci bir ismi,

Rus Çarlığından Bakülü Hüseyinzade Âliyi de ilave ederler.53 Teşkilat

yaptığı ilk toplantıda cemiyetin başkanlığına Ali Rüşdi, kâtipliğine

Şerefeddin Mağmumi, muhasip üyeliğine de Asaf Derviş’i getirdi. Cemiyet,

Đstanbul’daki sivil ve askeri okul talebeleri arasında taraftar kazanarak

süratle büyüdü. Đtalyan Karbonari mason teşkilatını örnek alarak kurulan bu

gizli cemiyet, hücreler halinde teşkilatlanmaktaydı. Hücre içindeki her üyeye

bir sıra numarası verilmekteydi. Birinci hücrenin birinci üyesi Đbrahim Temo

idi.54


1889 yılının Mayıs ayında, ileriki zamanlarda II. Meşrutiyet’i ilan

ettirecek olan cemiyetin temelleri, bu genç Harbiyeliler tarafından atılmış


49 Lewis, a.g.e., s.195-196.

50 Karpat, Studies on Ottoman Social and Political History, s.556.

51 Edmondson, a.g.e., s.27.

52 Edmondson, a.g.e., s.27-29.

53 Lewis, a.g.e., s.195.

54 Edmondson, a.g.e., s.30-31.

690 ORHAN ÖRS

oldu.55 Bu gençler Namık Kemal’in, Ziya Paşa’nın yasaklanmış eserleriyle

beraber yabancı posta servisi aracılığıyla yurt dışından gizlice gelen

gazeteleri okuyor ve bunları okumaları için arkadaşlarıyla paylaşıyorlardı.56

Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin çekirdeği, bu genç askeri tıbbiye

öğrencilerinin girişimiyle 3 Haziran 1889’da kurulan gizli ‘Đttihad-ı Osmanî’

örgütüdür.57


Böylesi toplumsal ve etnik çeşitliliği bünyesinde barındıran cemiyette

zaman içinde fikri tutarlılığı sağlamak amacıyla ve örgütlenmeyi

düzenlemek üzere bir tüzük ihtiyacı hâsıl oldu. 1895 yılına gelindiğinde

cemiyet gittikçe genişlemişti ve bu tüzük ihtiyacı yüksek sesle

dillendirilmeye başlandı. Gelen bu taleplerin sonunda, bir Nizamname

hazırlandı ve nizamnamede, örgütün adı ‘Osmanlı Đttihad ve Terakki

Cemiyeti’ şeklini aldı.58

Kazım Karabekir, “Đttihat ve Terakki’nin kuruluşu” adlı kitabında,

Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluşunu iki devreye ayırmakta ve konuyla

ilgili şu bilgileri vermektedir:

“Đttihat ve Terakki Cemiyeti kuruluşu bakımından iki devreye ayrılır.

Birinci devre kuruluşuna 1889 (1305) tarihinde Đstanbul’da henüz

olgunlaşmayan bir muhitte ve yine henüz olgunlaşmayan beş tıbbiye

talebesinin hürriyetseverlik heyecanları sebep olmuş ve teşkilatını hemen

Đstanbul’a hissettirmiş ve daha çok da mektep talebesini içine almıştır.

Ordulara da el atamadığından sayıca çokluğuna rağmen kudretçe istibdadın

merkezi olan Đstanbul’da beceriksiz bir halde sözü ayağa düşürmüş ve ufak

bir sarsıntıya karşı koyamayarak varlığını kaybetmiştir… Đkinci devre

kuruluşu ise 1906’da Đstanbul’dan uzak olan Makedonya’da ihtilallar

arasında olgunlaşan bir muhitte ve yine olgunlaşmış sivil ve asker başların

zamanın icaplarını düşünerek ve daha uzun görüşmeler ve didişmelerle

başlamış ve Selanik’te on kişilik bir merkezle faaliyete girişmiştir. Teşkilatını

hemen ordulara hasretmiş, manastır mıntıkası gibi, istibdat mihrakından çok

uzak bir yerde icra kudretini haiz bir kuvvet vücuda getirmiş. Rumeli’nin

mühim merkezlerine teşkilatını teşmil etmiş ve Đstanbul, Edirne, Đzmir gibi

yerlerde de teşkilatını başarmış olduğundan düşmanı olan istibdadı yıkmış

ve hedefi olan hürriyeti ilan ederek meşrutiyet-i idareyi kurabilmiştir.”59



55 Naci Kutlay, Đttihat Terakki ve Kürtler, Ankara 2010, s.67-68.

56 Petrosyan, a.g.e., s.174.

57 Ferdan Ergut, II. Meşrutiyet’i Yeniden Düşünmek, Đstanbul 2010, s.262-263.

58 Ergut, a.g.e., s.262-263.

59 Kazım Karabekir, Đttihat ve Terakki Cemiyeti, Đstanbul 2007, s.19.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 691

Şerif Mardin, Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluşunu kitabında şu

şekilde değerlendirmektedir: “Đttihat ve Terakki Cemiyeti’ni ortaya çıkaran

diğer etkenler, bu genel kültürün bir ikincil sonucu olarak

değerlendirilebilir. Bunlardan biri, kuşkusuz, Askeri Tıbbiye’de ve

Harbiye’de okuyan gençlerin mesleklerini işbaşında olanlardan daha iyi

bildikleri kanısıydı. Bunun yanında, bir diğer etken, sarayın geleneksel

pederşahi, Usta-Çırak, Pir-Mürid, Yaşlı-Genç, Padişah-Kul, eksenlerini bir

dünya görüşü olarak sürdürmesiydi. Genç doktorlar bu ilişkileri ‘çağdışı’

buluyorlardı. Bu şartlar içinde Ermeni Đhtilal Komitelerinin devleti

dağıtmaya ramak kaldığı şeklinde bir inanç, gençleri harekete geçirmeye

yeterli oldu.60

B. Cemiyetin Yurt Dışında Örgütlenmesi

Cemiyet üyeleri zaman içinde yurt içi ve yurt dışındaki çeşitli gruplarla

hızlı bir şekilde iletişime girdi. Cemiyete sonradan katılmasına rağmen

etkinliğini hızla artıran Ahmet Rıza, cemiyet içinde önemli bir figür haline

geldi. Cemiyet, merkezi Paris’te kurulan Jön Türklerle irtibatı Galata Fransız

Postanesi aracılığıyla kuruyordu. Cemiyetin önemli üyelerinden olan Bursa

maarif müdürü Ahmed Rıza Bey, 1889 yılında Fransız Đhtilali’nin 100.

yıldönümü61 dolayısıyla Paris’te açılan sergiyi bahane ederek Fransa’ya gitti,

Jön Türkler grubuna katıldı ve geri dönmedi. Avrupa’da Đttihad-ı Osmanî

Cemiyeti’nin fikirlerini yaymaya koyuldu. Ahmed Rıza çok geçmeden

Avrupa’daki grup arasında da hâkim bir sima haline geldi.62 1889’dan 1894

yılına kadar II. Abdülhamid’e yedi kez mektupla başvurdu. Bu

mektuplarında Ahmet Rıza, sultanı politikasını değiştirmeye ve anayasal

rejime dönmeye davet ediyordu.63

Ahmed Rıza’nın güçlü kişiliği muhalefet hareketine yaklaşık yirmi yıl

hâkim oldu,64 Avrupa’daki teşkilatın adını, Auguste Comte’nin pozitivist

akımının parolası olan Nizam ve Terakki koymak istedi. Jön Türkler bu ismi

kabul etmeyip Đstanbul’daki Đttihad-ı Osmanî Cemiyeti’nin Đttihadı’nın da bu

cemiyetin isminde yer alması gerektiğinde ısrar ettiler. Böylece

Đstanbul’dakilerin Đttihadı ile Ahmed Rıza’nın Terakkisi bir araya getirilerek,

cemiyetin adı Đttihat ve Terakki Cemiyeti oldu. Cemiyetin yayın organı

olarak Meşveret Gazetesi ve Fransızca ilavesi, Paris’te yayınlanmaya


60 Şerif Mardin, Türk Modernleşmesi, Đstanbul 2009, s.97.

61 Petrosyan, a.g.e., s.177.

62 Edmondson, a.g.e., s.31-33.

63 Petrosyan, a.g.e., s.177.

64 Zürcher, a.g.e., s.34.

692 ORHAN ÖRS

başlandı. Daha sonra Cenevre ve Brüksel’de yayın hayatına devam eden

Meşveret Gazetesi yurda gizlice sokulup üyelere okutuluyordu.65


1. Cemiyet Üyelerinin Sürgün Edilmesi

Tıbbiye, Harbiye, Mülkiye gibi yüksekokullarda gizli kollar ve

komiteler oluşturan cemiyet 1896 Ağustos’unda sultanı devirmek için bir

hükümet darbesi hazırladı. Ezilmiş olmaktan uzak olan dernek üyeleri bu kez

teoriden uygulamaya geçmeye karar verdiler. Fakat sultan, muhbirleri

vasıtasıyla plandan haberdar oldu ve süratli bir şekilde tertipçilerin

yakalanması için emir verdi. Cemiyetin tertipçileri kısa bir sürede polisler

tarafından yakalandı. Suçlama her ne kadar ayaklanma veya ihanet şeklinde

idiyse de, tertipçileri yargılayan mahkeme hiçbir idam cezası vermedi.

Bunun yerine tertipçiler, eski Osmanlı uygulamasına uygun olarak,

imparatorluğun uzak bölgelerine sürgün edildiler. Çeşitli yerlere sürülen

cemiyet üyelerinin bir kısmı yurt dışına kaçmayı başardı.66


Yeni gelen üyelerinde katılımlarıyla cemiyetin yurt dışı faaliyetleri,

Paris, Cenevre ve Kahire gibi merkezlerde daha etkin bir şekilde

yürütülmeye başlandı. 1897 yılında cemiyetin Cenevre ve Kahire şubeleri

faaliyete geçti. Cenevre şubesinin çıkardığı Mizan ve Osmanlı gazeteleriyle

Kahire şubesinin çıkardığı Mizan ve Ahmet Rıza’nın Meşveret’i67 cemiyetin

fikirlerinin destekçiliğini yaptılar. Mısır şubesini Murat Bey; Paris şubesini

ise Ahmed Rıza idare etti.68 Đttihad ve Terakki Cemiyeti mensuplarına karşı

girişilen sürgün, tutuklamalar ve baskı hareketi cemiyetin daha da

büyümesine ve yurt sathına yayılmasına neden olmaktaydı.69

2. Cemiyet Đçinde Fikir Ayrılıklarının Ortaya Çıkması

Cemiyet’in ülke dışındaki mensuplarının arası yeterince iyi değildi.

Zaten Osmanlı aydınlarının tam anlamıyla genel bir fikri sistemleri yoktu,

bir birlik halinde değillerdi.70 Üyeler arasındaki ideolojik farklılıklar keskin

bir şekilde ortaya çıkmaya yüz tutuyordu. Sultan II. Abdülhamid, yurt

dışındaki muhalifleri ikna veya pasifize etmek için gerekli önlemleri almak

için uğraşıyordu. Fikri ve siyasi sebeplerden dolayı ikiye bölünmüş olan

Đttihatçıların bu durumundan faydalanmak isteyen sultan, Cenevre grubunun

lideri Mizancı Murat Bey’le anlaşması için Ahmed Celaleddin Paşa’yı

vazifelendirerek Avrupa’ya gönderdi. Paşa’nın çalışmaları neticesinde


65 Lewis, a.g.e., s.195-196.

66 Đnan, a.g.e., s.122.

