ATATÜRK'ÜN MALVARLIĞI HAKKINDAKİ İFTİRALARA CEVAP VE SAVARONA YATI

 Mustafa Kemal Atatürk’ün Mal Varlığı Hakkındaki Yalanlar ve Gerçekler

Tarihten anladıkları tek şey Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet ile alakalı karacılık atmak olan zavallılar gün geçtikçe yeni bir yalanla karşımıza çıkıyor. Bu yalancıların son yıllarda en oldukça dillerine doladıkları konunun başlangıcında ise Mustafa Kemal Atatürk’ün mal varlığı geliyor. Bizim kıdemli yobazlarımız zamanı 100 sene evvel takip ettikleri için ”Mustafa Kemal Atatürk’ün mal varlığının” bugüne dek saklandığını düşünüyorlar. Bu sayede asla meçhul bir şey ortaya atmışlar şeklinde havaya giriyorlar fakat her zamanki şeklinde havaları acele sönüyor. Şimdi yobazın görmediği, görmek istemediği Mustafa Kemal Atatürk’ün mal varlığı mevzusuna geçelim.

Yobaz sitelerinde bu mevzuyu okumuşsanız bilirsiniz. Mustafa Kemal Atatürk’ün mal varlığı mevzusunda ancak mal varlığının listesini yazarlar ve sonucunda Mustafa Kemal Atatürk’e ”hırsız” yaftası yapıştırmak için bu mal varlığını iyi mi kazanmış diyip bırakırlar. Ne kadar kolay değil mi? Hiç bir emek yok gayret yok. Mal varlığının listesini yaz bırak. Peki bu mal varlığındaki çiftliklerde ne oldu? Neler yapıldı? Bu soruların cevabı yok. Çünkü size işaret etmek istedikleri yönü gösteriyorlar. Yani tamamen bir topluluk mühendisliği çalışması.

Önce Mustafa Kemal Atatürk’ün mal varlığını iyi mi kazandığına bakalım. Aslında bu probleminin sorulması bile saçma. Kurtuluş savaşından yeni çıkmış, yanmış yıkılmış Anadolu topraklarında bağlar bahçeler hamamlar mı vardı ki Mustafa Kemal Atatürk bu mal varlığını nerden kazanmıştır diye soruyorsunuz? Biz yeniden de açıklayalım. Mustafa Kemal Atatürk’ün mal varlığının bir bölümü kendisinin ziyarete gittiği illerde armağan edilen evlerdir. Bir bölümü ise reha savaşından sonrasında boşalan arazilerin reha harbinde yollanan yardım paralarıyla çiftliklere dönüştürülmesiyle kazanılmıştır. Bu çiftlikler resmi olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün şeklinde gözükse de gerçekte millete aittir. Nasıl mı? Gelin Mustafa Kemal Atatürk Orman çiftliğinin hikayesine bakalım.

Kurtuluş savaşı daha sonra ülkede en mühim sorunlardan biri açlıktır. Yıllardır devam eden savaşlar mileti bitap düşürmüş, arazileri tahrip etmiş, çiftçiliği öldürmüştür. Bu da harp daha sonra üretim sıkıntısını doğurmuştur. Mustafa Kemal Atatürk reha savaşının devam etmiş olduğu günlerden beri ziraat üstünde kafa yormuş çalışmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonrasında ise milletine ziraat mevzusunda misal olmak için bir misal çiftlik kurma sonucu almıştır. Çiftlik için kaynak reha harbinde Hindistan’dan gelen yardım paralarından sağlanmıştır. Çiftliğin iyi mi kurulduğunu o dönemde Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte çalışan ziraatçı Tahsin Coşkan şöyleki anlatmaktadır :

“Ankara’nın etrafında bir yer ararken, minimum bugünkü çiftlik yeri üstünde durmuştuk. Burası doğanın asla eli bol davranmadığı, bakımsız, hastalıklı, sarı ve insanı bakarken kötümser eden bir hâlde idi. İçinde şimendifer geçen geniş arazinin bataklık yerlerinde şehrin yaşamını zehirleyen di. Tetkikler bittik­ten sonrasında neticeyi Büyük Şef e arz ettik. Mustafa Kemal Atatürk elleri ile bugünkü çiftliğin ve etrafta yaşayanları ken­di şeklinde renksiz ve hasta meydana getiren sazlıklar, birer sıtma deposu halinde i olduğu yeri işaret ettiler. Burayı gezdiniz mi? Buranın bir çiftlik kurulması için bulunması lazım gelen vasıflardan hiçbirini taşımadığı bataklık, çorak, yoksul bir yer olduğu hakkında ortaklaşa kararımızı söyledik.

Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere cevabı şu oldu: İşte istediğimiz yer bu şekilde olmalıdır. Ankara’nın kenarında hem batak hem çorak aynı zamanda kötü yer. Bunu bizler islah etmezsek kim gelip islah edecek? (Mustafa Kemal Atatürk Çiftlikleri (1939), s. 12-13; “Mustafa Kemal Atatürk Orman Çiftliği”, Türk Ticaret Almanağı, rakam 4, Mayıs 1956.)

