ATATÜRK'ÜN CEMAL PAŞA VE TALAT PAŞA'NIN AİLESİNE SAHİP ÇIKMASI

ATATÜRK'ÜN CEMAL PAŞA VE TALAT PAŞA'NIN AİLESİNE SAHİP ÇIKMASI

Mustafa Kemal Paşa, İttihat ve Terakki lider kadrosu içerisinde yer alan ve ağabey! diye hitap ettiği Cemal Paşa ile çok eskilere dayanan bir

dostluğa sahipti. Cemal Paşa, Mondros Mütarekesi sonrasında yurt dışına çıktığı zaman eşi Seniha Hanım’a defalarca “Ben ölürsem o sizi unutmaz!” sözleriyle kendisinden sonra ailesini kardeşim! diye hitap ettiği Mustafa Kemal Paşa’ya emanet etmişti. Seniha Hanım her fırsatta bu gerçeği dile getirmiş, aile olarak Mustafa Kemal Paşa’ya çok şey borçlu olduklarını ifade etmiştir. Gerçekten de Cemal Paşa’nın 1922’de şehit edilmesinden sonra, Mustafa Kemal Paşa, ailesine büyük yardımlarda bulunmuştur. Seniha Hanım maddi sıkıntılar içine düştüğünde, çaresiz kaldığında “Tek dayanağımızsınız!” diye hitap ettiği Mustafa Kemal Paşa’ya müracaat etmiştir. Bu çalışmada Seniha Hanım’ın dönemin basın-yayın organlarında yer alan beyanatlarından, Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde bulunan 1925 ile 1930 tarihleri arasında doğrudan Mustafa Kemal Paşa’ya yazılmış, (Daha önce yayımlanmamış) olan çok sayıda mektup ve telgraflardan, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde aileye yapılan yardımlarla ilgili belgelerden ve Orhan Koloğlu’nun aile üyeleriyle yapmış olduğu görüşmenin ardından kaleme almış olduğu makaleden istifade edilecektir. Böylece Mustafa Kemal Atatürk’ün devlet adamlığı ve askerlik vasfı dışında son derece vefalı ve insani duygulara sahip, örnek bir şahsiyet olduğu gerçeği tarihi bir hakikat olarak ortaya konulmuş olacaktır.

Giriş

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin lider kadrosundan Bahriye Nazırı ve IV. Ordu Kumandanı olan Cemal Paşa, ilk evliliğini, 19 Şubat 1897’de Kırklareli’nde görev yaptığı sıralarda, Bekir Paşa’nın kızıyla gerçekleştirmiştir2. Ancak kısa süre sonra eşi, doğum sırasında çocuğuyla birlikte vefat etmiştir. Bu üzücü olay karşısında sağlığı bozulan Cemal Bey, Kırklareli’nden ayrılıp Selanik’e tayinini istemiştir. Ayrılmadan önce Serez Fırkası Kumandanı Mehmet Paşa’nın yeğeni, Binbaşı Hasan Bey ile Ayşe Hanım’ın kızı Seniha Hanım ile nişanlanmıştır. Seniha Hanım Çerkez kökenli idi. Binbaşı Hasan Bey’in beklenmedik ölümü üzerine, dayısı Mehmet Paşa tarafından himaye edilmiştir. Orhan Koloğlu, aile ile yapmış olduğu görüşmelerden sonra Cemal-Seniha evliliğinin bir aşk ya da görücü usulü evlilikten ziyade emir-komuta zinciri içerisinde gerçekleşen bir evlilik olduğunu ifade etmiştir. Zira o tarihlerde sivil-askeri idarecilerin kızlarını çevresindeki yetenekli gençlerle evlendirmeleri hayli yaygın bir uygulama idi. Cemal Paşa, Mehmet Paşa’nın yeğeni ve henüz 17 yaşında olan Seniha Hanım ile Selanik’e tayin olduktan kısa bir süre sonra, 2 Haziran 1899’de hayatını birleştirmiştir (Orhan Koloğlu, Seniha Cemal ile 1940’lı yılların sonunda tanışma fırsatı bulmuştur. Ayrıca Seniha Hanım’ın kızı Kâmuran Cemal ‘in oğlu Mehmet Cemal ile arkadaş olduğunu belirtmiştir. Aile ilgili bilgileri bizzat kendilerinden aldığını ifade etmiştir3 . Her ne kadar aşk evliliği olmasa da ikili arasında zamanla büyük bir uyum ve sevgi ortaya çıkmıştır. Cemal Paşa eşine daima Venüs’üm diye hitap etmiştir. Cemal Paşa’nın bu evlilikten 4’ü erkek, 1’i kız olmak üzere toplam 5 çocuğu olmuştur. Ahmed Rüşdi, 29 Ekim 1900’de, Mehmet 1903’de, Hasan Necdet ve Kâmuran ikizleri 1907’de, en küçük çocukları olan Hasan Behçet ise 1911 yılında dünyaya gelmiştir. Cemal Bey evlendikten sonra çocukları, büyük kız kardeşi Şadiye, malul durumdaki küçük kız kardeşi Ayşe Sıdıka, kayınvalidesi Ayşe Hanım ve üvey annesiyle birlikte aynı evi paylaşmıştır. Nitekim Birinci Dünya Savaşı sırasında bizzat kendisinin daveti üzerine Suriye’ye gelen Halide Edip Adıvar, Lübnan’da Cemal Paşa’nın yazlığına misafir olmuş, bu sayede aile ile yakından tanışma imkânı elde etmişti. Adıvar, aile üyelerinin basit ve sade yaşamı tercih etiklerini, ayrıca sevecen ve iyi kalpli insanlar olduğunu belirtmiştir4 Seniha Hanım evliliğinin ilk yıllarında eşinin hem asker hem de siyasetçi kimliği nedeniyle İstanbul dışı görevlerde bulunmasından dolayı zamanının çoğunu çocuklarını büyütmekle geçirmiştir5.Seniha Hanım’ın ailesi mutaassıp değildi. Ecnebilerle görüşüp, hanımlar ve beyler ayrı ayrı olmak kaydıyla, karşılıklı davetlerde bulunurlardı. Oldukça rahat bir ortamda büyüyen Seniha Hanım, sosyal ve çağdaş bir kadın portresi çizmiştir. Türk kadının toplumda daha aktif olarak görev alması gerektiğine inanmıştı. Bu hususta bizzat yapmış olduğu icraatlar ile örnek olmaya çalışmıştır. Nitekim II. Meşrutiyet’in ilanından sonraki tarihlerde, bir okul açılışı için gereken parayı toplayabilmek amacıyla arkadaşlarıyla birlikte, toplumsal baskılara boyun eğmeden ve hiç tereddüt etmeden sergi açabilmiştir. Sergiden kazanılan paralarla okulun açılışına destek olmuştur. Bu hususta kocasının tam desteğini aldığ  için çıkartılan dedikodular onu yıldırmamış, mücadelesine büyük kararlılıkla devam etmiştir. Seniha Hanım, Cemal Paşa ile dönemin yabancı devlet elçileriyle birlikte yemeklere ve davetlere de katılmıştır. Atatürk Dönemi’nde Türk kadınlarına verilen hakları kendi mücadelelerinin bir sonucu olarak değerlendirmiş ve memnuniyetle karşılamıştır6 . Seniha Hanım, sergi dışında İstanbul’da bulunan çok sayıda hastaneye gönüllü olarak yardım toplama kampanyaları düzenlemiştir. Bu hizmetlerinden dolayı da Hilâl-i Ahmer Madalyası ile ödüllendirilmiştir7