67 Zürcher, a.g.e., s.34.

68 Lewis, a.g.e., s.194-197.

69 Đnan, a.g.e., s.122.

70 Đnan, a.g.e., s.133.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 693

muhaliflerin büyük bir kısmı Mizancı Murat Bey ile beraber Đstanbul’a

döndüler ve padişahın hizmetine girdiler. Bu ayrılma Genç Türkler’e yıkıcı

bir darbe oldu. Ancak, Ahmed Rıza’nın çevresinde kalan bir grup,

Avrupa’da kalarak Osmanlı devletine karşı muhalefete ve basın yoluyla

propagandaya devam etti.71


Cemiyet bir taraftan ideolojik olarak çatlaklar yaşarken bir taraftan da

bu ayrılıkları nispeten dengeleyecek bir gelişme yaşanıyordu. Sultan II.

Abdülhamit’ten istediği ilgiyi göremeyen eniştesi Damat Mahmud

Celaleddin Paşa ülke dışına kaçmayı başarmıştı. Paşa, iki oğlu Prens

Sabahaddin ve Lütfullah Beylerle birlikte Paris’e gidip Sultan II.

Abdülhamid ve Osmanlı devletinin aleyhinde faaliyetlere girişti. Böylece

Avrupa’daki Jön Türk hareketi biraz canlandı. Ancak bununla beraber

anlaşmazlık ve şahsi rekabetler de gittikçe artıyordu.72

3. Cemiyetin Kongreyi Toplaması

4 Şubat 1902 tarihinde Paris’te, bütün Jön Türkleri içine alan bir kongre

tertiplendi.73 Kongreye, Türkleri, Arapları, Arnavutları, Rumları, Bulgarları,

Kürtleri, Ermenileri temsilen 47 delege katıldı.74 I. kongreye; Prens

Sabahaddin, Ahmed Rıza, Đsmail Kemal, Đsmail Hakkı (Paşa), Hoca Kadri,

Halil Ganem, Mahir Said, Yusuf Akçura, Ferid Bey, Ali Haydar, Hüseyin

Siret, Đbrahim Temo, Dr. Nazım, Dr. Refik Nevzat gibi o günün Đttihat ve

Terakki Cemiyeti’nin ileri gelenlerinden 60-7075 kişi katıldı. Đttihat ve

Terakki’de Ahmed Rıza ve Prens Sabahattin’in başlarını çektiği gruplar iyice

belirginleşmeye başlamıştı. Bu iki grup arasındaki farklılıklar Prens

Sabahattin’in çağrısı üzerine yapılan 1902’deki birinci Jön Türk

Kongresi’nde iyice ortaya çıktı. Kongrede ortaya çıkan ana bölünme,

kongrenin amaçlarını II. Abdülhamid’in devrilmesi ve meşrutiyetin ilanıyla

sınırlamak isteyen Ahmet Rıza’nın grubuyla, Ermenilerle birlikte reformları

gerçekleştirmek için yabancı müdahalesinden ve Sultan Abdülhamid’in

idaresine karşı şiddet kullanılmasından yana olan Sabahattin’in grubu

arasındaydı.76 Kongreye katılan delegelerin üzerinde anlaşabildikleri tek

madde, sultanın tahtan indirilmesinin gerekliliğiydi.77


71 Lewis, a.g.e., s.197-199.

72 Zürcher, a.g.e., s.37.

73 Petrosyan, a.g.e., s.216.

74 Edmondson, a.g.e., s.79.

75 Petrosyan, a.g.e., s.217.

76 Lewis, a.g.e., s.200-202.

77 Edmondson, a.g.e., s.79.

694 ORHAN ÖRS

Ahmed Rıza, pozitivist düşüncelerinden dolayı hala şiddet

kullanılmasına karşıydı ve yabancı müdahalesi fikrini kabul etmeyecek

kadar milliyetçiydi. Kongreden sonra Prens Sabahattin kendi örgütünü

(Teşebbüs-i Şahsi ve Âdem-i Merkeziyet Cemiyeti) kurunca, hareket resmen

bölünmüş oldu. Ahmed Rıza ve arkadaşları cemiyetin adını Osmanlı Terakki

ve Đttihat Cemiyeti olarak değiştirip Paris’te Meşveret’i çıkarmaya devam

ettiler. Mısır’da da Şurayı Ümmet Gazetesi’ni çıkarmaya başladılar. Prens

Sabahaddin ve taraftarları ise Teşebbüs-i Şahsi ve Âdem-i Merkeziyet

Cemiyetini kurup Terakki Gazetesi’ni çıkardılar. Kongreyi izleyen yıllarda

cemiyetin üyeleri arasında karşılıklı güvensizlik hızla artıyordu. Sayısal

olarak güçlenmesine rağmen Đttihat ve Terakki Cemiyeti bölündü ve bu

bölünmeler zaman içinde daha da derinleşti.78 Đki cemiyet, yayın organlarıyla

birbirlerini itham etmeye başladılar. Bir yandan taraftar kazanmak için

program ve fikirlerini açıklarken, diğer taraftan bu fikirleri halkla

buluşturmaya koyuldular.79 Kongreden sonra Ahmet Rıza’nın grubu ile

Prens Sabahattin’in grubu arasındaki ayrılık, ondan sonra Türk

milliyetçiliğiyle Osmanlı liberalizmi arasındaki ayrılıklardan biri olarak

billurlaşmaya başladı.80

1899-1904 yıllarında Jön Türk örgütleri, genç askerlerin, bürokratların

ve entelektüellerin, Türk milli burjuvazisinin ve liberallerin ekonomik ve

politik çıkarlarını dile getirerek, politik bir harekete girişmeleri sonucu

meydana gelmişlerdi. Jöntürk hareketinin temel sloganları, 1876

Anayasası’nı yeniden yürürlüğe koyarak meşrutiyetçi rejime dönmek,

parlamentoyu toplayarak, imparatorluğun tüm halkları için eşit haklar

sağlamaktı. Hareketin pratikteki eylemleri Abdülhamid rejiminin politik

protestosu çerçevesini aşan eylemler değildi. Fikri ayrılıklar nedeniyle, ilk

Jöntürk kongresinde de üstesinden gelinemeyen, son derece cılız bir

örgütsellik ve dağınıklık, eylemlerde kendini gösteriyordu.81 Ancak bütün

fraksiyonel farklılıklara rağmen Jöntürkler ‘Osmanlı Birliği’ temelinde

birleşiyorlardı.82


Osmanlı milliyetçiliği de meşrutiyetçiliği de 1904-1905 Rus-Japon

Savaşı’yla ve bu savaşın bitimindeki birinci Rus Devrimi’yle bir kıpırdanma

yaşamıştı. Bu savaşta, ilk kez bir Asya devleti Avrupa’nın büyük

emperyalist güçlerinden birini yenmişti ve bunu izleyen kargaşada Çar,

Rusya’da bir yasama meclisini ve bir ölçüde meşrutiyetçiliği kabule


78 Zürcher, a.g.e., s.38-39.

79 Edmondson, a.g.e., s.89-90.

80 Lewis, a.g.e., s.200.

81 Petrosyan, a.g.e., s.226-228.

82 Ergut, a.g.e., s.266.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 695

zorlanmıştı. 1905 Rus devriminden sonra83 geri kalmış olmasına rağmen

Đran’da da devrim olmuştu. Gerçekleşen bu iki devrim Osmanlı muhalefet

hareketine esin kaynağı oluşturuyordu. Doktor Nazım ve Bahattin Şakir’in

Paris’e gelişi ise harekete, uygulamaya yönelik, iyi bir seviye de güç

katmıştı. Ahmet Rıza iyi bir kuramcıydı; ancak uygulama yönü istenilen

seviyede değildi. Buna karşın yeni gelen iki üye Đttihat ve Terakki

Cemiyeti’ne ilk kez, imparatorluğun birçok yerinde ve komşu ülkelerde

şubeleri bulunan ve etkin bir sekreteryası ile iletişim araçları olan sağlam bir

örgütsel temel sağlamışlardı.84

C. Osmanlı Hürriyet Cemiyeti

1907 öncesinde padişaha ciddi bir tehdit oluşturan herhangi bir örgüt

meydanda pek gözükmüyordu. Ancak, Osmanlı devletinin çeşitli

merkezlerinde Đttihat ve Terakki’nin ideallerine bağlı olan kişilerden kurulu

gruplar mevcuttu. Fakat bu gruplardan herhangi biri Đttihat ve Terakki

Cemiyeti adını kullanmıyordu. Bu gruplar Osmanlı imparatorluğunun

değişik vilayetlerinde faaliyette bulunmaktaydı. Suriye’de Rodoslu

Süleyman’ın Medeniyet-i Đslamiye Cemiyeti ve Asım Bey adında birinin

kurduğu Kan Cemiyeti vardı. Eşref Sencer 1903’te Hicaz’da Arap Đhtilal

Cemiyeti’ni kurmuştu. Đhtilalci Askerler Cemiyeti’ni Ahmet Bedevi Kuleli

Askeri Lisesi’nde kurdu. Daha sonra 1906 Eylül’ünde ekseriyeti Üçüncü

Ordu subaylarından olan; Bursalı Tahir Naki, Edib Servet, Kazım Nami,

Ömer Naci, Đsmail Canbolat, Hakkı Baha beyler ile posta ve telgraf idaresi

başkâtibi Mehmed Talat, Rahmi ve Mithat Şükrü beyler tarafından

Selanik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kuruldu.85


1905-1906 yılları, hareketin Ahmet Rıza önderliğindeki daha milliyetçi

ve merkeziyetçi kanadı için en hayati dönemdi.86 Selanik’te kurulan Osmanlı

Hürriyet Cemiyeti, despotik rejim ve yabancı devletlerin müdahalesiyle

savaşı kendine amaç edinmişti.87 Örgütün arkasındaki itici güç Mehmet

Talat’tı. Onun örgütlenme becerisi sayesinde Osmanlı Hürriyet Cemiyeti

Makedonya’da hızla yayılmıştı. Üçüncü Ordu (Makedonya) ve Đkinci Ordu

(Edirne) subaylarının cemiyete katılmaları önemli bir gelişmeydi. Bu

katılımda Üçüncü Ordu kurmay subaylarından Binbaşı Enver başroldeydi.

Selanik’teki grup Avrupa’daki gruplarla ilişkiye girmiş, düşünce bakımından

Ahmet Rıza’nın grubunu kendilerine daha yakın bulmuş ve onlara katılmıştı.


83 Petrosyan, a.g.e., s.229.

84 Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, s.133-134.

85 Erik Jan Zürcher, Milli Mücadelede Đttihatçılık, Đstanbul 2010, s.41-69.

86 Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, s.133-134.