Mustafa Kemal Atatürk bilhassa çiftliği bataklık olan bir yere oluşturmak istemiştir. Çünkü hem milletine en zoru işaret etmek istemiş aynı zamanda Anadolunun en bataklık bölgesinde bile ziraat yapılabileceğini ispatlamıştır. Çok kısa bir sürede ”yapılması olası değil” denilen çiftlik kurulmuş ve ilk meyvelerini vermiştir. Modern tarımın ilk örneklerine başlanmış, yerli tahıl ürünleri yetiştirilmiş, hayvancılığa el atılarak bir oldukça hayvan türü yetiştirilmiş, insanoğlu burada hem çalışmış aynı zamanda üretilen ürünlerden ucuz fiyata yararlanmıştır. Kısacası Mustafa Kemal Atatürk Orman çiftliği kısa zamanda halkın kendi tahılını buğdayını , hayvanını yetiştirdiği ve yetiştirdiği üründen faydalanmış olduğu bir toplumsal çiftliğe dönüşmüştür. O dönemki şartları düşünürsek Cumhuriyetin kurulmasından 2 sene sonrasında bu şekilde bir çiftliğin kurulması ve halkın kendi malını üretmesi bir mucizedir.

Mustafa Kemal Atatürk çiftliğin ancak ziraat meydana getirilen, üretilen bir çiftlik olmasıyla yetinmemektedir. Ayrıca bu çiftliğin bir toplumsal tesis olmasını istemektedir. Bunun için Hermann Jansen ve Ernst Egli isminde iki Alman kent plancısını Ankara’ya çağırmış, çiftlikle alakalı projelerini anlatmıştır. Jansenn ve Egli’nin çizdiği projelere internetten bakabilirsiniz.

Projelerden de görüldüğü şeklinde Mustafa Kemal Atatürk’ün istediği ancak ziraat meydana getirilen bir çiftlik değil hem de insanların vaktini geçirebileceği, sosyalleşebileceği, eğlenebileceği, öğrenebileceği bir toplumsal tesistir. Bu gaye doğrultusunda lokaller, kameriyeler, lokantalar, yüzme havuzları, hamamlar, yeşil alanlar, piknik bölgeleri şeklinde insanların gezeceği vaktini geçirebileceği bölgeler inşa edilmiştir. İnsanlar Ankara’nın göbeğinde inşa edilen Marmara ve Karadeniz havuzlarında yüzme keyfini yaşamıştır

Mustafa Kemal Atatürk haiz olduğu çiftliklerin kendi ayakları üstünde durabildiğini gördükten sonrasında 1933 senesinde bütün çiftliklerini hazineye devretme sonucu almıştır. Fakat kanunlara bakılırsa yasal mirasçısı kız kardeşi Makbule kadın yaşamış olduğu için mal varlığını hazineye tamamen devretmesi olası değildir. Mustafa Kemal Atatürk ne yapmış olup edilip buna bir umar bulunmasını istemiş ve 12 Haziran 1933 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’ün mal varlığını gömü bağışlayabileceği kanun meclisten geçmiştir. Kanun şöyledir:

(Kabul Tarihi: 12.6.1933, numarası: 2307.)

Madde 1: Gazi Mustafa Kemal Hazretleri’nin, Kanunu Medeni’nin 452. maddesi dairesindeki tasarrufları, mahfuz hisseler hakkında hükümden müstesna olup, tüm mallarında muteberdir.

Madde 2: Bu kanun neşri tarihinden itibaren muteberdir.

Madde 3: Bu kanunun hükümlerini icraya, İcra Vekilleri Heyeti memurdur.

12 Haziran 1933 te çıkarılan bu kanunla Mustafa Kemal Atatürk mal varlığını hazineye bağışlamıştır. Devir işlemleri 12 Haziran 1937 de tamamlanmıştır. Devir işlemlerinin iyi mi gerçekleştiğini Cumhurbaşkanlığı genel sekreteri Hasan Rıza Soyak’ın anılarından okuyalım

1937 senesi Mayıs ayı içindeydi; memleket haricinde bir görev ziyaretine çıkacak ve önce Paris’e uğradıktan sonrasında Almanya’ya gidecektim. – Çocuk! Çabuk gel, gel de artık şu çiftliklerin devir işini halledelim. Biliyorsun ben 1927 senesinde, Büyük Nutkumu ver­diğim celselerden birinde TBMM’ye bunların partiye ilişik bulunduğunu söylemiştim. Bu itibarla devir sırasında hükümetten, parti için bir miktar para alırsak iyi olacaktır. Ba­beka İsmet Paşa’nın avdetinde meseleyi onunla da görüşeceğim, en münasip şekli o vakit kararlaştırırız (Hasan Rıza Soyak- Atatürkten Hatıralar Yapı Kredi Yayınları 2004 s. 651)

