ATATÜRK EŞCİNSEL İDDİASINA CEVAP

ATATÜRK EŞCİNSEL İDDİASINA CEVAP

Mustafa Kemal Atatürk Eşcinsel İmiş(!), Latife Hanım Bu Yüzden Ayrılmış(!), Onun Bunun Karısına Sarkıntılık Edermiş(!)

UYDURMALAR

-Eşcinsel imiş (!) -Eşi Latife Hanım bu yüzden ayrılmış (!) Onun bunun karısına sarkıntılık edermiş (!)

İftira için kullandıkları alçakça sözleri buraya alamadık. Hakaret dolu, aşağılık ifadelerini tekrarlayamadık. Her şeyden önce insan kimliğimiz buna elvermedi. Ayrıca okuyucularda, bir infial doğmasına sebep olmak istemedik.

İftiralarda iki yön görülüyor. Eşçinsellik ve çapkınlık. Yani birbirine taban tabana zıt iki yön. Bir erkek ya öyledir, ya böyledir. Hem o şekildeki hem bu biçimde olamaz. Ama konu Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk düşmanlığı olunca, görüldüğü benzer biçimde her şey oluyor. Mantık bitiyor, doğa yasaları bitiyor.

Bu iftiralar için gösterdikleri kaynak, “Annesine yönelik iftiralar”da üstünde detaylı durduğumuz şahıs olan Rıza Nur. Yanıtlara başlamadan, Rıza Nur’un iyi mi bir şahıs olduğuna, hasta ruhlu ve sapık meyilli bir şahıs olduğuna bakılması faydalı olur.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Gönül Dünyası

Mustafa Kemal Atatürk, sevmeyi seven bir insan. Gençlik yıllarından itibaren sevmiş, sevilmiş, birçok aşkları olmuş. Aşkı tarafınca dikkatsizlik edilince derin keder duyan, duygularını şarkı lafları ile anlatan, teselliyi şarkılarda gören bir adam. Bu yönünü yazıya dökmekten de asla çekinmemiş ve tuttuğu günlüklere içini dökmüş.

Mustafa Kemal Atatürk’ün bu yönünü, daha kısaca eğilimini görmek için birinci el kaynak olan günlüklerine bakalım.

12 Mart 1904 tarihindeki günlüğü (23 yaşında):

“Selanik’ten geleli üç ay kadar oldu. Gelişimin ilk günlerinde yaşamın düzenine ayak uydurdum zannında idim. Manen, maddeten esiri olduğum ıstırabımı defetmiş benzer biçimde görüyordum. Lakin heyhat!.. Bugün bilmiyorum kaç yüzüncü kere olmak suretiyle yeniden kalbimin tüm şikâyet iniltilerini işitmekle ağlıyorum, her zaman ki benzer biçimde, bu dakika dahi…”

Bu duygusunu, bu satırların dibine yazdığı bir şarkı lafı ile anlatmayı sürdürmüş:

“Suzinak şarkı

Bir günah ettimse cânân suz-i nak oldum (yandım)

yeter,

Sağ iken oldum helâk, sonrasında oldum harap yeter

Pay-i ağyara serildim, sanki hâk (toprak) oldum

yeter”

İki gün sonrasında, 15 Mart 1904’te, günlüğüne düşmüş olduğu nottan gönül yarasının devam etmiş olduğu anlaşılıyor:

“Sağ iken oldum harap, oldum helâk, oldum yeter.”

Ancak ertesi günü, bir mektup alışıyla, tüm dünyası değişiyor, içerisindeki fırtınalar diniyor. Derdinin ne olduğu da anlaşılıyor:

“16 Mart 1904

Uzun bir zamandan beri kendisiyle mektuplaşmayı teselli deposu olarak gördüğüm bir bireyin sessiz kalışıyla… mektuplaşmadaki ilgisizliğini görmekle üzülüyordum. Bugün, o uzun devam eden sessizliğini bozan bir mektubun gelişi azabımı dindirdi.

Bir mektup… evet; birkaç satırlık bir kâğıt parçası… Fakat sevilen bir kalbin yansıması, taparcasına sevilen bir ruhun yüreğinden doğanların sahnesi olduğundan büyük ehemmiyet taşır…”

Sonraki yıllarda da ara sıra buna benzer duygular yaşamış olduğu günlüklerinden seziliyor.