87 Petrosyan, a.g.e., s.252.

696 ORHAN ÖRS

Komitedeki merkezi güç, zamanla, Selanik’teki grubun eline geçmişti.88

Bundan sonra Đttihat ve Terakki Cemiyetine paramiliter etkinliğin koyduğu

kurallar ile subay ve küçük memur grubunun milliyetçi, jakoben fikirleri yön

verecekti.89


1906’da kıta hizmetindeki subaylar arasında önemli bir gelişme olan

devrimci hücrelerin kuruluşu başladı. Bunların biri de, aralarında Mustafa

Kemal Paşa’nın da bulunduğu küçük bir subay grubu tarafından 1906

sonbaharında Şam’da kurulan ‘Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’90 idi. Kudüs ve

Yafa’daki Beşinci Ordu subayları arasında da şubeleri açılmaktaydı.91

Şam’da kurulan bu örgütün kendisine ait bir yayın organı yoktu. Daha çok

Jöntürklerin yayınları olan gazete ve broşürleri dağıtıyorlardı. Mustafa

Kemal, Makedonya’da konaklanmış bulunan III. Kolordudan bazı subaylarla

da ilişkiye geçti. Selanik’te Jöntürklerle kurulan bu ilişkiler daha sonrada

devam ettirildi. 1908 II. Meşrutiyet’in ilanından önce Vatan ve Hürriyet

Cemiyeti, Osmanlı Đttihat ve Terakki Cemiyeti ile birleşti.92


1908 devrimi öncesinde, Cemiyet için anlam ve önemi büyük olan iki

cemiyetin, Osmanlı Đttihat ve Terakki Cemiyeti ile Osmanlı Hürriyet

Cemiyeti’nin birleşmesinden sonra gerek iç gerekse de dış merkezler

faaliyetlerini hızlandırdılar. Talat Bey’in liderliğini üstlendiği Selanik şubesi

ordu kesimi üzerinde propagandalarını yoğunlaştırdı ve hızlı bir şekilde yeni

üyeler toplamaya koyuldu. Diğer taraftan, Paris şubesi II. Abdülhamid

rejimiyle mücadele eden tüm parti ve grupları birleştirecek bir kongrenin

hazırlığını yapıyordu.93


1907’nin Aralık ayında Ermeni Taşnak Cemiyeti Sultan Abdülhamid’e

karşı güçleri birleştirmek için tekrar bir girişimde bulundu. Đki hizbin

liderlerinin de hazır bulunduğu kongrede Prens Sabahattin başkan seçildi.

Đdeolojik ve teorik farklılıklar bir tarafa bırakılarak acil bir faaliyet programı

hazırlandı. Pozitivist Ahmet Rıza’nın teklifi üzerine, liberaller ve

milliyetçiler halifelik ve saltanatın haklarının teyidini kabul ettiler.94

Kongrede ayrıca şu üç amaçta anlaşma sağlanmıştı: 1- Şimdiki rejimin

devrilmesi 2- Parlamentoyu topladıktan sonra temsili bir yönetimin


88 Zürcher, a.g.e., s.133-134.

89 Ergut, a.g.e., s.268.

90 Sina Akşin, Jön Türkler ve Đttihat ve Terakki, Ankara 2001, s.86.

91 Lewis, a.g.e., s.202-203.

92 Petrosyan, a.g.e., s.253-254.

93 Petrosyan, a.g.e., s.256.

94 Lewis, a.g.e., s.202-204.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 697

kurulması 3- Bu amaçlara ulaşmak için, barışçı ya da ihtilalci yolların

araştırılması.95

D. II. Meşrutiyet

1. II. Meşrutiyet Öncesi Siyasi Ortam

1908 yılına gelindiğinde Đttihatçıları cesaretlendirecek birçok şey vardı.

Meşrutiyet ile yönetilen uzak doğu ülkesi Japonya, istibdatla yönetilen

Avrupalı bir devlet olan Rusya’yı yenmişti. Avrupa’da 9-10 Haziran

1908’de Đngiliz ve Rus hükümdarlarının Reval Görüşmesi, Avrupa’nın

‘Hasta Adamı’nın cenaze törenini haber veriyor gibiydi ve her derde deva

görülen meşrutiyeti acilen telkin ediyordu. Askerlerin parasının da

ödenmemesi onları ekonomik açıdan zor durumda bırakmaktaydı. Askerlerin

bu duruma baş kaldırmaları ile bir ayaklanma, daha doğru bir ifadeyle grev

dalgası Anadolu’dan Rumeli’ye yayılmaya başladı.96 Bu durumdan

yararlanmak isteyen Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yurtseverlik heyecanıyla

dolu militanları, kuvvete başvurarak 1876 Anayasası’nın ilanını sağlamak ve

yabancı devletlerin imparatorluğun iç işlerine müdahale etmelerini

engelleme kararı verdiler.97

Đttihat ve Terakki Cemiyeti, ilk deklarasyonunu Reval Görüşmesi’ni

protesto etmek için yabancı elçiliklere gönderdi. Bu bildirinin altında Talat,

Enver ve Cemal Paşaların imzası ilk defa bir araya gelmişti. Cemiyet,

Makedonya’nın kurtarılmasının ancak anayasanın geri getirilmesiyle

sağlanacağına inanıyordu. Temmuz ayından önce Arnavut Niyazi Bey

ardından Enver Bey bir grup subay ile birlikte dağa çıktılar. Sultan

Abdülhamid’in gönderdiği birliklerin yetkili subayları suikastlara kurban

giderken taburlar, cemiyetin güçlerine katılıyorlardı. 20 Temmuz’da bu sefer

Manastır, Serres, Üsküp, Firzovik gibi birçok şehirde halk sokaklara dökülüp

mitingler gerçekleştirmeye başladı. Diğer taraftan, cemiyetin üyeleri, sarayı

telgraf bombardımanına tutmaktaydı.98 Đttihatçılar, 3 Temmuz’da

yayımladıkları manifestoda amaçlarının hükümeti 1876 Anayasası’na

dönmeye zorlamak olduğunu açıkladılar.99

Đttihat ve Terakki Cemiyeti, 1908 Mayıs’ında çalışmalarını gizli olarak

sürdürmekten vazgeçip, Makedonya’daki duruma hâkim olmak amacıyla

yapılan toplantıda, açığa çıkmayı düşünmeye başlamıştı.100 Reval


95 Petrosyan, a.g.e., s.261.

96 Lewis, a.g.e., s.204.

97 Petrosyan, a.g.e., s.298.

98 Fuat Dündar, Modern Türkiye’nin Şifresi, Đstanbul 2008, s.54-55.

99 Hale, a.g.e., s.41.

100 Ahmed, a.g.e., s.16.

698 ORHAN ÖRS

görüşmelerinde Đngiltere, Makedonya’ya uluslararası denetime bağlı özel bir

vali atanması önerisinde bulundu. Bu, Makedonya’nın kesin ilhakı

tehlikesinin ortaya çıkması anlamını taşıyordu, dolayısıyla durum çok ciddi

bir politik sorun olmaya başladı.101


Đttihat ve Terakki Cemiyeti, bir yandan Makedonya’daki olaylar için

propagandalarını sürdürüp orduda kendine taraftar toplarken bir taraftan da

sultana ikna yoluyla meşrutiyeti yeniden ilan ettirmeye çabalıyordu.

Cemiyet, bu amaç için 30 Nisan 1908 tarihinde sultana bir mektup yolladı ve

mektupta açıkça meşrutiyetin ilanını talep etti:

‘Biz zat-ı âlinizin yüksek imparatorluğunu takdir etmekteyiz. Đttihat ve

Terakki Komitesi, zat-ı âlilerinin yüksek saltanatına karşı hiçbir şekilde

düşmanca duygular beslememektedir… 19 Mart 1877’de verdiğiniz taht

nutkunda, bir kişinin ya da küçük bir zümrenin despot yönetimlerinin,

kaçınılmaz olarak suiistimal sonucunu doğurduğuna değinerek bizim bu

şikâyetimiz bizzat siz yüksek hükümdarımız tarafından ifade edilmişti.

Komitemizin ideali, vaktiyle siz hükümdarımızın da takdir ettiğiniz ve

övdüğünüz anayasanın uygulamaya geçirilmesidir… Đttihat ve Terakki

Komitesi, padişah ailesinin çıkarlarını, imparatorluğumuz uluslarının

çıkarlarından ayrı tutmamaktadır. …Anayasanın yürürlüğe konmasının,

sizin yüksek devlet yöneticiliği haklarınıza ne maddi ne manevi en küçük bir

zararı dokunmayacaktır. Tersine, imparatorluğumuza, tahtınıza bir destek

olacaktır.’102

Đttihat ve Terakki Cemiyeti, Selanik’te, Avrupa’nın büyük devletlerine

cemiyetin varlığını ve nüfuzunu açıklama kararı aldı. Đttihatçılar, bir

manifesto hazırlayarak büyük devletlerin konsolosluklarına gönderdiler.

Terakki ve Đttihat Komitesi adına yollan mektupta; cemiyetin, din ve mezhep

ayrımı gözetmeksizin tüm imparatorluk halklarının çıkarları için despotizme

ve tiranlara karşı savaştığı belirtiliyor ve amaçlarının imparatorluk

halklarının hak ve çıkarlarının sağlanması ile 1876 Anayasası’nın yeniden

ilan edilmesi olduğunu iddia ediliyordu.103 Ancak Avrupa’nın büyük

devletlerinden cevap gelmedi. Cemiyetin her şeye karşın eyleme geçmeye

kararlı olduğu, Temmuz’da başlayan isyanı yönetecek hale gelmiş

olmasından anlaşıldı.104 Birçok subay sultana karşı isyan edip birliklerini de

yanlarına alarak dağa çıktı. 3 Temmuz’da Resne’de Niyazi Bey, dört gün

sonra Tikveş’te Enver Bey ve 20 Temmuz’da Ohri’de Eyüp Sabri Bey isyanı


101 Petrosyan, a.g.e., s.298.

102 Petrosyan, a.g.e., s.301-302.

103 Petrosyan, a.g.e., s.313.

104 Feroz Ahmed, Đttihat ve Terakki 1908-1914, Đstanbul 2007, s.15-21.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 699

başlattılar.105 Đsyanın sebebi şöyle açıklanıyordu: “Son yıllarda

anavatanımızda sürmekte olan haksızlıklar ve eşitsizliklerle savaşmak ve

hükümeti 1876 Anayasası’nı geri getirmeye zorlamak”.

106 Đttihat ve Terakki

Cemiyeti, bu amacına da 1908’de kansız bir hareketle ulaştı ve anayasayı

yeniden ilan ettirip sultana meclisi açtırdı.107

Türkiye’de anayasal bir devrime yol açan II. Meşrutiyet’in çeşitli ve

karmaşık sebeplerinin olduğunu belirten Feroz Ahmed, bu önemli olayın

nedenleri şöyle sıralıyor: “Đktidar, Osmanlı siyasetine ilişkin belli başlı

kararları alan ve saray çevresinde kümelenmiş küçük bir grubun

tekelindeydi; ancak sadrazam ve nazırlar keyfi olarak değiştirilebildikleri

için, bu durum, istikrar ve süreklilik anlamına gelmiyordu… Entrika, hile ve

rüşvetin kol gezmesi, yönetimin etkisizliği ve istikrarın kesin yokluğu gibi

apaçık kusurların dışında bu sisteme yöneltilen esas eleştiri, siyasal yaşamteorik olarak bile- ancak çok küçük bir azınlığın katılmasına fırsat

tanımasıydı… Gerçekten sistemin muhalifleri yavaş yavaş Saray’a karşı

birleşti; buhran patlak verdiğinde, Sultan, kendisini tecrit ve herhangi bir

yabancı güçten, yardım ve destek istemeyecek bir durumda buldu.”108

1. II. Meşrutiyet’in Đlan Edilmesi

1908 yılında Đttihat ve Terakki Cemiyeti, kansız bir hareketle Sultan

Abdülhamid’i meşrutiyeti ilan etmeye zorladı. Cemiyet, Fransız Devrimi’nin

sloganları olan, özgürlük, eşitlik, kardeşlik gibi simgesel kavramları yüksek

sesle dillendirip zora dayalı despotik rejim yerine anayasal meşrutiyetin

yerleştirilmesi gerektiğini bildiriyordu.109 Gelişen olaylardan dolayı Kanun-i

Esasi’yi yürürlüğe koyan Sultan Abdülhamid, 23 Temmuz 1908’de II.