Hasan Rıza Soyak görüşmenin devamını şöyleki anlatmaktadır :

“Ben Paris’ten Almanya’ya geçmek suretiyle hazırlanırken Ankara’dan nöbetçi yaver tele­fon etti. Mustafa Kemal Atatürk’ün Almanya seyahatimi geriye bırakarak hemen yurda dönmekliğimi emrettiğini bildirdi. Hemen o akşam yola çıktım. İstanbul’a vardığım gün Mustafa Kemal Atatürk’da buraya gelmişti ve birkaç saat sonrasında Karadeniz yöntemiyle doğuya doğru bir seyahate çık­mak suretiyle idi Kendisi ile karşılaşınca, İnönü ile konuştuktan sonrasında çiftlikleri, tüm tesis ve varlıklarıyla, hazineye bağışlama etmeye katı karar verdiğini söylemiş oldu ve bana şu tali­matı verdi. Son akşam Ankara’ya git; mevcudu tespit edip, bir listesini yap. Ayrıca baş­vekilliğe tarafımdan bir mektup hazırla. Mektup müsveddesini İsmet Paşa’ya gösterip ve mutabakatını al, sonrasında bana telgrafla bildir… Ankara’da emirleri dairesinde bir mek­tup ve bir sıralama hazırladım. Müsveddeyi Başbakan’a okudum, muvafık buldu. Anka­ra’dan mektubu ve listeyi telgrafla Trabzon’da bulunan Mustafa Kemal Atatürk’e arz ettim”(Hasan Rıza Soyak- Atatürkten Hatıralar Yapı Kredi Yayınları 2004 s. 652)

Bu görüşmeden sonrasında 11 Haziran 1937 de Mustafa Kemal Atatürk Trabzon’dan meclise şu mektubu yazmıştır :

Başvekalete,

Malum olduğu suretiyle tarım ve ekonomi sahasında fenni ve ameli tecrübeler yapmak maksadı ile çeşitli zamanlarda memleketin çeşitli mıntıkalarında müteaddit çiftlikler tesisi etmiştim.

On üç yıl idame eden çetin emek harcamaları sırasında faaliyetlerinin, bulundukları iklimin yetiştirdiği her çeşit mahsulattan başka, her nevi tarım sanatlarına da teşmil eden bu müessesleri ilk senelerden başlamış olan tüm hasılatlarını inkişaflarına sarf ederek büyük minik müteaddit yapınak ve imalathaneler tesis etmişler, tüm tarım, makine ve aletlerini yerinde ve yararlı biçimde kullanarak bunların hepsini onarım ve önemli bir kısmını tekrar yapım edecek döşem vücuda getirmişler, yerli ve yabancı birçok hayvan ırkları üstünde çift ve mahsul bakımından bitirdikleri tetkikler neticesinde bunların muhite en elverişli ve bereketli olanlarını tespit etmişler, birleşke teşkili üzere yada aynı zahiyette başka suretlerle yöre köylerle birlikte, yararlı biçimde çalışmalar, bir yandan da iç ve dış piyasalarla sürekli ve sıkı temasta bulunmak üzere faaliyetlerini ve istihsallerini bunların isteklerine uydurmuşlar ve bugün her bakımdan bereketli, olgun ve oldukça değerli birer mevcudiyet haline gelmişlerdir. Çiftliklerin yerine bakılırsa araziyi ıslah ve tanzim etmek, muhitlerini güzelleştirmek, halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sıhhi bölgeler, hilyesiz ve nefis besin maddeleri temin eylemek, birtakım yerlerde ihtikarla fiili ve muvaffakiyetli mücadelede bulunmak şeklinde hizmetleri de zikre şayandır.

Bünyelerinin metanetini ve muvaffakiyetlerinin temelini teşkil eden geniş emek harcama ve ticari esaslar dahilinde yönetim edildikleri ve memleketin mıntıkalarında da müessilleri tesis edilmiş olduğu takdirde, tecrübelerini olumlu iş sahasından alan bu müesseselerin tarım usullerini düzeltme, istihsalatı artırma ve köyleri kalkındırma yolunda devletçe alınan ve alınacak olan tedbirlerin hüsnü intihap ve inkişafına oldukça uygun birer amil ve mesnet olacaklarına kani bulunuyorum ve bu kanaatle tasarrufum altındaki bu çiftlikleri, tüm döşem, hayvanat ve demirbaşları ile birlikte hazineye armağan ediyorum. Çiftliklerin arazisi ile döşem ve demirbaşını mücbel yayınlayan bir sıralama ilişiktir.

Müktazi kanun muamelesinin yapılmasını dilerim. 11.06.1937- Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk” (TBMM Zabıt Cerideleri D: 5 Cilt:19 İçtima: 2 İ:75 Celse:2 s. 266-267)

Hazineye bağışladığı malların listesi şu şekildedir:





12 Haziran 1937 tarihli meclis oturumunda Başbakan İsmet İnönü Atatürk’ün mal varlığının hazineye devredilmesiyle alakalı tezkereyi meclise getirmiştir.