Seniha Hanım, Doğan Hızlan’ın ifadesiyle sosyal yaşamdan asla ödün vermeyen bir İstanbul Hanımefendisidir. Nitekim ekonomik olarak çok zor durumda olduğu ve hatta devlet tarafından verilen evini satmak zorunda olduğu günlerde bile, dönemin İstanbul sosyetesinin uğrak mekânlarından olan Lebon’da çay içmek alışkanlığından vazgeçmemiştir. Bu durum lükse meraktan ziyade yaşam biçimi ve onu hayata bağlayan bir alışkanlık idi 8Cemal Paşa, 1904 yılında henüz altı yıllık evliyken eşi Seniha Hanım’la bazı sorunlar yaşamıştı. Seniha Hanım, Paşa’nın evine fazla zaman ayıramamasından dolayı başka bir kadının varlığından şüphelenmişti. Oysaki Cemal Bey, o sıralarda ordudaki görevinin yanı sıra, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile yakından ilgileniyor, Cemiyet adına çalışmalarda bulunuyordu. Bir gün öğle yemeğinde annesi kadar çok sevdiği ablası Şadiye Hanım: “Karısını ve çocuklarını ihmal ettiğini, artık hayatına bir çeki düzen vermesi gerektiği” şeklinde ikazda bulununca, Cemal Paşa hiddetle yerinden kalkarak şu cümleleri sarf etmiştir: “Abla, ben öyle bir sevdaya tutuldum ki, onun uğruna karımı, çocuklarımı, kendimi ve hepinizi gözümü kırpmadan fedaya hazırım. Bunu böylece bilesiniz!9 ”. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra ailesi tarafından da tebrik edilen Cemal Paşa, Seniha Hanım’a dönerek: “Canım ne oldu ki bu kadar seviniyorsunuz? Bu tebrikler neden?” diye sorunca, eşi: “Aman Beyim. Nasıl sevinmeyelim. Sayenizde hürriyet ilan olundu. Millet kurtuldu, artık sürgün, hapis ve ölüm korkuları bitti. Rahat rahat yaşayacağız…” şeklinde cevap vermişti. Bunun üzerine Cemal Bey bir süre sustuktan sonra genç eşine şu anlamlı sözleri söylemiştir: “Yanılıyorsun Venüs’üm. Asıl felaketler, harpler, suikastlar, ölüm tehlikeleri hep bundan sonra başlayacak. Eğer, kucağımdaki şu yavrunun torunu bir gün bu memlekette rahat yaşarsa, ben ve arkadaşlarım ancak o zaman tebrike layık olabiliriz10

”. Seniha Hanım, ileriki yıllarda bir dergiye vermiş olduğu beyanatta Birinci Dünya Savaşı sırasında birikimlerinin olmadığını, savaştan sonra çok sıkıntı çektiklerini, bu konuyu eşine anlattığında ondan şu cevabı aldığını söylemiştir: “…Bu günler de geçer. Aç kalsak bile, bu kimsenin Cemal Paşa Harb-i Umumi’de topladığı gayri meşru paraları yiyor demesine meydan vermeyeceği için bana o kadar dokunmaz. Fakat ya aksi olsaydı. Ya biz o zaman meşru kazancımızdan yani aylığımızdan bir kısmını bir kenara koyup da şimdi rahat bir hayat yaşasaydık. Herkes işte bu da bir nevi harb-i umumi zengini deseydi. O zaman ne olurdu? Ben bu sıkıntılı ve mustarip hayatı o refaha bin kere tercih ederim11”. Seniha Hanım, Cemal Paşa’nın temiz bir insan, yuvasına bağlı bir eş ve iyi bir baba olduğunu söylemiş, onunla geçen yirmi iki yıllık evliliğini de şu cümlelerle anlatmaya çalışmıştır: “…Bu yirmi iki sene içinde, Cemal Paşa’nın şöyle bir haftacık olsun doğru dürüst evinde kaldığını, çoluğu çocuğu ile bir sofra başında yemek yediğini ben bile göremedim. Meşrutiyet’ten evvel bir türlü, Meşrutiyet’ten sonraki buhranlı günler, daha sonra Harb-i Umumi’de Suriye’de ve Filistin’de geçen günler ve nihayet Mütareke’deki hayat. Bütün bunları bir göz önüne getiriniz. Hep hareket ve faaliyetle dolu günler12 ”.Cemal Paşa’nın Yurt Dışına Çıkışı, Son Faaliyetleri ve Öldürülmesi Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte savaşın faturası Enver, Talat ve Cemal Paşalara kesilmişti. Muhalifler, İtilaf Devletlerinin desteğine güvenerek hükümette bulunan üç İttihatçı liderin görevden alınarak yargılanmalarını istemekteydi. Mondros Mütarekesi’ni müteakip Beyoğlu’nda bulunan azınlıkların işgalci subaylarla birlikte yaptığı taşkınlıklar, intikam yeminleri, İngiltere ve Amerika’daki Ermeni lobilerinin paşaların uluslararası bir mahkemede yargılanmaları için yapmış olduğu çabalar, peş peşe suikast ihbarlarının gelmesi İttihatçı liderleri endişelendirmişti. Siyasi ortamın adeta bir kin ve intikam havasına bürünmesi ülke içinde yapılacak pek bir şey bırakmamıştı. Nihayet Talat Paşa’nın, 1 Kasım 1918’de kongrede yapmış olduğu konuşmanın ardından İttihatçı lider kadro, aynı günün gecesi saat 24’den sonra Alman Donanması’na ait R-1 Torpidobotuyla yurdu terk etmişlerdir13 .Seniha Hanım, önce Anadolu’ya gitme niyetinde olduklarını hatta bunun için hazırlık bile yaptıklarını ancak, Enver Paşa’nın terk etme olayından iki gün evvel evlerine gelmesiyle birlikte bu düşüncelerinden vazgeçtiklerini ifade etmiştir14 . Seniha Hanım da eşinin ülkeyi terk etmesinden birkaç ay sonra çocuklarını da alarak Almanya’ya gitmiş ve Münih şehrine yerleşmiştir. Seniha Hanım, Paşa’nın İstanbul’dan ayrıldığı sırada yanında parasının olmadığını söylemiştir15 . Seniha Hanım büyük oğlu Ahmed’i bir Alman askeri okuluna kaydettirmiştir. Münih’teki evleri, savaş sonrası sıkıntı içine düşen Türk öğrencilerin adeta bir toplanma merkezi oldu. Ahmed, askeri okuldan diploma alamayacağını anlayınca Macaristan’a giderek ziraat tahsiline başladı. Takip eden aylarda tahsilini bırakıp, Anadolu’da başlayan Millî Mücadele’ye katılmak istemiş, ancak babasının şartların henüz uygun olmaması gerekçesiyle karşı çıkması üzerine bu fikrinden vazgeçmek zorunda kalmıştır16 .Cemal Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı çok beğenir ve takdir ederdi. Bu yüzden onun Anadolu’daki Millî Mücadele’den zaferle çıkacağına inanıyordu17 . Cemal Paşa Afganistan’a gitmek için ailesiyle vedalaşırken, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da muhakkak başarılı olacağını ve kendisinin de ona yardımcı olmak maksadıyla Afganistan’a gidip İngilizlere karşı savaşmak niyetinde olduğunu söylemiştir18 .Cemal Paşa, yalnızca sözlü değil fiili olarak da Millî Mücadele’ye katkıda bulunmak istemiştir. Bu düşüncelerini o tarihlerde Klosters’te bulunan eşi Seniha Hanım’a şu şekilde ifade etmiştir: “Anadolu’daki arkadaşlarımızı, kardeşlerimizi rahat bırakmalıyız. Bizim vatan hudutlarından uzakta çalışmamız lazımdır. Bu hudutlara yaklaşmamız asla doğru olmaz. Ben bu sebeple Afganistan’a gideceğim. Orada, müşterek düşman ve bugün için hemen hemen belli başlı düşman İngilizlere karşı bir cephe alacağım ve gücümün yettiği kadar yoracağım. Afganistan’a nafi olurken bir yandan da öz yurduma uzaktan da olsa hizmet edeceğim…19 ”. Cemal Paşa, Millî Mücadele yıllarında TBMM Hükümeti’nin baş düşmanı olan İngilizleri Hindistan coğrafyasında rahatsız etmenin ilk aşaması olarak düzenli bir ordunun kurulmasını sağlamak amacıyla, uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra, 14 Eylül 1920’de Afganistan’a ulaşmıştır. Birkaç haftalık dinlenmeden sonra, Ekim başlarında Kabil’e giderek Afganistan Kralı Amanullah Han ile bir görüşme yapmıştır20. TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa, 10 Temmuz 1921 tarihinde Milli Müdafaa Vekâlet’ine göndermiş olduğu bir yazıyla; Afganistan’da çalışan Cemal Paşa’nın TBMM Riyaseti’ne gönderdiği, 1 Nisan 1921 tarihli mektubunun okunduğunu, vekiller tarafından da uygun görüldüğünü, Afganistanordusunda çalışan Türk zabitanın milli ordu kadrosuna dahil edilmelerini, Afganistan’da çalıştıkları süre zarfında izinli sayılmalarını, ailelerine maaş tahsis edilmesini ve Cemal Paşa’nın kendilerinden talep ettiği 10 kişilik askeri heyetin gönderilmesinin, masraflarının Afganistan Hükümeti tarafından karşılanması kaydıyla, kabul edilmesini rica etmiştir21. TBMM Başkanlığı, Mustafa Kemal Paşa’nın bu ricasını aynı gün 6/753 numaralı tezkereyle kabul etmiştir. Böylece söz konusu tarihten itibaren

Afganistan ordusunda çalışan Türk zabitan milli orduya dâhil edilmiştir.22

. Cemal Paşa, bu tarihten sonra Afganistan’daki faaliyetlerini Türk milli ordusu adına yürütmeye başlamıştır.