Meşrutiyeti ilan etti.110 Meşrutiyetin ilanı, halen sansür altında olan

gazetelerde sıradan resmi bir ilan gibi çıktı. Bu haberin halka ulaşması için

Đstanbul’daki özgürlükçülerin özel bir çaba harcaması gerekti.111


Osmanlı Devleti’nde 1908 II. Meşrutiyet’e kadar olan süreçte açık bir

çoğulculuk yoktu. Yakın tarihimizde “II. Meşrutiyet” olarak adlandırılan bu

dönem, ülkenin demokratik gelişmesinde önemli adımların atıldığı, hürriyet

sloganıyla güçlendirilmiş meşrutiyetçi bir anlayışın hâkim olduğu çok partili


105 Zürcher, a.g.e., s.74.

106 Ahmed, a.g.e., s.15-21.

107 Mustafa Aksakal, The Ottoman Road to War in 1914; The Ottoman Empire and The

First World War, New York 2008, s.9.

108 Feroz Ahmad, Đttihatçılıktan Kemalizm’e, Đstanbul 2009, s.7.

109 Jay Winter, America and Armenian Genocide of 1915, Cambridge University Press,

New York 2003, s.52.

110 Ahmad, a.g.e., s.29.

111 Akşin, a.g.e., s.183.

700 ORHAN ÖRS

rejimin de başlangıç zamanıdır. Kanun-i Esasi’de 1909’da yapılan tadilatla

kamu özgürlüklerinin yelpazesi genişletilmiş, toplanma ve dernek kurma

hürriyetleri tanınmıştı. Diğer bir ifadeyle, II. Meşrutiyet, senelerdir çekilen

dertlerin sonu, özlemlerin, umutların başlangıcı idi. Ne var ki, hukuk

metinleri üzerinde yapılan değişiklikler hem istibdadı yok etmemiş hem de

gerçek manada hürriyetçi bir rejimin oluşmasına tam anlamıyla yol

açmamıştır.112

Bernard Lewis, II. Meşrutiyet’i değerlendirirken II. Abdülhamid

dönemini zorbalığın hüküm sürdüğü bir zaman dilimi olarak tanımlamakta

ve şunları söylemektedir:

“Abdülhamid istibdadının uzun gecesi bitmiş, hürriyet şafağı sökmüştü.

Meşrutiyet tekrar ilan edilmiş, seçimlerin yapılması emredilmişti. Türkler ve

Ermeniler sokaklarda kucaklaşıyordu; hürriyet ve kardeşlik çağı gelmişti. O

zaman yazıları, şüpheci Avrupa basınında bile yankısını bulan adeta çılgın

bir sevinci yansıtıyordu.”113


Đlber Ortaylı ise II. Meşrutiyeti Türkiye tarihi için altın sayfalardan biri

olarak görmek gerektiğini belirtikten sonra şunları eklemektedir:

“1908 devrimi anayasal sistemde önemli yeni kurumlar yaratmıştır.

Bunların başında toplumsal hayatımızda siyasal partilerin vazgeçilmez

öğeler olarak doğuşu, derneklerin faaliyeti, toplantı, gösteri ve grev hakları,

basın özgürlüğü yer alır. 1908’den sonra Đstanbul’da ve diğer vilayetlerde

yapılan iki dereceli seçimlerle Meclis-i Mebusan yeniden toplanmıştı. II.

Meşrutiyet döneminin ilk yılları siyasal hürriyetlerin kullanılışı, çeşitli

düşünce akımlarının ortaya çıkıp örgütlenmesi yönünden Türkiye tarihinin

altın sayfalarından biri sayılmalıdır. II. Meşrutiyet’te toplum ve devlet

hayatımızda laik bir sisteme geçiş de başlamıştır. Gene eğitim kurumlarının

da ilköğretim düzeyinden ele alınıp laik bir yaklaşımla yeniden

düzenlenmesine girişildiği görülmekteydi. Darülfünun’un, yani

üniversitemizin özerkliği de bu dönemde gündeme gelen ve kısmen

gerçekleştirilebilen, Türk eğitim tarihinin onurlu bir olayıdır.”114

O zamana kadar içeri tıkılmış olan toplum, şehir ve kentlerde ardına

kadar dışarı çıkıp meşrutiyeti kutluyordu. Gazete ve dergilerin üzerinde

uygulanan sansür yeni anayasadan hemen sonra kaldırıldı. Đmparatorluktaki

bütün toplulukların, görüşlerini rahatça ve geniş bir özgürlük içinde ifade

edebilmelerinin önü açıldı. Müslümanlar, Yunanlılar, Ermeniler, Yahudiler


112 Tunaya, a.g.e., s.34-35.

113 Lewis, a.g.e., s.202-204.

114 Đlber Ortaylı, Gelenekten Geleceğe, Đstanbul 2010, s.64.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 701

ve tabii ki Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin sempatizanları sokaklarda gösteri

yapıyor, özgürlüklerin keyfini çıkarıyorlardı. Ülkenin uzak bölgelerine

gönderilen sürgünler, oluşan özgürlük ortamından yararlanarak yeni politik

arayışlar için ülkeye dönmeye başladılar.115


Osmanlı imparatorluğu yeniden meşruti bir yönetime kavuşuyordu.

Sultan Abdülhamid zoraki bir meşruti kralı oynuyordu. II. Abdülhamid’in

meşrutiyetten sonra tahta bir yıl kalması muhalefeti rahatsız etmeye

başlamış, Đttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilgili şüpheler uyandırmaya neden

olmuştu. Sultanı tahtan indirmek bütün muhalefetin ortak arzusuydu.116

Ancak cemiyet şaşılacak bir biçimde yıllardır büyük çabalar harcayarak karşı

koymuş olduğu iktidarı denetimi altına almıyor ve yermiş olduğu padişahı

tahttan indirmiyordu. Ne var ki cemiyetin II. Abdülhamid’i tahtan

indirememesinin temel sebebi padişahın kamuoyunu yönlendirerek yanına

alması ve cemiyetin 1908’de kendisini yeterince güçlü hissetmemesiydi.117

Bununla beraber cemiyet, gerçek anlamda memleketin temel sorunlarına

çözüm getirecek bir programa da sahip değildi.118


3. Đttihat ve Terakki Cemiyetine Karşı Muhalefetin Gelişmesi

Yönetici sınıftan gelen Genç Osmanlılar, devleti yönetme hakkını elde

edebilseler, imparatorluğu düzlüğe çıkarabileceklerine inanıyorlardı.

Onlardan sonraki kuşak olan Đttihatçılar ise, kendilerini devleti yönetecek

kadar yetenekli görmüyorlardı. Bundan dolayı, yüksek idari makamları ele

geçirmeyi ilk zamanlarda düşünmediler.119 Geleneksel bir toplum olan

Osmanlıda gençlerin başa geçmesi de ayrıca yadırganıyordu. Bu yüzden

Đttihat ve Terakki Cemiyeti, meşrutiyetin ilanından sonra hükümeti kurmadı.

Talat Bey ve Cavit Bey gibi birkaç kişi nazır olabildilerse de 1913’e kadar

sadrazamlardan hiçbiri cemiyetin üyelerinden seçilmedi.120


Cemiyet, iktidarı görünüşte Sait Paşa Hükümeti’ne bırakmış

gözüküyordu. Bu arada gerekli gördüğü zamanlarda siyaset işlerine

müdahale ederek, yeni elde edilen meşruti özgürlüğü korumanın bekçiliğini

de üstlenmişti.121 Ancak iktidara sahip olmak meselesi zamanla saray,

Babıâli ve cemiyeti karşı karşıya getirmekteydi. Bu üç taraf, Harbiye ve

Bahriye nazırlarının kimin tarafından atanacağını görüşmek üzere bir araya


115 Feroz Ahmad, The Making of Modern Turkey, London 1993, s.31.

116 Ramsour, a.g.e., s.71-72.

117 Zürcher, a.g.e., s.141.

118 Kemal H. Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, Đstanbul 2010, s.111-112.

119 Ahmad, Đttihat ve Terakki 1908-1914, s.34.

120 Akşin, a.g.e., s.27.

121 Zürcher, a.g.e., s.141.

702 ORHAN ÖRS

geldiklerinde ilk tartışma gün yüzüne çıkıyordu. Konu önemliydi. Çünkü

Bahriye ve Harbiye nazırlarını atayacak kimse, aynı zamanda silahlı

kuvvetleri denetim altında tutabilecekti. Sait Paşa ve Memduh Paşa eski

rejimin yozlaşmış memurlarının kaçmalarına göz yumdukları için cemiyetin

kuşkuyla baktıkları kişilerdi. Gelen şiddetli muhalefete direnmek istemeyen

Sait Paşa kendisinin istifa etmesi gerektiğine karar verdi. Paşa, 5 Ağustos’ta

istifasını verdi ve 6 Ağustos’ta sadrazam olarak atanan Kamil Paşa’ya

kabineyi kurma görevini devretti. Cemiyet ve Babıâli’nin bu işbirliğiyle

sarayın dizginleri eline alması engelleniyordu. Cemiyet, iktidarı Babıâli’ye

bırakıp imparatorluğun yönetiminde görev almadan meşrutiyetin bekçisi

rolünü oynamayı sürdürüyordu.122 Ama Đttihat ve Terakki Cemiyeti iktidarda

değil de denilemezdi; çünkü hükümete “şunu yapma bunu yap” türünden

emir ve talimat verebiliyordu.123

E. 31 Mart Olayı

Đttihat ve Terakki Cemiyeti hâkimiyetini kurmaya çalışırken, değişik

çevrelerden çok ciddi tepki sesleri yükseliyordu. Dışarıdaki gelişmeler içteki

durumu da ciddi bir şekilde etkiliyordu. Ekim 1908’de Yunanlılar Girit’i

topraklarına katmış, Avusturya-Macaristan, Bosna-Hersek’i ilhak etmiş

Bulgaristan124 bağımsızlığını ilan etmişti. Bu değişikliklerden hiçbiri

Osmanlılar için gerçek anlamda toprak kaybı anlamına gelmiyordu; çünkü

yıllardır bu üç yer de sadece ismen imparatorluğun parçasıydı. Ancak, yine

de içinde bulunulan durum cemiyetin iç kamuoyundaki konumunu iyiden

iyiye zayıflatıyordu.125 Đstanbul’da çatışmalar ve cemiyetle yaşanan ihtilaflar

herkesin dikkatini çekecek kadar parlamaktaydı.126

Babıâli, Kamil Paşa Hükümetinde, Balkanlarda gelişen olaylara karşı

ılımlı bir politika benimsemişti. Ancak bu dış karışıklıkların ülkenin iç

durumuna etkisi giderek artıyordu. Balkanlardaki gelişmeler, memnun

olmayanlara yeni kurulan rejime saldırmak için fırsat oluşturuyordu.127

Đttihat ve Terakki Cemiyeti’ne sert muhalefetiyle tanınan Serbesti Gazetesi

başyazarı Hasan Fehmi’nin öldürülmesi de Balkanlardaki olaylara eklenince

muhalefet çok büyük bir tepki gösterdi. Hasan Fehmi’nin cenazesi muhalefet

tarafından büyük bir kitle gösterisine dönüştürüldü.

128



122 Ahmad, a.g.e., s.36-37.

123 Akşin, a.g.e., s.27.

124 Dündar, a.g.e., s.55.

125 Hale, a.g.e., 1996, s.44.

126 Đsmet Đnönü, Hatıralar, Đstanbul 2009, s.54.