Büyük Millet Meclisi Yüksek Reisliğine

Reisicumhur Atatürk, tasarruflarında bulunan çiftliklerini hazineye ihda buyur­duklarını melfut (ilişikteki) tezkere ile tebliğ buyurmuşlardır. Devletin ziraat politika­sında ve memleketin ziraat inkışafında mühim amil olacak kıymet ve ehemmiyette olan alicenabane hareket şükran ile Meclis’e arz ederim (TBMM Zabıt Cerideleri  D: 5 Cilt:19 İçtima: 2 İ:75 Celse:2  s. 266)

İsmet İnönü Atatürk’ün mal varlığını hazineye devretmesiyle ilgili meclis oturumunda şu konuşmayı yapmıştır :
Muhterem arkadaşlar; şimdi büyük sevinç ve heyecanla dinlediğimiz Atatürkün teberrüü yüksek kıyme­ti üzerinde ehemmiyetle durulacak çok mühim bir hadisedir. Yüksek heyetinizin ve bütün memleketin dikkatini celbedecektir ki Hâzineye intikal etmekte olan bu çiftlikler değeri mil­yonlar ifade eden bir servet halindedir. Bu çift­likleri Atatürk senelerden beri şahsî tasarrufu ve bilhassa şahsî emeğile vücude getirmiştir.
Anadolu ortasında herkesin buradan nasıl bir mamure çıkacağına bedbin bir nazarla bak­tığı bir sırada bütün memleket gibi Anadolu ortasında da ilimle ve çalışma ile büyük mamure ve vatandaşlar için büyük servet temin olunabi­leceğine şahsan misal vermek hevesi senelerden beri kendisini işgal etmekte idi. Çiftliklerin mad­deten olan yüksek kıymetleri ancak bu kanaatile ve şahsî çalışma ile temin edilmiştir. Bu eserler meydana çıktıktan ve yüksek değerde oldukları anlaşıldıktan sonra Atatürk bunlarm maddî kıymetlerini bir lahza bakmaksızın onları kami­len Devletin istifadesine terketmesi, bütün vatan­daşların bu nokta üzerinde dikkat ve şükranla­rını celbetmeğe lâyik görülecektir. (Şiddetli al­kışlar. Yaşasm sesleri)
Atatürk her türlü şahsî menfaatlerin, kendi şahsma teveccüh edecek her türlü faydaların da­ima üstünde kalmış ve daima üstünde kalacak olan millî varlıktır. (Bravo sesleri şiddetli al­kışlar).
Bu anlayışıma Yüksek Meclisin ve bütün memleketin iştirak edeceğinde asla tereddüd etmiyorum. (Alkışlar).
Arkadaşlar; Atatürkün, bu eserleri vücude getirdikten sonra bunları Hâzineye hiç bir be­delsiz ve karşılıksız terketmesinde esaslı, büyük ve siyasî bir ideali vardır. Millî mücadelenin ilk gününden beri bu memleketin kudretini ve ser­vetini köylülerimizin kalkınmasında, zengin ve müreffeh olmalarında gördü. (Alkışlar).
Memleketin vesait ve menabii gayet dar ol­duğu zamanlarda kölüyü: milletimizin İçtimaî kütleleri içinde bilhassa dikkate alınacak, onun işlerile bilhassa uğraşılacak bir mevzu olarak millete ifade etti, ilk günden beri Atatürk bu istikamette yürütmektedir. Dikkat buyurursanız bu gün köylülerimizin ve çiftçilerimizin vergi vermek hususunda bulundukları vaziyet, diğer bütün İçtimaî kütlelerden daha müsaid bir hal­dedir. Eln ağır vergiler içinde bulunan köylü ilk günden beri en ağırından başlayarak bu gü­ne kadar mütemadiyen külfetini azaltmaktadır. Bu, hal Hükümet üzerinde Atatürkün hiç şaşma­yan siyasî bir istikamet gibi mütemadi çalışma­sının ve tesir etmesinin bir neticesidir. Bu isti­kamette yürüyoruz. Bu gün de Atatürkün kani olduğu esaslı bir siyaset itikadı şudur. Bu mem­leketin kudretinin ve servetinin artması için köylünün vaziyetinin ve İktisadî varlığ-mm yük­selmesi lâzımdır. Tevessül ettiğimiz bütün İçti­maî ve endüstriyel tedbirlerin en yüksek