Cemal Paşa, Afganistan’da yapılacak reformlar ve takip edilecek siyaset hususunda bazı Afganlı devlet erkânıyla anlaşmazlıklar yaşamaktaydı. Sıkıntılar devam ederken 1921 Eylül başlarında Afganistan’dan ayrılıp Moskova’ya geldi. Yaklaşık on üç ay süresince Rus yetkililerle görüşmelerde bulundu. Daha sonra Afganistan adına Avrupa’da diplomatik temaslarda bulunmak üzere Almanya ve Fransa’ya seyahatler düzenledi. Devlet adamları ve sanayicilerle görüşerek Afganistan’ın modernleşme sürecine destek olmalarını istedi. 8 Mayıs 1922’de Berlin’den ayrılarak yeniden Moskova’ya döndü. Rus  yetkililerle bir durum değerlendirmesinde bulundu. Mustafa Kemal Paşa ile Kars ve Trabzon’da gerçekleşmesini istediği telgraf görüşmeleri için 5 Temmuz 1922’de Tiflis’e geçti. Bakü-Tiflis yolunda 9 Temmuz 1922 yılında Mustafa Kemal Paşa’ya son mektubunu yazdı ve ondan gelecek haberi beklemeye başladı. Cemal Paşa, 21 Temmuz 1922’de saat 20.30’da Tiflis’teki Türk Temsilciliğine giderek Ahmet Muhtar Bey ile 2 saat süren bir görüşme yapmıştır. Sohbet havasında geçen görüşmenin ardından Saat 22.30’da yanında Nusret ve Süreyya beyler olduğu temsilcilikten ayrılıp kaldığı otele doğru ilerlerken, Rus Çeka binasının 10-15 m yakınlarında tahminen 10 kişilik silahlı bir grubun saldırısına uğramış ve yanındakilerle birlikte şehit edilmiştir. Suikast olayını kimin ya da kimlerin gerçekleştiği hala tartışma konusudur. Ancak Enver Paşa’nın Orta Asya’daki faaliyetlerinden rahatsız olan Rusya’nın bu cinayette en önemli şüpheliler arasında olduğunu belirtmekte fayda vardır.23 Şark Cephesi Kumandanı Kazım Karabekir, 8 Ağustos 1922’de Erkân-ı Harbiye Riyaseti’ne başvurarak Cemal Paşa’nın cenazesinin Erzurum’a getirilmesini teklif etmiştir. Erkân-ı Harbiye Riyaseti de TBMM’ne yazmış olduğu resmi bir yazıyla, durumu anlatmış ve kendileri açısından bir sakınca bulunmadığını belirtmiştir24 . Bunun üzerine TBMM, 12 Ağustos 1922 tarihli kararıyla merhumların İstanbul’da bulunan ailelerinin de uygun görmeleri halinde, cenazelerin Anadolu’ya nakledilmelerini kabul etmiştir25. TBMM’nin almış olduğu bu karar, 23 Ağustos’tan itibaren kamuoyu ile de paylaşılmıştır26. TBMM Hükûmeti, 8 Ocak 1923 tarihli kararnameyle de Cemal Paşa’nın ailesine maaş bağlanmasına karar vermiştir27 . Cemal Paşa’nın kardeşi Kemal Doğulu, bizzat Tiflis’e giderek cenazeleri almış ve Erzurum’a getirmiştir. 28 Eylül 1922’de Cemal Paşa ve yaverleri, Kars Kapısı’nda merhum Hafız Hakkı Paşa’nın kabri yanında tahsis edilen yere sade bir merasimle defnedilmişlerdir

28

.

Şehadet Olayından Sonra Ailenin Durumu

Seniha Hanım, Cemal Paşa’nın şehadetinden sonra Afgan Kralı Amanullah Han’a bir mektup yazarak

yardım talebinde bulunmuştu. Murat Bardakçı tarafından yayımlanan söz konusu mektupta; Seniha

Hanım, Cemal Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa ile birlikte hareket ettiğini, Afganistan’ın gelişmesi için

elinden gelen bütün çabayı sarf ettiğini, ancak şehadetiyle birlikte beş çocuğunun yetim kaldığını,

babalarının onlara sadece temiz bir nam bıraktığını, asla bir servet ve mirasının olmadığını ifade etmiş,

kral hazretleri yetimlere kol kanat gererse, manevi bir baba olarak himayelerini esirgemezse Cemal

Paşa’nın ruhunun şad olacağını, kendilerinin de sonsuza kadar şükran duyacaklarını ifade etmiştir29

.

Seniha Hanım, Amanaullah Han’dan sonra ailece görüştüğü ve çok yakın ilişkilerde bulunduğu Cavid

Bey’e hitaben, 30 Eylül 1923’te bir mektup kaleme almıştır. Yine Murat Bardakçı tarafından yayınlanan

söz konusu mektubunda; karaciğer rahatsızlığı nedeniyle sancılandığını, şimdilik yanlarında bir miktar

para olduğunu ancak yeterli olmadığını, kızı Kamuran’ını kendilerine göndereceğini, eğer mümkünse

100 lira vermelerini istemiştir30

.

Öte yandan Cemal Paşa’nın şehadet haberinden sonra Ruslar tarafından aileye parasal yardımlarla ilgili

çeşitli iddialar ortaya atılmıştır. En güçlü iddianın sahibi Mehmet Perinçek’e göre; 22 Kasım 1922

tarihinde Lenin, Stalin ve Troçki gibi en üst düzeyde katılımın olduğu Rus polit büro toplantısında,

Cemal Paşa’nın önemli bir devlet adamı olduğu vurgulanmış, suikast eyleminin Türk-Sovyet ilişkilerini

bozmaya yönelik olarak İngiliz ajanlar tarafından tertiplendiği ifade edilmiş ve Çiçerin’in teklifiyle Cemal Paşa ailesine 5000 altın verilmesine karar verilmiştir31

. Ancak Perinçek iddialarının devamında

yardımın aileye ulaşıp ulaşmadığı konusunda herhangi bir yorumda bulunmamıştır. Ailenin çekmiş

olduğu sıkıntılardan ve Seniha Hanım’ın Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde yer alan mektuplardan

anlaşıldığı kadarıyla böyle bir yardımın aileye ulaşmadığını ifade edebiliriz.

Yurda Dönüş ve Maaş Bağlanması

Cemal Paşa’nın eşi Seniha Hanım, şehadet olayından yaklaşık on sekiz ay kadar sonra Milli Müdafaa

Vekâlet’ine bir dilekçe ile başvurarak eşinin yurt dışına çıkışından şehit olduğu tarihe kadar adına

tahakkuk edecek maaşın kendisine ödenmesini talep etmiştir. Onun dilekçesine Müdafaa-i Milliye

Vekâleti Muamelat-ı Zatiye Dairesi Erkân-ı Harbiye Şubesi, 13 Şubat 1924 tarihinde vermiş olduğu

cevabi yazıda; Merhum Cemal Paşa’nın izinsiz yurt dışına çıktığını, Divan-ı Harp’te yargılandığını,

yakalandığı takdirde tekrar yargılanmak üzere askerlik mesleğinden uzaklaştırılıp bir yıl süreyle

kalebentliğe mahkûm edildiğinin anlaşıldığı ifade edilmiştir32

. Ancak Mütareke öncesinde işlenmiş

siyasi suçlardan dolayı verilen Divan-ı Harp kararlarının yok sayılacağı hatırlatılmış, Cemal Paşa’nın,

10 Temmuz 1921’den itibaren Milli Ordu’ya kabul edildiği ifade edilmiş, ancak kesin bir hüküm

vermekten çekinilmiştir. Bu nedenle konu Muhasebat Şubesi’ne aktarılmıştır. Söz konusu şube de kesin

görüş bildirememiş ve konuyu bir üst makama havale etmiştir33

. Buradan Cemal Paşa’nın yurt dışına

çıktığı, 30 Ekim 1918’den, şehit edildiği 22 Temmuz 1922 tarihine kadar yaklaşık 44 aylık maaşının

tahsis edilemediği sonucuna ulaşmaktayız.