127 Ahmed, Đttihat ve Terakki 1908-1914, s.43.

128 Akşin, a.g.e., s.29.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 703

Đlk tepki dinsel bir biçimde ortaya çıktı; bu beklenen bir gelişmeydi.

‘Kör Ali’ diye tanınan Hoca Ali’nin liderlik ettiği bir kalabalık Saray’a kadar

yürüdü.129 Kalabalık ilk büyük mitingi Ayasofya Camii’nin avlusunda yaptı.

Peygamberin doğum gününü de orada kutlayarak desteğin daha geniş

olmasını amaçlıyordu.130 Padişahla görüşme isteğini ileten kalabalık, Sultan

Abdülhamid göründüğünde kendisinden; meşrutiyetin kaldırılmasını, şeriatın

geri getirilmesini, sultanın yeniden ümmetin başına geçmesini, meyhanelerin

kapatılmasını, fotoğraf çekiminin yasaklanmasını ve Müslüman kadınların

sokaklarda dolaşmasına son verilmesini istediler.131 Bu arada Mebusan

Meclisi Reisi Ahmet Rıza’nın istifasını ve Kamil Paşa’nın sadrazam, Nazım

Paşa’nın Harbiye nazırı, Đsmail Kemal’in Mebusan Maclisi reisi olmasını da

istiyorlardı.132 Aynı zamanda başka taraflardan da tepkiler yükseliyordu.

Ayasofya Meydanı’na, şeyhülislamla alay eden ve gerçek Müslümanları,

kendilerine emanet edilen şeyhülislamı öldürmeye çağıran pankartlar

koyulmuştu. Benzer biçimde, meşrutiyet öncesi dönemin tanınmış

kişilerinden biri olan Mizan Dergisi başyazarı Murat Bey, Nazif Sururi ve

eski bir şeyhülislamın oğlu Cemil Molla ile birleşerek meşrutiyet aleyhtarı

bir grup kurdu. Babıâli bunu öğrendi ve Murat Bey tutuklanarak sürüldü.

Aynı şekilde taraftarları da hapse mahkûm edildi.133


Derviş Vahdeti ve arkadaşları tarafından kurulan Đttihat-ı Muhammedi

Cemiyeti ve yayın organı olan Volkan Gazetesi de, Đttihat ve Terakki

Cemiyeti aleyhinde faaliyet gösteriyordu. Đttihat ve Terakki’nin ordu içinde

kendisine karşı olan, milletini, dinini ve vatanını seven subayları, orduda

gençleştirme bahanesiyle tasfiye etmesi, orduda huzursuzluklara yol açmıştı.

Đttihat ve Terakki’nin padişaha ve hilafet makamına karşı olan sevimsiz

hareketleri de Müslüman ahalide nefret uyandırıyordu.

134


Yeni rejime karşı ilk tepki 13 Nisan 1909’da (Hicri takvime göre 31

Mart) patlak verdi. Olayın başrolünde Derviş Vahdeti yer alıyordu.135

Sonraki onbir gün içinde isyancılar başkenti denetim altına almaya

başladılar. Gazete büroları ve karargâhlar yağmalanırken, Đttihat ve Terakki

Cemiyeti üyeleri kaçmak zorunda kaldı. Sokaklarda mektepli subaylara

saldırıldı ve birkaçı öldürüldü.136 Đstanbul’daki Birinci Ordu’nun çoğu


129 Sorgun, a.g.e., s.213.

130 Stanford J. Shaw and Ezel Kural Shaw, History of Ottoman Empire and Modern

Turkey, Cambridge, 1977, s.280.

131 Ahmed, a.g.e., s.43-44.

132 Akşin, a.g.e., s.29.

133 Ahmed, a.g.e., s.43-44.

134 Zürcher, a.g.e., s.145.

135 Shaw & Ezel a.g.e., s.280.

136 Hale, a.g.e., s.45.

704 ORHAN ÖRS

Arnavut olan askerlerinin de katılımıyla sivil olan ayaklanma askeri bir renk

aldı. Bu bunalım durumunda hükümet çaresizlik içinde çırpınıyordu. Sultan

olaylara tepkisiz kalmadı ve sadrazam değişikliğine gitti. Ayrıca, şeriatın

korunacağını ve onu savunmak için ayaklanmış askerlerin affedileceğini

açıkladı. Bütün valilere, 15 Nisan’da, şeriatın korunması gerekliliği

noktasında bir genelge gönderildi. Ahmet Rıza, devrimden beri bulunduğu

başkanlık koltuğundan düşürülüp yerine Đsmail Kemal getirildi.137 Bu durum

üzerine Đstanbul’daki teşkilat durumu Edirne’deki 2. Orduya bildirdi.

Edirne’deki ordunun genç zabitanları, durumu şifre ile 3. Ordu karargâhına

bir şekilde ulaştırdı. 3. Ordu hemen hazırlıklara başladı ve Đstanbul üzerine

yürümeye hazır hale getirildi.138

F. Hareket Ordusu’nun 31 Mart Olayına El Koyması

Mahmut Şevket Paşa’nın komutasında hazırlanan ‘Hareket Ordusu’

Đstanbul’un üzerine yürüdü ve böylece karşı devrim gecikmeden başladı.

Paşanın kurmay subayı Mustafa Kemal139 idi. 23 Nisan’da başkente ulaşan

ordu, ertesi gün isyancılarla yaşanan birkaç çarpışmadan sonra şehrin

kontrolünü yeniden ele geçirdi.140 Đsyanın elebaşları yakalanıp bir araya

getirildi ve yaklaşık otuz kadarı orta yerde idam edildi. II. Abdülhamid

sürgüne gönderildi. 27 Nisan’da parlamento, Selanik’e sürgüne gönderilen

sultanın yerine kardeşi şehzade Reşat’ı sultan olarak onayladı.141


II. Meşrutiyete karşı gerçekleştirilen bu isyana ülkenin dört bir

tarafından tepkiler geldiğini söyleyen Kemal Karpat, devamında şöyle

demektedir:

“Đttihat ve Terakki Cemiyeti Osmanlı Demokrat Fırkası, Ahrar ve

Taşnak Partileri, Mülkiye, Rum, Çerkes, Kürt cemiyetleri gibi birçok cemiyet

ve kulüp ‘hâkimiyet-i milliye’yi, hürriyeti ve meclisin serbest çalışmasını

öneren önemli bir bildiri yayımlamışlardı, 17 Nisan 1909 de. Aynı zamanda,

Erzurum gibi birçok yerde Ermeniler ve Müslümanlar bir araya gelerek

Meşrutiyet’in ayakta kalmasını savunmuşlardı.”142

1909’da rejime karşı gerçekleştirilen ve başarısızlıkla sonuçlanan 31

Mart Olayı ve dışarıdaki sorunlar Đttihat ve Terakki yönetiminin otoriter

karakterinin giderek artmasına neden teşkil etti. Cemiyetin üç üyesi Enver,

Talat ve Cavit Bey’ler nazırlıklara gelerek oldukça otoriter bir hale


137 Lewis, a.g.e., s.214-215.

138 Sorgun, a.g.e., s.213-214.

139 Đnönü, a.g.e., s.56.

140 Lewis, a.g.e., s.215.

141 Hale, a.g.e., s.45.

142 Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, s.116.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 705

geldiler.143 Mahmut Şevket Paşa etkinliğini sürdürebildiği sürece ve

kendisine yakın olan meclisteki bazı ittihatçılardan destek alarak 1912’ye

kadar mebusların nazır olmalarını, dolayısıyla Đttihat ve Terakki

Cemiyeti’nin tam iktidar olmasını engelledi. Cemiyet, kabineye ancak birkaç

nazır sokabiliyor ve dolayısıyla tam iktidar olamıyordu.144 Asıl güç

mücadelesi çoğu zaman orduyu temsil eden Mahmut Şevket Paşa ile cemiyet

arasında meydana gelmekteydi. Bu mücadelelerde çoğu zaman paşa baskın

geliyordu.145

G. Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Tam Đktidar Olmak Đstemesi

31 Mart olayından sonra Đttihat ve Terakki Cemiyeti kendi ideolojisine

sahip, kendi değerlerini belirli ilkeler şeklinde uygulayan ve bu uygulamada

devleti araç olarak kullanan, ülke genelinde etkin bir örgüt olmuştu.146 Yine

de cemiyet olaydan fena halde sarsılıp etkilenmişti. 31 Mart Olayı,

meşrutiyet rejiminin ve cemiyetin taraftarı olduğu şekliyle modernleşme

politikalarının, zayıf ve dayanaksız olduğunu ortaya koymuştu.147 31 Mart

Olayı’nın en dolaysız sonucu Đstanbul’da Mart 1911’e kadar süren

sıkıyönetimin ilanıydı.148

1909-1911 yılları arasında Đttihat ve Terakki Cemiyeti önce yüksek

rütbeli subaylar ve yüksek mevkideki devlet adamları yoluyla, daha sonra da

hükümet içindeki ve arkasındaki kendilerini destekleyenlerin aracılığıyla,

devletin etkin kontrolünde hâkim siyasal kuvvet haline geldi. Ancak

egemenliklerine karşı sesler de yükseliyordu. Politik ya da kişisel

sebeplerden ötürü hâkim gruptan ayrılan fırkalar, cemiyet örgütünün dışında

olduğu kadar içinde de ortaya çıktı. Ancak Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin

egemenliği, 1911’de önemli bir tehditle karşı karşıya kalmakla birlikte, ciddi

olarak sarsılmadı.149


1909 ile 1914 arası dönemde, liberallerle ittihatçılar arasında, ordunun

yüksek komutasında ve muhalif etnik gruplar arasındaki iktidar savaşı,

dokuz hükümet değişikliği ve üç dış savaşla daha karmaşık bir mücadele

halini ortaya koyuyordu.150 Muhalefetin ilk belirtileri II. Meşrutiyet’in

hemen ardında oluşan mecliste çıkmaya başlamakla beraber bundan sonra ki


143 Martin Van Bruinessen, Ağa, Şeyh, Devlet, Đstanbul 2010, s.396.

144 Akşin, a.g.e., s.34

145 Shaw, a.g.e., s.283.

146 Karpat, a.g.e., s.118.

147 Zürcher, a.g.e., s.148.

148 Hale, a.g.e., s.46.

149 Lewis, a.g.e., s.219.

150 Hale, a.g.e., s.47.

706 ORHAN ÖRS

bunalımlar ve başarısız ayaklanmadan sonra konan ve uzatılan sıkıyönetim,

çok etkin herhangi bir demokratik muhalefetin gelişmesini ciddi bir şekilde

önledi. Ancak 1911’e gelindiğinde ittihatçılar arasındaki saflaşmalar gün

yüzüne çıkmaya başlamıştı. Ayrıca, 1909’dan beri fiilen gölgede kalmış olan

liberaller güçlenmeye başlıyordu.151


1.Cemiyete Karşı Muhalefetin Güçlenmesi

1910’da Ahali Fırkası mecliste kendi grubunu kurdu. Bu parti, ideolojik

ya da kişisel nedenlerden ötürü cemiyetten hoşnut olmayan152 mebuslar

tarafından kurulmuştu. Arkasında, farklı etnik gruplar ile politikadan men

edilmiş partilerin faal üyeleri olan Âdem-i Merkeziyetçiler bir araya gelerek

Heyet-i Müttefika-i Osmaniye’yi kurdular. Ayrıca Đsmail Kemal’in

başkanlığını yaptığı, Arap ve Arnavut bölgelerinin temsilcilerinin de içinde

olduğu Mutedil Liberaller Grubu vardı. Muhalefette yer alan bu grupların

hepsi 1911’de bir araya gelerek Đsmail Hakkı Paşa, Damat Ferit Paşa ve Rıza

Nur’un öncülük ettiği Hürriyet ve Đtilaf Fırkasını kurdular. Bunlar dışında iki

radikal grup daha vardı: Đsveç büyükelçiliği görevini yürüten Şerif Paşa’nın

öncülük ettiği Islahat-ı Esasiye-i Osmaniye Fırkası ve Đştirak gazetesinde

yazar olan Hüseyin Hilmi’nin öncülük ettiği Osmanlı Sosyalist Fırkası.153

Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın kurucularının çoğunun parlamento üyesi

olmaları, partiye hemen mecliste grup kurma ve muhalefet etme olanağı

sunmaktaydı.154


İttihatçılar, meşrutiyet ilkelerine inanmakla beraber, görüş birliğinin ve

meşruti bir dengenin sağlanması noktasında gerekli bağımsız fırkalara ısrarla

fırsat vermemeleri yüzünden, meşrutiyetin temelini zayıflatmaktaydılar.155

Cemiyet’in izlediği politikaları şiddetli bir şekilde eleştiren Miralay Sadık ve

Abdülaziz Bey cemiyetten ayrılarak ‘Hizbi Cedid’ adlı grubu kurdular.