serma­yelerini vermesi memleketin köylüsünde ve zira­atında elde edeceğimiz neticelere bağlıdır. Bu­nun için bir kaç seneden beri köylünün bu gün­kü çalışmasında daha çok semere elde etmesi için, köylünün daha çok kıymetli ve daha yeni vasıtarla istihsalâtmı kuvvetlendirmesi ve geniş- letilebilmesi için Büyük Millet Meclisi ve Cüm- huriyet Hükümetleri tedbir aramakta, kabili tatbik olacak vasıta ve tedbirleri köylüye yay­mak işini takib etmektedirlar. Atatürk bu mü­cadelenin başındadır. Onu takib etmekte çok dikkatliyiz. Atatürk, siyasetin memleket için büyük faydalar getireceğine katî olarak kanidir.
Düşündü ki, bu çiftlikler Hükümetin yeni ziraatı köylüye öğretmesi için çok kıymetli sa­ha ve vasıta olacaklardır. Hakikat budur. Mem­leketimizin muhtelif iklimlerinde, çetin ve ve­rimsiz aşrtîar altmda iyi neticeler ve iyi mah­suller alınamayacağı fikrine karşı Atatürk bun­ları vücude getirmiştir. Hepimiz bunlarm her vesile ile görüyoruz, bunlar, Ziraat vekâletinin, gerek ziraatta ve gerek ziraatm endüsterisinde ve bu türlü terbiye ve yetiştirme sahalarında gi­rişeceği tecrübeler için kuvvetli mesned olacak­tır. Hükümet huzurunuzda ve millet huzurunda bu çiftliklerim bedelsiz vee her türlü şartsız Hâ­zineye terk olunmasındaki yüksek kıymeti teba­rüz ettirmekle hakikî bir sevinç duymaktadır (TBMM Zabıt Cerideleri  D: 5 Cilt:19 İçtima: 2 İ:75 Celse:2  s. 268- 269)
Kütayha vekili Memed Somer Atatürk’ün mal varlığını hazineye bağışlamasını şu şekilde övmüştür:
MEMED SOMER (Kütahya) — Arkadaşlar, çok kzsa arzedecesim; muhterem İnönünün say­dığı şeylerden fasla kiymetli bir şey söylemeğe imkân yoktur. Atatürk, düşman istilâsına ma­ruz kalmış olan memleketimize kuvvetli bir or­du verdi, İnönü gibi kıymetli bir şahsiyetin ida­resinde bir Hükümet tesis etti. Millete kültür, tarih, lisan, her şey hediye etti. Milleti medeni­leştirdi, yükseltti, Avrupada mümessillerimiz ve Hükümetimiz yüksek hürmeti görmektedir. Hiç şüphe etmiyoruz ki bu, Atatürkün yüksek şahsi­yetinden tevellüd etmektedir. Lozanı kazandık­tan sonra daha bir çok millî işlerimizi, hayatî meselelerimizi halletmekle milletin şerefini yük­seltmiştir. Şimdi de 13 senedenberi bizzat meşgul olduğu ve ham toprakları altma tahvil ederek vücude getirdiği bu serveti Hâzineye ihda et­mekle kendisinin ne kadar yüksek bir şahsiyet olduğunu millete bir kere daha göstermiş olu­yor.
Arkadaşlar, Atatürkü bendeniz çok eskiden tanımakla mübahiyim. Binaenaleyh, bu adamın yegâne vasfı servete, paraya kıymet vermemek­tir. Kendisi eski zamanlarda küçük rütbeli bir zabit olduğu zamanlarda dahi paraya kıymet vermiyordu. Binaenaleyh, bu sefer yüksek şahsiyetinin, faaliyetinin neticesi olarak meyda­na getirdiği milyonlar kıymetindeki bu serveti Hâzineye terketmekle kendisinin ne kadar yük­sek bir adam olduğunu ve servetin fevkinde bir insan olduğunu bir daha millete göstermiştir. Bendeniz burada sözlerime daha bir şey ilâve edeceğim. O, daima İsmet İnönünün muvaffaki­yetini ister. Onun çok sadık arkadaşı olan İs­met İnönünün sırf muvaffakiyetine hizmet için bu ülüvvü cenabiyi göstermiştir. Kendisine bu kürsüden tazim ve teşekkür hislerimi arzetmek- le mübahi bulunuyorum.(TBMM Zabıt Cerideleri  D: 5 Cilt:19 İçtima: 2 İ:75 Celse:2  s. 269)