Şehadet olayından sonra TBMM’de hararetli konuşmalar gerçekleşmiştir. Ardahan Mebusu Halit Paşa

ile Trabzon Mebusu Muhtar Bey, 24 Nisan 1924’te; Ermeniler tarafından öldürülen Talat Paşa’nın eşine

2500 Kuruş, kız kardeşine 1500 Kuruş, Cemal Paşa’nın eşine 1500 Kuruş, kızının teehhülü sona erene

ve iki oğlunun tahsilleri tamamlanana kadar 500’er Kuruş, Dr. Bahattin Şakir Bey’in eşine 1500 Kuruş,

iki oğluna 500’er Kuruş ve (Cemal Azmi Bey’in aile efradı bilinmediğinden söz konusu edilmemiştir)

ailelerine hidemât-ı vataniyye tertibinden maaş tahsisine dair kanun teklifi vermişlerdir. Önergenin en

önemli savunucularından Halit Paşa yapmış olduğu konuşmasında Ermeni meselesinin ulaştığı

uluslararası noktayı tahlil etmiş, yapılan cinayetlerin doğrudan doğruya Türk Milleti’ne uzatılan bir kol

olduğunu ifade etmiş, bu kuvvetlere gem vurmanın, şehit ricalin geride kalmış eş ve çocuklarına

bakmanın boyunlarının borcu olduğunu belirtmiştir34

. TBMM’nde aynı gün kabul edilen kanunla,

Afganistan’da Milli Ordu adına faaliyetlerde bulunan Cemal Paşa ve yaverlerine, 22 Temmuz 1922

tarihi esas alınarak vatana hizmet tertibinden maaş tahsis edilmişti35

. Seniha Hanım’a 15 Lira, Kâmuran

Cemal’e teehhülü sona erene kadar, Necdet Cemal ve Behçet Cemal’e ise tahsillerini tamamlayıncaya

kadar 5’er Lira maaş bağlanmasına karar verilmiştir36

. Kâmuran Cemal’e, 5 Ocak 1961 tarih ve 10705

sayılı kanunla babasının yapmış olduğu hizmetler karşılığında, ömür boyu olmak kaydıyla, aylık 500

Lira maaş bağlanmasına karar verilmiştir37

. Talat Paşa’nın eşi Hayriye Hanım, Mütareke Dönemi’nde

aleyhlerinde takibat icra olunması sebebiyle maaş tahsisi için müracaatta bulunmamıştı. Reis-i Cumhur

Mustafa Kemal Paşa’nın ve icra vekilleri heyetinin imzalamış olduğu, 20 Aralık 1925 tarihli kararname

ile; Talat Paşa’nın infisâl tarihinden şehadet tarihine kadar olan ma’zûliyyet maaşının tahakkuk

ettirilerek mirasçılarına gönderilmesine karar verilmiştir38

. Ancak Cemal Paşa’nın eşine bu şeklide bir

ma’zûliyyet maaşı verilmemiştir.Cemal Paşa’nın şehadetinden sonra Almanya’da kalan Seniha Hanım, bir müddet aileden kalan

mücevherleri satarak geçimini sağlamıştır. Yakın dostları Hüseyin Cahit Yalçın ve Maliye Nazırı Cavid

Bey, idareli harcama yapması için uyarılarda bulunmuşlar ancak miktarda olan paralar aileyi sadece dört

yıl kadar idare edebilmiştir. Paraların bitmesinden sonra da Türkiye’ye dönüş yapmak mecburiyetinde

kalmışlardır. Seniha Hanım, Ankara’ya geldiğinde büyük bir saygıyla karşılanmıştır. Çankaya

Köşkü’nde on gün boyunca Mustafa Kemal Paşa’nın şeref misafiri olmuşlardır. Ancak genç dul kadının

köşkte ne işi var! şeklinde dedikodular başlayınca köşkten ayrılmak zorunda kalmışlardır. O tarihlerde

meydana gelen İzmir Suikastı nedeniyle siyasi hava oldukça gergindi. Seniha Hanım’ın Hüseyin Cahit

ve Cavit Beylere yakınlığı nedeniyle Ankara’dan İstanbul’a taşınmak zorunda kalmıştır. Mustafa Kemal

Paşa, misafirlik süresince Seniha Hanım’a son derece saygılı davranmış, bütün ihtiyaçlarının

karşılanmasını emretmiştir. Seniha Hanım’dan ayrıca bildiği muhtaç durumdaki İttihatçı ailelerin

isimlerini istemiştir39

.

Mustafa Kemal Paşa’dan Yardım İstenmesi

Cemal Paşa ile Mustafa Kemal Paşa’nın tanışıklığı Şam’dan Selanik’te III. Ordu emrine tayin edildiği,

16 Eylül 1907 tarihinden sonra başlamıştır. O tarihlerde Cemal Paşa Binbaşı, Mustafa Kemal Paşa ise

henüz Kolağası rütbesindeydi40

. Yaşadığı böbrek rahatsızlığının tedavisi için, 1 Haziran 1918’de

Viyana’ya gelen Mustafa Kemal Paşa, Cottage Sanatoryumu’nda yaklaşık üç haftalık bir tedaviye

alınmıştı. Viyana’daki tedavi sürecinin ardından, 30 Haziran’da Karlsbad’a gelerek bir otele

yerleşmiştir. Bu otelde, 28 Temmuz 1918’e kadar ikame eden Mustafa Kemal Paşa doktorunun verdiği

ilaçları kullanarak tedavisini tamamlamaya çalışmıştır41

. Garip bir tesadüftür ki Seniha Hanım da

çocuklarının tedavisi için 1918 Haziran sonlarında Karlsbad’a gelmişti. Seniha Hanım, daha önceden

gıyaben tanıdığı Mustafa Kemal Paşa ile ilk kez, 2 Temmuz 1918’de Karlsbad’da kaldıkları otelde

görüşmüşlerdir. Seniha Hanım bu ilk karşılaşmada Mustafa Kemal Paşa’yı masasına davet etmiştir.

Yemekten sonra Mustafa Kemal Paşa, rahatsızlığının da etkisiyle fazla konuşamadan müsaade isteyip

masadan kalkmıştır42

. İkili ertesi gün yine yemek zamanı karşılaşmışlardır. Seniha Hanım, bu defa

yanında Hüseyin Cahit Bey ve iki hanım arkadaşı olduğu halde Mustafa Kemal Paşa ile aynı masada

yemeğe oturmuşlardır. Seniha Hanım masada bulunan herkese dondurma ısmarlamıştır. Mustafa Kemal

Paşa, Hüseyin Cahit Yalçın ile pek samimi değildi. Rahatsızlığının da etkisiyle yine fazla bir sohbet

ortamı olmadan yemek sonrası masadan ayrılmıştır43

. Seniha Hanım ile Mustafa Kemal Paşa, 7 Temmuz

da üçüncü defa yemek masasında bir araya geldiler. Bu defa yanlarında Cemal Bey’in kardeşi Kemal

Bey ve Hüseyin Cahit Bey de bulunuyordu44

. Mustafa Kemal Paşa yemek sırasında: “evlenmek bir

şeydir, aşk başka bir şeydir” manasında Fransızca bir cümle sarf edince, Seniha Hanım: “Paşa, tamam

ben seni evlendirmeyeceğim!” şeklinde şaka yollu bir cevap vermiştir. Mustafa Kemal Paşa, bu

husustaki tereddütlerini gidermeden asla evlenemeyeceğini ifade etmiştir45

. Mustafa Kemal Paşa, 20

Temmuz 1918 Cumartesi günü Seniha Hanım’ı otelde bizzat ziyaret etmiştir. İki gün sonra da Hüseyin

Cahit Bey ile Berlin Garı’na giderek Seniha Hanım’ı yurda uğurlamıştır46

. Yeniden otele dönen Mustafa

Kemal Paşa, tedavisine ve istirahatine devam etmiştir. Otelden ayrılmadan bir gün önce, 27 Temmuz da

Cemal Paşa’nın kardeşi Mülazım Kemal Bey ile tesadüfen karşılaşmış, yemek yemiş sohbet etmiştir47

.Cemal Paşa ailesi ile Mustafa Kemal Paşa arasındaki özel mektup ve telgraflar Cumhurbaşkanlığı

Arşivi’nde bulunmaktadır. İlk telgraf Mustafa Kemal Paşa’dan gelmiştir. Söz konusu telgraf Cemal

Paşa’nın şehadetinden 24 gün sonra, 14 Ağustos 1922’de kaleme alınmıştır. Mustafa Kemal Paşa,

yaşanan acı olaydan dolayı aileye taziyelerini ve hürmetlerini bildirmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın ilgili

taziye mesajı şu şeklidedir: Esbak Bahriye Nazırı ve Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa

Hazretlerinin Refika-i Muhteremleri Hanımefendiye. Öteden beri şahıslarının hürmetkârı olduğum

zevc-i muhteremleri Cemal Paşa hazretlerinin facia-i şahadetleri haberine kemâl-i teessürle muttali

oldum. Bütün kendilerini tanıyıp sevenler gibi âcizlerini de müteellim eyleyen bu hâdise-i müessifeden

dolayı zât-ı âlileriyle âile-i muhteremeleri erkânına arzı taziyet ve hürmet eylerim efendim. Türkiye

Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal48

.

Cemal Paşa ailesinden Mustafa Kemal Paşa’ya gönderilen ilk mektup, 24 Nisan 1923’de kaleme

alınmıştır. Söz konusu mektup, Mustafa Kemal Paşa’nın annesi Zübeyde Hanım’ın 15 Ocak 1923’de

vefatından dolayı duyulan üzüntüleri belirtmek amacıyla Cemal Paşa’nın kardeşi Yüzbaşı Kemal

Doğulu tarafından kaleme alınmıştır49

.