Kurtuluş Savaşı sırasında, 1921 Temmuzunu kapsayan defterine yazdığı bir şarkı lafı, aynı elektrikle yüklü bulunduğunu gösteriyor:

“Bilmem ki beni sen ne vakit şâd edeceksin

Mahşerde mi dilşâd edecek, güldüreceksin

Ben anlıyorum sen beni berbâd edeceksin

Böyle üzerek, eğlenerek öldüreceksin.”

Mustafa Kemal Atatürk günlüklerine oldukça şarkı lafı yazmış. Bunların bir bölümünü öğrenmek için yazdığı anlaşılıyor fakat bir bölümünü de verdiğimiz örneklerde olduğu benzer biçimde gönül dünyasını yansıttığı için yazmış. Onlarla avunmuş, onlarla rahatlamış, her adam benzer biçimde.

Mustafa Kemal Atatürk’ün karşı cinse ilgisi çocuk yaşlarından başlar. Aşık olduğu kızlar vardır. Bir tanesini kendi ağzından aktaralım:

“(Selanik Merkez Komutanı) Şevki Paşa’nın kızına ders vermek için evlerine giderdim. Bir aralık kıza âşık oldum. Fakat ders harici hiç bir şey görüşmezdim. Nadiren, pek müstesna zamanlarda bir-iki kelime söylemek fırsatını bulurdum. Manastır Askeri İdadisine (Lisesi) gittikten sonrasında tabiatıyla her şey unutuldu.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamına giren bayanlar üstüne Türkiye’de ehil gösterim vardır. Meraklısı başvurabilir. Hatta Türkiye dışından da, yakın dönemde yeni kitaplar çıkmaya başlamıştır. Bulgar gazeteci-yazar Lilyana Serafimova’nın “Mustafa Kemal Atatürk’ün Kader Aşkı” isminde kitabı buna örnektir. Kitap, Ata’nın 1.5 sene birlikte olduğu Bulgar sevgilisi Miti ile aşkını anlatır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün kendi kaleminden aldığımız örneklerden ve öteki birkaç örnekten, düzgüsel bir eğilimi olduğu görülüyor. Tersi olsaydı, yaşamış olduğu dönemden itibaren Mustafa Kemal Atatürk karşıtları, O’nu “çapkın” diye kötülemeye çalışmazlar, var kuvvetleriyle bu şekilde bir yönü kötüye kullanma ederlerdi. Ama, karşıtlarının hiçbirinin anılarında, yazılarında -bırakın direkt ifadeyi-en minik bir ima dahi görülmüyor. Ta ki Rıza Nur’a gelinceye kadar. Bu hasta bireyin hezeyanlarına, aynı psikolojiye haiz olanlar da, mal bulmuş mağrip benzer biçimde sarılıyorlar. Durum bundan ibarettir.

Mustafa Kemal Atatürk yakışıklı bir adam, bununla birlikte oldukça şık giyinen ve kibar bir adam. Ve “Hayat kadınsız olmaz” diyen bir adam. Yaşamını manastır rahipleri benzer biçimde sürdürmemiştir. Evliliğinin öncesinde ve sonrasında, ilişkide olduğu bayanlar olmuştur. Genelde O’na yaklaşılmıştır. O da oldukça seçici davranmış ve ilişkilerini ayağa düşürmemiştir. Toplum dinamiklerine, etik değerlerine ahenkli yürütmüştür.

Yakınları evli hanımlarla ilişki kurmadığını aktarırlar. Ayrıca ilişkilerini, hem emek verme aynı zamanda ömür mekânı olarak kullandığı Köşke taşımadığı, “Nöbet Defteri”nden anlaşılıyor. Nöbet Defteri, Ata’nın yaverleri tarafınca tutulan, O’nun günlük hayatının kayıt dibine alındığı defterdir. Yatma-kalkma saatleri, kabul etmiş olduğu kişiler, gittiği bölgeler benzer biçimde bilgiler zamanlı olarak bu defterde görülmektedir. 1931-1938 süreci yayımlanmıştır.

Defterde ara sıra “Büyük Bayan”a gittiği görülmektedir. Bu hanımefendi ise kardeşi Makbule Boysan’dır. Boşandıktan sonrasında “Atadan” soy adını alır. O devrin protokolünde kendisine “Büyük Bayan” denmektedir.