Đttihatçı saflarında ilk ciddi ayrılık olarak adlandırılabilecek olan bu hareket,

1911’deki olayların gidişatına gösterilen tepkinin sonucuydu.156 Parti içinde

destek bulmaya başlayan grup 23 Nisan’da on maddelik bir bildiri yayınladı.

Maddelerin çoğu demokratik ve meşruti usullere daha çok uyulması ve

benzer ıslahatlarla ilgiliydi. Bununla beraber bazı maddeler de başka bir

düşünüş çizgisini işaret ediyordu. Altıncı madde şöyle idi: ‘Ahlak ve adab-ı


151 Hale, a.g.e., s.47.

152 Ahmad, a.g.e., s.107.

153 Shaw, a.g.e., s.283.

154 Lewis, a.g.e., s.220.

155 Ahmad, Đttihat ve Terakki 1908-1914, s.196.

156 Lewis, a.g.e., s.219.

 İTTĐHAD VE TERAKKİ CEMİYETİ 707

umumiye-i diniye ve milliyenin muhafazasıyla beraber Garbın terakkiyat ve

tekemülat-ı medeniyesinin Memalik-i Osmaniye’de inkişafını arar.’157


Đttihat ve Terakkinin içeride uyguladığı partizan, baskıcı ve dışarıda

uyguladığı tavizci politika sebebiyle muhalefet gittikçe güçleniyordu. 21

Kasım 1911’de bütün muhalefet gruplarının ve fırkalarının bir araya

gelmesiyle kurulan Hürriyet ve Đtilaf Fırkası, yirmi gün sonra girdiği

Đstanbul’daki mebus seçiminde başarı göstermesi, Đttihat ve Terakki’ye karşı

muhalefetin ciddi bir şekilde güçlendiğini ortaya koyuyordu.158


1912 baharında Đtalyanlar, bazı Osmanlı adalarını işgal ederek, Beyrut,

Đzmir gibi limanları bombardımana tuttu. Hatta boğazlara saldırarak savaşın

temposunu gittikçe artırıyordu.159 Mayıs’ta ise Arnavutlar, büyük ölçüde

topraklarının Sırbistan ve Yunanistan tarafından ilhakının önüne geçmek

için160 birleşik, bağımsız ve Arnavutlar tarafından yönetilen bir Arnavutluk

için isyan ettiler.161 Đçine düşülen durum sebebiyle Meclis-i Mebusan

feshedilerek tekrar seçime gitme kararı alındı. Đttihat ve Terakki

Cemiyeti’nin kudretli yöneticilerinin öncülük ettiği olağanüstü rejim 1912

seçimlerini, ‘Sopalı Seçim’162 olarak adlandırılabilecek bir demokrasi

gösterisi durumuna getirdiler. Seçimleri, Đttihat ve Terakki Cemiyeti büyük

bir farkla kazandı. 284 mebusun yalnızca küçük bir grubunu163 muhalefet

oluşturuyordu. Mecliste çoğunluğu elde eden ittihatçılar, hükümete kendi

adamlarını getirmek için baskıyı gün geçtikçe arttırıyordu.164


2.Muhalefetin Đktidara Gelmesi

1912 Mayıs ve Haziran aylarında, muhalefetin desteğiyle, ordu içinde

Đttihat ve Terakki’ye karşı olan subaylar tarafından Đstanbul’da Halaskaran-ı

Zabitan Grubu kuruldu. Amaçları, Đttihat ve Terakki Cemiyeti’ni iktidardan

uzaklaştırmak ve yasal hükümeti geri getirmekti.165 Bu grup, hükümete gizli

tehdit ve baskılar yapınca 16 Temmuz 1912’de Said Paşa sadrazamlıktan

istifa etti. Bu sırada meydana gelen bazı iç ve dış hadiseler yüzünden

yıpranan ve güçten düşen Đttihat ve Terakki iktidara talip olmayınca, 21


157 Lewis, a.g.e., s.221-222.

158 Zürcher, a.g.e., s.152-153.

159 Ahmad, a.g.e., s.126-127.

160 Kemal H. Karpat, Đslam’ın Siyasallaşması, Đstanbul 2005, s.685.

161 Shaw, a.g.e., s.288.

162 Ergut, a.g.e., s.281.

163 Ahmad, a.g.e., s.132.

164 Zürcher, a.g.e., s.153.

165 Ahmad, a.g.e., s.134.

708 ORHAN ÖRS

Temmuz’da partiler üstü görünümde olan “Büyük Kabine” hükümeti

kuruldu.166

 Sultan Reşat, Sait Paşa’nın yerine Gazi Ahmet Muhtar Paşa’ya

hükümeti kurma görevini verdi. Ahmet Paşa, partiler üstü bir kabine

kurmaya karar verdi ve kabinesine daha önce vezirlik yapmış Kamil Paşa,

Damat Ferit ve Hüseyin Hilmi gibi deneyimli siyasetçileri alarak mevcut

krizin üstesinden gelmeye çalıştı. Ancak Đttihat ve Terakki Cemiyeti, her ne

kadar hükümetin dışında kalmışsa da halen parlamentoyu kontrol

edebiliyordu.167 Fakat 24 Temmuz’da tekrar harekete geçen Halaskaran-ı

Zabitan Grubu, meclisin dağıtılması ve seçimlerin yeniden yapılması için

bastırıyordu.168 Kabine, meclisin dağıtılmasıyla ilgili gelen tepkilere karşı

sessiz kalmadı ve meclisi dağıttı. Sonraki aylarda ülke içinde önde gelen

ittihatçılar hükümetin zulmüne uğradı; birçoğu sürgüne gönderildi, diğerleri

de ya yer altına indi ya da yurt dışına kaçmak zorunda kaldı.169


3. Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Đktidarı Tamamen Ele Geçirmesi

I. Balkan Savaşı

2 Ekim 1912’de Balkan Devletleri Osmanlı’ya ültimatom verdi.

Hükümet o aralar tamamen Đtalyanlarla devam eden savaşla meşguldü.170 23

Eylül 1911 tarihinde büyük devletlerin onayını almış olan Đtalya önce

Osmanlı devletine nota vermiş ve hemen arkasında 29 Eylül’de savaş ilan

etmişti. Durumun kötüye gitmesi üzerine Đttihatçı subaylar gönüllü olarak,

halkı örgütlemek için Libya’ya gitmişlerdi. Bu subaylar arasında Enver Paşa,

Mustafa Kemal ve Fethi Bey de vardı.171 Ancak, Balkan devletlerinin

sıkıştırmasıyla, 17 Ekim’de aceleyle Đtalya ile barış imzalandı.172

30 Eylül’de Balkan devletleri, 13 Ekim’de ise Osmanlı imparatorluğu

seferberlik ilan ettiler. 13 Ekim’de müttefikler, Bulgaristan, Sırbistan,

Yunanistan ve Karadağ taleplerini Osmanlı’ya sundular. Bu talepler

şunlardı:

1) Vilayetler özerk olmalı ve başlarında ya Belçikalı ya da Đsviçreli

valiler olmalıdır.

2) Hıristiyanlar askerliği kendi vilayetlerinde yapmalıdır.


166 Zürcher, a.g.e., s.153.

167 Shaw, a.g.e., s.291.

168 Ahmad, a.g.e., s.138.

169 Ahmad, a.g.e., s.138.

170 Lewis, a.g.e., s.224.

171 Akşin, Kısa Türkiye Tarihi, s.71-72.

172 Lewis, a.g.e., s.224.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 709

3) Yerel yasama meclisleri kurulmalıdır

4) Büyük devletlerle beraber Balkan devletleri de ıslahatların

gözetimine katılmalıdır.

5) Islahatlar 6 ay içinde yürürlüğe konulmalı ve Osmanlı seferberliği

tek taraflı olarak hemen iptal ettirmelidir.

Bu olay ve ortaya çıkan taleplere karşı Osmanlı kamuoyunda ateşli bir

ulusçuluk rüzgârları esmeye başladı. Hükümet bu talepleri karşılayamazdı ki

Balkan devletlerinin de böyle bir beklentisi gözükmüyordu. 17 Ekim’de

Balkan devletleri, Osmanlıya savaş ilan ettiler. Đki hafta içerisinde yapılan

savaşlar neticesinde müttefikleriyle beraber Bulgar ordusu, Đstanbul’un

savunma hattı olan Çatalca’ya kadar geldi. Kale kentleri olan Yanya,

Đşkodra, Edirne şehirlerini kuşatma altına aldılar. Durumun ciddiyetini gören

Osmanlı, büyük devletlerin araya girmeyeceğini anlayınca, doğrudan Bulgar

kralına başvurdu. Bulgarlar, 3 Aralık’ta Londra’da bir barış konferansının

toplanmasını kabul ettiler. Balkan devletleri Tekirdağ’ın doğusu ile

Midye’nin doğusu arasındaki bir çizginin doğusu ve Gelibolu yarımadasının

dışında bütün Rumeli ve Ege adalarının kendilerine bırakılmasını talep

ettiler. Büyük devletlerin de desteğini arkasına almış olan Balkan

devletlerinin bu talebi karşısında hükümet 22 Ocak’ta sarayda toplanan bir

şurada barışa karar verdi. Bu verilen karar, Edirne’nin gözden çıkarılması

demekti.173


Halaskaran-ı Zabitan, o sırada savaşa yoğunlaşmıştı. Đktidardan

uzaklaştırılan ancak pes etmeyen Đttihat ve Terakki Cemiyeti ise iktidara

yeniden gelmeye hazırlanıyordu. Baştaki Kamil Paşa Hükümeti halkın pek

çoğuna zayıf ve yeteneksiz görünüyordu. Balkan orduları Đstanbul surlarına

yaklaşınca cemiyet hazırladığı planları devreye sokmaya başladı.174

Cemiyetin Enver ve Talat Paşa yönetimindeki kilit kadrosu, hükümeti

tamamıyla iç sebeplerden ötürü devirmeye, muhtemelen daha 1912 yılı

sonlarında karar vermişti. Kasım ayında Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin eski