Seniha Hanım, 1934 yılında Yedigün Dergisi’nde verdiği beyanatta; Cemal Paşa’nın sık sık: Ben

ölürsem o (Mustafa Kemal Paşa) sizi unutmaz! Dediğini, gerçekten de Mustafa Kemal Paşa’nın

kendilerine çok büyük yardımları olduğunu söylemiştir. Seniha Hanım, kendisinin ve çocuklarının ulu

öndere çok şey borçlu olduğunu ifade etmiştir50

. Seniha Hanım, yaşamış olduğu ekonomik sıkıntılar

dolayısıyla, eşinin vaktiyle kendisine söylemiş olduğu sözlerden cesaret alarak Mustafa Kemal Paşa’ya

müracaat etmiştir. O tarihlerde İstanbul’da bulunan Seniha Hanım, 4 Kasım 1925 tarihli ilk mektubunda;

İsviçre’de veremden hasta olan oğlunun pek ümitsiz bir halde olduğunu ve Almanya’da tahsil hayatını

sürdüren diğer oğlunun da tifodan hastanede yatmakta olduğuna dair İsviçre Alman Konsolosundan

telgraf aldığını, 6 Kasım 1925 sabahı oraya gideceğini söyleyerek, seyahat masrafları için yardım

talebinde bulunmuştur51

. Mustafa Kemal Paşa Seniha Hanım’ın bu talebinin derhal yerine getirilmesi

için ertesi gün Ankara İş Bankası’na bir yazı göndererek 2 numaralı cari hesabından 500 Lira’nın telgraf

havalesi ile İstanbul Beyoğlu’nda bulunan merhum Cemal Paşa’nın haremi Seniha Hanım’a

gönderilmesini rica etmiştir. Onun bu talebi doğrultusunda, aynı gün İş Bankası tarafından gerekli

havale gerçekleştirilmiştir52

. Seniha Hanım da muhtemelen, 6 Kasım 1925 tarihinde İsviçre’ye hareket

etmiştir.

Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde Seniha Hanım tarafından, 1926 yılı içerisinde doğrudan doğruya Mustafa

Kemal Paşa’ya gönderilmiş olan üç mektup ve bir telgraf bulunmaktadır. Zikredilen mektuplar ve

telgrafta Cemal Paşa ailesinin içerisine düştüğü maddi ve manevi zorluklar açık bir şeklide ifade

edilmektedir. Seniha Hanım genelde Muhterem Paşa Hazretleri, Pek Muhterem Paşa Hazretleri ve

Büyük Gazi şeklinde hitaplar kullanmıştır. Mektupların sonunda da Merhum Bahriye Nazırı Cemal Paşa

Haremi Seniha imzasını atmıştır. Şükran duygularını Ellerinizden öperim Paşa Hazretleri şeklinde ifade

etmeye çalışmıştır. Burada şu gerçeği belirtmekte fayda vardır. Seniha Hanım’ın Osmanlıcası yeterli

olmadığı için, mektuplarındaki yazım yanlışlıkları dikkat çekecek kadar fazladır. Bu durum mektupların

tam olarak okunabilmesini zorlaştırmaktadır. İlk mektup 17 Ocak 1926 Pazar tarihine aittir. Seniha

Hanım mektubunda; ailece görmüş oldukları felaketlerin tesiriyle hayattan bıkıp-usandıklarını, bütün

ümitlerini kaybetmiş olduklarını ancak zât-ı âlilerinin (Mustafa Kemal Paşa) Cemal Paşa ailesini himayeleri altına alarak yaptıkları maddi-manevi yardımlar ve lütufkâr davranışlar sayesinde kızı

Kamuran Cemal’in ölümden kurtulduğunu, ailenin istikbalinin kurtarıldığını bu sebeple kendilerine

sıhhat, afiyet ve muvaffakiyetler dilediklerini, dualar ve teşekkürler ettiklerini ifade etmiştir. Seniha

Hanım ayrıca yurda dönüş yaptıktan sonra Ankara’da bulunduğu süre zarfında zât-ı âlilerinden gördüğü

iltifat ve misafirperverliğin maneviyatı ve hayatı üzerinde son derce olumlu tesirler bıraktığını, bu süre

zarfında kendilerine karşı bir kusur işlemişse affedilmesini istemiş ve ellerinizden binlerce defa öperim!

şeklindeki saygı sözleriyle mektubuna son vermiştir53

. Seniha Hanım yaklaşık iki buçuk ay kadar sonra

ikinci mektubunu kaleme almıştır. Mart ayının sonlarında yazıldığı anlaşılan mektupta; Nuri Bey, Fuad

Bey ve Fikret Bey ile görüştüğünü, zât-ı âlilerinin şahsına yönelik iltifatlardan son derece memnun

olduğunu, kocasının ölüm acısını yaşarken göstermiş oldukları himaye ile adeta yeniden hayata

tutunduklarını belirtmiş, Ankara’dan İstanbul’a geldiğinde bazı vicdansız adamların kendisi ile zât-ı

âlileri hakkında iftiralarda bulunduklarını, onları nezaketle susturduğunu ancak yaşananların ölüm

acısından daha ağır geldiğini ifade etmiştir. Seniha Hanım mektubun devamında Mustafa Kemal

Paşa’yı, 25 yıldır pek yakından tanıdığını, Cemal Paşa’nın çok sevdiği bir arkadaşı olduklarını,

kocasının yokluğunda göstermiş oldukları maddi-manevi destekle ayakta kaldıklarını dolayısıyla

kendisine bu iftiraları atanları Allah’a havale ettiğini ifade etmiştir. Seniha Hanım’ın söz konusu

mektubun sonuna küçük bir not düşmüş, İş Bankası’ndan aldıkları borcun süresinin, 3 Nisan’da sona

ereceğini, ancak şu an için borcu kapatmalarının mümkün olmadığını, zât-ı âlilerinin talimatıyla borcun

süresinin birkaç ay daha uzatılmasını talep etmiştir54

. Seniha Hanım’ın üçüncü mektubu, 1 Nisan 1926

tarihlidir. Seniha Hanım söz konusu mektubunda; ailesinin çekmiş olduğu maddi-manevi sıkıntılar

karşısında ve kızı Kamuran Cemal’in tedavi sürecinde Mustafa Kemal Paşa’nın yakın ilgi ve alaka

göstermesi ve Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan Hatıralarında Cemal Paşa’dan olumlu olarak

bahsetmesi nedeniyle teşekkürlerini arz etmiştir55

. Seniha Hanım, Mustafa Kemal Paşa’ya, İstanbul’dan

göndermiş olduğu, 19 Mart 1926 tarihli ve 1905 numaralı telgrafında; zât-ı âlilerinin Milliyet

Gazetesi’nde yayınlanan Hatıralarında Cemal Paşa hakkında söylediği güzel sözlerle eşinin ruhunu şad

ettiğini ifade etmiş ve bir kez daha şükranlarını sunmuştur56

. Bu tarihten itibaren yaklaşık yirmi aylık

bir süre içerisinde herhangi bir mektup veya telgraf gönderimi olmamıştır. Bunda İzmir suikastı

nedeniyle siyasi ortamın bir hayli gergin olmasının etkisi göz ardı edilmemelidir. Zira Seniha Hanım,

suikast olayı ile ilişkilendirilen Cavid ve Rahmi beyler ile yakın aile dostlarıdır.

Yaklaşık iki ay kadar sonra, 31 Mayıs 1926’da kabul edilen kanunla; Ermeni komiteleri tarafından şehit

edilmiş veya bu uğurda suret-i muhtelife ile dûçâr-ı gadr olan ricalin ailelerine verilecek emlak ve arazi

hakkındaki kanunun birinci maddesinde şehit ailelerine toplamda 20.000 Lira’ya kadar ve 10 yıl

satılmamak şartıyla emlak verilmesine karar verilmiştir. Söz konusu kanundan istifade edecek kişilerin

isimleri şu şekildedir: Talat Paşa, Cemal Paşa, Cemal Azmi Bey, Bahaeddin Şakir Bey, Cemal Paşa’nın

yaverleri Nusret ve Süreyya beyler, Said Halim Paşa, Muş Mutasarrıfı Servet Bey, Urfa Mutasarrıfı

Nusret Bey, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, Doktor Reşid Bey, Erzincanlı Hafız Abdullah Bey57

.