Durum böyleyken, art niyetliler uğraşacak bir şey bulamıyor, bu büyük insanı, bu yönden karalamaya çalışıyorlar. Bu karalama, Ata’nın sağlığında da olmuş. Aslı astarı olmayan uydurmalarla, halkı O’ndan soğutmak istemişler. Ama Türk halkının sağduyusu karşısında bu oyun tutmamış. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu yönü ile art niyetli uğraşanlara da cevap olmak suretiyle, bir misal verelim:

“Cumhuriyetin ilk zamanlarında memlekette Mustafa Kemal Atatürk düşmanlığını yaymak için özellikle hususi yaşamını ele alanlar pek çoktu. Bunlardan biri Kocaeli köylerinden birinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün koynuna her gece bakire kız verildiğini söyler. Ak sakallı bir yaşlanmış der ki:

“Haydi be canım. ölünceye kadar her gece bir kız verseler, Yunan askerlerinin bir gecede yaptığını meydana getirmeye ömrü yetmez.“

EŞİNDEN AYRILMA SEBEBİ

Mustafa Kemal Atatürk düşmanları bu mevzuyu da kötüye kullanma etmekteler, ayrılanın eşi Latife Hanım bulunduğunu ve Ata’nın düzgüsel olmayan cinsi ilişkisini görür görmez tahammül edemeyip terk ettiğini ileri sürüyorlar. İçimizden geçeni yazıya dökmeye terbiyemiz elvermiyor fakat bu bayağılık karşısında en azından şu kadarını diyelim:

Kişinin fikri ne ise zikri de odur.

Mustafa Kemal Atatürk’ün evliliği, 2.5 yıl kadar süre gelmiş ve 5 Ağustos 1925’te ayrılıkla sonuçlanmıştır.

Ayrılma kararını veren ve isteyen Mustafa Kemal’dir. Latife Hanım ayrılmak istemez. Ancak Mustafa Kemal, eşinin kaprislerine bir noktadan sonrasında tahammül edemez. Latife Hanım, kocasına her yönüyle, her dakikasıyla haiz olmak talep eder. Yani tamamen kendisinin olsun talep eder. Fakat kocası, bayağı bir adam değildir, fevkaladeliği vardır, bir devletin başıdır, halkının lideridir, zamanını bu yönde harcamaktadır. İşte Latife Hanım’ın sahiplenme duygusuyla kocasına engellemeler getirmek istemesi, kocasını devlet hizmetiyle, kocasının arkadaşları ve halk ile paylaşmak istememesi, ikazları da dikkate almaması, ayrılmayı doğurur.

Hasan Rıza Soyak bu konudaki gözlemlerini şu şekildeki aktarır:

“Benim pek yakından görüşlerime gore ayrılma hadisesi, iki tarafın da yaşama alışkanlıkları ve ortaklaşa yaşam hakkında anlayışları içinde mevcud esaslı farkların organik bir neticesinden ibarettir…

(Mustafa Kemal Atatürk) kişisel hayatında, ne durumda ve iyi mi olursa olsun, bir kayıt dibine girecek erkek değildi; yaradılışı buna engel idi, bu itibarla, evlendikten sonrasında da, alışmış olduğu tarzda yaşamaya devam etmişti.

atife Hanım ise, bir çok vakit eşinin ‘fevkalade’liğini unutuyor, O’na karşı herhangi bir koca muamelesi meydana getirmeye, hareketlerine birazcık da yersiz ve yakışıksız şekillerde, müdahale etmeye yelteniyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu hallerden oldukça üzülmüş olduğu görülüyordu. İşte bu konum aralarında sık sık tartışmalara sebep olmakta idi.”

Ayrılmanın gelişimini bir de Salih Bozok’tan dinleyelim. Salih Bozok; Ata’nın yakın arkadaşı, yaveri ve sonrasında mebus ve de Latife Hanım’ın kendisine oldukça yakın hissettiği bir şahıs. 28 makale dizisinde piyasaya çıkan anılarının 5’inde bu mevzuyu anlatır. Bazı cümlelerini görelim:

“Mustafa Kemal, anlaşılan, birtakım müdahaleleri kabul etmiyor, bunlara sinirleniyordu…

Mustafa Kemal, bigün (Erzurum’da), o zamanki başyaveri Rusuhi’yi çağırdı ve kendisine, Latife Hanım’ı Ankara’ya göndermek mevzusundaki kararını bildirdi…“

Mustafa Kemal Atatürk götürme gtirevini Rusuhi Bey’e verir, ama Latife Hanım Salih Bozok ile gitmeyi talep eder ve Bozok ile yola çıkarlar.

