Karabekir laiklik konusunda ne düşünürdü? Evde ya da camide namaz kılar mıydı? Oruç tutar mıydı? içki içer miydi?
Kızı anlatıyor: «Babam (dinsiz insan olmaz) derdi., herkeste bir Allah inancı var, herkesin bir dini var. En gelişmiş memleketlerde de., her neyse; dini, iyi yetişmiş din adamlar» tarafından ele alınmasını sağlarsak -ki bunlar İstiklâl Savaşı'nda söylediği sözlerdir- dinimiz de reforme olur. (Bir dini tamamen kaldırdık, laik olmak en güzel şey, hiç dinle ilgilenen yok. Din alanında iyi yetişmiş kimselerle din hizmeti olsun. Biz bunu yapmazsak, en olmadık kimseler dii ele alır ve kötü yollara gider) derdi. Babam, Allah'a ve dine inanırdı. Fakat dini bir koru şeklinde, bir yobazlık şeklinde, sömürü aracı olarak do kabul etmezdi. Dinsiz bir insanın her türlü kötülüğü yapabileceğine inanmış gerçek bir Müslümandı. Fakat her gün şunu yapacaksın, bunu yapacaksın diye şekillere karşıydı. Hatta çocukken devamlı olarak oruç tutmak istediğimiz zaman (okuyan bir kimsenin devamlı olarak oruç-tuttuğu zaman beynini lüzumu kadar çalıştıramaz. Siz. inancınızı, Allah'a karşı bağlılığınızı vicdanlarınızda daima hür tutun, temiz tutun ve Allah'a olan inancınızı hiçbir zaman kaybetmeyin) derdi. (Herhangi bir kötülüğü yapan, bir kimse de ben oruç tutuyorum diyen - bunu çok söylerdi -, ben namaz kılıyorum diyen, ben şunu şunu yaparım, Allah beni affeder diyen., katiyen böyle şeye inanmayın) derdi. (Bizim dinimizde böyle şey yoktur, ilkönce kendi vicdanınızla muhasebe yapın) derdi.» Paşa, evde namaz kılmaz, oruç da tutmazmış! Söyle düşünürmüş: (Dürüstlükten, sağlamlıktan, seciye kuvvetinden hiçbir zaman en ufak bir taviz vermeyin; hakkınızı her yerde arayın ve inancınızı kendi doğrultunuzda, hiçbir zaman tesir altında kalmadan, din! ve millî inançlarınızı kendi inandığınız ve güvendiğiniz şekilde devam ettirin.)
Kızı Hayat Karabekir Feyzioğlu, babasının «demokrasiyi benimsemiş» bir insan olduğunu, evde, herhangi bir konuda herkesin fikrini aldığını ve «aile nüvesi neyse bunu büyütün, devlet de böyle idare olunur. Benim fikrim budur. Ben beğendim, bunu yaptım, aile içinde de olmaz, devlet idaresinde de olmaz» diye düşündüğünü anlatıyor. Peki içki içer miymiş? İçermiş, rakıyı hiç sevmez, şarap ve bira içermiş. Evde, sofrada çocuklara (iştah açar) diye şarap verdiği bile olurmuş. Emel ve Hayat, 18 yaşlarına basınca «ilk sigaralarınızı ben vereceğim» diye kızlarına sigara da içirirmiş. Eşi İclâl Hanım başını örter miymiş? Hayır. Harp Akademisi'nde Tolstoy Kâzım Karabekir, İttihat ve Terakki anılarında İstanbul'da Erkân-ı Harp sınıflarında arkadaşı Seyfi (Düz-gören)'in «Tolstoy'un sosyalizm esaslarına uygun olarak yazdığı» diye tanımladığı kitapların Fransızcasını gizlice Harp Akademisi'ne getirdiğini ve İsmet Bey (İnönü) ile birlikte okuduklarından da söz eder.
Kâzım Karabekir, ilk gençlik yıllarından beri özgürlük tutkusu ile silâha sarılmış bir yurtsever subayıdır. Abdülhamid yönetimine karşı gizli örgütler kuran, 31 Mart gerici ayaklanmasına karşı Harekât Ordusunda yüz-.başı rütbesiyle Abdülhamid'in Yıldız Sarayı'nı kuşatan, «camilerle, muhafazakârlarla asla yenileşme olamaz» diyen, irticayı en büyük suç sayan, Harp Akademisi'nde sosyalist kitaplar okuyan, «doğu ve batı uygarlığı yoktur, bir tek uygarlık vardır» diye düşünen, 1920'lerde Milâdî takvime geçilmesini öneren, medreselerin kapatılmasını, Arap etkisinden kurtulmasını isteyen bir batılı aydın gibi yauc1şayan, okuyan ,yazan. Kurtuluş Savaşı'nın Doğu Cephesi Komutanı nasıl olur da «Padişahçı, dinci, şeriatçı paşa» diye bilinir? Buna önce kızları isyan ediyor! Karabekir, ne şeriatçıdır, ne dinci, ne padişahçı.
Karabekir, evde, Atatürk'ten nasıl söz ederdi? Karabekir Atatürk devrimlerine karşı mıydı?. Örneğin laiklik, örneğin giysi devrimi konusundaki tavrı neydi? Bunları en iyi bilecek olan kızı Hayat Karabekir Feyzioğlu'ydu. (Mustafa Kemal benim en iyi arkadaşım derdi). Biz her şeyi Onunla anlaşarak yapmaya çalıştık. Aramızda anlaşamadığımız noktalar olsa bile birbirimizi ikna etmeye çalıştık.) Biz, çocuk olarak M. Kemal hakkında ileri-geri lâflar ederdik. Hoşlanmazdı. M. Kemal ile Atatürk'ü iki ayrı şahsiyet olarak görürdü. M. Kemal'i her zaman sevgi ve sayıyla anardı. (Daha sonra tarih boyunca göreceksiniz, M. Kemal'i beğenmesek, sevmesek, biz O'nu kumandanımız yapar, başa getirir miydik?) derdi. (Saydığımız, sevdiğimiz bir kumandanımızdı.) Babam, Atatürk'ün çevresinden şikâyetçiydi. Size bir hadisesini anlatayım: Atatürk'ün çok hasta olduğunu. Dolmabahçe Sarayında çok ağır şekilde hasta yattığını biliyoruz. Rivayet olunur ki (Karabekir'! getirin, görüşüp helâlleşmek istiyorum) demiş. Bunu çok yakınındakiler, başında duranlar, sonradan babama anlatmışlar! Atatürk'ün ölümünden -önce babama kimse gelip de bunları söylemedi. Etrafındaki eş, dost, akraba, (Paşa enişte, Paşa amca Atatürk çağırtmış, gittiniz mi?) diye sorarlardı. Babam (Atatürk çağırmadı, gitmedim) derdi. Ben o zaman ilkokulun dördüncü-beşinci sınıfındayım. (Babacığım, çağırsa gider miydin?.) diye sordum. (Çağırsa, sizin bu kadar haklarınızı elinizden almış, o o kadar sıkıntılar çekmişsiniz, bizim bütün çocukluğunuzu Erenköy'de menkup (gözden düşen) bir vaziyette geçirtmiş kimse hastalığımda sizi çağırsa gider miydiniz?)