düşmanı Kamil Paşa sadrazam olarak yönetime geçince, hükümetin

ittihatçılar üzerindeki baskısı daha da arttı ve komitenin varlığını sürdürmesi

tehlikeye girmekteydi.175


23 Ocak günü, kabinenin Edirne’nin Bulgarlara verilmesi teklifini

düşünmekte olduğunun duyulmasıyla ittihatçılar Babıâli’ye baskın yapmaya


173 Akşin, a.g.e., s.75-77.

174 Lewis, a.g.e., s.224.

175 Zürcher, a.g.e., s.153-164.

710 ORHAN ÖRS

karar verdiler.176 Đttihatçılar, Edirne için büyük bir kalabalık toplayarak

Babıâli’ye doğru yürüyüşe geçti. Babıâli’ye girişi engellemeye çalışan iki

subay ve bir komiser vurularak öldürüldü. Yenilginin baş sorumlusu olarak

görülen Nazım Paşa küfrederek, “Siz beni aldattınız” diye çıkışırken Yakup

Cemil tarafından öldürüldü.177 Kamil Paşa hükümetinin de aleyhinde

propaganda yapan Đttihat ve Terakki Cemiyeti, normal yollardan iktidara

gelemeyeceğini anlayınca hükümete karşı kanlı bir baskın düzenleyerek

iktidara el koydu. Sadrazam Kamil Paşanın zorla istifa ettirilmesiyle

Đttihatçılara yakın duran Mahmud Şevket Paşa sadarete getirildi.178 Paşa,

ayrıca, Harbiye Nazırlığını da üstlendi. Hacı Adil Dâhiliye nazırı, Sait Halim

Hariciye, Ahmet Đzzet Paşa başkumandan vekili, Cemal Paşa Đstanbul

muhafızı oldu.179

Diğer taraftan Đttihat ve Terakki Cemiyeti için, önceki hükümetin

Edirne’den kesin olarak vazgeçmiş olduğunu düşünmekle yanlışlık yapıp

yapmadığı önemli değildi. Çünkü onlar hükümeti devirmeye çoktan karar

vermişlerdi. Cemiyetin içindeki Talat Bey ve taraftarları, Edirne’nin

kaybedilmesi ve sorumluluğun ittihatçılara yüklenmesinden sonra iktidara

gelmeyi düşündüklerini açıkça ifade etmeye başlamışlardı. O günün

duygusal atmosferinde siyaseten önem taşıyan Edirne sorunu ise, cemiyetin

yaptığı darbeye psikolojik destek olmaktan öteye gitmiyordu. Đttihatçılar,

aynı zamanda Edirne’yi elde tutmanın ne kadar güç olduğunun da

farkındaydılar.180


30 Ocak’ta Balkan devletleri Londra Konferansı’na son verdiklerini

açıkladılar. Aynı gün Babıâli, büyük devletlerden gelen notaya cevap verdi.

Verilen cevapta Edirne’nin Müslüman toprağı olduğu, dolayısıyla

verilemeyeceği ancak Meriç’in sağ kıyısındaki toprakların verilebileceği,

adaların ise Anadolu’nun korunması açısından önemli olduğu ancak kime

bırakılması gerektiği noktasında karar mercii olarak büyük devletlerin kabul

edilebileceği belirtiliyordu. Bunu kabul etmeyen Bulgarlar, savaşı yeniden

başlattı. Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin genç subayları, Edirne’nin

kurtarılması için bir taarruz istiyorlardı. Ancak, hem Mahmut Şevket Paşa,

hem de Ahmet Đzzet Paşa Osmanlı ordusunun böyle bir taarruzu

yapabileceğine inanmıyordu. Savaş Osmanlı aleyhine sonuçlanmış ve Edirne

çok uğraşılmasına rağmen kaybedilmişti.181 Balkan harbi Osmanlı devletini


176 Lewis, a.g.e., s.224.

177 Akşin, a.g.e., s.76-77.

178 Sorgun, a.g.e., s.341-347.

179 Akşin, a.g.e., s.77.

180 Ahmad, Đttihat ve Terakki 1908-1914, s.150-151.

181 Akşin, a.g.e., s.77.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 711

temelinden sarsmıştı. Yanya, Đşkodra, Edirne ve diğer kentler birer birer

düşerken, insanlarda ağır taarruzlar altında kalıyordu. Savaş sonunda

Osmanlı Avrupası Edirne’ye kadar kaybedilmişti.182

Her işte kendi bildiğine göre hareket eden Mahmud Şevket Paşa, 11

Haziran 1913’te meçhul bir şekilde öldürüldü.183 Paşanın öldürülmesi Đttihat

ve Terakki Cemiyeti’ne hürriyet ve demokrasinin son nüvelerini de ortadan

kaldırma bahanesini verdi.184 Suikast üzerine Đttihat ve Terakki Cemiyeti

birlik ve beraberlik havasını bir tarafa bıraktı.185 Đstanbul’da gece on

buçuktan sonra sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Komployla ilgisi olanları

sorguya çekmek üzere Harp Divanı kuruldu. 12 kişi idama mahkûm edildi.186

Gıyaben idama mahkûm edilenler arasında Prens Sabahattin ve Kürt Şerif

Paşa da vardı.187 Bu suikast girişimi, Đttihat ve Terakki Cemiyeti’ne

muhalefete karşı baskıyı artırmak için bahane olmuştu.188 Çok önemli diğer

bir gelişme de, ilk kez bir Đttihat ve Terakki Cemiyeti üyesinin, Sait Halim

Paşa’nın, hükümeti kurmakla görevlendirilmesiydi. Her ne kadar Paşa,

Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ileri gelenlerinden bir olmasa da onun

sadarete gelmesiyle Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin denetleme iktidarı son

buluyor ve tam iktidar dönemi başlıyordu.189


II. Balkan Savaşı

Balkan ülkelerinin arasındaki gerilim, I. Balkan Savaşı sonrası, hızla

yükseliyordu. Savaşa katılmamış olan Romanya, Bulgarların kazandığı

toprakları kendi aleyhine bir olumsuzluk olarak gördü ve bunun giderilmesi

gerektiğini ileri sürdü. Bulgarların toprak paylaşımından memnun olmayan

Sırbistan ve Yunanistan da Bulgaristan aleyhinde bir ittifak kurdular. Bu

olay Đkinci Balkan Savaşı’nın başlangıcını hazırlıyordu.190 Balkan devletleri,

Osmanlıdan aldıkları toprakları kendi aralarında paylaşamayınca,

Bulgaristan dört bir tarafından müttefiklerince saldırıya uğradı ve savaşta

ağır bir yenilgiye uğratıldı.191


Enver Paşa, 17 Temmuz’da Çerkesköy’de ‘kimsenin Türk ordularını

Enez-Midya hattında durdurmaya hakkı olmadığını ve durduramayacağını;

Türk hükümeti Büyük devletlere boyun eğse bile, kendisinin askerlerine


182 Tunaya, a.g.e., s.36.

183 Sorgun, a.g.e., 2001, s.354.

184 Lewis, a.g.e., s.224.

185 Akşin, a.g.e., s.79.

186 Ahmad, a.g.e., s.161.

187 Akşin, a.g.e., s.80.

188 Ahmad, a.g.e., s.161.

189 Akşin, a.g.e., s.80.

190 Zürcher, Modernleşen Türkiye’nim Tarihi, s.160-161.

191 Akşin, a.g.e., s.89.

712 ORHAN ÖRS

Edirne ve ötesine saldırma emri vereceğini’ söylüyordu.192 Balkan

devletlerinin birbirleriyle savaş durumunda olmalarını fırsat bilen Osmanlı

ordusu 22 Temmuz’da Edirne ve Kırklareli’ne girdi.193 Birlikler, 1908

Meşrutiyeti’nin beşinci yıldönümünde Edirne’yi yeniden ele geçirdi.

Edirne’yi geri alan cemiyet böylece, Edirne’nin kurtarıcısı sıfatını da hak

etmiş oldu.194 Sonuç olarak 29 Eylül 1913’te imzalanan Đstanbul

Antlaşması’yla Batı Trakya Bulgaristan’a bırakıldı, Edirne Osmanlı

devletinde kaldı ve böylece Meriç sınır oldu.195

Osmanlı devleti, 1908-1914 yılları arasında; 1911-1912 yıllarında

Đtalya’ya Trablusgarp Savaşı’nda, 1912-13 yıllarında ise Balkan devletlerine

birinci Balkan Savaşı’nda çok toprak kaybetti. Birinci Balkan Savaşı’nda

Osmanlıdan toprak almayı başaran Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan gibi

devletler daha sonra kendi aralarında savaşmaya başladılar. Bu durumdan

yararlanan Osmanlı Edirne’yi geri almayı başardı. Ne var ki bu savaşlar

soncunda Osmanlı imparatorluğu Edirne ile başkent Đstanbul arasındaki

topraklar dışında Balkanlardaki bütün topraklarını kaybetti. 16 yüzyılda

Viyana’ya kadar uzanan Osmanlı toprakları artık Đstanbul’a birkaç saatlik

tren yolu ile gidilecek kadar azalmıştı.196

Bernard Lewis, Mahmud Şevket Paşa’nın ölümünden 1918’e kadar

devletin, ‘triomvira’ denilen üç adamın egemenliğinde (Enver, Talat, Cemal

Paşalar) fiili bir askeri diktatörlükle yönetildiğini ileri sürmektedir.197 Buna

karşın Sina Akşin, Đttihat ve Terakki Cemiyetinin içinde bir Enver-Talat

çekişmesi olduğunu iddia etmekte ve şunları söylemektedir: “Talat Merkez-i

Umumi ve genel olarak Đttihat ve Terakki örgütü tarafından destekleniyordu.

Yani, siyasal güce sahipti. Buna karşılık Enver, orduyu elinde tutuyor ve

savaş zamanı olduğu için bu durum yerini daha da sağlamlaştırıyordu. Bu

iki adam birbirlerini ‘yiyemeyecek’ kadar güçlüydüler.”198

Daha sonra iktidara gelen Talat Paşa’nın bir buçuk senelik sadaret

zamanlarında memleketin durumu pek iç açıcı değildi. 1914 yılında yapılan

seçimleri de kazanan Đttihat ve Terakki Cemiyeti, hiçbir mecburiyet yokken

Talat, Enver ve Cemal gibi paşalarının çeşitli hülyalarıyla bir oldubittiye

getirilerek Osmanlı devletini Harb-i Umumi diye bilinen Birinci Dünya

Harbi’ne soktu.199 1912-13 dönemi Đttihatçıların tarihinde ve Osmanlı


192 Ahmad, a.g.e., s.164.

193 Akşin, a.g.e., s.89.

194 Ahmad, a.g.e., s.150,164.

195 Akşin, a.g.e., s.89.

196 Donald Quarter, The Ottoman Empire 1700-1922, New York 2005, s.59.

197 Lewis, a.g.e., s.224.

198 Akşin, Jön Türkler ve Đttihat ve Terakki, s.434.

199 Sorgun, a.g.e., s.41-47.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 713

devletinin Birinci Dünya Harbi’ne girişinde önemli bir süreç oldu. 1912

seçimlerinden sonra Đttihatçılar iktidar üzerindeki etkilerini yitirdiler. Ne var

ki 1913’te bir darbe yaparak iktidarı yeniden ve bu kez tamamen ele

geçirdiler. Bu yıllar aynı zamanda ittihatçıların milliyetçilik ideolojisine

doğru kaydıkları yıllardı. Đttihatçılar, Osmanlı devleti Balkanlarda yenilip

Arnavutluğu kaybettikten sonra etnik Türkleri, devletin temelini oluşturan ve

ayakta kalmasını sağlayacak olan çekirdek grup olarak görmeye

başladılar.200

Sonuç ve Değerlendirme

Sonuç itibariyle 19. yüzyılın sonlarında, Osmanlı imparatorluğunun

kötüye gidişini gören devlet adamları, mevcut durumu düzeltmek için

Batılılaşma siyasetini benimseyip uygulamaya koymaya çalıştılar.