Manisa Vekili Refik İnce de Atatürk’ün mal varlığını hazineye bağışlamasıyla ilgili şunları söylemiştir :
REFİK İNCE (Manisa) — Arkadaşlar, çok ahlâkî ve hakikaten bu gün yaşayanlarla yarın yaşayacaklara verilmiş emsalsiz yeni bir ders karşısmda bulunuyoruz. Bunun hocası Atatürk, talebesi bu gün bizler, fakat her zaman bu gün­kü millet ve yarınki millet evlâdları. Millî mü­cadelenin ilk günlerindenberi gittiği yolun yol­cusu bir arkadaşınız sıfatile kendilerinin her an, her zaman, her sahada ve her münasebetle gös­terdikleri bütün tecelliyatm şahidi olan bahti­yarlardan bulunuyorum. Atatürkün hangi fikri ve hangi filü hareketi yoktur ki, onun içerisin­de kendisinden maadasına taallûk eden ve diğer- endişlik ilhamından doğan hakikî bir nur, haki­kî bir ışık endisini göstermemiş olsun.
İnsan olmak itibarile herkesin yüreğinde muayyen bir şeye karşı bağlılık ve bu bağlılık­tan doğan ihtiraslar bulunabilir. Atatürk bu in­san duygusunun fevkinde, ihtiras denilen ve in­sanları bazan esaslı menfaatlerden dahi uzaklaş­tırmak ihtimali olan nakisadan, kendimizi bildi­ğimiz günden beri, âridir, biz de onun fikir ve sözüne ve büyük fedakârlığına şahid bir nesil olmak itibarile kendisine candan ve yürekten bağlıyız. Atatürk çiftliklerini, fabrikalarını, susunu busunu zannederinm ki, bizim gibi birer mülk telâkki etmiyor, o mülkü dahi bizim ta­nıdığımız gibi şahsiyetimizin muhafazası için bir vasıta değil, milletine icabında fayda vermekiçin toplanılmış ve vücude getirilmiş bir vasıta olarak kullanıyor. Bu büyük işaretin karşısında hürmet, muhabbet ve bağlılık duygularını tat­mamak imkânı var mıdır?
Arkadaşlar, Atatürk için mala lüzum yok­tur. Esasen bütün millet, hayır, bütün milletin malı, hatta bütün dünya onun ve kendisi bütün dünyanındır. Bu kadar yüksek mevcudiyetin elbetteki hareketini, şimdi bizim yaptığımız gibi, beşerî münasebetlerle mukayese etmek dahi ha­talıdır.
Atatürk yazmış olduğu mektubla Hükümete, Hiikûmet reisimizin gayet veciz bir surette ifa­de ettiği veçhile, esaslı dersler vermektedir. Türkün can damarını toprak teşkil ettiğini, top­rak üzerinde köylünün bulunduğunu, köylünün bu topraktan azamî istifade etmesi için dağ, çorak, kir gibi maniaların bertaraf edilebilecek . ğini, kendisinin tuttuğu yolda yürünecek olursa bu toprakta neler bitebileceğim gösterdikten sonra, Hükümete diyor ki; yolunuz ziraat yolu­dur. Hükümet Atatürkten aldığı bu mamureyi daha iyi yapmakla mükellef olduğunu, bilhassa Ziraat vekâleti göz önünde tutmalıdır.
Bu gün mevcud olandan daha aşağı düşür­düğü gün, ziraat yolundaki Atatürk davası da kıymetini kaybetmiş olur. Buna bilhassa dikkat ederek Atatürkün idealini candan takib eder evlâtlar olduğumuzu her zaman olduğu gibi bu seferde isbat etmeliyiz.
Atatürkün isminin mücerret telâffuzu inan­ların, Türkün yüreğinde heyecanların en mu­kaddesini yaratmış olurken o ismin ve o zatm her gün önümüze serptiği bin bir hayırlı ve ders mahiyetindeki vaziyetler karşısında heye­candan söz söylemek iktidarını bulamıyan be­nim vazifem elbette hepinizin vazife ve duyğu- larma tercüman olarak – bu vesile ile dahi, bu fedakârlık karşısında dahi, tıpkı onun gibi ça­lışacağımıza, evlatlarımızı tıpkı onun gibi çalı­şacak vaziyette yetiştireceğimize söz vererek onlarm büyükleri huzurunda bir defa daha eği­lerek sözüme nihayet veriyorum. (Alkışlar). (TBMM Zabıt Cerideleri  D: 5 Cilt:19 İçtima: 2 İ:75 Celse:2  s. 269-270)