“Latife Hanım’la… Kayseri’ye kadar arabayla geldik. Yolda Latife Hanım, sürekli olarak pişmanlıktan bahsediyordu…”

Arkadan Mustafa Kemal Atatürk, Kayseri’de kendisini beklemelerini talep eder.

“Latife Hanım, anlatılamayacak kadar büyük bir luk duymuştu. Mustafa Kemal’in Kayseri’ye kadar gelmesini bile bekleyemedi. O’nu 80 km. yakından karşılamaya koştu… O gece Kayseri’de oldukça mutlu bir gece geçirildi…

Aradan uzun bir müddet geçmemişti. Tekrar anlaşmazlıklar, dargınlıklar başlayınca Mustafa Kemal, bu kere kati olarak ayrılık sonucu verdi…

Ayrıldıktan sonrasında Latife Hanım, üzüntüsünü bildiren muhtelif mektuplar gönderdi bana…”

19 Ekim 1925 tarihindeki, “Muhterem Salih Beyefendi“ diye başlamış olan birinci mektuptan:

“…Paşa Hazretleri’ne birçok mektuplar yazdıgım halde, sunmaya cesaret edemedim. ‘Mektup istemem, telgraf yeterlidir’ buyurmuşlardı. Halbuki son telgrafıma da yanıt alamayınca, tekrar rahatsız etmekten çekindim… Paşa Hazretleri’ne karşı taşıdığım pak ve sonsuz sadakati asla kimse Başyaver Bey kadar takdir etmemiştir… ‘

Belki tekrar kavuşmak olası olacaktır, diyor, ….yeni bir mutluluğu bekliyorum…

Paşa Hazretleri’ne büyük saygıyla ve samimiyetle iki ellerinden öptüğümü ve devamlı emirlerini yerine getirmeye hazır olduğumu söyler misiniz?..”

26 Ekim 1925 tarihindeki, “Muhterem Salih Beyefendi” diye başlamış olan ikinci mektuptan:

“…Paşa Hazretleri’nin ilk kere olarak bana hitap etmek lütfunda bulundukları telgrafnameyi alınca sevincimden ağladım… Bu arada en büyük mutluluğu oluşturan, Paşa Hazretleri’nin hiç değilse bir an beni hatırlamış olmalarıydı…

Acaba kendilerinden bu günlerde İzmir’i ziyaret edip etmeyeceklerini sorabilir misiniz? Sadık Latife, bu kadarcık bilgiye hasrettir… (İzmir’e) gelmeleri durumunda, Alaşehir’e kadar gelip, Paşa Hazretleri’ni herkesten ilkin karşılamak istiyorum. Acaba izin verirler mi?..

Paşa Hazretleri burayı ne olursa olsun teşrif etsinler. Hiç eğer olmazsa bigün kalsınlar, ama bir kere daha gelsinler…”

Latife Hanım’ın uzun bir aradan sonrasında Salih Bozok’a gönderilmiş olduğu sitem dolu ve ondan babalık yapmasını isteyen üçüncü mektuptan:

”…Salih Bey, bundan üç yıl ilkin bana karşı babalık görevini yerine getireceğini babama vaadetmiştin… Öksüzüm, kimsem yok. Onun için ikinci babalık görevini yüklenen ve sözünü tutan olan Salih Bey’e yazıyorum. Git, Paşa ile görüş. Ben kocamdan eminim. Çünkü kadirşinastır. Yüksek ruhludur. İnsandır. Aramızdaki gerginliğe bir son vermesini, güzel bir geçmişin vereceği kuvvetle rica et… Bir haftadır, uykusuz, gıdasız, idama mahkumum. Nedeni, çocukluk. Oysa çocuklar, bu ağır cezadan muaftır…”

Bunları ortaya koymaktaki gayemiz ne olursa olsun Latie Hanım ile alakalı değildir. O muteber bir insan bulunduğunu ölünceye kadar Mustafa Kemal Atatürk’e bağlı kalmakla göstermiştir. Türk ulusu kendisini devamlı saygıyla anacaktır. Amacımız; ayrılma kararını yobazların söylediği benzer biçimde Latife Hanım’ın değil, Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiğini; ayrılma nedeninin de Mustafa Kemal Atatürk düşmanlarının söylediği benzer biçimde değil, Latife Hanım’ın söylediği benzer biçimde kendisinin çocukça davranışlarından kaynaklandığını göstermektir.