Zikredilen kanuna istinaden çalışmalarını sürdüren Maliye Vekâleti, 21 Temmuz 1927 tarih ve 9481

sayılı tezkire ile Cemal Paşa ailesine vaktiyle terkedilmiş olup, Hükümet tarafından 9 Eylül 1923’de el

konulan merkum Ermeni Hokoçyan veresesinin vekil-i umumisi ile diş tabibi Bakim Efendi arasında

imzalanmış mukavele gereğince kira müddeti bitiminde sahibine devir edilmek şartıyla aylık 100 Lira

bedelle kira olunmak şartıyla kiracı Bakim Efendi tarafından birer katlı olarak inşa edilen mahalli idare

heyetince toplamda 20.000 Lira kıymet biçilen dükkânlar ile arsanın, 31 Mayıs 1926 tarih ve 882

numaralı kanun gereğince Ermeni komiteleri tarafından şehit edilen ricalden Cemal Paşa’nın vefatında nafakası üzerine vacip iken terk ettiği zevcesi Seniha ve kızı Kamuran hanımlara oğulları Ahmed Rüşdi,

Hasan Necdet, Hasan Behçet beyler ile büyük ablası Şaziye ve henüz evlenmemiş ve malul durumda

bulunan küçük kız kardeşi Ayşe Sıdıka hanımlara tefvizine dair İcra Vekilleri Heyeti’ne takdim

edilmiştir. Cemal Paşa’nın ikinci çocuğu olan 1903 doğumlu Mehmet’in kararnamede isminin yer

almaması bu tarihlerde vefat ettiği anlamına gelmektedir. Reis-i Cumhur Mustafa Kemal Paşa

başkanlığındaki İcra Vekilleri Heyeti, söz konusu teklifi 30 Ağustos 1927 tarihli kararname ile kabul

etmiştir. Söz konusu kararnamede belirtilen arsa ve dükkânların tam olarak bulunduğu nokta Feriköy,

Fransız Mezarlığı karşısı, Tatavla caddesi olarak tarif edilmiştir58

.

Seniha Hanım arsa kararından yaklaşık üç ay kadar sonra, Kasım ayı içerisinde Mustafa Kemal Paşa’ya

bir mektup göndermiştir. Muhterem Paşa hazretleri cümlesiyle başlayan mektubunda; zât-ı âlilerinin

küçük şeyler için rahatsız etmek istemediğini, yapmış oldukları yardımlarla yakın arkadaşı Cemal

Paşa’nın ailesine sahip çıktıklarını, hasta kızının hayatını kurtardıklarını, bu yüzden kendilerine şükran

borçlu olduklarını ifade ettikten sonra konuyu terkedilmiş Ermeni gayrimenkulleri meselesine

getirmiştir. Zira o tarihlerde Meclis’te terkedilmiş Ermeni gayrimenkullerinden 1000 Lira’ya kadar olan

emlakin, Ermeniler tarafından şehit edilen devlet adamalarının ailesine verilmesine dair kanun teklifinin

kabul edildiğini, bu hususta kamuoyunda kendileri aleyhine onur kırıcı söz ve davranışlarda

bulunulduğunu, aile olarak duydukları üzüntüyü zât-ı âlileriyle paylaşmak istediğini ifade etmiştir.

Seniha Hanım mektubun devamında; Büyük Gazinin vatanı düşman elinden kurtararak Türkiye

Cumhuriyeti’ni kurduğunu ifade ettikten sonra yaşadıkları sefaleti: “Allah kimseyi yoksullukla,

hastalıkla imtihan etmesin” sözleriyle izah etmeye çalışmıştır. İki erkek evladının da hastalıkla mustarip

olmasından duyduğu üzüntüyü anlatmış, Terk edilen Ermeni gayrimenkullerinden kendi hisselerine

düşen 20.000 Liralık emlakin gerçekte ancak 2000 lira edeceğini, bununla yaşamanın mümkün

olmadığını, Maliye Vekiliyle görüştüğünü, 8 sene borçlanmak kaydıyla daha büyük borçlanmaları

sorduğunu, yaklaşık altı aydır uğraştığını, ancak vakıfların bu hususta müşkülat çıkardığını, artık

evsizlikten sokaklarda yollarda kaldıklarını, bir lütfunuzla çekilen sefaletlere son verileceğini, Cemal

Paşa’nın biricik kızı için kendilerini rahatsız ettiğini, oğullarının sayelerinde tahsillerine devam

ettiklerini ifade etmiştir59

.

Seniha Hanım, Mustafa Kemal Paşa’ya 13 Mart 1929’da Pangaltı’dan göndermiş olduğu telgrafta;

Bayramınızı tebrik eder mübarek ellerinizden öperiz! ifadelerini kullanmıştır. Söz konusu telgrafta

herhangi bir yardım talebi olmamıştır60

.

Seniha Hanım’ın Mustafa Kemal Paşa’ya göndermiş olduğu son mektup, 28 Nisan 1930 tarihlidir.

Mektubun içeriğinden Seniha Hanım’ın yaşadığı sıkıntıların devam ettiği anlaşılmamaktadır. Seniha

Hanım yaşadığı sıkıntılarının nedeninin bugünün hatası olmadığını, Harb-i Umumi’nin neden olduğu felaketlerin sonucu olduğunu ifade etmiş, zât-ı âlilerinden başka yardım isteyecek kimsesi olmadığını,

ihtiyacından dolayı İş Bankası üzerinden cüz’i miktarda para gönderilmesini talep etmiştir61

.

Seniha Hanımın Afganistan’a Gitmek İstemesi ve Vefatı

Ülkesini çağdaş medeniyetler seviyesine ulaştırmayı arzulayan Afgan Kralı Amanullah Han, diplomatik

temaslarda bulunmak üzere 1928 yılı içerisinde yaklaşık 6 ay sürecek bir Avrupa seyahatine çıkmıştır.

Bu kapsamda içerisinde eşi Süreyya Hanım ile Türkiye’yi de ziyaret etmiştir. Amanullah Han ve eşleri,

20 Mayıs 1928’de Ankara’ya gelmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa tarafından törenle karşılanan

Amanullah Han, bir hafta boyunca Ankara’da resmi temaslarda bulunmuştur. Amanullah Han’ı

kocasının Afganistan’daki faaliyetleri dolayısıyla yakından tanıyan Seniha Hanım da bu ziyaretten

büyük mutluluk duymuş ve kralı karşılamaya gelenler arasında yer almıştır. Cemal Paşa’nın

Afganistan’da sarf ettiği çabalardan büyük memnuniyet duyan Amanullah Han, onun eşi Seniha

Hanım’ı ayakta karşılamış ve iltifat etmiştir. Hatta hanımefendiyi Afgan kadınlarının kalkınmalarına

öncülük etmesi amacıyla cazip bir teklifle Kabil’e davet etmiştir62

. Amanullah Han, 27 Mayıs’ta

Ankara’dan ayrılarak İstanbul’a geçmiştir. Birkaç gün İstanbul’da gezdikten sonra 1 Haziran’da

Türkiye’den ayrılmıştır. Kısa bir İran ziyaretinden sonra Haziran sonlarına doğru Afganistan’a

ulaşmıştır63

. O tarihlerde Berlin’de bulunan Seniha Hanım, Afgan Kralı ile temasını kesmemiş, Kral

hazretlerinden yardım ve Afganistan’a götürülmesini rica etmiştir. Gelişmelerden Berlin Büyükelçiliği

vasıtasıyla 16 Haziran 1928’de haberdar olan Hariciye Vekâleti, konuyu Mustafa Kemal Paşa’ya

iletmiştir. İstanbul Polis Müdürlüğü, 19 Haziran 1928 saat 12.30’da Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Bey’e

gönderdiği gayet müstaceldir başlıklı yazıda; Cemal Paşa ailesinin bu sabah Afganistan’a gitmek için

bilet aldıklarını, öğle üzeri saat 2’de vapurla hareket edeceklerini ancak Mustafa Kemal Paşa’nın bu

seyahati kesinlikle istemediğini belirterek talimatlarını beklediğini ifade etmiştir64. Koloğlu, aile ile

yaptığı görüşmede seyahatin:” Bu seyahatin gerçekleşmesini “Seniha Hanım İttihatçıları harekete

geçirecek, darbe yaptıracak” şeklindeki ihbarlar nedeniyle engellendiğini ifade etmiştir. Öyle görülüyor

ki resmî makamlar seyahatin bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın karşı çıkması nedeniyle engellendiği

gerçeğini aileden gizlemişlerdir. Nitekim Tevfik Rüştü Bey, 19 Haziran’da Mustafa Kemal Paşa’ya

hitaben kaleme aldığı bir başka yazıda Seniha Hanım’a seyahatin ertelenme sebebinin ayrıca

görüştüğümüzde açıklayacağım şeklinde bir ifade kullanmıştır65

. Yaşananlardan habersiz olan Seniha

Hanım aynı gün kaleme aldığı mektupta; Bazı mecburiyetler nedeniyle Afganistan’a hareket edeceğini,

dünyanın öbür tarafında da kalsak ellerini üzerlerinden eksik etmemelerini istemiş, dua ve teşekkürle

veda etmiştir66

.