Gümüşhane vekili Durak Sakaryanın da Atatürkle ilgili özellikle ”mala mülke düşkün biri olmadığını vurgulaması dikkat çekicidir
”Arka­daşlar, arkadaşlarınım güzel sözlerinden son­ra, bilhassa Hükümet şefimiz muhterem îsmet înönünün o güzel ve tatlı sözlerinden sonra benim bu kürsüden söyleyeceğim sözler pek­mez kadar fena olur. Bunu biliyorum. (Gülüş­meler, pekmez fena mı sesleri).
Arkadaşlar; burada heyecanımdan bahse­diyorum. Heyecanımdan duramadım, bu kür­süye çıkıp bir iki söz söylemek istedim. Bu fazla heyecanımdan söyleyeceğim sözlerin bir kısmım da unutursam, insicam ve münasebeti kaybedersem kusuruma kalmaym.
Arkadaşlar, Atatürkü; hepimiz ve bütün dünya bilir ki, yüksek bir şahsiyet olarak ya­ratılmıştır. Dünyada insanlar iki şeye haristir. Birincisi para, İkincisi de mansıb, rütbe ve me­muriyet. Atatürk bu gün servetini milletine verdi. Yalnız bu gün vermemiştir. Atatürk, millî mücadeleye atıldığı gün üniformasını da vermiştir. Bilhassa bunu hatırlatmak isterim. İşte Atatürkte herkesin fevkinde olan büyük bir haslet vardır. O, paraya, rütbeye itibar eder bir şahsiyet değildir. Onun yalnız bir ideal ve mefkuresi vardır. Türk milletini yaşatmak ve yükseltmek. Atatürk bize yalnız rütbesini ve servetini vermedi, daha çok şeyler verdi. Bi­ze yıkılmaz^ kırılmaz, sönmez şuleli istiklâli de verdi. Atatürk, memlekete refah verdi, ser­vet verdi, kültür verdi. Medenî olan Türk milletini tekâmüle doğru yürüttü ve bu gün de yürütmektedir.
Atatürkün vasıflarını benim nâçiz ağzımm bu kürsüden tavsif etmesine imkân yoktur.
Arkadaşlar; Atatürkün vasıflarmı söyle­mekle bitirmeğe imkân yoktur. Yalnız şunu söyleyeyim ki, tarihte gördüğümüz büyük dâ­hiler, büyük kumandanlar Atatürkün o yük­sek dehasına karşı boyun eğmelidir. Hatta Iskenderler, Daralar bile Atatürke karşı bo­yun eğmek mecburiyetindedirler. Çünkü Ata­türkün milletine karşı yaptığı fedakârlığı ta­rihteki büyük adamların hiç biri yapmamıştır.
Sonra arkadaşlar, Atatürk, İsmet İnönü gi­bi kudretli te kuvvetli bir arkadaşa nail oldu­ğundan dolayı Atatürkü de bu hususta ben­deniz tebrik ederim. İsmet İnönü 10 seneden beri Hükümetin başmda bulunarak Hükümetin bütün şuabatında yapmış olduğu ileri hareket­ler hiç kimsenin gözünden kaçmamıştır ve kaç­mamaktadır. Bu kürsüden O Büyük İnsana millet namma hörmetlerimi takdim etmekle kesbi şeref eylerim. (Alkışlar) (TBMM Zabıt Cerideleri  D: 5 Cilt:19 İçtima: 2 İ:75 Celse:2  s. 274)
İzmir milletvekili Benal Arıman da memnuniyetini şu şekilde dile getirmiştir :
Arkadaşlar, şimdi hep beraber haber aldık ki, Atatürk çift­liklerini Hâzineye verdi. Ben bu haberi duyunca hissettiğim sevinçten gözlerim yaşardı, kalbim galeyan içindedir hissiyatımı ifade edebilecek kelimeleri bulamıyorum
Arkadaşlar, zaten Atatürk her şeyini, kalbi­ni, ruhunu, düşüncesini, rahatmı, gecesini, gün­düzünü her şeyini bu millete hasretmiş, vermiş­tir
Memleketin terakkisi milletin kalkınması için kıymetli varlıklarını hasreden bu büyük, bu fev­kalbeşer Büyük Türke bu kürsüden sarsılmaz inan ve sevgilerimi bitmez, tükenmez teşekkür ve saygılarımla sunarım (Alkışlar).(TBMM Zabıt Cerideleri  D: 5 Cilt:19 İçtima: 2 İ:75 Celse:2  s. 274)