SONUÇ

Mustafa Kemal Atatürk, arkadaşı Fuat Bulca’ya, evlenmesi üstüne 1913’te yazdığı tebrik mektubunda;

“İnkâr edilemeyecek bir gerçektir ki, insanoğlu ve ömür kadınsız olamaz” der.

Bu gerçeğe kendisi de uymuş, vatanı kurtardıktan sonrasında, Ocak 1923’te evlenmiş, sadece genç eşi kendisine ayak uyduramamıştır.

Sonrasında ise kendisini tamamen ülkesine hizmete adadığı, erkeklik gereksinimini de topluluğu ve çevresini rahatsız etmeyecek biçimde giderdiği anlaşılıyor.

 "İnkâr edilemeyecek bir gerçektir ki, insanlar ve yaşam kadınsız olamaz." Mustafa Kemal, 1913,

Bu yalanın temel kaynağı, Rıza Nur'un "Hayat ve Hatıratım" adlı sallama kitabıdır. Atatürk, Latife Hanım ayrılığını "Atatürk'ün cinsel tercihlerine" kadar indirgeyen Rıza Nur'un yobaz takipçileri, ısrarla Latife Hanım'ın Atatürk'ten ayrıldığını iddia etmişlerdir. Ancak gerçekte Latife Hanım Atatürk'ten değil, Atatürk Latife Hanım'dan ayrılmıştır. Latife hanım Atatürk'le arasının açık olduğu günlerde Salih Bozok'a yazdığı mektuplardan birinde bu gerçeği şöyle itiraf etmiştir: "Git, paşa ile görüş. Ben kocamdan eminim. Çünkü kadirşinastır. Yüksek ruhludur. İnsandır. Aramızdaki gerginliğe bir son vermesini güzel bir geçmişin vereceği kuvvetle rica et... Bir haftadır uykusuz, gıdasız, idama mahkûmum. Nedeni çocukluk! Oysa çocuklar bu ağır cezadan muaftır." Görüldüğü gibi Atatürk-Latife Hanım ayrılığının nedeni, kendi ifadesiyle Latife Hanım'ın çocukluğu dur. Latife Hanım'ın çocukça davranışları zamanla şiddetli geçimsizliğe yol açmıştır.

O günlerin canlı tanığı Kılıç Ali anılarında Atatürk'ün Latife Hanım'la evliliğinin nasıl başlayıp nasıl bittiğini ayrıntılı olarak anlatmıştır.

Kılıç Ali'ye kulak verelim:

"Gazi'ninLatife Hanım'dan ayrılışının üzerinden yıllar geçmişti. Bir İstanbul seyahati sırasında bir akşam, Dolmabahçe Sarayı'nın balkonunda oturuyorduk. Tanınmış bir iki gazeteci eşleriyle birlikte Gazi'nin konuğu olarak orada bulunuyorlardı. Sofraya henüz oturulmamıştı. Söz, evlilik konusuna geldi. Gazi, neşeli ve samimi şekilde evliliğiyle ilgili şunları anlattı:

'Evlilikte kadının arzularını yerine getirmek çok güç. Mesela siz kitap okumak istersiniz; o, o sırada kitap okumanızı istemez. Bizim evliliğimizde de bu çeşit anlaşmazlıklar çok olurdu. Asıl tuhafı, Latife Hanım benim kendisinden ayrılabileceğime hiç ihtimal vermezmiş. Bir gün bu ihtimalden söz ederek, bana, 'Nasıl olur? Dünyaca tanınan Mustafa Kemal, dünya önünde eşini nasıl boşar?' diyerek ayrılığın imkansız olduğunu anlatmak istemişti. Kendisine, 'Gayet basit!' dedim. 'Öyle bir durum olsun istemem. Fakat mecbur kalırsak zile basarım, Genel Sekreter Tevfik Bey'i çağırırım, Anadolu Ajansı'na iki satır vererek gazi, Gazi, Latife Hanım'dan ayrılmıştır, derim ve iş olur biter. Latife Hanım bu cevap karşısında hayretler içinde kalıp, ' O kadar basit mi?' diye sordu. 'Evet, o kadar basittir,' dedim. İşte Gazi'nin ayrılık kararı verildikten sonra onu tatbik etmek,kendisinin de söylediği gibi güç değil, bu derece basitti."