Đmparatorluk, bazen dış devletlerin baskısı, bazen de reform yanlısı devlet

adamlarının isteğiyle reformlar geliştirip hayata geçirmeye çalıştı. Bunların

başında Tanzimat dönemi politikaları ve uygulamaları gelir. Ancak,

Tanzimat reform politikaları hiçbir zaman tam manasıyla halkın isteğine

dayanmamıştı. Reformlar daha çok ya dış devletlerin baskısı ya da

bürokratların isteğiyle gerçekleştiriliyordu. Bundan dolayı reformlara halkın

desteği hiçbir zaman yüksek olmadı. Destek olmadığı gibi bu reformlara

karşı giderek bir muhalefet de gelişiyordu. Bu muhalefetin başında Genç

Osmanlılar hareketi geliyordu. Yahya Kemal, Şinasi, Ali Suavi ve Mithat

Paşa gibi aydınların öncülük ettiği bu hareket, özellikle gazeteler yoluyla

muhalefeti yükseltiyorlardı.

Jön Türkler, zamanın sultanına ilk resmi anayasayı 1876 yılında ilan

ettirmişlerdi. Ancak bu gençlerin başarısı geçici olmuş, kendilerinin

desteğiyle tahta geçen Sultan Abdülhamid çeşitli nedenler ileri sürerek 1878

yılında anayasayı rafa kaldırmıştı. II. Abdülhamid’in iktidarı tekrardan

tamamıyla ele geçirmeye başlamasıyla, yeni bir muhalefetin filizleri 1889’da

dört genç öğrenci tarafından atılıyordu. Yıllar içinde gelişen ve iktidarı eline

geçiren bu muhalefet’in en hareketli olanı Đttihat ve Terakki Cemiyetiydi.

Yıllar içinde rejime karşı mücadele eden bu örgüt aynı zamanda kendi içinde

de ayrılmalar yaşıyor; ancak en güçlü muhalefet olma özelliğini hep devam

ettiriyordu.

1908 II. Meşrutiyet dönemi bu mücadelenin en önemli safhalarından

birini oluşturuyor. Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yaptığı faaliyetler ve

geliştirdiği politikalar sayesinde Sultan Abdülhamid, ‘meşrutiyet’i tekrar ilan

edip seçimlere gitme kararı almak zorunda kaldı. Cemiyet, hürriyet istekleri,

kanun hâkimiyetinin ön plana çıkarılması ve yeni anayasanın vaat ettiği


200 Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, s.140.

714 ORHAN ÖRS

hakların verilmesi için mücadele ediyor ve mücadele sanki bunlarla

sınırlıydı. Hatta ilk başlarda hükümet kurmayı düşünmediklerinden dolayı

eski adamların birçoğunu iş başında bıraktılar. Đttihat ve Terakki Cemiyeti,

gizliliğini muhafaza ederek perde arkasında devleti subaylarla yönetmeyi,

iktidar sahibi olarak yönetmeye tercih ediyordu. Đktidarı ele alıp ülkeyi

yönetmekten çekinmesinin sebepleri vardı. Birincisi, cemiyet gerçek

anlamda yurdun temel sorunlarına çözüm getirecek bir programa sahip

değildi. Đkincisi, Đttihat ve Terakki Cemiyeti’nin toplumun karşılaştığı

sorunlara uygun çözüm sağlayacak ve kararlar alacak bilgiden, anlayıştan

yoksun olmasıydı. Birincisinden daha uzun sürmesine rağmen II. Meşrutiyet

dönemi de acı ve hayal kırıklığıyla sona eriyordu.

Meşrutiyet’in ilanından sonra Đttihat ve Terakki’nin Türkçü tarafının

gittikçe ağır basmaya başlaması kuşku ve endişelere neden olmaya başladı.

1912 yılında, Osmanlı ulusçuluğu altındaki unsurları birleştiren politika

zaman içinde terk edildi ve yalnızca Türklerin temsilci olma anlayışı ve

ideolojisi geliştirilmeye çalışıldı. Đttihat ve Terakki Cemiyeti döneminin

kendinden sonraki döneme bıraktığı miras, bir taraftan hürriyet, yani

demokrasi özlemi, diğer taraftan da sert devlet yönetimi alışkanlığı, dinin,

dilin, tarihin, kültürün modern ‘milli’ kimliği belirlemekteki yetkinin

tanıtılmasının ve rolünün devlete devredilmesiydi.

Özellikle 1908’den sonra iktidarı, alenen olmasa da, eline geçiren Đttihat

ve Terakki Cemiyeti, yeni politikalar üretmeye ve imparatorluğu içinde

bulunduğu kötü durumundan kurtarmaya çalıştı. Milliyetçilik akımının

yükselişte olduğu bu dönemde, cemiyet gerekli tedbirleri almak için çok

çaba sarf etti. Müslüman olmayan halkların imparatorluktan ayrılmasıyla baş

başa kaldıkları Müslüman halkın milliyetçilik fikriyle hemhal olmaması ve

bu tehlikeli akımın bu halklar arasında kabul görmemesi için birçok reform

girişiminde bulundu. 1908 yılında II. Meşrutiyet’i ilan ettirdiler, askeri ve

idari çalışmaları bir arada yürütmeye özen gösterdiler. Ancak zamanın en

önemli ideolojilerinden biri olan milliyetçilik akımına kapıldıkları ve bu

reformların mantığına da bu anlayışlarını yansıttıklarından dolayı, bu önemli

reformlar Türk olmayan halklar arasında çok fazla taban bulup gelişemedi.

Sözün özü, önleyemedikleri milliyetçilik akımına, daha sonraları,

ülkenin kurtarıcısı olarak kendileri sarıldılar.

 ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ CEMĐYETĐ 715

Kaynakça

Ahmad, Feroz, The Young Turks: The Committee of Union and Progress in

Turkish Politics, 1908-1914, Clarendon Press, Oxford, 1969.

Ahmad, Feroz, Đttihatçılıktan Kemalizm’e, Kaynak yayınları, Đstanbul, 2009.

Ahmad, Feroz, The Making of Modern Turkey, Routledge, London, 1993.

Akşin, Sina, Kısa Türkiye Tarihi, Kültür Yayınları, Đstanbul, 2007.

Akşin, Sina (ed.), “Osmanlı Devleti 1600-1908”, Türkiye Tarihi, Cilt.3, Cem

Yayınevi, Đstanbul, 2008.

Akşin, Sina (ed.), “Çağdaş Türkiye 1908-1980”, Türkiye Tarihi, Cilt.4, Cem

Yayınevi, Đstanbul, 2008.

Akşin, Sina, Jön Türkler ve Đttihat ve Terakki, Đmge Yayınevi, Ankara, 2001.

Aksakal, Mustafa, The Ottoman Road to War in 1914; The Ottoman Empire

and The First World War, Cambridge University Press, New York, 2008.

Aydoğan, Erdal, Đttihat ve Terakki’nin Doğu Politikası 1908-1918, Ötüken,

Đstanbul, 2007.

Berkes, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, Đstanbul, 2007.

Çağatay, Soner, Đslam Secularism and Nationalism in Modern Turkey; Who is

Turk, Routledge, Oxon, 2006.

Çeliker, Fahri, Birinci Dünya Harbinde Türk Savaş Politikası, Askeri Tarih

Dergisi (ATD), Sayı:4, Ankara, 1977.

Davison, Roderic, Reform in the Ottoman Empire 1856-1876, Princeton

University Press, New Jersey, 1963.

Dündar, Fuat, Modern Türkiye’nin Şifresi: Đttihat ve Terakki’nin Etnisite

Mühendisliği (1913-1918), Đletişim Yayınları, Đstanbul, 2008.

Edmondson Ramsour, Ernest, Genç Türkler ve Đttihat Terakki, Etkin Yayınları,

Đstanbul, 2009.

Ergut, Ferdan, II. Meşrutiyeti Yeniden Düşünmek, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,

Đstanbul, 2009.

Gökalp, Ziya, Türkçülüğün Esasları, MEB Yayınları, Đstanbul, 1990.

Hale, William, Türkiye’de Ordu ve Siyaset 1789’dan günümüze, Çev. Ahmet

Fethi, Hil Yayınları, Đstanbul, 1994.

Hobsbawm, Eric, Tarih Üzerine, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1999.

Đnalcık, Halil, Atatürk ve Demokratik Türkiye, Kırmızı Yayınları, Đstanbul, 2007.

Đnan, Yusuf Ziya, Jöntürk’lerden Đttihat ve Terakki Cemiyetine, Bayramaşık

Yayınevi, Đstanbul, 1978.

Karabekir, Kazım, Đttihat ve Terakki Cemiyeti, Yapı Kredi Yayınları, Đstanbul,

2009.

Karpat, Kemal, Studies on Ottoman Social and Political History, Brill, Boston,

2002.

716 ORHAN ÖRS

Karpat, Kemal, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, Timaş, Đstanbul, 2010.

Karpat, Kemal, Osmanlı’dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş,

Đstanbul, 2010.

Keyder, Çağlar, Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, Đletişim Yayınları, Đstanbul, 2007.

Kushner, David, Türk Milliyetçiliği’nin Doğuşu, Kesit, Đstanbul, 2009.

Kutlay, Naci, Đttihat Terakki ve Kürtler, Dipnot Yayınları, Ankara, 2010.

Lewis, Bernard, The Emergence of Modern Turkey, New York, Oxford

University Press, 2002.

Mardin, Şerif, The Genesis of Young Ottoman Thought: A Study in the

Modernization of Turkey, Đstanbul, 2007.

Mardin, Şerif, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri, 1895-1908, Đletişim Yayınları,

Đstanbul, 1992.

Mutlu, Sevda, Đsmet Đnönü ve Đttihat ve Terakki Fırkası, C.Ü. Sosyal Bilimler

Dergisi, Cilt:30, No:2, Sivas, 2006, s.125-147.

Ortaylı, Đlber, Gelenekten Geleceğe, Alkım Yayınları, Đstanbul, 2007.

Petrosyan, Yuriy Aşatoviç, Sovyet Gözüyle Jöntürkler, Bilgi Yayınevi, Ankara,

1974.

Ramsour, Ernest E. Genç Türkler ve Đttihat ve Terakki: 1908 Đhtilalinin Hazırlık

Dönemi, Etkin, Đstanbul, 2009.

Sorgun, Taylan, Đttihat ve Terakki Devlet Kavgası, Beyaz Balina, Đstanbul, 2001.

Shaw, Stanford J. & Shaw, Ezel Kural, History of Ottoman Empire and Modern

Turkey Reform, Revolution and Republic: The Rise of Modern Turkey,

Vol. II, Cambridge University Press, Cambridge, 2002.

Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasal Partiler; II. Meşrutiyet Dönemi 1908-

1918, C.1, Đletişim Yayınları, Đstanbul, 1998.

Yeğen, Mesut, Devlet Söyleminde Kürt Sorunu, Đletişim Yayınları, Đstanbul, 2006.

Zürcher, Erik Jan, Milli Mücadelede Đttihatçılık, Đletişim Yayınları, Đstanbul, 2010.

Zürcher, Erik Jan, Turkey Modern History, I.B. Tauris & Co. Ltd., London, 2004.

Quataert, Donald, The Ottoman Empire, 1700-1922, Cambridge University Press,

Cambridge, 2005. 

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/20475



Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

Top Post Ad

Below Post Ad

Sponsor