İzmir milletvekili Halil Menteşe Atatürk’e teşekkürlerini ifade etmiştir:

HALİL MENTEŞE (İzmir) — Arkadaşlar, Atatürke yakışan bu yeni ve büyük feragat, va­tanperverliğin bu ülüvvü cenabmisalinin önünde mebhut ve müteheyyiç bulunuyorum. Onun için fazla söz söylemeğe haleti ruhiyem mütehammil değildir. Esasen bu büyük misalin mâna ve mef­humunu her cepheden Büyük Başvekil, kendile­rine mahsus selâset ve kudretle ifade etmiş bu­lunuyorlar. Ben öyle şefe nail olduğumdan do­layı milletimi bir kere daha bu kürsüden tebrik eder ve yüksek şahsiyetlerine karşı bipayan min­net ve tazimlerimi bir kere daha sunarım ve bu­nunla mübahi olurum (Alkışlar).  (TBMM Zabıt Cerideleri  D: 5 Cilt:19 İçtima: 2 İ:75 Celse:2  s. 274)

Afyon milletvekili Berç Türkerin konuşması şimdilerde Atatürk’e akıllarınca hırsız yakıştırması yapmaya çalışan yobazlara tokat niteliğindedir
BERÇ TÜRKER (Afyon Karahisar) — Sa­yın arkadaşlar, bendenizin hatibliğim yoktur. Müsaade buyurun, Atatürk ismini işittiğim za­man kalbim muhabbet, sevda ve perestişle do­lar. Binaenaleyh Atatürk ismi burada yade- dildi. Bendenizi af buyurunuz. Burada ona karşı olan hürmetimi Heyeti âliyeniz muva­cehesinde yadedeyim. Atatürk bu memleketi, bu milleti kurtardı ve bunu yaptıktan sonra Türk milletinin bir hazine olduğunu bilirdi. Türk milletinin bir hazine olduğu, eski devir­lerde unutulmuştu. O devirlerin dirij anları, bu Türk milletini, gayet meziyetli ve necib olan Türk milletini unutmuştu. îşte Atatürkün büyük eseri bu milleti uykusundan uyandırdı. Bu milleti kurtardıktan sonra kendisi büyük bir rehber oldu, çiftlikler yaptı, ticaret gös­terdi, rehber oldu. Bu gün bize yaptığı, mem­lekete yaptığı hediye büyüklüğün büyüklüğü­dür. Bunlar kendi ulvî kalbinin, kendi ulvî maksadının eseridir. Binaenaleyh bundan do­layı bütün millet namma bendeniz de haddim olmayarak teşekkür ve tazimatlarımı arzederim.
Sonra, Atatürkün mukaddes namı başka birşey de yaptı; ecnebi tesirleri altmda kalan bir takım çirkin şeyler vardı, bunların hepsi­ni muhabbet ve vahdete kavuşturdu. Bu gün ekalliyetler bağırıyorlar, ne mutlu bize ki Tür- küz, diyorlar. Bendeniz de bunlara iştirak ediyorum. Sonra, bir takım ecnebiler; sizi yeminle temin ederim, vallahi, billahi; ne mut­lu size ki kürksünüz, diyorlar. Bizim memle­kette böyle nizam, intizam ve muhabbet bula­mıyoruz, diyorlar. Allah bu milleti yaşatsm, Atatürkü yaşatsm, büyük Devlet adamımız îsmet İnönünü yaşatsm. (Bravo sesleri, sürekli alkışlar).(TBMM Zabıt Cerideleri  D: 5 Cilt:19 İçtima: 2 İ:75 Celse:2  s. 273-274)

İşte yobazın devamlı diline sakız yapmış olduğu Mustafa Kemal Atatürk’ün mal varlığı. Anadolu’nun çorak topraklarında satın alınan arsalara meydana getirilen büyük çiftlikler, köylünün çiftçinin kendi malını üretmesi, toplumsal tesislerin kurulması ve bütün mal varlı8ğının hazineye devredilmesi… Peki bugün binbir güçlükle kurulan bu çiftliklerin talan edilmesi iyi mi bir vicdandır ? Sözde dindar ve tutucu olduklarını iddia edenler günümüzde servetlerine servet katarken din düşmanı Allahsız dediğiniz insan yaşarken mal varlığını bununla birlikte kendisine hususi kanun çıkartarak hazineye bağışladı. Siz ne yaptınız ? Yaşarken mal varlığınızı bağışlayabilir misiniz ? Tarihte hepimiz hak etmiş olduğu yeri alır. Bundan 100 sene sonrasında bile Mustafa Kemal Atatürk ile alakalı yaşarken söylenmiş bu laflar yer alacak doğal olarak sizinde yolsuzluklarınız hiçbir vakit unutulmayacak.

SAVARONA YATI HAKKINDA
Savarona Yatı Atatürk'ün şahsi malı değildir! Devletin malıdır! Atatürk kendi almamıştır! 
Celal Bayar aldı “Kim aldı bu yatı?” eleştirileri üzerine söz alan Celal Bayar, “Aziz arkadaşlar, yatın hangi zamanda alındığını bazı arkadaşlarımızın sormakta olduğunu işittim. Bunun ne mana ifade etmekte olduğunu anlamakta güçlük yoktur. Yat, benim teşkil ettiğim kabinenin vazife gördüğü sırada, Büyük Millet Meclisi’nden bir kanun çıkmak suretiyle, alınmıştır. Şimdi bu karara iştirak eden zevatın mühim bir kısmını da halen karşımda görmekteyim” diye bir açıklama yaptı. Bayar yatın alınma nedenini de ilk ağızdan şöyle anlattı:

Yat niçin alınmıştır? Ertuğrul Yatı vazife göremeyecek bir vaziyette idi ve sefer emniyeti içinde bulunmadığı da salahiyetli kimseler tarafından katiyetle söyleniliyordu. Atatürk hasta idi, son demlerini yaşadığı mütahassısları tarafından hissolunmakta idi ve nihayet, gizli, gizli kulaktan kulağa vehim bir durum karşısında olduğumuz ifade olunuyordu. Bu zat, Atatürk hayatını ancak deniz havası almakla kurtaracağını mümkün görmekte ve öyle zannetmekte idi. İşte böyle bir zamanda Savarona yatının alınması bütün Meclis’ce ve benim kabinemce karar altına alınmıştı. Ben bu vazifeyi yaptığımdan dolayı ancak manevi zevk duymaktayım. Yat ucuz alınmıştır ve bugün de içerisindeki kıymetli eşya parça parça satıldığı takdirde bedeline tekabül edecek derecede bize bir meblâğ temin edebilir (TBMM Tutanak Dergisi 24. Birleşim 27.12.1947) 
Ayrıyetten şu anda kiralanmış durumdadır! Kendi isteğiyle alınmamıştır bundan dolayıda Atatürk'ü suçlu bulmak mantıksızdır!

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

Top Post Ad

Below Post Ad

Sponsor