Anlaşılan o ki Latife Hanım, Atatürk'ün eşini hiçbir şekilde boşayamayacğı yanılgısına düşmüştür.

Atatürk-Latife Hanım evliliğinin tanıklarından biri de Hasan Rıza Soyakt'tır Soyak'ın gözlemleri de şöyledir: " Benim pek yakından ngözlerime göre ayrılma hadisesi iki tarafın da yaşama alışkanlıkları ve müşterek hayat hakkında ki anlayışları arasında var olan esaslı farkların doğal bir neticesinden ibarettir.

(Atatürk) şasi hayatında ne durumda ve nasıl olursa olsun, bir kayıt altına girecek adam değildi; yaradılışı buna mani idi. Bu itibarla, evlendikten sonra da alıştığı tarzda yaşamaya devam etmişti. Latife Hanım ise çoğu zaman eşinin 'fevkaladeliğini' unutuyor. Ona karşı herhangi bir koca muamelesi yapmaya, hareketlerine biraz da yersiz ve yakışıksız şekillerde müdahale etmeye yelteniyordu. Atatürk'ün bu hallerrden çok üzüldüğünü görüyordu. İşte bu durum aralarında sık sık tartışmalara sebep olmakta idi.

Atatürk-Latife Hanım evliliği hakkındaki ilk çarpıtmalar, yalanlar ve uydurmalar Armstrong'un "Bozkurt Mustafa Kemal" adlı kitabında yer almıştır.

Atatürk'ün Necmettin Sadak aracılığıyla Armstrong'a verdiği cevaplardan biri de Latife Hanım'la evliliğin sona ermesiyle ilgilidir. Birlikte okuyalım:

"Latife Hanım, Mustafa Kemal'le evlendikten iki gün sonra ağlaya ağlaya, 'Kendisinin Mustafa Kemal'e layık olmadığını itiraf etmiştir. Fakat Mustafa Kemal yazarın dediği gibi onunla duygusal bir ilişki yüzünden evlenmiş değil, sadece şefkat ve koruma hissiyle hareket etmiş, UYUMSUZLUĞA RAĞMEN onunla bir kaç sene yaşamıştır. İşte özellikle bu senelerdedir ki, Mustafa Kemal Eşiyle istisnasız bir gecesini yalnız olarak geçirmeye dayanamayarak sofrasında özel arkadaşlarını bulundurmuş ve en çok içmiştir. AYRILMASINI GEREKTİREN KUVVETLİ SEBEPLER VARDIR ki bunlardan hiçbirinin kabahati Gazi'ye bağlanamaz. Bunlardan burada söz etmeyi uygun görmüyoruz."

Prof. İsmet Görgülü, "Atatürk'ün Özel Yaşamı" adlı kitabında " Cinsel Yaşamına Yönel Saldırılar" başlığı altında Atatürk'ün aşkları ve evliliği hakkındaki iftiralara belgelerle cevap vermiştir. 

Kaynaklar: 

1) Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler III, s. 33-35, Gnkur. ATASE Başkanlığı, 1994.

2) Kılıç Ali; "Atatürk'ün Hususiyetleri", s. 27, Cumhuriyet Yayını, 1998. 

3) Hürriyet Gazetesi, 21 Ekim 1998, "İşte Ata'nın Miti'si"

4) Atay, F. Rıfkı; "Çankaya", s. 13, 1984

5) Soyak, Hasan Rıza; "Atatürk'ten Hatıralar", c.1, s.9, 10, Yapı Kredi Yayını, 1973.

6) "Atatürk'ün 40 Yıl Yanından Ayırmadığı Salih Bozok'un Hatıraları" Milliyet gazetesi, 19-23 Kasım 1979, 10 14'üncü bölümler.

7) Atatürk’ün Özel Yaşamı, İsmet Görgülü 

8) Atatürk'ün 40 Yıl yanından ayırmadığı Salih Bozok'un Hatıraları", Milliyet, 19-23 Kasım 1979, 10-14. bölümler; Görgülü, age., s. 82.

9) Turgut, age., s. 542

10) Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, C 1, İstanbul , 1973, S. 9, 10.

11) Borak, Age., S. 65.

12) Görgülü, age., s. 73-84

13) Sinan Meydan, Panzehir



Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

Top Post Ad

Below Post Ad

Sponsor