Afganistan seyahatinin engellenmesine çok üzülen Seniha Hanım amacından vazgeçmemiştir. Avrupa

üzerinden Afganistan’a gitmeye karar vermiştir. Bu arada Cemal Paşa’nın büyük oğlu Ahmed de

Afganistan’a gidip çalışmak arzusundaydı. Ahmed Cemal seyahati ve orada nasıl hareket etmesi lazım

geldiğine dair, 22 Eylül 1928’de Mustafa Kemal Paşa’ya bir mektup yazmıştır. Söz konusu mektupta

Ahmed Cemal şu çarpıcı ifadelere başvurmuştur: Almanya’dan döndükten sonra maişet temini için

mücadele ettiği halde münasip bir vaziyet temin edemediğini, 50-60 Lira maaşla geçinmesinin mümkün

olmadığını, Afgan Kralı Amanullah Han’ın kendisine çok cazip bir ücretle vazife teklif ettiğini, bu

sayede hem kardeş Afgan milletine hizmet edeceğini hem de para kazanıp memlekete döneceğini, bu

hususta zat-ı alilerinin düşüncelerinin çok önemli olduğunu, gösterdiği yakınlık sebebiyle kendilerini

adeta bir baba gibi gördüğünü ifade etmiştir. Ahmed Cemal, sözlerini mektubunu milletin babası Reisi Cumhurumuz Gazi Paşa hazretlerine takdim etmeği rica eder ellerinizden öperim sözleriyle

tamamlamıştır67

. Seniha Hanım ile oğlu İtalya’da buluşup ortak bir seyahat planlamışlardır. Eylül

başlarında İtalya’ya gelen Seniha Hanım, oğlu ile Kahire ve Hindistan yoluyla Kasım başlarında

Afganistan sınırına ulaşmayı başarmıştır. Ancak seyahatin tamamlanmasına bu defa İngiliz yetkili

makamları izin vermemiştir. Bu arada beklenmedik bir olay daha yaşanmıştır. Afganistan’da baş

gösteren kabile isyanları bir türlü kontrol altına alınamamıştır. İsyancılar nihayet Kabil’i ele geçirerek

Amanullah Han’ı tahttan indirmişlerdir. Tahtı kardeşi İnayetullah Han’a bırakan Amanullah Han kısa

süre içerisinde Afganistan’ı terk etmek zorunda kalmıştır. Seniha Hanım ve oğlu yaşanan bu gelişmeler

üzerine yurda dönüş yapmışlardır68

.

Seniha Hanım İstanbul’da içine kapanık ve mali açıdan sıkıntılı bir hayat yaşamaya başlamıştır. Ancak

İstanbul’un sosyal hayatından da geri durmamıştır. Nitekim 1936 yılında Caddebostan Gazinosu’nda

katıldığı bir programda tesadüfen Atatürk ile karşılaşmıştır. Atatürk kendisini masasına davet etmiştir.

Görüşme sırasında ikili arasında 1918 yılında Karlsbad’da yapılan konuşma yeniden gündeme gelmiştir.

Mustafa Kemal Paşa o görüşmede Enver, Talat ve Cemal Paşaların mahkemeye sevk edilmeleri

gerekliliğinden bahsetmişti. Seniha Hanım bu sözler üzerine: Benim Paşam temizdir. Ben senin

adaletine güvenirim şeklinde bir yanıt vermiştir. Mustafa Kemal Paşa, Seniha Hanım’a herhangi bir

ihtiyacı olup olmadığını sorduğunda da kısaca hayır diyerek teşekkür etmiştir69

.

II. Dünya savaşı yıllarında (1939-1945) memur ve emekli maaşlarının alım gücü düşmüştü. Seniha

Hanım’ın yaşadığı maddi sıkıntılar daha da artmıştır. Aile, 1943 yılında devlet tarafından bağışlanan evi

satmak zorunda kalmıştır. Ancak Seniha Hanım yaşadığı tüm olumsuzluklara ve sıkıntılara rağmen

İstanbul sosyal yaşamından bir an bile kopmamıştır. Bu onun için bir yaşam tarzı idi. Seniha Hanım,

1962 yılında henüz 80 yaşında iken İstanbul’da vefat etmiştir70

.

Sonuç

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin lider kadrosundan Bahriye Nazırı ve IV. Ordu Kumandanlığı gibi üst

düzey görevlerde bulunmuş bir devlet adamının şehadetinden sonra ailesinin yaşadığı büyük sıkıntılar

ortaya konulmaya çalışılmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında yapılan dedikoduların aksine Cemal

Paşa’nın vatanını ailesinden de üstte gördüğünü, varını yoğunu vatan uğrunda feda ettiğini, kenara

birkaç kuruş birikim yapayım şeklinde bir anlayışa sahip olmadığını görmüş olduk. Bu durum

Tunaya’nın İttihat ve Terakki Cemiyeti için sarf ettiği siyasi tarikat benzetmesinin daha iyi anlaşılmasını

sağlayacaktır. İttihatçı kadroların vatan sevgisini her şeyin üstünde görmelerinde Osmanlı Devleti’nin

son döneminde yaşanan olağanüstü toprak kayıplarının ve acıların böylesi bir vatan aşkında önemli rolü

olmuştur.

Çalışmamızda dikkat çeken bir diğer nokta Mustafa Kemal Paşa ile Cemal Paşa arasındaki samimiyetin,

dostluğun, arkadaşlığın ve güvenin ne kadar ileri boyutta olduğudur. Cemal Paşa’nın yurt dışına çıktığı

anda Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki milli mücadelenin başarılı olacağına yürekten inanması ve

ailesini ona emanet edecek kadar güvenmesi tarihte eşine az rastlanılan dostluk örneklerindendir. Öte

yandan tarihin en önemli devlet adamlarından ve komutanlarından birisi olan Mustafa Kemal Paşa’nın

aynı zamanda ne kadar insancıl bir yaratılışa sahip olduğunu, ne kadar vefalı ve güvenilir bir arkadaş

olduğu gerçeği de gözler önüne serilmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Cemal Paşa’nın ailesine sık sık

söylediği o sizi unutmaz sözlerini haklı çıkartmıştır. 

Kaynakça

Başbakanlık Osmanlı Arşivi

İ.TAL, 12 Safer 1334/ 7 Kanun-ı evvel 1334.

MV, 241/221.

Cumhurbaşkanlığı Arşivi

A III-7, D 18, F 58-1, A V-2, D 79-2a, F 1-194,

AVII-1-a, D.87, F.11-24, AVII-1-dc, D.87, F.1-153, A. VIII-1-a, D. 87, F. 1-27, A.VII-1-a, D. 87, F. 1-

16, A.VII-1-a, D. 87, F. 1-25, A.VIII-2-a, D. 90, F. 1-12, A.VII-1-a, D. 87, F. 1-164,

A. IV-6, D. 54, F. 50-3, A.IV-6, D. 54, F. 50-5, A.VII-I-a, D. 87, F. 1-630, Dolap No:18, Kutu No: 188,

Dosya No: 7.

Cumhuriyet Arşivi

Başvekâlet Kararlar Dairesi Müdürlüğü, 030 18 01/87 46 16, 030 18 01/86 31 4, 030 10/204 392 17,

030 18 01/016 79 11, 030 18 01/025 498, 030 18 01/87 46 16, 030 18 01/86 31 4.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Deniz Arşivi

Künye Defteri, Defter No: 1, Sayfa No: 4/1-1, 8 Ocak 1339 (8 Ocak 1923).

Gazeteler

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1093678

İkdam, 9134, 23 Ağustos 1934.

Resimli Hayat, 23 Mart 1954, s. 26-27.

Araştırma-İnceleme ve Hatıratlar

Adıvar, Halide Edip (1926). Memoirs of Halide Edip, London.

Adıvar, Halide Edip (2004). Mor Salkımlı Ev, (Yayına Haz. Mehmet Kalpaklı- Gülbün Türkgeldi),

Özgür Yay., İstanbul.

Artuç, Nevzat (2008). Cemal Paşa, TTK Yay., Ankara.

Bardakçı, Murat (2014). İttihadçı’nın Sandığı, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul.

Cemal, Behçet (1959). “Rahmetli Babam”, Bahriye Nazırı ve 4. Ordu Kumandanı Cemal Paşa, Hatıralar,

(Tamamlayan ve Tertipleyen Behçet Cemal), Selek Yay., İstanbul.

Düstûr, (1961), 4. Tertip, C. I, Ankara, s. 1152.

Düstûr, (1939), 3. Tertip, C. XX, İstanbul, s. 1549.

Erler, Suzan (1954). “Cemiyet Hayatımızda Çığır Açan Kadınlar: Seniha Cemal”, Resimli Hayat, Sa.

23, s. 26-27.

Hızlan, Doğan (2004). Bu Romanı Ancak Selim İleri Yazabilir”, Hürriyet. com. tr, 15 Şubat.

İnan, Afet (1991). M. Kemal Atatürk’ün Karslbad Hatıraları, TTK Basımevi, Ankara 1991.

Kandemir, Feridun (1934). “Cemal Paşa’nın Son Günleri”, Yedigün, C. IV, S. 85, 24 Ekim (Yazı Dizisi).

Kocatürk, Utkan (1988). Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., Ankara.

Koloğlu, Orhan (2004). “İttihatçı eşi Olmanın Ağır Bedeli”, Popüler Tarih, Sa. 42, Şubat, s. 46-47.

Perinçek, Mehmet (2006). “Sovyet Arşivlerinden Yeni Belgeler: Cemal Paşa’nın Ailesine 5 Bin Altın

Sovyet Yardımı”, Toplumsal Tarih, Sa. 151, Temmuz, s. 60-61.

Saray, Mehmet (1997). Afganistan ve Türkler, Kitabevi Yay., İstanbul.

Türk Parlamento Tarihi, (1994), II. Dönem (1923-1927), Ankara.

Uca, Alaattin (2009). “Cemal Paşa’nın Resmi Hal Tercümesi ve Millî Savunma Bakanlığı Arşivi’ndeki

Bazı Belgeler”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sa. 41, Erzurum, s. 271-305



Atatürk Talat Paşa'ya sahip çıkmıştı; ya biz? 
TALAT PAŞA'YA SALDIRILARA ATATÜRK'ÜN YANITI

Aslında saldırı, İttihat ve Terakki’ye saldırının bir parçasıdır. Saldırı gerekçeleri arasında en önemlileri: Ermenileri soykırıma tabi tuttuğu, tehcire zorladığı, devleti savaşa sokarak vatanı zor durumda bıraktıkları.

Atatürk, devleti yöneten İttihat ve Terakki’nin bu savaşta, devleti tarafsız bırakamayacağını belirtmiştir. Dahası Almanya’nın yanında savaşa girmeyi de kaçınılmaz görmüştür.[1] Bu sebeple de Talat Paşa’ya “Harbi Umumiye’ye girmenin zaruri olduğunu, harbe girdikten sonra Alman grubuna dahil bulunmanın yine zaruri olduğunu ve bundan dolayı harp mesulü aramanın mantıksız olduğunu”[2] yazmıştır.

Savaşın sona ermesiyle İstanbul’a gelen Atatürk, İtilaf devletlerinin temsilcilerinin niyetlerini anlamaya çalışır. Onlar da Atatürk’ün İttihat ve Terakki'ye ne kadar mesafeli olduğunu anlamaya çalışırlar. Mösyö Frew’ün “İttihat ve Terakki'nin cinayetlerini evvela tasdik etmelisiniz” sözü karşısında Atatürk, “Çok kusurları ve yanlışları olabilir. Ama vatanperverliği münakaşaların üstündedir” diyerek İttihat ve Terakki’yi ve Talat Paşa’yı savunmuştur.[3] İttihat ve Terakki’yi suçlayarak İtilaf devletlerine yaranma gayretine düşmemiştir.

ATATÜRK-TALAT PAŞA İŞBİRLİĞİ

Atatürk, Almanya’da bulunan Talat Paşa’yla milli mücadele esnasında temas halinde olmuştur. Talat Paşa’yla belli hususlarda yazışmış, ayrıca onun aracılığıyla Batı kamuoyundaki gelişmeleri öğrenmeye çalışmıştır. Atatürk, 29 Şubat 1920’de Talat Paşa’ya yazdığı mektupta Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan kararlardan, iç isyanların bastırılmakta olduğundan, Ermeni meselesinden, güneyde kuvayi milliyenin örgütlendiğinden, Azerbaycan, Kuzey Kafkasya, Bolşeviklerle, Gürcistan, Irak ve Suriyelilerle temasa geçildiğinden bahsetmektedir. Bugünlerde güncel olan Suriye meselesi de dahil olmak üzere mektubunda Araplarla şu yönde fikir birliğine varıldığını belirtmiştir:

“Araplara karşı başından beri ifade ettiğimiz siyasi formül şudur: Her millet kendi dahilinde bağımsızlığını kurtardıktan sonra ‘konfederasyon’ halinde birleşmek. Bu esas Araplarca memnuniyetle kabul edilmiştir.”[4]

Dahası Atatürk “öteden beri hemfikir olduğumuz kanaatindeyim” diye de ekler. Memleketin savunması için Talat Paşa’dan 50 bin liranın Asım Bey aracılığıyla gönderilmesini rica eder. Sebebini şöyle açıklar:

“Milletten para istemek, onları en mukaddes gayeler hakkında bile şüphe ve tereddütte bırakıyor. Bundan başka muhaliflerin en kuvvetli propaganda silahını teşkil ediyor.”

Şimdilik “memlekette bütün teşebbüslerimizi zaten yorumlamakta oldukları İttihatçılık ile niteleyerek kuvvetimizi azaltmak için düşmana silah ve fırsat vermiş oluruz” gerekçesiyle aralarındaki temasın yalnız kendisi ve Asım Bey'le olmasını belirtir.[5]

25 Ekim 1920’de Talat Paşa’ya yazdığı mektupta vatanın kurtulması için birlikte gayret edilmesini şu sözleriyle dile getirmiştir:

“Zatıalinizin Batı aleminde bizim anavatanda diğer mesai arkadaşlarının da Doğu memleketlerinde paralel olarak hareket ve birlikte bolca mesai ve gayret etmeleri, memleketin kurtuluşu ve milletin selameti için azami derecede istifadenin ön şartıdır. Bu cihetle Batıda vuku bulacak devletlilerinin, mesai ve icraatlarından buraya peyderpey malumat verildiği takdirde kararlar ve icraatta tam ahenk husul bularak maksada varmak kolaylık kazanır.”[6]

Atatürk, Sabiha Gökçen’in de olduğu bir ortamda Talat Paşa’nın, Enver Paşa gibi hayalci olmadığını, Enver Paşa hariç herkesin Almanya’nın yenileceğini ama İtilaf devletlerinin Osmanlı'yı parçalamak istemesi karşısında Almanya’nın yanında savaşa girmenin mecburiyet olduğunu, kendisi ile iyi anlaştıklarını, milli mücadeleye atıldıktan sonra tuttuğu yolu övdüğünü ifade etmiştir.[7]

Atatürk İttihatçı liderlere ve Talat Paşa’ya sahip çıktı. Şehit edilen İttihatçıların ve Nemrut Mustafa Divanı tarafından tehcir nedeniyle idama mahkum edilenlerin yakınlarına 1924 ve 1926 yıllarında iki yasayla maaş bağlatıldı. “Ermenilerin şehit ettiği devlet adamlarının yakınlarına vatani hizmet tertibinden maaş verilmesine dair kanun” ile Talat Paşa'nın eşi Hayriye Hanım'a 25 Lira maaş bağlandı. Talat Paşa'nın nâşı, 1943 yılındaki Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye’ye getirilerek İstanbul Abide-i Hürriyet Tepesi'ne defnedildi.

İttihat ve Terakki’yi, Talat Paşa’yı savunmak, vatanseverliği, emperyalizme karşı direnci savunmaktır. Sözde Ermeni soykırımı çığırtkanlığı yapan kimi solcunun Erivan’daki heykelin varlığına yönelik tepkisizliğini anlıyoruz; ancak vatanseverler heykelin kaldırılmasına çabalamalıdır.
Atatürk, Talat Paşa’ya sahip çıkmıştı; ya biz ne yapacağız?

Öldüğünde sırtında eski bir pardesü vardır. Ayakkabısı deliktir. Cebinde sadece 10 markı vardır. Karısına ve yakınlarına adından başka hiçbir mirası kalmayacaktır. 

Kaynakça:
[1] Atatürk, Emperyalizm ve Tam Bağımsızlık, Der: Musa Sarıkaya, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2018, s.61.
[2] Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.6, Kaynak Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2003, s.409.
[3] Emperyalizm ve Tam Bağımsızlık, s.47.
[4] Age, s.88.; Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.6, s.407-408.
[5] Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.6, s.407-412.
[6] Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.10, Kaynak Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2004, s.71.
[7] Sabiha Gökçen, Atatürk’le Bir Ömür, Anılarını kaleme alan: Oktay Verel, 4. Basım, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 2007, s.170-171.
(Tarihçi Mustafa Solak'tan alıntılar bulunmaktadır ve diğer makalelerimizdede bu konu geçmektedir!)

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

Top Post Ad

Below Post Ad

Sponsor